Joseph Heller Madde Madde 22 bugüne kadar okuduğunuz hiçbir romana benzemiyor. Kendine has bir mantığı, bambaşka karakterleri var. Joseph Heller ın acı gerçekleri sipsivri bir alayla iğnelediği bu 20. yüzyıl klasiğini okurken savaşı, yaşamın acımasızlığını, iktidarın yeri geldiğinde nasıl bir canavara dönüştüğünü görüp kimi zaman korkacak kimi zaman kahkahalar atacaksınız. 2. Dünya Savaşı sırasında Amerikan ordusunda bombardıman pilotu olarak görev yapan Yossarian'ın öyküsü, çivisi çıkmış bir dünyanın küçücük bir modeli aslında. Okurken bugün dünyada yaşananlarla kitaptaki öykü arasındaki bağlantıyı kurup aslında ne kadar absürd, çılgın, ürkütücü ve kin dolu bir dünyada yaşadığınızı fark edeceksiniz. "Tek bir açmaz vardı, o da Madde 22. Bu madde, insanın gerçek ve yakın tehlike karşısında kendi güvenliği için endişelenmesinin zihnin rasyonel bir süreci olduğunu belirtiyordu. Orr deliydi ve uçuştan men edilebilirdi. Tek yapması gereken uçuştan men edilmesini talep etmekti; ve bunu yapar yapmaz, deli olmadığı anlaşılacaktı ve başka görevlerde uçması gerekecekti. Orr un başka görevlerde uçması için deli olması gerekirdi, aklı başında olsa uçmazdı; ama aklı başındaysa uçmak zorundaydı. Uçarsa deli demekti ve uçmak zorunda değildi; ama uçmak istemiyorsa aklı başındaydı ve uçmak zorundaydı. Madde 22'deki bu şartın mutlak basitliği Yossarian ı derinden etkiledi. Saygıyla ıslık çaldı." Joseph Heller, 1 Mayıs 1923te dogan Joseph Heller, Brooklyn, New Yorkta geçen çocukluğu ve gençliği boyunca hep yazar olmak istemişti. 2. Dünya Savaşı sırasında Amerikan ordusunda bombardıman pilotu olarak İtalya'da görev yapıp altmış uçuş gerçekleştirdi. Burada yaşadığı deneyimler, daha sonra yazacağı Madde 22'nin zeminini oluşturdu. 1945 yılında terhis edilen yazar, New York Ûniversitesi'ne girip İngiliz Edebiyatı öğrenimi gördü. Columbia Üniversitesi'ndeki master eğitiminden sonra Fullbright bursuyla İngiltere'ye gidip Oxford Ûniversitesi'ne devam etti. 1950-1952 yılları arasmda Pennsylvania Üniversitesi'nde profesör olarak ders verdikten sonra Time ve Look dergilerinde metin yazan olarak çalıştı. ilk evliliğinden iki çocuğu olan Heller, boşanma sürecini yine aynı o alaycı üslubuyla No Laughing Matter adlı kitabına döktü. 1989 yılında hastayken tanıştığı bir hemşireyle yeniden evlenen yazar, 13 Aralık 1999'da geçirdiği bir kalp krizi sonucu Long Is-land'daki evinde yaşama veda etti. Orijinal adı: Catch 22 İthaki Yayınları: Redaksiyon: Süreyyya Evren Düzelti: Esen Gür Kapak Tasarımı: İthaki Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: İthaki 3. Baskı, Ekim 2012, İstanbul ISBN 978-975-273-181-Türkçe Çeviri © Niran Elçi, 2006 © İthaki Yayınları, 2Yayıncının izni olmadan herhangi bir alıntı yapılamaz. Bu kitabın yayın hakları Kesim Telif Hakları Ajansı aracılığıyla alınmıştır. İthaki™ Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.nin yan kuruluşudur. Bahariye Cad. Dr. İhsan Ünlüer Sok. Ersoy Apt. A Blok No: 16/15 Kadıköy - İstanbul Tel: (0216) 348 36 97 - 449 12 83 Faks: (0216) 449 98 34 [email protected] - www.ithaki.com.tr - www.ilknokta.com Kapak, İç Baskı: Deniz Ofset Matbaacılık Gümüşsüyü Cad. Topkapı Center, Odin İş Merkezi No: 403/2 Topkapı-İstanbul Tel: 0212 613 30 06 - Faks: 0212 613 51 Joseph Heller MADDE Çeviren NİRAN ELÇİ Anneme Ve eşim Shirley'e Ve çocuklarım Erica ile Ted'e Yalnızca bir açmaz vardı... Madde 22. Pianosa Adası Akdeniz'de, Elba'nın 13 kilometre güneyindedir. Çok küçük bir adadır ve doğal olarak bu kitapta tarif edilen türden eylemleri barındıramaz. Bu roman da, tıpkı arka plan gibi, karakterler de gerçek değildir. ÖNSÖZ 1961'de, The New York Times sekiz sütunlu bir gazeteydi. Ve o senenin 11 Kasım'mda, Catch-22 nin resmi yayın tarihinden bir gün sonra, gazetenin kitap tanıtım sayfasında beş sütun genişliğinde, sayfayı boylu boyunca kaplayan sıradışı bir ilan yayınlandı. Uanm görüntüsü müthişti. O günkü, bir başka yazara ait kitabın tanıtımı, çapraz bulmaca ve başka her şey kat yerine doğru sıkışmıştı. İlanın başlığı şuydu: AÇMAZ NEREDE? Ve ilanın tepesinde, yüzünde bir panik ifadesi ile, yan taraftaki belirsiz tehlikeye bakarak kaçmakta olan üniformalı bir adam karikatürü vardı. Bu Catch-22’nın ilanıydı. İlan metnine yirmi bir kişinin, çoğu edebiyat ve yayın dünyası ile ilişkili, tanınmış insanların övgüleri serpiştirilmişti. Bu kişiler yayınlanmadan önce romanı almış, okumuş ve övgü dolu yorumlar yapmışlardı. Romanın yayınlanmasından birkaç gün sonra, The Nation da, Nelson Algren'in romanla ilgili bir yazısı çıktı (Nelson Algren benim temsilcimin müşterilerindendi ve temsilcim romanımı okumasını istemişti). Algren o yazıda Catch-22'den, "senelerdir yayınlanan en iyi roman" diye bahsediyordu. Chicago'da yayınlanan bir gündelik gazeteden Studs Terkel de aynı ölçüde iltifatlarla dolu sözcüklerle kitabı okuyucularına tavsiye etmişti. Romanın yayınlanmasına bu kadar ilgi gösterilmesi, daha çok temsilcim Candida Donadio ile editörüm Robert Gottlieb'in çalışkan hevesi ve takdiri sayesindeydi. Bu yeni baskıyı, paha biçilmez yeteneklere sahip meslektaşlarım ve yandaşlanm olarak, onlara adıyorum. O gün Times'da romanla ilgili bir yazı çıkmadı. Ancak, The Herald Tribune'da Maurice Dolbier roman hakkında şöyle diyordu: "Vahşi, etkileyici, şok edici, komik, fırtına gibi esen, heyecan verici, devasa, macera treni gibi bir kitap." Bilinmeyen bir yazann yazdığı bu savaş romanının The Herald rribune yazsa tarafından tanıtılmış olması, tamamen bir tesadüftü. Bay Dolbier'in röportaj yaptığı, daha çok tanınmış bir yazar olan S. J. Perelman tam da o günlerde yeni kitabını yayınlamıştı. Yayıncısı Simon & Schuster benim de yayıncımdı ve onun kitabından sorumlu editör benim de editörümdü; Bob Gottlieb. Dolbier'in röportajda sorduğu bir soruya yanıt olarak Bay Perelman, editörünün tavsiye ettiği Catch-22 adlı bir romana dalmış olduğunu söylemişti. Daha sonra bana anlattığına göre Bay Dolbier ofisine dönmüş, kitabı, hakkında bir yazı yazmak için okumaya zaman ayıramayacagına karar verdiği kitaplardan oluşan bir yığının içinde bulmuştu. Gottlieb olmasaydı Perelman olmazdı ve Perelman olmasa Dolbier'in yazısı da olmazdı. Dolbier olmasa Times da olmazdı. İki hafta sonra, Bay Dolbier sayesinde, gündelik Times'ın yazarı Orville Prescott da kitaptan övgüyle bahsetti. Prescott, okuyanların romanı kolay kolay unutamayacağını söyledi ve onu şu sözlerle tanımladı: "Keyif verdiği kadar öfkelendirecek, göz kamaştıncı bir roman." İstesek, anlatılanların devamına tarih diyebiliriz; ama kolayca yanlış anlaşılabilecek bir tarih. Roman ödül kazanmadı, çok satanlar listelerine de giremedi. Ve Bay Prescott'un öngördüğü gibi, aldığı her övgüye karşılık bir de yergi gördü. Yirmi beş sene sonra, geriye dönüp romana baktığında bana göre yıllardır Amerikan edebiyatı üzerine yazan en sezgili, en ısrarlı yorumcu olan John Alridge, The New Republic'de çıkan son derece zeki yorumu ile ilgili olarak Robert Brustein'ı, kendisinden sonraki eleştirilere söyleyecek söz bırakmadığı için kutladı. Bay Alridge, Catch-22'yi ilk okuyanların, "kitabı sevmelerini sağlayan sebeplerin, diğerlerinin nefret etmesine yol açan sebeplerle aynı olduğunu" söyledi. Romanı kötüleyenler genelde zehir gibi bir dil kullanıyorlardı. Times'ın Pazar gazetesinde, arka tarafta, ancak takip edenlerin fark edebileceği kadar küçük bir yazıda, yazar (tesadüf eseri benim temsilcimin müşterisi olan bir yazar) romanın "yetenek ve sağduyu yoksunluğundan muzdarip", "tekrara düşen ve tekdüze", "başansız", "duygusal bir çorba" olduğuna ve aslında roman sayılamayacağına karar vermişti; ve saygıdeğer The New Yorker'da, normalde caz müziği hakkında yazılar yazan bir gazeteci, kitabı Mitchell Goodman'ın benzer bir arka plana sahip romanına benzetip kitabın "yazılmış gibi bile durmadığına; bunun yerine kağıda haykırıldığı izlenimini bıraktığına", romanı okuduktan sonra akılda kalanın "ekşi esprilerden bir çerçöp yığını" olduğuna, ve yorumun sonunda Heller'ın "kendi kahkahaları içinde yüzerek, sonunda kendi kahkahaları içinde boğulduğuna" karar verdi. (Bunu yazarken de kahkaya boğulmak üzereyim.) Romanın o sene, Times'ın yayınladığı, Noel tatili için tavsiye edilen yüzlerce kitabın arasına girdiğini, ya da yaz kitabı olarak seçilen diğer yüzlerce kitap arasında yer aldığını hatırlamıyorum. Ama 1962 yazının sonlarına doğru, Times'ın Pazar gazetesinin, çok satanlar sayfasında, o sırada "In and Out ojBooks" adlı düzenli bir köşesi olan Raymond Walters, New Yorkluların en çok konuştuğu underground kitabın Catch-22 olduğunu bildirdi. (O sene en çok reklamı yapılan kitaptı, ama yine de underground sayılıyordu.) Kısa süre sonra, Newsweefe aynı minvalde, bir sayfadan uzun bir yazı yayınladı. Daha sonra o yaz ilk defa bir televizyon prog ramına çagırıldım. Davet edildiğim program, o sıralar daha çok bir varyete gösterisi olan Today Show du. O aralar programda geçici sunuculuk yapan John Chancellor, Kremlin deki muhabirlik görevinden yeni dönmüştü ve sunuculuk görevini, yalnızca kendi seçtiği kişilerle röportaj yapma şartıyla kabul etmişti. Programdan sonra, stüdyonun yakınında bir barda, bugüne dek hiç olmadığı kadar erken bir saatte kadeh kadeh martini içiyordum ki Chancellor içeri girip bana, kendi bastırdığı yapış-kanh etiketlerden bir paket verdi. Etiketlerin üzerinde, YOSSA-RIAN YAŞİYOR yazıyordu. Bu etiketleri gizlice NBC binasının koridorlarına, yönetici tuvaletlerine yapıştırdığını itiraf etti. Sonra Eylül geldi, kitabın karton kapaklı edisyonu basıldı ve nihayet, halkın ilgisi öyle çoğaldı ki, tüm o detaylı tanıtım ve dağıtım stratejilerine ragmen yayıncı firma Dell, hayretler içinde kaldı. Orada çalışanlar bir süre, satış rakamlarına inanmakta ve baskı yetiştirmekte güçlük çektiler. Karton kapaklı edisyonu basan yayıncılar, yüz binlerce basıyorlardı. 300,000 adetlik ilk baskıdan sonra, Eylül ile sene sonu arasında beş baskıya daha girdiler ve Kasım ile Aralıkta ikişer baskı yaptılar; 1963 yılının sonuna gelindiğinde çoktan on birinci baskıya ulaşılmıştı. İngiltere'de, genç, girişimci editör Tom Maschler'in gözetiminde, en baştan itibaren böyle oldu. O sıralarda, İngiltere çok satanlar listesi henüz yeniydi ve gelişmemişti, ama Catch-22 hızla tepeye tırmanmıştı. Benim için Catch-22'nun geçmişi 1953'e kadar uzanıyor. Romanı o sene yazmaya başlamıştım. O sıralar bir yüksekokul olan Pennsylvania Üniversitesinin İngilizce kompozisyon bölümünde iki sene eğitmenliğin ardından, New York'ta, küçük bir reklam ajansında metin yazan olarak çalışıyordum, ilk önce, dehşet bir onaylanma ihtiyacıyla, Esquire ve The Atlantic dergilerinde yazdığım kısa öyküler sayesinde tanıdığım edebi temsilcilere giriş bö lümünü gönderdim. Temsilciler yazdıklarımdan etkilenmedi ama oradaki genç bir asistan, Bayan Candida Donadio etkilenmişti ve gönderdiğim bölümü, "yazılış sürecindeki romanlardan özetler yayınlayan birkaç dergiye göndermek için izin aldı. Giriş bölümü, 1955'te, üç ayda bir yayınlanan New York Writing’ın 7. sayısında çıktı (o sayıda aynı zamanda, takma isim altında, yazılış sürecindeki bir başka romanın özeti çıkmıştı -Jack Kerouac'ın Yoldaşı.) Tanınmış yayınevlerinden birkaç editör ilgilendiklerini belirten, övgü dolu mektuplar gönderip çalışmama devam etmem için beni cesaretlendirdiler. Artık romanı tamamlamanın, başta öngördüğümden çok daha uzun bir zaman gerektireceğini gerçekçi bir biçimde görebiliyordum. 1957'de, 270 daktilo sayfası yazdığım sırada, Time dergisinde çalışmaya başladım. Gündüz, gizli gizli romanımla ilgili notlar almadığım zamanlarda reklam-satış sunumları yazıyor, geceleri de romanım üzerinde çalışıyordum. Bu arada Candida Donadio seçkin bir temsilci olarak ün yapıyor, Amerikan yazarlarından son derece etkileyici bir müşteri portföyü oluşturuyordu. Bitmemiş müsveddeyi birkaç yayıncıya göndermenin akıllıca olacağı konusunda anlaştık. İkimizin de çok önemsediği bu romanın yayın potansiyeli hakkında bir fikir edinmek istiyorduk. Candida Simón & Schuster'dan, yeni, genç bir editörle görüştü. Onun yeniliklere diğerlerinden daha açık olacağını düşünüyordu. Editörün adı Robert Gottlieb idi; ve Candida haklı çıktı. Gottlieb müsveddeyle meşgul olurken, ben cömert Time dergisinin verdiği dört haftalık yaz tatilinde kitabı yeniden yazmaya başladım. Gottlieb ve ben öğle yemeği için buluştuğumuzda esas amacının mizacımı tartmak ve birlikte çalışacağı bir yazar olarak ne kadar yumuşakbaşlı olduğumu belirlemek olduğunu anladım. Gottlieb'in daha sonra yapmak zorunda olacağını düşündüğü birtakım genel değişiklik önerilerinden incelikle bahsetmesi ni dinledikten sonra böbürlenerek, onların hepsini zaten yaptığıma inandığımı söyledim ve yeni yazdığım sayfalan uzattım. Bu kadar genç biriyle çalışmayı kabul etmem konusundaki endişesi ile beni şaşırttı -sanırım o yirmi altı yaşındaydı, ben ise otuz dört. Daha sonra, hem onun hem de Simon & Schuster'daki yakın arkadaşı Nina Bourne'un, benim sahip olduğumu bile bilmediğim kuşkumdan ürktüklerini duyduğumda çok daha fazla şaşırdım. En başından beri Gottlieb'den hiçbir zaman kuşku duymamıştım ve daha sonra Alfred A. Knopfun başına geçen, sonra da The New Yorker dergisinin editörü olan Gottlieb'in bir daha herhangi birinden ürktüğünü de hiç sanmıyorum. Onun hakkında hâlâ hatırladığım en hoş şey, benden bir taslak istememesi ve sadece üçte birini gördüğü bu romanın nereye gittiğini sormamasıydı. Yaptığım sözleşme on beş bin
Description: