ebook img

Kuzey Işıkları - Philip Pullman PDF

435 Pages·2007·1.6 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Kuzey Işıkları - Philip Pullman

YAYINEVİ Karanlık Cevher Dizisi 1. Kitap / Altın Pusula - Özgün Adı: His Dark Materials 1 / Golden Compas - Northern Lights İthaki Yayınları - 392 Edebiyat - 313 ISBN 975-273-156-2 1. Baskı Mart, 2005, İstanbul © Türkçe Çeviri: Sevin Okyay, 2005 © İthaki, 2005 © , 1997 Yayıncının yazılı izni olmaksızın herhangi bir alıntı yapılamaz. Sanat Yönetmeni: Murat Özgül Kapak Uygulama: Cemile Ûz Yayına Hazırlayan: Kutlukhan Kutlu Kapak, İç Baskı: İdil Matbaacılık Emintaş Kazım Dinçol Sanayi Sitesi No: 81/19 Topkapı-Istanbul Tel: (0212) 674 66 78 İthaki™ Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.'nin yan kuruluşudur. Mühürdar Cad. llter Ertüzün Sok. 4/6 34710 Kadıköy İstanbul Tel: (0216) 330 93 08 - 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34 [email protected] - www.ithaki.com.tr - www.ilknokta.com Karanlık Cevher Dizisi Birinci Kitap ALTIN PUSULA Çeviren: Sevin Okyay Tarayan: Bilinmiyor Düzenleyen: eldkaan ÖZDEYİŞ Bu vahşi çukura, Tabiatın rahmine ve belki mezarına, Denizin değil, ne de kıyının, havanın, ateşin, Ama yüklü illetlerinde birbirine girmiştir Bütün bunlar ve bu yüzden savaşmak zorundadırlar hep, Kadir yaratıcı düzenlemedikçe onları Bu karanlık cevherini' başka dünyalar yaratmak için, İşte bu vahşi çukura ifrit sakınarak Cehennemin kıyısında durup bir baktı, Geldiği yolu tartarak... John Milton: Kayıp Cennet, II. Kitap (Çeviren: Selahattin Özpalabıyıklar) *) Aither. Esir, yani dünyayı saran hava tabakasının üstündeki an ve ışıklı gök. Hesiodos'a göre Aither, Erebos ile Nyks, yani yeraltı karanlığıyla yeryüzü karanlığından doğmadır. BİRİNCİ KİTAP BÖLÜM BİR OXFORD 1 Tokay Sürahisi Lyra ve cini, hep aynı tarafta kalmaya ve mutfağın görüş alanından uzak durmaya özen göstererek, kararmakta olan Salon'dan geçtiler. Salon boyunca uzanan üç büyük masa kurulmuştu bile, gümüşler ve camlar oradaki azıcık ışıkta parlıyordu, uzun sıralarda konuklara hazır olsun diye geri çekilmişti. Eski Başkanların portreleri, loş ışıkta, duvarlara asılıydı. Lyra kürsüye ulaştı ve geriye, açık mutfak kapısına baktı. Kimseyi görmeyince de, yüksek masanın yanına çıktı. Buradaki servisler gümüş değil altındı, on dört kişilik oturma yeri de meşeden yapılma sıralardan değil, kadife minderli iskemlelerden oluşuyordu. Lyra, Başkan'ın iskemlesinin yanında durup, en büyük bardağa tırnağıyla yavaşça bir fiske attı. Ses, Salon'da rahatlıkla duyulacak şekilde çınladı. "Sen bu işi ciddiye almıyorsun," diye fısıldadı cini. "Edebini takın." Cinin adı Pantalaimon'du, şu sırada güve biçimindeydi. Salon'un karanlığında gözden kaçsın diye koyu kahverengi bir güve. Lyra da ona fısıldayarak cevap verdi. "Mutfakta burayı duyamayacak kadar çok gürültü ediyorlar. Sofracıbaşı da ilk çana kadar içeri gelmez. Vıdı vıdı edip durma." Ama gene de avucunu çınlayan kristale bastırdı, Pantalaimon da kanatlarını çırparak ileri doğru uçup, kürsünün öbür yanındaki İstirahat Odası'nın aralık kapısından içeri girdi. Bir an sonra yeniden göründü. "Burada kimse yok," diye fısıldadı. "Ama çabuk olmamız gerek." Lyra, yüksek masanın arkasında çömelmiş halde hızla ilerledi, İstirahat Odası'na girdi ve doğrulup çevresine baktı. Buradaki tek ışık şömineden geliyordu, o bakarken şöminedeki alev almış kütükler hafifçe yerine oturarak bacaya doğru bir kıvılcım fıskiyesi gönderdi. Hayatının büyük kısmı Kolej'de geçmişti, ama İstirahat Odası'nı daha önce hiç görmemişti; buraya sadece Âlimlerle konuklarının girmesine izin verilirdi, kadınlar da asla alınmazdı. Kadın hizmetçiler bile burada temizlik yapmazdı. Bu sadece Kahyanın işiydi. Pantalaimon kızın omuzuna yerleşti. "Mutlu oldun mu? Gidebilir miyiz?" diye fısıldadı. "Salaklaşma! Etrafa bakmak istiyorum!" Büyük bir odaydı, üzerinde çeşitli sürahilerle bardakların durduğu, cilalı gül ağacından oval bir masası, pipo ayaklığıyla gümüş bir ayaklı kül tablası vardı. Yakındaki bir büfenin üstünde de, alttan ısıtmalı küçük bir kap ile bir haşhaş kelleleri sepeti duruyordu. "Kendilerine iyi bakıyorlar, değil mi, Pan?" dedi usulca. Yeşil deri koltuklardan birine oturdu. Öyle derindi ki, kendini neredeyse uzanmış yatıyor buldu, ama yeniden doğruldu ve duvardaki portrelere bakmak için bacaklarını altına çekti. Yine eski Âlimlerdi, herhalde: cüppeli, sakallı ve kasvetli, çerçevelerinden dışarı onaylamayan ciddi bakışlar atıyorlardı. "Neler hakkında konuşuyorlar sence?" dedi Lyra, ya da demeye koyuldu, çünkü daha sorusunu bitiremeden kapının dışından sesler duydu. "İskemlenin arkasına -çabuk!" diye fısıldadı Pantalaimon ve Lyra bir an sonra şimşek gibi koltuktan fırlamış, iskemlenin arkasında çömeliyordu. Doğrusu, arkasına saklanmaya en uygun iskemle değildi: odanın tam ortasındaki iskemleyi seçmişti ve eğer sahiden çıtı çıkmadan durmazsa... Kapı açıldı, odadaki ışık değişti: içeri girenlerden biri, elindeki lambayı büfeye koydu. Lyra onun koyu yeşil pantolonlu ve parlak siyah ayakkabılı bacaklarını görüyordu. Bir hizmetkardı bu. Sonra derinden gelen bir ses, "Lord Asriel gelmedi mi daha?" dedi. Başkandı. Lyra soluğunu tutarken, hizmetkarın cininin (bir köpekti, tıpkı bütün hizmetkarların cinleri gibi) kısa ve hızlı adımlarla içeri girdiğini ve sessizce onun ayaklarının dibinde oturduğunu gördü ve sonra her zamanki o eski püskü ayakkabılarla, Başkan'ın ayakları da göründü. "Hayır, Sayın Başkan," dedi Kahya. "Aerodock'tan da haber yok." "Geldiğinde acıkmış olur bence. Onu bekletmeden Salon'a al, olur mu?" "Başüstüne, Sayın Başkan." "Onun için özel Tokay'dan da biraz koydun, değil mi?" "Evet, Sayın Başkan. Sizin buyurduğunuz gibi, 1898'den. Lord Hazretleri, hatırladığım kadarıyla, ona düşkündür." "İyi. Şimdi beni yalnız bırak, lütfen." "Lambaya ihtiyacınız var mı, Sayın Başkan?" "Evet, onu da bırak. Yemek sırasında fitili düzeltmek için bir uğrarsın, değil mi?" Kahya hafifçe eğildi, gitmek üzere dönerken, cini de itaatkar bir şekilde kısa ve hızlı adımlarla arkasından yürüyordu. Lyra, pek de matah olmayan saklanma yerinden, Başkan'ın odanın köşesindeki büyük meşe bir gardroba gitmesini, cübbesini bir askıdan almasını ve zahmetle giymesini izledi. Başkan, vaktiyle güçlü bir adammış, ama artık yetmişini aşkındı, hareketleri pek ve ağırdı. Başkanın cini, kuzgun biçimindeydi ve o cüppesini giyer giymez gardıroptan aşağı atladı, onun sağ omuzunda, her zamanki yerine yerleşti. Lyra, Pantalaimon'un, çıtı çıkmasa da endişeyle tüylerinin nasıl kabardığını hissediyordu. Ona gelince, içini hoş bir heyecan sarmıştı. Başkan'ın sözünü ettiği ziyaretçi, hem hayran olduğu hem de çok korktuğu bir adam, amcası Lord Asriel'di. Yüksek politikaya, gizli keşiflere, uzaklardaki savaşlara bulaştığı söylenirdi, Lyra onun ne zaman ortaya çıkacağını asla bilmezdi. Çok öfkeliydi: şimdi onu burada yakalasa Lyra şiddetle cezalandırılırdı, ama buna tahammül edebilirdi. Ancak, birazdan gördükleri her şeyi tümüyle değiştirecekti. Başkan cebinden katlanmış bir kağıt alıp masanın üstüne, şarabın yanma koydu. İçinde güzel, altın rengi bir şarabın olduğu bir sürahinin ağzındaki tıpayı çıkardı, kağıdın katlarını açtı, sürahiye ince bir şerit halinde beyaz bir toz döktü, sonra da kağıdı buruşturup ateşe attı. Derken cebinden bir kalem çıkartıp, toz eriyene kadar şarabı onunla karıştırdı, tıpayı yerine koydu. Cini yumuşak, kısa bir viyaklama koyuverdi. Başkan yavaş sesle cevapladı ve içeri girdiği kapıdan çıkmadan önce, kapakları şiş, bulutlu gözleriyle çevreyi süzdü. Lyra, "Gördün mü, Pan?" diye fısıldadı. "Elbette gördüm! Hadi, çabuk ol, yoksa Sofracıbaşı gelecek!"

Description:
Bizimkine parallel bir dünyada, on iki yaşındaki didişken Lyra ile cini Pantalaimon, bildiğimiz Oxford'da farklı ama yine de tanınabilen bir oxford'da yaşar. Bir akşam, Lyra'nın amcası Lord Asriel okulu ziyarete gelir. Lyra ile cini, onun hocalarla yaptığı gizli toplantıya kulak misaf
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.