HÜSEYİN RAHMİ G Ü R P I N AR KUYRUKLU YİLDİZ ALTİNDA BİR EVLENME R O M AN Kapak resmi: Müıjif Fehim Yedinci Baskı A T L AS K ÎT AB E V t — I S T AN BUL HÜSEYİN RAHMİ G Ü R P I N AR KUYRUKLU YİLDİZ ALTİNDA BİR EVLENME R O M AN Kapak resmi: Müıjif Fehim Yedinci Baskı BASKI : ÇETİN OFSET 1981 HÜSEYİN R A H Mİ VE E S E R f ERİ Hüseyin Rahmi Gürpınar 1864 yılında istanbul'da doğdu. Babası Sait paşa adında bir. subaydı. Annesini üç yaşındayken kaybetti. Ço cukluğu teyzesinin yanında geçti. Mülkiye Mektebinde (Siyasal Bil giler Fakültesi) okudu. Kısa bir zaman memurluk yaptı. 1908'den sojjpa gazetecilik ve romanlarının gelirleriyle geçindi. ilk eserini on iki yaşındayken yazdı. İlk yayınlanan yazısı «is tanbul'da Bir Frenk» adını taşıyordu ve 1888 yılında Ceride-i Havadis gazetesinde yayınlanmıştı (1). Ahmet Mithat Efendi ile tanıştıktan sonra ük büyük romanı «Şık» Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tef rika edilmeye başlandı. O zaman yirmi iki yaşındaydı. ömrünün sonuna kadar yazdığı romanları ve hikayeleriyle ken dini her sınıftan okuyucuya sevdiren Hüseyin Rahmi'nin kişiliğinde pek belirgin noktalar vardır: istanbul'un konuşma dilini, kenar ma halle kadınlarını büyük bir ustalıkla canlandırır. Bütün romanlarında eşsiz ve dikkatli bir gözleme dayanarak gerçekçi çığırda yürümüş tür. Bir de mizah unsuru, olayları alaylı bir çerçeve içinde vermek, karakterinin başlıca Özelliğidir. Duyguludur, Mithat Efendi gibi, o da zaman zaman olayın akışını bir yana bırakarak, felsefe bilgilerini say falara aktarmaktan hoşlanır. Yazılarında ortaoyunu ve karagözün an latım tekniğinden de yararlanmıştır. Konularında istanbul dışına hiç çıkmamıştır. Gürpınar 1944 yılında Heybeliada'daki köşkünde ölmüş, Heybeliada mezarlığına gömülmüştür. Büyük halk romancısının eserlerindeki konular ve kişiler her zaman canlı, ve taptaze kalmıştır. Ancak, aradan geçen uzun yıllar içinde, dil bakımından, bugünkü kuşakların kolayca anlayamayacağı duruma gelmişti. Sayısı elliyi aşan bu romanları seri halinde yeni den yayınlamayı kararlaştırdığımız zaman, bu eserleri, yetkili kalem sahiplerine bugünün diline aktartmayı da öngördük. Bu sadeleştirme işinde «Kendisi sağ olsaydı, bugün nasıl yazardı» düşüncesi, ölçü ola rak kullanılmıştır. Mustafa Nihat Özön, Tahir Nejat Gencan, Zahir Güvemli, Mükerrem Kâmil Su ve Hüsamettin Bozok'tan meydana ge len bir'kurul bu işi üzerine almış ve tamamlamıştır. «KUYRUKLU YILDIZ ALTINDA BİR EVLENME» ilk defa 1911 yılında yayınlanmıştı. 1969'da yapılan dördüncü baskısında Zahir Güvemli eliyle bugünün diline aktarılmıştır. Türk edebiyatında kendi türünde tek isim olan Hüseyin Rahmi Gürpınar üstüne bugüne kadar pek çok araştırma yapılmış, birçok eser yazılmıştır. Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü Muzaffer Gök- man 1966'da bunları bir arada gösteren «Hüseyin Rahmi Gürpınar» adlı 250 sayfalık bir bibliyografya kitabı yayınladı. (1) Bu eser, yazarın tkl Hödüğün Seyahati adlı kitabında yer almıştır, Üniversite öğrencileri de Hüseyin Rahmi hakkında tezler hazırla mışlardır. Bizim tespit edebildiğimiz tezler ve hazırlayanlar şunlardır: 1 — MUSTAFA GÜRSES (1938-1939), Hüseyin Rahmi Gürpına- rın hayatı ve eserleri (Liste, Tahlil ve Tenkitler), Dünya görüşü, Sa natı, Roman tekniği ve üslubu. 2 — SUDİ BAYBARS (1948) Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın yarattı ğı tipler. Hüseyin Rahmi'nin tiplerinin izahı ve tip yaratma vasıtaları. 3 — SATI ERİŞEN (Şubat 1954-1955). Hüseyin Rahmi'de Aşk: Hüseyin Rahmi'nin edebiyat görüşü. Hayat görüşü, Hüseyin Rahmi' de aşkın yeri. Hüseyin Rahmi'nin aşk görüşü. Evlilik müessesesi, ev lilik dışı münasebetler. 4 — NERİMAN GÜRTUNCA (1954-55) Hüseyin Rahmi Gürpınar' ın küçük hikâyeleri: Hikâyelerinde ele aldığı mevzular. Hüseyin Rah mi'nin hikâyelerinde ortaya koyduğu tipler. 5 — AYDIN KOKSAL (1953) Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın II. Meşrutiyete kadar yazdığı romanların kronolojik tetkiki. 6 — GÖKŞEN YÜZAK (1954) Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın II. Meşrutiyetten cumhuriyet devrine kadar yazmış olduğu romanların kronolojik olarak tetkiki. 7 — BİRSEN KÖSEOĞLU (1970) Hüseyin Rahmi Gürpınar'dan Deyimler. \ y Ş — FERMAN TÜRK (1970) Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın 1918- 23 yıllarında yazdığı roman ve hikâyeler. 9 — ÇİĞDEM DURMUŞOĞLU (1970) Hüseyin Rahmi Gürpma-' m 1923-34 yılları arasındaki romanlarının kronolojik olarak tetkiki. ' 10 — ŞENAY GÜLBABA (1970) Hüseyin Rahmi Gürpınar'da mü balağalar. 11 — ÖMER VURAL (1971) Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın altı ese rinde argo sözler, deyimler ve küfürler. 12' — AYDIN OY (1971-1972) Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın II. Meş- rutiyet'e kadar .<Ur., romanları. 13 — SEVİM AKSLAN (1972) Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın ma kaleleri. 14 — MEHMET ÇEVİRMECÎ (1973) (NİMETŞİNAS) Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölü mündeki tezler : 15 — CAVİDE GÜNGÖR (1947-1948) Hüseyin Rahmi Gürpınar* m yedi eseri hakkında kısa bir tetkik. 16 — SÜHEYLA YAZICI (1951) Hüseyin Rahmi'nin hikâyeciliği 17 — SABAHAT ÖZDEM (1953) Hüseyin Rahmi'de Züppe ve Sof ta tipleri. 18 — AYLÂ PİREOĞLU (1963) Hüseyin Rahmi'nin romanlarında kadın tipleri. 19 — NİHAT YALÇINKAYA. Devlet Tatbikî Güzel Sanatlar Yük sek Okulu: Ressam Hüseyin Rahmi Gürpınar. ÖNSÖZ Gezegen kız kardeşleri içinde yeryuvarlağımız tam gençlik çağın- dadır. Her gezegenin anası, sonu yok uzayın karanlıkları ve güneşin nurları arasında şenlikle yuvarlanarak ulaştığı ömrü çok şükür bugüne kadar sağlık ve esenlikle geçirdi. Şimdi bazı kuruntular ağır bir hastalık — daha iyimser düşünenler — hemen sezilir sezilmez hafif bir nezle geçireceğini haber veriyorlar. Bundan dolayı * niçin telaşlanma!) efendim? Anamız, yaratılış çağından beri uzaydaki o nazlı salınışında bu peçemli, bu oynak, bu yoldan çıkmaya istidatlı kız kardeşlerinin böyle yaklaşma cilvelerine kim bilir kaç defa daha uğramıştır. Ama, üzerinde bundan doğan bir^ felaket izi görmüyoruz. İnanırı ki bu sefer de yine öyle olacaktır. Ne baş ağrısı, ne nezle, hemen hiç bir şey duymayacağız. Sözlerimin ne kadar doğru olduğunu 5 Mayıs'ın ertesi günü yine şu satırlara baktı ğınız zaman görecek, benim şimdi yaptığım gibi siz de o zaman bol bol güleceksiniz. «Gerçek böyledir de bu telaşlar, bu söylentiler, bu heyecanlar, hele tanınmış, büyük imzalar altındaki o ürkütücü makaleler ne oluyor?» diyeceksiniz. Ah, efendim... insanların gerçekleri kabul etmek için nasıl ayak dirediklerini bilirsiniz. Bu konuda size, haddim olmayarak küçük bir öğüt vereyim mi? insanoğullarının korktukla rından ziyade korkmadıkları şeylerden çekininiz. Ta vaaz verenlerden tutunuz da teknik bilgi sahiplerine kadar insanların bilginleri de, filozofları da öbür kardeşlerini korkutma düşkünlüğünden kendile rini alamıyorlar. Bir gerçekçi olarak böyie söylüyorum. Ama bir romancı olarak öyle demeyeceğim. Öbür meslektekiler gibi sözün yalan veya doğru olma ihtimalinden söz edeceğim ki bu da benim sanatımın hakkıdır. Hilesini önceden meydana koyan bir hokkabaz gibi size gerçeği böyle açıkça söyledikten sonra yine korkarsanız artık kabahat bende değildir. I 7 nisan, 1910 Hüseyin Rahmi BEDRİYE Hanım, bahçe üzerindeki küçük odanın pencere sinden bitişik komşunun tahta kaplamasına yumruğuyle helecanlı helecanlı vurarak haykırıyordu: — Kardeşim Emine, nerdesin?... Pencereye gel, bak. sa na ne söyleyeceğim!.. Bir cevap alamayınca kendi kendine: — Aman bu karı da ne miskindir! Kıyametler kopsa o kuytu odadan dışarı çıkmaz, içerde haşrolur kalır... Yumruklarının şiddetini iki kat artırarak: —• Emine Hanım, azıcık pencereye gel... Bak neler ola cakmış neler... Dünyaya yıldız çarpacakmış... Merakımdan bir yerlerde duramıyorum... A, bak kan ses bile vermiyor. (Yum ruğu daha şiddetle indirerek) ölü müsün ayol? Azıcık kıpırda. Emine Hanım, yavaşça penceresini açıp başım dışarıya çı kararak : — Oğlanı yeni uyuttum. Vurma öyle hızlı hızlı. Ev teme linden sa-Uanıyor. — A, daha neler... Benim yumruğumdan ev sallanır mı hiç? — A, nasıl sallanmaz. Tavanın aralıklarından pıtır pı tır tozlar dökülüyor. Bir iki gündür çocuk rahatsız. Ziyade huy- suzlanıyor. Uyutuncaya kadar akla karayı seçtim. — Haberin yok mu? — Ne var? Gene Sıtkı karısını mı boşadı? — Hay yere batsın. Sıtkı da, karısı da. Bu öyle karı bo şama filân keyfiyeti değil. îş fena... — Ne olmuş canım? — Ortalık çalkalanıyor... Bursa'da sağır sultan duydu. Se sin hâlâ bir şeyden haberin yok. Ah ne felâket... — Ay, yüreğimi oynatma öyle. Meraklanınca boğazıma bir şey tıkanıyor. Fena oluyorum. Evvelki kadar keder götü- remiyorum. Acıklı bir şeyse hiç söyleme, rica ederim... — Acıklının acıklısı. Evlere barklara şenlik. Dostlar ba şından ırak... —• Etme... Bedriye, etme... îşte yüreğim gümbürdemeye başladı. Acaba Hacıbabama seîâmünkavlen (inme) mi geldi? Söyle, bayılacağım. www.cizgiliforum.com enginel