ebook img

kutlu töre alper aksoy PDF

40 Pages·2012·10.74 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview kutlu töre alper aksoy

edebiya BİR MÜTEFEKKİR DOĞUŞ S.AHMETARVASI edebiyat AYLIK FİKİR ve SANAT DERGİSİ ve üç ciltlik muhteşem eseri YENİ DİZİ:17 - 18 Ağustos-Eylül Sahibi ve Sorumlu TÜRK İSIÂM Yazı İşleri Müdürü: ÜLKÜSÜ Tayyar AKSOY S.AHMETARVASI Haberleşme Adresi: P.K. 329 Kızılay - ANKARA İdare Yeri: Çıkan 12 sayımızı ihtiva ederi Talatpaşa Bulvarı 148/15 Cebeci - Dörtyol/ANKARA 1. cilt satıştan devam ediyor Basıldığı Yer: Fiyatı: 1200 TL. Aslımlar Matbaası - ANKARA KISA BİR NO' ABONE ŞARTLARI: 6 Ay : 600 TL. KUTLU TÖRE Yıllık :1200 TL. YURTDIŞI YILLIK: 50 DM. (Veya buna eşit miktar döviz.) * ALPER Abone bedellerini yalnız "DOĞUŞ Edebiyat Dergisi 12 85 89" 1H.ADAR ÎAŞKR KÜWA\ tHMAĞAftl No'lu Posta Çeki Hesabımıza AKSOY KOTLU TÖRE yatırınız. * ALPER İLAN TARİFESİ: AKSOY Arka kapak, 4 renk 75.000 TL. Kapak içleri Tam sayfa 50.000 TL, Yarım sayfa 30.000 TL. Kapak Şener ÖZTOP N E S I L L E R IM Y A L N ı Z L A Rı Nevzat Kösoğlu 0 YALNIZLAR Bugün yoilanıyorken bir gurbete yeniden, Her neslin, temsil edicileri olduğu kadar Bîr kemiğin ardından saatlerce yol giden. yalnızları da vardır. Bir yanda, yaşadığı devrin İtler bile gülecek kimsesizliğimize... sanat anlayışından hayat biçimine kadar bütün inceliklerine uyan sürülerin seçkinleri, ötede, İşte, Atsız Süleymaniye kütüphanesinin e- zamana baş kaldıran yalnızlar. Bir yanda, şöh­ mekliliği yaklaşan memuru budur. lEğilmedi, bü­ retin, ikbalin^ boyun eğmişliğin her türlü bedeli, külmedi. Neslinin bütün aşağılıklarına dudak bü­ öte yanda, belâ yağmurlarından sırılsıklam, fü­ kerek yürüdü ve dünya nimetlerini ötekilere bı­ tursuz bir baş. Bunlar mefkure adamları, cemi­ rakarak adını kazandı. Neslinin iğrenç kahka­ yetimizin, hayatı sarsan masal kahramanlarıdır. haları belki daha nesiller boyu kesilmeyecek ama «Nesillerin Ruhu» yalnızlarda gerçekleşebil­ bir gün, ama o gün, mefkûreciliğinin ölümsüz timsali Kürşad silkinip ayağa kalkmayacak mı?... miş olsa idi, günümüz çok daha değişik ola­ caktı. Akif, hayatından sanatına dek, baştan Necip Fazıl.. Büyük kalabalıkları denizler ayağa yalnızlık olmayacaktı. Gökyüzünün aydın­ misali dalgalandıran adam... O, «kimsesiz bir so­ lığı böyle gölgelenmeyecekti. Galip Erdem'in di­ kak ortasında» «çilekeş yalnızların annesi» «kal­ linden, bu yalnızlığın şu en güzel kahredici ifa­ dırımların emzirdiği» yalnızlıktır. Ezelden ruhu­ desine bakın, «Âsım'ın nesli cepheden dönme­ na işlenmiş büyük yalnızlık, O'nu bîr gün nes­ diği için Akif Türkiye'den gitti...» Evet, Âsım'ın linden koparıp aldı ve Necip Fazıl yeniden doğ­ du. Hiç bir edebiyat tarihçisi O'nun sanatını, nesii dönmedi, çünkü Âkit onları öyle uğurlamış- şiirini dizginleyip bir kalıba sokamadı. O'nu ken­ tı, çünkü onları Âsım'ın nesli yapan, göklerin dinden başkası ile tarif edemedi. Benliğini bü­ mukaddes çağrısına koşuları idi. 'Evet, dönmedi­ yük mürşidine teslim ettiğinden bedii, tefekkürü, ler, çünkü karşı koyulmaz kaderimizdir bu, Âsı­ zamanını ve neslini çiğneyip aşıyor ve yüceler­ m'ın nesilleri cepheden dönmezler. Ve Akif'ler de bir büyüklük, bir yalnızlık heykeli olarak Mısır'lara giderler ve ölüleri vatan hasreti ile çakılı kalıyor. tutuşanlar vardır... Dünya kahpeleşti bir kere... Ya Peyami Safa?... Hele, ömrünün o en çe­ İnsanlar içinde en yalnız İnsan; tin son yıllarındaki Peyami Safa... Kaleminden Düşün, taş duvara başın gömülü! kurtulmuş bir kahpelik ve göğsünü germediği Ve kapan sükûta, granitten, taştan, bir mihnet mi kalmıştı? (Büyüktü ve o kadar Mazgallı bir kale gibi örülü. yalnızdı. Neslinin dönekliği ile döne döne vuru­ Gözünü tavandan ayırma ki, sen, şuyor ve neslinin dışına taşıyoıfclu. Gün geçtik­ Üşürsün, gölgenliı yerde görürsen. çe büyüyen yalnızlığı içinde başı dikleşiyordu. Dikilir karşına, mumu söndürsen, Sonsuzluk O'nu kendi büyüklüğüne çekti... Ölüler içinde en yalnız ölü... Ve, bir neslin diğer büyük yalnızları; Atsız ve Necip Fazıl. O, Takvimdeki Deniz'den Ayak Sesleri'ne Onun hayatını yazacak olanlar, kendi dört­ kadar, ruhunun kıvrımlarını çözdüğü bütün şiirin­ lüğünün ötesinde fazla bir şey söyliyemiyecek- de başlıbaşına yalnızlık ve cumhuriyetin ilk nes­ Ierdir: linden zamana çakan bir beyaz şimşektir. Ta- rih, göklerin tutuştuğu bir günü de elbet göre­ Onların büyük hasreti düşüncelerinin aksi- cektir.... yonunadır ama, tavırlarını özledikleri aksiyonun Yüreğini ve kafasını tükenmez bir ümidin usulü olarak ileri sürdüklerinden başarı uzak­ ve kendisininkinden başka bir neslin emrine larda dolaşır. vermiş bir başka yalnız: Nurettin Topçu, İnan- Ve sonra, bu arka pencerenin gölgesi ge­ mışlığın gizli neşesi ve bir mutoaddes dâvaya leceğe düşer. Yalnızın alevi ile yanar nice genç­ hikmetin huzurundan gayri, hangi ikbâl1, hangi ler, ama tek başına ve kendilerine yeni yalnız­ şöhret O'nun kapısını çaldı?.. Topçu'yu hangi lıklar arıyarak. Oysa çoban ateşi tutuşmak içlin nesle sokup, hangi neslim temsilcisi sayabilirsi­ en az üç dalın baş başa vermesini ister. İçtimaî niz? Hiç, hiç bir neslin. O da, neslinin üstünde aksiyonun özü budur ve açıktır ki, yalnızlığın ve kendi mefkûreci yalnızlığı ile geleceğe uzan­ mahiyetine aykırıdır. mış bir aydınlık olarak kalacak... Yalnızlar, kendi yalnızlıklarını hitabetti kleri Nesillerinin büyük yalnızlarına, yürek dolu­ nesillerde yenebilmen, onları kendi kalelerine su selâm ve ebedî şükranlarımız var... hapsetmemeiidiıller. Yalnızlığın getirdiği bu yan Yalnızlar, zulmeti aydınlatmak için, bir mef­ tavırlar gelecek nesillerden uzak tutulabilmelidir. kurenin alevi ile tutuşmuş çerağlardır ve yal­ Sonrakilere akseden bu tavır sun'idir ve şuur­ nızlık bu ışığın fanusudur. Bu fanusta zaman ludur; bunun için de özentileşir, yalnızlığın ma­ ve mekân şahsi leşi r ve yalnızlar ışıklarını par­ hiyetinden doğan sertlik yobazlaşır. Yalnızlarla latarak saçarlar. alay etmektir, bu böylece nesiller bağışlana­ Yalnızlık onları her türlü düşman fırtınadan maz. korur ve nesillerine karşı granitten, taştan bir Yalnızların büyüklüğü yanında arka pence­ kale gibi onları çevreler. Ve yalnızlar, bu fildişi renin umut kırıcılığı budur, ama, yenilecektir. kulede zamanlarının üstüne çıkarlar. Artık ba­ ğımsızdırlar ve korkusuzca gelecek nesillere yö­ nelirler. Hayallerinde, omuz omuza yaslanmış m SİZ YAHUT ASIM'IN YENİ NESLİ dağlar gibi nesiller tarihi aşarak büyük mefkure­ Size Asım'ın yeni nesli diyorsam, buna mecbur lere koşarlar. olduğunuz içindir. Siz, bir kpvgaya doğdunuz Onlar, zamanın sunuşlarını yalnızlıklarında ve daha göçüp gitmeden, bu kavganın kıyameti süzerler; fldişi kule bal veren petekleri olur. kopacak gibidir. Öyleyse, gelecek nesiller, bir Balın özü, zamana diz çöken nesillerinin mağ­ savaş sonrasının zafer türkülerini söyleyenler lûbiyetlerinden kurtarabildikleri mefkurelerin sı­ olmalıdır. Tarih sizi, kopuk bir geçmişten, ge­ caklığı ile düşüncelerini yoğurur ve başkalaşır- lecek büyük zamanlara uzanmış bir köprü diye lar. görmeli, siz bir kere var olduğunuz için, bütün Yalnızlığa sahip oluş kolay değil; nice belâ­ istikbâller korkusuz olmalıdır. lardan ve yiğitçe kavgalardan sonra yalnızlaşa- bilir insan. Bliır çelik çember kırılır ve horlama­ * lar, kötülemeler, soğuk bakışlar ortasında ya­ bancı bir dünya gibi yalnızlık tahtı kurulur. Öncekilerden kalan, temsil ettikleri yalnızlıktaki Yalnızlığın şuuruna varıldıkça da, heyecanlar mefkûreciliktir. Siz, düşüncede hepsini aşacak büyür ve düşünce bilenerek billurlaşır. ve bu temel taşların büyük mimarisini kuracak­ sınız. Ve, onların heybetli yalnızlıklarında^ mu­ • kaddes mefkûrecilik îmanını neslin ruhu yapa­ cak ve yaşayacaksınız. İnsanımızı ortaya koya­ Yalnızlığın bir de arka penceresi var. Ora­ caksınız; Tanrı emaneti altında ezilmeyecek, dan yalnızların uzlaşmaz, umut kırıcı yanlarını çökmeyecek insanımızı hayatınızla gerçekleşti­ görürüz. Fildişi kulelerindeki gergeflerinde işle­ receksiniz. Zaman bütün kudurganlığı ile cemi­ diklerinin tek noktasını feda etmez, tartışılma­ yetimize saldrrsa da, siz, yıkılmaz kayalar gibi sından alınırlar. Yalnızlık içinde bütünlenen şah­ kalacaksınız. Asım'ın yeni nesli, siz hayatı böy­ siyetleri hassastır ve fikirleri bu bütünün artık le kahramanlaştıracaksınız. Evet, gerçi dünya ayrılmaz bir parçası ohnuştur. Bir bakıma, yal­ kahpeieşti bir kere, ama siz, diz çökmeyecek, nız varlığını sürdürebilmenin önüne geçilmez boyun eğmeyeceksiniz. Ve kuracağınız dünya, gereğidir bu; karşı çıktıkları nesilleri önünde perspektifini sizden alacaktır... yalçın kayalar kadar sert olmak zorundadırlar. Yalnızlıklarına kapanıştan doğan bu sertlik, • yıpranmadan kalışlarını sağlayan savunma gücü olur ve onları uzlaşmaiz kılar. Düşünce, kendi Yolunuz çetin, yükünüz dünyalar kadardır. yalnızlığında ve kendinden gayrılarına yabancı­ Çünkü tarihî akışınız hedefinden saptırılmış, laşarak saflaştıkça içtimai gerçeğin kontrolün­ 'çünkü milletiniz aldatılmıştır; siz, tarihi mecraı- den uzaklaşır ve yalnızlarda, zaman zaman ha­ na oturtmakla mükellefsiniz. yalle mefkurenin karıştığı görülür. ıBu onların Bütün tek başına olanlar gibi mağlup ve aksiyon gücünü yıkar. ümitsiz kalmamak için, en mukaddes sevgi ve 2 kinlerle donanarak birbirinize kenetleneceksiniz, yeceksiniz. Onlar, yüz türlü açıklamanın kesiş­ Mefkûreci beraberliğiniz,, istikbâli taşıyan gele­ tiği temel gerçek olarak, kendilerine mağlup cek nesillerim ruh mayası olacaktır. Tarihin ve oldular. Siz, önce kendinizi yenecek ve bir ışık Tanrı'nın emri birliktir, bir olacaksınız; hatta tayfı gibi hayata renginizi vereceksiniz. O za­ kimfeilir, tek başına cennete bile girmeye hakkı man, zafer Allah'ın vaadidir ve sizin dik başla­ olmayanlardansınızdır. rınızda hâlelenmeyecekse yoktur. Asım'ın yeni nesli, siz bir mukaddes savaşa doğduğunuz; bütün varlığınızla bu cephelerden dönmemek üıçinsiniz. Bu, İbrahim'in kompleksi Tanrı Buyruğu'nca yürüyecek, güçlü ola­ değil, ebediyeti kucaklayan bir imanın gerçek­ caksınız. leşmesidir. Geçen nesiller, birer yıldız bırakarak gitti­ Ve inanın, dünyamızın sakinleri Türk'ün şe­ ler. Siz, yalnızlığınızı nesilleştirecek ve bütünlü­ hit kanı ile sırdaş derûni şafağından doğacak ğünüzle, uyuşan ruhları yangına vererek sönme­ bir 'İslâm güneşine muhtaçtır. Mukaddes Oldum olası kimse tam anlamadı beni O yüzden yurdum gurbet, dünyam gurbet Hangi istasyona koşsam kaçırdım tireni Acı Ne kadar 'az önce' varsa hepsi de derbent Unuttum sayısını geçtiğim derbentlerin • Aşk imiş tek kalan bir yangın alacası Hayal gibi, düş gibidir her güzelin ölümü Bahattin KARAKOÇ Gönlüme takılıp kalır salacası Göle girsem bir damlacık su alamam içecek Cümle çiçek yüreğime pınar pmar kanarken Derim gönül bulut isen dağa çek Tan ışığı dudağına konarken Her diri solukta bir şiir sağnağı Ben ata binerken kıskıvrak kuşatıverir Çeker beni kendi gizli ülkesine Şiir ki hep bana davetsiz gelir Kim kınarsa bunun için kmar beni Ve bilirler ki al pazarlarına girip çıkmam Onlar bütün ışıklar sönsün isterler Ben ise bir deniz feneriyim her akşam Rüzgârın yakınlığı değişik yorum taşır Ateşin yakınlığı dostu yakmak içindir Senin bana, benim sana olan yakınlığım Kim der ki sevip bırakmak içindir Haziran'dır, ama bak işte kar yağıyor Çok renkli, çok sesli, çok düşlü bir kar £'&*r*n Zaman bir dişi geyiktir, bizi emzirir Bütün hasutların uykusu kaçar a Bir senin bakışların bir de gökyüzü | Sevgiye aşılak tek kar ağacı ! Senin çiçeklerindir yalnızlığımı giydiren ^Adını sakladığım mukaiddes acı 3 RAMAZAN GEZİNTİLERİ Necdet ÖZKAYA Biliriz ki, çok eskiden beri, ni Câmî! 16. asırlardan kalma, Henüz Hacı Bayram-ı Velî'de Ramazan gelince erkekli - ka­ orta .büyüklükte bir mabet. Bü­ cuma kılamadım. Belki üçüncü dınlı gruplar, aralarına çocuk­ yük ve güzel bir bahçenin içine cuma onaya veya oraya yakın ları da alarak camî ve türbele- kurulmuş, Sinan eseri olduğu bir mescide giderim. Fakat leri dolaşırlardı. Mümkün oldu­ sanrlmakta. Eski câmîlerimfzde bir ikindi namazı edâ ettim ve ğu nisbett© namazlarda her olduğu gibi bu şirin mâbenin de gördüm ki. Hacı Bayram yur­ vakti, bir başka câmî'de edâ bitişiğinde kabristanı \/ar. Fânî dun dört bucağından gelmiş, etmeğe dikkat ederlerdi. Za­ âlem ile ebedî âlem iç içe. İn­ nur yüzlü .temiz kıyafetli inan T manı olanlar vaaz dinler. Mu­ sana her an ölümü olduğunu mış insanlarla dolup taşıyor. İs­ kabeleye kalırdı. Terâvih'in ye­ hatırlatan bu taşların üzerinde­ tanbul'da Eyüp, Fâtih, Merkez disini, yedi ayrı câmî'de kılma­ ki yazıları okumaya çalışıyoruz Efendi ve benzeri yerler nasıl nın büyük sevabına inanırlardı. ama, nafile. İçimizi derin bir hü­ birer maneviyât merkezi ise An­ Bugün de böyledir. Hattâ ya­ zün kaplıyor, utanıyoruz kendi kara'nın da böyle derûnî ve uh- kın geçmişe göre daha canlı ve kendimizden. Cedlerimizin me­ revî havası yüksek makam, câ­ hareketlidir. Her semtte, her zar veya diktikleri muazzam ek­ mî ve mescitleri vardır. Başta mahallede müslümanlık ruhunu serlerin, çeşmelerin, köprüle­ Hacı Bayram Velî Câmîi ve tür­ bir namazlık süre içinde de ol­ rin, hamamların câmî ve türbe­ besi, Tâceddin Sultan Dergâhı sa tadmak bana derûnî bir haz lerin kitabelerini dahî okuyamı- ve Camîi, Bağium Köyü. Hüse^ veriyor. Müslüman yaşayışını yoruz. Hiç olmazsa himmet e- yin Gazi, Cenabî Ahmet Paşa, ayrı ayrı yerlerde, ayrı ayrı in­ dilerek, biz câhiller için bu ki­ II. Murad Han kumandanların­ sanlarda görmek, müşâhâde et tabeler, bugünkü alfabeyle ye­ dan ve Varna 1444 şehîdlerin- mek çok güzel ve faydalı olu­ niden bir daha yazdırtılsa, çok den Karacabey'in yaptırdığı câ­ yor. Her münevver müslüma- iyi olur kanaatindeyim. mî ve şehâdetinden sonra adı­ nın birkaç sefer de olsa tecrü­ Dünkü cuma namazında da na yaptırılan türpe. 1290 yılın­ be etmesini isterim. İnsanın kalabalık bir cemâat vardı. Son da Âhi şeyhlerinden Şerafed- t gönlü, ruhu açılıyor, îmânı ta­ cemâat mahallînden bahçelere din tarafından yaptırılan câmî, zeleniyor, ümidi artıyor. Bu buh taşan müminler, heybetli bir Selçuklu tarzında olup Koyun­ ranlı günlerde birkaç vakit de manzara arzediyordu. Rama­ pazarı mevkiindedir. Kalın du­ olsa, insan, içini temizleyen, zan'ın birinci cumasını eski An­ varlı, çok yüksek tavanlı bir câ­ ruhunu dinçleştiren bu güzel kara mahallelerinin birinde, Ana mî, Ankara'nın en sıcak günle­ halk geleneğine katılmalıdır. fartalarla Denizciler arasındaki rinde dahi çok serin olur. Çarşı Dün Ramazan'ın ikinci cu- Eskicioğlu camiinde edâ etmiş­ ve pazar esnafı umumiyetle bu­ rnâsıydı. Bir arkadaşımla birlik­ tik. Sokak aralarını bile doldu­ rada vakit namazlarını kılarlar. te yürüye yürüye evlerimizden ran cemâat birbirinin sırtına Koyunpazarı, Samanpazan ve câmîe gittik . Ulucan'lardaki Ye­ secde etmek zorunda kalmıştı. kale civarındaki diğer semtler- 4 de çokça Selçuklu ve Osmanlı­ yısında azalma var. Zengin kı­ malûm devirlerin anlayışı var­ lar zamanında inşâ edilmiş bü­ yafetli müslümanlar otomobille­ dır. O günerden bu günlere... yüklü küçüklü ibadethaneler var riyle câmîe geliyorlar. Müslü­ Bu günü gösteren Allah'a şük- dır. Bir devrin yiğit kalemlerin­ manlık birçok kimsenin gözün­ ler olsun! den Serdengeçti'nin «Mâbetsiz. de, fakir, câhil, yürümesini, ko­ Rahmetli Necip Fâzıl'ın, Şehir» olarak sıfatlandırdığı An­ nuşmasını bilmeyen insanların birçoklarımız bilir, nesiller ara­ kara, «Eski Ankara» değildir, dinîydi. Memleketimizde, özel­ sındaki çatışmayı izah eden çok sonradan kurulmuş Sıhhiye, Kı­ likle büyük şehirlerimizde, böy­ güzel bir teşbihi vardır: «Üç kat zılay, Bakanlıklar, Çankaya gibi le bir devir, »çok uzak olmayan lı ahşap Türk evinin üs katın­ yeni şehirlerdir. Tıpkı Yahya Ke­ bir geçmişte yaşanmıştır. Mü­ da elinde teşbihle ağlayan ni­ mâl'in «Ezânsız Semtler» yazı­ nevver insanlarımız, iş güç sa­ nelerimiz, orta katında Türk'ün sında anlattığı Şişli, Nişantaşı, hibi, doktor, avukat, mühendis rûh ve mânâ ikiminden uzak­ Kurtuluş gibi «Türklüğün imân gibi toplumumuzda îtibâr gören laşmış 50'likler, alt kat'ta (tam­ devirlerinden çok sonra» orta­ insanları câmîlerde görmek ar­ tam) çığlıkları atan 25'Iikler... ya çıkan bu semtlerde büyüyen tık olağan üstü bir olay değildir. Birçak asırlık manzaramızın ha- çocukar müslümanlık rûh ve Kendi çocukluk günlerimizle, zîn ve çarpıcı ifâdesi. zevkini hissettirecek, câmî, mî- kırklı yıllarla karşılaştırırsak ne­ Acaba bu tabloda müsbet nâre, ezan, şadırvan, türbe, tek reden nereye gelindiği teşbit et­ bir değişiklik oldu mu, diye dü­ ke, kabristan, kitabe, çeşme vel- mek kolaylaşıyor. Memurları câ- şünüyorum. Galiba, zaman ve hâsılı Türk'ün îmân ve ruhun­ mîde görmek ne kadar mühim mekâna bağlı ,bir takım şartlar, dan hiç bir iz taşımayan «Mâ­ bir hâdiseydi. Açıkça, cemâat­ bu «ahşap konağın» alt katın­ betsiz Şehir» lerde Müslüman­ le namaz kıldığından dolayı «ba da, yâni temelinde, şekil ve mâ­ lık ruhu uyanmaya başlamıştır. sına iş açmış» memurardan bah­ na değişikiği yapmış. Câmîler, Kızılay'da birkaç işhanının alt sedildiğini hatırlıyorum. Mahal­ diğer mübarek mahaller, millî- katında mesçidler yar. Buralar­ lenin tahsilli gençleri ki, genel­ dinî kitap satan dükkânlar, Di­ da günde beş vakit ezan, sesle­ likle ilk veya ortaokul me'izûnu, yanet Vakfının Ankara'da açtığı ri duyuluyor. Bakanlık binâların- en fazlası liseyi bitirmiş, üni­ kitap fuarı vs. dolaşıldığı zaman daki mescit ve câmîlerde sene­ versite diploması alan, mahalle 25'Iikler arasında büyük bir kı­ lerden beri namaz kıınıyor. Sa­ bir tarafa, şehrimizde parmakla pırtının varlığı hissediliyor. karya'deki açık .birahanelerin gösteriecek kadar az. işte bun­ Zaman tersine döndü, belki inadına «aşmalı mesoid» yük- lardan birini namaz kılarken de «Kıyamet alâmeti». Kızlar an­ selmedi ama, bir pasajın bod­ görmek yaşlı insanlar için bir nelerini, oğlanlar babalarını hi­ rum katının mescid olması ge­ saadet mevzuu oluyordu. Câmî- zaya sokmaya çalışıyor. Ben cikmedi. Çankaya gibi bize u- de yaşadıkları bu sevinci, bü­ kaç anne ve babadan çocukla^ zak, alafranga bir hayât yaşa­ yüklerimiz ev halkıyla paylaş­ rının dînî taassubundan şikâyet yan semtlerde dahî bir uyanış madan edemezlerdi. Hele özel­ ettiklerini gördüm. Üstelik bun­ vardır. Çankaya'nın, Gazî Os- likle biz çocuklara: «Falanca lar inançlı insanlardı. Oğlunun manpaşa'nın sosyetik hanımla­ nın oğlu gibi ol. Hem mektep- büyük gayretiyle câmîye gelen rı Hacı Bayram'da Kur'an mea­ de okuyor, hem de namaza ge­ bir baba, bunu iftihar ederek li, tefsir ve diğer dînî kitaplar liyor.» Sanki biri yapılırsa, diğeri arkadaşlarına naklediyordu, iç­ alıyor, kendi aralarında topla­ yapılmafemış gibi... Yapılmasın­ ki içmediği, az da olsa hovar­ nıp dînî bahisler okuyup sohbet da bir mahzur varmış gibi bir dalık yapmadığı için oğluna için ediyorlarmış. Bunlar hayra alâ­ telâkki. Kabahat bizim büyükle­ için sinirlenen, sevdiğimiz yaşlı mettir. rimizin değil. Kabahat o günki bir tanıdığımız vardır. Bu misâl­ zihniyet ve idarenindi. O zihni­ ler elbette, çok yakın geçmişte Câmîler yanız ihtiyarların yet kî, kaç neslin kanına gir­ kaybettiğimiz nice ,bin can yiği­ devam ettikleri yerler olmaktan miş, kaç neslin inançsızlık çu­ dimizin, hayât hikâyelerinde bu­ çoktan çıktı. Cemâatin yarıdan kuruna yuvarlanmasına sebep lunacağımızı katiyetle bildiğim fdzlası çocuk denecek yaştaki olmuştur. Bugünkü Türkiye'nin büyük secaaten mahrum. Ama, genç insanlardan meydana ge­ birçok probleminin altında o beni ve bizleri ümitlendiren gü- liyor. Hamal kılıklı insanların sa­ 5 zel gelişmeler var. Ümitvar olu­ tülerin aksi tutum ve davranış­ ka içinde olduklarını gördüm. şumu, Ramazan'ın getirdiği rah lar: Mahallenin bakkalı, kasabı, Bir kimya mühendisi bize o gün met ve rikkatle açıklayanları­ sütçüsü ve benzeri esnafı orucu faiz konusunda çok aydınlatıcı nız çıkacaktır ,bu doğrudur. nu yerken, komşularımız ara­ bilgiler verdi. Kahve cemâati­ Gönlüm böyle arzuladığı için bu sında bulunan münevver insan­ miz onu sevgi ve takdirle din­ kadar güzel duygular içinde tat­ lar oruçlarını tutuyor, teravih ledi. Berîzeri örnekleri hemen lı hülyalara dalmış olabilirim. kılmaktan erinmiyorlar. Bunla­ her yerde görmek mümkündür. Ne diyeyim, Allah gönlümüze rın birkaçı ile bir teravih sonra­ İslâmiyet şüphesiz ki toplumun göre versin. sı her günün yorgunluğunu at­ bütün katlarını ve bölümlerini Bugün sokaklarımızda, ma­ mak, hem de çay içip biraz soh içine alır. onun rahmet dâiresi­ hallelerimizde görülen ikinci bir bet etmek için bizim meşhur nin dışında kimse kalmamıştır. tezat, daha doğrusu bu vakitle­ çayocagında oturduk. İslâmî Fakat, onun en güzel yakıştığı re kadar alışabildiğimiz görün­ meselelere karşı derin bir alâ- münevver kimselerdir .Onların tutum ve davranışlarında, iba­ det ve tefekkürlerinde İslâm çok daha güzel ve mükemmel oluyor. PEYZAJ Câmî kürsüleri eski ciddiyet­ lerini kazanmak üzere, büyük cedlerimiz zamanındaki gibi, çok sürmez, yakında ilmin ve Bir gök resmi çiz deseler, îmânın ışıdığı yerler olacaktır. Biraz bulut, biraz leylek? Bunun işaretlerini va'zlarda gö Bir yer resmi çiz deseler, rüyoruz. Vâfz efendiler, mesele­ Biraz söğüt, biraz serçe; lerimizi ilim ciddiyeti ve vekâ- Minareli mor hareli, rı içinde ele alıyorlar. İçlerinde Bir garip belde çizerim.. ihatalı ve cerbezeli olanlar kısa Elim varmaz gökdelene, zamanda koca Ankara'da he­ Ak pürçekli anneleri, men duyulur. Şehrin Demetev- Gözleri yolda çizerim, ler, Keçiören gibi uzak semtle­ Neyleyim kırılsın elim... rinden, Dikimevine va'z dinle­ mek, Erzurumlu Hoca'yı görmek Bir türkü söyle deseler, için gelen kimselere tesadüf e- Hep Elife gider dilim; diliyor. Bu zât tatlı bir Erzurum Bayraklaşır basma fistan, ağızı ile hemen dikkatleri çeke­ Nemli gözler mestân mestân, biliyor. Güzel teşbihler, misâl­ "Ben gönlü kırıklarlayım." ler bulabiiyor. Ondan bir mi­ İnsan ulu, insan destan, sâl... «Saydım» diyor, «yün, ip­ Bu bir harman yangınıdır, lik satan küçük bir dükkân on Ufuklarda yalım yalım. dört kilit vurularak muhafaza altına alınmıştı.»» şimdi küçük Çocuğum şiir ezberler, fakat, çarpıcı yorumuna bakı- Vatan., derim, bayrak... derim, nız: «Mal sahibi dükkânını ki­ Gülerler köşe bucaktan, min şerrinden korumak için, bu "Daha uslanmamış" derler kadar tertibat almak lüzumu­ Neyleyim huyum kurusun, nu duyuyordu? Ben söyleyeyim Neyleyim tutulsun dilim... muhterem müslümpnlar, müslü- manların şerrinden.» diyordu. Ali AKBAŞ Hitabette nükte çok lüzumlu ve 6 önemlidir. Bir kılıç keskinliğin­ ne sınırlan içinde kalıp, civar­ Ben, «bu ramazanda başka de, bir ok deliciliğindedr. Kul­ daki evler istimlâk edilerek yık­ bir hava, başka bir su, başka tırılınca, Karacabey Câmîi baş- bir ses var» diyorum, bâzıları lanabilenler için müthiş bir ke­ ucunda yatan şehid banisine bıyık altından gülerek «madalyo lâm ve zekâ silahı. Kürsülerde bu rağmen öksüz düşmüş. Dinledi­ nun öteki yüzü» diyorlar. «O soz sanatının büyük ustalıklarla ği, şahidi olduğu yüzlerce, bin­ şimdilik benim konum değil» kullanıldıklarına şahit olduk. Ni­ lerce sırlı olayı anlatacak, bağ­ Hem madalyonun öteki yüfeünü ce nâzik meseleler, bir nükte, rında sakladığı nice hâtıraları bilmeyen var mı?» Onlara acı­ nakledecek ehl-i diller arıyor. mak mı, kızmak mı gerekir? Ke bir imâ, bir fiske dokunuşu ile i- Bu lisân-ı hafiyi bize duyuracak, sin karar vermiş değilim. Ân'a zâh edilebiliyor ve cemâat nük­ bu esrarlı nağmeleri kâğıda dö­ bağlı duygular. Bazen biri, ba­ tedeki mânâyı süratli bir şekil­ kecek bir kaleme ihtiyâç var. zen diğeri galip geliyor. Madal­ de anlıyabiliyor. Câmîlerin bîr Ne diyelim hazîn bir kader... Di­ yonun beri tarafındaki gayret, irfan, ilim ve kelâm ocağı sevi­ leğimiz eski şenliğine kavuşma öteki yüzün küçülmesini sağ­ yesine çıkmaları ne sevindirici sidir. layacaktır. Mesele bu noktaya hâdisedir. İnsanların nasıl tâyin edil­ miş bir kaderi varsa, şâir var­ lıkların da belli bir kaderi var­ dır. Bu kader çizgisi üzerinde SENİ DİNLİYORUM düşünülürse ne kadar hikmetli ve ibretli sonuçları vardır. Dikimevi'ndeki Hacı Erşan- lı Câmîi, büyük ,bir apartmanın bodrum katındadır. On - onbeş sene öncesine kadar düğün sa­ lonu olarak kullanılıyormuş. Bana ellerini anlat, gözlerini söyle Camie ismini veren zât başta Nefesini duyan en uzak kıyılardan olmak üzere, semtin birçok ha­ Şu dağlar toplar da saçının rüzgârını yır sever, himmet sahibi kimse­ Bulutlar sancılanır esrarlı uykulardan lerinin gayretiyle bu bina, iba­ Sen konuş, dethane olarak yeniden tanzim edilmiş, döşenmjş. Günde beş Dağ, bulut sussun vakit buradan Dikimevi Meyda­ Dağlara güvenilmez nına, Cebeci istasyonuna Al­ Buluta inanılmaz. lah'ın yüce adı, şanlı Resulün ismi, büyük ve gür bir nefesle Çocuklar ellerini çırpıyor tozdan işleniyor. Minaresiz, selvisiz, şe mâsız bu câmîden, aydın, ha­ Gözlerinde saf bir mâna kalıyor valı, manzaralı bir yeni yapıya Ve bir kuş berrak sulardan geliyor kavuşmak için, semt sakinleri Sen konuş, aralarında konuşuyorlar. Caz Çocuk, kuş sussun saz seslerinden ezan sesine ka­ Çocuğa güvenilmez vuşan bu yapıya karşılık, bü­ Kuşlara inanılmaz. yük cedlerimizden kalma Kara­ cabey Câmîi ise minaresi, tür­ besi, selvisl, çeşmesi ve avlu­ Çırpın deniz, açıl yelken su ile birlikte senelerdir cemâ- / Bir yolculuk, uyanmadan martılar at'e susamış .bir vaziyette bek­ Dudağından süzülürken şarkılar liyor. Gerçi ezanları okunuyor, Ver kalbini dinleyeyim usulca mübarek gecelerde kandilleri ya nıyor. Fakat içinde imamdan V Ki sana güvenilmez başka kaç kişi var? İşte bu da Ki sana inanılmaz. bir başka kader. Eski Ankara'­ nın en şanlı, cemâati bol olan bu câmîi Hacettepe Hastanesi­ nin yapılışı sırasında, hastaha- Şadı KOCABAŞ 7 gelince kendimi bir. başkasının ki çok körpe bir sesin bana se3­ - anda bahçe cıvıl cıvıl çocuk günâhından dolayı mes'ûl sayı­ lâm verdiğini duydum. BaşımTıI sesleriyle doldu. Oyuna gider yorum. Belki müslümanca dü­ kaldırdığımda, karşımda ilk bai­- gibi büyük bir neş'e ve arzuyla şünmenin gereği budur. Zaman, kışta, sâdece bir çift ışıklı, kapp câmîe, yaklaşık bir saat süre- devir, elbette dönen ve yol a- kara göz gördüm. Selâmını aldıı­- cek olan teravih kılmaya koşu- lan bir tekerlek, değişen yollar ğım bu üzüm karası gözler, onn yorlardı. Bu çocuklar, yüzlerin- ve şartlar. Bunları görmezlik­ iki -. on üç yaşlarında gösteέ- de nur-î Muhammedi parlayan ten gelmek «müslüman basireti» ren bir çocuğa aitti. Yavrucağğı ı bu çocuklar, gübreliklerde,açan ne aykırı. Yalnız zamane müs- daha önce gördüğümü hiç sanv- etrafa yaydığı kokulan ilikleri- lümanın elinde iyi bir mazeret miyorum. Buyur ettim, yanımaa me kadar içime çekmek için bü var: «Bu devirde de kimseye oturdu. Adının Nebî olduğunuu tün gücümü sarfediyorum. Bu bir şey söylenmiyor ki...» Söy­ söyledi. Demirlibahçe İlkokulunn mübarek ççocuklardan biri: leyecek sözü olanlar için, «bir da öğrenciymiş, beşinci sınıftaa «Nebî» diye seslendi. Nebî izin şey söylenecek» çok Allah'ın henüz geçmiş. Tatile girdikle3­ - alarak kendisini çağıran ;ocuğa kulu var. Eldeki imkânın dökü­ rinden beri Câmîe Kur'an öğrenn doğru koşarak gitti, jyî ki o ço- mü yapılırsa, başdöndürücü bir mek için geliyormuş. Oruç tutt­- cuk Nebî'yi çağırdı. Gördüğüm ı- manzaranın hayâl olmadığını büyüklükte olduğu görülür. tuğunu, beş vakit namaz kıldı­ i- anladım. Nebî'nin, diğer çocuk- Ben, bunları kendi kendime, ki­ ğını, her akşam teravihe geldi­ Î_ ların gerçek olduğunu gördüm. mi zamanda surda burda karşı­ ğini anlattr. Küçük ve temiz Ne- Yoksa Nebî'nin ötelerden, nur- laştığım arkadaşlara anlattığım bî'nin büyük bir derdi vardı: ı- lu ramazan semâlarından, ba­ günlerin birinde teravihe evden Babasının, Maltepe'de kah­ le na beş - on dakika da olsa biraz erken çıkmıştım^ Yolum vehanesi vardı, kendi tabiriyle - mes'ut anlar yaşatmak için Demirlibah'Çe Câmîi'ne doğruy­ babası «patron» du. dedi. «İşle3­ tk gönderildiğini sanacaktım. Hal- du. Müminler büyükjü küçüklü, rinin çokluğunu bahane ederek . buki bunlar şimdi birer hakikat- erkekli kadınlı, yanlarında oğlan orucunu yiyor, günlük namazz­ ti. Biraz sonra eeân okunacak, ve kız çocuklarıda, neş'e için­ larını kılmıyor ,arada sıradaa bunlar da, diğer müslümanlar de sokakları doldurmuş, teravi­ Cuma'ya gidiyor, bayramdann gibi câmîe gireceklerdi. Câmîle he gidiyorlardı. Ne kadar ulvi, bayrama benimle birlikte namıaa rimîzin yıllarca hasret kaldığı ne kadar ümitli bir manzaray­ za geliyor.» E sonra deyinceB,> ] yüzler, bu çocuk yüzlerdi. Ben, dı. Câmîin bahçesine girdiğim­ ««Esi mesi yok amca, kumara3, şimdi, vatanın dört bir bucağın- de, Hoca Efendi va'zına henüz içkiye dönüyor, câmîden çıkaırr _ da da, binlerce câmîde toplan- başlamıştı. Geniş dallı ağaçla­ çıkmaz.» dedi. «Onu hiç îkaz ett­ , mış müminler arasında bu me- rın altında kanepelere ilişmiş mediniz mi, yaptığının kötü vee j. lek sima çocukları secde niyetiy­ bir kulakları ile vaizi dinlerken, günâh olduğunu hiç söylemedi- im le yöneldiklerini görüyorum. Yü bir kulaklarıyla da derunî ses­ niz mi?» «Söylemesine söyledik Q zünü görmediğim, varlığını var- leri duymaya çalışan ikişerli, ama, o bizi dinlemiyor ki... Üstü lığımda hissetiğim milyonlarca üçerli dost kümeleri gözüme müzde ata - baba hakkı varr, ,Q insanla aynı yöne dönmek, aynı çarptı. Biraz daha aydınlık, a- daha fazla ileri gitmek istemiyo niyetle el bağlayıp saf durmak, ıa çıktaki bir kanepeye de ben o- ruz.» diye belirtti. Kulaklarıma büyük ümmetin bir ferdi olma- m turdum. Hafifçe başımı sağ ö- inanmıyordum «Bu sözler, üzümj nın şuuruna bir mabette var- t nüme eğerek hoparlörden duyu­ karası gözlü, ufacık Nebî'ye âOit mak, bana çok daha manâlı lan sesleri dinlemeye başladım. miydi?» diye düşünüyorum. O_ geldi. Bir iftar vakti. Sabrın son demine geldiği an. Sofranın u- OCAK YAYİNLARİ SUNAR: fak - tefek noksanlıkları tamam lanıyor. Evde sessiz bir telâş var. Televizyonda ezan okun­ masına rağmen ,oruç!u evlerin ÜMRANIYE IÇINDE VURDULAR BIZI çocukları balkonlara üşüşmüş­ ler. Gözleri minare şerefelerin­ de, bütün kulaklar tetikte. Di­ alper aksoy lek kapılarının açık olduğu da­ kikalar. Ok yaydan çıktı çıka­ cak. Oruçlular büyük bir huşu ile sofradaki yerlerini almışlar. Televizyonda ilâhîler okunuyor. YAKINDA ÇİKİYOR Derken bir çok câmîden birden yüşselmeye başlayan özân seö- 8 /

Description:
sanat anlayışından hayat biçimine kadar bütün inceliklerine uyan sürülerin aşkolsun! — O bir tane dediğin Aşk Estetiği olmasın? — Hah, ağzına sağlık, o işte! Bazı garip Aşkm kapalıçaırşısından nice. Ceylan boyunlu kızlar
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.