ebook img

Kristal Denizaltı - Ahmet Altan PDF

188 Pages·2005·0.46 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Kristal Denizaltı - Ahmet Altan

Ahmet Altan                 KRISTAL DENIZALTI İçindekiler                 Biz birbirimizin hiçbir şeyi...                 Öteki...                 Kıskanmak ve içimizdeki bıçak                 O ânı beklemek                 İnsan sevdiğini görmediğinde...                 Mumlar söndü, gece bitti                 Bir kadınla yapılan üç şey...                 Yüzler ve kaderimiz                 Proust, aşk, şefkat                 Bir hayattan bir hayata geçmek                 'Ben bayağıyım ama yazdıklanm öyle değildir'                 Sonsuz mektup                 ilk düğme                 Göztepe'nin mahut lodosları                 Venüs'le Buluşma                 Kristal denizaltı                 Kuş, Rab, Hayat                 Ses                 Kelimeler maskelerini çıkarırken                 Sıradan bir kadın                 Pygmalion                 Çok uzun bir yol...                 Birine bağlanmak                 Siz İspanyolca bilir misiniz?                 Mutsuz dev                 Gülibrişİmler ve zamanın arafında /129                 Kadın bahçeleri Çiçekler ve kibir                 Sükûnetten kaçış                 Açık ayakkabılar ve ahlaksızlık                 Mutluluk yollarında                 Sana... Biz birbirimizin hiçbir şeyi...                 Hafızamızın bizden bağımsız bir hayat sürdürdüğünden şüpheleniyorum bazen; kaybolduğunu sandığımız nice anı, nice çehre, söz, cümle, yazı, kendi derinliğiyle bulanıklaşmış kanalların İçinde varlıklarını sürdürerek yüzüp duruyor; sonra birden, neredeyse İlk günkü kadar taze ve parlak olarak beliriveriyor; o zamana kadar niye saklanmışlardı ve o gün ortaya niye çıktılar, bunu hiç bilemiyoruz.                 Geçenlerde, her mevsimden kendinde bir şeyler taşıyan kararsız bîr sabah vakti, beyaz yelkenler gibi şişen bulutlarla çocuksu bir güneşin yaşadığı saklambacın bir yağmura mı, yoksa ılık bir güne mi döneceğim kestirmeye çalışarak, uzaktan kremalı bir pasta gibi gözüken uçuk sarıya boyanmış konağa yaklaşırken, Goethe'nin Frau von Stein'a yazdığı bir ayrılık mektubundan bir satır, görünürde kendisini çağıran hiç kimse olmadığı halde çıkıp geliverdi.                 "Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık, ama her şeyi olduk" diye yazmıştı Alman şiirinin Zeus'u.                 "Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık..."                 Bu kısa mektubun tümünü okumak İçin duyduğum ani istekle hemen eve dönüp Goethe'nin Mektuplarım çıkardım. Kendisinden yedi yaş büyük olan, evli ve dört çocuk sahibi soylu kadına bu mektubu yazdığında Goethe yir-                 mi yedi yaşındaydı, bütün hayatını geçireceği ve "Ben Weimarlı bir dünya vatandaşıyım" diyeceği Weimar'a geleli henüz biT yıl olmuştu.                 Daha o yaşında, çok az yazara nasip olmuş olağanüstü bir şöhretin tadını çıkarıyordu; yirmi altı yaşındayken yazdığı 'Genç Werther'in Acıları' yalnızca Almanya'da değil bütün Avrupa'da büyük ilgi görmüş, kıtanın hemen hemen her yanında gençler Werther gibi giyinip Werther gibi konuşmaya, Werther gibi ölmeye başlamışlardı. Sokaklarda, Werther'in kitapta anlatılan kıyafetine bürünmüş, altın düğmeli mavi frak, sarı pantolon, fırfırlı beyaz gömlek giymiş binlerce genç dolaşıyordu.                 Goethe'nin bu kitabında, çok yakın bir arkadaşının sevgilisi olan Charlotte Buff'a duyduğu aşkı ve bu imkânsız aşk nedeniyle çektiği acıları çok içten anlattığı için gençleri bu kadar etkilediği söyleniyordu.                 Sonunda çareyi tutkuyla sevdiği kadının yanından kaçmakta ve duygularını yazıp kurtulmakta bulmuştu.                 O büyük aşkın ertesinde rastlamıştı bir başka Charlot-te'a.                 Charlotte von Stein, zarafeti ve etkileyici kültürüyle bağlamıştı genç yazarı kendisine. Zor bir ilişkileri vardı.                 Sık sık yaptıkları kavgalardan birinde Goethe işte o mektubu yazmıştı.                 "Neden sana acı çektiriyorum sevgilim? Neden hep, ya sana acı çektirmek ya da kendi kendimi aldatmakla geçiyor günler? Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık, ama her şeyi olduk... Seni artık görmeyeceğim. Yıldızları nasıl seyrediyorsam, bundan böyle sana da öyle bakacağım demek."                 insana ait bütün duyguları şiirlerinde ve yazılarında anlatan Goethe, sanki anlattıklarını daha iyi bilebilsin diye Tann'nın kendisine bağışladığı bütün çelişkileri ruhunda barındıran bir yazardı ve elbette ki bir aşk ilişkisini tek bir mektupla bitirebilecek birisi değildi.                 İlişkileri, Goethe çok daha genç, ama çok daha basit bir kıza âşık olup onunla evlenene ve von Stein'ı, "Cenazemi onun evinin Önünden geçirmeyin" dedirtecek Ölçüde kızdırana kadar uzun yıllar sürdü.                 'Birbirlerinin hiçbir şeyi olmayacakken her şeyi olmaya' devam ettiler.                 Hem çok sevdiği hem çok beğendiği biriyle 'onun hiçbir şeyi olmamak' üzere yola çıkıp onun her şeyi olmaya varmak, kabul etmeli ki, insanın ilgisini çeken bir macera.                 Hele bunun 'birbirlerinin her şeyi olmak için yola çıkıp birbirlerinin hiçbir şeyi olan' insanların çoğunlukta bulunduğu bir dünyada yaşandığını düşünürseniz, daha baştan 'birbirinin hiçbir şeyi olmamaya' karar vermenin sihrinin etkisinden pek kurtulamazsınız.                 "Sen benim hiçbir şeyim olmayacaksın ve ben senin hiçbir şeyin olmayacağım" deyişteki korkunç vazgeçiş, hep biraz uzakta kalıp aradaki bağın, kararlarla, sözlerle, açıklamalarla, nikâh kâğıtlarına atılan imzalarla, birbirinin sahibi olabilmek için duyulan isteklerle değil de yalnızca karşısındakine hissedilen sevgiyle sürebileceğine olan muhteşem inanç, bir aşkı bir buçuk asır sonra da hatırlanır kılıyor elbet.                 'Ben senin her şeyin olacağım' açgözlülüğü, sevdiğin insanı kendi varlığınla sarıp dünyadan kopartarak, yalnızca kendine ait, başkalarının girmeyeceğinden emin                 olduğun bir kapalı bahçe haline getirme arzusunun bo-ğuculuğu, kimse kimsenin 'her şeyi olamayacağından' sonunda insanı sıkıntıyla bunaltarak, karşısındakinin 'hiçbir şeyi olmama' isteğine sürüklüyor herhalde.                 Tersine bir yolculuk varmış gibi gözüküyor.                 Hiçbir şeyi olmamaktan başlarsan, o geniş özgürlük meralarından 'her şeyi olmaya' ulaşabiliyorsun.                 Her şeyi olmaktan başlarsan, kısa zamanda gideceğin yer 'hiçbir şeyi' olmamak oluyor. Hiçbir şeyden başlayan macera artarak, çoğalarak, genişleyerek büyüyor.                 Her şeyden başlayan ise sürekli eksilmeye, azalmaya, sonunda yok olmaya mahkûm gözüküyor.                 'Birbirlerinin her şeyi olmak', gelip bîr sınıra dayanmanın, her türlü hareketten, kıpırtıdan yoksun iki kişilik bir hapishanenin temellerini atmanın parolasına dönüyor.                 Sanırım, yeryüzünde birbirini seven hiç kimse 'birbirinin hiçbir şeyi' ya da 'birbirinin her şeyi' olmayı bece-rememiştir, ikisi de imkânsızdır çünkü.                 Birbirinizi seviyorsanız 'birbirinizin hiçbir şeyi' olarak kalamazsınız; sevgi hareket eder, yürümek, ilerlemek, 'her şeyi olmaya' doğru gitmek ister; sonunda 'her şeyi olursanız', ondan sonrası bir ayrılık mektubudur ya da daha fenası, bir sıkıntı ve kaçış.                 Ama yine de bu uzun yürüyüşte unutulmayacak epeyce haz ve acı derlersiniz.                 Her şeyi olma arzusu ise, daha sevgi başlarken onun yürüyeceği yollan keseceğinden, sıkıntı, yaşanabilecek birçok haz daha yaşanmadan gelir, vurur sizi.                 Goethe 'hiçbir şeyi olmamayı' ve 'her şeyi olmayı' da-                 ha yirmi yedi yaşında keşfetmiştir; daha sonra bütün hayatı aşkta ve edebiyatta hep bu iki şeyi keşfederek geçti. Yirmi altısında parlak bir şöhretle taçlanırken kırkında onu derinden yaralayan büyük bîr başarısızlığı, okuyucularının kendisini terk edişini, sekseninde ise gelmiş geçmiş en büyük şair ilan edilişini gördü.                 Yirmi yedisinde sevdiği kadının 'hiçbir şeyi' olmamayı isterken, yetmiş dördünde, karısı öldükten sonra âşık olduğu on dokuz yaşındaki bir kızın 'her şeyi' olmayı is                 teyerek evlenme teklif edip reddedildi.                 'Biz birbirimizin hiçbir şeyiydik' diyen serazat çocuk, 'her şeyi olmak' İstediği kadın tarafından reddedildiği için arabasında ağlayarak evine dönen adamın acısını da yaşadı.                 Yazarken 'her şeyi' bilen bir yazardı, yaşarken 'hiçbir şey' ona mutluluğun nasıl ele geçirilebileceğini öğretemedi.                 Hiçbir şey ve her şey, hepimiz gibi onun da hayatını altüst etti.

Description:
Bazen en büyük öfkeyi en çok sevdiklerimize duyarız. Bazen en yakınlarımız en çok acıtır canımızı. Bazen en tutkulu aşkla bağlı olduğumuzdan en vahşi intikamı almak isteriz. Bazen kendi duygularımızdan bile kuşkuya düşeriz. Bazen sevdiğimiz kuşkulandırır bizi. Sevgiyi,
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.