Keywords: Ottoman city, in the classical era, local administrations, the Reformation Era GİRİŞ Klasik Dönemden Tanzimat’a Osmanlı Kenti Ve Selçuklular, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Yerel Yönetimler döneminde giderek gelişen ve kurumlaşan siyasi-idari sistem ve kent yönetimine ilişkin yapılanmalar, Mustafa ÖKMEN* Osmanlı siyasi- idari sistemi ve kent örgütlenmeleri Abdullah YILMAZ** üzerinde oldukça etkili olmuştur. Hem geleneği hem de dini ortak paydayı içeren bu miras, Osmanlı gibi Özet: Selçuklu’dan Osmanlı’ya miras kalan hem mekan hem de zaman boyutunda devasa bir birikimlerle zenginleşen Osmanlı kenti, Klasik örgütlenmenin ana referanslarından birini dönemde iyi bir örgütlenmeye sahipti ve yerel oluşturmuştur. Bu miras niteliğinin ötesinde, bu yönetim hizmetleri etkin bir biçimde sunuluyordu. çalışmanın konusu klasik dönemden Tanzimat’a Klasik dönem Osman kenti ve yerel yönetim uzanan çizgide siyasi-idari sistemin ve yerel yönetim- hizmetlerinin sunumu, Tanzimat’la birlikte hem kent hizmetlerinin işleyişi, örgütlenmesi ve örgütsel hem de işlevsel anlamda önemli değişimlere kurumlaşması olmakla birlikte, bütüncül bir nitelikte uğramıştır. Tanzimat’ın, ekonomik, mali, askeri ve işleyen bir sistemin diğer parametreleri olarak, sözü idari parametreler bağlamındaki çıktılarının en somut edilen dönemde Osmanlı toplumunun ekonomik ve yansıdığı alanlardan ve kurumlardan birisi, Osmanlı sosyal yapısına da ayrıntılarına girmeden kentidir. Özellikle, yerel hizmetlerin sunumuna değinilecektir. Tanzimat sonrasında belirginleşen ilişkin gerek anlayış ve gerekse örgütlenme zihniyet dünyası ve kurumlaşmalarıyla bu nitelikler, bağlamında kentler, bu dönemde yepyeni bir süreçle Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve günümüze kadar pek karşı karşıya kalmışlardır. Bu durum, Osmanlı’dan çok güncel sorunun kavranması, anlaşılması ve bu Cumhuriyet’e devreden zihinsel, örgütsel ve işlevsel noktada çözümler üretilebilmesi açısından önem birçok parametrenin şekillenmesinde de önemli taşımaktadır. olmuştur. KLASİK DÖNEM ÖNCESİNDE KENTLERİN Anahtar kelimeler: Osmanlı Kenti, Klasik Dönem, DURUMU VE YEREL HİZMETLER Yerel Yönetimler, Tanzimat Dönemi Selçukludan Osmanlıya Ekonomik Yapı, Siyasi - Ottoman City and Local Administrations: From İdari Sistem ve Kent the Classical Era to the Reformation Era Osmanlıdan Cumhuriyete yerel yönetim hizmetleri ve Abstract: The Ottoman city, enrichened by means of kent yapısının, gerek anlayış gerekse kurumlaşma inheritance from the Seljoukian times, possessed an anlamında oluşumunda, sözü edilen faktörlerin impresive local administration organization in the Osmanlı öncesi durumuna da genel olarak classical era, henceforth, local services were provided değinmekte yarar vardır. Bu, hem Anadolu'da effectively. The services offered by local yaşayan Müslüman Türklerin ekonomik, siyasi- idari administrations and the Ottoman city in the classical ilişki ve yapılarının anlaşılması hem de o dönem era were subject to important changes throughout the yerel yönetim hizmetleri ve kent yapılarının bu Reformation Era in terms of organizational and bağlamdaki durumunun anlaşılmasını functional aspects. Indeed, one vitally important and kolaylaştıracaktır. concrete impact of Reformation era, in the context of military, financial, military and administrative Selçuklular döneminde Anadolu normal olarak, tarım parameters, has been upon the Ottoman city. In toplumu özelliklerinin özgün bir şekilde yaşandığı bir particular, cities have come across a new mekan olmuştur. Bu dönemin ekonomik yapısına transformation period in regard to the delivery of bakıldığında, Selçuki Türkiye'sinin iktisadi local services in terms of understanding and kuvvetinin, ziraat, sanayi ve ticaret gibi üç çeşit organization. This new situation has contributed to faaliyete dayandığı görülmektedir. Özellikle, miri the shaping and evolution of mental, organizational toprak sistemine dayanan siyasi-idari ve mali and functional parameters from the Ottoman times to sistemin ana dayanaklarının temelinde bu zirai sistem the Republican Era bulunmaktadır. Bu zirai sistemin işlemesinde daha ileriki aşmalarda ise vakıf sisteminin ağırlığı giderek * Doç. Dr., Celal Bayar Üniversitesi Salihli MYO artmıştır. ** Doç. Dr., Dumlupınar Üniversitesi, İİBF Kamu Yönetimi Bölümü 91 Bu tarım ağırlıklı yapının yanında, o dönemde Vezir Nizamülmülk, ikta sistemini mükemmel bir Anadolu'da şehir hayatı çok gelişmiş olduğundan, şekilde örgütleyerek Selçuklu yönetiminin temel tarımdan öte sanayi ağırlıklı bir yapı ve bunun normal kurumlarından biri haline getirmiştir. bir sonucu olarak geniş bir ticari faaliyetin bulunduğu görülmektedir. Selçuki Türkiye'sindeki şehirlerin Dini örgütlenmeye gelince, Selçuklular zamanında içtimai- mesleki bakımdan teşkilatlanmalarına İslamiyet siyasi- dini bir bütün olarak örgütlenmesini bakıldığında, iktisadi faaliyette tekelci bir zümre yitirmiş, söz konusu yapılar birbirinden ayrılmaya teşkil eden esnafın, kendi aralarında fütüvvet denen başlamıştır. Bunu, Sultanın Halife ile olan dini- iktisadi bir tarikat içinde birleşmiş olduğu, ilişkilerinde ortaya çıkan gelişmeler ve İslamiyet'in hiyerarşik bir teşkilatlanmaya gitmiş oldukları dikkati ilk dönemlerinden beri dini bir faaliyet olarak ortaya çekmektedir. İlim ehli ya da Danişmend denen dini çıkan adliye hizmetlerinin, bu dönemde şer'i ve örfi zümre ise, müderrisler etrafında gruplar teşekkül diye ikiye ayrılması örneklerinde açıkça görebiliriz etmiş olup, onların üzerinde de Şeyh'ul-islam yer (Dursun, 1992a: 76- 82). almaktadır. Şehir halkı ise, semtlerine göre, mahallelerine ayrılmış bulunmaktaydı. Her bir XIII. yüzyılın başlarından itibaren bütün Anadolu'yu mahallenin başında bir iğdiş ve onların üzerinde siyasi egemenliği altına alan Anadolu Selçuklu iğdişbaşı vardı. Ayan, hiyerarşide iğdişlerle beraber devleti, B. Selçuklu devletinin devamı olan ve iyi geliyordu ve iğdişbaşı onların da şefi bulunmaktaydı. işleyen bir yönetim sistemini kurmuştur. Merkezde Mahalli teşkilatlanma bakımından şehrin içtimai ve oluşturduğu güçlü kurumlar ile buradan uzak Uç iktisadi yapısının genel hatları kısaca bu şekildeydi. bölgelerindeki güçlerin bağımsızlık eğilimlerini Şehirlerde son bir grup olarak ise, askerlerden, asayiş, kontrol altında tutmayı bilmiştir. Merkezde ve maliye ve idare memurlarından ibaret hükümet eyaletlerde örgütlenen elit tabaka, yönetici adamlarını da kaydetmek gerekmektedir (Akdağ, bürokratlardan, din adamlarından, tüccar ve 1995: 24- 27). zanaatkarlardan, yazar ve hukukçulardan oluşmuş ve İslam'ı kabul ettikten ve siyasal anlamda halifeliğin toplumun yönetiminde aktif rol oynamışlardır. Devlet merkezi olan Bağdat'ı ele geçirdikten sonra, dönemin yönetiminde İslam normlarından oluşan bir hukuk örgütlenmiş Müslüman Türk sultanlıkları arasında en sistemi, uygulamada olmakla birlikte Devlet kendi güçlü konumu elde eden Selçuklular, menfaatini ve idaresini her şeyin fevkinde tutmuştur gerçekleştirdikleri siyasi- idari örgütlenme ile (Dursun, 1992: 85). Bu nedenle Anadolu kendilerinden sonra gelen Anadolu Selçuklu ve Selçuklularını tümüyle İslami bir devlet olarak Osmanlı yönetimlerini etkilemişlerdir. Osmanlı düşünmek fazla doğru olmaz. Köprülü'nün belirttiği yönetiminin kurumları, Büyük Selçuklu, Anadolu gibi, Anadolu'daki Selçuki idare asla teokratik bir Selçuklu ve Anadolu Türkmen beyliklerinin bir mahiyette olmamıştır (Ateş, 1996: 70). Bu sistemi devamı olarak ortaya çıkmıştır denilebilir. Dini ve belki, yarı-dini bir nitelikte görmek mümkündür. siyasi iktidarların birbirinden ayrılmaya başladığı bir dönemin ardından, X. Yüzyılda teşekkül eden Ayrıntılarına girmemekle birlikte, Selçuklu Selçuklu yönetimi, İslam geleneklerini ve Türk devletinin, ekonomik, siyasi- idari ve askeri örfünü bağdaştırarak ortaya koyduğu iktidar pratiği örgütlenmesinin son derece birbirine bağlı bir bütün ile kendisinden sonra gelecek yönetimleri etkileyecek niteliğinde ortaya çıktığını söylemek gerekir. Başında bir örgütlenme oluşturmuştur. Selçuklular, yapı ve Sultanın bulunduğu Anadolu Selçuklu yönetiminde örgütlenme itibariyle Sasani ve Abbasi yönetimleri kamu yönetimi, merkezde ve taşrada divanlar gibi merkeziliği ağır basan bir yönetim sistemi değil, şeklinde örgütlenmişti. Askeri, mali, idari, şer'i- ülke, hükümdar ailesi ve üst seviyedeki yöneticiler hukuki ve tahriri olmak üzere beş bölüm halinde arasında bölüştürüldüğü için daha çok federal örgütlenmiş olan kamu işlerinin askeri nitelikte nitelikte bir siyasi- idari organizasyondu. Eski Türk olanlarından beylerbeyi, idari ve mali nitelikte devletlerinde hakim nitelik olan adem-i merkezilik, olanlarından Vezir sorumluydu. Şer'i ve hukuki işler Selçuklu yönetiminde ve Fatih dönemine kadar Kadıyulkutatlık altında örgütlenmişti. Devletin Osmanlı devletinde de ağır basmıştır. yönetiminden birinci derecede sorumlu olan merkezdeki Divan-ı Ali, Sultan veya vezirin Siyasi örgütlenmenin Sasani, İslam ve Eski Türk başkanlığında toplanır ve her türlü sorunlar burada geleneklerinin etkisi altında oluştuğu Selçukluların çözüme kavuşturulurdu. Ayrıca bunun dışında ikinci oldukça ileri seviyede, iyi işleyen bir siyasi sisteme derecede divanlarda vardı. Şehzade ve Atabeylerinin sahip oldukları görülmektedir. Bu bağlamda yönetiminde bulunan eyaletlerde ise merkezdekine Selçuklular yönetimde, güçlü bir kamu bürokrasisi benzer bir örgütlenme vardı (Dursun, 1992a: 88). Bu kurdukları gibi, orduda ve kamu bürokrasisinde görev yönetim örgütlenmesinin yanında, mülk, vakıf ve yapan memurlara ödenecek ücretler için, Osmanlı miri ayrımına dayanan toprak sistemi ve kapıkulu, Devletinde tımar sistemi olarak teşekkül eden tımarlı sipahi ayrımına dayanan bir askeri örgütlenme sistemin benzeri olan ikta sistemini geliştirmişlerdir. bir bütün oluşturuyordu. 92 Kısaca bu şekilde özetleyebileceğimiz bir ekonomik duymuşlardır. Bu çağın Türkiye'sinde bir kent ve Uç yapı ve siyasi- idari örgütlenmeye sahip Osmanlı ayrımı tabii olarak vardır. Bu gerçekten hareketle öncesi Anadolu Selçuklu devletinin, hem yerel toplum yapısını kentlerde ve uclarda ayrı ayrı ele hizmet sunumu hem de yönetimin bir parçası olarak almak daha açıklayıcı görünmektedir (Dursun, kentlerine de değinmek gerekir. Bu dönem 1992b: 129). Merkez ve Uç ayrımına dayanan bir kentlerinin yapısı ile ilgili incelemeler, ekonomik ve teşkilatlanma bağlamında Selçuklular, Anadolu'da sosyal yapının daha iyi anlaşılmasını, siyasi- idari başta kent yönetimi olmak üzere önemli hizmetlerin sistemin işleyişinin daha net bir şekilde görülmesini kurumlaşmasını sağlamışlardır. Merkez kentlerinin sağladığı gibi, Osmanlı öncesi dönemde Anadolu'daki yanında, Selçuklu taşra teşkilatında Eyalet bağımsız yerel yönetim hizmetleri ve yapılanmaları ile ilgili bir birim ifade etmekte ve idari birimin esasını daha ayrıntılı bilgiye sahip olmamızı sağlayacaktır. oluşturmaktadır. Eyalet, Şehir ve Vilayet (Kent Burada bir noktaya dikkat çekmekte yarar vardır. Bu dışında kalan alan) olarak adlandırılan yerlerin yerel yönetim yapılanmaları, tarihi süreklilik toplamından oluşuyordu (Doğru, 1995: 39). bağlamında demokratik bir yönetim birimi olma içeriğine sahip Batı tipi bir yapılanma değil, yerel Selçuklular, Anadolu'ya gerçekleştirdikleri akınlar ve hizmetleri sunma keyfiyetine sahip bir yapılanmayı fütuhat sonrasında, dönemin şartları ve gereklerine anlatmaktadır. Hem bu bağlamda hem de İslam göre son derece sağlam temellere dayalı sayılabilecek dininin şekillendirdiği bir içeriğe de sahip Batı/Batı- nitelikleri içeren bir sosyal yapı oluşturdular. Bu dışı ayrımı bağlamında, Osmanlı öncesi Anadolu sosyal yapı, gereksiz bir takım bürokratik kentlerinin durumunu görmek, Osmanlıdan yığılmalardan, bölümlemelerden ayrılmış; daha çok Cumhuriyete uzanan çizgide Türk yerel yaşanılan yerin halkının katılımının fazla olduğu yönetimlerinin ve kentlerinin gelişim, dönüşüm yönetim unsurlarına ayrılan bir şehirli yapılanmayla çizgisini anlamakta yararlı olacaktır. Türk kentleri ve şekillenmişti. Göz ardı edilmemesi gereken husus, yerel yönetim hizmetlerinin gerek şekillenmesinde elbette bunu sağlayan temelin İslam olmasıdır. Yani gerekse niteliklerini ortaya çıkmasında din Müslüman Selçuklu toplumu göçebelikten ve yerleşik faktörünün oldukça etkili olduğu gerçeği de bu düzendeki mevcut dağınıklıktan kurtulamamış şekilde görülebilecektir. bulunan Anadolu topraklarına, önemli uygulamaları sayesinde bir şehirli sosyal hayat düzeni getirmişti. Anadolu Kentinin Durumu, Yönetim İçindeki Yeri İslam devletlerinin önemli geleneklerinden olan ticari ve Yerel Hizmetler faaliyetler ve bu faaliyetleri besleyen sanayi, şehir teşkilatını zorunlu kılıyordu. Bu yüzden İslam Çok genel bir ayrım çerçevesinde ekonomik dönüşüm medeniyetinde şehirlerin önemini açık bir biçimde sürecinin ilk aşamasını teşkil eden tarım toplumunda vurgulamak gerekir. Selçuklular da bu bağlamda aynı kent, ekonominin, yönetimin ve kültürün merkezi geleneği sürdürmüşlerdir (Tabakoğlu, 1994: 82). olma anlamında ve ekonomik, sosyal, siyasal, idari ve kültürel alt sistemlerin bütüncül işleyişi bağlamında Ancak, Büyük Selçukludan Anadolu Selçuklu ilişkilerin, yapılanmaların ve kurumlaşmaların devletine geçişte, şehir yapısı ve özelliklerine ilişkin odağında yer alır. Osmanlı öncesi Anadolu kentleri bazı farklılaşmalar da görülmüştür. Büyük Selçuklu için de bu durum söz konusudur. Bu özellikler devletinde büyük ölçüde devam eden Arap (İslam) yanında, bu dönem Anadolu kentlerinin gerek işleyiş tarzı şehirler kurulması meselesi, özellikle Türk gerekse kurumlaşma nitelikleri bakımından din boylarının yoğun bir şekilde Anadolu'ya göç ettiği faktörünün oldukça etkisinde olduğu, başka bir dönemlerden itibaren geçerliliğini kaybetmeye deyişle İslam kenti özelliklerinin geleneksel başladı. Anadolu Selçuklu devleti ile kendine has bir değerlerle birlikte ağırlıklı bir şekilde kendini biçim almaya başlayan Anadolu kentlerindeki en gösterdiğini de belirtmek gerekir. XIII. Yüzyılda kent kayda değer gelişme, artık yeni baştan ordugah merkezli bir yapıya sahip olduğu gözlenen şehirler kurmak yerine, mevcudun yeni fonksiyonlar Anadolu'da merkezle, buralardan uzak Uçlarda verilerek kullanılmaya devam etmesi şeklinde kendini birbirinden farklı bir sosyo- politik yapı ve dini göstermiştir. kiliselerin camiye çevrilmesi, nitelikler dikkat çekmektedir. Merkez ve Uç ayrımı, manastırların, tekke ve zaviye olarak kullanılması esas itibariyle siyasi- coğrafi bir niteleme olmakla gibi uygulamalar daha sonra inşa edilen orijinal birlikte bu konuda daha çok dini- sosyal farklı eserlere rağmen devam edegelmiştir (Gökaçtı, 1996: özelliklere sahip iki ayrı ve hatta, zıt toplum yapısını 44). ifade etmektedir. Özellikle XIII. Yüzyılda hızlanan Anadolu'daki XIII. Yüzyıl Anadolu'sunun toplum yapısı üzerinde kentleşme hareketi sonucunda, doğudan batıya doğru duranlar, kent merkezlerindeki hayatla, devlet gittikçe gelişen, farklı büyüklükte ancak düzenli bir merkezinden uzak, Uç diye nitelenen sınır gelişme gösteren kentler ortaya çıkmıştır. Büyük ve bölgelerindeki hayatı ayrı ayrı ele almak ihtiyacını önemli kentler, geniş sokakları, kalabalık çarşıları, 93 cami, medrese, tekke ve sarayları bulunan ve belli ihtisab emini ve bir çeşit zabıta fonksiyonu gören sanayi alanlarına sahip olan bayındır merkezler şurta teşkilatını içeren İslam şehir geleneği, şeklinde gelişmişlerdir. Bu dönem Türk kentlerini Selçuklu’dan Osmanlı’ya uzanan boyutuyla yerel Avrupa kentlerinde olduğu gibi birer cite veya komün yönetim ve kente ilişkin yapılanma ve saymak mümkün değildir. Ancak bu kentlerde örgütlenmelerin ortaya çıkmasında oldukça etkili yaşayan halk, mesleki ve dini örgütlenme veya küçük olmuştur. yerleşme birimleri şeklinde yönetim ilişkilerine girme durumundaki bir topluluk karakteri göstermektedir. TANZİMAT ÖNCESİ DÖNEMDE SİYASİ- Zaten, şehir yönetimi Bizans'tan itibaren eski İDARİ SİSTEM, KENT VE YEREL YÖNETİM Hellenistik- Roma Devrinin özerk yapısına sahip değildi. Doğu'da bunu gerektiren bir yapı da, çevre de Klasik Dönemde Osmanlı Ekonomik- Sosyal Yapısı yoktu. Şehir, eski Bizans praefectus veya eparhının ve Siyasi- İdari Sistem yerine bir kadı, agoranomos yerine onun gibi görevler gören muhtesib (aslında İslam'da muhtesib Toplumsal sistemin alt sistemlerini oluşturan daha geniş bir denetici, hisba işini gören birisi olması ekonomik ve sosyal sistemin siyasi- idari sistemle gerekirken, bizim muhtesibin görevleri dar anlamda bütüncül ilişki niteliği bütün toplumlar için olduğu belediye amirliğiydi) ve subaşı denen bir emniyet gibi, Osmanlı toplumu için de geçerlidir. Çalışmanın amiri tarafından yönetilirdi. Şehirlerde, idarecilerin sınırlılığına rağmen, siyasi- idari sistemin ve bu görevsel yardımcıları esnaf gruplarıydı. Her esnaf bağlamda kent yapısının daha da netlik kazanması sınıfının ahi denen reisleri o şehrin ahi baba dene açısından bu gereklidir. Osmanlının kuruluşundan, umumi esnaf reisine tabi idi. Ahi denen reislerin yanı İstanbul'un fethi, Kanuni Sultan Süleyman dönemi başında yiğitbaşı denen esnaf ileri gelenleri o iş gibi dönemleri de içerecek biçimde, Osmanlı kolunun yönetiminden sorumluydular. devletinin güç açısından zirvede olduğu bir zaman dilimini anlatan klasik döneme ve Tanzimat'a kadar Selçukilerin her şehrin ilmiye sınıfının reisine uzanan bir dönem ayrımı içinde bu parametrelerin şeyhülislam denmektedir. Müderris, nakib ve talebe incelenmesi oldukça zor olmakla birlikte, yalnızca grubu, şeyhülislamlar tarafından temsil edilirdi. siyasi- idari sitemin ve kent yapısının örgütlenmesi, Selçuki şehirlerinde, özellikle ticari merkezlerde işleyişi ile ilgili noktaları aydınlatma fonksiyonunu hemen hizmetlerin çoğu vakıflar tarafından yerine görecek biçimde, bu yapılacaktır. Bu anlamda, getiriliyordu. Anadolu'da sağlık, kentsel altyapı, kurumlaşma ve örgütlenmeye ilişkin analitik ve imaret, eğitim hizmetlerini oluşturan bu altyapı ayrıntılı bir bilgilendirme yerine, özellikle, yerel sistemi esas itibariyle Selçukiler ve Beylikler yönetim ve kent bağlamında, ekonomik dönüşüm devrinden kalmıştır (Ortaylı, 1996: 161). Anadolu'da süreci ve Batı/Batı-dışı ayrımı gibi şehirlerin, özellikle küçük Türk şehirlerinin çeşitli kavramlaştırmalarla ilgili analizlere yardımcı olacak faaliyetlerin merkezi olmak gibi bir fonksiyonları temel anlayışlar/pratikler vurgulanacaktır. vardır. Bu fonksiyonlar sırasıyla ticari, dini, kültürel ve sağlık hizmetleri şeklinde kendisini göstermiştir. Kuruluştan, klasik döneme ve Tanzimat'a kadar Yine buralardaki hizmetlerin görülmesi, oralardaki uzanan uzun zaman dilimi için de geçerli olmak vakıflar vasıtasıyla olmaktaydı. üzere, Osmanlı iktisadi sistemi Osmanlı hayat tarzı ile yakından ilgilidir. Hayat tarzının ise toplumsal Bütün bunları ötesinde, Selçuklularda belediye zihniyetle yakın ilgisi vardır. Zihniyet, hayat tarzını hizmetlerine ait meselelerde birinci derecede yetkili şekillendiren düşünce yapısıdır. Osmanlı düşünce kadı olmuştur. Selçukluların yıkılmasıyla ile tarih yapısını ve dolayısıyla zihniyetini belirleyen unsurlar sahnesine çıkan Osmanlı Beyliği de tabiidir ki bu çeşitli kaynaklardan gelmektedir. Bu unsurların geleneği devam ettirmiştir. Selçuklu’dan Osmanlı’ya esasını İslam çerçevesinde inceleyebileceğimiz uzanan çizgide, gerek Anadolu kentlerinin durumu ve ilkeler oluşturmaktadır. yerel hizmetlerin sunulmasına ilişkin özellikleri ve gerekse ekonomik, sosyal ve siyasi-idari sistem Osmanlı iktisadi ve toplumsal sistemini klasik ve içinde kent ve yerel yönetim birimlerinin yerini, bu yenileşme (Tanzimat sonrası) dönemleri olarak iki şekilde özetlemenin ötesinde, bir noktaya dikkat dönemde ele alabiliriz. Klasik dönemi devletin çekmekte yarar vardır. Bütün bu ilişki, yapılanma ve kuruluşundan hatta Türklerin Anadolu'ya geldikleri kurumlaşmaları ele alırken, yerel yönetimin anlam ve XI. Yüzyıl sonlarından XVIII. Yüzyıl sonlarındaki içeriği ve yerel yönetim- kent sürekliliği bağlamında yenileşme dönemine kadar uzatabiliriz. Osmanlı Batı/Batı-dışı ayrımı ile İslam faktörünü göz ardı Klasik Dönemi, oluşma, olgunlaşma ve esnekliğini etmemek gerekir. Geleneksel ve örfi değerlerin kaybetme alt- dönemlerine ayrılarak ele alınabilir. yanında, hem fiziksel hem de örgütlenme açısından o Sistem esnekliğini kaybederken yenileşme ve dönemlere göre son derece gelişmiş olan bir şehir Batılılaşma hareketleri görülmüştür. 1789'da başlayan yapılanmasını, hem de bir nevi belediye başkanı olan Nizam-ı Cedid hareketi bunun ilk örneğidir. Sistem 94 oluşurken çok yönlü ve karmaşık bir etkileşim söz yansıtır. Osmanlı ülkesi, mahalli geleneklerin konusuydu. Evvela, zihniyet ve kurumların belirlemesiyle birbirlerinden az çok farklı birçok oluşmasında geçmiş İslam devletlerinin büyük bir iktisadi bölge oluşturmuştur. Geleneğin önemi vardır. Hatta Osmanlı devletinin bu devletlerin değerlendirilmesi, merkezi devlet oluşturma mirasçısı olduğu inkar edilemez. İkta- timar, örneğinde olduğu gibi, aynı zamanda onun mukataa, fütüvvet- ahilik- esnaf, hispe- ihtisap gibi ayıklanması anlamına da gelir. Osmanlı sistemi, kurumların büyük ölçüde, bir kısmı da Türk olan tecrübe birikimini değerlendirerek en mükemmeli geçmiş İslam devletlerinden tevarüs edildiğini bulduğu kanaatindedir. Bu yüzden Aydınlanma biliyoruz. Burada özellikle zihniyet açısından ahiliğin zihniyetinin getirdiği gelişmeci- ilerlemeci yaklaşım, önemini belirtmek gerekir. Ahiler, özgün bir iktisat klasik dönem Osmanlı zihniyetinde mevcut değildir. sujesi oluşmasına katkıda bulunmuşlardır. Hatta Buna göre değişme, ancak bozulma yönünde olabilir Osmanlı sistemini Batıdan ayıran en önemli ve bunun da çaresi kanun-ı kadime yani asıl sisteme özelliklerin ahilikten kaynaklandığını söylemek pek dönüştür (Tabakoğlu, 1994: 126, 127). yanlış değildir (Tabakoğlu, 1994: 126). Bu özellik zihniyetten ekonomik- sosyal ve siyasi-idari Osmanlı kültür, iktisat ve sosyal sistemi, talep yönü örgütlenmelere kadar geniş bir alanda etkili olmuştur. değil arz yönü ağır basan bir niteliğe sahiptir. İnsan, toplum ve ekonomi gibi parametrelerin her biri için Kapitalist Batı medeniyetini şekillendiren en önemli geçerli olan bu durum, her arzın kendi talebini faktör burjuva zihniyeti iken Osmanlı toplum ve oluşturacağı tezi doğrultusunda bir işleyişe sahip olan ekonomisine büyük ölçüde ahi zihniyeti yön vermiştir kapitalizmin Osmanlı toplumu içinde gelişmesini ve denilebilir. Bu zihniyetin hakim olmasından dolayı dolayısıyla bir burjuva sınıfının oluşumunu Osmanlılarda Batı kapitalizmini oluşturan sömürgeci önlemiştir. Tanzimat, işte böyle ekonomik, sosyal, faaliyetler, sınıf mücadeleleri görülmemiştir. kültürel ve siyasi- idari bir kırılma noktası Kapitalizmin oluşturup idealize ettiği homo oluşturduğu içindir ki, Osmanlı ile ilgili sözü geçen economicus'un temel saiki ferdi menfaattir ve bunun alanlarda yapılan ayrımlarda ölçü olarak alınmıştır. müşahhas şekli burjuvadır. Osmanlılarda ise toplum Çünkü Tanzimat, mal güvenliği gerekçesiyle böyle yararını kendi çıkarından üstün tutan fakat bir sosyal sınıfın doğuşunu desteklediği gibi, müteşebbis insan tipi idealize edilmiştir. Anadolu ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi- idari anlamdaki iktisadi hayatının ilk örgütleyicileri olan ahiler bu içeriğiyle, modernleşme, Batılılaşma gibi hareketlerle tipin muşahhas örnekleri olmuşlardır. Sistem paralel yürümüştür. Tabii ki konunun diğer yönünü içerisinde toplum çıkarını kendi çıkarından üstün de, bu gelişmelerin yukarıda sayılan Osmanlı iktisadi, tutan insan tipi, zaman içerisinde zayıflasa da sosyal ve kültürel dinamiklerinde görülen gevşeme ve hayatiyetini sürdüregelmiştir. Hatta Tanzimat sistemin esnekliğini kaybetmesi sürecinde ortaya döneminden beri bütün çabalara rağmen Türkiye'de çıkmış olması gerçeği oluşturmaktadır. Bu bütüncül kapitalizmin muharrik gücü olan burjuva sınıfının nitelikteki esneklik kaybı her alanda yenileşme oluşmamasının en önemli sebeplerinden biri de ihtiyacını doğurmuştur. budur. Ekonomik anlayış ve yapılanmalar, sosyal yapı ve Kuruluşundan Tanzimat'a kadar geniş bir dönemi ilişkilerden ayrı düşünülemez. Osmanlı'da sosyal etkileyen bu iktisadi temele ilişkin anlayışlar, tabakalaşmayı belirleyen ana unsur, yönetenler ekonomik ve sosyal yapılanma ve kurumlaşmaların (askeri zümre) ve yönetilenler (Reaya) ayrımıdır. yanında, kent ve yerel yönetim hizmetlerinin Yöneten ve yönetilen şeklindeki bu ayrım Osmanlı örgütlenmesi ve işleyişi üzerinde de oldukça etkili ekonomik, sosyal ve siyasi- idari sisteminin kesişme olmuştur. Ekonominin ve yönetimin merkezi olan noktasını oluşturmaktadır. Kuruluş döneminden kentin ekonomik ve sosyal yaşantısı üzerinde etkili klasik döneme doğru gelişen ve 17. Yüzyıldan olan bu temel anlayışlar yanında önemli bir faktör de itibaren ekonomik, sosyal ve siyasal birtakım gelenekçiliktir. Gelenekçilik, klasik dönem Osmanlı nedenlerle başlayan gevşemenin ardından Tanzimat'la zihniyetini belirleyen unsurların başında gelir. sonuçlanan bir gelişmenin odağında yer alan siyasi- Gelenek, bir başka deyişle tecrübe birikimi öncelikle idari sistem, Osmanlı toplumunun ekonomik ve yok edilmesi gereken değil değerlendirilmesi gereken sosyal yapısı ve işleyişinden ayrı düşünülemez. çok önemli bir unsurdur. Bu birikim (Pareto'nun Ayrıntıları, ekonomik anlamda yukarda ele alınan ve ifadesiyle tortular) İslam ve Osmanlı sistemine yeni sosyal anlamda ise daha çok kent bağlamında ele şartlara intibak ve esneklik özelliği kazandırmıştır. alınacak olan bu bütünün siyasi- idari boyutunun Bu özelliği dikkate aldığımızda bu sistemin çok odağını ise, yöneten- yönetilen ayrımı renkli, dinli ve kavimli bir sosyal teşkilatı nasıl oluşturmaktadır. Ekonomik, sosyal ve siyasi- idari bu asırlarca bir arada tuttuğunu, gerçek anlamıyla işleyişin her biri hem ayrı ayrı hem de bütüncül çoğulculuğu nasıl gerçekleştirdiğini anlayabiliyoruz. olarak, kent olgusu ile yakından ilgilidir. Osmanlı iktisadi yapısı gelenekçiliğini çok iyi 95 Başlangıçta savaşçı- fetihçi bir grup gazi tarafından Klasik Osmanlı yönetim sisteminin oluşması ve kurulan Osmanlı İmparatorluğunun temelinde, kurumlaşmasında II. Mehmed'in düzenlemeleri bir yeniden- üleşim düzeni de denilen, askeri fetih dönüm noktası teşkil edecek önemde ise de fetih sonrası elde edilenlerin belirli kurumlarca, askeri öncesindeki yapı bütünüyle değişmeyip, I. Bayezid kahramanlık göstermiş bir savaşçı grubuna ve II. Murad tarafından geliştirilen yapılar iyice dağıtılması yatmaktaydı. Bu savaşçı grup, göçebe pekiştirilmiş ve klasik Osmanlı yönetim sistemi ruha sahip Türkmen aşiretlerinden teşekkül merkezi bir nitelik kazanmıştır. Bu itibarla Osmanlı etmekteydi. Ancak Osmanlı devleti genişleyip daha Devletinde merkeziliği ağır basan idarenin iyice şehirli bir karakter kazanmaya başladıktan sonradır yerleştiği dönem II. Mehmed dönemi olmuştur. Tüm ki, yeniden üleşim düzeni ve bu düzen üzerine kurulu devlet yetkilerini elinde toplayan ve üç kıtaya yayılan sistem, yerini başka toplumsal formasyona Osmanlı ülkesini bir merkezden yöneten padişah bırakmakta gecikmedi. İbn-i Haldun'un devlet örneğini kişiliğinde temsil eden II. Mehmed, merkezi çözümlemeleri çerçevesinde, başlangıçta asabiyyet niteliği ağır basan bir yönetim sistemi kurmuştur” bağları güçlü olan Türkmen savaşçılarının her (Dursun, 1992a: 142). Halil İnalcık'a (İnalcık, 1959: fetihten sonra şehirlere yerleşmek sorunu ile karşı 575) göre ise aslında, Osmanlı İmparatorluğu gerçek karşıya kalmalarına paralel olarak, bürokratik işleyiş ve kesin bir şekilde Fatih devrinde kurulmuştur. ve düzenli ordu ihtiyacı ortaya çıktı. Bu bağlamda, Olağanüstü fütuhat ve kuruculuk faaliyetine muvazi göçebelikten yerleşik hayata (şehir medeniyetine) olarak kanun koymada da, onun devri misli geçtikçe asabiyyet bağı da yavaş yavaş erimeye görülmemiş bir gelişmeye şahit olmuştur. Aslında başladı. Osmanlı yönetimi baştan beri merkezi nitelikte ise de esas merkezileşme, Fatih'ten önceki dönemde Osmanlı siyasi- idari sisteminin oluşumunda etken başlamıştır. İlk örgütlenme döneminde taşradaki olan çeşitli öğeler bulunmaktadır ve bu bağlamda mahalli aristokrasinin yönetimdeki etkinliği büyük Osmanlı yönetimi, değişik kültür ve medeniyet olmuş ve geleneksel Osmanlı siyasi-idari sistemi dünyalarından devralınan yapıların bütünleşmesiyle merkez-çevre kopukluğu üzerinde kurulmuştur. Bu oluşmuştur. Şerif Mardin'e (Mardin, 1992: 80- 85) yapı içerinde merkez yerleşik kant hayatının göre, "Türklerde ilk tabakalaşmanın ne gibi öğeler yaşandığı yer iken çevre, göçebe unsurların yurdudur. içerdiği ve bunun değişmesinin merkez- çevre Osmanlı Beyliğinin örgütlenmesi sürecinde oluşumuna katkısının ne olduğu bağlamında, kökene görüldüğü gibi, çevre (Uc) din sapkını akımların, ait etkenlerin yeri çok önemlidir. Türklerin budunsal merkezlerden kaçan siyasi kişilerin sığındıkları, kökenini oluşturan Oğuzların, tepede bir han ya da buralarda hayat buldukları bir melce işlevi görmüştür. aşiret başkanına, onun altında bir aristokrat tabakanın Başka unsurları ve nitelikleri de içeren bu merkez- (beyler) ve son olarak da alt sınıflar ya da halkın yer çevre yaklaşımının ayrıntıları, yönetim yapısı ve aldığı bir tabakalaşma düzeni ve bu düzenin altında merkeziyetçi- adem-i merkeziyetçi yapılanmalar yer alan yeniden- üleşimci sistem, Türklerin İslam'ı başlığı altında ele alınacaktır. Ancak, siyasi-idari kabulüyle beraber değişmeye başlamıştır. Devlet sistemin merkezi ve yerel yapısını incelemeden önce hizmetlerinde ve askeri örgütlenme işlevinin yerine klasik dönem Osmanlı örgütlenmesini biraz açmakta getirilmesinde etkin olarak kullanılmaya başlayan bir yarar vardır. bürokrasi mirası, sonuçta daha önce bu tür işlevleri yürüten aristokrasinin tepkisini çekmiş ve giderek Osmanlı siyasi- idari sistemi ve kurumları, ekonomik, bürokrasi- aristokrasi mücadelesi kızışmıştır. askeri ve toplumsal yapı ve örgütlenmelerle bir bütün oluşturur. Yukarda değinilen ve ekonomik, sosyal ve Osmanlı siyasi- idari sisteminin bir yönünü, eski Türk idari bir çok yönü bulunan yapı ve kurumlaşmalar gelenek ve kurumları oluştururken diğer yönünü ise mali, askeri ve siyasi- idari bir örgütlenmenin de Selçuklular aracılığıyla aktarılan İslami kurum ve esasını teşkil eder. Ahilik kurumundan Tımar gelenekler oluşturmaktadır. Bu kökenler üzerinde sistemine kadar bütün bu yapılanmaların ötesinde asıl kurulan Osmanlı Devleti, toprak açısından XVI. konumuzu oluşturan siyasi-idari sistemin Yüzyılda en yüksek seviyeye ulaştığında yönetim örgütlenmesine bakacak olursak, Osmanlı Devletinin sisteminin klasik örgütlenmesi de en olgun noktaya kamu yönetimi açısından Beylerbeylik, Sancak ve ulaşmış bulunuyordu. Bu yüzyılın sonlarından Köylere bölündüğünü görmemiz mümkündür. Klasik itibaren Klasik Osmanlı yönetim örgütünün bozulma dönem Osmanlı idaresini ve merkezi yapısını Divan-ı işaretleri göstermeye başladığı görülmektedir. Hümayun temsil etmektedir. Bütün devletlerde temel “Fütuhat ideali üzerine kurulu bir devletin toprak fonksiyonlar olan idare, hukuk, maliye ve bürokrasi genişlemesindeki duraklama etkisini yönetim orada en üst seviyede nihai karar verebilecek kapasite kurumlarında ve toplum örgütlenmesinde ile temsil edilmektedir. Ayrıca mükemmel bir göstermekte gecikmemiştir. bürokratik altyapıya da sahiptir. Klasik Osmanlı sistemi dediğimiz yönetim biçiminde İmparatorluk geniş birtakım eyaletlere ayrılmıştı. 96 Beylerbeyi tarafından yönetilen eyaletler birkaç merkeziyetçilik boyutlu niteliklerinin incelenmesine sancağın bir araya getirilmesiyle oluşuyordu. geçebiliriz. Sancaklar ise Sancakbeyi tarafından yönetiliyordu. Yönetim Yapısı, Merkeziyetçi- Adem-i Merkeziyetçi İlk dönemlerde beylerbeyinin sancakbeyi üzerinde Niteliği ve Batı/Batı- Dışı Ayrımı idari-askeri denetimi söz konusuydu. Beylerbeyi eyalet sınırları içerisinde bulunan bütün sancakların Osmanlı Devletinde sosyal tabakalaşmayı da tımarlı sipahilerin birinci derecede yöneticisi, belirleyecek bir yöneten- yönetilen ayrımı komutanı idi. Ancak sivil yönetim açısından paşa bulunmaktadır. Mali düşünce merkezli sancağı denilen merkezde sancak beyi olmaktan öte tabakalaşmanın bir tarafında, kendilerine tımar yetkisi yoktu. 16. yüzyılın ortalarından itibaren bu kesiminden, hazineden veya vakıflardan gelir ayrılan durum değişmeye başlamıştır (Çadırcı, 1997: 10). askeri zümre yer alırken diğer tarafta ise üretim Hem mali, hem de askeri içerikli bir takım gelişmeler yapan ve vergi veren reaya yer almaktadır. Askeri mevcut sistemin işleyişinde bozulmalara yol açmıştır. zümre ilmiye, kapıkulları ve tımarlı sipahilerden meydana gelmektedir. Tımarlıların bir devlet memuru Osmanlı Devletinde, toprak rejimine dayalı, merkezi olarak kalmalarına büyük bir önem verilmektedir. ve fakat etkin bir yönetim sistemi ağırlıklı olarak Devlet, bürokrat ve toprak asilleri sınıfının uygulanmıştır. Topraklar; mülk, vakıf ve kamusal oluşmasını değişik yollarla önlerken yine aynı olmak üzere üçe ayrılmıştır. Ancak toprakların maksatla devlet kadrolarına kölelikten yetişmiş büyük bir kısmı kamusal araziden oluşmuştur. Yani olanları yerleştiriyor, tahakküm eğilimi taşıyanları toprakların büyük çoğunluğu devletindir ve devlet bu görevden alabiliyor, ortadan kaldırabiliyor ve toprakları özel bir şekilde işletmektedir (Cin, 1978: mallarına da el koyabiliyordu (müsadere). Bu tür 67). Söz konusu bu sistem, bütün ülke düzeyinde uygulamalar yönetici zümrenin bir sosyal sınıf kurulmuş olan askeri ve idari bir şebeke ile oluşturacak devamlılıktan ve sınıf şuurundan mahrum gerçekleşmiştir. Böylece merkezden çevreye doğru, olmalarına yol açmıştır (Tabakoğlu, 1994: 139). kademe kademe yayılan hiyerarşik bir örgütlenme Osmanlı Türk sosyal tabakalaşmasını ve siyasi- idari vücut bulmuştur. Böylece, ülke topraklarının belli örgütlenmesini Batı toplumlarında ayıran şartlarda belli kişilerle irtibatlandırılması yoluyla, özelliklerden biri olan bu nitelik, bazı değişim ve ülkenin en küçük parçasıyla merkezi yönetim dönüşümlere uğramakla birlikte, Tanzimat arasındaki mali, askeri ve idari bağı ifade eden Tımar döneminde daha da belirginleşmiştir. sistemi kurulmuştur. Tımar sistemi, ülkenin zirai iktisadiyatı ile askeri yapısının temeli olarak, klasik Sözü edilen sınıf yapısının oluşamamasının ötesinde, dönemde kendisini önemle göstermiştir (Tabakoğlu, Osmanlı İmparatorluğunda toplumsal yapı, yatay ve 1997: 378). Osmanlı Devletinde Tımar bir tahsis ve düşey olarak iki yönde farklılaşma göstermiştir. havaledir. Padişahın verdiği tımar tevcih vesikası, Yatay olarak farklılaşması millet esaslı idi. devlete ait muayyen bir gelir toplama selahiyetini Müslüman, Rum- Ortodox, Ermeni ve Musevi veren havale vesikasıdır. Toprak üzerinde doğrudan milletleri vardı. Her millet de kendi içinde düşey doğruya tasarruflar, bu sistemin soysuzlaştığı olarak sınıfsal farklılaşmıştı. Bu sınıflar sultana zamanlarda meydana çıkan anormal bir şekildir uzaklık derecelerine ya da toplumsal saygınlıklarına (İnalcık, 1996: 27). göre, askeri sınıf, ilmiye sınıfı, tüccarlar ve zanaatkarlar, reaya ya da köylü olarak sıralanıyordu Eyalet ve sancakları temel alan bu yapılanma (Tekeli, 1982: 14). Eryılmaz'a göre, millet sistemi yanında, en küçük yönetim birimi olan köylerde olarak nitelendirilen bu sosyal, dini ve idari yaşayan müslim ve gayrimüslim halka reaya deniyor örgütlenme biçimi Türk yönetim ve medeniyet ve dirlik şeklinde sipahilere verilen tımarlar, vakıf ve tarihinin en önemli konularından birini mülk araziler üzerinde, tarımla uğraşıyorlardı. oluşturmaktadır (Eryılmaz, 1982: 9). Millet sistemi Köylerin, idari ve kazai olarak birleştirilmesiyle Kaza Osmanlı'da hem ekonomik, hem sosyal hem de birimleri oluşturulmuştu. Kazalarda hukuki sorunları siyasi- idari yönü bulunan bir örgütlenmeyi çözmek için merkezden atanan kadılar ve güvenlik içermektedir. işleriyle ilgilenen subaşılar, devleti temsil eden görevlilerdi. Büyüklük olarak kazalardan sonra gelen Osmanlı siyasi- idari sisteminin önemli bir yönünü idari birimler olan sancaklar, Osmanlı sisteminin de, klasik dönemdeki örgütlenmenin ve bu taşra örgütünün temelini oluşturur. örgütlenmenin temelini oluşturan toplumsal tabakalaşma düzeninin meşrulaştırılmasında, Siyasi- idari sistemin ekonomik, askeri ve sosyal imparatorluğun fikir hayatında Platoncu kalıpların boyutları bağlamında ortaya çıkan klasik dönem önemli bir yer tutmasına ilişkin görüşler Osmanlı yönetim örgütlenmesini kısaca ve oluşturmaktadır. Platonun bu düşüncesi, Farabinin el- konumuzla ilgisi ölçüsünde bu şekilde özetledikten Medinetül Fazıla ve benzeri çalışmalar yoluyla sonra, yönetim yapısının merkeziyetçilik ve adem-i Osmanlıya geçmiştir. İki yönü bulunan bu geçişin bir 97 yönünü, toplumun, tabii olarak üreticiler, askerler, özel mülkiyeti yahut sorumsuz tasarrufu olduğundan, devlet adamları şeklinde üçlü bir gruplaşmadan Osmanlılar toprak rejimleri sayesinde memleketi teşekkül ettiği ve bunların başına bir bilge hükümdar tehlikeye karşı adeta aşılı tutmuşlar; merkezi gerektiği fikridir. Diğeri ise, hükümranlığın özünün otoritesini sarsacak, devleti parçalayacak güçlerin adalet olduğudur (Çaylak, 1998: 101). Bu bağlamda, oluşmasına uzun süre imkan vermemişlerdir. Osmanlı sistemi; kendi öncesinden tevarüs ettiği Bürokratik bir devlet olarak Osmanlı devletinin en gelenek yoluyla; Platonun ideal ütopik devlet belirgin özelliği merkez ile çevre arasındaki uzaklıkta modelini temel siyaset anlayışının ufkuna yatmaktadır. Çevreden bağımsızlığı ve bu anlamda yerleştirecektir. sahip olduğu otonomi, devletin kendine özgü örgütlenme ve yapılanma biçimini ortaya çıkarmıştır Gerek millet sistemi, gerek merkez-çevre pratiğinin (Çaha, 1996: 375). nitelikleri ve gerekse Osmanlının kendine özgü bazı uygulamaları, Osmanlı yönetim sisteminin Osmanlı devletinin bu merkeziyetçi niteliğini kent merkeziyetçi ve adem-i merkeziyetçi niteliklerin iç bağlamında ve loncalar boyutundaki uygulamalarda içe olduğu bir görünüm almasını sağlamıştır. Osmanlı da görmek mümkündür. Merkezi yönetimle loncalar devlet yönetimindeki başarının tılsımı, Cem'e (Cem, arasındaki dengeler, devletin gücüne ve yerel 1995: 100) göre, çok karışık ve geniş toplulukların unsurların özerklik derecesine bağlı olarak zaman merkeze sıkıca bağlanırken, onların ayrıcalıklarının içinde ve bölgelere göre farklı niteliklerde ortaya da göz önünde tutulabilmiş olmasıdır. Kesinlikle çıkmıştır. Devletin gücünün sınırlı olduğu 14. ve 15. çelişen iki özellik arasında yaratılan bu uyum, Yüzyıllarda loncalar daha özgür ve daha güçlüydüler. İmparatorluğun bütünlüğünü sağlamış, devlete hem Osmanlı toplumunda merkeziyetçilik eğilimlerinin otorite, hem de bir çeşit esneklik kazandırmıştır. güçlendiği 16. Yüzyılda ise, devlet bir yandan Osmanlı devletinin gelişip güçlenmesini sağlayan bu loncalar dışından gelebilecek tehdit ve rekabete karşı özelliklerden ilki, miri toprak rejiminin bir sonucu loncaları desteklemiş, loncaların koydukları şeklinde belirmektedir. kuralların uygulanmasına, geleneksel lonca hiyerarşisinin korunmasına büyük önem vermiş, öte Viyana'dan Hicaz'a, Kırım'dan Kuzey Afrika'ya kadar yandan da loncaları daha yakından denetlemeye uzanan bir imparatorluğun var olabilmesi için, devlet başlamıştır. Devlet, ekonomik, sosyal ve idari bir en uzak köşelerde bile sözünü geçirmek, otorite takım nedenlerle loncaları denetlerken aynı zamanda sağlamak zorundadır. Osmanlılar bu otoriteyi kurmuş devletin korumaya ve sürdürmeye çalışıldığı ve uzun süre yaşatabilmiştir. Devlet, güçlü ve düzenli geleneksel düzeninin bir parçası olarak görmüştür. memur kadrosuyla, idare örgütüyle ülkenin her Merkezi devlet tarımsal kesimde tımar düzenini ve köşesine egemen olmuştur. Merkezi otoritenin gücü küçük köylü işletmelerini mali ve siyasi nedenlerle ve ülkedeki denetimi 1600 yıllarına kadar hemen her nasıl destekliyorsa, kentlerdeki loncaları da benzer alanda kendini belli etmektedir. Devletin güvenlik nedenlerle destekliyordu (Pamuk, 1993: 61). örgütü ülkenin her yanında asayişi sağlamakta; vergiler düzenli toplanmakta; mahkemeler bütün Ekonomik, sosyal ve idari öğeleriyle Osmanlı yurtta işlemektedir. Değişik şehirlerle ilgili mahalle, merkeziyetçiliğinin temel dayanağını ise, Timur'a nüfus, arazi ve vergi tahrirlerini içeren belgelerden, (Timur, 1994: 263) göre yeniçeriler ve ücretli süvari Anadolu'ya sürekli gelen göçlerin iskan keyfiyetine bölükleri oluşturmaktadır. Osmanlı merkeziyetçiliği kadar birçok konuda devletin merkeziyetçi ve otoriter kısmen içgüdüsel, kısmen de bilinçli olarak yönü açıkça görülmektedir. uygulanan böl ve yönet ilkesine dayanıyordu. Sistemin temel dengesini merkez ordusu-tımarlı Avrupa ülkelerinin genellikle yerleşmiş bir merkez sipahiler çelişkisi belirliyordu. Tımarlı sipahiler otoritesinden yoksun bulundukları bir dönemde, merkeze karşı feodal eğilimleri temsil ederken, birçok Osmanlı devleti, kendi merkeziyetçi yapısını önlem sayesinde, köylüye karşı da merkeziyetçi öncelikle kendi toprak rejimine borçludur. Merkez kuvvetleri temsil ediyordu. Feodal eğilimler ağır otoritesine aman vermeyen derebeylik düzenini, bastığı takdirde de yeniçeriler harekete geçiyordu. Osmanlılar miri toprak rejimleriyle yıkmışlar ve Ancak imparatorluğun Kanuni devrinde ulaştığı yeniden filizlenmesine aynı rejim sayesinde imkan sınırlar göz önünde bulundurulursa, böyle bir denge tanımamışlardır. Derebeyliğin var olabilmesi için ve fren politikasının yeterli olamayacağı açıktı. Bu belirli kişilerin büyük toprak parçalarının yüzden devlet başka birçok denge ve fren unsurları mülkiyetine, hiç değilse sorumsuz tasarrufuna sahip kullanmıştır. Bunların başında millet sistemi olmaları gerekir; Avrupa'da olduğu gibi. Oysa, gelmektedir. Bu unsurlar da güçlü bir posta ve ulaşım Osmanlılar fethettikleri yerlerin toprağını hemen teşkilatı ve derbent örgütü gibi yapılanmalarla devlet mülkiyetine alarak karanlık derebeylik desteklenmiştir. Osmanlı devletinde, millet sistemi ve düzenini ortadan kaldırmışlardır. Bu tutucu düzenin bu bağlamda oluşturulan örgütlenmeler aynı zamanda var oluş nedeni, can damarı büyük toprak parçalarının merkeziyetçilikle adem-i merkeziyetçi uygulamaların 98 kesişme noktasını oluşturmaktadır. Bünyesinde bir uzlaşmayı kösteklemiyor, bilakis teşvik ediyordu. araya getirdiği halk toplulukları çok değişik renk ve Bunu geniş anlamda Millet Sistemi siyaseti olarak büyüklükteki mozaik parçalarını andıran Osmanlı değerlendirmek gerekir. İmparatorluğu, bu ayrıcalıklı topluluklar üzerindeki merkez otoritesini, garip bir çelişmeyle, adem-i Osmanlı Devletinin bu hem merkeziyetçi hem de merkeziyetçiliği kullanarak sağlamıştır. adem-i merkeziyetçi uygulamalarının bir yönünü de eyaletler ve taşra yönetimi ile ilgili bazı nitelikler Bu karmaşık toplumda devlet büyük bir anlayışla oluşturmaktadır. Osmanlı devleti, idari bakımdan davranıyor, her birinin temel niteliklerine, merkeziyetçi bir sisteme sahip olmakla beraber, geleneklerine ve düşüncelerine en küçük ölçüde eyaletler arasında özellikle yönetim biçimleri karışıyor ve hatta, kendi düzen anlayışıyla çelişen bakımından bazı farklılıklar vardı. Bu farklılıkların en önemli yanlarını bile hemen değil, yavaş yavaş dikkate değeri, birçok Osmanlı eyaletinin has ve değiştiriyor. Devletin bu tutumu hem toplulukların bazısının ise salyane ile idare edilmesiydi. Has ile sert müdahaleler karşısında başkaldırmalarını, idare edilen eyaletlerin, coğrafi bakımdan daha çok merkeze kafa tutmalarını önlüyor, hem de fetihlerde imparatorluğun iç kesimlerinde ve Anadolu ile yerli halkın direncini azaltan bir etken oluyor. Rumeli topraklarında toplandığı görülmektedir. Bu Osmanlı devletinin bu temel ilkesi iki alanda eyaletlerde, toprağa bağlı oturmuş bir sistem vardı. incelenebilir: Toprak rejimi ve dini hoşgörü. Salyane ile idare edilen eyaletlerde, Osmanlı tımar sistemi mevcut değildi. Bunlar daha çok Cezayir, Toprak konusundaki büyük merkeziyetçiliğin yanı Tunus gibi Osmanlının büyük askeri harekatlarının sıra, akılcı bir esneklik vardır. İmparatorluğa yeni dışında kalan uc bölgelerde yer almaktaydı. XVI. katılan topraklarda geleneksel sosyo-ekonomik Yüzyıl Osmanlı taşrasında haslı, salyaneli ve kurumlar hemen değiştirilmemiş, zamanın akışı imtiyazlı eyaletlerin dışında, başka yönetim biçimleri içinde törpülenerek temel düzene uydurulmuştur. de vardı. Ancak bu yönetim şekilleri, bir eyalet Burada, Osmanlının fethettiği yerlerde bulduğu halinde değil, normal bir Osmanlı eyaleti içinde Derebeyi görünümündeki oluşumları, gerek vergi küçük idari birimler halinde idi. Bu idari birimlerin yükünün azaltılması gerekse hukuk dışı uygulamaları bir kısmı, yurtluk-ocaklık statüsünde idi (Şahin, ortadan kaldırma şeklinde bertaraf etme boyutunu 1997: 239). Osmanlı memleketlerinin başka unutmamak gerekir. Buralarda Osmanlı uygulaması memleketlere benzemeyen bu bir eyaletin başka bir derebeylik kalıntılarını temizleme ve halkı koruyucu eyalete, belki bir sancağın başka bir sancağa nitelikte gelişmiştir. benzemez (Karal, 1954: 270) niteliği o dönemin özellikleri açısından gerekli sıkı bir merkeziyetçiliğin İkinci boyuta yani dini hoşgörü boyutuna bakacak yanında adem-i merkeziyetçi uygulamaların da var olursak, Osmanlıları Selçuklu geleneklerini olabilmesini mümkün kılan önemli bir etkendir. Ve sürdürerek sağladıkları dini hoşgörü, çağının bunun ekonomik, sosyal, dini, kültürel, askeri ve çerçevesinde, bir ihtilal niteliği taşımakta idi. siyasi-idari birçok yönü bulunmaktadır. Devletin bozulduğu 17. Yüzyıla kadar da bu uygulama devam etmiştir. Dini hoşgörü, çeşitli Bu, merkeziyetçi niteliğinin yanında adem-i birimlerden kurulu İmparatorluğun dağılmasında merkeziyetçi uygulamaların da yer aldığı Klasik önemli bir etken olmuştur. Merkeziyetçilikten bir Osmanlı Yönetim sisteminin diğer önemli özelliği de çeşit uzaklaşma niteliğindeki dini çeşitlilik ve yapıların ayrışmamış olması hususudur. Ordunun hoşgörü, gene garip bir çelişmeyle, kitlelerin devlete örgütlenmesiyle yönetimin örgütlenmesi iyice iç içe bağlanmalarını, baş kaldırmamalarını, merkez girmiş bir tablo arzetmektedir. Bunun için Osmanlı otoritesini kabullenmelerini sağlamıştır. Nedenleri ne toplumunda yöneticileri askeri denmektedir. Osmanlı olursa olsun, bir Fransız tarihçisinin belirttiği gibi, idari sisteminin bu niteliği yalnızca askeri ve idari Engizisyonun resmi devlet kuruluşu olduğu ve yapılar için söz konusu değil, aynı zamanda, dini Yahudilerle Arapların İspanya'dan kovulduğu bir kurumlar ile idari kurumlar için de benzer bir durum çağda, Osmanlılar, Hıristiyanlara karşı en küçük bir caridir. düşmanlıkta bulunmamışlardır (Cem, 1995: 101- 106). İnalcık'a (İnalcık, 1996: 108) göre, İslam idare Osmanlı siyasi- idari sistemine Batı ve Batı-dışı ananesinin ehli zimmet hakkında eski dini müsamaha toplumlar ayrımı açısından bakarsak bazı noktaları ve himaye prensipleri, Osmanlı devletinde bu sayede tespit etmek mümkün olacaktır. Ekonomik, sosyal, yerleşmiş ve İmparatorluk idaresinin temelini teşkil dini, kültürel ve siyasi-idari parametrelerin her biri ile etmiştir. Uc devletinin gaza ve cihat ideolojisi, fiilen ilgili ve bütüncül bir nitelik taşıyan bu analiz onun, azami derecede müsamahacı, telifçi bir uc çerçevesinde Osmanlı toplumu ve siyasi-idari cemiyetinin realist temayüllerini benimsemesine yapılanması ile batılı toplumların aynı noktadaki mani olmamıştır. Hülasa, bizzat Osmanlı Devletinin yapılanmaları arasında bir karşılaştırma yapmak söz asli karakteri, yerli müesseselerle ve sınıflarla bir konusu olabilir. Kent ve yerel yönetimleri de 99 yakından ilgilendirir bir içerikle aynı dönem Batı önemlisi, şehirlere tüzel kişilik ve bağımsız hükümet toplumlarına baktığımızda feodal bir yapılanma tanımayarak tüccar kapitalist oligarşilerinin görülmektedir. Bu dönemde kasaba ve kentler de kurulmasını önledi. Batıda iktisadi siyasetle karşıtlık feodal üretim tarzının bir parçası olarak ele alınabilir. keskin olduğu halde, Osmanlıda, Batıdaki gibi Ancak, feodal üretim tarzının önemli bir özelliği şehirlere ayrıcalıklar tanımanın yararlarını kabul kasabalarla kentlerin, kentlerde loncalar çerçevesinde etmek söz konusu olmadığı gibi ticaret azaldıkça yeni örgütlenen mamul mallar üretiminin ve hem yerel pazarlar aramayı teşvik de yoktu. Osmanlı iktisadi hem de uzun mesafeli ticaretin feodal beylerin kontrol siyasetinin saiki, hisbe olduğu kadar, askeri denetiminden büyük ölçüde bağımsız olarak yapıyı da desteklemektir. gelişmesidir. Siyasal egemenliğin feodal beyler arasında parçalanmış olması, güçlü bir merkezi Yine Mardin'e göre, Osmanlı devleti, hem devletin olmaması kasaba ve kentlere bu özerkliği Machiavelli, hem de Montesquieu'nin, doğu istibdadı sağlıyordu. Kentler, zanaatlar ve ticaret, feodalizmin ile Batı feodalizmi arasındaki ayrılığı meydana gelişmesi sırasında değil, daha geç aşamalarında ve getiriyor diye gördükleri ara tabakalardan yoksundu. özellikle bu üretim tarzının çözülüşü ve kapitalizme Hegel'in medeni toplum diye adlandırdığı o temel geçiş sürecinde önem kazanmışlardır (Pamuk, 1993: yapı unsurundan, merkez hükümetinden bağımsız 19). olarak işleyebilen ve mülkiyet haklarına dayanan toplum bütünü burada görünmüyordu. Bu zengin Aynı noktadan Osmanlı toplumuna baktığımızda, tüccarlar topluluğunun zamanla oluşmuş olduğu kent ve yerel yönetim hizmetlerinden, ekonomik ve kabul edilse bile bunlar hiçbir zaman Batı sosyal örgütlenmeye ve siyasi-idari yapılanmalara Avrupa'daki gibi kentlerin siyasi hayatını tek başına kadar çok farklı özelliklerin ortaya çıktığını görürüz. yönlendiren oligarşiler oluşturamamışlardır. Bu Bütün uygulamalara genel olarak bakıldığında, noktalar, Batı ve Batı dışı toplumlar içinde yer alan örneğin, Osmanlı'da merkezi devlet gücünün doruğa Osmanlı Türk toplumunun yerel yönetim ve kent ulaştığı 16. Yüzyılda, sipahilerin toprağa bağlı bir örgütlenmelerinin ortaya çıkış ve gelişim keyfiyetleri yerel aristokrasi oluşturamadıkları görülmektedir. ile de yakından ilgilidir. Kentler, Osmanlı'da siyasi- Merkezi devlet gücü sürdükçe, sipahiler devletin idari sistemin ve yerel yönetim hizmetlerinin taşradaki idari, mali ve askeri temsilcisi konumunda ayrılmaz bir parçası niteliğinde ortaya çıkmışlar ve bu kaldılar. Devletten bağımsız hatta devlete karşı bir yönde fonksiyonlar görmüşlerdir. Ancak, bu noktada yerel güç, siyasi odak, ya da bir toplumsal sınıf Batı Avrupa kentleri ile aralarında önemli farklılıklar durumuna gelemediler. Bu nedenlerle, 15 ve 16. da bulunmaktadır. Yüzyıllardaki tımarlı sipahileri, sahip oldukları geniş toprakları kendileri işleyen veya başkalarına işleten Osmanlı siyasi- idari sitemi ekonomik, sosyal, dini ve toprak zenginleri veya Avrupa'daki feodal beylere kültürel öğelerle de bir bütünlük arz ettiği için, hem benzeyen bir toplumsal sınıf olarak değil, devlet Batı/Batı-dışı ayrımı, hem siyasi- idari sitem içindeki adına vergi toplayan, asker yetiştiren ve devletin yeri ve hem de yerel yönetim geleneği ve Tanzimat denetleyebildiği görevliler olarak değerlendirmek öncesi kentlerin genel durumunun görülebilmesi daha yerinde olur. Bu durum Osmanlı siyasi-idari bağlamında Osmanlı'da yerel yönetim hizmetleri ve yapılanmasını ve toplumsal özelliklerini Batılı kentlerin görünümüne burada değinmek gerekir. toplumlardan ayıran önemli farklılıktır. Klasik Dönem Osmanlı Kentlerinin Durumu, Osmanlı toplumsal ve siyasi- idari örgütlenmesiyle Siyasi-İdari Sistem İçindeki Yeri ve Yerel Hizmetler batı toplumlarında ortaya çıkan yapılanmalar arasındaki fark yalnızca bunla sınırlı değildir. Şerif Kentler, Osmanlı devletinde yerel yönetim Mardin'e (Mardin, 1997: 106- 116) göre, Batı’da hizmetlerinin örgütlendiği ve etkin bir şekilde ortaçağ toplumunu ayırt eden patrimonyalizm ve sunulduğu yerler olmanın ötesinde, siyasi-idari feodalizm ilkelerinden Türkiye'de en ağır basan ilke sistemin de önemli bir parçası özelliğini taşımaktadır. patrimonyalizm olmuştur. Hatta daha da ileri Ekonomik ve sosyal tabaklaşma bağlamında ve siyasi gidilerek, kuruluşundan az sonra, patrimonyal örgütlenme boyutunda Batı Avrupa kentlerinden bürokrasi çizgilerinin Osmanlı devletinin en oldukça farklı olan Osmanlı kentlerinin bu ayırdedici yönü olarak belirdiği söylenebilir. Yine, özelliklerini bu farklı iki toplumun kurumlaşmaları ve padişahın, şehirlerde uyrukların babası olmak için yerel yönetimle ilgili yapılanmalarında da görmek duyduğu zorunluluk, lonca zanaatları karşısında mümkündür (Ökmen ve Parlak, 2008: 95). ticareti elverişsiz bir duruma sokmuştur. Batı'da feodal beyler ve krallar çoğunlukla esnaftan çok Osmanlıda kentlerin işlevi ve yapısını en iyi şekilde tüccarları destekledikleri halde, Osmanlı devletinde yukarda ele aldığımız taşra örgütlenmesi durum tersine idi. Devlet, loncaları, tüccarların anlatmaktadır. Osmanlı sisteminde kent, siyasi- idari tekelci davranışlarına karşı koruduğu gibi, daha da sistemin bir parçasıdır ve ekonomik, sosyal, dini ve 100
Description: