KASTAMONU AĞZI DERLEME ÇALIŞMASI PROJE SORUMLUSU: PROJE DANIŞMANI: CEREN KAMIŞ ALTAN YILMAZ Özlüce Ortaokulu 8/A Sınıfı Ögrencisi Özlüce Ortaokulu Türkçe Ögretmeni ÖN SÖZ Özlüce Ortaokulu olarak bu yıl 2. kez katıldığımız Tübitak 4006 Bilim Fuarı için Türkçe dersinden “Kastamonu Ağzı Derleme Çalışması” isimli projemizi hazırladık. Projemiz özgün bir eser olmaktan ziyade mevcut metinlerin tasnifi ve bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Bu nedenle projeyi “derleme çalışması” olarak isimlendirdik. Kullanmış olduğumuz metinlerin yazarlarından gerekli onayları aldık ve kaynakça göstererek faydalandığımız yerleri belirttik. İçerisinde sözlük, örnek cümle ve metinlerin bulunduğu bir çalışma, hiç şüphesiz uzun süreli bir uğraş ve alanında uzman olmayı gerektiren bir iştir. Projemiz, süremizin kısıtlı olması ve bu alanda uzman olmamamız hasebiyle amatörce hazırlanmış bir çalışmadır. Yine de ileride bu konuda yapılacak olan çalışmalara ufak bir katkı sağlayacağı inancındayız. Projemiz için web sitesinden faydalanmamızı sağlayan Sayın Arslan KÜÇÜKYILDIZ’ a ve Kastamonu Türkçesi Facebook Grubu üyelerine, yazılarını bizimle paylaşan Sayın Turan YILMAZ’a, tasnif ve tashih sürecinde bizden katkılarını esirgemeyen öğrencilerimiz Umut ÖZKAN’a, Nedime Nisa GÜL’e ve Reyhan YILMAZ’a teşekkür ederiz. Ceren KAMIŞ Altan YILMAZ Özlüce Ortaokulu 8/A Sınıfı Öğrencisi Özlüce Ortaokulu Türkçe Öğretmeni KASTAMONU AĞZI İLE YAZILMIŞ SÖZCÜKLER1 -A- Aarı : Yönünde, doğru, tarafa, o tarafa, o yöne, dolayı, o yüzden, o sebepten. Aaa: Ağa ("a" harfi uzatılarak). Aaç: Ağaç ("a" harfi uzatılarak). Aaba: Ağa - Baba ("a" harfi uzatılarak). Aba: Abla. Aakuru git, avkuru git: Yan gitmek. Akuru akuru gel: Yan yan gel. Aaanıñ : Abisinin. Aasınıñ, Ağasınıng: Abisinin. Aba yeninden atmak: Karın lapa lapa yağması. Ababara: Kestane kebabı. Abalamak: 1. Çocuğun emeklemesi ya da emekleyerek yürümeye başlaması. 2.Yeni elbiseler giydirmek. Abana: Suyun bol olduğu yer, ana su. Abar: Haber. Abarii: Şaşma ve korku durumunda kullanılan bir ünlem. ("i" harfi uzatılarak) Aba: 1.Abla 2. Kalın kumaş palto 3.Kaba, büyük, bol. Ababora: Çizilip fırında kebap olan kestane. Abanmak: Bir şeyin üzerine kapanmak, yüklenmek. Abasının: Ablasının, ablacım. Abaz: Uzun yüzlü, iri yarı. Abdeslik: El ayak yıkama yeri. Aber: Getir. Abey: Ağabey. Abıçmak: Binmek, insanın sırtına binmek. Abrul,Abril: Nisan ayı. Abuk Sapuk: Saçma sapan. Acamı: Acemi. Acans : Haber. Acaplamak: Ayıplamak. Acar: Sağlam, dinç. Acı: Ekşi. Acılı: Yaslı, matemli. Acımuk: Aşılanmamış,yabani meyve ağacı. Acuk : 1. Azıcık, biraz 2. Yabani elma. 1 http://kastamonuca.blogspot.com.tr/ 1 Acumuk : Ot tohumu. Acuza : Bakımsız, zayıf, çelimsiz. Aç kôpek hurun yıkar : İşi bozuk, geliri olmayan kişi, çıkış noktası bulamayınca her şey yapabilir anlamında. Açkı : Ağaç kilidin ağaç anahtarı. Adamluklu : Saygılı. Afur : Damlarda veya ahırlarda hayvanları yem ve samanlarını koymak için yapılmış oluk. 2.Kültabağı anlamında da kullanılır. Agitmek (a e’ye yakın) : Alıp gitmek, alıp yanında götürmek. Ağ : Donun iki bacak arası kısmı. Ağarmak : 1. Aydınlanma 2. Ağarma, beyazlanma, aklanma. Ağda : Çok şekerli su. Ağdumak : Ağırlığı bir tarafa vermek. Ağıl, Ağul : Davar ahırı 2.Etrafı, ağaç germeçlerle çevrili hayvan barınağı. Köy anlamında da kullanılmaktadır. Ağıncak : Merdiven. Ağır basması : Gece rüyasında cin peri gibi yaratıklar tarafından korkutulma. Uykuda nefes alamama. Ağır bastırmak : Ağırlığını koymak, bir işten vazgeçirmeye çalışmak, vazgeçirmek için ağır şartlar ileri sürmek. Ağır basma : Uykusu gelme. Ağırminya: Kalabalık, değerli, taşınmaz ev. Ağızlık : Su yolu kavşağı. Ağkuru gitmek : Yan yan çapraz gitmek anlamında. Ağlamuk : Çabucak ağlayan. Ağlancı : Çabuk ağlayan. Ağlo : Kıyı yapımında kullanılan uzun ağaç. Ağmak : Sarkmak, Atın veya eşeğin yükü; 1.Eğilerek yayılmak, sarkmak 2.Tırmanmak,eğilmek, akmak, yönelmek. Ağnamak : Anlamak. Ağnamaya : Anlamıyor. Ağnanmak, Ananmak: Yatıp yuvarlanmak, At, eşeğin yatıp kendi ekseninde iki yana yuvarlanması. Ağnaşmak : Anlaşmak. Ağnatmak : Anlatmak. Ağrı, Aarı : Doğru, oradan geçerek. Ağrı: Verem. Ağrına gitmek : Gücüne gitmek. Ağsak : Aksak. Ağşam : Akşam. Ağu: 1.Zehir ya da acı anlamında kullanılır. 2. Çok soğuk. Ağuç, Oğuç : Avuç. Ağuz, Avuz:1. Doğum yapmış mısmıl hayvanın ilk ağuza denir 2. Buzağılayan hayvanın ilk sütünden yapılan tatlı. Ahur : Havanlar için, müstakil olarak yapılmış barınak. Dam. Ahırı : Sadece. Ahlat : Armuta benzeyen, armuttan küçük meyve. Ahraz : .Geri zekalı, dilsiz, konuşamayan, ancak el işaretiyle anlaşabilen. Akana : Yenge. Akaret : Kalabalık. 2 Akça: Beyaz, ak. Akıldene, Akıldane : Akıl hocası, akıl veren, yerine göre ukala. Akılgari : Küçük vadi. Akulsuz : Akılsız. Akıtmak :İşemek. Ak kuyruk : Kuyruğunun uç kısmındaki tüyleri beyaz olan sığır. Aklığadene : Akıllı ol anlamında. Aklığadene ve : Akıllı ol. Akman : Temiz, pak. Aktarmak : Devirmek, çift sürme türü. Akurmak : Havlamak. Akuru dokuru : Enine boyuna. Akyavaş : Durgun. Ala (sığır) : Tüyleri yere yer siyah - beyaz olan sığır. Alabele, alabula : Alaca (Siyah-beyaz renkli) karışık renkli. Alabekine : Bütün gücüyle, sonuna kadar anlamındadır. Alaf : Hayvan yiyeceği, yemi, ot. Alaf: Alev. Alaf yermeya (Ayırt Etmeya ) : Büyük baş hayvanların yemek için ot ayırt etmemesi durumu. Alagarga : 1. Saksağan, 2.İddiaya giren iki kişinin arasında üçüncü kişinin faydalanması. Alak : Tarla ,bahçe içindeki tahtadan yapılmış bostan beklenen kulübe. Alamiyon : Alüminyum. Alarmak : 1. Kızarmak 2.Olgunluk belirtisi. Alaş : Daha çok beyazı olan karışık renk, karışık renkli. Alavuz : Çabuk yanan ateş. Alavuzlamak : Hafif ateşe tutmak, ısıtmak, azıcık pişirmek. Alaz : Hafif ateş. Alazlama : Hafif ateşte yakma, kızartma. Alber : Getir. Alemzahmet : Gökkuşağı. Algar : Bıldırcın yakalamaya yarayan uzun saplı fileli av aracı. Alışmak, alıştdumak : Ateşi tutuşturmak. Allaseñ : Allah aşkına. Alma : Elma. Almıssım : Almışım. Alnın çatı : Alnın ortası. Altı parmak : Boyuna kalın çizgili üçetek, saman atmaya yarayan büyük yaba. Altıyı beşten kertmek : Palavra atmak, yüksekten atıp tutma. Altucu : Netice. Altun : Altın. Aluç : Yabani meyve. Aluvermek : Alıvermek, almak. Amaskene : Bir erik çeşidi . Amel : İshal. Amıca : Amca. Amruk : Heves. Amrukmak : Birdenbire hevese gelmek . Anaç : Kurnaz, işin kurnazlığı yönünde usta olan. Anadamaya, anatamaya: Anlatamıyor. 3 Anadut dirgen : Üç ya da daha fazla parmaklı dirgen. Kağnıya veya yığına atmaya yarayan alet. Anagız : Kastamonu yöresine özgü, mercimek ve pirinçle yapılan bir çeşit çorba. Anamak : Anlamak, işin aslını öğrenmek, duymak Ananmak, A(ğ)nanmak : Eşeğin külde kendi ekseni etrafında iki yana yuvarlanıp keyif yapması. Anâsır : Soydan, geçmişten huy, davranış, fiziksel özellik.Irsi Anca : Ancak. Angaz : Enkaz, harabe, ormanda kendiliğinden yıkılarak çürümeye yüz tutmuş ağaç . Angız, Anız : Anız, ekin kökü. Angut : Salak. Añız : Ekin biçildikten sonra köke yakın kalan kısım. Anih-Ayanih : Şaşkınlık ifadesi. Anteri : Gömlek. Apaz, Hapaz : Avuç içi, avuç. Apış arası : Bacak arası. Apışmak : Şaşırmak, kalakalmak, şaşkınlıktan kalakalmak 2.Bacakları açık kalmak. Aplak : 1.Parlak, körpe, 2. Tembel. Apsut : Ağaç tekerleğin kollarına bağlanan ağaç kütük. Apşak, Apışak : Bacakları açık yürüyen. Aptes : Abdest. Apteslik, abdeslik, epdesik : Abdestlik, abdest alma yeri, Apuk sapuk : Saçma sapan. Araba urganı : Biçilmiş arpa, buğday vb. öküz arabaları ile taşırken, bu yükü bağlamak için kullanılan "gaşurganı"ndan daha kalın ve uzun urgana denir. Araklamak : Çalmak. Aralaşmak : Uzaklaşmak. Arap Şalgamı : Kara yer elması. Ardık (Ardak) : Sert Ağaç. Ardılmak : 1.Yaslanmak, tutunmak 2. Zorlanarak ileri veya yükseğe uzanmak. Argaç : Bez dokunurken kullanılan iplik. Argaş : Dokuma tezgahı. Arık : Tarla içinde pulluk yada kürekle yapılan bölüm. Ark : Küçük kanal, kanalet, bahçeleri sulamak için açılan küçük kanal, bahçede sebze için, tarlada sürüm için ayrılan bölüm. Arılık : Arı kovanlarının konulduğu bölüm. Arın : 1.Alın. Tepenin ucu 2. Gözün, kaşların üstü. Arkalayı : Gıyaben, arkasından. Arpacuk : Göz kapaklarının birleşme noktalarında meydana gelen iltihabi bir hastalık. Arpalık : Evlerin arkasında bulunan gübreli alan. Artuk : Sofrada yemek yendikten sonra kalan yiyecek artığı. Artık olmuş, artmış yemek, su veya ekmek. 2. Geriye kalan. Aru : Arı. Aruca : Temiz. Aruk : Zayıf. Aruklamak : Zayıflamak. Asba çıkası : Aspa çıksın, asba çıkasıca, şişe galasıca , asba çıkasıca, boynu bükülesice, canı çıkasıca vs. demektir. Olmaz olsun veya ah etme anlamında kullanılan bir beddua. 4 Asba çıksın, buba çıksın : Sert muhalefet, beğenmeme ve bir şeyin zararının faydasından fazla olacağına inanarak karşısındakini iknaya gayret etme ifadesi. İçerisinde sitem, kırgınlık ve kızgınlık da barındırıyor. Assah, Asah, Essah, Esah : Sahi, gerçek. Aşağı gitmek : Hastalığın günden güne ilerlemesi. Aşam : Akşam. Aşermek, Aşyermek : Kadınların hamileliklerinin ilk aylarında değişik yiyecekleri istemesi. Aşlak : Elma ağacı fidanı, fidan. Aşmak : Dananın ineği döllemesi. Aşulamak : Haşlamak, devirmek, yıkmak. Ata lire : Tam cumhuriyet altını. Ataş : Ateş. Atayolluk : Başlık parası. Atgu : Atkı, daha çok kadınların soğuk havalarda veya şehre giderken başörtülerinin üzerine örttükleri, omuzlarını da kaplayan örtü. Avanak ıslatan : İnce ince, uzun süreli yağmur. Avanak otu : Sigara. Avara, avare : Boş, işsiz güçsüz, avare. Avgun, Gubur : Kanal, üstü kapalı taşlarla yapılmış lağım yolu. Avlağa-Avlağı : Evin yanındaki küçük tarla. Avlo, Avloo : Tarla bahçe kenarlarına, direk dikerek, “hatıl” denilen iki tarafı yontulmuş uzun kalasların direklere çivi ile çakılarak, kapatılması. Uzun sırık. 2. Tarla bahçe çevresindeki çit. Avlu-havlu : Evlerin altındaki boşluk. Avnuklamak : Tek tek yere düştü anlamında. Avu, ağu : Zehir. Avu gibi : Çok akıllı ve hareketli. Ayağı ağır : Gebe. Ayağın yörü gitmek : Kimsenin haberi olmadan, sapasağlamken ortadan kaybolmak. Ayaklık : Sokak kapısı eşiği, ayakkabılık. Ayaksınmak : Zahmet Etmek. Ayana, ayanam : Ay anne, ayana. (Hayret ifadesi) Ayanguru : Ayakta kendiliğinden kurumuş ağaç. Ayaz: 1.Serinlik, rüzgar 2. Soğuk rüzgar. Aydaş (Kırk basmas) : Aynı ayda doğan çocukların kırkı çıkmadan görüştürülmemesi. Aydaş : Gelişmemiş kafası büyük çocuk, zayıf, cılız çocuk 2. Aynı ayda doğan. Aygitmek, êgitmek : Alıp gitmek. Aygutlu : Yoğurdun içine çeşitli otlar (Darakdalı vs.) konularak tarhana karılması öncesi oluştururulan maya. Ayıtlamak : Ayıklamak, Temizlemek. Ayıtleşmemek : Takılıp kalmak, bulunulan yerden ayrılmamakta direnmek . Aymak : Aklı başına gelmek, kendine gelmek, sonradan hatırlamak. Ayocuna : Ayak ucuna, yanı başına. Ayrak, Ayrık, Ayruk (otu) : Çimene benzeyen bir çeşit ot. Ayu peçüğü (poçuğu) : Ayı yavrusu. Azar : Sert söyleme, azarlama işi. Azarmuk : Azarlama işi. Azık çentesi : Sığıra giderken içine azık konulan çanta. Azık : Çobanların ya da yola gidenlerin sırtlarına sardıkları yiyecek . Azından gavut çıkmaya : Ağzından herhangi bir söz, kelime çıkmaması, suskunluk. 5 Azınsımak : Az bulmak, az bulduğunu hissettirmek, hareketleriyle bunu belli etmek. Azıtmak : Yaşlı, istenmeyen köpek ve kediyi evden uzağa bırakmak. Azman : Büyük, iri. Azu : Kağnı arabasını iğ, denilen tekerleğin bağlandıgı kısmı sabitleyen, bir kağnıda 4 adet bulunan ağaçtan yapılmış sistem. -B- Baçça : Bahçe. Badadiye : Ahşap evlerde kullanılan bir duvar örme usulü. Badavra : Saçakları örttükleri lambiri benzeri özel ince tahta. Badı : 2 tane çatal ağaçtan yapılan, çatal kısımlara ayak konularak yürünen bir oyun-oyuncak, tahta bacak cambazlara benzeyen oyuncak. Badı : Kaz. Badılcan: Patlıcan. Bağarsuk, Boğarsuk, Boğursak : Bağırsak. Bağdatıya, bağdatya : Ahşap evlerde duvarların sıvanmadan önce ince çıtalarla çevrilmesi. Bağır : Göğüs. Bağırdak : Beşiklerde bebeklerin düşmemesi için sarılan sargı, beşikte bebeği saran genişçe kuşak. Bahalı : Pahalı. Bakacak : Ahşap köy evlerin salonlarında penceresiz , camsız sokağa bakılan yeri, küçük balkonumsu yer, pencere boşluğu, duvar hizasından az geride, genellikle açık pencere yeri. Bakal : Av kuşu. Bakla, pakla : Fasulye. Bakraç, barkaç : Su taşınan kova, helkek. Bal sağmak, Arı sağmak : Bal hasadı. Balarmak : Çocukların kilo alması. Baldamak : Tatlı sözlü ancak yalancı, vaadinde durmayan kişi. Baldıran : Zehirli bir bitki. Ballıca kirazı (Deşti kiraz) : Aşısız kiraz. Banduma : Kastamonu yöresine ait hamurlu (yufkalı) bir yemek çeşidi. Bandumak : Bandırmak, batırmak. Banmak : Ekmek batırıp yemek. Barnak : Parmak. Basak başı : Merdiven başı. Basak : Merdiven, basamak. Basama : Şimdiki yürütecin ahşaptan ilkel hali, çocukları yürümeye alıştırmada kullanılan araç. Basdıbadal (basdıbacak), bastıbada : Üç ayaklı merdiven. Basduma : Pastırma. Basmak : Bir yeri kaplamak, bir yerde haddinden fazla çoğalmak. Baş aşa git : Bayır aşağı git.(Aşağıya doğru git) Baş yazmak : Saç taramak. Baş yokarı git: Yukarıya doğru git. Başaklamak : Tarladan ekin kaldırıldıktan sonra, dökülen veya kalan ekin artıklarını, başakları toplamak. Başbaş : Allahaısmarladık. 6 Başgöz etmek : Evlendirmek. Başına eyşimek : Yük olmak. Batya : Hamur teknesi. Bayguş : Baykuş. Baytak : Genellikle ördek tarzı yürüyen yeni yürümeye başlayan çocuklara ve aşa aşa yürüyen insanlara verilen bir ad. Bazar armudu : Bir armut cinsi. Bazar çiti : Taşıma sepeti. Bazar : Pazar. Becelleşmek : Münakaşa etmek. Becertlemek, becetlemek : Becermek, başarmak. Becit : Acele, öncelikli. Beçel : Felçli kişi. Bedevre : Köknar (kayın) ağacından baltayla yarılan ve kiremit yerine çatılara çakılan tahta. Beg gıyak : Çok hoş. Beg gözel : Çok güzel. Beh, beh parası : Peşinat, kaparo. Behit Yakma : Acı bir olay ya da gurbet-ölüm vb. gibi olayların edebi dille anlatılması. Behit : Meyyit gibi olmak. Behlemek : Ayırmak, ayırttırmak, gözüne kestirmek. Bek yeri : Bostana giren domuzları öldürmek için domuz gelene kadar beklenilen, genelde bir ağaç dalına yapılan küçük bekleme yeri. Bêki : Belki. Bekişdümek, Beküştümek : Sağlamlaştırmak, kapatmak. Bekitme : Tıkama, kapatma, vurma. Ekitmek : Kapatmak. Beklik : Peklik, kabızlık. Bekmez,Betmez : Pekmez. Bekmezini akıtmak : Kanını akıtmak. Bel: Bahçe ve tarlada toprağı karıştırmak için kullanılan kalın kürek. Belemek : Bebeği beşiğe yatırıp bağlamak. Belemez : Namaz kılmayan, inancı zayıf. Belenmek : Yerde yuvarlanmak, üst başın toz toprak olması 2. Bulaşmak, sürülmek. Bel entere : Bluz, üst entarisi. Belermek : Gözlerin haddin fazla açılması, açılıp kalması. Belertme : Öfkeli bakış. Belleme vurmak : Kırılan, çürüyen veya eğilen ağaç direkleri sağlamlaştırmak için üstüne direğe benzer ağaç çakmak. Belleme: 1.Toprağı kürekle alt üst etme 2. Tanıma, ezberleme 3. At ve eşeklerin sırtına eğer ve semer altına konulan keçe. 4. Ayakkabıya vurulan pençe, eskimiş ayakkabı tabanının değiştirilmesi ya da üzerine yeni taban çakılması. Bellü : Bilinen, belli. Belürsüz : Bilinmeyen, belirsiz. Bencileyin : Benim gibi. Benirlemek : Uykudan korkarak sıçrayarak uyanmak. Beñiş : Dişi domuz. Beñiz : Yüz. Beri bak : Bana bak. Beri : Kendi tarafı, ön yüz, bu taraf. Berkitmek : Kapatmak, sağlamlaştırmak, kaybetmek . 7
Description: