ebook img

Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı - Carl Sagan PDF

795 Pages·2007·2.29 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı - Carl Sagan

TUBİTAK Popüler Bilim Yayınları Yapı Kredi Yayınları KARANLIK BİR DÜNYADA BiLİMİN MUM IŞIĞI THE DEMON-HAUNTED WORLD Science as a Candle in the Dark Carl Sagan Çeviri Miyase Göktepeli Türkçe Metnin Bilimsel Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Şevket Ucer © Carl Sagan, 1995 © Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, 1998 İlk basımı Eylül 1998'de yapılan KARANLIK BİR DÜNYADA BİLİMİN MUM IŞIĞI bugüne kadar 5000 adet basılmıştır. 3.Basım Ekim 1998 (2500 Adet) CARL SAGAN KARANLIK BİR DÜNYADA BİLİMİN MUM IŞIĞI ÇEVİRİ Miyase Göktepeli CARL SAGAN Dr. Carl Sagan, bir süre önce Ulusal Bilimler Akademisi'nin en önemli ödülü olan Toplumsal Refah Madalyası'na layık görülmüştü: ... Sagan, bilimin toplumsal refah yolunda uygulanması adına seçkin katkılar yapmıştır... Hiç kimse bilimin merak, heyecan ve coşkusunu geniş kitlelere aktarmada Carl Sagan ve az sayıda diğer bilim adamı kadar büyük başarı göstermemiştir. Sagan'ın milyonların düş gücünü yakalama ve zor kavramları anlaşılır terimlerle açıklama yetisi çok parlak bir kazanımdır. "Pulitzer Ödüllü Dr. Sagan, İngilizce olarak basılmış bilim kitapları arasında en geniş okuyucu kitlesine ulaşmış Kozmos da dahil olmak üzere, en çok satan kitaplar listesinde yer almış birçok kitaba imza attı. Televizyon dizisi olarak da yayımlanan, Emmy ve Peabody ödülü alan Kozmos, o güne kadarki televizyon yayımcılığı tarihinde en çok izleyici bulmuş dizi oldu ve bugüne değin 60 ülkeden 500 milyon insan tarafından izlendi. Cornell Üniversitesi'nde Gökbilimi ve Uzay Bilimleri David Duncan Profesörü; Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü, Jet İtiş Laboratuvarı'nda Seçkin Konuk Bilim Adamı ve kendisinin de kurucularından olduğu, dünyanın en büyük uzay araştırmaları grubu Gezegen Araştırmaları Derneği'nin başkanı olarak görev yapıyordu. Dr. Sagan, başlangıcından bu yana Amerikan uzay programında ve gezegenlere ilişkin birçok gizemin çözülmesinde önemli rol oynamış isimlerden biri olmuştu. Amerikan Fizik Öğretmenleri Derneği, Oersted Madalyası'nı verirken kendisinden şöyle söz etmişti: "Carl Sagan… halkın ilgisini silahlanma yarışı, nükleer silahların yaygınlaşması ve sera etkisi, ozon tabakası gibi çevreyle ilgili bilimsel içerikli önemli ulusal siyaset konularına çekmede bilim adamlarının sorumluluğunu vurguladı. Karşıt görüştekilere karşı her zaman düşünceli bir yaklaşım benimsedi; bir tartışmacı olarak entelektüel ve ahlaklı bir düzey yerleştirmeye çalıştı; halkın bu önemli konulardaki bilincini büyük ölçüde geliştirdi... Fizik öğretimine yapılmış büyük katkıların karşılığı olan Oersted Madalyası AFÖD'nin bir bireye verebileceği en büyük onur ödülüdür. Kelimenin en geniş ve derin anlamıyla iletişim ve öğretim ustası olan Carl Sagan bu ödülü onurlandırıyor." Kanada'nın Queens Üniversitesi, Dr. Sagan’a yirmi ikinci onur derecesini sunarken şu yorumda bulunmuştu: "Carl Sagan hayranlık uyandıracak denli yetenekli bir gökbilimci ve yaşayan en iyi yazınsal üsluba sahip bilim yazarıdır… Okuyucular olarak, zekâmıza ve ilgimize olan kesin güvenini, aydınlatıcı bakışını ve hoş nükteciliğini takdirle karşılıyoruz. Bir bilimciler topluluğu olarak… yaşamının özüne yerleştirip öğrettiği ikiz düşünceler peşindeki amansız takibine hayranlık duyuyoruz: Ona göre 'Bilim asla tamamlanmamıştır' ve 'Dünyamızı sorularımızın cesareti ve yanıtlarımızın derinliğiyle önemli kılarız.' SUNUŞ Carl Sagan'ın bu kitabı için sunuş yazmaya Silivri'deki yazlık evimizde başladım. Yazarken yıllar önce gene bu evde geçirdiğimiz bir yaz gecesini anımsadım. Annem, babam, eşim ve ben hep beraber radyo başında toplanmıştık. Babamla sohbet etmeye gelen bekçimiz de bir ara bize katıldı. TRT'nin yayınından Ay'a bir insanın ilk kez ayak basması olayını dinliyorduk. Sanırım, spiker bir televizyon yayınını izleyerek gördüklerini dinleyicilere aktarıyordu. Uzunca süren yayın, astronot Armstrong'un Ay'a inen modülden çıkıp Ay'da yürümeye başlamasıyla bitti. Radyo başında tarihsel bir olayın tanıkları olmuştuk. Bekçimiz ise dinlediğimizi ilkin bir radyo piyesi sandı. Ay'a insan gidemezdi ona göre, Ay'da ancak "eciş bücüşler" yaşardı. Eşimle birlikte bahçeye çıktık. Gökyüzünde tüm görkemiyle dolunay parlıyordu. Gece ilerlemişti. Sadece kumsala vuran dalgaların ve ağustosböceklerinin sesleri duyuluyordu. Sanki NASA bize özel bir gösteri hazırlamıştı... Armstrong'un o gün Ay'da yürümesi yıllarca süren bir projenin son halkasıydı. İnsanlı ve insansız uzay araçları tasarlanmış, yapılmış, denenmişti. Değişik roketler, kontrol ve haberleşme sistemleri geliştirilmiş, astronotlar Ay'a iniş ve Ay'da yürüyüş için yıllarca eğitilmişti. Houston Uzay Merkezi'nin görüntüsünü adeta ezberlemiştik. Duvarda dev bir ekran, yüzlerce kişinin çalıştığı büyük bir mekân, herkesin önünde bilimkurgu filmlerindekileri çağrıştıran bilgisayarlar ve haberleşme araçları... Her şey müthiş bir teknoloji gösterisiydi. Ancak yüzyıllar öncesinde Copernicus'un Güneş sistemi modelini inceleyen ve Tycho Brahe'nin gözlemlerini kullanan Kepler, kendi adıyla anılan yasaları bulmasaydı, Newton kütleçekimi yasasını ortaya kovmasaydı ve Einstein bu yasayı çok yüksek hızlar için geçerli hale getirmeseydi, milyarlarca dolara mal olan teknolojik gelişmeler, uzay araçları, roketler ve Ay modülleri olmazdı. Newton'un adıyla anılan kütleçekimi yasasından yararlanarak Armstrong ve arkadaşlarını Ay'a götüren roketin, taşıdığı uyduyu yerden ateşlendikten sonra nasıl bir rota izleyerek, ne kadar zamanda Ay'ın yörüngesine oturtabileceğini; bu uydudan ayrılan modülün hangi hızla giderek Ay'ın neresine ineceğini hesaplayabiliyorduk. Bilimin birikimsel olduğunu Armstrong da biliyordu ki, Ay'a İlk adımını atarken ''Bir insan için küçük bir adım; ama insanlık için dev bir sıçrama" dedi. NASA ya da ABD için değil de insanlık için. Gökcisimlerinin hareketlerini ve çekim güçlerini belirleyen doğa yasaları başta olmak üzere Ay'a insan gönderme projesinde kullanılan tüm bilimsel buluşları alt alta yazarsak çok uzun bir liste oluşturabiliriz. İnsanlık bu listedeki buluşlara sahip olmasaydı, Dünya'dan Ay'a yaklaşık 384.000 kilometre süren uçuşun sonunda 20 Temmuz 1969'da Armstrong o küçük adımı hiçbir zaman atamazdı. Yaşadığımız çağda bilimin ve teknolojinin nimetlerinden giderek daha çok yararlanıyoruz. Artık çiçek, çocuk felci, verem ve sıtma gibi birçok hastalıktan korkmuyoruz. Yeni tanı yöntemleriyle, yeni ilaçlarla ve hijyen kurallarının daha iyi uygulanmasıyla sağlığımızı koruyabiliyoruz. Tarımda sağladığımız verimlilik artışının sonucunda genelde daha iyi besleniyoruz. Dünya kupası maçlarını evimizde televizyondan anında seyredebiliyor, küçük bir cep telefonuyla kıtalararası konuşmalar yapabiliyoruz... İnternet yaşamımıza her gün daha fazla giriyor. Ulaşımda öyle gelişmeler yaşadık ki, yerküremiz adeta küçüldü. Ancak tüm bu gelişmelerin bir de karanlık yüzü var. Özellikle bu yüzyılda öylesine etkili silahlar yarattık ki, dünyadaki yaşamı sona erdirebilecek güce sahip olduk. Teknoloji sayesinde geliştirip kullandığımız bazı malzemeler ve kimyasallar doğanın dengesini bozarak ciddi çevre sorunlarına yol açtı. Ozon tabakasının yer yer incelmesine biz neden olduk. Ancak bu sorunları bilim sayesinde biliyor, izliyor ve gene bilim yardımıyla çözmeye çalışıyoruz. Bir de daha yapamadıklarımız var. Henüz kanser, AİDS gibi bazı ölümcül hastalıklara çare bulabilmiş değiliz. Depremlerin nerede, ne zaman ve ne şiddette olacağını öngöremiyoruz. Bu listeyi daha da uzatabiliriz. Doğanın tam anlayamadığımız pek çok yönü var. Einstein'ın dediği gibi, bilim gerçeklerle kıyaslandığında ilkel ve yetersiz görünebilir; ama gene de insanlık olarak sahip olduğumuz en değerli nesnedir... Bugünkü uygarlığımızın temelidir bilim. Ama bize böylesine güç katan bilimi, bilimsel düşünce biçimini ve bilimsel yöntemleri bilmeyen, öğrenmeye gerek duymayan, hatta bilime düşman olan insanların çokluğu şaşırtıcı, dahası korkutucudur. Carl Sagan, bu kitabında genellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'dan verdiği örneklerle bu ürkütücü olguya dikkatleri çekiyor, uyarılarda bulunuyor. Özellikle etkisi giderek artan medyamızın bilim tarafından açıklanabilen, açıklanması gereken olaylara nasıl aceleci ve mantık dışı yorumlar getirdiğine her gün tanık oluyoruz. 13 Mart 1992 günü Erzincan'da bir deprem oldu. Depremin nedenlerini daha iyi anlayabilmek, hasar gören yapıları inceleyip hasar nedenlerini bulmak ve bunlardan ileriye dönük dersler çıkarmak için birçok yerbilimcimiz, inşaat mühendisimiz yöreye gitmişti. Depremden birkaç gün sonra, seyrettiğim bir TV programında ünlü bir yorumcumuz, bilim adamlarımızın bu çalışmalarına değinerek bunların gereksiz olduğunu, kendisinin yıkılan binaların fotoğraflarına baktığında hasarın inşaat sırasında eksik malzeme kullanımından meydana geldiğini hemen anladığını söyledi. Bildiğim kadarıyla dünyanın hiçbir ülkesinde bu TV yorumcumuzun müthiş yeteneğine sahip bir mühendis, bir bilim adamı yok! Gene bir yaz akşamı Silivri'de bir gazeteci dostumla yıldızlar hakkında sohbete dalmıştık. Işık hızı, ışık yılı gibi kavramları daha çarpıcı anlatabilmek için şöyle bir örnek verdim; Eğer kendisinin hiç yanından ayırmadığı cep telefonu şu anda çalar da Güneş sistemimize en yakın yıldızın bir uydusunda oynanan son FB-GS maçının sonucu bildirilirse, bu aslında beş yıl önce oynanmış bir maçtır! Bu örneğim hiçbir işe yaramadı; çünkü onun ifadesiyle iletişim çağında böyle bir şey kabul edilemezdi. Çalıştığı gazete en modem, en hızlı ve en çağdaş iletişim araçlarıyla donatılmıştı. Beş yıl önce oynanan bir maçın sonucu zaten bir haber değeri de taşımazdı! Ancak değerli gazetecimizin unuttuğu veya bilmediği nokta, tüm bu iletişim olanaklarına, Carl Sagan'ın bu kitabında sözü edilen Maxwell denklemleri sayesinde sahip olunduğu, sınırlarının da gene bu denklemlerle ifade edilen doğa yasalarıyla belirlenmiş olduğuydu. ANLAMAK… Değerli matematikçimiz Cahit Arf bilimin amacını işle böyle tanımlıyordu. Daha çok anlamak, daha derinlemesine anlamak. Her bilimsel buluş, her bilimsel kuram, her yeni matematik teoremi sorgulanmaya, sınanmaya ve geliştirilmeye açıktır. Ama bu sorgulanma ve sınanma da bilime dayalı olarak yapılmalıdır. Ancak o zaman bir anlam kazanır. Canlılığın kaynağını ve gelişimini en iyi bütünleştiren, birçok olguyu açıklayabilen evrim kuramının, bugünlerde Türkiye'de bilim platformunun dışında tartışıldığına tanık oluyoruz. Bu tartışmanın birçok yönünün Amerika'da da süregelen tartışmalarla ne kadar benzerlik gösterdiğini bu kitapla bulabiliriz. Önümde duran başka bir kitabın bir bölümünde evrim kuramı masonların bir komplosu olarak gösterilmeye çalışılıyor. Oysa her bilimsel kuram gibi evrim kuramı da yeni bilimsel araştırmalarla değiştirilmeye, sınanmaya, geliştirilmeye ve hatta çürütülmeye açıktır. Eğer bir gün araştırmalar sonucunda evrim kuramının yerine doğayı, canlılığı ve yaşamı daha iyi açıklayabilen yeni bir bilimsel kuram geliştirilirse, evrim kuramını bugün derslerinde okutan bilim adamları ister istemez bu yeni kuramı benimseyecekler ve artık onu anlatmaya başlayacaklar. Ama araştırmalar o zaman da durmayacak. Yeni kuram, başka bilimsel araştırmalarla da sürekti sorgulanacak, sınanacak ve geliştirilecektir. Bilimsel kuramları, bilimi ve bilimsel yöntemleri dışlayarak tartışırsak,

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.