ebook img

Karadelik Güncesi - Ali Teoman PDF

679 Pages·2007·2.37 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Karadelik Güncesi - Ali Teoman

KARADELİK GÜNCESİ Ali Teoman Roman * SEL YAYINCILIK Piyerloti Cad. 11 / 3 Çemberlitaş - İstanbul Tel.: (212) 516 96 85 Faks: (212) 516 97 26 http://www.selyayincilik.com E-mail: [email protected] KARADELİK GÜNCESİ* ALİ TEOMAN 1962 yılında İstanbul’da doğdu. Orta öğrenimini İstanbul Alman Lisesi’nde, yüksek öğrenimini ise İTÜ Mimarlık Fakültesi ve Sorbonne Üniversitesi Plastik Sanatlar Fakültesi’nde tamamladı. 1989-1993 yılları arasında iş ve öğrenim nedenleriyle Londra, Milano ve Paris’te bulundu. Bu dönemde, diğer uğraşlarının yanısıra sokak müzisyenliği de yaptı. 1993 yılında İstanbul’a döndükten sonra, yazı çalışmalarına daha çok zaman ayırabilmek amacıyla mimarlığı bıraktı ve çeşitli üniversitelerde İngilizce okutmanı olarak çalıştı. Halen Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’nda İngilizce okutmanlığı görevini yürütmektedir. Evlidir. Karadelik Güncesi Ali Teoman’ın Uykuda Çocuk Ölümleri (Yapı Kredi Yayınları, 2002) ile başladığı Konstantiniye Üçlemesi’nin ikinci kitabıdır. Bu romanlar farklı karakterlerin öykülerini anlattıkları için birbirlerinin devamı sayılamazlar, ama aynı gerçeküstü, fantastik, grotesk atmosfere, zaman ötesi bir İstanbul’a konumlanmış olmaları nedeniyle, olayların üzerinde geçtiği benzer bir artalan oluştururlar. Bu İstanbul hem altın ve gümüş paralarla alışveriş edilen, hem bilgisayar kullanılan, hem hamamlara gidilen, hem çelik strüktürlü gökdelenlerde çalışılan, hem atlı kupa arabalarına binilen, hem giri� bir metro ağıyla kaplı, değişik dönemler, yapılar, buluşlar ve olayların iç içe geçtiği tuhaf bir İstanbul’dur. Bir romandaki karakterler ve öyküler, diğerinde arka planda görünebilir. Üçlemeyi oluşturan romanların herbiri aynı konuya odaklanmamakla birlikte, sanki aynı nesneye değişik bir yönden yaklaşmaktadır. D. için. Senin yalnızca KAMIŞ olmana karşılık gelen bir GARİP ÇUKUR’um: Karanlığı vazife edinmiş, uzun ve ıssız bir çukur. [“İt Cazı”, küçük İskender] Bizi kuşatan kirli sesin dibinden erişecek haber yok. Yalnızca daha kötü bir Zaman’a erişmek için beklettiğimiz güç tutuyor bizi burada. [“Ağırlaştırıcı Sebepler Divanı”, Enis Batur] İçlerinde toprak vardı, ve kazıyorlardı. [“Hiçkimsenin Gülü”, Paul Celan] Sedef kakma konsolun üzerindeki Çin malı dijital saat pazartesi sabahı tam 6’da kısa aralıklarla çalmaya başladığında, Dava Vekili İbrahim Nemrûd boğuntulu karabasanlarla delik deşik rahatsız bir uykudan çoktan uyanmış, yatakta gözleri kapalı olarak sırtüstü yatıyor, ha�asonu uyuşukluğundan sıyrılmaya çabalayan dev metropolün huzursuz sabah gürültülerini dinliyordu. Çocukluğundan kalma bir alışkanlıktı bu. Sabah karanlığına uyanmaktan hep nefret etmişti. Henüz küçük bir çocukken, okula gitmek için sabah erkenden kalkması gereken günlerde, annesinin onu kahvaltıya çağıran sesini duymazdan gelir, hiç olmazsa birkaç dakika daha yatağının koruyucu sıcaklığından kopmamak için gözlerini sımsıkı yumup uyurmuş gibi yaparak çevresini dinlerdi. Annesinin sabrı taşıp söylene söylene odasına gelmesine dek sürerdi bu tatlı ımızganma anları ve genellikle sertçe azarlanması, üzerindeki yorganın hışımla sıyrılıp alınması ve, eğer bu anlamsız bilmezden gelme oyununu sürdürmekte direnirse, saçı ya da kulağı çekilerek, hatta kimi kez tokatlanarak yataktan kaldırılmasıyla sonuçlanırdı. Kimi kez hayli tatsız sonuçlar doğurabilen bu tuhaf alışkanlığını, üniversitede hukuk öğrenimi görürken üç sınıf arkadaşıyla aynı evi paylaştığı yıllarda, daha sonra uzak bir taşra kentinde geçirdiği yedeksubaylığı döneminde ve nihayet evlilik yaşamında da tüm güçlüklere göğüs gererek sürdürmüştü. İlk dersleri kaçırması ona avukatlık diplomasına mal olmuş olabilirdi. Pek başarılı sayılamayacak zahmetli ve uzatmalı bir öğrenimin sonunda mezuniyet sınavını veremeyip, avukatlık yerine dava vekilliğiyle yetinmek zorunda kalmıştı. Sabah içtimalarına hep geç kalması yüzünden, askerliği boyunca aşağı yukarı tüm ha�asonu tatillerini cezalı olarak garnizonda geçirmişti. Bu sıradışı sabah keyi�erinin evliliği üzerinde de olumsuz bir etkisi olup olmadığını sormaya başlamıştı kendi kendisine bir süredir. Ne var ki bu uyku ile uyanıklık arası sabah nöbetlerinin hiçbir yararını görmediği de söylenemezdi. Kırk yaşını yeni doldurmuştu ve bu kırk yıl süresince belki de en iyi öğrendiği şey, insanlar, hayvanlar ve taşıtları çıkardıkları seslerden ayırdetmekti. Bir körün olağanüstü gelişmiş duyma yetisiyle karşılaştırılabilecek bir beceriydi bu. Az önce duyduğu boğuk homurtu, sokağın birkaç kulaç altından geçen metronun sesi olmalıydı sözgelimi. Ondan hemen sonra, tekerlek gıcırtıları ve nal takırtılarıyla saka gelmiş, bakkala bir düzine büyük boy damacana bırakıp boşları alarak gitmişti. Gözlerini açmakla açmamak arasında kararsız kaldığı tam şu anda, birkaç sokak ötedeki Bozdoğan Kemeri’nin ana caddedeye bakan her iki cephesine kurulmuş dev mültivizyon ekranlarından yükselmekte olan iç gıcıklayıcı koto ezgisi eşliğinde, mahallenin topal attarı Hüseyin Efendi, elinde gergedan boynuzu bastonuyla sokağın aşınmış parke taşları üzerinde ağır aksak sekerek küçük ve izbe dükkânına doğru yürüyordu. İbrahim Nemrûd bu gri ve soğuk temmuz pazartesisine uyanmamak için dijital saatin sinir bozucu bir tekdüzelikle yinelenen tiz sinyallerine çocukça bir bekiniyle elinden geldiğince direnmeye çalıştı. Nihayet sonu başından belli bu savaştan yorulup gözlerini isteksizce açtığında, perdeleri sımsıkı çekili yatak odasının na�alin ve lavanta kokulu loşluğu oldu onu karşılayan. Her sabah yaptığı gibi gözlerini tavana dikerek, son depremin ardından iyice belirginleşmiş olan tavan sıvasındaki kirli çatlakları izledi bir süre yattığı yerden bezgin bakışlarla. Eski bir coğrafya atlasındaki ırmaklar gibi dallanıp budaklanarak bütün tavanı kaplayan inceli kalınlı bu çatlakları artık ezberlemişti neredeyse; eline bir kâğıt alıp, hiç bakmadan tavanın ayrıntılı bir haritasını çizebilirdi. Çatlaklardan biri özellikle dikkatini çekmeye başlamıştı son zamanlarda. Perde kornişinin hemen üzerinden başlayan bu kılcal çatlak, bitkisel moti�i kartonpiyeri yarıp gitgide derinleşerek tavanı bir uçtan bir uca çaprazlama kat ediyor ve yılankavî bir kıvrımla karşı duvardan aşağıya inip ahşap süpürgeliğin altında gözden yitiyordu. Bir gece geç saat ya da bir sabah tanyeri henüz ağarmadan, derinlerden gelen bir sarsıntıyla odanın bu çatlaktan yarılıp ikiye bölünüvereceği ve onun da yatağıyla birlikte, döşemede açılan bu geniş yarıktan aşağı, dipsiz, karanlık bir uçuruma yuvarlanacağı duygusuna kapılıyordu nedense kimi zaman ve bu tuhaf düşünce onu ürpertiyordu. Gayrı ihtiyarî bir hareketle elini uzatıp yatağın boş duran sağ tarafını yokladı. O zaman anımsadı karısının üç ay kadar önce evi terketmiş olduğunu. Giderken, on bir yaşındaki oğullarını da yanında götürmüştü kadın. Bu ayrılığın üzerinden onca zaman geçmiş olmasına karşın, iki kişilik büyük bronz karyolada tek başına yatmaya hâlâ alışamamıştı İbrahim Nemrûd; on beş yıllık birliktelikleri süresince olduğu gibi, ona ayrılmış olan bölgenin sınırlarını aşmıyor, yatağın bir süre öncesine dek karısına ait olan sağ tarafına geçmemeye özen gösteriyordu. Elinde değildi,

Description:
Karadelik Guncesi, tanidik ama yine de tedirgin edici sanrilarla dolu bir dunyada uzun bir gezintiye cikariyor bizi. bu seruvende Dava Vekili Ibrhaim Nemrud'la birlikte avukatlardan tellaklara, dervislerden bahcivanlara, psikanalistlerden yari deli bilimadamlarina bircok karakterle tanisip herbirini
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.