METİS SEÇKİLERİ Ursula K. Le Guin Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar Ursula Kroeber LeGuin, 1929'da Kaliforniya'da doğdu. Babası ünlü antropolog Alfred Kroeber, annesi ise yazar Theodora Kroeber'dir. Radcliff ve Columbia üniversitelerinde edebiyat öğrenimi gördü. 1950'li yıllarda fantastik öyküler ve romanlar yazmaya başladı. 1962'de ilk bilimkurgu öyküsü yayımlandı. 1974 tarihli Mülksüzler'a kadar altı bilimkurgu romanı yazdı. Bu tarihten sonra zaman zaman bilimkurgu öyküleri yazmakla birlikte ro¬manlarında daha ziyade yan gerçekçi/yan fantastik te-malar işledi. Türkçede Mülksüzler ile başladığımız LeGuin edebi¬yatı, okurdan gördüğü ilgiyle birlikte, geniş bir koleksi¬yon oluşturdu. Yazann Yerdeniz Büyücüsü, Atuan Me¬zarları, En Uzak Sahil ve Tehanu dan on yıl sonra yazdı¬ğı Öteki Rüzgâr'la "Yerdeniz" dizisi bir beşleme haline geldi. Bu beşlemenin son kitabından önce yayımlanan Yerdeniz Öyküleri de aynı coğrafyada geçmektedir. Metis Yayınları İpek Sokak No. 9, 34433 Beyoğlu, İstanbul Tel: 212 2454696 Faks: 212 2454519 e-posta: [email protected] www.metiskitap.com Metis Seçkileri KADINLAR, RÜYALAR, EJDERHALAR Ursula K. Le Guin'den seçme yazılar © Türkçe yayın hakları Metis Yayınları'na aittir, Kasım 1998 İlk Basım: Mayıs 1999 Üçüncü Basım: Ekim 2006 Bu kitapta yayımlanan yazıların ilk basım yerleri ve telif haklan: "Dreams Must Explain Themselves", © 1973 U. K. Le Guin, Al-gol 21; "Why Are Americans Afraidof Dragons?", © 1974 U. K. Le Guin, PNLA Quarterly 38; "The Child and the Shadow" (ko-nuşma metni), Quarterly Journal of the Library of Congress, Ni-san 1975; "Text, Silence, Performance", © 1986 U. K. Le Guin, Dancing at the Edge of the World; "The Carrier Bag Theory of Fiction”, © 1986 U. K. Le Guin, Women of Vision; "Where Do You Get Your Ideas From?", © 1987 U. K. Le Guin, Dancing at the Edge of the World; "Science Fiction and Mrs. Brown", © 1976 U. K. Le Guin, Science Fiction atLarge; "Myth and Arc- hetype in Science Fiction", © 1976 U. K. Le Guin, Parabola I, 4; "The Fishenvoman's Daughter", © 1988 U. K. Le Guin, Dancing at the Edge of the World; "The Stalin in the Soul", © 1973,1975 U. K. Le Guin, The Future Now; "Escape Routes", © 1974 U. K. Le Guin, Galcvcy Magazine, c. 35, no. 12; "The Space Crone", © 1976U.K. LeGuin, The CoEvolution Quarterly, Yaz 1976. Kapak ve Grafik Tasanm: Semih Sökmen Dizgi ve Baskı Öncesi Hazırlık: Sedat Ateş Baskı ve Cilt: Yaylacık Matbaacılık Ltd. Fatih Sanayi Sitesi No. 12/197-203 Topkapı, İstanbul Tel: 212 5678003 ISBN 975-342-234-2 Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar Ursula K. Le Guin'den Seçme Yazılar Hazırlayanlar : Deniz Erksan, Bülent Sortıay, Müge Gürsoy Sökmen SEÇKİDE YER ALAN YAZILARDAN, Everest şiiri ile Rüyalar Kendilerini Açıklamalı, Çocuk ve Gölge, Bilimkurguda Mit ve Arketip, Ruhtaki Stalin ve Uzaylı Kocakarı adlı yazılar Bülent Somay; Ameri¬kalılar Ejderhalardan Neden Korkar? adlı yazı Mel¬tem Ahıska; Metin, Sessizlik, Gösteri ve Bu Fikirler Aklınıza Nereden Geliyor? adlı yazılar Müge Gürsoy Sökmen; Çuval Kuramı ve Kurgu ve Kaçış Yollan ad¬lı yazılar Deniz Erksan; Bilimkurgu ve Bayan Brown adlı yazı Seda Tural ve Balıkçı Kadının Kızı adlı yazı Nurdan Gürbilek tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. Önsöz: Seyyahın El Kitabı FANTAZİ edebiyatında yeri hemen Tolkien'ın yanıbaşında. Kitapçı dükkânlarında Bilimkurgu Romanını Pembe Dizi raflarının yanından kaldırtıp layık olduğu yere, "20. Yüzyıl Romanı" mertebesine yerleştiren üç isimden biri, Dick ve Lem'le birlikte. Ancak dönüp tekrar tekrar okuduğun Le Guin'ler hangileri diye soracak olursanız, tereddüt etmeden "Denemeleri" diye cevap veririm. Kuşkusuz Mülksüzler'in yeri başkadır. Her dört-beş yılda bir Yerdeniz'in büyülü dünyasına bir hac yolculuğu yapmak farz olmuştur. Ama Le Guin'in denemelerindeki tavizsiz, dolambaçsız dil, söyleyeceğini "sonuçlarından ve yerleşik güçlerle düşeceği çelişkilerden korkmadan" söyleyen üslup, insanı en az bilimkurgu romanları ya da fantazileri kadar derinden etkiler. Bunun en önde gelen nedeni, Le Guin'in dilini "kurgu" dokusundan arındırdığınızda ortada tüm çıplaklığı, acımasızlığı (ve bazen dehşeti) ile kalan samimiyettir. Amacının daima "kimsenin duygularını incitmeden mümkün olduğu kadar çok şeyi altüst etmek" olduğunu söyler Le Guin. Altüst edici (subversive) söylemler duygularınızı incitmese bile savunma mekanizmalarınızı elinizden alır çoğu kez; acımasız bir dünyaya karşı arkasına sığındığınız duvarları yıkmasa bile geçersiz kılar, kendinizi apansız çırılçıplak hissetmenize neden olur. Le Guin'in denemelerini okumanın böyle bir "soyucu" etkisi var: Kendi bedeninize (erkek imgesinde kurulmuş benliğimize), kurumlara (devlete, bilime, "gerçekliğe" ve gerçekçiliğe) olan inancınızı kuşkuya çeviren, "kadınları, rüyaları ve ejderhaları" tüm dehşetleriyle üzerinize salıveren bir etki. O kadınlar, rüyalar ve ejderhalar, şu ya da bu yolla edindiğiniz (çoğu kez sahte) güveni birden yok ederler, sizi bir kuşku çukuruna iterler; ancak bir kere o güvenden, o "emin olduğunuz gerçeklerden" arındığınızda da, sizi elinizden tutup düze çıkarırlar. Postmodern bir çağda yaşıyor olmanın bilinci, insanı bilinemezciliğe, küstahlığa ve sinizme de sürükleyebilir, bilgeliğe de. Le Guin "postmodern" terimini bir kez bile kullanmadan, her şeyi kapsayan, üst-söylemlerden kibarca sıyrılır (kimsenin duygularını incitmez). Bunun yerine her şeyin belirsiz ve her şeyin mümkün olduğu, sinik ve "bir tek ben bilirim"ci bir söylemi geçirmek yerine, söylemlerarası ya da daima "öteki söylemi gözeten" (heterodiscursive) bir tavır benimser. Feministtir, ama anarşisttir de. Marksizmle arası iyidir, ama Aydınlanma akılcılığının yerinde Taocu bir mistisizm vardır. Freud'un erkekçi söylemine kızar, Jung'dan yanadır. Ama Jung'un kimi zaman ayakları yere değmeyen mistisizmini de masalların ve fantezilerin o çocukça, acımasız gerçekçiliğiyle sarmalar. Tüm bunlar bir yamalı bohçanın içine tıkıştırılmış ideoloji parçacıkları gibi durmaz Le Guin'de. Tam olarak bir bütün oluşturdukları da söylenemez. Daha ziyade, tamamı ancak hayal edilebilecek bir bütünün farklı veçheleri gibidirler. O bütünün tamamına ancak rüyalarımızda ulaşabiliriz ve rüyalar özeldir, hiçbir zaman başkalarıyla tümüyle paylaşılamazlar. Le Guin için fantezi edebiyatı, asla bütünüyle paylaşılamayacak rüyaları kısmen de olsa hepimizle paylaşmak için bir çabadır. Bu türün en önemli atalarından Tolkien'ın tek yaptığı, bize rüyalarını anlatacak bir dil bulmaktır. Örneğin Yüzüklerin Efendisi'nde tüm bilgeliği ve büyü gücüyle kadir-i mutlak bir figür olan Gandalf'ın asla kazanamayacak olduğu zaferi küçük, çelimsiz hobbit Frodo’nun ve kötü, biçimsiz Gollum'un gönülsüz bir işbirliği içinde kazanmaları, ancak rüyalarda olabilecek bir şeydir. Le Guin bizi rüyanın gücünü ve gerçekliğini kabullenmeye, onu "gerçekçiliğin" ve akılcılığın terimleriyle açıklamaya çalışmamaya çağırır. Çünkü kolay yoldan yapılan böyle bir açıklama her şeyi yerli yerine oturtacak, dünyayı (gerçekte sahip olmadığı) bir düzen görüntüsüne sokacaktır. O zaman, tüm bu düzen yanılsamasına rağmen bir türlü mutlu olmadığımızda, elimizde akıldışına, nevroza kaçmaktan başka çare kalmaz. Oysa rüyalar, düzensizliğin çok veçheli anlamlarına yaklaştırırlar bizi; altüst ederler. Frodo/Gollum ortaklığı ancak bir rüyada muzaffer olabilir. Her birimiz birer Frodo/Gollum olduğumuza göre, biz de ancak hayatımızı bir rüyaymış gibi yaşadığımızda kazanabiliriz. Gerçekçi bir dünyada ise iktidarı reddeden Gandalf yenilecek, kazanan daima Sauron olacaktır. Frodo/Gollum'un zaferi, kadınların zaferinin bir metaforudur Le Guin'in bakış açısından. "Erkek" iktidarına özenen, iktidarla ilişkisini "erkekçe" kuran kadınların, Thatcher, Çiller ya da Benazir Butto'nun, ya da erkek yöneticiler dünyasında "başarılı" olmuş kadınların zaferi değil. Tren kompartımanında sessiz sedasız oturan Bayan Brown'ın, menopozu çoktan geçip doğurganlığını (iktidarla yegâne ilişki hayaletini) bile bir kenara bırakmış kadının gürültüsüz patırtısız zaferi. Le Guin dünyamızı ziyaret eden uzaylılara "insan türünü temsilen" böyle bir kadın elçi verilmesini önerir. Çünkü bir tek o kadın insanlık durumunun temel iki olgusuna (ya da bu ikisine aynı olgu mu demek gerekir?), doğum/ölüme, tutku/dehşet duygularının ötesinde bir kabullenişle bakmış, "kendisi kalmanın" en büyük erdem olduğu öğretilen erkeklerin o inanılmaz ataletinin tersine, mütevazı bir biçimde hayatının tümünü değişerek geçirmiştir. Doğmayı ve ölmeyi, doğurganlığı ve kısırlığı, bir işe yaramayı ve yaramamayı, amacı ve amaçsızlığı bir ömür süresi içinde aynı kabullenişle yaşamıştır. Kuşkusuz rüyalarını hatırlamayan insanların "gerçek" dünyasında o kadın yenik düşmüşlerden sayılacaktır; galipler ise politikacılar, işadamları, bilimadamları, yazarlar, askerlerdir. Ancak onların başarıları gece gözlerini kapadıktan az sonraya, REM uykusuna geçene kadar sürer. Bir kez rüya görmeye başladılar mı, bilinçdışları, "öteki"leri, "gölge"leri, "başarılı" insanlar olabilmek için kapalı kapılar ardına, karanlık odalara, kör kuyulara tıktıkları "öteki ben"leri başlarına üşüşür, "başarı"nın aslında "başarı" olmadığını haykırır dururlar. Başarılı kalmak için rüyalarını unutmaları gerekir bu insanların. Onlar da unuturlar. Başkalarına "Ben hiç rüya görmem," derler. Biraz psikolojiden anlayanları "Yani, görüyorumdur herhalde, ama hiç hatırlamıyorum," diye eklemek gereği duyarlar. Hatırlamazlar tabii. Çünkü rüyaların galibi minicik Frodo, çirkin Gollüm ve yaşlı kocakarıdır daima. Rüyalarını hatırlamayanlar, ejderhalara da inanmazlar. Elflere, ve cinlere, peri kızlarına ve büyücülere de inanmazlar. Çünkü hem ejderhalara hem de Mlö'lara ve karadan karaya balistik füzelere aynı anda inanmak imkânsızdır. Gondor savaşını borsa savaşlarına, ejderhaları Cruise füzelerine, Aragorn'u Bili Clinton'a, Ged'i de Milton Friedman'a feda edenler, bir tek gerçek, bir tek tarih tanırlar. Başka bir
Description: