Agatha Christie Cinayetler Kapısı Altın Kitaplar Çeviren: Gönül Suveren Mayıs 1986 Düzenleme: ORXXAN Cinayetler Kapısından Geçenler Tuppence ve Tommy Beresford: Gençliklerinde bir hayli esrarlı maceraya karışmış yaşlı bir çift. Albert: Beresford'ların yanına gençlik yıllarında girmiş sadık uşak. Anibal: Sahiplerini korumasını iyi bilen Beresford'larıni köpeği. Isaac Bodlicott: Geçmişteki olaylar hakkında bilgisi olan yaşlı bahçıvan. Henry Bodlicott: büyük babası Isaac'dan bazı şeyler duymuş cilan torunu. Clarence: Tuppence'a yardım edebileceğini sanan Henry'nin arkadaşı. Robinson: Para işlerinden iyi anlayan esrarlı bir adam. Plkeaway: Bir zamanlar haber almada çalışmış olan zeki bir ihtiyar. Bayan Griffin: Köydeki eski aileleri tanıyan yaşlı bir kadın. Bayan Muffins: Köyün eskilerinden çirkin bir ihtiyar kız. Bayan Norton: Karı kocanın tehlikeye atılmalarını istemeyen müfettiş. Tuppence'la Tommy'nin Elinde Şu İpuçları Vardı Oxford ve Cambridge "Grin - Hen - Lo" Sözcüğü Bir çocuk kitabı Kay - Kay Mathilde adlı oyuncak at Küçük bir çocuğun şifresi Bir mezar taşı Bir Doğum Günü Defteri Eski bir köşk Bir zehirlenme olayı Tuppence'la Tommy Esrarı Çözebilmek İçin Şu Soruları Yanıtlamak Zorundaydılar Mary Jordan kimdi? Çocuk, "İçimizden biri..." sözcüğüyle kimi kastetmişti? Gerçekten köşkte eskiden bir cinayet işlenmiş miydi? Mary Jordan bir düşman ajanı mıydı? Bay Robinson bu konu hakkında ne biliyordu? Küçük Alexander da bir cinayete mi kurban gitmişti? Eski sırrın ortaya çıkmasını kimler istemiyordu? Yaşlı bahçıvan neler duymuştu? O üç heceli sözcük ne anlama geliyordu? Tommy'le Tuppenoe'ın hayatı gerçekten tehlikede miydi? Şam kentinin dört büyük kapısı verdir... Kader Kapısı, Çöl Geçidi, Felaket Mağarası, Korku Kalesi... Ey Kervan, bunlardan geçme, Ya da şarkı söyleyerek geçmekten sakın. O sessizliği duydun mu? Kuşların ötmüş olduğunu, Ama yine de bir şeyin kuş gibi cıvıldadığı O sessizliği... Birinci Bölüm I Tuppence, "Kitaplar!" diye bağırdı. Öfkeli bir patlayıştan farksızdı bu. Tommy, "Ne dedin?" diye sordu. Tuppence odanın köşesinden kocasına baktı. "Kitaplar!" dedim. Thomas Beresford, "Ne demek istediğini anlıyorum," diye mırıldandı. Tuppence'ın önünde üç büyük ambalaj kutusu duruyordu. Hepsinden birtakım kitaplar çıkarılmıştı, ama kutuların büyük bir bölümü hâlâ doluydu. Tuppence, "İnanılacak gibi değil," dedi. "Kitapların kapladığı yeri mi demek istiyorsun?" "Evet." "Hepsini rafa mı dizmeye çalışıyorsun?" Tuppence, "Ne yapmaya çalıştığımı ben de bilmiyorum," dedi. "İşin kötü yanı da bu ya. İnsan hiçbir zaman ne yapmak istediğini tam anlamıyla bilmiyor." İçini çekti. "Öf... " Kocası, "Açıkçası bunun, kişiliğine hiç uymayan bir şey olduğunu sanıyorum," diye cevap verdi. "Sen ne istediğini çok iyi bilirsin. Aslında bütün derdin de bu zaten." Tuppence, "Ben şunu kastediyorum," dedi. "Sen ve ben yaşlanıyoruz artık. Vücutlarımızı romatizma sarmaya başladı. Bu gerçeği kabul etmek zorundayız. İnsan bir yere uzanırken bu durumu daha iyi anlıyor. Ne demek istediğimi biliyorsun. Uzanıp, bir kitabı yerine koyarken ya da raftan bir şey alırken... Ya da alt rafa baktıktan sonra yerinden kalkmakta biraz zorluk çektiğin zaman... " Tommy başını salladı. "Evet, evet. Genel dertlerimizi iyi saydın. Başlangıçta anlatmak istediğin de bu muydu?" "Hayır, bunu söylemeyecektim. Anlatmak istediğim şuydu: İnsanın yeni bir ev satın alabilmesi çok hoş bir şey. Tam istediği gibi bir yer bulabilmesi. Burası tam hayalimizde canlandırdığımız ev. Tabii biraz değişiklik yapmak gerekti, o da başka." Tommy, "Evet," dedi. "Odaları aralarındaki duvarları yıktırarak birleştirdik. Senin 'veranda', yapı ustasının 'taraça' dediği yeri yaptırdık. Ama ben oraya 'teras' demeyi tercih ediyorum." Tuppence kesin bir tavırla, "Orası pek güzel olacak," diyerek başını salladı. Tommy, "Her şey tamamlanınca evi tanıyamayacağım," dedi. "Bunu mu söylemek istiyorsun?" "Ne münasebet. Değişiklikler sona erince pek sevinecek ve karının çok zeki, marifetli, sanat yanı güçlü bir kadın olduğunu söyleyeceksin." Tommy, "Pekala," diyerek gülümsedi. "Uygun sözleri hatırlayıp söyleyeceğim." Tuppence, "Hatırlamana gerek yok ki," dedi. "İçinden gelecek." Tommy, "Bütün bunların kitaplarla ne ilgisi var?" diye sordu. "Şey... Yanımızda iki üç sandık kitap getirdik. Pek fazla sevmediğimiz kitapları sattık, elden çıkarmaya dayanamayacağımız eserleri buraya taşıdık. Tabii sonra 'bilmem kimler' ...şimdi adları aklıma gelmedi... Bize bu evi satan aile yani... evdeki eşyaların hepsini alıp götürmek istemiyordu. Bize birtakım eşyalarla birlikte kitaplarını da satacaklarını söylediler. Buraya gelip etrafımıza bakındık." Tommy, "Ve onlara beğendiğimiz şeyler için fiyat teklif ettik," dedi. "Evet. Ama umdukları kadar çok eşya seçmedik. Özellikle mobilyaları ve süsleri pek korkunçtu. Neyse ki, onları almak zorunda değildik. Ama buraya gelince kitapları gördüm... Bildiğin gibi, bazı çocuk kitapları vardı. İçlerinde pek sevdiğim birkaç kitabın da bulunduğunu fark ettim. Onları satın almamızın güzel bir şey olacağını düşündüm. Örneğin Androcles ve Aslan'ı. O kitabı sekiz yaşındayken okumuştum. Çok iyi hatırlıyorum." "Sahi mi. Tuppence? Sekiz yaşındayken kitap okuyacak kadar zeki miydin?" Tuppence, "Evet," dedi. "Beş yaşındayken kitap okumaya başladım. Benim çocukluğumda herkes böyle yapardı. Hatta okumayı öğrenmek zorunda da kalmazdın pek. Yani biri sana
Description: