ebook img

Istanbul Ansiklopedisi, cilt 7. Cemîl Bey-Çiroz PDF

602 Pages·1965·80.33 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Istanbul Ansiklopedisi, cilt 7. Cemîl Bey-Çiroz

REŞAD EKREM KOÇU İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ Bu fasikttlde-L Cilt 7 TANBURÛRÎ CEHİL BEY Fasikül 89 Reşad Ekrem Koçu ve Mehmet Ali Akbay İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ve Neşriyat Kollektif Şirketi Sirkeci, Bagçekapısı, Mühürdarzide Ham No. 315 Telefonu 22 43 35 den 57 ve 58 BUNDAN fcVVELKİ FASİKÜLLERİ pirinci ikinci üçüncü, dördüncü, beşine! ve altına cildi dtli olarak ve cilt kapaklarını idarehanemizden ara­ yınız. ERCAN Matbaan (Roh* : Beher* Cruck) «Dede Mustafa Reşit efendi, ve baba e Tevfik Beyin çok iyi tahsil ve terbiye gör­ müş insanlar olmalarına rağmen, musiki ils doğrudan doğruya alâkalarına dair hiç bir bilgi yoktur Her ikisinin de hayatı bilinil gi halde musiki veya güzel sanatların b.şka bir CEMİL BEY (Tamburi) — Yer yüzün­ şubesine karşı o zaman aydınlarının duyduk­ den silinmiş, yahud boş bir harabe, yâhudki larından daha fazla, özel bir yakınlıkları bu* hâlâ ayakda duran bir küçücük köyden taht lunmadığı anlaşılıyor. şehrine, başkente kadar her yer, târih yap­ •Cemilin babası Tevfik bey, 1836 da Is- raklarında yetişdirdiği büyük adamlar m hâ­ tanbulda doğmuş, tanzlmat hamlesi içinde tıraları ile yaşar. Büvük virtüöz ve bestekâr yükse* bir devlet Adamı olmak gayesi etra­ Tanburi Cemil Bey, kendi km ömrünün hâ­ fında mükemmel bir tahsil görmüş, o zama­ tıralarına İstanbul şehrişehîrinin bir devri­ nın aydınkn için öğrenilmesi tab.i sayılan ni rindâne sanatkâr hayatı ile nakşetmiş, bu Arapça ve Farsçadan başka yine zamanın re. gün o devri yaşatjn simalardandır. Bu şehir vaçtı olan temayülüne gore Avrupa dillerU kütüğünde onun hal tercemesini kaleme al­ ne bilhassa çalışmış ve yabıncı dil bilenler mak çok zordur; bu mes’ûliyeti yine büyük arasında Fransızca, tngil zce, Almanca ve h:r sanatkâr olan oğlu Mesud Cemilin İstan­ Italyancodaki bilgisiyle şöhret kazanmıştır. bullu edib kalemine devrediyoruz, ve aşağı­ Mesleğe pek genç yaşında evvelâ mülk’y· daki satırları «Tanburi Cemil’in Hayatı· memuru olarak giren Tevfik Bay Kümelide adındaki eserinden naklediyoruz: bir çok ehemmiyetli memurluklarda bulun­ «Tanburi Cemil, Sil’stire valisi Mehmed duktan sonra lşkodrada vâli muavinliğinden Paşanın ihtimamla yetiştirdiği evlâtlığı ve har ciyeye geçti ve Tahrana sefir olarak gön­ sadrazam Hüsrev Paşanın ölümüne kadar derildi. Yed. sene Tahranda kaldıktın aonra gençliğinden beri tirada ve dış memleket­ kethüdası ©lafı Mustafa Reşid Efendinin to­ lerde yaşamış olmanın vvtdiği yorgunlukla runu ve Terfik Beyin oğludur. Mustafa Re. İstanbul a döndü ve bir defa daha meslek de­ şid Efendinin ?ki oğlu vardı: Tevfik Bey. ğiştirerek adliyeye geçli, ölümünden evvel Refik Bey. Bu iki ksrdeşin de dörder çocuk­ son vazifesi Beyoğlu ceza mzhkemeri âzalığı ları oldu. Cemil. Tevfik Bey çocuklarının on küçüğüdür. 1873 de îstanbulda Molla Güra- 'di. • 1876 da, üç yaşında babasını kaybeden nide doğmuştur. Doğduğu evin numarasını ve onu boy 1 ece hiç tanımamış olun Cemil. bilmiyoruz. Ev de yanmıştır. - - CEMİL BEY (Tanbûri) İstanbul annesinin yanında fakat amcası Refik Beyin «Cuma geceleri annesinde kalmak üzere, devamlı ihtimam ve himâyesi altında iptidai amcası Refik Bey onu yanına aldı. tahsilini bitirdiği zaman oniki yaşındaydı. O Cemil, amcasının evinde yeni bir hava yaşa kadar derslerine çok iyi çalışmış, veri, içine girdi. Rüşdiyeye gidiyor, otuz iki odalı len bütün vazifeleri kolaylık ve istekle yap­ büyük evde kendisine mahsus iki odaya sa­ mış. canlı, dürüst, duygulu ve yetim hâliyle hip bulunuyordu. Kendisinden biraz küçük ayırd edilmişti. Artık oniki yaşında, iyi ve amca kızı Hâver, o zamana kadar pek âz ta­ rilmiş imtihanlardan sonra, yaşından daha nıdığı yeğenini sevinçle karşılamış, onun şah­ büyük çocuklara mahsus ağır başlılığı, uzun sında sade yeni bir akraba değil, şu yazıha­ pantalonu, galoş kunduraları, kolalı yakası, nenin arkasına dayalı duran tanburu ile çok olgun bakışları, hele aile muhitinden dışarı­ meraka değer bir arkadaş bulmuştu. ya durmadan genişleyen halkalar halinde hi­ Amcasının Horhordaki evi sade musiki kâyesi yayılan tanburu ile dikkati çekmiye değil fakat genel kültürü bakımından da Ce­ başlamıştı. Genç adam olma çağının kapısın­ mil için çok tesirli bir muhitti. Refik Bey da duran çocuğu, musikinin bir meslek ol­ lngiltereden başka başlıca Avrupa memle­ maktan ziyâde tehlikeli bir güzel şey sayıl­ ketlerini gezmiş, görmüş; İstanbullu Türk ti­ dığı o devrin aiıLayışı içinde, -daha sıkı bir pinin halis vasıflarım kaybetmeden evine ve kontroldan uzak bulundurmak doğru ol­ muhitine o zamanın modernizmini mükem­ mazdı. mel ölçü ve disiplinle getirmiş bir tanzimat münevveri idi. Bütün çocuklar ve gençler mektepteki derslerinden başka muallim Gre­ goire Efendiden fransızca ders alıyorlar, ay­ rıca Fransadan bilhassa getirtilmiş bir mü- rebbi, Monsieur Maurice’den istifade ediyor­ lardı. Evde birkaç tane piyano vardı ve kız­ ların hepsi piyano dersi alıyorlardı. O zaman için müthiş bir yenilik olarak elektrikli zil tertibatı yaptırılmıştı ve harem tarafında bir dikiş makinesi 'bile vardı! «Bu Osmanlı evinin alafranga manzara­ sı, mutfağında beyaz boneli aşçılar ve sofra­ da fraklı, beyaz eldivenli hizmetçilerle ta­ mamlanır. «Fakat garbın daha ziyade şekle ait ta- raflariyle de olsa, ilk gençliğini idrake baş­ ladığı bir zamanda böyle bir muhit, bütün şekil ve muhtevasile tanzimatı karakterize eden böyle bir vasat içinde bulunuşu Ce­ mil’in genel kültürü, geniş ansiklopedik bil­ gisi, sanat anlayışı, dünya görüşü, eski ile yeni arasındaki individuel terkibe götüren ruh yapısı üzerinde kuvvetle müessir olmuş­ tur. «Musikinin ilk teknik esaslarını da bu evde öğrenmeğe başladı. Oraya geldiği za­ man tanburu, şaşmaz bir insiyakla, zamanın bütün yetişkin tanbûrîlerini düşündürecek kadar acayip bir kuvvetle çalıyordu. Olgun­ laştığı zaman başka bir kokusu ve lezzeti ola­ Tanbûri Cemil Bey 18 yaşında. cağı evvelden sezilen henüz ham, buruk ve (Resim : Sabiha Bozcalı) meçhûl bir yemiş gibi. ANSİKLOPEDİSİ — 3463 — CEMİL BEY (Tanbûrt) «Fakat musikinin klâsik kanunlarını, «Cemil’in, Bakırköy ünden başka Kartal­ makam yollarını, usullerini, hattâ nota oku­ daki iki sene ile beraber tam dört sene, onüç masını b le bilmiyordu. O vakit delikanlılık yaşından onyedi yaşına kadar en kritik çağı­ çağında olan ağabeyisi Ahmed Beyden bu nı yanında ve himayesinde geçirdiği bu am­ kcnularda genel bilgileri edinirken, en bü­ cazadenin varlığı, büyük sanatkârın karak­ yük amc'Azodesi Mahmud Beye keman dersi ter teşekkülünde kuvvetle tesirlidir. veimeğe gelen meşhur kemani Ağa lAğya) Genç Cemil, içinden gelen fantezist duy­ dan da Hamparsum notasını ve alafranga no­ gulara eklenen dış cazibelerle, himayesi al­ tayı, batı notasını öğrendi. tında bulunduğu amcazadesinin bendesi di­ «Cemil’in Horhordaki evde sakin, mun­ siplini arasında bir muvazene kurabilmek tazam, muvazeneli fakat aynı zamanda renk­ için, çok sıkıntı çekmişdir. li yaşayışı, amcasını ansızın yakalayan ölüm­ le alüst oldu. Bütün aile hep beraber, o evi Mahmud Beyin Bakırköy kaymakamlığı bıraktılar, Refik Bey ailesinin tek erkek rük­ iki seneden fazla sürmedi Rus Çarlık hü­ nü ve en büyükleri, o sırada B.kırköy kay­ kümetinin himaye ve tahrikleriyle Bakırköy makamı, Mahmud Beyin evine taşındılar. civarında yaptırılmak k-cnilen bir ortodoks «Bakırköyde geçen iki sene içinde Ce- manastırının inşasına izin vermediği için mil’in Horhor’da, amcasının sağlığındaki kadar kendi âleminde rahat olduğunu zannetmemelidir. «Cemil’in bu evde de bir odası var. dı. Tanburu yine köşesinde dayalıydı. Yine Gregoire efendiden fransızca dersi­ ni alıyor, yine mektebine gidiyor, yine masasının başında tercümeler yaparken küçük amcakızı örgüsünü işliyordu. «Lâkin yeni aile reisi Mahmut Bey gayet klâsik yetişmiş, realist, titiz ve kü­ çük kız kardeşleri gibi amcaoğlunu da kendi anlayış ve görüşlerinin son dere­ ce sıkı kayıt ve şartları altında bulun­ durmaya meyilli bir mizaçta idi. örnek olacak derecede çalışkan ve vazifesever bir insandı. Herkesten, hele durumların­ dan sorumlu olduğu yakınlarından, ge­ rek tahsil ödevlerinde, gerekse aile içi ve dışı muaşeretlerinde küçük bir ihmal, kayıtsızlık, yanlış ve noksanı ehemmiyet­ siz karşılamazdı. Halbuki Cemil’in yaşı ile beraber, îstanbulun musiki sever muhitlerindeki şöhreti alabildiğine bü­ yüyor, ^lahmud Beye ricalar edilerek, hayret verici istidadı kulaktan kulağa söylenen genç sanatkâr, musikili ve el­ bette içkili, toplantılara ısrarla dâvet e- diliyordu. Mahmud Bey, baskısı gittikçe artan bu dâvetleri, bütün hayatında gö­ receğimiz gevşemez bir irade, medenî cesaret ve tedbirlerle önlemiş, yüz tane­ sini savmış, ancak bir kaçma, o da pek güç durumlarda kaldığı vakit, icâbet et­ miştir. CEMİL BEY (Tanbûrî) — 3464 - İSTANBUL Kartala tâyin edildi ve Cemil de amcazade­ neleri halini alan hikâyelerine başlangıç ol­ siyle beraber Kartala taşındı. muş. o .akşamdan itibaren: «İşittiniz mi? «Kartalda geçen iki sene içindeki haya­ Tanburî Ali Efendi, Cemil isminde bir çocu­ tında şekil bakımından büyük bir değişiklik ğa demiş ki...m diye eş dost kulağına inanıl­ yoktur. maz bir vak’ayı fısıldayan dudaklar. Tanbûrî «Sıkı disiplin devam ediyor, fakat Mah­ Cemil’i sevgilisinin mezarında sabahlara ka­ mud Bey Cemil’in musiki istidadını, bizzat dar saz çalan, bülbülleri dalından indirip musikiye çalışmış bir insan, sanat ve sanat­ tanburunun sapına konduran, vahşî ceylânla­ kârı geniş kültürünün delâletiyle de anlamış rı ağlatan bir masal ve üstûre kahramanı hâ­ bir münevver olarak, endişeli bir duygu ile line getirmiştir. karışık sevgi, hattâ saygı ile takip etmekten «Hakikatte, Cemil’in evvelâ Türk musi­ geri kalmıyor: «Bu çocuk hepimizden başka kisine ve bunun tabiî sonucu olarak taııbur bir hamurdan yaratılmıştır, » diyordu. tekniğine getirdiği yeniliği kabul edemiyen «Titiz amcazade, genç yeğeninin, nere­ eski mektep mensupları, «Bu tanbur tavrı den gördü ve öğrendi ise, gizli gizli rakı iç­ değildir!» diyerek Cemil’e karşı durdukları mesine mani olacak tedbiri elde edememişti. halde, Ali Efendinin daha o zaman, Cemil’in «Tanburî Cemil’in, zaten süratle yayılan üslubu henüz yeni doğmuş bir çocuk çıplak­ şöhretini, tam bu sıralarda Mahmud Beyle lığında iken, bu «tavır» a bîat edişi, Cemil beraber gittiği bir mecliste Tanburî Ali Efen­ kadar Ali Efendinin şahsiyeti bakımından da di ile buluşması ve üstad Ali Efendinin bu d’kkatle üzerinde durulacak bir noktadır. genç meslekdaşına hayranlığını gösteren bir (B.: Ali Efendi; Hünkâr imamı Tanbûrî-. sözü kulaktan kulağa dolaşarak, birkaç mis­ «Ali Efendi ile bu görüşmeden sonra Ce­ line çıkardı. mil, üstadın bulunduğu meclislerde çok defa «Bu görüşmenin yeri hakkında bir kaç bulundu ve doğrudan doğruya ders alma­ rivayet varsa da biz, Mahmud Beyin bu gi­ makla beraber, genel musiki bilgisi ve klâsik bi davetleri kabul etmesi için ancak hatırım mektebin esas karakterine ait incelikleri öğ­ dan çıkamıyacağı ricalden olarak o zamanki renmek hususunda ondan geniş ölçüde fay­ Şehremini Mazhar Paşanın konağı olacağını dalandı. tahmin ediyoruz. Bu mecliste, o zamana Ka­ «Mahmud Bey Kartaldan Humus’a kayma­ dar sazı ve eserleriyle, bilhassa Sûzidil ma­ kam tâyin edildikten sonra; Cemil de anne­ kamındaki peşrevi, iki beste ve iki semaîsiy­ si Zihniyar hanımın yanma, Taşkssaptaki le, etrafmda kalabalık hayranları toplamış eve döndü. Cemil’in hayatının bu devresini olan Tanbûrî Ali Efendi merhum henüz bı­ evleninceye kadar, aile içi, dostlar halkası, yıklan terlemeğe başlayan genç Cemil’i ev­ müzik muhiti ve kendi derunı âlemindeki ça­ velâ büyük bir hayret, sonra derin bir heye­ lışmaları gibi birbirinden hem ayrı hem bir­ canla dinlemiş, titriyen elleriyle onun yüzü­ birine bağlı çerçeveler içinde görmeğe çalı­ nü okşamış, alnından öpmüş ve aşağı yukarı: şacağız. (1889-1901). <— Evlâdım, bunca senedir bu sazı çal­ «Cemil’in annesi Zihniyar Hanım, Mus­ dım.. eh, şöyle böyle biraz yendik de sanır­ tafa Reşit Efendinin, gelin olmadan evvel dım.. şimdi, seni dinledikten sonra, bir daha kimsesiz bir küçük carlyesi idi. Yedi sekiz tanburu elime almayacağım!., giibi bir cümle yaşlarında iken sadaret kethüdası Mustafa sarfetmiş ve toplantıda bulunanları bu söz­ Reşit Efendinin evine alındı. Oniki yaşma leriyle allak bullak etmiştir. ksdar orada büyüdü. Bir gün küçük Çerkeş Kani yad-ı-leblnle hûn-l-dll nûş ettiğim demler kızını, narin kollarını sıvamış, yalın ayak, Hezâran bülbülü nâlemle hû muş ettiğim demler ağır su kovalarını merdivenlerden yukarı ta­ Yanar Ateşlere ArAm-ü-sabnm yâda geldikçe şırken Mustafa Reşit Efendi gördü, acıdı, Seni meeteyleyip ey gül derâgûş etliğim demler kalfalardan birine: «Suzidil semaisinin âşık bestekârı, o za­ — Bu biçare, zayıf yavrucuğa bu .ağır manın kudretli tanbûrisi Ali Efendinin, göz işleri niçin gördürürsünüz? Bu hanede yuka­ yaşlan içinde, bu utangaç çocuğa bu sözle rı katlara su taşıyacak daha münasip kimse hitabı, sonraki Tanbûrî Cemil’in, Orfeos efsa. kalmadı mı?., diyecek oldu. ansiklopedisi — 3465 — CEMİL BEY (Tanbûri) «Efendinin küçük cariyeyi bu şekilde ko­ sevdiği bir nedimesi olarak kaldı. ruması hemen o günün en münasip dakika­ «Tanbûri Cemil 1901 de yirmi sekiz ya­ sında hanımefendinin kulağına gitti. Silistir© şında iken evlendi. Bu evlenmede annesi valisi Mehmed Paşadan dul kaldıktan sonra, Zihniyar Hanımın isteği ve telkinleri kuvvet­ kendisinden daha genç olan Mustafa Reşit li âmil olmuş, Cemil evlenmeye prensip bakı­ Efendi ile evlenen bu azametli hanımefendi, mından razı edildikten sonra, âdete göre gö. kocası için son derece kıskanç ve onun en kü­ rücü gidilmiş, kız aranmış, ve kuvvetli ihti­ çük bir ilgi göstereceği cariyeler için, aman­ male göre Zihniyar Hanım, Adile Sultan sa­ sız bir müstebid idi. rayından kapı yoldaşı olan Eflâknur Hanı­ «Küçük Zihniyar hemen ertesi günü, mın kızını, oğlu için daha evvel düşünerek efendiye oldu bitti haberi verilmek üzere, seçmişti. Cemil, kendisine yüzünü görmeden en sıkı ve gizli emirlerle esir pazarına gön­ teklif edilen hayat arkadaşının, bir defa da derildi ve neye uğradığını şaşırmış zavallı ço­ ablası Beyhan Hanım tarafından görülmesini cuk. orada Sultan İkinci M.ahmudun kızı ve istemiş ve nihayet kısa bir zaman içinde ka­ Sultan Mecidin kızkardeşi Adile Sultan sara­ rar verilmiş, söz kesilmiş v· Taşkasaptaki ev. yına satıldı. de Defter-i-Hakani müdürlerinden Nazif Be­ «Küçük Zihniyar, bu son derece iyi kalp- yin ve Eflâknur Hanımın kızı Şerife Saide li Sultanın sarayında yetişmiş, Sultanın kızı hanımla nikâhları kıyılmış, düğünleri yapıl­ Hayriye Sultanın dadısı olmuş, nihayet bir mış, biraz sonra yeni karı koca Cağaloğlunda, gün çırağedilip Sultan kâhyasının evine geçtikten yıllarca sonra, kar­ şısında görücü olarak, vaktiyle ko­ nağından esir pazarına satılığa çı­ karıldığı eski efendisi Mustafa Re­ şit Efendinin karısını görünceye kadar hiç bir üzüntü ve heyecan geçirmemiştir. «Fakat büyük oğlu Tevfik Bey için kâhyanın evine görücü gelen Mustafa Reşit Efendinin haremi, eski cariyesini tanımadı ve güzel saraylıyı beğendi. O gidinceye ka­ dar renkten renge giren Zihniyar Hanım, görücü gelen hanımın eski efendisi olduğunu kâhyanın karısı­ na hemen söyledi ve kızı istemek üzere tekrar geldiği zaman, kâhya­ nın karısı bu eski münasebeti ha­ nımefendiye hatırlattı. Bu macera­ sını anlatırken Zihniyar Hanım: «Doğrusu o eve tekrar gireceğim diye korktumdu, ama ne de olsa, gelin gitmek başka!» dermiş. O za­ manların saf, hoşsohbet, nekre ve hazırcevap saraylHarındandı. Sultan efendi ona Taşkasaptaki evi yaptır­ dı, çeyiz ve halayıklar verdi. Zihni­ yar Hanım, bildiğimiz dört çocuğun (Reşat Bey, Beyhan Hanım. Ahmet Bey, Cemil Bey) anası oldu ve ö- Tanbûri Cemil Beyin revcesl Saide İlanım lünceye kadar Adile Sultanın çok (Turyud Zalmln graıürü) CEMİL BEY (Tanbûri) — 3466 İSTANBUL Şeref Sokağında, yeni bir eve taşınmışlardı. zaman karşısında ağlarmış... Bu rivayetin «Bu evlenmeye kadar Cemil’in hayatına b:r türlüsü de kızla evlendiği, fakat kısa bir girmiş herhangi başka bir kadın tanımıyo­ zamııı sonra onu kaybettiği ve Şerife Saide ruz. hanımın ikinci karısı olduğu şeklindedir. «Halbuki onun sanatkâr şöhretinin ya­ «Bu hikâyelere, Cemil’i uzaktan tanıyan­ nında ısrarla söylenen bir rivayet kendisinin lar ve fantezisi elverişli olanlarca o kadar de, karısının da kuhğuıa gelecek kadar yayıl­ inanılmıştır ki, rahmetli öz annemi, üvey an. mıştı. Türlü version’lan olan bu rivayet şu­ nem sar.ınlar ve aksine bir türlü inanmak is- dur: temiyenlere daima rast geldim!!... «Cemil, gençliğinde senelerce bir genç «Hakikatte Tanbûrî Cemil, bütün haya­ kızı uzaktan uzağa sevmiş ve onunla evlen­ tında çirkinden kaçmış, güzele kendini yakar­ mek istemiş; vermemişler. Kız verem olmuş, casına vermiş bir insan olmakla beraber, ya. ölmüş; Cemil bu aşkını hiç bir zaman unut­ radılışı ve muayyen mevzulardaki utanma mamış; sevdiğinin mezanna gider, orada tan- derecesini bulan terbiyesi ile, cinsî şahsiye­ bur çalar ağlarmış. Hattâ onun gömüldüğü tini kazandığı ilk zamanlardan beri, insiyak­ topraktan elleriyle çıkardığı bir kemik par­ ları tabiî yolundan sapmış, hapsedilmiş, ma­ çasını, içi kadife bir kutuda saklar, zaman nevî değerlere doğru ulvileşmiş, afîf bir in­ sandı. «Evlenmesi, kendisinin is­ tek veya ihtiyacından ziyade, sosyal vazife ve geleneğe uy­ mak için ailesinin ve annesi­ nin ısrariyle oldu. «O, annesinin kapı yoldaşı olan saravlı hanımın genç kı­ zında: ilk gençliğinden yir- misekiz yaşma kadar farkına varmadan alıştığı hürriyetine, kendi meşru haklarivle engel olabileceğini hiç düşünmedi­ ği. basit, istediği zaman var, istediği zaman yok. uysal, duygu ve iradesini kayıtsız şartsız kendisininkine teslim etmiş bir zevce tasavvur et­ miş. genç kız ise, Haricive u- muru şehbenderi hulefasın- dan bir Babıâli efendisi yeri­ ne. ruhu ne kendisinin ne de başka bir kimsenin takip ede- miyeceği âlemlerde alabildi­ ğine dolasan bir sanatkâra ha­ yatını bağladığının farkına varmamıştı. Annesinin dizinin dibinde bir saksı çiçeği gibi tertemiz, lekesiz büyümüş, ha­ yata dair hiç bir şey öğrene­ memiş olarak gelinlik duva­ ğını taktığı zaman nasıl kor­ kunç acılarla dolu bir mace­ Tanbûri Cemil Bey beslesl *ehnax farkı Güftcai Nlgûr binli Osman Hanımındır (BAki SuhA Edlbofclundan) raya girdiğini bilmiyordu ve ANSİKLOPEDİSİ — 3467 — CEMIL BEY (T.ınbûrl) kocasına âşık oldu. — Hayır! Istemiyorum- «tik yamanlarda Cemil, bu şebnem dam­ «Adam hafifçe kızardı; dalgın, karla ör­ lası gibi saf. iri lâcivert gözlü, kumral saçlı tülü pencereye doğru yürüdü. genç kadının yanında, kendisini yeni ve bil­ «Yeni doğmuş çocuk ağlıyordu. Kadın mediği bir saadetin ışığı içinde buldu. endişe ve saadetle, tapınır gibi bu sese uzan­ «Eksikliğini şiddetle duy malıla beraber dı. Adam yavaşça kapıya baktı. dostlan, arkadaşları yeni evliyi karisiyle baş- «Yılların yılı, benim annem, dışarı açıl­ başa bırakmak nezaketini gösteriyorlardı. mış fakat hep kendi içine bakan korku ve «Bir taraftan dostlar halkası onsuz kal­ üzüntü dolu gözlerle, bu uzun gecelerin so­ mış. yeni evlilerin sakin aile saadetine karşı nuna kadar kocasını bekledi. ilk aylarda gösterdiği saygıyı ve tarafsızlığı Henüz otuz yasında bir genç kadın iken yavaş yavaş bozmaya, Cemil de hemen ço. onu büsbütün kaybettikten sonra da. yine cuk yaşındanberi kendisini çepçevre saran bekliyordu. bu halkanın coşkun ve hayran mırıltısını Öz­ «Cem’l’in şöhreti saraya aksedecek bir lemeğe başlamıştı. genişlik aldığı zamanlar İkinci Sultan Hamid, «Cem’l’in dost muhiti çok kere yalnız otuz üç senelik saltanat devrinin yarısını id­ erkeklerden mürekkepti ve o zamanın cemi­ rak etmiş, tahtına mutlak hükümdar vasıf- yetine hiç bir kadın giremezdi. Sa- ide hanım kadınların paravana ve­ ya kafes arkasında bulundukları ve meclise uzaktan katıldıkları dost evlerine ısınacak ve harem tarafın­ dan kocasının muhitine iştirak e- decek bir mizaçta da değildi. Bunu her tecrübe edişinde paravananın arkasından kocasına yanan gözler­ le bakan, mide bozukluğu bahane­ siyle bira, diş ağrısı vesilesiyle iki kadeh konyak içen ve onu dinler­ ken inleyen, ağlayan hattâ bayılan hanımefendiler arasında kendisini ateşten bir gömlek içinde yanıyor sandı. «Fakat saraylı hanımın kızı, saadeti mutlak olarak kocasında, şöhretsiz ve tanbursuz da olsa yal­ nız ve sadece onun varlığında ta­ savvur edebiliyor ve onu kıskanı­ yordu. «Saide Hanım, 1902 senesinde, karın pencerelere kadar yükseldiği bir kış gününde, kırkbeş sene son­ ra bu satırları yazacak çocuğu bü­ yük acılarla dünyaya getirdiği za­ man, kocası yatağının kenarına o- turmuş ve sormuştu: — Saide, sana biraz tanbur ça­ layım mı? «Doğum ıstırabından bitâp dü­ şen genç anne, lohusalık ateşiyle Semti ve rvi yanan gözlerini dehşet içinde açtı: (Turgud ZalnJ İn gravürü) CEMİL BEY (Tanbûri) — 3468 — İSTANBUL laruun en koyu mânasiyle yerleşmiş, yarım ekâbir ve ricâl, uzun zaman onunla padişah ve sathî bilgisile musiki meşguliyetine kendi­ arasında perde oldular, Tanbûri Cemil’i sa­ sini iyice vermişti. Fakat padişahlığının son raya karşı adetâ sakladılar. senelerine kadar, payitahtında ün salan Tan- «Ayrıca Sultan Hamid’in Türk musikisi­ bûrî Cemil ismindeki adsmı arayıp sormadı. ni sevmemesi, daha doğrusu musikinin iyi­ Zamanının musikisever bütün nüfuzlu ve sa­ sinden hiç anlamaması, Cemil’in saraydan ray yakını büyük ricalinden başka musiki uzak kalma isteğinde, talihine yardım etti. meraklısı, başlıca şehzadeler, sultanlar ve da­ «Cemil’in garp musikisine karşı alâka­ madı hazret’ şehriyarilen tanıyan Tanbûri sının ilk delilini kemanı Rıfa Efendinin Cemil’in padişaha o zamana kadar tavsiye (1790 ? - 1840 ?) Tshirbuselik peşrevi üze­ edilmemiş olmasına hayret etmemelidir. rinde, bu peşrevin zaten batı musikisi tesiriy­ «Cemil, kendi dünyasının hür ve bağım­ le meydana gelmiş melodik kuruluşundaki sız havasında yaşamadığı zamanlar azap için­ virtüozca tasarrufunda görmek mümkündür. de kalır, tekellüften. yapma ve sahte her tür­ Cemil, kemani Rıza Efendinin peşrevini şark lü muhitten kaçardı. Bu karakterini bilen ve ve garp musiki esprisinin yeni biı terkipte onun sonsuz tevazuunun arkasında bir dev birleşmesine doğru giden uzun ve zahmetli gölgesi gibi yükselen vekarına saygı gösteren yolu, ilkel fakat doğru bir istikamette yaka- lıvan sezişiyle yepyeni, batıya mah­ sus canlılık ve parlaklıkta, mutlak musikinin profan ve instrumental bir örneği haline getirmiş, (tahir) gibi daha çok şarka, (buselik) gibi daha çok garbe ait iki karakterin birleşmesinden meydana gelen (Ta­ hir - buselik) makamiyle bestelen­ miş olan bu eseri devrin ikili cere­ yanının bir sembolü gibi ortaya at­ mıştır. <1318 de (1900; 1902 - 1903) Tanbûri Cemil «Rehberi musiki» sini neşretmişti ki, bu kitap Türk musikisini, (o zamanın tâbiri ile Musikii Osmanîyi) garp musikisi sistemiyle yanyana anlatmaya ve eski sanatımızın edvar kitapları dı­ şında, modern anlamda izahını yap­ maya çalışan ilk eserdir. Cemil’in garp musikisi ile te­ ması ve meşguliyetine saray muhi­ tinde Burhanettin Efendi, Abdur- rahim Efendi, Tevfik Efendi gibi şehzadeler, Şerif Ali Haydar paşa zade damad Mecit Bey ve kardeşi Şerif Muhittin Bey, damad Fahir Bey gibi aristokrat simalar geniş ölçüde sebep olmuşlar, birkaç vesi­ le ile Cemil’in meselâ piyanist Go- dovski gibi büyük virtüozlarla ta­ nışmasını sağlamışlardır. Sazı ve MAşukanm kabri Cemil’in ilk gençlik muhitinin (Turgud Zahn'ln gravürü) müzik bakımından umumi görünü­

Description:
İstanbul Ansiklopedisi, Reşad Ekrem Koçu (1905-1975) tarafından 1944-1973 yılları arasında yayımlanan ve tamamlanamayan kültür ansiklopedisi. Koçu'nun 1944 yılının Kasım ayında yayımlamaya başladığı ansiklopedi, 1944-1951 arasında fasiküller halinde yayınlanmış (birinci dö
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.