ebook img

İSLAM METAFİZĞİNDE TANRI ve İNSAN PDF

336 Pages·2016·22.93 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview İSLAM METAFİZĞİNDE TANRI ve İNSAN

İSLAM METAFİZĞİNDE TANRI ve İNSAN Ekrem Demirli KABALCI EKREM DEMİRLİ İSLAM METAFİZİĞİNDE TANRI VE İNSAN İbnü'I-Arabî ve Vahdet-i Vücûd Geleneği KABALCI YAYINEVİ: 344 İnceleme Dizisi: 57 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun olduktan sonra tasavvuf üzerine yüksek lisansını ve doktorasını tamam­ ladı. Halen İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyesi olan Demirli, Ibnü’l-Arabi ve Sadreddın Konevî başta ol­ mak üzere Selçuklu-Osmanlı düşünürleri ve düşünce hayatı üzerinde çalışmaktadır. Sadrcddin Konevıde Bilgi ve Varlık (İz, 2005), Fususidi-Hikem Çeviri ve $erh (Kabalcı, 2005), Sadreddin Konevî: Hayatı, Eserleri ve Etkilen (Isatn) ve Ibnul-Arab: ve Vah­ det-i Vücûd Geleneği yayınlanmış eserleridir. Bunların yanı sıra lbnü’l-Arabî, 5adreddin Konevî, Ibn Sina, Abdürrezzak Kaşa- ni, Abdülgani Nablusi gibi yazarlardan pek çok tercümesi bu­ lunmaktadır. Ekrem Demirli îslam Metafizipnde Tanrı ve însan Îbnü'l-Arabi ve Vahdet-i Vücûd Geleneği © Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2008 Birinci Baskı: Kasım 2009 Kapak Düzeni: Gökçen Yanlı Teknik Hazırlık: Zeliha Güler Yayına Hazırlayan: Mustafa Küpüşoğlu KABALCI YAYINEVİ Ankara Cad. No: 47 Cağaloghı 34112 îstanbul Tel: (0212) 526 85 86 Faks: (0212) 513 63 05 [email protected] www.kabalciyayinevi.com internetten satış: www.kabalci.com.tr KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI Cataloging-in-Publication Data (CİP) Demirli, Ekrem Metafizik Düşüncede Tanrı ve İnsan İbnü’l-Arabi ve Vahdet-i Vûcûd Gelenep I. Din 2. Tasavvuf 3. Felsefe 4. Kelam 5. Metafizik ISBN 975-977-l50-X Baskı ve cilt: Yaylacık Matbaacılık San. Tic. Ltd. $ti. (0212 5678003) Litros Yolu Fatih Sanayi Sitesi No: 12/197-203 Topkapi-Istanbul İSLAM METAFİZİĞİNDE TANRI VE İNSAN İbnü'l-Arabî ve Vahdet-i Vücûd Geleneği EKREM DEMİRLİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ .....................................................................................................................7 GİRİŞ ...............................:...................•.......................................................................9 Birinci Bölüm VII/XIII. YÜZYILDA METAFİZİK DÜŞÜNCE, 15 I. TARİHSEL DURUM: ZAMAN İÇİNDE BİR ZAMAN............................................17 Bir Metafizik Sorun Olarak Zaman: Kıdem Karşısında Hudûs....................................17 Döngüsel Zaman: Başlangıçlar, Sonlar ve Gayeye Doğru Hareket................................30 Tarihin Yönü: İslam Ümmetine Doğru Tarihin Seyri..................................................34 İslam Ümmetinin Dönemleri: Olgunluk Döneminin Tarih Anlayışı.............................45 Sonun Başlangıcı: Son Nebi, Son Veli ve Karamsarlık.................................................52 IL İSLAM BİLİMLERİNDE GENEL YÖNELİM: BİLİMLERİN İÇ İÇE GİRMESİ VE TASAVVUF..........................................................................................................61 Yeni Dönemde Tasavvuf: Eklektik Bir Bilim ya da Metafiziği İkmal.............................61 Kimlik Arayışı: Kelam ve Felsefe Arasında Tasavvuf..................................................70 Sarihler Dönemi ve İki Kitabın Serüveni: Fusûsu’l-Hikem ve Miftahu’l-Gayb...............82 İkinci Bölüm METAFİZİĞİ YENİDEN YORUMLAMAK, 89 I. BİLİM OLMA SERÜVENİNDE TASAVVUF: ZAHİTLİK, BATINİ FIKIH VE TEORİK TASAVVUF..................... 91 Olgunluk Dönemi Araştırmalarının Büyük Sorunu: Adlandırma Güçlüğü...................91 Teorik Tasavvufa Giden Süreç: Zühd Döneminde Tasavvuf.......................................106 Yöntemin Şekillenmesi: Sünni Tasavvufun Gelişimi..................................................110 II. METAFİZİĞE YENİ YORUM..............................................................................118 Bir Geleneğin inşası: Metafiziğin Konusu, Sorunları, ilkeleri......................................118 Metafizik Bilginin Kaynağı: ilahi isimler Teorisi.......................................................123 III. TASAVVUFİ YÖNTEMİN ESASLARI: SUFILERİN BİLGİ YÖNTEMİ HARKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ.................................................. 144 Nazari Güç Karşısında Ameli Güç: İstidlale Karşı Riyazet ve Kalbi Anndırma............144 Yöntemin Ayrışması: Tasavvuf Mistisizm ya da lşrakîlik midir?.................................147 Tasawufi Bilginin Sonu: Hayret ya da Başlanılan Yere Dönmek................................163 Üçüncü Bölüm İBNÜ'L-ARABÎ VE TAKİPÇİLERİNDE VARLIK SORUNU: ONTOLOJİDEN TEOLOJİYE METAFİZİĞİN SEYRİ, 167 I. VARLIĞI TANRI OLARAK BULMAK: VECD [BULMAK] VE VÜCÛD [OLMAK] ARASINDA VARLIK..............................................................................169 Sufilerin Varlık Görüşü: Bir KavTam, Bir Önerme...................................................169 Felsefi Dilin Tasavvufileşmesi: Zorunlu ve Mümkün, Zengin ve Fakır, Hak ve Halk....177 Mahiyetsiz Varlık ve Varlıksız Mahiyet: Tann ve Mümkünde Varlık-Mahıyet ilişkisi.... 183 II. ZORUNLU VE MÜMKÜN İLİŞKİSİ: GÖRELILIK İLİŞKİSİNİN SONUÇLARI.. 190 Metafizik Düşüncenin Krizi: Birlik-Çokluk Sorunu Karşısında Sufiler.......................190 Sufılerin Yaratılış Teorisi: Tann-Âlem Arasında Benzerlik.........................................194 III. VAHDET-I VÜCÛD ANLAYIŞININ GELİŞİMİ: ASK1NLIK VE İÇKINLIK ARASINDA TANRI ANLAYIŞI................................................................................203 Varlık, Birlik ve Vech-i Has....................................................................................203 İyimser Bir Varlık Anlayışının Kaynağı: Varlık, İyilik ve Rahmet...............................223 Dereceli Bir Varlık Anlayışı: Varlık ve Mertebeleri....................................................232 Dördüncü Bölüm METAFİZİK DÜŞÜNCEDE İNSAN, 235 I. VARLIĞIN GAYESİ OLARAK İNSAN: KUŞATICI VE MÜKEMMEL VARLIĞA DOĞRU VAROLUŞUN YÖNELİMİ.........................................................................237 Ontolojik Bir ilke Olarak İnsan: tbnü’l-Arabî’nin Logos Nazariycsi (Var mıdır?)........244 Epistemo Ioj i k Bir İlke Olarak İnsan: Varlığın Sırrı ve Anahtarı.................................264 Tanrının En Biiymk Delili: Tanrıyı insanda ve İnsanın Dünyasıyla Bilmek..................269 Ahlaki Bir Varlık Olarak İnsan: Mecburen “Özgür” Varlık........................................284 İnsan-ı Kâmil Düşüncesinin Sonuçlan: Risalet-Nühüvvet ve Velilik İlişkileri...............295 SONUÇ...................................................................................................................307 SÖZLÜK..................................................................................................................315 KAYNAKÇA.............................................................................................................329 DİZİN......................................................................................................................333 ÖNSÖZ Sufiler insanı anlatmak için ibnü’l-vakt, yani ‘Vaktin oğlu” demişlerdi. Önemli bir düşünceyi içeren bu ifadenin, çağımızda geçmişten ve gelecekten soyutlanarak yaşa­ dığı anda hapis kalmış ve bu anın dışındaki her şeyi önemsiz sayan insanı anlataca­ ğını hiç düşünmemişlerdi herhalde. Çağdaş insanı anlatan en iyi ifadelerden biri, onu insanlık ailesinden kopartarak, belirli bir zaman dilimine hapseden bu "yaşanan ana ve şimdiye” hapsedilmiştik ve kuşatılmışlık olabilirdi. Bu durum tarih anlayışı­ nın ve düşüncenin etkisizleştiği ülkemizde daha açık gözlenir. Çağdaş insanın en büyük ihtiyacı, kendini insanlık ailesinin ferdi sayabileceği bir zaman ve tarih bilin­ cidir. Du sayede insan büyük bir birikimin katkısıyla kendini tanıma sürecini çöze­ bilir ve "insan olma” ortak paydasının zamanı, mekânı ve kültürü aşan dinamik yö­ nünü tecrübe ederek, sözgelimi lbnü’l-Arabî, Feridüddin Attâr veya Mevlânâ’yla çağ­ daş olur. Günümüzde tbnül-Arabî, Mevlânâ, Hallac-ı Mansur gibi sufilere yönelik gittikçe artan, fakat tam da tanımlanamayan bir ilginin ortaya çıkması bu bilincin oluştuğu­ nun göstergesi sayılabilir mi? Bunun yanıtını vermek için ilginin önümüzdeki yıllar­ da nasıl bir seyir izleyeceğini beklemek gerekir. Bu ilgi öncelikle Batı’daki araştırma­ ların ivmesiyle ülkemizi etkilemiş, entelektüel kesimlerde büyük ölçüde unutulmuş isimler yeniden hatırlanmaya başlamıştır. Oysa İbnül-Arabî, Konevî, Molla Fenan, Davud Kayseri, bu isimlere göre daha az tanınan Saidüddin Ferganî, Müeyyidüddin el-Cendi başka hiçbir düşünürle karşılaştırılamayacak ölçüde bize yakm düşünürler­ dir. Bu isimler yaklaşık iki yüzyıl boyunca ürettikleri bilgi anlayışıyla mirasçısı oldu­ ğumuz toprakları dünyanın en önemli kültür ve entelektüel bölgesi haline getiren, evrensel bir derinliğe sahip düşünürlerdir. Gerçekte siyasal sınırlarını aşarak tarihsel sınırlanyla dikkate aldığımızda, büyük Anadolu coğrafyasının dünyanın kültür mer­ kezi haline gelmesi tarihte iki kez gerçekleşmiştir: Grek filozoflarıyla ve düşünürle­ riyle bağlantılı ilkinden uzun bir süre sonra, ikinci kez bu imkân tbnü?l-Arabı ve e- kolü tarafından başarılmıştır. On üçüncü yüzyılda İslam dünyasında veya dünyanın herhangi bir yerinde, sözgelimi İbnül-Arabî, Konevî veya Mevlânâ’dan daha büyük bir düşünür, ele aldıkları konulardan önemli konuları ele alan ve değer üreten dü­ şünür bilmiyoruz. Bu ekolün ilk kurucularından elli altmış yıl sonra kurulmuş olsa bile Osmanlı devletinin düşünce ve entelektüel hayatının kökleri bu ekoldeydi. Öte yandan tslam felsefesinin süzgecinden geçen Grek düşüncesi veya İslam öncesi çeşit- 7 METAFİZİK DÜŞÜNCEDE TANRI VE İNSAN Ii kültürel unsurlar bu ekol tarafından yeniden üretilmiştir. Bu nedenle söz konusu ekol metafizik geleneğin “en genç” kurucularıdır. Bu geleneğe ilişkin söylenmesi gereken ve gösterilen ilgide ihmal edilen bir yön geleneğin teorik kaynaklarıdır. Bu geleneğin nasıl bir teorik zeminde ele alınması ge­ rektiği sorunu çağımızdaki araştırmaların en büyük sorunudur. Ibnu 1-Arabî ve ta­ kipçileri İslam düşüncesinin takipçileridir ve bu düşünce göz ardı edilerek onların düşüncelerinin anlaşılması hiçbir şekilde mümkün olamaz. Bu nedenle IbmTl-Ara- bî’yi anlamak, Farabi, Ibn Sina gibi İslam filozofları veya Eşarî, Bakıllani, Cuveynî gibi kelameiları dikkate almadan mümkün olmadığı gibi, söz konusu düşünürler ta­ rafından ortaya konulan düşünceler de İbnü’l-Arabî ve geleneğinde yeni bir çehre kazanarak gelişmelerini sürdürmüşlerdir. İslam düşüncesinin gelişim evreleriyle ilgi­ li oryantalist bakış açısıyla soruna bakmak bu bağlantıları kurmayı imkânsızlaştıra- caktır. Oysa bu ekol bize İslam düşüncesinin “donuklaştığı,” hatta “bittiği” denilen bir tarihten uzun süre sonra bile değer ve düşünce üretimini sürdürdüğünü göster­ miştir. Bir giriş ve dört bölüm olarak tasarlanan çalışmamız, bu büyük geleneğin te­ mel düşünceleri ve kaynaklarıyla ilişkisinin tahlilini amaçlamaktadır. Ekrem Demirli Altunizade, 2008 giriş Bilgi insanın sınırlı imkânlarıyla sınırsızı kuşatma ve kavrama çabasıdır. Bu saye­ de insan sınırsızı kendisi için anlamlandırır, kendi kavram ve değerleriyle sınırsız hakkında hükümler verir, Bu nedenle alanın sınırlanması bilimsel bir çalışma için zorunlu olduğu kadar, İslam bilimleri söz konusu olduğunda tasavvuf için tam bir zorunluluk haline gelir. Çünkü tasavvuf başka hiçbir bilimle karşılaştırılamayacak ölçüde geniş bir alanda kendini ifade etmiştir. Ebû Nasr Serrâc tasavvufun kökenine ilişkin görüşleri tahlil ederken, “Tasavvuf herhangi bir bilimle özdeşleştirilemeyecek kadar geniş bir bilimdir” diyerek buna işaret etmişti. Çünkü tasavvuf ne fıkıh-kelam gibi yöntemi, kaynaklan ve alanı belli bir bilime karşılık gelmekteydi, ne de felsefi bilimlere benziyordu. Tasavvufu tasavvuf yapan her şeyden önce ameli yönüydü. Bu yönüyle tasavvuf herhangi bir şekilde ihata edilemeyecek nicelikte tarikatlar, sosyal ve eğitim kurumlan vs ortaya çıkartmıştır. Buna karşın tasavvufun bir nazari yönü vardır ki, geniş ve zengin bir külliyat ortaya çıkartmıştır. Günümüzde tasavvuf üze­ rine bir araştırmanın karşılaşılabileceği en önemli sorunlardan birisi tasavvufun bu geniş ve kısmen dağınık yapısıdır. Öyleyse tasavvuf alanındaki bir bilimsel araştırma başka herhangi bir alandan daha çok alanını sınırlamak zorundadır. Bu çalışmada tasavvuf tarihinin en önemli ve etkili düşünce ekollerinden birisi üzerinde duraca­ ğız. Bu ekol XXIII ila XV. yüzyıllar arasmda, özellikle Selçuklu-Osmanlı hâkimiyeti al­ tındaki topraklarda etkinliğini sürdürmüş, bir yandan İslam filozoflarının felsefi bi­ rikimlerini, öte yandan kelam bilginlerinin birikimlerini aynı anda miras alarak bü­ tün bu mirası tasavvufi bir gözle yeniden yorumlayan bir entelektüel harekettir. Bu bağlamda çalışmanın adı gerçekte sınırlarını da belirlemektedir. Islâm Metafiziğinde Tanrı ve İnsan diye adlandırdığımız çalışma ağırlıklı olarak XXllI ila XV. yüzyıllarda Konya, Malatya, Şam, Kayseri, Bursa gibi bölgelerde yaşayan sufılerin görüşleriyle şekillenen belirli bir geleneğin bilgi ve varkk anlayışını ortaya koymayı hedefler. Bu ekolün takipçileri bilgiye ve hakikate ulaşma yöntemleri bakımından “sufi” adını a- lırken, inceledikleri konular ise onları İslam filozofları ve kelamcılarıyla bir araya ge­ tirir. Öyleyse bu ekol tasavvufi yöntemi esas alan nazari bir ekoldür. Söz ettiğimiz entelektüel geleneğin iki kurucusu Ibnu 1-Arabî ve Sadreddin Ko- Hevi5dir. tbnü’l-Arabî 17 Ramazan 560 (28 Temmuz 1165) tarihinde Endülüs’ün gü­ neydoğusunda Mürsiye’de doğdu. Tam adı Muhyiddîn Muhammed b. AlI b. Mu- hammed el-Arabî et-Tâî d-Hâtimî’dir. Babası Ali b. Muhammed bölgenin etkili kişi- !erindendi. Yaklaşık otuz yaşma kadar Endülüs’ün çeşitli bölgelerinde kaldıktan son­ METAFİZİK DÜŞÜNCEDE TANRI VE İNSAN ra doğuya gitmiş; Malatya, Konya ve Şam gibi şehirlerde bulunmuştur. 22 Rebîülâhir 638 (10 Kasım 1240) tarihinde vefat etmiş ve Şam’da defnedilmiştir. Ibnu I-Arabi'nin Konevfmn babası Mecdüddin Ishalda tanışması geleneğin oluşmasının ilk adımıydı. Sadreddin Konevî’nin tam adı Ebû’l-MeâlI Muhammed b. îshak b. Yusuftur. Lakabı $eyh-i Kebir'dir [Büyük Şeyh]. Bu lakap özellikle Şeyh-i Ekber [En Büyük Şeyh] diye nitelenen tbnü’l-Arabi’yle birlikte tasavvuf tarihindeki müstesna yerini anlatır. Konevî varlıklı bir ailenin çocuğu olarak 1200lü yıllarda Malatya’da doğmuştur. Yaygın görüşe göre doğum tarihi 1207’dir. Selçuklular devrinde önemli bir kültür şehri olan Malatya bir yandan Konya’yla yakın ilişki içindeyken, öte yandan Elazığ, Sivas, Urfa, Diyarbakır, Şam ve civarıyla da bağlantıları olan bir şehirdi. Bütün bun­ lar Malatya’yı önemli bir kültür merkezi yapmıştı. İslam dünyasının farklı bölgele­ rinden gelen büyük düşünürlerin, yazarların uğradığı bir şehirdi Malatya, İbnü’l- Arabfnin birkaç kez geldiği Malatya’da uzun yıllar geçirmesi şehrin merkeziliğinin kanıtı sayılabilir. Konevfnm babası Mecdüddin îshak önemli bir mutasavvıf ve bil­ gindi; Selçuklularda üst düzey bir yönetici olduğu da kaynaklarda söylenir. Bazı ri­ vayetlerde Konev7Inin annesinin Selçuklu sarayına mensup olduğu rivayet edilir. Ba­ zı rivayetlerde annenin hükümdarın kız kardeşi olduğu belirtilir. Soylu ve zengin bir aileye mensup olan Konevî devrinin önemli hocalarından dersler almış, bir yan­ dan dini ilimlerde» öte yandan felsefi ilimlerde iyi bir öğrenim görmüştür. Babası Mecdüddin lshakin alimler ve mutasavvıflarla dostluğu Konevfye sağladı­ ğı en önemli katkıydı. Aralarında en önemli isim hiç kuşkusuz Îbnüi-Arabî'ydi. Bir menkıbede Endülüs’ten ayrılarak Anadolu taraflarına gelişi Konevfnin terbiyesiyle irtibatlandmlır. Rivayete göre, kendi isteğiyle olmadığı anlaşılan Endülüsien ayrılışı­ nın bir sebebi olduğunu hisseder ve bunu öğrenmek ister. Cenab-ı Hak’tan bunu su­ al edip şöyle der: “Niçin bu sefere çıkmam takdir edildiğini öğrenmek istiyorum. Bunu öğrenmeden de gemiye binmem.” Bu dua üzerine kalbine bu konuda bilgi ak­ tarılmıştır: Endülüs’ten ayrılmasının nedeni Konevfyi terbiye etmek ve eğitimini üst­ lenmekti. Bunu öğrenince gemiye biner ve bir daha dönmemek üzere Endülüs’ten ayrılır. Rivayetin doğruluğu bir yana, İbnü'l-Arabfnin hayatındaki en önemli “ese­ rin” Konevî olduğunu hesaba katarsak yaşananlar menkıbeyi doğrulamıştır. Konevfnm hangi tarihte Konya’ya geldiği bilinmemektedir. Büyük bir olasılıkla lbnü’1-Arabi’nin ölümünden sonra gelmiştir. Konevî Mısır, Şam, Hicaz gibi bölgelere gitmiş, oradaki bilginlerle ilişkiler kurmuştur. Eserlerinde bir süre Mısır ve Kudüs’te yaşadığından, hacca gittiğinden ve burada belli bir süre kaldığından söz eder. Geride büyük bir entelektüel miras bırakan Konevi 1274 yılında Konya’da vefat etmiş ve 10

Description:
EKREM DEMİRLİ. İSLAM METAFİZİĞİNDE TANRI VE İNSAN. İbnü'I-Arabî ve Vahdet-i Vücûd Geleneği. KABALCI YAYINEVİ: 344. İnceleme Dizisi: 57.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.