ebook img

iŞGÜCÜ PiYASASINA AiT KAVRAMLARlN SORGULANMASI PDF

25 Pages·2005·1.23 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview iŞGÜCÜ PiYASASINA AiT KAVRAMLARlN SORGULANMASI

EKONOMiK YAKLAŞlM 61 iŞGÜCÜ PiYASASINA AiT KAVRAMLARlN SORGULANMASI* Nurcan ÖZKAPLAN{ * *] GiRiŞ Çalışma çeşitli ekonomisine ait kavramlar ve bu kavramların içerikleri kadar,bu kavramlar tarafından temsil edilen işgücü piyasasına dahil kategorilerin ölçülmesi de oldukça sorunlu bir alandır. Her şeyden önce, işgücü piyasasındaki kategorilerin uluslararası düzeyde kabul görmüş standarda oturtulması meselesi gelir. Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO) bu anlamda genel kabul görmüş standart tanımlar oluşturmaktadır!. Standartıaşma işgücü piyasasına dönük veri tabanının oluşturulmasını ve bu verileri kullanarak analiz yapılmasını kuşkusuz kolaylaştırmaktadır. Ayrıca benzer tanım ve ölçümlerin dünya ölçeğinde kabul görmesi, uluslararası karşılaştırmalar yapma olanağı da sağlamaktadır. Ancak, işgücü piyasasına ait kategorilerin kesin içeriği, her birinin nasıl tanımlandığına bağlı olarak değişir. Bu tanımların kalın çizgilerle sınırları çizilirken, işgücü piyasasındaki herhangi bir konumun, söz konusu kategorilerden sadece bir tanesine ait olmasını garanti edecek şekilde kategoriler oluşturulmaya çalışılır. Bu nedenle kategorilerin belirlenmesinde bazı kurallar uygulanır. Bu kurallar bir dizi varsayımlada beslenen teorik bir temele dayanmaktadır. Dolayısıyla, standart tanımlar oluşturmanın ve bu tanımları kullanarak analiz yapmanın iki tür zorlu ğu ndan söz edilebilir: birincisi bu tanımların yansız, objektif ve evrensel kılınmalarının nasıl mümkün olabileceği meselesi ve ikinci olarak tanımların ideolojik içeriklerinin ya da teorik dayanaklarının yarattığı sınırlayıcılığın farkında olup olmama sorunu. Tanımları standartıaştırma kaygısıyla, bir dizi kurallar uygulanmasına rağmen, farklı kategorilerin içeriklerinin birbirinin içerisine geçmesine engel olmak zor görünmektedir. Bunun dışında, özellikle gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında işgücü * Bu çalışmanın özeti,Türk Sosyal Bilimler Derneğinin 5.Uiusal Sosyal Bilimler Kongresi'nde bildiri olarak sunulmuştu(1997) ** Doç.Dr.,Gazi Üniversitesi, Iktisat Bölümü Ekonomik Yaklaşım, Cilt 10, Sayı 32, Bahar 1999 62 Nurcan ÖZKAPLAN piyasasının yapısal farklılıkları, belirli kurum ve prosedürlerin etkinliği nedeniyle, kategorilerin tanımlanmasında farklılıklar ve sapmalar ortaya çıkarmaktadır. ILO' nun bu farklılıkları göz ardı etmeyerek,bazı tanımlarda revizyona gittiği bilinmektedir. İşgücü piyasasının ayırdedici özelliği olarak,istihdam,işsiz, eksik istihdarn,kendi hesabına çalışma vb. gibi çeşitli kategorilerin zenginliği ve karşılıklı olarak iç içe geçmiş içerikleri, tanımlama ve ölçme konusundaki zorlukların temel nedenini oluşturmaktadır. ÇALIŞMA ÇAGI NÜFUSU VE POTANSiYEL iŞGÜCÜ ARZ/ 2 Teoride, fiziksel ve zihinsel açıdan çalışmaya uygun olan herkes potansiyel işgücü arz ma dahil edilir. Çocuklar ve yaşlılar, bazı ekonomik faaliyetleri gerçekleştirdikleri için bu tanıma dahil edilebilir. Ancak, pek çok ülkede çalışma çağı nüfusu tanırnma yaş sınırlaması konmuştur ve bu sınırlamalar, ILO' ya üye pek çok ülke tarafından onaylanmış çeşitli uluslararası işgücü sözleşmeleri ile uyum içerisindedir. Çocuk işgücü(15 yaş altı) kullanımı pek çok ülkede resmi olarak yasaklanmıştır. Çünkü, okul çağındaki çocukların çalışması, sadece kısa dönemli yarar sağlarken, uzun dönemli olarak sosyal, psikolojik ve fizyolojik olumsuzluklara yol açtığı bilinmektedir. Bu nedenle, temel eğitim pek çok ülkede zorunludur; nüfus sayımlarında iktisadi faaliyet düzeyi belirli bir minimum yaşın altında söz konusu edilmez. Yapılan araştırmalar, ülkelerin çoğunun 12-14 yaş arası değişen alt sınırı benimsediğini ortaya koymuştur. Üst sınır olarak, emeklilik yaşı kabul görmüştür. Pratik kaygılarla, çalışma çağı nüfusu(yada cari potansiyel işgücü arzı) genellikle, ilkokul(temel eğitim) mezuniyet yasal yaşı ile emeklilikte geçerli yasal maksimum yaş arasında, yani 15-64 yaş arasında(bazı ülkelerde 15-59, diğerlerinde 10-59) kalan nüfusu kapsar. Ancak işgücü anketlerinde üst yaş limiti genellikle belirtilmez. BAG/MLILIK ORANI(YÜKÜ) Tanım olarak bağımlılık oranı(yükü), potansiyel işgücü arzının tersidir. 15 yaş altı çocuklar ile 65 yaş üstü yaşlıların sayısının, 15-64 yaş grubundaki insan sayısına oranı şeklinde hesaplanır. Bağımlılık oranı, çalışma çağındaki kişilere bağımlı olan nüfusun kaba bir ölçümüdür. Bağımlı nüfusun tüketici olup, cari potansiyel gelir yaratmadıkları kabul edilir. Bu oranı iki bileşenine ayırmak mümkündür: i)çocuk bağımlılık oranı: 15 yaş altındaki çocuk sayısının 15-64 yaş grubuna oranıdır. Bu oran, bakım, destekleme,yetiştirme ve eğitim açısından çocukların yetişkinler için maliyetinin kaba bir ölçüsüdür. ii)yaşlılık bağımlılık oranı:65 ve 65 yaş üstündekilerin 15-64 yaş grubuna oranıdır. EKONOMiK YAKLAŞlM 63 Yüksek doğurganlık oranlarına bağlı olarak, gelişmekte olan ülkelerde çocuk bağımlılık oranı, gelişmiş ülkelerdekine göre daha yüksektir. Tersine, yaşlılık bağımlılık oranı gelişmiş ülkelerde daha yüksektir. Örneğin, çocuk bağımlılık oranı 1990 yılında gelişmiş ülkelerde %32.1 iken, bu oran Afrika'da %84.2, Güney Asya'da %62.1 ve gelişmekte olan ülkelerde %59.3 'tür. Yaşlılık bağımlılık oranı ise,gelişmekte olan ülkelerde %7.4,Afrika'da %5.9 ve Güney Asya'da %7.6 iken, gelişmiş ülkelerde %18.2 olarak belirlenmiştir. Gelişmiş ülkelerde, nüfusun yaş dağılımı, ölüm oranında süregelen azalma ve yaşlı insanların ortalama ömür sürelerinin uzaması nedeniyle temel bir sorun haline gelmiştir. Ancak, ortalama bağımlılık oranı, gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş ülkelere göre daha yüksek düzeydedir(%67'e karşı,%50 civarında). Bağımlılık oranının en yüksek olduğu ülkeler, sırasıyla Afrika ve Güney Asya ülkeleridir. Bu ülkelerde, ekonomi nüfusun göreli olarak çok küçük bir bölümü tarafından yaratılan üretim yada gelir düzeyine bağlıdır. Ayrıca, bağımlılık oranı birincil olarak çocuk bağımlılığı olduğu için, bu ülkelerde yatırımların göreli daha büyük bir kısmının işgücünün fiziksel kapasitesi yerine, okul, hastahane gibi sosyal sermayeye yatırılması zorunluluğu vardır. Daha da önemlisi, gelişmekte olan ülkelerin genç nüfus yapısı, gelecek 10 yıllarda potansiyel işgücü arzına çok büyük ilavelcrin devam edeceğini göstermektedir. iKTiSADEN FAAL NÜFUS YA DA iŞGÜCÜ 2 Bağımlılık oranı ölçütleri, nüfusun yaş yapısına ilişkin analiz için sadece başlangıç düzeyinde yaklaşımları kapsar. Bağımlı yaşa, 15 yaş altı ve 65 yaş üstü yaş grubuna dahil olan kişilerin hepsi,iktisadi faaliyete katılmadığı için bağımlı kabul edilmektedir. Bağımlılık oranı tanımı; bağımlı nüfusu tüketici,çalışma çağı nüfusunu ise üretici varsayar. Bu öngörme, tamamen üretken/üretken olmayan ayırımının ön kabulüne dayanmaktadır. Üretken olma yada olmama ayırımı tamamen "piyasa" ile olan ilişki çerçevesinde ele alındığından, piyasa ile bağlantısı olmayan yani kar, ücret, maaş vb. tazminatlar karşılığı olmayan faaliyetler üretken sayılmaz. Kuşkusuz, "üretken olma" sadece piyasa ilişkisi ile sınırlanmadığında, hem bağımlılık oranı tanımı, hem de hangi faaliyetin iktisadi olduğu değişecektir. Dolayısıyla, yaş sınırlamasıyla belirlenen bağımlı nüfusun içinde, piyasaya dönük faaliyette bulunmayanlar (örneğin, 65 yaş üstü gönüllü kuruluşlarda/sivil toplum örgütlerinde çalışan emekliler ile ev içi üretimde bulunan ev kadınları) zımni olarak "tüketici" kabul edilirler. Benzer bir mantıkla, çalışma çağı nüfusuna dahil olanların hepsi de, iktisadi faaliyete sahiptir denilemez. Ortaokul ve lise çağındaki gençlerin önemli bir bölümü, zorunlu eğitimin ötesinde çalışmaya devam eder. Ev kadınları, tam zamanlı olarak 64 Nurcan ÖZKAPLAN ev işleri ile uğraşırlar; ancak geçici olarak iş hayatına atılıp, bir süre sonra ışı terkederek(özellikle, doğum, evlilik gibi nedenlerle) evlerine dönerler. Dahası,toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık ve geleneksel erkek-kadın işbölümü pek çok ülkede, kadın işgücünün evinin dışında iktisadi faaliyete katılımını baltalar. Zaten, ev işleri ve çocuk bakımı "üretken" ve "iktisadi" birer faaliyet olarak kabul edilmez. Bunların dışında, iktisadi bir faaliyet olarak(hizmet) düşünütmesine rağmen,orduda hizmet verenler işgücü anketlerinde kapsam dışı bırakılır. Örneğin, Türkiye'de Devlet İstatistik Enstitüsü(DİE)'nün Hanehalkı İşgücü Anketlerinde kurumsal olmayan sivil nüfus -yani okul, otel, yurt, çocuk yuvası, huzurevi, özel nitelikteki hastahane, hapishane, kışla ya da orduevinde İkarnet edenlerle yabancı uyruklular dışında kalan nüfus- temel alınır. Bu nedenle, işgücüne katılmanın boyutları, kabul edilen iktisadi faaliyet ya da işgücü tanırnma bağlıdır. iktisacten faal nüfus( aktif nüfus) şu şekilde tanımlanmaktadır: "Belirli bir referans dönemi boyunca, Birleşmiş Milletler Milli Gelir, Muhasebe ve Denge Sistemleri tarafından tanımlanmış iktisadi mal ve hizmetlerin üretimi için gerekli olan işgücü arzını besleyen kadın ve erkekler". Bu tanım, işi olmayıp iş arayanları(yani işsizleri) kapsadığı kadar ,çalışanları(yani istihdam edilenler) da içerir. 13 .İşgücü İstatistikçileri Uluslararası Konferansı(ICLS), 1982 yılında yapılan oturumda, iktisacten faal nüfus için iki ölçüt önermişti:bir yıl gibi uzun bir referans dönemiyle ilişkili olarak ölçülen "genellikle faal(aktif) nüfus" ve bir hafta ya da bir gün gibi kısa bir referans dönemiyle ilişkili olarak ölçülen "cari faal nüfus". Cari aktif nüfus aynı zamanda işgücü olarak tanımlanır. Genellikle faal nüfus yaklaşımının, özellikle veri toplama programlarının yıl boyunca birkaç kez tekrarlanamadığı durumlarda, faaliyetlerin temel boyutunu yansıtmak üzere tercih edildiği vurguianmaktadır. Anketıerin belirli sıklıklarl a yapılmasında kurumsal ya da ekonomik engeller mevcut olabilir. Gelişmekte olan ülkelerde,tarımsal ya da diğer mevsimlik dalgalanma gösteren faaliyetlerin, toplam olarak önemli bir ağırlığa sahip olmasının da, bu yaklaşımın kullanılmasını kolaylaştırdığı ifade edilmektedir. Uzun referans döneminin kullanılmasıyla,sadece bireylerin yıl boyunca sahip oldukları temel faaliyet değil, aynı zamanda diğer faaliyetleri hakkında da veri toplamak olanaklı hale gelmektedir. Bu durumda kişilerin çalışma konumlarının üç kategori içine sıkıştırılması da kuşkusuz zorlaşacaktır. Daha uzun zaman diliminde, kişilerin sahip oldukları çeşitli faaliyet konumlarının zenginliğini yansıtma şansının doğduğu düşünülebilir. Ayrıca,faaliyetlerin süresi boyunca veri toplama olanağını doğmaktadır;bu tip veriler yıl içindeki istihdam ve gelir ilişkilerinin analizi için yararlı olabilir. Ancak cari faal nüfus yada işgücü çatısı yaklaşımında olduğu gibi, genellikle faal nüfusun ölçülmesinde de temel işgücü kategorileri kullanılmaktadır; yani işsiz, istihdam edilen gibi. Bu yaklaşımda da esas olan, daha uzun dönemde kişilerin faaliyet konumlarını üç kategori yardımıyla belirlemektir. Yinede bu yaklaşıma kısmi bir esneklik getirilmiştir: bu kategoriler daha EKONOMİK YAKLAŞlM 65 uzun bir referans döneminde "ana faaliyet" kriteri tarafından belirlenir. "Ana faaliyet" statüsü, bir yıl boyunca bireyin kaç hafta ya da kaç gün işsiz kaldığı ya da istihdam edildiğine bağlı olarak saptanır. Ana faaliyet konumunu belirleyen o faaliyete karşı gelen kategoride geçirilen sürenin uzunluğudur. 52 haftada çoğunluk kriterine bağlı olarak,işsiz kaldığı ya da istihdam edildiği hafta ya da gün sayısının toplamı referans alınır. Örneğin,tam-zamanlı çalışma biçimlerinin yaygın olduğu ekonomilerde,çoğunlukta olan(işsiz ve istihdam edilmiş olduğu hafta sayısı toplamı olarak)haftalar temel alınırsa; 13 hafta istihdam edilmiş, 18 hafta işsiz kalmış ancak 21 hafta "faal" olmamış bir kişi,genellikle faal ve işsiz kategorisine dahil edilir. Çünkü, 52 haftanın yarısından fazla bir süre boyunca bu kişi "faal" dir. Oysa, cari faal nüfus yaklaşımında kategorileri belirlemek için "öncelik" prensibi uygulanır. iŞGÜCÜ ÇERÇEVESi YAKLAŞlMI Temel kategoriler ve özdeşlikler İşgücü çerçevesi, veri bir zaman diliminde, belirli bir dizine bağlı olarak minimum yaşın üzerindeki nüfusu iktisaden faal nüfus ya da aktif nüfus olarak tanımlar. Faal nüfus üç kategoriden oluşur: istihdam edilen, işsiz ve işgücüne dahil olmayan. İstihdam edilenler ve işsizler İşgücünü ya da cari faal nüfusu meydana getirirler. Bu kategori, zamanın belirli bir anında işgücü arzını besleyen insan sayısının bir ölçütüdür. işgücüne dahil olmayanlar ise, belirlenmiş minimum yaş sınırının altında kalanlar dahil olmak üzere, cari olarak faal olmayan nüfusu temsil eder. Bu ilişki kısaca şöyle gösterilebilir: nüfus=işgücü+işgücüne dahil olmayanlar işgücü=istihdam edilenler+işsizler İstihdam edilenler, ücretli istihdam edilenlerle kendi hesabına çalışanları kapsar. Ücretli istihdam, referans döneminde ücret yada maaş karşılığı bir işte çalışan(parasal yada ayni ödeme) insanlarla,işle resmi bir bağlantısı olduğu halde, geçici olarak işbaşmda bulunmayanlardır. Kendi hesabına çalışanlar referans döneminde kar karşılığı ya da aile kazancı karşılığı çalışanlar( ücretsiz aile işçileri) ile, kendi işyerine sahip ancak geçici olarak işte bulunmayanları kapsar. işsiz referans döneminde i)işi yok ii)işe başlamaya hazır ve iii)iş arayan şeklinde belirlenen kriterlerle tanımlanır. Ancak, ILO'nun 1982 yılında yaptığı revizyonla, geleneksel iş arama kriterlerinin yaygın olmadığı durumlar için, "iş arama" kriteri esnekleştirilmiştir. İşgücü piyasasının üç temel kategoriye ayrılmasında bazı kurallar göz önüne alınmaktadır. Bu kuralların üç özelliği vardır: 1. referans döneminin, zamanın belirli bir anında işgücü arzını yansıtacak ölçüde kısa olması, 66 Nurcan ÖZKAPLAN 2. iktisadi faaliyet düzeylerinin belirlenmesi, 3. her insanın bu üç kategoriden birisine ait olmasını garanti edecek şekilde, "Öncelikler"i içeren kuralların oluşturulması. Bu kurallar, işgücü hanehalkı anketlerinde üç aşamada uygulanır: i) Çalışma çağındaki nüfus tanımlanır. Çalışma çağındaki nüfus ülkeden ülkeye değişiklik gösteren belirli bir minimum yaşın üzerindeki nüfustur. Bu yaş sınırı, OECD ve Avrupa Birliğine üye ülkelerde 14 ve yukarısı iken, Türkiye'de Devlet İstatistik Enstitüsünün(DİE) verilerinde 12 yaştır. ii) İkinci aşamada, çalışma çağındaki nüfus içerisinde kısa referans dönemi boyunca, işbaşında olan ve geçici olarak işbaşında bulunmayan çalışanlar seçilir(istihdam edilenler kategorisi). iii)Üçüncü aşamada, kalan sayı içerisinde iş arayan ve/veya işe başlamaya hazır olanlar çıkarılır (işsiz kategorisi). Üçüncü kategori, yani işgücüne dahil olmayanlar böylelikle, toplam sayıdan arda kalanlar olarak-yani işi olmayıp iş aramayanlar ve/veya işbaşı yapmaya hazır olmayanlar - hesaplanır; bu sayıya minimum yaşın altında kalanlar (çocuklar) da eklenir. Faaliyet Prensibi İşgücü çerçevesinin faaliyet prensibi şu temele dayanır: bir kişinin işgücü statüsü, belirlenmiş kısa bir referans döneminde o kişinin gerçekten ne yaptığına bağlı olarak belirlenmelidir. Böylelikle, sadece bir iktisadi faaliyete sahip olan ya da iş aramış olan ve/veya işe başlamaya hazır olduğunu ifade eden kişiler işgücü tanımı içine dahil edilir. Bu kuralın çok az istisnası vardır; örneğin geçici olarak işbaşında bulunmayan istihdam edilmiş kişilerin ya da işsizler arasında iş aramadığını, çünkü referans döneminin hemen ertesinde işe başlayacak şekilde bir iş bulduğunu belirten kişilerin işgücü tanımına dahil edilmesi gibi. İktisadi faaliyetin boyutu ,Birleşmiş Milletler Milli Hesap Sisteminde tanımlanan mal ve hizmet üretimi kavramı tarafından belirlenir. Bu kavram, piyasaya dönük bütün faaliyetlerle, piyasa-dışı kabul edilen bazı faaliyetlerden oluşur. Bu faaliyetler şunlardır: * piyasa için üretilen mal ve hizmetler * normal olarak piyasa için üretilmeyen mal ve hizmetler, kamu hizmeti ile özel sektöre ait kar amacı gütmeyen (sosyal) hizmetler *kendi kişisel tüketimine dönük birincil mal üretimi(sebze, meyve, pamuk, odun vb.) * üreticinin piyasa için ve/veya kendi tüketimi için birincil malları işlemesi * tüketim mallarının hem kişisel kullanım hem de piyasa için üretilmesi EKONOMiK YAKLAŞlM 67 * kişisel kullanım amaçlı sabit varlıkların -çiftlik binaları, yollar,araç ve gereçler,ev vb.-üretimi. Bununla birlikte, iktisadi faaliyet kategorilerinin belirlenmesi, iktisadi faaliyet düzeyinin ortaya çıkarılmasını kolaylaştırmamaktadır. İşgücü tanırnma dahil olabilmek için "piyasa" çerçevesinde tanımlanan faaliyetleri "gerçekten=birfiil" yürütmüş olmak gerekli ve yeterli bir şart olarak ileri sürülmektedir; ancak bu şartların ne kadar yeterli olduğu oldukça şüpheli gözükmektedir. Her şeyden önce teknik sorunlar vardır. Ölçme sorunları olarak da adlandırılabilecek olanlar, faaliyetlerin tanımlanmasına bağlı sınırlamalar; anketörler ile araştırma birimlerinin iletişim sorunları ve eksik değerlendirmelerden kaynaklanan hatalar ilk akla gelen sorunlardır. İkincisi ise, bir anketten diğerine değişen, anahtar kavramlar için kullanılan tanımlar arasındaki farklılıktan doğan; verilerin karşılaştırılabilirliği sorunudur. Örneğin, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda özellikle kırsal alanda, bir iktisadi faaliyeti diğer "iktisadi" olmayanlardan ayırdetmek çok zordur. Ayrıca, yukarıda belirtildiği gibi, kişisel kullanım için birincil malların işlenmesi bir iktisadi faaliyet olarak kabul edilirken, bu malların satın alınması iktisadi faaliyet olarak kabul edilmemektedir. Bunun nedeni de açık değildir. Yani, kişiler kendi ürettikleri birincil malı işlernek yerine, işlenmiş bir malı satın alıp bunu tam ikame bir mal üretmek için kullanırlarsa, bu faaliyet iktisadi olarak kabul edilmemektedir. Benzer bir şekilde, bir çifdikte çalışan işçiler için yemek pişirilmesi, yemek giderleri işçi ücretinin bir parçası olarak sağlandığında,iktisadi bir faaliyetken; çiftçinin karısının aynı çiftlikte çalışan ailesi için yemek pişirmesi,iktisadi bir faaliyet olarak görülmemektedir. Dahası,uzmanlaşmanın yeterince gelişınediği kendine yeterli ekonomilerde, çalışma ile eve ait faaliyetler birbirinden kesin bir şekilde ayrılamayacak kadar iç içe girmiştir. Bu sorun, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, insanların çoğunluğunun geçimini sağlamaya dönük mal ve hizmetlerin üretimi için "faaliyette bulunan" kadınların işgücüne katkılarının göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Ev işlerinin ikincil önemde, üretken olmayan faaliyet olarak kabul edilmesi, kadınların işgücüne katılımlarını düşük gösteren tek faktör değildir. Anketörlerin geleneksel erkek egemen bakış açısıyla uyumlu bir şekilde kadının "geleneksel" rolü ile ilgili önyargısı, anketi yanıtlayanların kendilerinden beklenen yanıtlada ilgili önkabulleri(sonuçta gerçek faaliyetleri yerine bu öngörülmüş "norm"u anlatmaları çok muhtemeldir), mülakat esnasında ailedeki diğer bireylerin-kayınvalide, kayınpeder gibi evin büyükleri-varlığı, ve hatta anketi yanıtlayan kişinin cinsiyeti-genellikle ailenin reisi, erkek-bu durumun ortaya çıkmasında çok önemli bir etkiye sahiptir. Özellikle kırsal alanlarda yaygın olan ücretsiz aile işçisi kategorisine dahil olanlar(yani kadınlar) Pakistan vb. ülkelerde iktisaden faal sayılmamaktadır. Müslüman ülkelerin dışında, Latin Amerika ülkelerinin kırsal kesiminde, kadınların işgücüne katkılarının düşük değerlendirilmesinin en önemli nedeni budur. Türkiye'de DiE'nin yayınladığı Hanehalkı İşgücü Anketlerinde(HİA) ise, kırsal kesimde 68 Nurcan ÖZKAPLAN ücretsiz aile işçisi kategorisinde olan kadınlar işgücüne dahil edilmektedir. Ancak, kentlerde ev kadını olarak tanımlananlar "işgücüne dahil olmayanlar" kategorisindedir; ve bu nedenle kırsal kesimde kadınların işgücüne katılma oranı kentlerdeki kadınlarınkine oranla görece daha yüksektir. İktisadi faaliyetin belirlenmesinde hayati önem taşıyan faktör, referans döneminin uzunluğudur. Referans dönemi olarak 1 gün ile 1 hafta arasında değişen bir süre cari faaliyetleri ölçmek için kullanılır. 1 hafta en çok kullanılan süredir. Referans döneminin uzunluğu, belirli bir dereceye kadar, istihdam edilenler kategorisinde yer alan geçici, mevsimlik vb. çalışanların oranını belirler. Örneğin, kırsal yörelerde, eğer kısa referans dönemi uygulanırsa , elde edilecek veriler sayımın,hasat döneminde(işgücü talebinin zirve noktasında) ya da ölü mevsimde(işgücü talebinin minimum olduğu mevsimsel döngüde) yapılmasına bağlı olarak farklılık gösterecektir. Referans döneminin kısa tutulmasıyla amaçlanan, kişinin "gerçekten ne yaptığı" nın saptanmasıdır; ancak bu çaba bile, temel kategorilerin iç içe girmesini engelleyememektedir(bu konunun ayrıntılı analizi için Referans Dönemi adlı alt bölüme bakınız). İşgücü çerçevesi, cari faaliyetlere vurgu yapar ve kişinin işsiz, istihdam edilen ya da iktisaden faal olup olmadığını belirlemeye çalışır. Bu yaklaşım, işgücü piyasasına belirli kategoriler şeklinde baktığı için, bu kategorilerin birbirlerinden kesin sınırlarla ayrılması gerekir. İşgücü piyasası gibi çok karmaşık ve karşılıklı bağımlılık içeren bir yapılanmada, bu sınırların çizilmesi oldukça zordur. Bu nedenle, işgücü çerçevesi yaklaşımı bir dizi -çok tartışmalı- öncelik kuralları belirlemiştir. Öncelik Kuralları Üç temel kategoriyi belirlerken, belirli kategorilere diğerlerine göre öncelik tanınır:istihdam edilenin işsiz, işsizin ise iktisaden faal olmayana göre üstünlüğü olduğu kabul edilir. Örneğin, çalışmakta olan ve aynı zamanda iş arayan biri istihdam edilen olarak kabul edilir(işsiz olarak değil). Benzer bir şekilde üniversiteye devam eden ve aynı zamanda iş arayan bir öğrenci (işgücüne dahil olmayan değil) işsiz olarak tanımlanır. Öncelik kurallarının önemli bir uzantısı da şudur: referans dönemi boyunca diğer faaliyetlere ne kadar zaman ayrılmış olursa olsun, "istihdam edilen" kategorisi daima diğer faaliyetlerden önce gelir. Örneğin, referans döneminde bir saat bile çalışmış olmak,bu yaklaşıma göre istihdam edilmiş sayılmak için yeterlidir. Bu arada aynı kişinin referans döneminde, iş aramış olması ya da halen öğrenci olması dikkate alınmaz. "İstihdam edilen" kavramının neden "çalışma" kavramı yerine tercih edildiği oldukça açıktır:istihdam edilme öncelikli bir kategoridir; çünkü belirli bir tazminat karşılığı(ücret, kar vb.) piyasa ile olan ilişkiyi tanımlar. Oysa çalışmak daha genel bir kavramdır. EKDI\IDMiK YAKLAŞlM 69 Öğrencinin dersle ilgili faaliyetleri, ev kadınının evdeki uğraşları, çocuk bakımı, çeşitli sosyal faaliyetler, demek vb. kuruluşlarda harcanan çabalar hep "çalışmak"tır ama bütün bunların parasal bir karşılığı yoktur. Ayrıca, işgücü piyasasının kendine özgü bazı nitelikleri, piyasada ücret karşılığı emeğin değiş tokuş edilmesi sürecini mal piyasasına göre farklılaştırır. Bu süreçte çalışmanın basit bir değiş tokuş ilişkisi olarak algılanmasının yaratacağı sınırlamalar söz konusu olabilir, çünkü, ilk olarak işveren sadece çalışma ehliyetini satın alır; yani emeği kiralar. Bu da, mal piyasasından farklı olarak satıcı ve alıcı arasında yani işçi ile işveren arasında potansiyel bir gerilim ya da çelişki yaratır. İkinci olarak, emek sermayeye göre daha az dolanıma tabidir yani mobilitesi düşüktür. İnsanların çoğunluğu, istikrarlı ve sürekli bir işte çalışmak ister. Ayrıca, işçi ve işveren arasında bilginin asimetrik ve "tam olmayan" dağılımı; emeğin değiş tokuş ilişkisini zayıflatır. Her şeyden önemlisi, çalışmanın sosyal içeriği, diğer insanlarla kurulan iletişim ve grup normları işçi ile işveren arasındaki ilişkiyi ikincil hale getirir. Öncelik kuralları bazı amaçlara ulaşmak için yararlı bir araçtır. Her şeyden önce, işgücü çatısı yaklaşırnma uygun olarak, üç temel kategorinin kalın olmasa da ince çizgilerle ayrılmasına olanak sağlar. Ayrıca işsiz kavramını tamamen "istihdam edilmeme" olarak sınırlar. Dahası, istihdam,çalışma saati ve istihdam geliri kavramları arasında bağlantı kurarak, verimlilik vb. analizler için olanak sağlar. Bu kurallar ilk kez ABD'de 1940 yılında 1 i uygulandığında şu sırayı takip ediyordu:(l)işbaşında (2)işsiz (3)işi var ancak işbaşında değil ı ve (4)işgücüne dahil değil. Zaman içinde bu sıralamada bazı değişiklikler gerçekleşti. Günümüzde, işbaşında olan ile işi olup da herhangi bir nedenle işbaşında olmayanlar ı istihdam edilenler kategorisini oluşturmaktadır. Oysa,daha önceki sıralamaya göre, işi olduğu halde işbaşında bulunmayıp başka bir iş arayan ve bir başka işe başlamaya hazır olanlar işsiz olarak kabul ediliyordu. Bugün geçerli olan kurallara göre , işle formel bir bağlantısı olan ve geçici olarak işyerinde bulunmayanlar istihdam edilmiş sayılmaktadır;çünkü böyle bir kişinin bir başka işe başlamaya hazır olmadığı 1 varsayılmaktadır. Kısacası, istihdamın herhangi bir alt kategorisinin-örneğin eksik istihdam işsizliğin herhangi bir alt kategorisine göre önceliği olduğu kabul edilmektedir. Ancak, bu ~ kurallar bile bazı kategorilerin kapsam olarak iç içe geçmesini engelleyememektedir. işgücüne dahil olmayanlar kategorisi incelendiğinde, bu karışıklık daha iyi anlaşılacaktır. Referans Dönemi İşgücü çerçevesi, "işsiz" ve "istihdam edilen" konumlarındaki cari değişiklikleri, temel olarak hanehalkı anketlerinden elde edilen verilere dayandırır. Bu şu anlama gelir: işsiz ve istihdam edilen kavramları göreli olarak kısa bir döneme karşı gelmeli ve anketler yeterli bir sıklıkta yapılmalıdır. Bu "yeterliliği" belirleyen ise, ulusal veri tabanı ile, diğer kaynaklardan-bağımsız araştırmalar ile resmi yayın ve kaynaklar-elde edilen cari verilerin varlığıdır. Anketlerde kısa referans döneminin tercih edilmesinin nedeni, kısa dönemin 70 Nurcan ÖZKAPLAN kontrol amaçlı anketlerde ortaya çıkan ve diğer durumlarda geçerli olan hafızaya dayalı yanıtlama hatalarını minimize etmesi şeklinde ifade edilmektedir. Aynı zamanda, kısa dönemin, nüfusun faaliyet konumu, mesleki yapılanma vd. özelliklerinde ortaya çıkan değişiklikler ve dalgalanmalardan kaynaklanabilecek istatistiksel sorunları azalttığı da kabul edilmektedir; zira referans dönemi ne kadar uzun olursa bu tür nüfus dalgalanmalarının gerçekleşme olasılığı da o kadar büyük olacağına inanılmaktadır. Uluslararası standardara göre kısa referans dönemi denilince iki seçim akla gelmektedir: bir hafta ya da bir gün. Bu seçimi yaparken iki kriter göz önüne alınır: i)ölçmenin pratik olarak sağladığı kolaylıklar ve ii)diğer verilerle olan tutarlılık. İstihdam ve işsizlik stok değişkenler olduğu için, bunlara karşı gelen İstatistiklerin prensip olarak zamanın belirli bir anına karşı gelmesi gerekir. Ancak, anlık bir konumu yansıtmak için en yakın/en pratik zaman birimi bir gün ya da bir haftadır. Merkezi olarak belirlenen nüfus istatistikleri, işsizlik sigortası vd. benzer veriler hep belirli bir gün ya da haftaya karşı gelecek şekilde işlenirler. Uluslararası standart olarak bir gün ya da bir hafta şeklinde referans döneminin belirlenme süreci ilginç bir tarihsel süreçtir. 1925 'de İkinci İşgücü İstatistikçiteri Uluslararası Konferansı(ICLS)' nda işsiz "en az bir gün işbaşında olmayan" olarak tanımlanıyordu;bu tanım 1947'de Altıncı ICLS toplantısında revize edildi:işsiz "belirlenen günde işi olmayan ve bir haftayı aşmayan bir süre içerisinde işi olmayıp, iş arayan" olarak tanımlandı. İşgücü çerçevesi yaklaşımının uluslararası düzeyde uygulanmaya başlandığı Altıncı ICLS' de taslak olarak önerilen referans dönemi "belirli bir gün" idi. Dokuzuncu ICLS' de, işgücü anketlerinin yaygınlaşmaya başlamasıyla, "net olarak belirlenmiş bir dönem,tercihen 1 hafta" referans dönemi olarak taslak raporda kayda geçti(l954). Ancak bu tanın1 da kabul görmedi. Sonuçta, 1982'de ünüçüncü ICLS' de daha esnek bir tanım olarak "bir hafta ya da bir gün gibi kısa" bir referans dönemi uygulanmaya başlandı. Kuşkusuz, bir haftalık ya da bir günlük referans döneminin tercih edilmesi, istatistiksel sonuçlar açısından farklılık yaratır. Bir haftalık referans dönemine göre saptanan işgücü verileri, bir günlük referans döneminin temel alındığı verilerden zorunlu olarak daha büyük ya da en azından onlara eşit olacaktır. Bunun nedeni, herhangi bir dönemdeki iktisadi faaliyete, diğerlerine göre öncelik verilmesidir. Referans gününde iktisacten faal olan bir kişi,o günü kapsayan referans haftasında da iktisaden faal olarak kabul edilir. Aynı kural istihdam edilenler için de uygulanır; referans haftasında saptanan istihdam edilenlerin sayısı, zorunlu olarak aynı haftanın bir referans gününde belirlenen istihdam edilenlerden daha büyük ya da onlara eşit sayıda olacaktır. İşsizlikle ilgili boyut daha da karmaşıktır. Kuramsal olarak,haftalık referans döneminde, günlük referans dönemine göre daha az ya da eşit sayıda işsiz saptanır. Çünkü, haftalık referans sistemine göre "istihdam edilen" kategorisindeki bir kişi, haftanın bir kaç

Description:
Tanım olarak bağımlılık oranı(yükü), potansiyel işgücü arzının tersidir. 15 yaş .. yöntemle elde edilecek sonuçlarda varyans daha yüksek çıkacaktır.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.