ebook img

İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye'de Etnik Çatışma - Erik Jan Zürcher PDF

203 Pages·2004·1.04 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye'de Etnik Çatışma - Erik Jan Zürcher

içindekiler Kapak İç Kapak Yayınevinin Notu Giriş: Demografi Mühendisliği Ve Modern Türkiye'nin Doğuşu ERIK JAN ZÜRCHER Bulgaristan, Yunanistan Ve Türkiye Üçgeninde Ulus Inşası Ve Nüfus Değişimi FİKRET ADANIR Kendini Yeniden Kurmak, Ötekini Reddetmek: Pantürkizm Ve İran Milliyetçiliği TOURAJ ATABAKİ Sevr Ve Lozan'ın Başka Tarihi TANER AKÇAM Türkiye'de Kürt Milliyetçiliği: Zımnî Sözleşmeden Ayaklanmaya (1919-1925) HAMİT BOZARSLAN 1915-1916 Ermeni Soykırımı Sırasında Ermeni Mülkleri, Osmanlı Hukuku Ve Milliyet Politikaları HILMAR KAISER Türklük Ve Osmanlılık Arasında: Birinci Dünya Savaşı Sonrası Türkiye'de "milliyet" Arayışları Ya Da "Anasır Meselesi" NESİM ŞEKER yayınevinin notu Türkiye toplumu yakın tarihini ilgilendiren birçok önemli konuda bilgilenmeden fikir sahibi olma alışkanlığını giderek terk ediyor. Resmî ve tek bir tarih anlatısının egemen olmadığı, tarihin farklı yorumlarının herkesin bilgisine açık olduğu bir toplum olma yolunda ilerliyor. Bir toplumun demokratikleşmesi, aynı zamanda kendi tarihiyle hem olaylar hem de bunların farklı yorumları olarak yüzleşmesiyle mümkündür. Kendi tarihi konusunda farklı yaklaşımları serinkanlılıkla değerlendirerek, tabular, korkular ve çarpıtmalarla biçimlenmiş bir tarih bilincinin esiri olmaktan kurtulmak, ergin ve sorumlu bir yurttaşlığın olmazsa olmaz bir boyutudur. İletişim Yayınları, Türkiye toplumunun üyelerinin, özellikle kendi tarihlerini ilgilendiren konularda Türkiye'de ve yurtdışında yapılan araştırmalardan, yayımlanan çalışmalardan yarım yamalak ve çarpıtılmış biçimde haberdar olmak değil, bunları okuyabilmek ve özgür düşüncesiyle değerlendirmek hakkına sahip olduğu inancındadır. Bilgilenme hakkı, insanların bir konuda her türlü görüşe ulaşabilmesi, bunların değerlendirilmesi ışığında kendi görüşünü oluşturabilmesi hakkı demektir. Düşünce hak ve özgürlüklerinin ayrılmaz bir parçası bilgilenme hakkıdır. Yerleşmiş kanaatlere veya oluşmuş tabulara aykırı gözüken bilgilerin, yorumların yasaklanması, yok varsayılması bilgilenme hakkının engellenmesidir; temel bir hakkın ihlalidir. Osmanlı İmparatorluğun'un son yıllarında Ermenilerin maruz kaldıkları mezalim, bazı tarihçiler tarafından bir soykırım girişimi olarak yorumlanmaktadır. Türkiyelilerin bu iddiaların dayandığı bilgilere ulaşabilmek, bunları karşı yöndeki yorum ve bilgilerle karşılaştırmak ve bunun sonucunda kendi kanaatini oluşturmak hakkıdır. Resmî tarihçiliğin çizdiği sınırlar esas olarak bu nedenle kabul edilemez. Bu nedenle, "İmparatorluktan Cumhuriyete Türkiye'de Etnik Çatışma" başlıklı derlemenin Türkçe çevirisini yayımlamayı, bilgilenme temel hakkını kullanan, sorumlu ve bilinçli yurttaşlar Türkiyesi yolunda atılmış küçük bir adım olduğuna inanıyoruz. GİRİŞ: DEMOGRAFİ MÜHENDİSLİĞİ VE MODERN TÜRKİYE'NİN DOĞUŞU ERIK JAN ZÜRCHER 1850-1950 YILLARI arasındaki 100 yılın Avrupa’da demografi mühendisliği asrı olduğunu söylemek kesinlikle abartılı değildir. Büyük insan kitleleri atalarının topraklarından kovuldular, tehcir edildiler, iskân edildiler veya katledildiler. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ve Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanan deneyim, bu genel tabloya uygun düşmektedir. Türk okuru, Balkanlar’dan ve Kafkasya’dan gelen Müslüman muhacirlerin yazgısını nispeten yakından biliyor olabilir. Buna karşılık, bu yazgıyı demografi mühendisliği sonuçlarının diğer örnekleriyle karşılaştırmak belki de aydınlatıcı olacaktır. Güç siyasetinin hesaplarıyla birleşen dinsel önyargı, demografi mühendisliğinin erken dönem örneklerinin altında yatan nedendir. Bunun en kayda değer örneği Rus İmparatorluğunda "Pale"nin1 kurulmasıdır. Ortaçağ ve erken modern dönem Rusyası’nda Yahudilerin yerleşmesi yasaklanmıştı, fakat 18. yüzyılın sonlarında Büyük Katerina döneminde, Rusya’nın batı ve güneybatıya genişlemesi sonucunda, büyük Yahudi toplulukları Rusya sınırları içinde kaldı. Litvanya’dan Karadeniz’e uzanan, içinde Yahudi toplulukların hoş görülecekleri bir bölge kuruldu, ama 19. yüzyılın ilk yarısında karma köylerden ve kentlerden Yahudilerin sürekli biçimde kovulması sürecine tanık olundu. Sonuç olarak, Yahudilerin yerleşmiş olduğu Pale kısımları giderek yoksullaştı ve kalabalıklaştı. Çar Aleksandr’ın 1881’de öldürülmesinden sonra, devletin göz yumduğu ve bazen teşvik ettiği Yahudi katliamları, Pale’deki yaşamın sıradan bir özelliği oldu. Aşırı kalabalık, yoksulluk ve güvensizlik, en sonunda, esas olarak Amerika’ya yapılan kitlesel göçe neden oldu. Dinsel önyargıyla devletin yeni ele geçirilen topraklarda tam kontrolü sağlama isteğinin bir araya gelmesi, Müslümanların kitleler halinde, Karadeniz kıyısından (1828’den sonra), Kırım’dan (1853-1854 Kırım Savaşı sırasında ve sonrasında) ve Kafkasya’dan (1860’ların ilk dönemlerinde) kovulmasına veya dayanılamaz baskı altında göç etmelerine yol açmıştır. Bu bölgelerin çoğu, Osmanlı nüfuz alanına dahildi ve yerinden sürülenler ve göç edenler için tek anlamlı seçenek, Osmanlı topraklarında yerleşmekti. Böylece Osmanlı İmparatorluğu kitlesel göç ve iskân süreçlerini yoğun bir şekilde yaşadı. 19. yüzyılın sonlarına yaklaştıkça, milliyetçilik demografi mühendisliğinin ardındaki hâkim itici güç haline geldi. Özellikle 1878 Berlin Kongresi’nden sonra Balkanlar’da ortaya çıkan yeni ulusal devletler, Büyük Devletler (Düvel-i Muazzama) siyasetinin yarattığı elverişli konjonktörü kullanarak Osmanlı İmparatorluğundan toprak koparan romantik milliyetçi hareketlerin ürünüydüler. Sırp, Yunan, Bulgar veya Rumen olsun bütün bu milliyetçi hareketlerde, ulusal devletlerin kurulmasından sonra kendilerini birbirlerine karşı getiren güçlü irredantist akımlar mevcuttu, fakat millî kimliklerini esas olarak Osmanlı yönetimine karşı tanımladılar. Balkan milliyetçi hareketlerinin tümü, ulus tanımında güçlü bir dinsel öğeye sahipti. Bu, Balkanlardaki Müslüman nüfusa yönelik kıyımlara yol açtı. (Kimi zaman bu kıyımlar, Bulgaristan’da 1877-1878’de görüldüğü gibi, bölgede iskân edilmiş olan Müslüman muhacirlerin giriştiği şiddet eylemlerine karşılık yapılmıştır.) Bunlar, en sonunda, Müslümanların büyük çoğunluğunu göç etmek zorunda bıraktı. Balkan Savaşlarından sonra Balkanlar’da sınırların yeniden çizilmesi üzerine, devletler arasında nüfus mübadelesiyle ilgili ilk antlaşmalar yapıldı. Bu antlaşmalar, hem yeni büyüyen ulusal devletlerin nüfuslarını homojenleştirmeye yönelik birer girişimdi, hem de etnik ve dinsel gerginliklerin her ülkede azınlıkların konumunu sürekli tehlikede kılacak kadar büyümüş olduğunun kabul edilmesi anlamına geliyordu. Kafkasya’dan ve Balkanlar’dan gelen Müslüman muhacirlerin yazgısı, Anadolu’daki durumu doğrudan etkiledi. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, Ege sahilinde bulunan Rum nüfusun önemli bir kısmı ülke dışına gitmeye zorlandı; çünkü pek çok Rum Ortodoks’un Helen devletine olan sempatisini gizlemediği Balkan Savaşlarından sonra Rumlar, artık imparatorluğun sadık vatandaşları olarak görülmüyordu. Sürecin doruğu, tabiî ki, Anadolu’daki Ermeni cemaatlerine yapılan zulüm ve onların kısmî imhası oldu. 1915-1916’da İttihat ve Terakki, kendi Ermeni vatandaşlarının 800.000’e kadar varan bir kısmının ölmesine neden olan katliamları örgütledi ve teşvik etti. Zulümlerde muhacirler (özellikle Çerkezler) sadece öncü bir rol oynamakla kalmadı, Ermenilerin tehciri muhacir Müslüman ailelerin iskânı için de kullanıldı. Bu anlamda zincirleme bir tepkinin söz konusu olduğunu saptayabiliriz. Güneydoğu Avrupa’da demografi mühendisliği sürecindeki son aşama, 1923’te Türkiye ile Yunanistan’ın, üzerinde anlaşmaya vardığı mübadeleydi. Bu antlaşma bir yönüyle, gerçekleşmiş olan nüfus hareketlerine onay veren resmî mührü vurdu; diğer yönüyle de, göç etmeye niyeti olmayan insanları yaşadıkları topraklardan kopmaya zorladı. Zorunlu özelliği, geniş alanı ve geçmişe dönük uygulanması (Ekim 1912’de başlayan Balkan Savaşlarından itibaren olan bütün göçü yasallaştırdı) dolayısıyla emsalsizdi. Orta ve Doğu Avrupa’nın tamamında, Brest-Litovsk, Trianon ve Versailles antlaşmalarının çizmiş olduğu yeni sınırlar, ulusların kendi kaderlerini belirlemesi ilkesine (en azından son iki antlaşmada) dayandırılmaya yönelikti. Bununla birlikte, yeni ulus-devletlerin hepsinde, iki dünya savaşı arası dönemde bir hoşnutsuzluk ve istikrarsızlık kaynağı oluşturacak büyük etnik azınlıklar (Polonya ve Bohemya’da Almanlar, Romanya ve Slovakya’da Macarlar vs.) vardı. Almanca konuşan azınlıklara karşı yeni ulus- devletlerin hoşnutsuz politikaları, Almanya’daki Nasyonal Sosyalistlere malzeme sağladı ve "Heim ins Reich" (imparatorluğa geri dönün) sloganının üretilmesinde kullanıldı. Daha sonra, İkinci Dünya Savaşı’ndaki Alman işgalleri, holokost kıyımları, altı milyondan fazla Yahudi’nin örgütlü bir şekilde katledilmesi ve kitleler halinde Rusların öldürülmesi için zemin oluşturdu. Bu, tabiî ki, esas olarak ırkçılık sonucu oldu; fakat Doğu Avrupa’nın geniş alanlarının Almanlara "yaşam alanı" (Lebensraum) yaratmak için istenilmeyenlerce boşaltılması düşüncesi de önemli bir rol oynadı. Avrupa’da demografi mühendisliği –veya daha bilinen terimleri kullanırsak– kıyım, soykırım ve tehcir tarihindeki

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.