İ l k e l l e r d e D İN edward evans - pritchard ÖTEKİ YAYINEVİ Öteki ANTROPOLOJİ Yapım ÖTEKİ AJANS Kapak Tasan mı KORAY ARIKAN Redaktör SEVAL BOZKURT Baskı ve Cilt ÖTEKİ MATBAASI Birinci Basım EYLÜL 1998 İkinci Basım KASIM 1999 YÖNETİM YERİ Mediha Eldem Sokak 52/1 06420 Kızılay/ANKARA Tel: 312 435 38 33 Fax: 312 433 96 09 ISBN 975-584-080-X Edward Evans-Pritchard İLKELLERDE DÎN Türkçesi Hüsen Portakal İÇİNDEKİLER Giriş..................................................................................................7 Psikolojik Kuramlar......................................................................27 Sosyolojik Kuramlar.....................................................................59 Levy-Bruhl’ün Eleştirisi..............................................................93 Sonuç...........................................................................................119 I GİRİŞ Bu konuşmalar boyunca, antropolog dediğimiz ya da en azından çalışmaları antropoloji alanına giren yapıtları incele yeceğim; bunlar ilkel insanların dinsel inançlarıyla uygulamala rını içeriyor ve açıklıyor. İlkel insanların dinleriyle ilgili kuramları inceleyeceğimi da ha baştan açıklamak isterim. Din üzerine olan daha genel tar tışmalar benim konumun dışında kalıyor. Ben sadece antropo loji alanına giren yazılarla, özellikle de Ingiliz yazarlarıyla yeti neceğim. îlkel dinlerin kendilerini açıklamaktan çok, bunları açıklamaya yönelik çeşitli kuramlarla ilgilendiğimizi siz de gö receksiniz. Basit insanların dinlerinin bizi niçin ilgilendirdiğini soracak olursanız, önce şu yanıtı vereceğim: Hobbes, Locke, Rousse- au'dan Herbert Spencer, Durkheim ve Bergson'a değin büyük fi lozoflar ve ahlakçılar, ilkel yaşamın büyük bir anlam taşıdığını ve genel olarak toplumsal yaşamı anlamaya izin verdiğini dü şündüler. Ayrıca belirteceğim gibi, geçen yüzyılda bizim uy garlığımızın düşünce akımlarını değiştiren, büyük mitlerin ya ratıcısı Darwin, Marx ve Engels, Freud, Frazer (ve Comte) gibi insanlar, ilkel insanlara büyük bir ilgi duydular ve her şey tü müyle yitirilmiş olmamakla birlikte, geçmişte bizi yüreklendi renin ve avutanlann artık geçerli olamayacağını bize göstermek 7 için bu konudaki bilgilerini kullandılar. Tarihin içinden bakıldı ğında, mücadelenin yine de yararlı olduğu görülür. Vereceğim ikinci yanıta göre ilkel dinler, dinsel olgunun bir parçasıdır; dinle ilgilenen kim varsa -ilkel insanların düşünce lerini ve dinsel uygulamalarını inceleyen herkes- bunların son derece değişiklik gösterdiğini, genel olarak dinlerin niteliği üzerine kimi sonuçlara varmamıza yardımcı olduğunu kabul ediyorlar; sonuç olarak bu dinler, daha yüksek dinler denilen ta rihsel ve olumlu (pozitif) dinler olacağı gibi, bizimki de içinde olmak üzere, "vahiy" dinleri olabilir. Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık, Hinduizm ve Budizm gibi ortak bir kökene sahip olan ve daha evrimleşmiş bulunan dinlerden ayrı olarak dünya nın ücra bölgelerindeki ilkel dinler, birbirleriyle tarihsel bağları olmadan ancak bağımsızca gelişmiş olabilirler; bunlar dinsel olguların temel niteliklerini belirlemeye yarayacak karşılaştır ma yapmaya ve genel düzeyde yargılara varmaya izin verebilir ler. Bununla birlikte, semitik dilleri ve ötekileri inceleyen tarih çilerin ve teologların, ilkel dinlere aldırış etmediklerini ve bun ları önemsemediklerini bilmiyor değilim, ama bundan en az ya rım yüzyıl önce Max Müller'in genel olarak dili ve dini anlamak için Hint ve Çin dinlerinin önemini kavramayı reddedenlere karşı nasıl savaşım verdiğini düşünerek avunuyorum. Bu savaş henüz kazanılmadı ama ilerlemeler gerçekleştirildi. Gerçekte daha uzağa giderek diyeceğim ki, vahiy dinlerinin niteliklerini tümüyle anlamak için doğal denen dinleri anlamak gerekir, çün kü başlangıçta eğer insan belli belirsiz bir vahiy kavramına sahip olmasaydı, daha sonra vahiy (Tanrı esini) olmazdı. Ya da daha doğrusu şöyle dememiz gerekiyor: Doğal dinle, vahiy dini ara sında bir ayrım yapmak yanlıştır ve yanlış anlamaya yol aç maktadır, çünkü belli bir anlamda tüm dinler, Tanrı esini dinler dir; her yerde dış dünya ve akıl insanlara Tanrısal varlığı esin- 8 lemiştir ve kendi öz doğasının ve yazgısının bilincine vardır- mıştır. Ermiş Augustin'in şu sözleri üzerine düşünebiliriz: "Günümüzde Hıristiyan dini dedikleri şey, eskilerde de vardı; insan soyunun var olmasından, İsa'nın varoluşuna değin vardı; gerçek din dedikleri -Hıristiyanlık- daha önceden vardı.” Her ne kadar ilahiyat öğrencileri bize biraz küçümsemeyle baksalar da, antropologların -yazılı metinlerine sahip olmadığı mız- ilkel dinler üzerine topladığı öğeler sayesinde bu bilim ku rulabilmiştir. Yine her ne kadar kesin olmasa da, karşılaştırmalı dinler ve henüz çok eksik olan antropolojik kuramlar semitik, Hint-Avrupa ve eski Mısır gibi klasik dillere hizmet etmiştir ve yine hizmet edebilir. Bu konuşmalar boyunca, bu kuramlardan kimilerini inceleyeceğim ve yine İngiltere'de Tylor ve Frazer'in Fransa'da Durkheim, Hubert, Mauss ve Levy-Bruhl'ün yapıtla rındaki çeşitli bilgi dallarının etkilerinden de burada söz edece ğim. Bu kuramlar günümüzde kabul edilmeyebilir ama kendi dönemlerindeki düşünce tarihinde önemli roller oynadılar. Bu konuşmalarda dinle ne denmek istendiğini tanımlamak kolay olmayacaktır. Eğer inançlar ve uygulamaları üzerine ıs rarla duracak olursak, Sir Edward Tylor'ın dine verdiği tanımı kabul edebiliriz; bu tanım bize biraz güçlük çıkarmış olsa bile: Ona göre din, ruhsal güçlere inanmadır. Tylor'ın tanımının öte sine gidecek varsayımları analiz etmek ve tartışmak zorunda kalsam da, başka bir tanımı seçmek elimde değil. Kimi kez din başlığı altında büyü, totem ve tabu kavramları da toplanıyor; büyücülük bile buna katılıyor, "ilkel anlayış" sözcüğünü kapsa yan, AvrupalIlara göre usdışı ve boş inançlara dayanan ne varsa. Ben sık sık büyü sözcüğünü anacağım, çünkü birçok yazar dinle büyü arasında bir ayrım yapmıyor, büyüsel dinden söz ediyor ve dinle büyünün evrim içinde birbiriyle bağlantılı olduğunu dü şünüyor. Diğerleriyse, dinle büyü arasında bir ayrım yapıyor 9 ama her ikisi için de benzer açıklamaları getiriyorlar. Kraliçe Victoria döneminin* bilginleri ve Eduard VII, ilkel halkların dinleriyle çok ilgilendiler; kuşkusuz bunun nedeni, kendi dinlerinin bir bunalım döneminden geçiyor olmasıydı, ayrıca bu konuda çok sayıda yazı ve kitap yayınlanmıştı. Eğer bu yazarlara başvuracak olursam, yapacağım konuşmalar yazı başlıkları ve yazar adlarıyla dolar. Öyleyse ya en çok etkisi olan yazarlar arasında bir seçim yapacağım ya da din olgusunu analiz etmekle kendini gösteren yazarları seçeceğim ve bunların ku ramlarını antropolojik düşünceleri temsil ediyor diye tartışaca ğım. Bu yöntemler ayrıntılar açısından bir zayıflık olsa da, daha büyük bir açıklık bunu dengeleyecektir. İlkel din üzerine kuramlar, psikolojik ve sosyolojik diye ay rılabilir; psikolojik kuramlar da, Wilhelm Schmidt’e göre zekâya ve duyguya göre ayrılabilir. Her ne kadar kimi yazarlar böyle bir sınıflama yapmasa da ya da bu sınıflamayı her ikisi için de geçerli kılsalar, bu sınıflama, aşağı yukarı, tarihsel sıralamaya göre konuyu açıklamak için bir temel oluşturacaktır. Bu yazarlara karşı katı davranacağımı belki düşünebilirsi niz, ama din olgusu konusunda yaptıkları açıklamaların ne denli yetersiz, hatta gülünç olduğunu gördüğünüz zaman, benim ge tirdiğim sınırlamalar size abartılmış görünmeyecektir. Bu din lerden olmayanlar, yaptıkları yanlışlıkları ya da en azından yazdıklarının doğruluğunun kuşku götürür olduğunu belki bil- miyorlardır. Geçmişte ve günümüzde öğrenim kurumlannda büyü, animizm, totemizm vd. üzerine herhalde aynı şeyler ser gileniyor. Buna göre ben de aynı şeyi yapmaktan çok eleştir meliyim ve bir dönem kabul edilen kuramların, daha sonra niçin * Kraliçe Victoria dönemi, İngiltere'de geçen yüzyılın ikinci yansını kapsı yor. 1901-1910 yıllarında kral olan Eduard VII, Victoria'nın oğludur. 10