Hakîkat Kitâbevi Yayınları No: 3 HERKESE LÂZIM OLAN ÎMÂN Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hâzırlayan Hüseyn Hilmi Işık Yüzotuzdokuzuncu Baskı Hakîkat Kitâbevi Darüşşefeka Cad. No: 53 P.K.: 35 34083 Fâtih-İSTANBUL Tel: 0212 523 45 56-532 58 43 Fax: 0212 523 36 93 http://www.hakikatkitabevi.com.tr e-mail: [email protected] EYLÜL-2022 İÇİNDEKİLER Sahîfe No: I.) Herkese Lâzım Olan Îmân........................................................................3 1- Başlangıç......................................................................................................7 2- Îmân ve İslâm............................................................................................13 3- İslâmın Şartları..........................................................................................17 4- Îmânın Şartları..........................................................................................24 Vehhâbîler ve diğer mezhebsizler, kabr azâbı......................................53 5- Şerefüddîn Münîrînin mektûbu. Gadâb, şehvet...................................85 6- Allahü teâlâ vardır ve birdir....................................................................94 II.) Müslimânlık ve Hıristiyanlık.................................................................103 1- Allahü teâlânın varlığına inanmak.......................................................105 2- Peygamberler, dinler, kitâblar..............................................................112 a- Yehûdî dîni..............................................................................................116 b- Hıristiyanlık dîni.....................................................................................117 c- İslâm dîni..................................................................................................133 3- Hakîkî bir müslimân olmanın şartları .................................................163 4- Hilye-i Se’âdet (şi’r)...............................................................................193 III.) Kur’ân-ı Kerîm ve Bugünkü Tevrât ve İncîller..................................201 1- Bugünkü Tevrât ve İncîller...................................................................206 2- Kitâb-ı mukaddesdeki hatâlardan ba’zıları.........................................220 3- Kur’ân-ı kerîm.........................................................................................255 4- Muhammed aleyhisselâmın mu’cizeleri...............................................281 5- Muhammed aleyhisselâmın fazîletleri.................................................303 6- Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” güzel ahlâk ve âdetleri......................................................................................................317 Tevhîd düâsı............................................................................................326 IV.) İslâm dîni ve diğer dinler.......................................................................327 Mukaddeme.....................................................................................................327 1- İslâmiyyet bir vahşet dîni değildir........................................................335 Haçlı seferleri, müslimânlara yapılan zulmler....................................344 İngilizlerin islâm düşmanlığı..................................................................353 2- Müslimânlar câhil değildir.....................................................................375 3- Dinler, akîdeler ve din ile felsefenin farkı..........................................384 a- Brahma dîni.............................................................................................385 b- Budistlik...................................................................................................388 c- Mûsevî dîni ve yehûdîler........................................................................390 d- Îsevî (Nasraniyyet) dîni ve hıristiyanlık...............................................409 e- İslâmiyyet.................................................................................................423 f- İslâmiyyetde felsefe var mıdır...............................................................431 4- Sonsöz.......................................................................................................454 Birinci cild, 73. mektûb..........................................................................462 Hakîkî müslimân nasıl olur...................................................................473 Se’âdet, ni’met.........................................................................................480 Baskı: İhlâs Gazetecilik A.Ş. Merkez Mah. 29 Ekim Cad. İhlâs Plaza No: 11 A/41 34197 Yenibosna-İSTANBUL Tel: 0.212.454 30 00 ISBN: 978-605-06630-8-2 (Sübhânallahi ve bi-hamdihi sübhânallahil-azîm). Bu kelime-i tenzîhi sabâh ve akşam yüz kerre okuyanın günâhları afv olur. Bir dahâ günâh işlemekden muhâfaza olunur. Bu düâ, (Mektûbât Ter - cemesi) kitâbının 307 ve 308.ci mektûblarında yazılıdır. Bütün derdlerin giderilmesine de sebeb olur. — I — HERKESE LÂZIM OLAN ÎMÂN [Îmân ve İslâm] ÖNSÖZ Besmeleyle başlıyalım kitâba, Allah adı en iyi bir sığnakdır. Ni’metleri sığmaz ölçü hisâba, Çok acıyan, afvı seven bir rabdır! Allahü teâlâ, dünyâda bütün insanlara acıyor. Muhtâc oldukla- rı şeyleri yaratıp, herkese gönderiyor. Ebedî se’âdete kavuşduran yolu gösteriyor. Nefslerine, kötü arkadaşlara, zararlı kitâblara ve yabancı radyolara aldanarak, bu se’âdet yolundan ayrılanlardan, küfr ve dalâlet yoluna sapanlardan, pişmân olup, afv dileyenleri hi - dâyete kavuşduruyor. Bunları ebedî felâketden kurtarıyor. Azgın, zâlim olanlara bu ni’metini ihsân etmiyor. Onları, beğendikleri, is - tedikleri küfr yolunda bırakıyor. Âhiretde, Cehenneme gitmesi ge - reken mü’minlerden, dilediğini, ihsân ederek afv edecek, Cennete kavuşduracakdır. Her canlıyı yaratan, her vârı, her ân varlıkda durduran, hepsini, korku ve dehşetden koruyan, yalnız Odur. Böy - le bir Allahın şerefli ismine sığınarak, ya’nî Ondan yardım bekliye- rek bu kitâbı yazmağa başlıyoruz. Allahü teâlâya hamd olsun. Onun sevgili Peygamberi Muham - med aleyhisselâma salât ve selâm olsun. O yüce Peygamberin te - miz Ehl-i beytine ve âdil, sâdık Eshâbının herbirine, hayrlı düâlar olsun. Hamd, bütün ni’metleri Allahü teâlânın yaratıp gönderdiğine inanmak ve söylemek demekdir. Şükr, bütün ni’metleri islâmiyye- te uygun kullanmak demekdir. İslâm dîninin inançlarını, emrlerini ve yasaklarını bildiren bin- lerce kıymetli kitâb yazılmış, bunların çoğu, yabancı dillere çevri- lerek, her memlekete yayılmışdır. Buna karşılık, bozuk düşünceli, – 3 – kısa görüşlü kimseler ve ingiliz câsûslarına aldanmış olan câhil din adamları, zındıklar, her zemân, islâmın fâideli, feyzli ve ışıklı ahkâ- mına, ya’nî emrlerine, yasaklarına saldırmış, onu lekelemeğe, de - ğişdirmeğe, müslimânları aldatmağa uğraşmışlardır. İslâm âlimlerinin şimdi de, dünyânın hemen her yerinde, islâm i’tikâdını yaymağa, savunmağa çalışdıkları şükrânla görülmekde- dir. İslâmiyyeti Eshâb-ı kirâmdan işiterek, kitâblara yazan doğru yolun âlimlerine (Ehl-i sünnet âlimleri) denir. Ehl-i sünnet âlimle- rinin kitâblarını okumamış veyâ anlıyamamış, tektük kimsenin, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden yanlış ma’nâlar çıkararak, uygunsuz konuşmaları ve yazıları da görülüyor ise de, böyle sözler ve yazılar, müslimânların sağlam îmânı karşısında, eriyip gitmekde, sâhibinin bilgisizliğini göstermekden başka te’sîri olmamakdadır. Müslimân olduğunu söyliyen veyâ cemâ’at ile nemâz kılarken görülen bir kimsenin müslimân olduğu anlaşılır. Sonra, bunun bir sözünde, yazısında veyâ bir hareketinde, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri îmân bilgilerine uymıyan birşey görülürse, bunun küfr veyâ dalâlet olduğu kendisine anlatılır. Bundan vazgeçmesi, tevbe etmesi söylenir. Kısa aklı, bozuk düşüncesi ile cevâb verip vazgeç- mezse, bunun sapık veyâ mürted olduğu yâhud ingiliz kâfirlerine satılmış olduğu anlaşılır. Nemâz kılsa, hacca gitse, her ibâdeti ve iyiliği yapsa da, bu felâketden kurtulamaz. Küfre sebeb olan şey- den vazgeçmedikce, bundan tevbe etmedikce müslimân olamaz. Her müslimân, küfre sebeb olan şeyleri iyi öğrenerek, mürted ol - makdan korunmalı, kâfir olanları ve müslimân görünen zındıkları ve ingiliz câsûslarını iyi tanıyıp, zararlarından sakınmalıdır. Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden, yanlış, bozuk ma’nâ- lar çıkarılacağını, böylece yetmişiki dürlü sapık müslimân fırkanın türeyeceğini, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz haber vermişdir. (Berîka) ve (Hadîka) kitâbları, bu hadîs-i şerîfi, (Buhârî) ve (Müslim) kitâblarından alarak, açıklamakdadırlar. Bü- yük islâm âlimi ve din profesörü adı altında ortaya çıkmakda olan bu sapık fırkalardaki kimselerin kitâblarına, konferanslarına al - danmamalı, bu din, îmân hırsızlarının tuzaklarına düşmemek için, çok uyanık olmalıdır. Bu câhil müslimânlardan başka, komünist- lerle masonlar bir yandan, hıristiyan misyonerleri ve ingilizlere sa - tılmış olan vehhâbîler ile yehûdî siyonistleri de bir yandan, yeni ye - ni üsûllerle, müslimân yavrularını aldatmağa çalışıyorlar. Uydur - ma yazılar, filmler, tiyatrolar ve radyo, televizyon neşriyyâtı ile, isl - âmı ve îmânı yok etmeğe uğraşıyorlar. Bu yolda milyarlarca lira harc ediyorlar. İslâm âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, bunların – 4 – hepsine gerekli cevâbları önceden yazmışlar, Allahü teâlânın dîni- ni, huzûr ve kurtuluş yolunu bildirmişlerdir. Hakîkî âlimlerden, büyük islâm âlimi, mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Osmânînin “kuddise sirrûh” (İ’tikâdnâme) kitâbını seçdik. Bu kitâb, Kemâhlı merhûm hâcı Feyzullah efendi tarafından türkçeye terceme edilerek (Ferâid-ül-fevâid) ismi verilmiş ve hicrî 1312 senesinde Mısrda tab’ edilmişdir. Bu tercemeyi sâdeleşdirerek, (Herkese Lâzım Olan Îmân) adını verdik. Birinci baskısı 1966 da yapıldı. Yapdığımız açıklamaları, kitâbdan ayırmak için, köşeli parantez [ ] içine koyduk. Neşr olunmasını nasîb etdiği için, Allahü teâlâya sonsuz hamd ve şükrler olsun! Bu tercemenin fârisî olan aslı, İstanbul Üniversitesi kütübhânesinin (İbnül Emîn Mahmûd Kemâl beğ) kısmında (İ’tikâdnâme) ismi ile F. 2639 numarada mevcûddur. Türkçe tercemesini (Hakîkat Kitâbevi), (Îmân ve İs - lâm) ismi ile basdırmışdır. (Dürr-ül-muhtâr) kitâbının sâhibi fazîletli Alâüddîn-i Haskefî “rahime-hüllahü teâlâ”, kâfirin nikâhı bahsi sonunda diyor ki, (Nikâhlı müslimân bir kız bâliga olduğu zemân, müslimânlığı bil- mezse, nikâhı bozulur. [Ya’nî mürted olur.] Allahü teâlânın sıfat- larını ona bildirmelidir. O da, tekrâr etmeli ve bunlara inandım demelidir). İbni Âbidîn, bunu açıklarken diyor ki, (Kız küçük iken; anasına, babasına tâbi’ olarak müslimândır. Bâliga olunca, anası- nın, babasının dînine tâbi’ olması devâm etmez. İslâmiyyeti bilme- yerek bâliga olunca, mürted olur. Îmân edilecek altı şeyi öğrenip inanmadıkça ve islâmiyyete uymak lâzım olduğuna inanmadıkça, (Kelime-i tevhîd) söylese, ya’nî (Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah) dese de, müslimânlığı devâm etmez. (Âmentü billâhi...) de bulunan altı şeyi öğrenip, bunlara inanması ve Allahü teâlânın emrlerini ve yasaklarını kabûl etdim demesi lâzımdır). İbni Âbidînin bu sözünden anlaşılıyor ki, bir kâfir, Kelime-i tevhîd söy- leyince ve bunun ma’nâsına kısaca inanınca, o anda müslimân olur. Fekat, her müslimân gibi, bunun da, imkân bulunca, (Âmentü bil- lâhi ve Melâiketihi ve Kütübihi ve Rüsülihi vel Yevmil-âhiri ve bil Kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-ba’sü ba’delmevti hak- kun, eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü) diye Âmentünün esâslarını ezberlemesi ve ma’nâsını ve islâm bilgilerinden kendisine lâzım olanları iyice öğrenmesi lâzımdır. Bir müslimân çocuğu da, bu altı şeyi ve islâm bilgilerini öğrenmez ve inandığını söylemezse, âkıl ve bâlig olduğu zemân, mürted olur. Îmân etdikden sonra, (İslâm bilgileri)ni, ya’nî farzları, harâmları, abdesti, guslü ve nemâz kılmasını ve avret mahallini örtmesini hemen sorup öğrenmesi de farz olur. Sorduğu – 5 – kimsenin öğretmesi veyâ hakîkî din kitâbı bildirmesi, buna da farz olur. Soracak kimseyi veyâ kitâbı bulamazsa araması farz olur. Aramazsa kâfir olur. Buluncaya kadar bilmemesi özr olur. Farzları vaktinde yapmıyan ve harâm işliyen Cehennemde azâb görecek- dir. Îmânın altı esâsı üzerinde, bu kitâbımızda geniş bilgi vardır. Her müslimân bu kitâbı iyi okumalı ve çocuklarının ve bütün tanı- dıklarının okumaları için gayret etmelidir. Avret mahalli 475.ci sahîfede yazılıdır. Kitâbımızda, âyet-i kerîmelerin ma’nâlarını yazarken, (Meâlen buyuruldu) denilmekdedir. (Meâlen) demek, (tefsîr âlimlerinin bildirdiklerine göre) demekdir. Çünki, âyet-i kerîmelerin ma’nâla- rını, yalnız Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” anlamış ve Eshâbına bildirmişdir. Tefsîr âlimleri, bu hadîs-i şerîfleri münâfık- ların ve ingiliz kâfirlerine satılmış olan zındıkların, ya’nî mezhebsiz din adamlarının uydurdukları hadîslerden ayırmışlar, bulamadık- ları hadîs-i şerîfler için, tefsîr ilmine uyarak, âyet-i kerîmelere ken- dileri ma’nâ vermişlerdir. Arabca bilen, fekat tefsîr ilminden habe- ri olmayan din câhillerinin anladıklarına (Kur’ân tefsîri) denilmez. Bunun için, hadîs-i şerîfde, (Kur’ân-ı kerîme kendi anladığına göre ma’nâ veren, kâfir olur) buyuruldu. Allahü teâlâ, hepimizi, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği doğru yolda bulundursun! İslâm câhillerinin ve büyük islâm âlimi gibi ismler taşıyan mezhebsizlerin, münâfıkların yaldızlı, sinsi yalanla- rına aldanmakdan korusun! Âmîn. Hakîkat Kitâbevinin neşr etdiği bütün kitâblar, her dilde olarak Internet vâsıtası ile bütün dünyâya yayılmakdadır. Mîlâdî sene Hicrî şemsî Hicrî kamerî 2001 1380 1422 __________________ Herkese üç şey çok lâzımdır önce, biri, îmân edinmekdir iyice, Biri, islâma uymakdır her yerde, fıkhı iyi öğrenmeli elbette. Bir de ihlâsdır, her işde dâimâ, şöyle ki, hiç olmıya ucb-ü riyâ. Bu üçü birden tehakkuk etmeli, böyledir, islâmiyyetin temeli. Hem bu ihlâs olmasa, makbûl değil, tesavvufdur ihlâsın kaynağı bil! – 6 – – 1 – BAŞLANGIÇ Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”, kitâbına başlamadan önce, İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Ser - hendî “rahmetullahi aleyh”’in (Mektûbât) kitâbının üçüncü cildi- nin onyedinci mektûbunu yazarak, kitâbına zînet ve bereket ver- mek istemişdir. İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh”[1], bu mektûbun- da buyuruyor ki: Mektûbuma Besmele ile başlıyorum. Bizlere her ni’meti gön- deren ve en büyük ni’met olarak, müslimân yapmakla şereflendi- ren ve Muhammed aleyhisselâma ümmet kılmakla kıymetlendi- ren, Allahü teâlâya hamd ve şükrler olsun! İyice düşünmeli ve anlamalıdır ki, herkese her ni’meti gönde- ren, yalnız Allahü teâlâdır. Herşeyi var eden, ancak Odur. Her varlığı, her ân varlıkda durduran hep Odur. Kullardaki üstün ve iyi sıfatlar, Onun lutfü ve ihsânıdır. Hayâtımız, aklımız, ilmimiz, gücü- müz, görmemiz, işitmemiz, söyliyebilmemiz, hep Ondandır. Say - makla bitirilemiyen çeşidli ni’metleri, iyilikleri gönderen hep Odur. İnsanları güçlüklerden, sıkıntılardan kurtaran, düâları kabûl eden, derdleri, belâları gideren hep Odur. Rızkları yaratan ve ulaş- dıran yalnız Odur. İhsânı o kadar boldur ki, günâh işliyenlerin rız- kını kesmiyor. Günâhları örtmesi o kadar çokdur ki, emrini dinle- miyen, yasaklarından sakınmıyan azgınları, herkese rezîl ve rüsvâ etmiyor ve nâmûs perdelerini yırtmıyor. Afvı ve merhameti o ka - dar çokdur ki, cezâyı ve azâbı hak edenlere azâb vermekde acele etmiyor. Ni’metlerini, ihsânlarını, dostlarına ve düşmanlarına saçı- yor. Kimseden birşey esirgemiyor. Bütün ni’metlerinin en üstünü, en kıymetlisi olarak da, doğru yolu, se’âdet ve kurtuluş yolunu gös- teriyor. Yoldan sapmamak ve Cennete girmek için teşvîk buyuru- yor. Cennetdeki sonsuz ni’metlere, bitmez, tükenmez zevklere ve kendi rızâsına, sevgisine kavuşabilmemiz için, sevgili Peygamberi - ne “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” uymamızı emr ediyor. İşte, Allahü teâlânın ni’metleri güneş gibi meydândadır. Başkalarından gelen iyilikler, yine Ondan gelmekdedir. Başkalarını vâsıta kılan, onlara iyilik yapmak isteğini veren, onlara iyilik yapabilecek gücü, [1] ‹mâm-› Rabbânî, 1034 [m. 1624] de vefât etdi. – 7 – kuvveti veren, yine Odur. Bunun için, her yerden, herkesden gelen ni’metleri gönderen hep Odur. Ondan başkasından iyilik, ihsân beklemek, emânetciden, emânet olarak birşey istemeğe ve fakîr- den sadaka istemeğe benzer. Bu sözlerimizin, yerinde ve doğru ol - duğunu, câhil olanlar da, âlimler gibi, kalın kafalılar da, zekî, kes- kin görüşlü olanlar gibi bilir. Çünki, anlatılanlar, meydânda olan, düşünmeğe bile lüzûm olmıyan bilgilerdir. İnsanın, bu ni’metleri gönderen Allahü teâlâya, gücü yetdiği kadar şükr etmesi, insanlık vazîfesidir. Aklın emr etdiği bir vazîfe, bir borçdur. Fekat, Allahü teâlâya yapılması îcâb eden bu şükrü yerine getirebilmek, kolay bir iş değildir. Çünki insanlar, yok iken sonradan yaratılmış, za’îf, muhtâc, ayblı ve kusûrludur. Allahü te - âlâ ise, hep var, sonsuz vardır. Ayblardan, kusûrlardan, uzakdır. Bütün üstünlüklerin sâhibidir. İnsanların Allahü teâlâya hiçbir ba - kımdan benzerlikleri, yakınlıkları yokdur. Böyle aşağı kullar, öyle bir yüce Allahın şânına yakışacak bir şükr yapabilir mi? Çünki, çok şey vardır ki, insanlar onları güzel ve kıymetli sanır. Fekat, Al - lahü teâlâ, bunları kötülük bilir ve beğenmez. Saygı ve şükr sandı- ğımız şeyler, beğenilmiyen, bayağı şeyler olabilir. Bunun içindir ki, insanlar, kendi kusûrlu aklları, kısa görüşleri ile Allahü teâlâya karşı şükr, saygı olabilecek şeyleri bulamaz. Şükr etmeğe, saygı göstermeğe yarıyan vazîfeler, Allahü teâlâ tarafından bildirilme- dikçe, övmek sanılan şeyler, kötülemek olabilir. İşte, insanların Allahü teâlâya karşı, kalb ile ve dil ile ve beden ile yapmaları ve inanmaları lâzım olan şükr borcu, kulluk vazîfele- ri, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş ve Onun sevgili Peygamberi “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” tarafından ortaya konmuşdur. Allahü teâlânın gösterdiği ve emr etdiği kulluk vazîfelerine (İslâ - miyyet) denir. Allahü teâlâya şükr, Onun Peygamberinin getirdiği yola uymakla olur. Bu yola uymıyan, bunun dışında kalan hiçbir şükrü, hiçbir ibâdeti, Allahü teâlâ kabûl etmez, beğenmez. Çünki, insanların, iyi, güzel sandıkları çok şey vardır ki, islâmiyyet, bunları beğenmemekde, çirkin olduklarını bildirmekdedir. Demek ki, aklı olan kimselerin, Allahü teâlâya şükr etmek için, Muhammed aleyhisselâma uymaları lâzımdır. Onun yoluna (İslâ - miyyet) denir. Muhammed aleyhisselâma uyan kimseye (Müsli - mân) denir. Allahü teâlâya şükr etmeğe, ya’nî Muhammed aleyhis- selâma uymağa (İbâdet etmek) denir. İslâm bilgileri iki kısmdır: Din bilgileri ve fen bilgileri. Dinde reformcular, din bilgilerine (Skolastik bilgiler), fen bilgilerine (Rasyonel bilgiler) diyorlar. Din bilgileri de ikiye ayrılır: – 8 – 1 - Kalb ile i’tikâd edilmesi, ya’nî inanılması lâzım olan bilgiler- dir. Bu ilmlere (Üsûl-i din) veyâ (Îmân) bilgileri denir. Kısacası, (Îmân) Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği altı şeye inanmak ve islâmiyyeti kabûl etmek ve küfr alâmeti olan şeyleri söylemekden ve kullanmakdan sakınmakdır. Her müslimânın, küfr alâmeti olan şeyleri öğrenmesi ve bunlardan sakınması lâzımdır. Îmânı olana (Müslimân) denir. 2 - Beden ile veyâ kalb ile yapılacak ve sakınılacak ibâdet bilgi- leridir. Yapılması emr edilen bilgilere (Farz), sakınılması emr edi- len bilgilere (Harâm) denir. Bunlara (Fürû-i din) veyâ (Ahkâm-ı islâmiyye) yâhud (İslâmiyyet) bilgileri denir. [Herkese ilk lâzım olan şey, (Kelime-i tevhîd) söylemek ve bu - nun ma’nâsına inanmakdır. Kelime-i tevhîd (Lâ ilâhe illallah Mu - hammedün resûlullah)dır. Bunun ma’nâsı (Allah vardır ve birdir. Muhammed aleyhisselâm, Onun Peygamberidir) demekdir. Buna inanmağa (Îmân etmek) ve (Müslimân olmak) denir. İnanan kim- seye (Mü’min) ve (Müslimân) denir. Îmânın devâmlı olması lâzım- dır. Bunun için, küfre sebeb olan şeyleri yapmakdan ve küfr alâ- meti olan şeyleri kullanmakdan sakınmak lâzımdır. Kur’ân-ı kerîm Allah kelâmıdır. Allahü teâlâ, Cebrâîl aleyhisse- lâm ismindeki melek ile, Kur’ân-ı kerîmi Muhammed aleyhisselâma göndermişdir. Kur’ân-ı kerîmin kelimeleri arabîdir. Fekat, bu keli- meleri yan yana dizen Allahü teâlâdır. Kur’ân-ı kerîmdeki arabî ke - limeler, Allahü teâlâ tarafından dizilmiş âyetler hâlinde, harf ve ke - lime olarak gelmişdir. Bu harf ve kelimelerin ma’nâsı kelâm-ı ilâhîyi taşımakdadır. Bu harflere, kelimelere (Kur’ân) denir. Kelâm-ı ilâhî- yi gösteren ma’nâlar da Kur’ândır. Bu kelâm-ı ilâhî olan Kur’ân mahlûk değildir. Allahü teâlânın başka sıfatları gibi ezelî ve ebedî- dir. Cebrâîl aleyhisselâm her sene bir kerre gelip, o âna kadar inmiş olan Kur’ân-ı kerîmi, Levh-il mahfûzdaki sırasına göre okur, Pey - gamberimiz de tekrâr ederdi. Âhırete teşrîf edeceği sene, iki kerre gelip, temâmını okudular. Peygamberimiz ve Eshâbın çoğu, Kur’ân-ı kerîmin temâmını ezberlemişlerdi. Âhırete teşrîf etdikleri sene halîfe Ebû Bekr-i Sıddîk, ezber bilenleri toplayıp, yazılı olanları getirtip, bir hey’ete bütün Kur’ân-ı kerîmi yazdırdı. Böylece (Mus - haf) denilen bir kitâb meydâna geldi. Otuzüçbin sahâbî, bu mushafın her harfinin tam yerinde olduğuna sözbirliği ile karar verdi. Muhammed aleyhisselâmın sözlerine (Hadîs-i şerîf) denir. Bunlardan, ma’nâsı Allahü teâlâ tarafından, kelimeleri Muham - med aleyhisselâm tarafından olan hadîs-i şerîflere (Hadîs-i kudsî) denir. Hadîs kitâbları çokdur. Bunlardan, (Buhârî) ve (Müslim) ki - tâbları meşhûrdur. – 9 – Allahü teâlânın emrlerinden, inanılacak bilgilere (Îmân), yapı- lacak olanlara (Farz), sakınılacak olanlara (Harâm) denir. Farzlara ve harâmlara (Ahkâm-ı islâmiyye) denir. İslâm bilgilerinden birine bile inanmıyana (Kâfir) denir. İnsana ikinci lâzım olan şey, kalbini temizlemekdir. Kalb deyin- ce, iki şey anlaşılır. Göğsümüzde bulunan et parçasına herkes kalb diyor. Yürek denilen bu kalb, hayvanlarda da vardır. İkinci kalb, yürekde bulunan, görülemiyen kalbdir. Bu kalbe (gönül) denir. Din kitâblarında yazılı olan kalb, bu gönüldür. İslâm bilgilerinin yeri bu kalbdir. İnanan ve inanmayan da bu kalbdir. İnanan kalb, temizdir. İnanmıyan kalb pisdir, ölüdür. Kalbin temiz olması için çalışmak, birinci vazîfemizdir. İbâdet yapmak, bilhâssa nemâz kıl- mak ve istigfâr söylemek kalbi temizler. Harâm işlemek, kalbi bozar. Peygamberimiz buyurdu ki, (Çok istigfâr okuyunuz! İstigfâr düâsı okumağa devâm edeni, Allahü teâlâ hastalıklardan, her derdden korur. Hiç ummadığı yerden rızklandırır.) İstigfâr (Estagfirullah) demekdir. Düâların kabûl olması için, okuyanın müslimân olması, günâhlarına tevbe etmesi, ma’nâsını bilerek ve inanarak söylemesi lâzımdır. Kararmış kalb ile yapılan düâ kabûl olmaz. Üç kerre düâ okuyanın ve beş vakt nemâza devâm edenin kalbi de temizlenir ve söylemeğe başlar. Kalb söylemeden yalnız ağız ile yapılan düânın fâidesi olmaz. İslâm dîninin bildirdiği din bilgileri, (Ehl-i sünnet) âlimlerinin kitâblarında yazılı olan bilgilerdir. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildir- dikleri îmân ve islâm bilgileri arasında, ma’nâları açık olan (nass- lar)dan ya’nî âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden birine inan- mayan (Kâfir) olur. İnanmadığını gizlerse, (Münâfık) denir. Hem gizler, hem de, müslimân görünerek müslimânları aldatmağa çalı- şırsa, buna (Zındık) denir. Ma’nâsı açık olmıyan nassları yanlış te’vîl ederek, yanlış inanırsa, kâfir olmaz. Fekat, Ehl-i sünnetin doğru yolundan ayrıldığı için, Cehenneme girecekdir. Bu kimse, ma’nâsı açık olan nasslara inandığı için, azâbda sonsuz kalmıyacak, Cehennemden çıkarılacak, Cennete sokulacakdır. Bunlara (Bid’at ehli) veyâ (Dalâlet fırkaları) denir. Yetmişiki dürlü dalâlet fırkası vardır. Bunların ve kâfirlerin, mürtedlerin yapdıkları ibâdetlerin ve insanlara yapdıkları iyiliklerin, hizmetlerin hiçbiri kabûl edilmez, âhiretde işe yaramaz. İ’tikâdı doğru olan müslimânlara (Ehl-i sün- net vel-cemâ’at) veyâ (Sünnî) denir. Sünnî olanlar, ibâdet yapmak- da dört mezhebe ayrılmışlardır. Bu dört mezhebde bulunanlar, bir- birlerinin Ehl-i sünnet olduklarını bilirler ve sevişirler. Dört mez- hebden birinde bulunmayan kimse, Ehl-i sünnet olmaz. Ehl-i sün- net olmıyanın da, kâfir veyâ bid’at ehli olacağı, İmâm-ı Rabbânînin – 10 –
Description: