ebook img

Handan ACAR YILDIZ ile Öyküleri Üzerine PDF

12 Pages·2016·1.23 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Handan ACAR YILDIZ ile Öyküleri Üzerine

Handan ACAR YILDIZ ile Söyleşi Konuşan: Erdem DÖNMEZ 1 Şubat 1979’da İstanbul Eyüp’te doğdu. Marmara Üniversitesi İleti- şim Fakültesi Gazetecilik bölümünü bitirdi (2000). Öyküleri ve yazıları Dergâh, Yedi İklim, Bir Nokta, Türk Dili, Hece ve Heceöykü dergilerinde yayımlandı. Öykü Kitapları: Cam Koridor (Günyüzü Yayıncılık 2011); Ağır Boşluk (Hece Yayınları 2014); İnatçı Leke (Hece Yayınları 2015). Bir çocuk annesi. . I nsanın maruz kaldığı veya kalabileceği bütün acılara eşit uzaklıktaysanız, o zaman ideolojik prangalarınız yok demektir. ● İlk yayımlanan öykünüz ve bunun camisinin avlusundaki sedde oturmuş hissettirdikleri… Neler söylemek is- Nilüfer ovasına şiir dizerken ne taraf- tersiniz? tan ineceğimi şaşırmıştım. Adamın biri geçerken çağırıp, ne taraftan ine- İlk yayımlanan öyküm “Yokuş”tu. ceğim, diye sorunca adamcağız gözü- 2008 yılında Dergâh dergisinin sayfa- mün içine korku ile bakmış, sonra gü- ları arasında kendine yer bulmuştu. O lümseyerek elimden tutup indirmişti. öykü yayımlanmasaydı, belki de bu- Gözlerini lise kasketinin şemsiperine gün üç kitap ortada olmazdı. Öyküde dikip: ‘Yapma bir daha delikanlı, de- yokuş çıkmaya devam... mişti. İnmesi kolay. Biri gelir indirir. ● Handan Acar Yıldız’ı gittikçe Ama bir de çıkmasını şaşırırsan iflah üretkenliği artan bir yazar olarak olmazsın sonra, demişti’.” izliyoruz. Popülerlikten kendini ko- Bugün popülerlik ile eleştirdiği- ruyan, ismiyle değil metniyle öne miz pek çok yazar arasında, geçmişte çıkma kaygısı taşıyan bir yapınız var. çok kaliteli eserler vermiş olanlar var. Bu tavır elbette ki kalıcı olana işaret “Görünür olma balı” ağzına çalınınca ediyor. Sizin öykü yolunda bir hede- kişinin buna direnmesi kolay değil finiz var mı, varsa bunu bizlerle pay- zannımca. Popülerlik tanımının salt, laşır mısınız? eserin çok sayıda kişiye hitap etme- Sait Faik’in Alemdağ’da Var siyle ilgili olmadığını düşünüyorum. Bir Yılan isimli kitabında yer alan Popülerlik, kitle zekâsına ve kitle kül- bir bölüm, hayattaki pek çok soruy- türüne hitap etmekle ilişkili bir tanım. la yüzleşirken aklıma gelir. Sık sık… “Nicelik”ten çok “kitle” kavramıyla Popülerlik üzerine düşünüyorsak eğer, ilgili. Edebiyatın zirvesinde ise hem ilk yayımlanan öykümün adının “Yo- kaliteli hem de geniş kesimlere hitap kuş” olmasından mülhem Sait Faik’in edebilen eserler bulunmakta. Fakat “Öyle Bir Hikâye”sinden o bölümü bu eserlerin sahibi olan yazarlara bak- aktarmak isterim: “Zeyrek’teki setle- tığımızda, hayattayken, yaşamın ke- rin üzerine oturdum. Önümde Vefa. narında kıyısında kalmış insanlar ol- Atatürk bulvarında cinler top oynuyor. duğunu görüyoruz. O büyük yazarlar Rüzgâr, bir kaleden bir kaleye bulut mezarlarından çıkıp gelseler bugün, atıyor. Yaşasın futbol maçları diyo- kendilerinden CV istesek, muhteme- rum. Seddin hangi tarafından ineceği- len büyük şirketlerde iş bulabilecek mi düşünmek istiyorum. Ömrümde bir parlak CV’lere sahip olmazlardı. Her- kere esrar çekmiştim Bursa’da. Yeşil kes Jerome David Salinger, Antoine Türk Dili 31 Handan ACAR YILDIZ ile Söyleşi ister miyim? Evet, elbette isterim ama popüler olmayı arzu etmem. O zaman yazarın içindeki özne, nesneden; yazan, yazdıklarından uzaklaşmış demektir ki bunun adı da Yabancılaşma’dır. Edebiyattaki hedefim ise, içim- deki özneyi nesneleştirmeden, ken- dime yabancılaşmadan, daha kaliteli öykü ve romanlarla daha geniş bir okuyucu yelpazesine ulaşmak. ● İnatçı Leke’yi ilk okuduğumda hemen hemen tüm öykülerin bir bi- çim sorunu üzerine yoğunlaşması dikkatimi çekti. Örneğin “Konuşma Çizgisi” adlı öyküde biçimin sınırları zorlanmış, öykü tanımının sınırları genişletilmiş diyebiliyoruz. Bu, aynı zamanda üstkurmaca ile devinim de Saint-Exupéry, Sait Faik olmayı/ kazanan bir öykü. Siz öyküde biçimi olma(ma)yı başaramıyor elbette. Oku- nasıl bir imkân olarak görüyorsu- yucu “Yeni kitabınız ne zaman?” diye nuz? soruyorsa popülerlik yazara henüz Biçimi; araç, vesile olarak gö- uzaktır. Fakat yayıncı arayıp “Yeni rüyorum. Vasıta, adı üzerinde ulaştı- kitabın ne zaman?” diye sorduğunda rıcıdır. Fakat doğru seçilmediğinde popülerlik yazara yakındır. Benim için yarı yolda bırakır. Varılacak yere gö- henüz popülerlik “tehlikesi” oluşmadı. türmez. Ne yazdığımıza dair yenilik Sadece okuyucular, yeni kitabı soru- içinde olma ihtimalimiz yoktur, he- yor. Yayıncı sormuyor. Bununla birlik- men her şey zaten söylenmiştir. Nasıl te, daha çok okunan bir yazar olmayı yazdığımıza dair yenilik içinde olma ihtimalimiz oldukça düşüktür. Öykü tarihine dikkatli bir göz gezdirmemiz, bu konuda ayaklarımızı yere bastıra- E debiyattaki hedefim, içimde- caktır zaten. Ne anlattığımız ile Nasıl ki özneyi nesneleştirmeden, anlattığımız arasında doğru kurulmuş kendime yabancılaşmadan, bir bağ bizi özgüne, dolayısıyla ye- daha kaliteli öykü ve roman- niye daha fazla yaklaştıracaktır. Ne larla daha geniş bir okuyucu anlattığımız anlatının varlık sebebin- yelpazesine ulaşmak. den ayrı düşünülemez. Ancak varlık sebebini bütünüyle karşılamaz. Nasıl anlattığımızın, anlatının varlık ne- 32 Türk Dili Erdem DÖNMEZ deniyle doğrudan ilgisi vardır fakat düm. Kırgın olan karakter için, “söz- bunu tamamen o da karşılamaz. Ne cükler boğazına tıkandı, gözleri doldu, ile nasıl birlikte düşünülmeli. Biçim, gözlerini başka yere kaçırdı” şeklinde saplantı ya da takıntıya dönüştüğün- ifadeler kullansam benim için çok sı- de öze zarar verir. Öyküyü var etmeyi radan ve arabesk olacaktı. O nedenle amaçlarken “aşırı yaratıcı” bir biçim kırgın ve içli karakter italik konuşma öykünün özünün yok olmasına sebep çizgisine; kendinden emin tok karak- olabilir. Siz madem soruyu somutlaş- ter kalın konuşma çizgisine dönüştü. tırarak sordunuz, ben de “Konuşma Öykünün sonunda da tüm noktalar Çizgisi” üzerinden açıklayayım. Ora- yazıya dönüştü. daki ana karakter, italiktir. Hem italik ● Bununla birlikte yine biçimsel hem de ana karakter olması hayatın manada postmodern kurgu ögele- ve insanlar arası ilişkinin çelişkisine ri öykü için bir imkân mıdır, yoksa yapılan bir atıftır. Yan karakter ise ka- anlatısallığı tıkayacak bir yapı mı? lındır. Hem bold hem de yan karakter Tüm öykülerinizi bir arada düşün- olmasını, ilişkinin çelişkisine yapılan düğümüzde hikâyenin oyunlaşmadı- atıf olarak düşünebiliriz. İtalik karak- ğını, ciddiyetini koruyan, yer yer iro- ter kırık ve kırgındır, tıpkı biçimsel niden beslenen derinlikli bir yapıda olarak eğik olmanın kahramana yan- olduğunu söyleyebiliriz. Toparlarsak, sımasıdır. Kahramanlardan biri çok modernist-postmodernist biçimin az konuşmasına rağmen muhatabının imkânları üzerinde neler söyleyebi- onu anlamasını, ağzından çıkmayan lirsiniz? sözleri tahmin etmesini bekler. Oysa kendinden emin karakter, kapkalın Az önce de belirttiğim gibi biçim ve eğilmeden durmaktadır. Cinsiyet- öze zarar vermediği sürece, özellikle ten soyutladığım ve bu konuda seçimi postmodern anlatım teknikleri bir si- okuyucuya bıraktığım iki kahramanın hirbaz gibi kullanılabilir. Okuyucuyu ruh hâllerini yazı biçimine dönüştür- yanıltmak anlamında değil, gerçeği Türk Dili 33 Handan ACAR YILDIZ ile Söyleşi oyuna dönüştürmek, okuyucunun he- larla örtüştürerek anlatmaya çalıştım yecan ve merakını diri tutmak anla- bahsettiğiniz öyküde. Buna alegori de mında. Ama sürekli şapkadan tavşan diyebiliriz belki, duygu ve durumların çıkması da insanları sıkmaya başlar. biçimle temsili. Öyküdeki şedde bazı Üst kurmaca tekniğini, öykünün cid- duygulara karşılık geliyor. Cezm de diyetini bozacağı endişesiyle (herkes bazı duygulara karşılık geliyor. Çok için aynı durum elbette geçerli değil) ani gelişen olaylar ve durumlar karşı- daha seyrek kullanırken postmodern sında şoka girer ya insan. Şok denilen anlatım imkânlarından en çok, parça- o tepkisiz, kıpırtısız hâl, aslında tepki- lı anlatım biçimini kullanmayı sevi- nin aşırılığının ve derinliğinin göster- yorum. Metni parçalayıp, parçaların gesidir. Kimse sığ duygulanımlar son- yerini değiştirmeyi, doğrusal çizgiden rası şoka girmez. Bu nedenle şiddetli çıkartıp inişli çıkışlı hâle getirmeyi duyguları cezm ile şekle büründürür- seviyorum. Bana bir madde içindeki ken, bir an duraklasak da yolumuza atomların birbiriyle ilişkisini hatırla- devam edebilmemiz yönünde engel tıyor parçalı yapı. Merak uyandırıcı, teşkil etmeyen duyguları ise şedde hareketli, hareketli olmasına rağmen işareti ile biçime büründürdüm. Tüm ilintili. “İroni”nin de bir anlatım bunları, öyküyü izah etme açıklama imkânı olarak, dramı arabeske dönüş- kaygısıyla değil, kitapta hiçbir terci- mekten koruma bağlamında vazgeçil- hin tesadüf olmadığını ifade etmek mez önemi olduğunu düşünüyorum. için söylüyorum size. Çelişki, daha ● Öykülerinizde dil oyunları, kelime da çok çatışma, öykülerin merkezinde tasarrufları, eksiltmeler, yinelemeler, olan duygu zaten. Duygu ya da düşün- zıtlıklardan faydalanma, anlamsal ceden herhangi birinin, öyküde diğe- karşıtlıklar oluşturma, imge üzeri- rinin önünde olması taraftarı değilim. ne yoğunlaşma gibi dil ustalığınıza Duygu ve düşüncenin (didaktiklik işaret eden göstergeler var. “Sert Bir tuzağına düşmeden) öykülerde buluş- Terslik”, “Şedde ile Cezm Arasında”, masını arzu ediyorum. Yazarken, dile- “İğne Deliğinden Geçtim” bunlardan ğim ve duam bu. Okurken ise hassa- en dikkat çekici olanları. siyetim bu. Gazetecilikte “masa başı haber” diye bir tanım vardır. Hareketli Bahsettiğiniz bu hususlar yine ve aktif olması gereken her ne ise onu benim sevdiğim bir biçim olan “par- masa başıyla ya da beynin çeperiyle çalama” ve “parçalar arası bağ kur- sınırlamak onun özüne zarar vermez mayı” tercih etmemle ilgili. Sadece mi? “Öykü”yü, haber verme, haberdar metni değil kelimeyi de parçalayıp etme fiillerinden çok öte bir tür olarak kelime ile metin arasındaki bağı vur- görüyorum. Haber bile masa başı ola- gulamakla ilgili. Mesela Arapçada mıyorsa öykü “masa başı” olmayı hiç şedde iki kere okuma, durup devam kaldırmaz. Hiç hak etmez. etmeye, cezm ise duraklamaya karşı- lık gelir. Ve şekilseldir. Bu iki imla/ses ● Bugün için öykü türünün dil üze- olayını hayattaki bazı anlar ve duygu- rine böylesi yoğunlaşması bana ede- 34 Türk Dili Erdem DÖNMEZ biyat tarihimizde nazmın nesre dö- nüşmesi sürecini hatırlattı. Klasikten moderne geçerken bizi nesirle buluş- turan perspektif fikri oldu malumu- nuz. Bugünse tam tersi bir durum ol- duğunu düşünüyorum. Öykü, nesrin kısır döngüsünü bozmaya yeltenmiş, kendi içine kapanan anlam katman- larına sahip bir nesir türü oldu. Hat- ta sizin öykünüzde de gördüğümüz ile “evrensel” arasında gidiş gelişin şiir diline ait yinelemeler, eksiltmeler, algıya ve dolayısıyla sanata yansıma- şiirsel bir ahenk oluşturuyor. Bugün, sı olan modernizme bir tepki olarak hem sizin öykünüz hem de günümüz postmodernizm doğmuştur. Postmo- öyküsü için ortak düşünürsek, öykü- dernizmde ise “birey” kavramı önemi- deki bu dilsel değişimi, şiirselleşmeyi ni artırarak varlığını idame ettirirken nasıl yorumluyorsunuz? evrenselle yerlinin, küreselle yerelin, globalle lokalin sentezinden küyerel/ Savaşların, bilhassa Birinci ve glokal eğilim ortaya çıkmıştır. Mo- İkinci Dünya Savaşları’nın edebiyat dern dönemin yüceltilen yalnızlığı, üzerinde çok büyük etkisi olmuş- postmodern dönemin ironik hâle geti- tur. Klasik edebiyattan moderne ge- rilen yalnızlığına evrilmiştir. çişte pek çok faktör etkilidir. Ancak iki durum, etki yönünden baskındır. Tıpkı fotoğraf makinesi ve ka- Osmanlı’nın son dönemlerindeki yo- meranın icadının resim sanatını etki- ğun savaşlar, yenilgiler ve işgaller, lemesi gibi kitle iletişim araçlarındaki hayal kırıklığına, yenilgiye, yıkıntıya gelişim de edebiyatı etkilemektedir. uğramış bir toplumu, tasavvufa karşı İnsanın habere, çok hızlı ve acıyı pa- daha şüpheli ve temkinli bir bakışa zara çıkarıcı olarak ulaşmasının ardın- itmiş olabilir. Henüz ulus devlete ge- dan artık edebiyat eserleri de haberdar çilmemiş olunsa da, bir yandan Turan- etmekten ziyade, insanın vicdan gös- cılık, Osmanlıcılık söylemleri diğer terisini sorgulayıcı bir dile evrilmiştir. yandan cemaat toplumundan cemiyet Yorumsaldır. toplumuna geçilmesi, Avrupa’daki Toparlayacak olursak toplumsal “Aydınlanma” fikrinin de yansıma- gelişme ile teknik değişimin birbi- sıyla “birey”in ortaya çıkması, ede- riyle ilintili olmasının sonucu olarak biyatta soyut/genel/alegorik/mutlak/ bütün gelişimeler, sosyal medya gibi mükemmel/kahramandan somut/tekil/ oluşumlar, edebiyatın anlatım teknik- birey/münferit/günah işleyebilen/ka- lerini etkilemektedir. Etkilemeye de- raktere geçilmesini sağlamıştır. İdeal vam edecektir. Postmodern anlatılar, kişiden, hataya düşebilen kahramana modernizmi eleştirmek yönüyle tek- geçişte “birey”in topluma olgu olarak rar devirsel olarak klasik döneme ait girmesinin etkisi olmuştur. “Birey” bazı özelliklere yüzünü çevirmiş ola- Türk Dili 35 Handan ACAR YILDIZ ile Söyleşi . bilir. Bugün şiire yakın öykülerle bu nedenle karşılaşıyor olabiliriz. Ayrıca, I çinde bulunduğumuz çağ, az önce altını çizdiğim gibi böylesi modern çağ olduğu için haber bombardımanına tutulduğumuz modern çağı eleştiriyor bir dönemde metinler, haber vermek- gibi görünsem de aslında ten öte, olaysal olmaktan öte lirizme derdim yaşamın kendisiyle yaklaşmış olabilir. ilgili. Orta Çağ’da yaşasam o ● İnatçı Leke adlandırması, diğer zaman da o çağda yaşamak- öykü kitaplarınızdaki yapıyı hatırla- tan ötürü mutsuz olurdum. tıyor. Öykülerinizin ortak paydasını taşıyan isimler seçiyorsunuz kitap- larınıza. Örneğin ‘Ağır Boşluk para- kendisiyle ilgili. Orta Çağ’da yaşasam doksu’, çelişki içeren öykülerle yan- o zaman da o çağda yaşamaktan ötürü sımıştı kitabınıza. İnatçı Leke’deki mutsuz olurdum. Hangi çağda yaşar- öykülerin ortak paydasının moderni- sa yaşasın, yaşarken zorlanan bir kişi, te eleştirisi olduğunu söylemek müm- elbette bazen kendisinden kaynakla- kün mü? Bir türlü kaçamadığımız, nan nedenlerle, sorulara kolay cevap memnun olsak da olmasak da içinde bulamayıp, bulduğu cevaplarla tatmin tutsak kaldığımız moderniteye bir olmadığı için bulunduğu zamanı eleş- tepki midir İnatçı Leke? Adlandırma, tirirdi. Bin yıl önce yaşasa da bin yıl bende modernite eleştirisi bağlamın- sonra yaşasa da böyle olurdu. da felsefi, bir deterjan reklamından hatırladığımız bağlamda da ironik ● “Korkuyu Beslerken” Oğuz Atay’a bir çağrışım uyandırdı. Ne dersiniz? göndermede bulunuyor, kümesteki korku ile Atay’ın “Unutulan” öykü- Yazmak, yaşarken zorlanan in- sündeki tavan arası, bilinçaltını işa- sanların işi. Kitap bastırmasa, yazar ret etme anlamında benzerlik içeriyor. olmasa bile üzüldüğünde eline kalem Kitabın ilk öyküsü olması dolayısıyla alıp hislerini döken insanlar tanıyo- Atay’la bir dil ortaklığı kurduğunuz rum. Bazen bir insan marketteki ka- söylenebilir mi? Daha geniş sorarsak, siyerle dahi iletişim kurarken zorla- öykü dilinizi kurarken birincil olarak nabilir. Komşularıyla, akrabalarıyla beslendiğiniz isimler kimler? aynı şekilde… Marka giymeyi saçma bulan; bir giysiye, bir koltuğa, bir va- Evet, “Korkuyu Beslerken” öy- zoya yüksek miktarda ödeme yapma- küsü başlık itibarıyla “Korkuyu yı saçma bulup, bunu özgüvensizlikle Beklerken”e atıfta bulunmaktadır. ilişkilendiren bir insan bu devirde ne “Tutunamayan birey” ve “ironi” an- kadar sosyalleşebilir sizce? İçinde lamında zaman zaman Oğuz Atay’la bulunduğumuz çağ, modern çağ ol- dil ortaklığı kursam da öykülerimin duğu için modern çağı eleştiriyor gibi tamamı aynı tarzda yazılmadığı için, görünsem de aslında derdim yaşamın bütün öykülerde Oğuz Atay’la özde- 36 Türk Dili Erdem DÖNMEZ şim kurmuş bir dil kullanmadım. Bu- lardan. Ateşin sönmesi ile küle tutul- nunla birlikte, bir okur olarak “Kor- ma arasında bağ vardır. Çünkü ateş kuyu Beklerken” burnumun direğini varlık itibarıyla yok olmadığı için, en sızlatan eserlerden biridir. Etkileşim başta kendisi yok olmadığı için külli anlamında zihnimde bir batik dese- bir yok etme özelliğine de sahip değil- nin var olduğunu düşünüyorum. Tek dir. Neyi yok etme iddiasında olursa bir yazarın bütün eserlerinden ziya- olsun ardında kül bırakır. Yani tortu de farklı yazarlara ait farklı eserlerin bırakır. Büyümeyen her çocuk, tor- bilincimi etkisi altına aldığı hissinde- tulara karşı içinde aşk geliştirir. Veya yim. Bir kişinin yazdığı ilk öykünün tersinden bakacak olursak, içinde tor- dahi etkisi altında kalabilirim. Ancak tulara karşı aşk geliştiren her kişi as- “masa başı” öyküyü artık sezebiliyo- lında çocuktur. İnatçı Leke’deki çoğu karakter çocukluğu iç cebinde taşı- rum. Bunun zıddı olarak büyük bir maktadır. O engin denizle, çocuklukla duygulanımla yazılmış ama kurgusal aralarında kurdukları bağ sayesinde bağlamda hiç kafa yorulmamış, ben nefes almaktadırlar. bunu nasıl anlatsam diye hiç kaygıla- nılmamış öyküleri de tanıyabiliyorum. ● Aynı öyküde gül-kül arasındaki fonetik ve semantik uyum klasik ede- ● “Ateş İnsanlar”da çocukluktaki biyattaki gül istiaresini de hatırlatı- masalın gerçeğe dönüştüğünü, ye- yor. Ağır Boşluk’ta karşılaştığımız tişkinlikte ise gerçeğin masallaştığını örtük tasavvufi söylem burada da var. görüyoruz. Hepimizin çocukluğu bü- Geleneksel değeri ve dokunulmazlı- yülü bir masal dünyası… En azından ğı yeni bir şekilde karşımıza çıkarı- bizim kuşak için hâlen böyle. Çocuk- yor. “Ateş İnsanlar”daki karakterin luk ile yetişkinlik arasındaki masal- toplumsal dönüşümümüzden olum- gerçek çatışması öykücülüğünüz için suz etkilendiği, zaman duygusunu ne ifade ediyor? Özellikle bu son ki- taptaki gerçeküstü masalsı anlatımı yetişkinlikte aranan çocukluk, bir öze dönüş olarak yorumlayabilir miyiz? Masalla gerçeğin çatışması ço- cuklukta başlar. İnsan bu çatışmadaki iki tarafı uzlaştırarak büyür. Büyü- meyi öğrenmek, bir bakıma masalla gerçeği uzlaştırmaktır. Bazı insanlar, tarafını gerçekten yana belirler. Ba- zıları ise tarafını masaldan yana. Bazı insanların zihinlerinde ise bu çatışma devam eder. Sürüp gider. Arada kalır- lar. Bir o tarafa bir bu tarafa geçerler. Bu öyküdeki kahraman, arada kalan- Türk Dili 37 Handan ACAR YILDIZ ile Söyleşi dahi yitirdiği görülüyor. Yine diğer Gül-kül/ Ateş İnsanlar-Kayıp/ öykülerde Kur’an kıssalarına, Hz. Ağır Boşluk-İnatçı Leke arasındaki Âdem’e, Hz. Nuh’a göndermelerde bağa gelince, kadim kültürdeki gülden bulunuyorsunuz. Kısacası geleneksel küle doğru ilerleyen akıştan ziyade söylem, dönüşüme uğrayarak öykü- külden güle doğru giden bir anlatım nüze yansıyor ve karakterleriniz ge- söz konusu. Salt, kaybettiğine, tüketti- nellikle hayata karşı yabancılaşmış, ğine, yitirdiğine duyulan bir özlem de- huzursuz, varoluşsal sorgulamada ğil mevzu bahis olan. Kaybetmişlik’in, olan, köklerini arayan ve çelişkiler Tüketmişlik’in, Yitirmişlik’in kendi- barındıran bir zihin yapısı sergiliyor. sine duyulan bir özlem var. İşte tam Bu tavrın öykücülüğünüz bağlamın- da bu noktada, küle duyulan özlem, güle duyulabilecek özlemden kat be da yeri nedir? kat fazla. Tam da bu noktada külün Karakterlerin genellikle hayata kokusu gülün kokusundan kat be kat karşı yabancılaşmış, huzursuz, va- daha güzel. Kaybetmişlik, tüketmiş- roluşsal sorgulamada olan, köklerini lik, yitirmişlik duygusu içinde gülün arayan ve çelişkiler barındıran bir zi- (güzelin, hazzın, tat alma ve mutlu- hin yapısı sergilediği konusunda çok luğun) öneminin yok olması. “Kayıp” haklısınız. “Kayıp” ve “Ateş İnsanlar” öyküsünde bir yerde ifade ettiğim arasında kurduğunuz bağ konusunda gibi, biraz da “gerçek bir acının sah- da size itirazım yok. Öykülerde zama- te mutluluğa tercihi” ile ilgili bu ba- nın ve mekânın belirsizliği, düşünce kış. İki öykü “haz”, “acı” ve “gerçek” ve durumların zaman ve mekânla sı- kavramlarıyla ilgili. İki öykü arasında nırlı olmadığını gösterme amacı taşı- benim zihnimde kurduğum bağı sizin yor. Sınırlardan uzak durmak (burada de okuyucu olarak kurmanız bende nihilist anlamda bir sınır tanımazlık- mutluluk yarattı. Bazen üstü örtülü tan bahsetmiyorum), yargılayıcı, ya- şekilde yaptığım ilişkilendirmenin dırgayıcı ve özellikle indirgemeci an- okuyucuda karşılık bulması beni çok lamda sınırlardan uzak durmak hem mutlu ediyor. Evet, iki öykü bağlantı- Ağır Boşluk hem de İnatçı Leke’nin lı, gerçek-sahte ile acı-haz arasındaki vazgeçilmezlerindendi. İndirgemeci- bağa değiniyor. liğe olan tepkimi zaman ve mekânı ● “Kayıp”ta hakikati arama yolcu- belirsiz hâle getirerek ifade ediyorum. luğu öznenin kendini bulmasıyla Zaman sorusuna vereceğiniz cevapla son buluyor. Hakikatten kopan ger- yaradılış sorusuna vereceğiniz cevap çeklik, modern belirsizlikte, seküler ontolojik anlamda birbiriyle ilişkilidir. imkânsızlıkta, metaforik dil kullanı- “Zaman” ve “mekân”ı belirlenmiş ola- mıyla işleniyor. Yer yer deneme türü- rak ele almak yerine, aksine belirlen- ne de meyillenen, anlam, imge, öykü memiş olarak ele almanın, diyalektik dili, şiirsellik konularına yer veren, bir derinlik olarak sözün imdadına altı çizilip notlar alınası felsefi, ide- yetiştiğini düşünüyorum. olojik ifadeler içeren açık uçlu bir 38 Türk Dili Erdem DÖNMEZ Rahman suresini okurken, Allah bize şefaatini nasıl göstermiştir, diye ço- E tkileşim anlamında zihnim- cuklara sorar. Biri, bize konuşmasını de bir batik desenin var ol- öğreterek, der. Başka biri, dengeyle, der. Muhtar, serçe parmağının üzerine duğunu düşünüyorum. Tek gözlüğünü oturtarak şöyle der: “Evet, bir yazarın bütün eserlerin- denge olmazsa her şey dağılır.” Sü- den ziyade farklı yazarlara rekli ütopyalar besleyip kahramanlar ait farklı eserlerin bilincimi et- yaratmak yerine dengenin peşinde kisi altına aldığı hissindeyim. olmalıyız belki de. Nitekim dışarıdan gelen müzik sesinin çocukların dikka- tini dağıttığını gören Muhtar, onları metin. Günümüz insanının gerçekle oyuna salar. Kulakları müziğe gitmiş imtihanı, gerçekle avunmaya çalış- çocukları zorla derste tutmanın disip- masındaki çıkmazdır bu. Ve arayışı- lin demek olmadığını bilir. mızdaki her adım, öyküdeki kelime kabukları gibi daha sert çarpıyor ● “Zabıta” adlı öyküyü okurken aklı- yüzümüze. Öyküdeki özne bir model ma Necati Mert’in “Lenduha Önün- olarak aradığını buluyor belki. Peki, de Bir Çocuk” öyküsü geldi. Sizin insanlığın bugünkü ruhsal çıkma- öykünüzdeki çocuk, karşısına bir zı, duyarlık uyandırmayan savaşları, makineyi değil, zabıtayı alıyor. Söy- değerler yitimi gibi çıkmazlarından lem, ideolojiden uzaklaşıyor ancak arınması için sizce ihtiyacımız olan eleştiri aynı. Bu bağlamda sanatta şey nedir? Denge. İnsanın ve dolayısıyla insanlığın en çok dengeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. İtidal ve is- tikrara… Özellikle de Doğu toplumla- rının bugünkü hâli göz önüne alındı- ğında. İki gözünüz miyop olduğunda hemen fark eder doktora gidersiniz, oysa tek gözünüz miyop olduğunda fark etmeniz uzun zaman alır. Müsaa- denizle izlediğim bir filmden sahneyi paylaşmak istiyorum sizinle. Musta- fa Akkad’ın çektiği Çöl Aslanı Ömer Muhtar filminde gözümün önünden gitmeyen bir sahne vardır. İşgal kuv- vetleri karşısında bir direnişçi olan Ömer Muhtar öğretmendir. Etrafında topladığı çocuklara ders verir. Derste Türk Dili 39

Description:
Handan ACAR YILDIZ ile Söyleşi oyuna dönüştürmek, okuyucunun he- yecan ve merakını diri tutmak anla- mında. Ama sürekli şapkadan tavşan.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.