ebook img

Gelenekten Kop/arıl/an Ahlak ve Gelenekten Kop/arıl/an Ahlak ve Modern Hukuk Algısı Modern ... PDF

15 Pages·2013·0.31 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Gelenekten Kop/arıl/an Ahlak ve Gelenekten Kop/arıl/an Ahlak ve Modern Hukuk Algısı Modern ...

GGGGeeeelllleeeennnneeeekkkktttteeeennnn KKKKoooopppp////aaaarrrrııııllll////aaaannnn AAAAhhhhllllaaaakkkk vvvveeee MMMMooooddddeeeerrrrnnnn HHHHuuuukkkkuuuukkkk AAAAllllggggııııssssıııı Emrah KULAKLI(*) (cid:1) M odernlik, 17. yüzyılda Avrupa’da Modern zihin algısı, geleneğin insan-doğa- başlayan (ve daha sonraları neredey- Tanrı arasındaki harmonik ilişkiyi insanın öz- se tüm dünya coğrafyasını etkisi neliği yönünde dönüştürmüştür. Kendine “tek altına alan) zihinsel dönüşüm ve toplumsal etken” bir güç atfederek “her şeyin ölçüsü ve yaşam ve örgütlenme biçimine işaret eder. ölçütü” haline gelmiştir (Heidegger). Des- Moderniteyi, tüm yaşam düzeylerini açıklama- cartes’in insanın bağımsızlığını ilanı –bilgiyi ya çabalayan kuşatıcı bir çerçevede anlamaya yalnızca insan aklı temelinde inşa etmek ma- çalışmak, daha sağlıklı bir bakış açısı yakala- sanın üstünü temizlememiz gerektiğinde ısrar mamıza yardımcı olacaktır. Zihinsel/bilimsel, edişi- da bize bunu anlatır. Bir yandan doğaya siyasal, kültürel, teknolojik ve endüstriyel dev- antropocentric bir anlam kazandırırken, diğer rimler, moderniteye geçişi belirleyen faktörler- yandan da Tanrı, insan tarafından konumlandı- dir. Makalemizin birinci bölümünde, tüm anla- rılmaya başlanmıştır. Böylece; modern bir yış biçimini oluşturan temel yapıtaşlarını içinde söylemce, “geleneğe ait olan bir dünyanın barındırdığına inandığımız zihinsel/bilimsel büyüsünün bozulması”nı ya da Nietzsche’nin teşekkül üzerinde çalışacağız. (∗) dediği gibi, “Tanrı’nın ölümü”nü hazırlayan bir tahakküm zıtlığı doğurmuştur. O zamana kadar felsefe, bir hakikatler bü- ZZZZiiiihhhhiiiinnnnsssseeeellll////BBBBiiiilllliiiimmmmsssseeeellll DDDDeeeevvvvrrrriiiimmmm tünü olarak anlaşılmıştır. Şimdiyse bu anlayış çökmüş, metafizik mantık, bilgi teorisi ve Modernizm, yeni bir dünya görüşünün hatta felsefenin her branşında bir yıkıp yeni- mantığıdır. Modern olmak, geleneğe ait ol- den yap(ılandır)ma faaliyeti başlamıştır. Tanrı, mayan ve başka yöntemlerle ele alınması her şeyden önce, her alanda insan gücünün gereken bir dünyada yaşamak demektir. (Ge- bir sınırı demektir. Đnsan ne yapmak isterin leneksel düşünme yapısından) kopuştan önce üzerindeki insan ne yapabilir ve ne yapmaya insan, Tanrı’nın düzenli ve ölçülü bir şekilde kalkışır zorlamalarıyla kısıtlama. Tanrı, her yarattığı bir dünyada, doğalla Tanrısal arasın- şeye gücü yettiği varsayılan insanın yapması da bir araçtır. Đnsan bilgisine sunulan bu dün- ya da yapmaya kalkışmasına izin verilecek ya düzeni, her şeyden önce Tanrı’nın insana şeylerin bir sınırını çizmiştir. Emirler(!) insan- seslendiği simgesel bir düzlemdir. Premodern ların bireyler olarak özgürlüklerini sınırlaması- çağın zihinsel evreni, insan ve dünyanın iki nın yanı sıra, insanların birlikte, bir toplum yönünün (maddî ve manevî) organik bir bütün olarak koyabilecekleri kurallara da sınır koyar; oluşturduğunu ifade etmek olanağı sağlamak- bu da insanların, dünyanın kurallarını belirle- tadır. Doğanın tümü, başka bir gerçeklik dü- me ve bunları güdüleme konusunda, esasen zenine bağlı bir veri/gerçeklik olarak yorum- sınırlı kapasitelerine işaret eder. lanmaktadır. Tanrı’yı yerinden kovan ve onun yerini alan modern zihniyet bu engeli kaldırmıştır. Bir de kendine yer açmıştır: Dünya düzeninin yüce yasama ve yürütme sorumlusunun, planlayı- (∗∗∗∗) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi. Genç Hukukçular Hukuk Okumaları cısının ve yöneticisinin işinden kovulmasından Modernliği belirleyen, büyük çapta bir dü- doğan boşluk… Bu taht, artık insan tarafından şünümsellik beklentisidir. Bu da kuşkusuz, doldurulmalıdır. Tüm alan kendi lehine boşal- bizzat düşünümün doğası üzerine düşünüm tılmıştır ve her şeyi kapsayan bir düzen ve geliştirmeyi içerir/gerektirir. Aklın sistemi ve uyum sağlama her zamanki gibi canlı kalmış- talepleri, geleneğinkilerin yerine geçtiği za- tır, ve artık bu makam, insanlık için her za- man, önceki dogmaların sağladığından çok mankinden daha yakın, daha erişilir gözük- daha fazla bir kesinlik duygusu sunuyormuş mektedir. Onu gerçekleştirmek ve geçerli gibi göründüler. Fakat bu düşünce, ancak kılmak artık fanilere kalmıştır. Buna bağlı ola- modern düşünümselliğinin, aklın kesin bilginin rak da egemenliğin yeni yapısında artık din, kazanılması olarak anlaşıldığı her durumda, toplumun temelinde yer alamayacaktır. aslında onu altüst ettiğini görmediğimiz süre- ce inandırıcı olur. Modernlik, bütünüyle dü- Bunun sonucunda, oluşan akl(etme) tipi- şünümsel olarak uygulanmış bilgiden oluşur; nin Tanrıyla olan bağı koparılmıştır; gücün fakat, bilginin kesinlik ile eşitlenmesinin yanlış temerküzünde akıl tek başına kalmıştır. Me- anlaşıldığı ortaya çıkmış bulunmaktadır. Baş- tafizik bireysel-toplumsal yaşam düzeneğini tan başa düşünümsel olarak uygulanmış bil- kurgulayan dinin metaforları da yapıbo- giyle kurulu bir dünya, o bilginin herhangi bir zumuna uğratılmıştır: Modern öncesi dönem- unsurunun değişmeyeceğinden hiçbir zaman de dinin çıkış noktası Tanrı kaynaklıdır. Mo- emin olamayacağımız bir yerdir. Karl Pop- dernitenin Tanrılaştırdığı şey ise akıldır. Öy- per’in deyimiyle, “bütün bilimler kayan kum leyse modernitede din, beşerin tasavvuru üzerinde durur.” Bilimde hiçbir şey kesin de- haline gelmiştir. ğildir ve hiçbir bilimsel çalışma, bize dünyayla Ortaçağ felsefesi (aşkın otorite)nin yerine ilgili isteyebileceğimiz en güvenilir bilgiyi sağ- düşünen özne (içkin otorite) hayatın her ala- lasa bile, kanıtlanamaz. Bu koşullardaki hiçbir nının merkezine yerleştirilmiş ve her şey bu bilgi, “bilme”nin emin olmak demek olduğu “sıfır noktası”ndan kurgulanmaya başlanmış- “geleneksel” anlamdaki bilgi değildir. tır. (Düşünce ile olgunun birebir mütekabiliyet Düşüncenin referans noktası ile ulaşmayı içinde olması gerektiği yönündeki modern amaçladığı töze dair gelenekten kopuk olan önyargının temeli de buradan gelmektedir.) yeni bilgi türü üzerinde durmak istiyoruz. Toplumsal düzene ilişkin bilginin düzenlen- Felsefe adını alan bu özel düşünce şekli, üze- mesi, korunması (ve tekamül ettirilmesi) gö- rinde durmamızı gerektirecek kadar önemli revlerini devralan beşer, eski değerlerin yerine bir yeri işgal eder. koyacak kesinlikler aramasına karşın, dinin güven tesis edici yapısını ortaya koyamamış- Felsefe sözcüğü haddizatında etimolojik tır. Metafizik demir atma sahalarının imha olarak “hikmet aşkı”ndan başka bir anlam edilmesi, modernliğin varoluşu ile koşut kuş- ifade etmez. Başka bir deyişle, hikmete ulaş- kunun kurumsallaşmasını sonuçlamıştır. On- mak için öncelikle çözülmesi gereken bir du- tolojik güvenlik, varlıkla ya da fenomenoloji rumu belirtir. O halde felsefe, giriş ve hazırlık terimiyle “dünyada olmak”la ilgilidir. Ancak, niteliğinde bir aşamadır; hikmete doğru bir bilişsel olmaktan çok, sezgisel köklere sahip ilerlemedir. Yani hikmetten daha aşağı bir bir olgudur. Modern kurumlar/bilgilerin doğası duruma tekabül eder. Đşte burada zihinde gereği, soyut sistemlerdeki güven düzenekle- meydana gelen sapma, bu geçiş düzeyini rine has olan sabit/kesin bir paradigmaya amaç olarak almış ve felsefeyi hikmet yerine bağlanmazlar ve bunu oluşturmaktan da koymuştur. Bu da hikmetin anlam olarak içi- uzaktırlar. Bilginin (ve düzenin) düşünümsel nin boşaltılmasına, dönüştürülmesine ve ger- temellükü, toplumsal yaşama ilişkin sistema- çek niteliğinin unutulmasına neden olmuştur. tik bilgi üretimi, toplumsal yaşamı geleneğin Böylece profan bir felsefe, yani tamamen akli, değişmezliklerinden uzaklaştırarak sistemin sözümona saf insancıl bir bilgelik doğmuş yeniden üretiminin bir parçası haline gelirler. oldu; gerçek geleneksel, akıl üstü ve insani Diğer bir deyişle bu, modernliğin sürekli ola- olmayan bilgeliğin yerini almış oldu. Modern rak sistematik öz-bilgi üretimine doğrudan bilimsel akıl, çehreleri bilimin metotları tara- katılmasından başka bir şey değildir. fından açığa çıkarılan bir dünyaya tekabüliyet olarak hakikat kavramından mesuldür. Din ve 430 Gelenekten Kop/arıl/an Ahlak ve Modern Hukuk Algısı /E. Kulaklı ahlak hakikatin bölgesinden sürgün edilmiş- dünyasına kapansa, orada sağlam, kararlı hiç- lerdir (ve kendilerine yeni bir statü bulmak bir şey, dayanabileceği hiçbir sabit nokta bu- zorundadırlar). lamaz. Hiçbir mutlak doğrudan hareket et- mediği için bilim, ihtimallere ve güne/koşula Modern dünyada yaşamak değerlerin ve bağlı olarak değişen kaypak bir zemin üzerin- anlamların ancak biz onları yarattığımız süre- de kurgulanmış bir yapıya sahiptir. ce var olduğunu kabul etmek demektir. Eğer bilim bilişsel rasyonelite dünyasını tanımlıyor- Hakikat şu ki; her hangi bir tarzda kutsal sa o vakit değer soruları bu dünyanın dışında sahayla gerçekte çatışan bir profan saha yok- kalır. Araçsal akıl değerlere hizmet eder, de- tur; sadece bilgisizlik perspektifinden başka ğerlerin ne olmaları gerektiğini söylemez. bir şey olmayan bir profan görüş açısı olarak bilgi vardır. Bu tip baş aşağı bilgi, realitenin en Aristo için fizik, metafiziğe göre “tali”dir. alt düzeyinde bulunan bilgidir. Ne kadar mü- Yani fizik metafiziğe bağlıdır. Bu bağlamda tevazi olursa olsun bu bilgi, kendini aşan her aklı da, daha sezgisel bir yaklaşımla tamam- şeyden, kendisinden üstün olan her gayeden lamak gerekir. Fakat modern anlayış ise aksi- ve bütünsel bilginin çeşitli düzeyleri arasında ne bilimleri aşan her şeyi inkar ederek veya kendisine meşru bir yer saptayabilecek her onları en azından bilinemez ilan ederek ve ilkeden habersiz bir bilgidir. Çaresiz olarak tabi onları hesaba katmayarak –ki bu pratikte nisbî bir alan içine sıkışmış ve bağımsız oldu- onları inkar anlamına gelir- , bilimleri bağımsız ğunu ilân etmek istediği yerde sınırlı kalmış, kıldığını iddia eder. Aslında bu inkar, olgucu- böylece aşkın hakikatle, yüce bilgiyle her türlü luk/pozitivizm ve bilinemezcilik gibi isimler iletişimi gene bizzat kendisi kesmiş olduğun- altında sistemli bir kuram haline getirilmesi dan dolayı bu bilim, hiçbir şeyden gelmeyen düşünülmeden önce de vardı. Bütün modern ve hiçbir yere götürmeyen bir yapıdadır. bilimlerin hareket noktasının gerçekten bu inkar olduğu söylenebilir. Bu açıklamalar, bilim bakımından modern dünyada nelerin eksik olduğunu kut- Modernliğin kaybettiği şey de tam olarak sal/geleneksel bilim adını verdiğimiz bilimle budur: geleneksel anlam tarifleri. Rönesans tamamen özdeşleştirdiğimiz gerçek bilimi ve reform, bilim-sanat-din- alanlarında gele- araçsallığından nasıl bir sapmayı temsil etti- neksel ruhla kesinkes bağlarını koparmışlardır. ğini anlama olanağı verecektir. Belli bir - Rönesans’la birlikte ün kazanan ve modern özel- düzeydeki bilginin sınırlandırılmasından uygarlığın tüm programını özetleyebilen hü- doğan modern bilim bu sınırlandırmadan ve manizm de, her şeyi insancıl boyutlara indir- sınırlandırmanın ister istemez ortaya çıkardı- gemeyi, üst düzey ilkeleri hesaba katmamayı, ğı sonuçlardan ötürü, bütün entelektüel de- simgesel olarak ifade edilirse; yeryüzünü fet- ğerini yitirmiştir. Đnsanî tasarımların aksine, hetmek bahanesiyle gökyüzünden yüz çevir- entelektüaliteye gerçek anlamdaki bütünlüğü meyi içerir. Artık geriye sadece felsefe ve yüklersek; entelektüel sezgiyi inkar etmekten profan bilim, yani gerçek entelektüalitenin kaçınırsak durum böyledir. inkarı, bilginin en alt düzeyde sınırlandırılma- sı, hiçbir ilkeye bağlı olmayan olayların ampi- rik ve analitik incelenmesi bir yığın anlamsız BBBBiiiirrrreeeeyyyycccciiiilllliiiikkkk ve belirsiz ayrıntılar içinde dağılma, durma- dan birbirlerini çürüten -asılsız- varsayımların, eksik görüşlerin birikimi kalmıştır. Modern yanılgıların büyük bir kısmında ol- duğu gibi, gerçek anlamdaki entelektüalitenin Modern anlayış bilimleri çaresi olmayan bütünlüğünün yitirilmesinin altında yatan un- dar bir alan içine sıkıştırmıştır. Kendi çerçeve- sur, bireyciliktir. Bireycilik yapısı gereği gele- si dahilinde gerçekleşen gelişme derinleşme nek karşıtı anlayışa çok benzemektedir. değildir; aksine yüzeysel kalmaktadır. Bu an- lamda modern tarzda gelişen bilim aynı za- Kastettiğimiz bireycilik, uygarlığın her manda ciddiyetini de yitirmiştir. Çünkü ilkele- alanda tamamen sadece insani değerlere re bağlılık bilime, konusunun elverdiği ölçüde, indirgenmesidir. Ayrıca bu sezginin öz alanı bu ilkelerin değişmezliğine benzer bir nitelik olan bilgi düzeyinin, yani en gerçek anlamıyla kazandırmaktadır. Oysa bilim salt değişim metafiziğin inkarı anlamına gelir. Her şeyden 431 Genç Hukukçular Hukuk Okumaları önce birey üstü bir meleke olan entelektüel Sigmund Freud, Uygarlığın Huzursuzluğu sezginin inkarı anlamına gelir. (metis:1999) adlı kitabında, (modern) uygar- lığın bir değiş-tokuş olduğunu ileri sürüyordu: Rölativizmin temellerine de burada rast- bağra basılan bir değer, aynı ölçüde zorlayıcı lamak mümkündür. Bizzat akıl tamamen nisbî ve yüreğe yakın bir başka değer uğruna feda olduğu ve haklı olarak ancak nisbî bir alana ediliyordu. Doğadan, insanın kendi bedenin- uygulanabildiği için rasyonalizmin rölativizme den ve başka insanlardan gelen birçok tehli- evrilmesi, mantıksal bir zorunluluk haline keye karşı güvenlik. Başka bir deyişle, modern gelmektedir. Üstün bilgi/büyük anlatı kaybo- uygarlık korkudan kurtulmayı sunar, en azın- lunca gerçek durumuna tekabül eden inka- dan korkuları olabileceklerinden daha az ür- rı/nihilizmi bir kuram haline getirmiştir. kütücü ve yoğun kılar. Gelgelelim uygarlık, Bireycilik, zorunlu olarak bireyden üstün bireysel özgürlük üzerine -bazen sert, istisna- bir otoriteyi ve bireysel akıldan üstün bir an- sız baskıcı, her zaman sıkıcı- kısıtlamalar ko- lama yeteneğini reddeder. Bu ikisi birbirinden yar. Đnsanların gönüllerinin arzuladığı her şe- ayrılamaz. Modern düşünce kaynağını insa- yin peşine düşmelerine izin verilmez; hemen nüstü düzeyden alan, kelimenin gerçek anla- hemen hiçbir şeyin peşine, kişinin gönlündeki mıyla her türlü manevi otoriteyi ve büründüğü arzuları tamamen tüketecek ölçüde düşüle- şekli ne olursa olsun özü itibariyle böyle bir mez. Đçgüdüler, sınırlar içinde tutulur ya da otorite üzerine inşa edilmiş her türlü gelenek- bütün bütüne bastırılır ki bu da ruhsal rahat- sel teşkilatı dışlayacaktır. sızlıklara, nevrozlara ve isyana gebe, mutsuz edici bir durumdur. Freud’a göre en yaygın Tartışılamayacak değerlerin de bulundu- huzursuzluklar ve düzeni tehdit eden davranış ğunu modern bireye anlatmak oldukça güç- tipleri, bireysel güvenlik adına hep birlikte ve tür. Modern insan kendi kendisini hakikat ayrı ayrı kazandığımız şeyler karşılığında bi- seviyesine yükseltmeye çalışacağı yerde, reysel özgürlüğün çok fazla feda edilmesin- hakikati kendi seviyesine indirmek istemekte- den kaynaklanmaktadır. dir. Çağımızın yetkin sosyal kuramcılarından biri Burada bir kriz hali vardır. Đnsanın Tanrı ro- olan Zygmunt Bauman buna karşılık, Post- lüne soyunarak mutlak doğru arayışına girme- modernlik ve Hoşnutsuzlukları (Ayrıntı: 2000) si, paradoksal bir biçimde güven merkezin- adlı kitabında, “Freud bugünde yaşasaydı den kendisini sıyırması ile koşuttur: Güvensiz- tespitlerini ters çevirmesi gerekirdi” diye iddia lik ve bireysel özgürlüğün genişlemesi para- eder. Bugün insanların en yaygın dertleri ve doksu. Güvensizlik-belirsizlik, insan için her huzursuzlukları, yeni bir değiş-tokuşun ürü- zaman en büyük korku kaynağı olmuştur. nüdür, ama bu kez sürekli genişleyen bireysel Kendinden hiçbir zaman yeterince emin özgürlük sunağında günbegün kurban edilen olmayan insan aklının, kendi dışında temeller şey güvenliktir. Bireysel seçim ve kendini arama ve bu temelleri kendi meşru hedefleri ifade etme özgürlüğünün artmasından artık listesinden çıkarma yönündeki doğal eğilimi- ne anlıyorsak ona giden yolda, modern uy- ne karşı çıkan özerk düşünce, kararlılığını, garlığın sağladığı güvenliğin önemli bir kısmı- kendi açık ya da örtük varsayımları da dahil nı, sağlamayı taahhüt ettiği güvenliğinse daha olmak üzere her hangi bir düşünce kurgusunu da büyük bir kısmını yitirdik. eleştirel tasarısının dışında bırakmayı redde- Bauman, Siyaset Arayışı (Metis: 2000) derek kazanır. Hiçbir sorunun önceden çö- isimli eserinde sicherheit terimini kullanır. Bu züme kavuşturulmamış olması özerkliğin kavram, kesinlik-güvenlik-emniyetin birardalı- olmazsa olmaz koşuludur. ğına işaret eder. Sicherheit’ın üç bileşeni, Özerk aklın vermeyi inatla reddettiği (ve rasyonel olarak düşünme ve hareket etme özerk kaldıkça da veremeyeceği) bir şey var- yetisinin bağlı olduğu özgüvenin koşullarıdır. sa, o da, mutlu bir son (iyi bir çözüm) garan- Bu üç bileşenden herhangi birinin yokluğu ya tisidir. Belirsizlik, ve daha beteri sınırsız bir da zayıflığı büyük ölçüde aynı sonuca yol belirsizlik, hem projelerin hem de hareket açar: kendine güvenin dağılması, kişinin kendi zeminlerinin belirsizliği, özerk aklın içinden yeteneklerine ve başka insanların niyetlerine sıyrılamadığı bir durumdur. olan güvenini yitirmesi, beceriksizliğin, endi- 432 Gelenekten Kop/arıl/an Ahlak ve Modern Hukuk Algısı /E. Kulaklı şenin, ihtiyatlılığın artması eğilimi. Bu tür bü- leştirici nitelik yükleyen bir uygulamadır: Đlki, tün eğilimler ezici ontolojik güvensizliğin devletin gücünü ve iddialarını genişletmek, semptomlarıdır: Bilinçsizce izlendiğinde kişiyi daha önce din/metafiziğin yerine getirdiği sürekli seçim yapma ıstırabından kurtaran, pastoral işlevi devlete aktarmak, devleti top- ama artık bozulmuş ve güvenilmezleşmiş olan lumsal düzenin yeniden üretimini planlama, rutin, vesveseli sorgulamalar karşısında zorla- tasarlama ve idare etme işlevi çerçevesinde nır ve içinde barındırdığı riskleri açığa çıkarır; yeniden örgütlemek; ikincisi ise, öğreten ve daha da beteri, öğrenilmiş tepkiler yoğunlaşıp idare eden devletin yönetimi altında olanla- alışkanlık haline gelemeyecek ve rutin davra- rın toplumsal yaşamını düzenlemeyi ve ku- nış şeklinde katılaşamayacak ölçüde çabuk rallı hale getirmeyi amaçlayan, terbiye edici kaybederler geçerliliklerini. Yapılan her seçi- eylemin bütünüyle yeni ve bilinçli olarak min istenmeyen sonuçlara yol açabilme olası- tasarlanmış toplumsal mekanizmasını yarat- lığı ve bu sonuçların tam olarak hesap edile- mak. meyeceğinin farkında olunması, kişinin ey- Đnsan yaşamının ve insanlığın birliktelikleri- lemlerinin sonuçlarını daha iyi denetlemesi nin biçimlendirilmesi artık yeryüzüne ait insa- itkisine değil (bu gerçekçi bir ihtimal olma ni güçlerin görevi ve sorumluluğu haline gel- olasılığını yitmiştir), kendini her türlü eylemin miştir. Yeni kesinlik, iktidar ile bilginin ittifakı- getirdiği risklere karşı sigortalama ve bu so- na dayanacaktır. Đttifak bozulmadığı sürece, nuçların sorumluluğunu üzerinden atma arzu- kuşkuyu gerektirecek herhangi bir neden yok- suna meydan verir. tur. Sicherheit’ın üç bileşeni de içsel (ve dışsal) Burada, Foucault’un yaptığı birtakım tes- sürekli ve yoğun darbeler almakta; ve hayatın pit/eleştirilere kulak verelim. Foucault, aydın- yol işaretlerindeki sallantının ve varoluşsal lanmanın ilerlemeci tarih anlayışını bir tarafa yönlendirme noktalarının kaypaklığının, artık fırlatarak Nietzsche’ci konumun izinden gi- daha fazla bilgi edinildiğinde ve daha etkili der: “ Đnsanlık bir çatışmadan öbür çatışmaya araçlar icat edildiğinde iyileştirilmesi mümkün geçerek (gelenek ve gelenek sonrası modern olacak geçici bir bela olarak görülemeyeceği dönemi kastederek) hukukun üstünlüğünün bilincini desteklemekte. savaşın yerine geçtiği bir evrensel karşılıklığa varıncaya dek adım adım ilerlemez; insanlık uyguladığı her şiddeti bir kurallar sistemine MMMMooooddddeeeerrrrnnnn DDDDeeeevvvvlllleeeetttt vvvveeee yerleştirir ve bir tahakkümden öbürüne geçer. TTTTaaaahhhhaaaakkkkkkkküüüümmmm PPPPoooolllliiiittttiiiikkkkaaaassssıııı Buradaki ilerlemenin -ironik bir şekilde-, ta- hakküm tekniklerinin yayılması ve inceltilme- sinde kaydedilen bir ilerleme olduğunu düşü- Bireyin aşkın değer kiplerinden kurtulması, nür. kendini ontolojik güvensizlik ve dayanaksızlı- ğa sürükler. Fakat bu, modernliğin kesin bilgi Foucault, modern rasyonelliğin cebri bir ve mükemmel yaşam örgüsü vaadiyle birebir güç olduğuna inanır. Toplumsal ve psişik çatışan bir durumdur. Modern söylemin gele- varoluşun baskı ve (pratikler yoluyla) bireyin neğe itirazı anlatının çıkış noktasınadır; aynı tahakküm altına alınması, modern baskıcı değerleri kendi iç mekanizmaları ile oluştur- teorinin rasyonellik kipiyle ortaya çıkan bir ma çabası, bireyin güdüleniminde ve evrenin olgudur. tahakküm merkezlerinin başkalaşmasında rol oynamaktadır. Akla yapılmış en büyük haksızlık, gelenek- sel çağdaki konumunun üzerinde bir statüye Modern devlet yapısı, yeni bir kutsal ikti- taşınmış olmasıdır. Kişi, Tanrıyı öldürdüğü dar yapısı arayışına karşılık yapılanmış bir andan itibaren aklı kutsal addetmiştir. Üst niteliğe sahiptir. Đnsanların inançlarını, yaşadı- anlatısını yitiren akıl, kendi üst anlatısını ya- ğı belirsizlikleri ve bu durumun yol açtığı po- ratma çabasındadır ve bu arayış, tüm yaşantı tansiyel kötü etkileri savma iddiasındadır. biçimlerini bilgi ve söylemin sistematik bir şekilde inşa edilmesi yoluyla kurallara bağla- Aydınlanma devleti, kendisine birbiri ile maya girişir. yakından ilgili olan iki kuşatıcı alanda işlevsel- 433 Genç Hukukçular Hukuk Okumaları 18. yüzyıldan beri söylem patlaması olmuş dürme halidir. Tüm söylemler iktidar tarafın- ve tüm insan davranışları modern söylemin dan üretilir. ve iktidar-bilgi rejimlerinin “emperyalizmi”ne Foucault, genel olarak modernliği giderek maruz kalmışlardır. Foucault, aydınlanmanın artan bir rasyonelleşme, “normalleştirme” ve görevinin “aklın politik iktidarı”nı katmerle- tahakküm olarak sunarken, Deleuze, modern- mek ve sonunda gündelik hayat uzamlarını liği arzunun herşeye rağmen köksap- fethedecek şekilde bu iktidarı tüm toplumsal sal/rhizmatic kaçış çizgilerini sağlayan daraltıcı alana yaymak olduğunu savunur. toplumsal yapılar ve bastırılmış kişilikler halin- Bundan dolayı Foucault, modernlik karşı- de bir yere-yurda baskıcı şekilde sahip kılınma- sında düşmanca bir tutum benimser ve mo- sı olarak karakterize eder. Baudrillard’a göre dern rasyonellik biçimlerini indirgeyici ve bas- ise modernlik, garptan saçılarak, kendisini kıcı oldukları gerekçesiyle sorunsallaştırır. tüm dünyaya homojen bir birlik olarak daya- Modern teorilerin bilgi ve hakikati nötr, nes- tır. nel, evrensel kabul etme ya da ilerleme ve Ötesinde hiçbir başlangıç olmayan insan, özgürleşimin vasıtaları olmak eğiliminde ol- bir sonun (öbür dünya melekesi kaybolmuşsa, duğu noktada Foucault bunları iktidar ve ta- uhrevi hayatın sonsuzluğu anlayışı yavandır.) hakkümün bütünleyici bileşkeleri olarak analiz tehdidi altındadır. Ölüm, bu tip bir sonun eder. prototipidir. Đnsan olmak demek, hem zaman Bilginin nötr ve nesnel (pozitif) ya da öz- bağlayıcı, hem de zaman bağımlı olmak de- gürleşimci olduğunu düşünen modern teorile- mektir. Zaman bağlayıcı zihin kendisini ebedi- re karşı Foucault, bilginin iktidar rejimlerinden leştirmenin bütün gerekçelerine sahiptir, fakat kopartılamaz olduğunu vurgulamıştır. kesin ve tedavi edilemez biçimde geçici bir mahfazada yaşamaktadır. Đçinde yaşadığı Foucault’a göre modern birey bilginin hem mahfazanın geçiciliği, zaman bağlayıcı zihnin öznesi hem de nesnesi haline gelmiş, “bastı- ebediliğine ket vurmaktadır. Đnsanın kaçınıl- rılmayıp” “bilimsel-disipliner mekanizmalar”ın maz korkusu, bu konuda hiçbir şey yapama- yatakları içerisinde şekillendirilmiş ve(ya) oluş- mak ve acziyetini aşamamaktadır. Bundan turulmuş, “bütün bir güç ve beden tekniğine dolayı da insan olmak demek aynı zamanda göre... özenle imal edilmiş” bir ahlaki - da korkmak ve korkuyu tatmak demektir. hukuksal-... varlık haline gelmiştir. Foucault’un anladığı haliyle “ özne” terimi çifte anlama Yaşamı korkularıyla yaşanabilir kılma stra- sahiptir: Bir kimse hem “birilerine denetim ve tejilerinin tamamının değişmez ilkesi, kişinin bağımlılık yoluyla tabidir, hem de... (özneler) dikkatinin, hakkında hiçbir şey yapamayacağı kendi kimliklerine bir vicdan ya da öz bilgi şeylerden, iyileştirilmesi için uğraşabileceği tarafından bağlanmışlardır. Foucault bu yö- şeylere kandırılmasıdır. Ve uğraşmanın işe nüyle, ahlakî bilinç biçimi altındaki öz bilginin, yaramayacağı şeyler hakkında duyulacak en- bir kimsenin toplumsal denetimi içselleştirdiği dişeye mümkün olduğunca daha az yer bı- bir strateji ve iktidar etkisinin sonucu olduğu rakmak. iddiasının izinde yürür. Kesinlik ve saydamlık olarak sunulan mo- Foucault aktif özneyi reddeder ve bu nos- dernliğin projesi, bu bağlamda kendi mutlulu- yonu, öznelerin iktidar ilişkisi içerisinde üre- ğunu sunmaya çalışmıştır. Düzen projesinin – tildikleri çeşitli kurumsal bölgelerin eleştirel son- ürünü, kolektif mutluluk adıyla piyasaya bir incelemeden geçirilmesini engelleyen hü- sürülmüştür. manist bir gizemleştirme olarak tanımlar. Bu bütünlüğü sağlayan dağınık ve karşılıklı Foucault’un yaptığı betimlemede iktidar, gözetim, tek taraflı ve modern panopticonun bireysel öznellikleri ve onların bilgileri ile haz- merkezî kulesinde yoğunlaşacak biçimde larını oluşturarak, itaatkârlık ve uyumluluk yaratılacaktır. Düzen fabrikalarının yapmak doğururken toplumsal alan boyunca dağılmış- istediği şey, kesinliğin restorasyonu, rast ge- tır. Tam da bu, panopticon iktidarın uzamla- lenin ortadan kaldırılması ve kendi sakinlerinin rıdır. Panopticon, özel alana açılmış yıpratma davranışlarının yeniden düzenli-kurallı ve ön- savaşına, özel alanı kamusal içinde çözün- görülebilir (belirlenmiş) kılınmasıdır. 434 Gelenekten Kop/arıl/an Ahlak ve Modern Hukuk Algısı /E. Kulaklı Panopticon’un görüşü, kötülük, kin ya da ve yasaklara olan saygının azaldığı” bir ihlal nefretten örülmez; bilerek zulmeden bir şey uygarlığı, “sınırlar yalnızca ihlal edilmek için de değildir. Đnsanî ilerlemenin muhteşem vardır”a inanan bir uygarlık ve “marjinal kal- vizyonu ve bu ilerlemeyi hızlandırma güdüsü dıkları sürece ihlalleri yalnızca hoş görmekle daha fazla insanın mutluluğuna hizmet anla- kalmayıp aynı zamanda da teşvik eden” bir mına gelir. Behtham’a göre panoptic düzen uygarlık olarak niteliyordu. Sınırın ötesindeki fabrikasının yan ürünü fabrika sakinlerinin şeylere daha iyi olduğuna inanılan şekiller mutluluğu olacaktır: “Bunlara ister asker, ister vermek için onları eğip bükmek ve doğru keşiş, ister makine deyin; bunların mutlu ol- şekillerdeki şeylerin bulunduğu toprakları malarından başka hiçbir şey beni ilgilendirmi- daha da genişletmek amacıyla sınırı itelemek yor. Öyle görünüyor ki, sakinler mutlu olmaya için büyük bir güç gerekir. Bu güç olmazsa yazgılıdır. Çünkü mutsuzluğun en derin kay- hiçbir düzenleme faaliyeti olmayacaktır. Yine nağı olan belirsizlik kuşatma altındadır. Belir- bu olmadığında; toplumsal yaşamın yeniden sizliği varoluşun dışına itin ve onun yerine de, üretmenin otomatik mekanizmaları iflas edin- ne kadar keder ve ıstırap verici olursa olsun, ce, çözülünce ya da dağılınca da modernlik zorunluluğun kesinliğini koyun; bunu yaptığı- yaşayamayacaktır. nız takdirde yeniden doğan düzenin mutlu Modernlik, doğası itibariyle sürekli fethedi- dünyası sizi de saracaktır.” lecek yeni topraklar ve her daim yeni ihlal Son kertede modernliğin belirsizlik hasta- işmarları ya da bahaneleri yoluyla kendi ken- lığına yazdığı ilaç, seçme alanının kapatılma- disini yeniden yaratan ve gençleşen bir sınır sıdır. Böylece belirsizlik hayaleti sıkıyönetim uygarlığıdır. Düzenleme faaliyeti asla tek ve yoluyla kovulmuş, bunun yerine bireyin dışın- sınırlı bir düzen doğurmadığı ve temizliğin daki güçler tarafından kesinlik inşa edilmiştir. yanında çöplük, güzelliğin yanında çirkinlik, Sıkıyönetim gücüyle düzenin yeniden inşası- kesinliğin yanında müphemlik ve düzenli böl- nın kuşatıcılığının mümkün kılınabilmesi için, gelerin yanında karmaşa üremesine engel panoptic kurumların, insanın temas halinde olamadığı için gençleştirici meydan okumala- olduğu her platforma taşınması gerekir. Ve rın bitme olasılığı yoktur (ya da çok azdır). modern yasamamın da yapmaya çalıştığı şey Weber “zor [kullanımı] devlete has bir budur. araçtır” der. Geçmişte çok çeşitli kurumlar fiziksel zor kullanımını yapıyordu. Ancak bu- gün devlet kendi başına belli bir toprak parça- ŞŞŞŞiiiiddddddddeeeetttt TTTTeeeekkkkeeeelllliiii OOOOllllgggguuuussssuuuu sı üzerinde fiziksel zorun meşru kullanımı tekelini elinde bulunduran bir insan toplulu- Max Weber, modern devletin özü diyebi- ğu/iktidar yapısıdır. Bu devlet tekelinden do- leceğimiz bir vasfı teşhis ederken, şiddet layı yaptırım birbirinden tamamen farklı iki tekeli için şunları ifade eder: “ Modern dev- biçime ayrıldı: Meşru-gayrimeşru, zorunlu- let, bütün siyasal birlikler gibi, sosyolojik ola- gereksiz, istenen-istenmeyen; faydalı-zararlı rak ancak kendine özgü somut araçları açı- ayrımları. Birine “yasa ve düzenin infazı” de- sından tanımlanabilir: O da fiziksel güç ve nirken, diğerine “şiddet” adı verilir. Fakat bu şiddet kullanımıdır. Buna göre modern devlet, ayrımın manipüle ettiği bir şey var: Kınanan “belli bir arazi içinde fiziksel şiddetin meşru şiddet aynı zamanda düzenleme ve infaz kullanımı tekelinde bulunan insan toplulu- edilecek yasalar için de geçerlidir; ancak bu ğu/iktidar yapısı”nı ifade eder. ayrımı yapanların kafasında düzen ve yasalar böyle değildir. Giddens’in da aynı yöndeki açımlaması, “şiddet araçlarının, kesinleşmiş sınırlar içinde Eğer düzen yaratımı, şeyleri zorla düzenli- başarılı biçimde tekel altına alınması, modern liğe/kurallılığa sokmak demekse, “şiddetin” devlete özgüdür” şeklindedir. anlamı düzensiz/kuralsız zorlama, düzenin eşanlamlısı olan kurallılığın temelini sarsan bir Modernliğin yaptırımsız yaşaması, balığın zorlamadır. Đşte bu zorlama şiddettir. susuz yaşaması gibi bir şeydir. Tarihçi Krzysztof Pomian Avrupa’yı, “bariyer, engel 435 Genç Hukukçular Hukuk Okumaları UUUUyyyyggggaaaarrrr((((llllııııkkkk))))ıııınnnn BBBBaaaarrrrbbbbaaaarrrrllllıııığğğğıııı:::: Modernlik/uygarlaşma-barbarlık/şiddet kar- MMMMooooddddeeeerrrrnnnn((((iiiitttteeee)))) şıtlıklarını çözümlemeye ilişkin diğer bir yakla- şım, “modernlik ile barbarlığın ve uygarlaşma ile şiddetin birbirini dışlayan olgular değil, iç Modern devletin oluşum sürecinde belirle- içe geçmiş görünümler olduğu şeklindeki yak- yici gelişmelere tanıklık etmiş olan 17. ve 18. laşımdır. Horkheimer ve Adorno’nun “Aydın- y.y.’larda uygarlık şiddetten arınma, ondan lanmanın Diyalektiği” adlı eserlerinde barbar- kurtulma ve şiddeti yaşamın önemli alanların- lığı, uygarlaştırıcı modernliğin çekirdeği veya dan tasfiye etme konusundaki daimî sorunu en azından gizli temel ilkesi olarak görürler. çözmekle yükümlü bir proje olarak tanımlanı- yordu. Modernlik ile barbarlığın birbirine tezat değil aksine yan yana durduğunu düşünen Z. N. Elias, fiziksel şiddetin devlet tekeline Bauman da Modernite ve Holocaust adlı alınmasını, uygarlaşma sürecinin muharrik eserinde, “uygar toplumun insanların doğuştan gücü olarak görür. Şiddet tekelinin oluşu- gelen barbarlık ve şiddet eğilimlerinin büyük muyla insandan insana yönelen tehdidin oranda yok edildiği ya da en azından baskı sıkı kurallara bağlandığını, hesaplanabi- altına alındığı bir durum olarak” çizilen portre- lir/öngörülebilir hale geldiğini ve böylece gün- sini, batı uygarlığının hegemonyasını meşrulaş- lük yaşamın sürekli güvensizlik ortamından tırmaya yönelik ürettiği ideolojik bir söylemi kurtulduğunu belirten Elias, bunun genel ola- olarak sunar. Buna göre, “modern uygarlığın rak uygar davranış biçimlerinin oluşumu açı- şiddet içermeyen karakteri tam bir yanılsama- sından yaşamsal önem taşıdığını savunur. dır. Daha doğrusu, onun kendini kandırma ve Acaba bu tespit gerçeği ne kadar yansıtmak- kendini ilahlaştırmasının; kısacası, onun meş- tadır. rulaştırıcı mitinin ayrılmaz bir parçasıdır. Uy- garlaşma sürecinde gerçekte olan şey, şidde- KKKKaaaarrrrşşşşııııttttllllıııığğğğıııınnnn vvvveeee ĐĐĐĐççççiiiiççççeeeelllliiiiğğğğiiiinnnn UUUUyyyyuuuummmmuuuu tin daha etkili biçimde yeniden düzenlenmesi ve şiddete yeni alanlar açılmasıdır. Şiddetin Uygarlaşma modern toplumların asli ilke- varlığına son verilmemiş, yalnızca gözden si, barbarlık ise karşıt ilkesi olarak algılanır. uzaklaştırılmıştır... Şiddet artık bireylerin eri- Uygarlaşmış modernlik ile modernlik öncesi şebileceği alanın kesinlikle dışındaki güçlerin “barbar” dönem arasında bir ayrım çizgisinin denetiminde olduğu için bireysel ilişkilerde yer aldığı şeklindeki düşünüşün, bizzat mo- yoktur. “ dern toplumların kendileri ile ilgili algılarında Modernlik ta başından beri barbarların sta- da derin etkileri vardır. Bu keskin ayrımın tüsünü tarihselleştirmiş ve içselleştirmiştir. doğurduğu kendine dair iyimserliğin teme- Buna göre artık barbarlık yalnızca farklı bir linde, akla ve akılcılığa duyulan güven yatar: yaşam biçimi değil, aynı zamanda geride Akıl ve akılcılık yerleştikçe akıldışılığa hasre- kalmış/bırakılmış ve yok olmaya mahkum bir dilen şiddet de toplumsal ilişkilerdeki konu- yaşam biçimidir. Modern tarih anlayışında munu yitirecek, aklın verdiği ilhamla yapıla- barbarlar, “korku montajı”nın başlıca araçla- nan toplumlar, şiddetle barbarlıktan sıyrılıp, rından biri olarak görülür. Aynı zamanda ken- ilerleme sürecini toplumsal düzene yansıta- dilerinden kurtulunamayan, aksi, azgın ve cak. inatçı bütün öteki sınıfların üzerine de barbar- N. Elias’ın uygarlaşmanın bir yönünü de, lık serpilir. Bu şekilde, eskiyi tanımlayan yeni fiziksel şiddetin devletin güdümüne alınması bir patoloji haline getirilir. şeklindeki değerlendirmesini belirtmiştik. Bireye yakıştırılan bir durum da şudur: Da- Elias, modernliğin uygarlaşma alanındaki ima her uygar insanın içinde pusuya yatmış kazanımını olumlu bir parametre ile değil, bir yabani vardır. Hayvansal ve yabanî içgüdü- yıkıcı bir potansiyelin kontrol altına alınması lerle yaşayan akıllı ve modern insan tasarımı... şeklindeki olumsuz bir unsurla açıklar. Mo- Barbar semptomatiğinin böyle her yerde sin- dernlik buradaki uygarlaştırıcı etkisini, şidde- miş olması, devlet yönetimindeki büyük ha- tin ve saldırganlığın denetlenmesi ve giderek pishaneleri kendi kendini dizginlemeye çalı- toplumsal ilişkiler ağının dışına itilmesi gibi şan tek tek her bir modern “beden hapisha- bir alanda gösterir. 436 Gelenekten Kop/arıl/an Ahlak ve Modern Hukuk Algısı /E. Kulaklı nesi” ile destekler. Ve modernliğin verdiği olduğu ve ürettiğidir. Bu tezin ayırıcı temel “barbarlıkla olan savaşım”a büyük destek vasfı, “tamamlanmamış bir proje olarak mo- verir. dernliğin, modernlik/uygarlık-barbarlık/şiddet (tekeli) ilişkisi açısından değerlendirildiğinde Uygarlık, kendi oyununun kurallarını kendi- göze çarpan kendi içindeki yıkıcı potansiyelini si belirlemiştir ve kimin barbar olduğunu belir- teşhis etme ve buna uygun hareket tarzları leme hakkını da tekeline almıştır. Uygar ile geliştirme imkanlarını içinde taşıdığıdır. Kendi barbar arasındaki sınır asla tek boyutlu değil- içindeki barbarlığın izlerini sürme ve teşhis dir ve daima satha yayılır. etme yeteneğine sahip olan bir toplum mo- Uygarlık ile şiddet arasındaki sınırın artık deli bunu tedavi etme becerisini de bir po- egemen toprak alanının sınırlarında bulunma- tansiyel olarak içinde barındırır. Bu açıdan, dığı da gerçekten uzaktır. Bauman, bunu şu modernlik bir mütemadi gerilim/zıtlıklar tarihi cümleleri ile açıklığa kavuşturmaktadır: “Bizler ve uygarlaşma da bu gerilim/zıtlıklarla başarılı ile onlar arasındaki” geleneksel ve bildik sa- bir şekilde baş etme çabalarının yoğunlaştığı vaşlar, uygarlığın barbarlığa karşı ve barışın da bir süreç olarak anlaşılmaktadır. şiddete karşı verdiği kutsal (vurgu bana ait) J. Habermas, modernliğin baskıcı ve yıkıcı savaşlardır ve bir süre daha da böyle olacak. boyutlarını eleştirirken modernliği ve onun Körfez’e (ya da daha yakın tarihten örnek ilerici bulduğu öğelerini güçlü bir şekilde sa- vermek gerekirse 11 Eylül sonrası uygar(!) vunmaktadır. Aydınlanmacı rasyonellik proje- tarafından “öteki”ne) yapılan cezaî çıkarma, sinin gözden geçirilmesi, akıl kavramının sadece bunların en yakın ve şaşaalı örnekle- yeniden inşa edilmesi ve özne merkezli ras- rinden biridir. yonalizm geleneğini eleştirir. Öbür yandan Yukarıdaki uygarlaştırma(!) örneklerinin ge- da, karşı aydınlanmacı tüm teorilerin poli- rekçesi/söylemi ile yaşamsal olgu ve uygarlık- tik/teorik potansiyel tehlike barındırdıkları için barbarlık karşıtlığı içerisinde bize çağrıştırdığı eleştirir. şeyler hakkında şunlar söylenebilir: (Barbarlık- Habermas’a göre, aydınlanma ve rasyo- la koşut) modern öncesi düşmanlıkla en ge- nellik, hem ilerici hem de gerici görünümler lişmiş modern silahların ve katliam araçlarının kazandıran bir çifte miras sunar: Demokrasi, birleşmesi demokrasi vaaz etmenin ve insan kültürel farklılaşma ve eleştirel akıl ilericiyken, hakları promosyonunun muhtemel uygarlaştı- araçsal aklın hayatın tüm alanlarına uzanması rıcı etkisini boşa çıkarıyor. Bunlara dayanarak yıkıcıdır. Bu bağlamda düşünür, modernliğin diyoruz ki: Đnsanlık aleminden ilelebet kovula- demokratik mirasını savunur ve kendi ileti- cağı vaad edilen ve hatta zaman zaman ko- şimsel eylem teorisini savunmak ve tahakküm vulduğu iddia/ilân edilen “şiddet potansiyeli ile hiyerarşiyi eleştirmek için felsefi bir konum olanca hızıyla merkeze geri dönüyor. sağladığını ileri sürer. Habermas’ýn bir çözüm (önerisi) olarak ZZZZııııttttllllııııkkkkllllaaaarrrrıııı AAAAyyyyııııkkkkllllaaaammmmaaaa TTTTeeeeoooorrrriiiissssiiii vvvveeee sunduğu “iletişimsel eylem teorisi”, modern HHHHaaaabbbbeeeerrrrmmmmaaaassss felsefe ve toplum teorisinin eleştirisini sunar- ken, aynı zamanda alternatif bir rasyonellik Modernliğin yıkıcı etkilerine yöneltilen anlayışı geliştirir. Buna göre, teorisinin “ya- eleştirilere bir takım noktalarda farklı perspek- şam alanı”nın patolojilerinin (sözgelimi, ya- tifler sunan Habermas, Frankfurt Okulu eleşti- şam alanının para/iktidar sistemi tarafından rel teorisiyle bağdaştırılan diğer teorisyenler sömürgeleştirilmesi) teşhis edilmesine ve arasında saygın bir yere sahiptir. çareler sağlanmasına elveren bir kavramsal Modernliğe içkin barbarlık potansiyelinin şema sunduğuna inanmaktadır. Đletişimsel nasıl bastırılacağı ve şiddetin tekelleşmesiyle eylemin toplumsal rasyonellik, konsensüs, doğan büyük tehdidin önüne nasıl geçi- özgürleşim ve dayanışma gibi modern değer- le(bile)ceği konusunda eleştirel teorinin sa- lerin muhafaza edilmesine elverişli olduğunu vunduğu tez; modernliğin, kendisine eşlik ve böylelikle hem toplum eleştirisi, hem de eden uygarlaşma sürecinde kendi içinden ve yeniden inşa için bir temel sağladığını ileri kendine dönük eleştirel ölçütleri üretmekte sürer. 437 Genç Hukukçular Hukuk Okumaları Son olarak, Frankfurt okulu ve eleştirel dü- tasarlanmış toplumsal mekanizmaların kusur- şüncenin, siyaset felsefesi alanında ancak lu ya da eksik olmasından kaynaklanan bir teorik düzlemde kaldığını belirtmekle yetini- normlardan sapma olarak kuramsallaştırılmış- yoruz. tır. Bu ahlak kuramı, toplumun kendi temel AAAAhhhhllllaaaakkkkıııınnnn ----MMMMooooddddeeeerrrrnnnn---- SSSSaaaappppmmmmaaaallllaaaarrrrıııı ahlaksal davranış biçimini dayatma hakkını kabul eder ve toplumsal otoritenin ahlaksal hükümde (de) tekel olmasını onaylar. Modern toplum modelinin sunduğu “tasa- rımsal insan düşüncesi” yapısı, ahlaki davra- Yasa, düzen ile kaos arasında, insan varo- nışın ve yaşayışın kodlarını belirlemede refe- luşu ile her şeyde özgür olan hayvan arasın- rans noktasının yine kendisi olduğunu anlatır. da, yaşanabilir ve yaşanmayan dünya arasın- Bireyler, aklın ve yalnızca aklın hakim olduğu da anlam ile anlamsızlık arasında durmakta- rasyonel olarak örgütlenmiş “şeffaf” bir top- dır. Đnsanlara iyi olanı yapma yükümlülükleri lumda hayatlarını sürdürmenin dayanılmaz söylenmelidir. çekiciliği ile hareket etmektedirler. Çünkü ideal bir enfüsi ve afaki düzenin na- Modernlik, tüm göreliliği bir baş belası ve sıl olması gerektiği, tüm insanlık için geçerli bir tehdit her şeyden önce, kısa süre içinde olan -tanrıtanımaz- bir kurallar manzumesini düzeltilmesi gereken geçici, can sıkıcı bir gerekli kılmaktaydı. durum olarak telakki etmiştir. Bu kurallar katı, tercihen yoruma açık ol- Modernliğin müphemlikten kesin kurtuluş, mayan, icrası mümkün ve etkin olmalıdır. evrenselleş(tir)me ve yeryüzü cenneti vaadleri Bunların da etiğe ihtiyacı vardır; yani herkes bireysel gereksinimlerin toplumsal gereksi- ve yaşamın her anı için olan kurallardan ha- nimlere ya da ister bireysel ister grupsal olsun kimiyet altındaki alanın en ücra köşelerine öbür gereksinimlerin üzerinde öncelik verilen kadar işleyen, her yerde hazır ve nazır olan bir yüce gereksinime kaymasını sonuçlamıştır: bir koda. Kendi tahakkümlerinde olan ve baş- Toplumsal bütünlük gereksinimini. Bütünün ka türlü de olmayan bir düzeni kendi biricik- üyeleri, toplumsal bütünlük gereksinimiyle likleri bağlamında değil de egemenleri ege- çelişmeyecek bir tarzda davranmaya zorlanır. men ve yönetilenleri de yönetilen kılan ve Bu yaklaşıma göre toplum, aslında etkin bunları daima oldukları gibi kalmaya zorlayan bir ahlaklaştırıcı güç içerir. Tüm ahlak top- bir ilklerin evrenselliği bağlamında sunacak lumdan gelir: toplum dışında ahlaklı bir ya- hukuk biçimine ihtiyaçları vardır. Yani bunlar şam yoktur: toplum en iyi ahlak üreten fabri- iyi ve gerçek bir temele dayanan, evrensel ya ka olarak anlaşılır; toplum ahlaksal yönden da evrenselleştirilebilir ve aklın otoritesine - düzgün kabul ettiği davranışı yüceltir, ahlak- başka hiçbir melekeye benzemeyen herhangi sızlığı ise marjinalize eder, baskı altına alır ya bir konuda bir defalığına nihai kararı veren ve da engeller. bunun ardından da hiçbir temyiz hakkı tanı- mayan bir melekenin otoritesine- dayanan bir Fabrika sistemi, modern toplumun kuram- etiğe muhtaçlardır. sal modelinin oluşturulmasında metaforik bir öneme sahiptir ve ahlakın toplumsal üretimi Modernlik etik çağıdır ve böyle olmak zo- görüşü onun etkisinin en belirgin örneğini rundadır. Tıpkı yasanın düzen(ler)i öncellemesi oluşturur. Ahlak dışı davranışın gerçekleşmesi gibi etik de ahlakı öncellemelidir. Ahlak eti- ya yeterince ahlaksal norm olmaması ya da ğin bir ürünüdür. Etik ilkeler üretim araçları- varolan normların hatalı olması şeklinde yo- dır. Etik felsefesi teknoloji ve etik öğretide rumlanmıştır; hatalı normlar sırası geldikçe, ahlaki endüstrinin edimbilgisidir. Bu endüst- “toplumsal ahlak fabrikasının” teknik ve yöne- rinin planlanan ürünü, iyilik, ıskarta ya da timsel hatalarına ya da üretim sistemine ya- standart altı ise kötülüktür. Bu düşünce tarzı, bancı faktörlerin karışmasına bağlanmıştır. ahlakı etik endüstrisinin ana ürünü olarak Ahlak dışı davranış böylece, “toplumsallaştırı- görmeye alışık olan herkes için etik çağının cı baskıların” yokluğundan ya da zayıflığından (yani ahlak yasaması çağının) sonu ahlakın ve son tahlilde, bu baskıları uygulamak için da sonudur. 438

Description:
Gelenekten Kop/arıl/an Ahlak ve Modern Hukuk Algısı /E. Kulaklı. 431 ahlak hakikatin Aristo için fizik, metafiziğe göre “tali”dir. Yani fizik metafiziğe
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.