ebook img

Gabriel Garcia Marquez YÜZYILLIK YALNIZLIK ROMAN Türkçesi SEÇKİN SELVİ CAN YAYINLARI ... PDF

295 Pages·2005·1.29 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Gabriel Garcia Marquez YÜZYILLIK YALNIZLIK ROMAN Türkçesi SEÇKİN SELVİ CAN YAYINLARI ...

Gabriel Garcia Marquez YÜZYILLIK YALNIZLIK ROMAN Türkçesi SEÇK(cid:1)N SELV(cid:1) CAN YAYINLARI LTD. (cid:2)T(cid:1). Hayriye Caddesi No. 2, 80060 Galatasaray, (cid:1)stanbul Telefon: (0-212) 252 56 75-252 59 88-75 59 89 Fax: 252 72 33 Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının kar(cid:3)ısına dikildi(cid:4)inde, babasının onu buzu ke(cid:3)fetmeye götürdü(cid:4)ü o çok uzaklarda kalmı(cid:3) ikindi vaktini anımsayacaktı. O zamanlar Macondo, tarihöncesi ku(cid:3)ların yumurtaları kadar ak ve kocaman, parlak çakıllarla örtülü yata(cid:4)ı boyunca dupduru akan bir ırma(cid:4)ın kıyısında kurulmu(cid:3), yirmi hanelik bir kerpiç köydü. Dünya öylesine çiçe(cid:4)i burnundaydı ki, pek çok (cid:3)eyin adı yoktu daha ve bunlardan sözederken parmakla i(cid:3)aret edip göstermek gerekti. Her yıl Mart ayında, paçavralar içinde bir çingene obası köyün dı(cid:3)ına çergilerini kurar, boru ve dümbelek (cid:3)amatası içinde yeni icatların çı(cid:4)ırtkanlı(cid:4)ını yaparlardı. Önce mıknatısı getirdiler. Kendini Melquiades diye tanıtan sakalı taraz taraz, elleri pençe gibi, iri kıyım bir çingene, Makedonyalı bilge simyacıların sekizinci harikası dedi(cid:4)i nesneyle akıl çelen bir gösteriye giri(cid:3)ti. (cid:1)ki maden külçesini pe(cid:3)inden sürükleyerek kapı kapı dola(cid:3)tıkça, tencerelerin tavaların, ma(cid:3)aların, mangalların yerlerinden tangır- tungur yuvarlandı(cid:4)ını, yuvalarından fırlamaya çalı(cid:3)an çivilerle vidaların umutsuzlu(cid:4)undan kiri(cid:3)lerin inledi(cid:4)ini, hele hanidir kayıp nesnelerin hem de çok arandıkları yerlerden ortaya dökülüp Melquiades'in büyülü demirlerinin pe(cid:3)inden paldır-küldür akın etti(cid:4)ini görenlerin aklı ba(cid:3)ından gitti. Çingene, kaba (cid:3)ivesiyle, E(cid:3)yanın da canı var, diye ilan etti; Bütün i(cid:3), ruhlarını uyandırabilmekte. Dizginsiz dü(cid:3) gücü, de(cid:4)il do(cid:4)a harikalarının, en olmadık mucizelerin ve sihirlerin bile ötesine ta(cid:3)an Jose Arcadio Buendia, bu yararsız icadın topra(cid:4)ın ba(cid:4)rından altın çıkarmaya yarayabilece(cid:4)ini dü(cid:3)ündü. Dürüst biri olan Melquiades, O i(cid:3)e yaramaz bu, diye uyardı onu. Ama Jose Arcadio Buendia, daha o zamanlar çingenelerin dürüstlü(cid:4)üne inanmadı(cid:4)ı için, katırıyla bir çift keçisini mıknatıslı iki külçeyle takas etti. Evin kırık dökük e(cid:3)yasıyla birkaç parça malı artırabilmek için bu hayvanlara belba(cid:4)lamı(cid:3) olan karısı Ursula Iguaran, onu caydırmak için ne dediyse kar etmedi. Kocası, Çok yakında evin tabanını kaplamaya yetip de artacak kadar altınımız olacak, dedi de ba(cid:3)ka bir (cid:3)ey demedi: Dü(cid:3)üncesinin do(cid:4)rulu(cid:4)unu kanıtlamak için aylarca u(cid:4)ra(cid:3)ıp didindi. (cid:1)ki demir külçeyi pe(cid:3)inden sürükleyip Melquiades'in büyülü sözlerini haykırarak ırmak yata(cid:4)ına varıncaya dek bütün yöreyi karı(cid:3) karı(cid:3) taradı. Sonunda bula bula, her bir parçası pastan birbirine kaynamı(cid:3) ve içi ta(cid:3) dolu koskocaman bir balkaba(cid:4)ı gibi bo(cid:4)uk bo(cid:4)uk öten bir onbe(cid:3)inci yüzyıl zırhı çıkardı topraktan. Jose Arcadio Buendia ile dört ki(cid:3)ilik ke(cid:3)if kolu zırhı sökmeyi becerdiklerinde, boynuna içinde bir tutam kadın saçı olan bakır madalyon takılı, kireçlenmi(cid:3) bir iskelet çıktı zırhın içinden. Martta çingeneler yine geldiler. Bu kez, Amsterdamlı Yahudiler'in son bulu(cid:3)u diye gösterdikleri bir teleskopla dümbelek çapında bir büyüteç getirdiler. Köyün öteki ucuna bir çingene karısı diktiler, teleskopu da çerginin a(cid:4)zına koydular. Be(cid:3) reali bastıran, gözünü teleskopa uydurup çingene karısını bir ar(cid:3)ın ötede görüyordu. Melquiades, Bilim uzaklı(cid:4)ı ortadan kaldırdı, diye fetva verdi. Çok yakında insano(cid:4)lu evinden dı(cid:3)arı adım atmadan dünyanın neresinde ne oluyorsa görebilecek. Yakıcı ö(cid:4)le sıca(cid:4)ı, dev gibi büyütecin akıllara durgunluk veren gösterisini gözler önüne serdi: Soka(cid:4)ın ortasına kuru ot yı(cid:4)dılar ve güne(cid:3)in ı(cid:3)ınlarını büyüteçle odakla(cid:3)tırarak tutu(cid:3)turdular tınazı. Mıknatıslarının ba(cid:3)arısızlı(cid:4)ını hala içine sindiremeyen Jose Arcadio Buendia, bu icadı sava(cid:3) silahı olarak kullanmayı aklına koydu. Melquiades yine onu caydırmaya çalı(cid:3)tıysa da sonunda büyütece kar(cid:3)ılık iki mıknatıslı külçeyle sömürgeler için bastırılmı(cid:3) üç altın sikkeyi alıp kabullendi. Ursula a(cid:4)layıp sızlandı. O para, babasının ömür boyu yemeyip içmeyip biriktirdi(cid:4)i, Ursula'nın da sakla samanı gelir zamanı diyerek yata(cid:4)ının altına gömdü(cid:4)ü altın dolu sandıktan alınmı(cid:3)tı. Bir bilim adamı kalenderli(cid:4)i içinde canını bile tehlikeye atacak kadar kendini 'taktik' deneylerine kaptıran Jose Arcadio Buendia, karısını avutmaya hiç kalkı(cid:3)madı. Büyütecin dü(cid:3)man birlikleri üzerindeki etkisini göstereyim derken, büyüteçte odakla(cid:3)an güne(cid:3)e bir çarpıldı ki, her yanı geçmek bilmez cılk yaralarla kaplandı. Böylesine tehlikeli bir icattan ödü patlayan karısının bütün kar(cid:3)ı koymalarına ra(cid:4)men, bakalım tutu(cid:3)acak mı diye kendi evini bile yakmaya kalkı(cid:3)tı. Saatlerce odasına kapanıp yeni silahının olanaklarını hesaplaya hesaplaya, sonunda ö(cid:4)retici açık-seçikli(cid:4)i söz götürmez, inandırıcılı(cid:4)ına kar(cid:3)ı durulmaz bir elkitabı çıkardı ortaya. Kitaba, yaptı(cid:4)ı deneyleri anlatan bir alay tarifnamesiyle birkaç sayfa açıklayıcı resim ekleyip bir ulakla hükümete yolladı. Da(cid:4)ları a(cid:3)ıp uçsuz bucaksız bataklıklarda yolunu yitiren, azgın ırmaklarla bo(cid:4)u(cid:3)an, umutsuzluktan, ba(cid:3)ına gelen belalardan ve yırtıcı hayvanlar yüzünden ölmesine ramak kalan ulak, sonunda postayı götürüp getiren katırların geçti(cid:4)i yola sapan patikayı buldu. O zamanlar ba(cid:3)kente yolculu(cid:4)un olanaksızlı(cid:4)ına ra(cid:4)men, Jose Arcadio Buendia, hükümet emretti(cid:4)i anda ba(cid:3)kente gidip askeri yetkililere icadının uygulamalı gösterisini sunmaya ve güne(cid:3)le i(cid:3)leyen o çapra(cid:3)ık sava(cid:3) yöntemlerini ö(cid:4)retmeye söz verdi. Yıllarca yanıt gelecek diye bekledi. Sonunda beklemekten usanıp, tasarısının fiyaskosundan Melquiades'e yakınınca, çingene büyütece kar(cid:3)ılık sikkeleri verdi(cid:4)i gibi, üstüne de birtakım Portekiz paftalarıyla sefer yollarının haritasını çizmeye yarayan araç gereç vererek dürüstlü(cid:4)ünü kanıtladı. Usturlabı, pusulayı, sekstant kullanabilsin diye Ke(cid:3)i(cid:3) Hermann'ın bu konudaki incelemelerini özetleyip eliyle yazdıktan sonra Jose Arcadio'ya bıraktı. Jose Arcadio Buendia, aylar süren uzun ya(cid:4)mur mevsimi boyunca deneylerini kimse bozmasın diye evin arkasına yaptı(cid:4)ı küçük odaya kapandı. Evle ilgili yükümlülüklerini hepten bırakıp geceler boyu yıldızların yörüngesini izleyerek bahçede sabahladı, ö(cid:4)le saatini kestirmenin (cid:3)a(cid:3)maz yöntemini bulaca(cid:4)ım diye nerdeyse ba(cid:3)ına güne(cid:3) geçti. Araçlarını kullanıp i(cid:3)letmekte ustala(cid:3)ınca, masasının ba(cid:3)ından ayrılmadan bilinmedik denizlere açılıp insan aya(cid:4)ı basmamı(cid:3) diyarlara gezmesine ve harika varlıklarla ha(cid:3)ırne(cid:3)ir olmasına elveren yeni bir uzay kavramı olu(cid:3)turdu. (cid:1)(cid:3)te bu dönemde, Ursula ile çocuklar muz, kaladiyom, manyok, tatlı patates, ahuyama kökü, patlıcan yeti(cid:3)tirmek için bahçede helak olurken Jose Arcadio, kimsenin yüzüne bile bakmadan evin içinde volta atarak kendi kendine konu(cid:3)ma alı(cid:3)kanlı(cid:4)ını edindi. Derken bu hummalı çalı(cid:3)ma birden kesildi, yerini bir çe(cid:3)it meftunluk aldı. Birkaç gün, efsunlanmı(cid:3) gibi, anlayıp anlamadı(cid:4)ını kendisinin de kestiremedi(cid:4)i bir dizi varsayımları pe(cid:3)pe(cid:3)e yineledi durdu. Sonunda, Aralık ayında bir salı günü ö(cid:4)le vakti, içini yiyip bitiren kurdu döküverdi ortaya. Dü(cid:3) gücünün gazabından ve haftalarca uykusuzluktan harap dü(cid:3)mü(cid:3) babalarının, bulu(cid:3)unu açıklarkenki saygın vakarı, çocukların gözlerinin önünden gitmedi bir daha: -Dünya yuvarlak, tıpkı bir portakal gibi. Ursula'nın sabrı ta(cid:3)tı. Sen çıldırmaya niyetliysen, kendi ba(cid:3)ına çıldır! Ama o çingene dü(cid:3)üncelerini çocukların aklına sokmaya kalkı(cid:3)ma! diye ba(cid:4)ırdı. Hiç istifini bozmayan Jose Arcadio Buendia, öfkesinden usturlabı yere çalıp parçalayan karısının dengesiz a(cid:3)ırılı(cid:4)ından ürkmedi. Usturlabın yenisini yapıp köyün bütün erkeklerini odacı(cid:4)ına topladı, hiçbirinin kavrayamadı(cid:4)ı kuramlardan kanıtlar getirerek, sürekli dümen tutan bir teknenin dönüp denize ilk açıldı(cid:4)ı noktaya gelebilece(cid:4)ini ortaya koydu. Bütün köy, Jose Arcadio Buendia'nın sapıttı(cid:4)ına iyice inandı(cid:4)ı sırada, Melquiades çıkagelip durumu kurtardı. O zamana dek Macondo'da bilinmese de, do(cid:4)rulu(cid:4)u uygulamada çoktan kanıtlanmı(cid:3) bir kuramı, salt gökbilimi üzerinde dü(cid:3)ünerek kendi ba(cid:3)ına geli(cid:3)tiren Jose Arcadio'nun üstün zekasını herkesin önünde övdü ve ona hayranlı(cid:4)ının bir kanıtı olarak, köyün gelece(cid:4)i üzerinde köklü etkisi olacak bir de arma(cid:4)an verdi: Simyacı laboratuvarı. Bu arada Meiquiades, inanılmaz bir hızla kocamı(cid:3)tı. (cid:1)lk geli(cid:3)lerinde Jose Arcadio Buendia ile akran görünüyordu. Oysa Jose Arcadio'nun kulaklarını yakaladı(cid:4)ı atı yere çökertebilen gücünü korumasına kar(cid:3)ılık, çingene amansız bir illetten çöküp gitmi(cid:3) gibiydi. Aslında bu dü(cid:3)künlü(cid:4)ü, çıktı(cid:4)ı sayısız dünya yolculuklarında kaptı(cid:4)ı az rastlanır bir alay hastalı(cid:4)ın sonucuydu. Laboratuvarı kurmasına yardım ederken Jose Arcadio Buendia'ya anlattı(cid:4)ı gibi ölüm, donunun paçalarını koklaya koklaya nereye gitse pe(cid:3)inden geliyor, ama pençesini vurup son darbeyi indirmeye bir türlü karar veremiyordu. Çingene, insanları kırıp geçiren bütün illetlerden, bütün - belalardan yakayı sıyırmı(cid:3)tı. (cid:1)ran'da pelagradan, Malaya takımadalarında iskorbütten, (cid:1)skenderiye'de cüzamdan, Japonya'da beriberiden, Madagaskar'da vebadan, Sicilya'da depremden, Macellan Bo(cid:4)azı'nda feci bir deniz kazasından sa(cid:4) salim kurtulmu(cid:3)tu. Nostradamus'un (cid:3)ifrelerini ele geçirdi(cid:4)i söylenen bu iri kıyım yaratık, her (cid:3)eyin içyüzünü biliyormu(cid:3)a benzeyen Asyalı görünümü, hüzünlü havasıyla kasvetli bir adamdı. Kanatlarını açmı(cid:3) kuzgun gibi kocaman siyah bir (cid:3)apka, üzerinde yüzlerce yıllık küfün cirit attı(cid:4)ı kadife bir yelek giyerdi. Ama sınırsız bilgeli(cid:4)ine, gizemli enginli(cid:4)ine ra(cid:4)men, onu günlük ya(cid:3)antının ıvır zıvırıyla u(cid:4)ra(cid:3)tıran insancıl sıkıntıları, dünya gailesi vardı. Ya(cid:3)lılık hastalıklarından yakınır, en önemsiz ekonomik zorluklarda sıkıntıya dü(cid:3)erdi, iskorbütten di(cid:3)leri döküldü(cid:4)ü için gülmeyi çoktan bırakmı(cid:3)tı. O bo(cid:4)ucu ö(cid:4)le sıca(cid:4)ında çingene, sırlarını açınca, Jose Arcadio Buendia, bunun köklü bir dostlu(cid:4)un ba(cid:3)langıcı oldu(cid:4)una kesinlikle inandı. Çingenenin anlattı(cid:4)ı akıl, almaz masallara çocukların a(cid:4)zı açık kaldı. O sıralarda ancak be(cid:3) ya(cid:3)larında olan Aureliano, onu ömrü boyunca hep o ilk gördü(cid:4)ü günkü gibi, pencereden gelen kur(cid:3)uni, titrek ı(cid:3)ı(cid:4)a sırtını vermi(cid:3), sıcaktan eriyen ya(cid:4) (cid:3)akaklarından süzülürken davudi sesiyle dü(cid:3) gücünün en karanlık kö(cid:3)elerine ı(cid:3)ık tutarak konu(cid:3)an haliyle hatırlayacaktı. A(cid:4)abeyi Jose Arcadio da, o e(cid:3)siz görüntüyü ku(cid:3)aktan ku(cid:3)a(cid:4)a bütün soyuna aktaracaktı. Oysa, Melquiades tam civa biklorit (cid:3)i(cid:3)esini dü(cid:3)ürüp kırdı(cid:4)ı anda odaya giren Ursula için, o ilk günün anısı hiç de ho(cid:3) de(cid:4)ildi. Ursula, (cid:2)eytan kokusu bu, dedi. Melquiades, Hiç de de(cid:4)il, diye tersledi onu. (cid:2)eytanda kükürt özellikleri oldu(cid:4)u çoktan kanıtlandı, buysa bir nebze süblime, o kadar. Sonra bir ö(cid:4)retmen tavrıyla, zincifredeki (cid:3)eytani özellikleri bir bir anlatmaya koyuldu. Ursula ise hiç oralı olmadan çocukları alıp dua etmeye götürdü. O günden sonra Melquiades denildi mi, Ursula'nın aklına hep o keskin koku gelir oldu. O derme çatma laboratuvar, üzerine bir alay çanak, huni, imbik, süzgeç ve elek eklenmi(cid:3) ilkel bir su borusundan, ince uzun boyunlu bir cam sürahiden, simyacı ta(cid:3)ınırı bir kopyasından ve çingenelerin ça(cid:4)da(cid:3) tanımlamalara uyarak yaptıkları üç kollu bir Yahudi Meryem imbi(cid:4)inin modelinden olu(cid:3)uyordu. Melquiades, bunların yanısıra yedi gezegeni simgeleyen yedi maden parçası, altını iki katına çıkarmaya yarayan Musa ve Zosimo formüllerini ve simyacı ta(cid:3)ını yapmanın yollarını gösterecek Büyük Ö(cid:4)reti'nin i(cid:3)lemlerini anlatan bir dizi not ve resim bıraktı. Altını iki katına çıkaracak formüllerin kolaylı(cid:4)ına aklı yatan Jose Arcadio Buendia, sömürge altınlarını çıkarsın da, cıvayı bölüp ço(cid:4)altır gibi altınları da ço(cid:4)altabilsin diye, Ursula'nın pe(cid:3)ini haftalarca bırakmadı. Ursula, her zaman oldu(cid:4)u gibi, kocasının inadı kar(cid:3)ısında pes etti. Jose Arcadio Buendia, üç sömürge altınını bir tavaya koydu, bakır tala(cid:3)ı, sarı zırnık, kükürt ve kur(cid:3)unla karı(cid:3)tırdıktan sonra bunları bir tencere dolusu hint ya(cid:4)ına atıp altından çok, bildi(cid:4)imiz a(cid:4)daya benzer koyu ve yapı(cid:3)kan bir macun haline gelinceye kadar kaynattı. Ursula'nın o de(cid:4)erli baba mirası, tehlikeli ve umarsız damıtma i(cid:3)lemleriyle yedi gezegeni simgeleyen madenlerle eritilip, simya cıvası ve Kıbrıs gözta(cid:3)ıyla karı(cid:3)tırıldıktan sonra turp ya(cid:4)ı yoklu(cid:4)unda domuz ya(cid:4)ıyla pi(cid:3)irilince, tencerenin dibine yapı(cid:3)mı(cid:3) koca bir parça yanmı(cid:3) domuz ya(cid:4)ı kaldı geriye. Çingeneler geri geldiklerinde, Ursula bütün köy halkını i(cid:3)leyip onların aleyhine çevirmi(cid:3)ti. Ama bu kez çingeneler, akla gelebilecek her türlü çalgıyla kulak zarlarını patlatan bir gürültü koparıp bir yanda da tellal dola(cid:3)tırarak Naciancenes'in dillere destan bulu(cid:3)unu sergileyeceklerini ilan edince, merak korkuya baskın çıktı. Herkes çadıra dolu(cid:3)tu ve bir meteli(cid:4)i bastırıp kendini toparlamı(cid:3), yüzü kırı(cid:3)ıksız, di(cid:3)leri inci gibi pırıl pırıl, terütaze Melquiades'i seyre koyuldu. Onun iskorbütten çekilmi(cid:3) di(cid:3)etlerini, pörsük yanaklarını, büzülmü(cid:3) dudaklarını anımsayanlar, çingenenin do(cid:4)aüstü gücünün bu son kanıtı kar(cid:3)ısında korkuyla ürperdiler. Melquiades, hiç eksiksiz di(cid:3)lerini damaklarıyla birlikte bir an çıkarıp oradakilere gösterdikten ve ka(cid:3)la göz arasındaki o bir an içinde yine öteden beri tanıdıkları o titrek ihtiyar oluverdikten sonra, di(cid:3)lerini yerine takıp diriltilmi(cid:3) gençli(cid:4)inin olanca gücüyle gülümseyiverince, korku pani(cid:4)e dönü(cid:3)tü. Jose Arcadio Buendia bile Melquiades'in bilgeli(cid:4)inin akıl almaz boyutlara vardı(cid:4)ına inandı, ama ba(cid:3)ba(cid:3)a kaldıklarında çingene, takma di(cid:3)lerin aslını esasını anlatınca heyecandan kabına sı(cid:4)amaz oldu. Bu i(cid:3) hem öylesine yalın, hem öylesine ola(cid:4)anüstü görünüyordu ki, Jose Arcadio Buendia'nın simya deneylerinden bir anda sıdkı sıyrılıverdi. Üzerine yine hafakanlar bastı. Do(cid:4)ru dürüst yemek yemiyor, evin içinde fırdolayı dönüp duruyordu. (cid:2)u dünyada akıl almaz (cid:3)eyler oluyor, dedi Ursula'ya. Irma(cid:4)ın hemen kar(cid:3)ı kıyıcı(cid:4)ında her türlü sihirli araç gereç varken, biz burada, e(cid:3)ekli(cid:4)imize doymayalım. Ta Macondo'nun kuruldu(cid:4)u günlerden beri onu tanıyanlar, Melquiades'in etkisiyle ne kadar de(cid:4)i(cid:3)ti(cid:4)ine (cid:3)a(cid:3)ırıp kalıyorlardı. Eskiden Jose Arcadio Buendia, ekinin nasıl ekilece(cid:4)ini, a(cid:4)acın nasıl dikilece(cid:4)ini, çocuklarla hayvanların nasıl yeti(cid:3)tirilece(cid:4)ini ö(cid:4)retip akıl veren, toplumun dirlik düzeni için herkese, her i(cid:3)te elveren geç bir kabile ba(cid:3)kanı gibiydi. Daha en ba(cid:3)tan, onun evi köyün en iyi evi oldu(cid:4)u için, ötekiler de onu örnek almı(cid:3)lardı. Ufak, ama aydınlık bir oturma odası, taraça gibi rengarenk çiçeklerle bezeli yemek odası, iki yatak odası, ulu bir kestanenin dal budak saldı(cid:4)ı bir avlusu, bakımlı bir bahçesi, keçilerin, domuzların, tavukların barı(cid:3) içinde birarada ya(cid:3)adıkları bir a(cid:4)ılı vardı. Yalnızca onun evinde de(cid:4)il, tüm köyde beslenmesi yasaklanan tek hayvan, dövü(cid:3) horozuydu. Ursula da hamaratlıkta kocasından geri kalmazdı. Ufak tefek, çalı(cid:3)kan, ciddi, siniri sa(cid:4)lam, ömründe bir kez olsun (cid:3)arkı söyledi(cid:4)i duyulmamı(cid:3) bu kadın, kolalı içeteklerinin bo(cid:4)um hı(cid:3)ırtısını pe(cid:3)inden sürükleyerek (cid:3)afaktan geceyarılarına kadar oradan oraya ko(cid:3)turur dururdu. Bastırılmı(cid:3) toprak taban, sıvasız kerpiç duvarlar, kendi elleriyle yaptıkları yontulmamı(cid:3) tahtadan dö(cid:3)emeler, onun sayesinde her zaman tertemiz olur, giysilerini kaldırdıkları eski sandık mis gibi fesle(cid:4)en kokardı. Köyün gelmi(cid:3) geçmi(cid:3) en giri(cid:3)ken insanı olan Jose Arcadio Buendia, evlerin nereye yapılaca(cid:4)ını öylesine planlamı(cid:3)tı ki, ırma(cid:4)a inip su ta(cid:3)ımak için kimse kimseden fazla emek harcamıyordu. Sokakları öylesine bir sa(cid:4)duyuyla yan yana dizmi(cid:3)ti ki, ö(cid:4)le sıca(cid:4)ı bastırdı(cid:4)ında hiçbir ev ötekilerden daha fazla güne(cid:3)in alnında kalmıyordu. Birkaç yıl içinde Macondo, üç yüz ki(cid:3)ilik nüfusun o zamana kadar görüp duyduklarından çok daha düzenli ve çalı(cid:3)kan bir köy oldu çıktı. Burası, kimsenin otuzunu geçmedi(cid:4)i ve kimsenin ölmedi(cid:4)i gerçekten mutlu bir köydü. Köyün kuruldu(cid:4)u günden beri Jose Arcadio Buendia, kapanlar ve kafesler yapardı. Kısa bir süre içinde, yalnızca kendi evini de(cid:4)il, bütün köyü kanaryalarla, arı ku(cid:3)larıyla, nar bülbülleriyle doldurdu. Onca çe(cid:3)itli ku(cid:3)un birarada (cid:3)akıması öyle sinir bozucu bir hal aldı ki, Ursula cinnet geçirmemek için kulaklarına balmumu tıkar oldu. Melquiades'in obası, ba(cid:3)a(cid:4)rısı için billur küreler satarak ilk geldi(cid:4)inde, bataklı(cid:4)ın uyu(cid:3)uklu(cid:4)unda kaybolmu(cid:3) bu köyü nasıl bulduklarına herkes (cid:3)a(cid:3)tı da, çingeneler köyün yolunu ku(cid:3) sesleriyle bulduklarını anlattılar. Bu toplumsal giri(cid:3)im ruhu, mıknatısların, gökbilim hesaplarının, cisimleri de(cid:4)i(cid:3)tirme dü(cid:3)lerinin ve dünyanın harikalarını ke(cid:3)fetme dürtüsünün kar(cid:3)ısında çok geçmeden sönüverdi. Jose Arcadio Buendia, o temiz, zarif, çalı(cid:3)kan adam olmaktan çıktı, uyu(cid:3)uk, hırpani, Ursula'nın sebze bıça(cid:4)ıyla güç bela düzeltti(cid:4)i sakalı saçına karı(cid:3)mı(cid:3) biri oluverdi. Birçoklarına göre, bilinmedik bir büyünün kurbanı olmu(cid:3)tu. Ama o; toprak atmak için araç gerecini çıkartıp, çevresine toplananlara Macondo'yu büyük bulu(cid:3)lara ba(cid:4)layacak bir yol açma ça(cid:4)rısında bulundu(cid:4)u zaman, delili(cid:4)ine en çok inananlar bile evi barkı, i(cid:3)i gücü bir yana bırakıp pe(cid:3)inden gittiler. Jose Arcadio Buendia, bölgenin co(cid:4)rafyası konusunda hepten bilgisizdi. Bütün bildi(cid:4)i, do(cid:4)uda a(cid:3)ılmaz sırada(cid:4)lar uzanıyordu ve da(cid:4)ların ardında da -dedesi birinci Aureliano Buendia'nın anlattı(cid:4)ına göre- Sir Francis Drake'in topla timsah avladı(cid:4)ı, vurdu(cid:4)u timsahları da Kraliçe Elizabeth'e göndermek için onarıp saman doldurmak üzere konakladı(cid:4)ı eski Riohacha kenti vardı. Gençli(cid:4)inde Jose Arcadio Buendia ile adamları, çoluk çocukları, hayvanları ve her türlü ev e(cid:3)yalarıyla denize açılan bir çıkı(cid:3) yolu bulmak için bu da(cid:4)ları a(cid:3)mı(cid:3)lar ve yirmialtı ay sonra seferden vazgeçip gerisin geriye dönmemek için Macondo'yu kurmu(cid:3)lardı. Bu yol, olsa olsa geçmi(cid:3)e çıkaca(cid:4)ı için Jose Arcadio Buendia'yı hiç ilgilendirmiyordu. Güneyde sonsuz bir bitki örtüsüyle kaplı bataklıklar uzanıyordu; çingenelerin dedi(cid:4)ine göre bu koca bataklık dünyasının ucu buca(cid:4)ı yoktu. Batıdaki büyük bataklık, ba(cid:3)larıyla gövdeleri kadına benzeyen, ola(cid:4)anüstü güzellikteki memelerinin çekicili(cid:4)iyle denizcileri mahva sürükleyen yumu(cid:3)ak tenli, memeli deniz hayvanlarının cirit attı(cid:4)ı sınırsız sulara karı(cid:3)ırdı. Çingeneler, posta katırlarının geçti(cid:4)i patikaya ula(cid:3)ıncaya kadar altı ay bu sular üzerinde yelken açarlardı. Jose Arcadio'nun hesabına göre, uygarlıkla ba(cid:4)lantı kurmanın tek olasılı(cid:4)ı kuzeydeki yoldu. Buna aklı yatınca, Macondo'yu kurarlarken omuz omuza çalı(cid:3)tı(cid:4)ı ki(cid:3)ilere yol açma araç gereçlerini, av silahlarını da(cid:4)ıttı. Yön saptama araçlarıyla haritalarını sırt çantasına atıp o tehlikeli serüvene atıldı. (cid:1)lk günler pek kayda de(cid:4)er bir engelle kar(cid:3)ıla(cid:3)madılar. Irma(cid:4)ın ta(cid:3)lı yata(cid:4)ı boyunca ilerleyerek yıllar önce asker zırhını buldukları yere vardılar, oradan ormana dalıp yabani portakal a(cid:4)açları arasından uzanan bir patikaya sardılar. Birinci haftanın sonunda bir geyik vurup kızarttılar, ama yalnızca yarısını yedikten sonra kalanını tuzlayıp ilerki günlere saklamak için kaville(cid:3)tiler. Bu önlemi alarak, maviye çalan eti insanın a(cid:4)zını buran büyük papa(cid:4)anları yeme zorunlulu(cid:4)unu biraz olsun ertelemeye çalı(cid:3)tılar. Sonra, on günü a(cid:3)kın bir süre güne(cid:3) yüzü görmediler. Toprak, volkan külü gibi yumu(cid:3)ak ve vıcık vıcık oldu, bitkiler sıkla(cid:3)tıkça sıkla(cid:3)tı, ku(cid:3)ların çı(cid:4)lıklarıyla maymunların (cid:3)amatası gitgide uzakla(cid:3)tı ve dünya sonsuz bir hüzne büründü. Ke(cid:3)if kolundakiler, çizmeleri buram buram tüten petrol gölcüklerine bastıkça, palaları kan kırmızı zambaklarla altın sarısı semenderleri do(cid:4)radıkça, bu nemli ve sessiz cennette Adem'in günahından da eskilere giden anılarına kapıldılar. Bir hafta boyunca hemen hiç konu(cid:3)madan, yalnızca ate(cid:3)böceklerinin ölgün parıltısıyla aydınlanan bu kasvet evreninde uyurgezerler gibi yürüdüler ve ci(cid:4)erlerine bo(cid:4)ucu bir kan kokusu doldu. Bir yandan yürüyüp bir yandan açtıkları yol, göz açıp kapayana kadar türeyen yeni bitkilerle kapandı(cid:4)ı için geri de dönemiyorlardı. Jose Arcadio Buendia, Ziyanı yok, diyordu, önemli olan yönümüzü kaybetmemek. Pusulasının do(cid:4)rusuna giderek, adamlarını bu büyülü bölgeden bir an önce çıkarabilmek için o bir türlü görünmez kuzeye do(cid:4)ru yöneltiyordu. Yıldızsız; zifir koyusu bir geceydi, ama karanlık, temiz, duru havaya gebeydi. O uzun yürüyü(cid:3)ten bitkin dü(cid:3)en adamlar hamaklarını kurup iki haftadır ilk kez derin bir uykuya daldılar. Güne(cid:3) iyice yükseldikten sonra uyandıklarında, gözlerini alan büyüleyici görünüm kar(cid:3)ısında dilleri tutuldu. Az ilerde, e(cid:4)reltiotlarıyla palmiyeierin arasında, suskun sabah ı(cid:3)ı(cid:4)ında bembeyaz ve toz olup uçuverecekmi(cid:3) gibi görünen koca bir (cid:1)spanyol kalyonu duruyordu. Hafifçe sancak tarafına yatmı(cid:3) kalyonun sapasa(cid:4)lam direklerinden, ortası orkideli armalarla süslü, lime lime olmu(cid:3) yelkenler sarkıyordu. Ta(cid:3)la(cid:3)mı(cid:3) midyeler ve yumu(cid:3)ak yosunlardan olu(cid:3)mu(cid:3) bir zırhla örtülen tekne, ta(cid:3)lara iyice yapı(cid:3)mı(cid:3)tı. Koca tekne, yalnızlık ve unutulmu(cid:3)lu(cid:4)un yarattı(cid:4)ı, zamanın yıpratıcı etkilerinden ve ku(cid:3) pisliklerinden korunmu(cid:3) kendine özgü bir oylum içindeydi sanki. Ke(cid:3)if kolunun dikkatle ara(cid:3)tırıp inceledi(cid:4)i iç bölümünde ise sık bir çiçek ormanından ba(cid:3)ka bir (cid:3)ey yoktu. Denizin yakınlı(cid:4)ına kanıt olan kalyonun bulunu(cid:3)u, Jose Arcadio Buendia'nın olanca (cid:3)evkini kırdı. Sayısız acı ve özveri pahasına arayıp da bulamadı(cid:4)ı denizin, hiç aramadı(cid:4)ı bir anda üstesinden gelinmez bir engel gibi yoluna dikili(cid:3)ini, kör talihin bir cilvesi olarak yorumladı. Yıllar sonra, Albay Aureliano Buendia, artık düzenli bir posta yolu haline gelmi(cid:3) olan bu bölgeden yeniden geçti(cid:4)inde, bir gelincik tarlasının ortasında teknenin yanmı(cid:3) iskeletini buldu. Ancak o zaman, bu öykünün babasının uydurması olmadı(cid:4)ına aklı kesince, kalyonun nasıl olup da bu kadar içerlere geldi(cid:4)ini merak etti. Oysa Jose Arcadio Buendia, kalyondan dört günlük yolda denizi buldu(cid:4)unda bu i(cid:3)e hiç kafasını yormadı. Serüvenin tehlikelerine, özverilerine hiç mi hiç de(cid:4)meyen o külrengi, köpüklü, pis deniz önüne serildi(cid:4)inde dü(cid:3)leri de yıkıldı. -Allah kahretsin! diye haykırdı, Macondo'nun dörtbir yanı deniz. Jose Arcadio Buendia'nın sefer dönü(cid:3)ü çizdi(cid:4)i geli(cid:3)igüzel harita üzerine, Macondo'nun yarımada oldu(cid:4)u görü(cid:3)ü uzun süre geçerlili(cid:4)ini korudu. Jose Arcadio Buendia, köyün yerini seçerken gösterdi(cid:4)i basiretsizlik yüzünden kendisini cezalandırmak istercesine bir hı(cid:3)ımla; ula(cid:3)ım zorluklarını abarta abarta çizdi haritayı. Artık buradan hiçbir yere gidemeyiz, diye dert yandı Ursula'ya. Bilimin nimetlerinden nasiplenmeden, burada ömrümüzü çürütece(cid:4)iz. Laboratuvar olarak kullandı(cid:4)ı ufak odada aylarca dü(cid:3)ünüp ta(cid:3)ındıktan sonra bu karara varınca, Macondo'yu daha iyi bir yere ta(cid:3)ımayı aklına taktı. Ama bu kez Ursula, onun çılgınca niyetini önceden sezmi(cid:3)ti. Minik bir karıncanın o göze görünmez ama altedilmez çabasıyla köy kadınlarının kula(cid:4)ını büküp, tası tara(cid:4)ı toplamaya çoktan hazır kocalarının kar(cid:3)ısına dikti hepsini. Jose Arcadio Buendia, tasarladı(cid:4)ı plan, sonunda bir bo(cid:3) kuruntuya dönü(cid:3)ünceye kadar, tasarının ne zaman ve hangi kar(cid:3)ı güçler tarafından bir bahaneler, hayal kırıklıkları ve ba(cid:3)tansavmalar a(cid:4)ıyla örüldü(cid:4)ünü hiç sezemedi. Ursula onu masum bir dikkatle izledi ve bir sabah arka odada laboratuvar araçlarını kutularına yerle(cid:3)tirirken kendi kendine ta(cid:3)ınma tasarılarını mırıldandı(cid:4)ını duyunca kocasına acıdı bile. Jose Arcadio Buendia'nın i(cid:3)ini bitirmesini bekledi. Sandıkları çivilemesine, mürekkebe batırdı(cid:4)ı fırçayla sandıkların üstüne adının ba(cid:3)harflerini yazmasına hiç ses çıkarmadı. Köyün erkeklerinin bu giri(cid:3)imde kendisine arka çıkmayacaklarını kocasının da bildi(cid:4)ini (kendi kendine mırıldanırken söylediklerinden) ö(cid:4)renmi(cid:3)ti, ancak Jose Arcadio Buendia odanın kapısını sökmeye kalkı(cid:3)ınca, Ursula ona ne yaptı(cid:4)ını sorma cesaretini buldu. Kocası kırgın bir tavırla Kimse gitmek istemedi(cid:4)ine göre, biz kendi ba(cid:3)ımıza gideriz, diye kar(cid:3)ılık verdi. Ursula hiç istifini bozmadı. -Hiçbir yere gidecek de(cid:4)iliz, dedi. Burada çocuk sahibi olduk, o yüzden burada kalaca(cid:4)ız. Jose Arcadio Buendia, -Ama daha hiç ölen olmadı, diye kar(cid:3)ılık verdi. (cid:1)nsanın oturdu(cid:4)u toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o topra(cid:4)ın insanı de(cid:4)ildir. Ursula incitmeyen bir kararlılıkla direndi: -Sizlerin burada kalması için benim ölmem gerekiyorsa, ölürüm. Jose Arcadio Buendia, karısının böylesine irade gücü oldu(cid:4)unu hiç sanmazdı. Olanca dü(cid:3)gücüyle, topra(cid:4)a sihirli bir su serpince istedi(cid:4)in yerden meyve a(cid:4)açlarının çıktı(cid:4)ı, a(cid:4)rılara sızılara kar(cid:3)ı her türlü devanın sudan ucuza satıldı(cid:4)ı (cid:3)a(cid:3)ılası bir dünyadan söz ederek karısını kandırmaya çalı(cid:3)tı. Ama bütün bu anlattıkları Ursula'ya vızgeldi. -Çılgın bulu(cid:3)larını kura kura zaman kaybedece(cid:4)ine, o(cid:4)ullarını dü(cid:3)ün biraz; dedi. Bak, ne haldeler, yaban e(cid:3)e(cid:4)i gibi ba(cid:3)ıbo(cid:3) dola(cid:3)ıp duruyorlar. Karısı bak der demez Jose Arcadio Buendia pencereden baktı ve güne(cid:3)li bahçede yalınayak dola(cid:3)an çocukları gördü. Sanki Ursula bir büyü yapmı(cid:3) da, çocuklar o anda ortaya çıkıvermi(cid:3)ler gibi geldi ona. (cid:1)(cid:3)te o zaman içinde bir(cid:3)eyler, onu ya(cid:3)adı(cid:4)ı zamandan koparıp anıların bilinmedik kuytularına götüren gizemli bir(cid:3)eyler oluverdi. Ursula, artık ömrünün sonuna kadar terkedilmek tehlikesinden kurtulan evi süpürürken, Jose Arcadio Buendia pencerenin önünde gözünü çocuklarına dikti kaldı. Bir süre sonra ya(cid:3)aran gözlerini elinin tersiyle silerken yazgısına boyune(cid:4)mi(cid:3) bir tavırla içini çekti. -Peki, dedi. Söyle onlara da, gelsinler, sandıkları bo(cid:3)altmama yardım etsinler. Büyük o(cid:4)ulları Jose Arcadio ondördündeydi. Kafası küt, saçları sık, huyları babasının huyuydu. Babası gibi iriyarı, güçlü kuvvetliydi, ama dü(cid:3) gücünün babasına çekmedi(cid:4)i daha bebekli(cid:4)inde belli olmu(cid:3)tu. Macondo kurulmadan önce, da(cid:4)ları a(cid:3)mak için yaptıkları o çetin yolculuk sırasında peydahlanıp dünyaya gelmi(cid:3)ti ve da(cid:4)lardaki o yaban hayvanlarına benzemedi diye anası babası bayram etmi(cid:3)ti. Macondo'da dünyaya gelen ilk insan sıfatını ta(cid:3)ıyan Aureliano, Martta altısına basacaktı. Sessiz, içine kapanık bir çocuktu. Anasının karnındayken a(cid:4)lamı(cid:3) ve gözleri falta(cid:3)ı gibi açık do(cid:4)mu(cid:3)tu. Daha göbek ba(cid:4)ını keserlerken, ba(cid:3)ını oradan oraya çevirerek korkusuz bir merakla odayı inceledi, çevresindekilerin suratlarını süzdü. Sonra kendisini görmek için yanına gelenlere aldırı(cid:3) etmeden, gözlerini, ya(cid:4)murdan çökecekmi(cid:3) gibi görünen palmiye dallarıyla örtülü tavana dikti. Aureliano üç ya(cid:3)ındayken bir gün tam annesi ocaktaki kaynar çorba tenceresini alıp masaya koyaca(cid:4)ı sırada mutfa(cid:4)a girdi(cid:4)i ana kadar, Ursula o bakı(cid:3)ın keskinli(cid:4)ini bir daha anımsamadı. Çocuk (cid:3)a(cid:3)kınlık içinde kapıda dikilip, Çorba dökülecek, dedi. Tencere masanın ortasında sapasa(cid:4)lam duruyordu, ama çocuk daha sözünü bitirmeden tencere içinden gelen bir dürtüyle

Description:
gibi, iri kıyım bir çingene, Makedonyalı bilge simyacıların sekizinci harikası dediği nesneyle akıl çelen bir gösteriye girişti. İki maden külçesini peşinden
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.