ebook img

fransız sömürgeciliği döneminde kuzey afrika'da arap dili ve edebiyatına genel bir bakış إذا اﻟﺸـــ PDF

18 Pages·2014·0.15 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview fransız sömürgeciliği döneminde kuzey afrika'da arap dili ve edebiyatına genel bir bakış إذا اﻟﺸـــ

bilimname XVIII, 2010/1, 115-132 FRANSIZ SÖMÜRGECİLİĞİ DÖNEMİNDE KUZEY AFRİKA’DA ARAP DİLİ VE EDEBİYATINA GENEL BİR BAKIŞ Metin PARILDI Dr., Erciyes Ü. İlahiyat F. [email protected] رﺪـﻘﻟا ﺐـــﻴﺠﺘــﺴﻳ نأ ﺪــﺑ ﻼــﻓ ةﺎــــــﻴﺤﻟا دارأ ﺎــﻣﻮﻳ ﺐﻌـــﺸﻟا اذإ “Eğer günün birinde halk yaşamaktan yana iradesini koyarsa, kader buna uymaktan başka bir şey yapamaz.” (Tunus’lu şair Ebu’l-Kâsım eş-Şâbbî) Özet Fransızlar Kuzey Afrika ülkelerini (Cezayir, Tunus, Fas) işgal ettikten sonra, buralarda katı bir Fransızlaştırma siyaseti uyguladılar. Bu siyasetin karşında en zorlu engelin Arapça olduğunu anlayan işgalciler, bu dile karşı sistemli bir yok etme faaliyeti başlattılar, her türlü zulüm ve baskıyla geleneksel medre- se sistemini çökerterek Arapçayı eğitim-öğretimden uzaklaştırdılar. Müslü- man halkın elinden gelen direnci gösterdiği mücadelede Fransızlar, uzun süre Cezayir’in sadece şehirlerinde ve kuzey kısımlarında başarılı oldular. Tunus ve Fas’ın işgal çok sonraya denk geldiği için, buralarda daha sınırlı bir başarı sağ- ladılar. Fransız emperyalizmi çok uzun bir zaman diliminde büyük bir çaba sarfetmesine rağmen, Kuzey Afrika ülkelerinde, özellikle Cezayir’de Arapçayı bir süre sahneden uzaklaştırdı, fakat tamamen yok etmeyi başaramadı. Bütün bunlara rağmen bu bölgede Arapça düşünen, Arapça yazan büyük edebiyatçı- lar ve fikir adamları yetişti. Ancak, Doğudaki Arapların bu bölgeyi görmezlik- ten gelerek, edebiyat tarihlerinde, antolojilerde, ders kitaplarında yeteri kadar yer vermemeleri neticesinde, Arap Dünyasının batısında çok zor şartlar altın- da yetişen bu usta kalemler, hak ettikleri saygıyı göremediler. 116 Metin Parıldı Giriş Fransız Devrimi (1789) sonrasında ve Napolyon döneminde (1799-1815), stratejik ve ekonomik faktörler nedeniyle Cezayir’in önemi artmıştı.1 Osmanlı Devleti’nin önemli kısımlarını ve Kuzey Afrika’yı kapsayan bir imparatorluk hayalinde olan Napolyon’un Mısır seferiyle başlayan süreç, önce Cezayir’in daha sonra da Tunus ve Fas’ın Fransızlar tarafından işgal edilmesine kadar gitmiştir.2 Aslında, uzun zamandan beri Cezayir’i işgal etmeyi düşünen Fransa, bahane aramaktaydı. 1826’da patlak veren ve Cezayir ile ilişkilerinin bozulmasına yol açan bir anlaşmazlık sayesinde aradığı bu bahaneyi bulmuştu. Çok geçmeden ikinci bir anlaşmazlık daha ortaya çıkınca, Cezayir kıyılarına bir donanma göndermiş ve işgal sürecini başlatmıştı.3 Birkaç yıl süren çabalardan sonra 1830 yılında Cezayir’in kuzeyden kıyı kesim- leri işgal edildi. Bu işgal daha sonra “himâye (manda)” adı altında 1881’de Tunus’a, 1912’de de Fas’a uzandı.4 Fransa’nın Tunus ve Fas’a “himaye” adı altında girmesi, Kuzey Afrika siyasetinde bir değişiklik yapacağı anlamına gelmiyordu. Cezayir’de uyguladığı direkt yönetim, Fransızları yerleştirme, ülkenin asıl sahiplerinin haklarını inkar etme siyaseti aynı şekilde buralarda da uygulandı.5 Fransızlar Cezayir topraklarına çıkar çıkmaz yakıp yıkmaya başlamışlardır. Çok sayıda kayıt ve belge bizzat General de Bourmont’un gözü önünde yakılmıştır. Askerler ellerine geçirdikleri her kitabı Kur’an diye yakmışlar; tahrip, yağma, ağaçları kesme, bahçeleri harap etme, su kanallarını yıkma gibi her türlü vahşi eylemi uygulamışlardır.6 Bütün bu yapılanlar General de Bourmont’a göre Hristiyanlığın bir zaferiydi ve böy- lece Afrika’da Hristiyanlığın kapısı yeniden açılmış olacak, bu bölgede sönmüş olan medeniyet yeniden canlanacaktı!7 İşgalle birlikte, hiç vakit kaybetmeden sistemli bir şekilde Arapçayı ortadan kaldırma operasyonu başlattılar.8 Çünkü daha en başından bu dilin Cezayir’deki 1.Celâl Yahyâ, el-Maġribu’l-kebîr el-‘usûru’l-hadîse, Dâru’n-Nahdati’l-‘Arabiyye, Beyrut, 1981, III, 86. 2.Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl siyasi tarihi (1789-1914), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1997, s. 189. 3. Fahir Armaoğlu, s. 190. 4. Ali el-Mahcûbî, Intısâbu’l-himâyeti’l-Ferensiyye bi-Tûnis, Serâs li’n-neşr, Tunus, 1986, s. 44. 5. ‘Allâl el-Fâsî, Muhâdarât fi’l-Maġribi’l-‘Arabî munzu’l-harbi’l-‘âlemiyyeti’l-ûlâ, Matbaatu’n-Nahda, Beyrut, 1967, s. 184. 6. Ebu’l-Kâsım Sa‘dullah, el-Hareketu’l-vataniyyetu’l-Cezâiriyye, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut, 1992, I, 89. 7. Şâvis Habâşî, Mazâhiru’r-rûhi’s-Salibiyye li’l-isti‘mâri’l-Ferensî bi’l-Cezâir, Dâru’l-Hevme, el- Cezâir, 1998, s. 12. 8. Muhammed Behiyyu’d-Dîn Sâlim, İbn Bâdîs, Fârisu’l-ıslâh ve’t-tenvîr, Dâru’ş-Şurûk, Beyrut, 1999, s. 25. Fransız Sömürgeciliği Döneminde Kuzey Afrika’da Arap Dili ve Edebiyatı 117 direnişin atardamarı olduğunu anlamışlardı. Ülkeyi etnik olarak bölebilmek için de, bu operasyonun başarılı olması gerekiyordu. Dolayısıyla, Cezayir’i elde tutabilmek için Arapçayı bertaraf etme, halkı İslam kültüründen uzaklaştırma ve etnik ayırıma tabi tutma operasyonlarına dayalı katı bir Fransızlaştırma siyaseti uygulamaya baş- ladılar. Büyük çabalarla Arapça önemli ölçüde sahneden uzaklaştırıldıktan sonra, Arap kimliğine son darbeyi indirmek için etnik bölücülük aşamasına geçildi. Berberileri Araplardan ayırma siyaseti ile toplum parçalanmaya çalışıldı.9 16 Mayıs 1930’da çıkarılan bir kanunla Cezayir toprakları etnik temele dayalı olarak taksim edildi. Dil, yönetim ve hukuk açısından Arapların yaşadığı yerlerle Berberilerin yaşadığı yerler idari olarak ayırıldı ve Berberilerin bölgesinde Arapça yasaklandı.10 Bir sonraki aşamada Berberi bölgesinde Hristiyanlık yayılmaya çalışıldı. Bir takım bilimsel görünümlü araştırmalarla Berberiler’in ırk, dil, din, tarih, sanat açısın- dan Araplardan farklı olduğu kabul ettirilmeye çalışıldı.11 Ancak, yaklaşık yüz yıllık çabaya rağmen, ‘Abdu’l-Hamîd b. Bâdîs, el-Beşîr el-İbrâhîmî, el-‘Arabî et-Tebsî gibi önde gelen Berberî asıllı12 alimlerin ortaya çıkıp, Araplığa ve İslam’a bütün güçleriyle sahip çıkmaları, Fransızlara, kesin sonuç almalarının zor olduğunu gösterdi. I. İşgal Öncesi ve Sonrası Eğitim-Öğretim Durumu 19. Yüzyılın başlarına doğru Cezayir’de son derece canlı bir kültür ortamının olduğu, kültür faaliyetlerin zirveye ulaştığı Cezayir şehri için o tarihlerde “Küçük İstan- bul” dendiği ifade edilmektedir.13 Medeniyet getirme iddiasıyla işgal edilen Cezayir’de okur-yazarlık oranının o sırada Fransa’dakinden daha fazla olduğuna, ümmîlik oranının neredeyse yok denecek seviyede olduğuna bizzat Fransızlar şahitlik etmektedirler.14 Fransız senatörlerden Eugène Comb, 1830 Cezayir’inde eğitim-öğretimin son derece yaygın olduğunu ve işgalden sonraki yıllardan daha iyi durumda olduğunu belirtmekte- dir. Bir başka Fransız araştırmacının Cezayir’de Halkın Eğitimi adlı kitabında, geçmişte Cezayir’de çok önemli bilimsel enstitülerin olduğunu, buralarda büyük hocaların 9. Ahmed Tevfîk el-Medenî, Kitâbu’l-Cezâir, el-Muessesetu’l-Vataniyye li’l-kuttâb, el-Cezâir, 1984, s. 350-351; Nâzlî Mu‘avvad Ahmed, et-Ta’rîb ve’l-kavmiyyetu’l-‘Arabiyye fi’l-Maġribi’l-‘Arabî, Merkezu dirâsâti’l-vahdeti’l-‘Arabiyye, Beyrut, 1986, s. 58. 10. Nâzlî Mu‘avvad, s. 60. 11. Nâzlî Mu‘avvad, s. 60. 12. Tevfîk el-Medînî, İttihâdu’l-Maġribi’l-Arabî beyne’l-ihyâ ve’t-te’cîl, Menşûrâtu İttihâdi’l-Kuttâbi’l- ‘Arab, Dimeşk, 2006, s. 106. 13. Nâsıru’d-Dîn Sa‘îdûnî, ‘Asru’l-Emîr ‘Abdulkâdir el-Cezâirî, Muessesetu Câizeti ‘Abdi’l-‘Azîz el- Bâbtayn li’l-ibdâ‘i’ş-şi‘rî, el-Kuveyt, 2000, s. 134. 14. Mubârek b. Muhammed el-Hilâlî el-Meylî, Târihu’l-Cezâir fi’l-kadîm ve’l-hadîs, Beyrut, 1964, III, 317; Yahyâ Bû‘azîz, A‘lâmu’l-fikr ve’s-sekâfe fi’l-Cezâiri’l-mahrûse, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut, 1995, s. 49. 118 Metin Parıldı felsefe, edebiyat, fen bilimleri, tıb, gramer, İslam hukuku, astronomi okuttuklarını; ancak, Fransızların varlığının bu yapıyı darmadağın ettiğini, öğrencilerin gizlice ilim peşinden koşmak zorunda kaldıklarını kaydetmektedir.15 Fransız komutanlarından biri bütün Arapların okuma ve yazma bildiğini her Cezayir köyünde en az iki okul olduğunu itiraf etmekteydi.16 Ancak, bu durum işgalden sonra tersine dönecek ve ümmîlik oranı yüzde doksana ulaşacaktı.17 Bu bölgedeki köy mescitlerinin hepsi eğitim-öğretim faaliyeti için okul ve enstitü; mücahitlerin eğitimi için kışla; mücadele edenlerin ilham kaynağı; sonraki nesiller için aydınlatma merkezleriydi.18 O halde öncelikle, direnişi besleyen bu kültür ortamı yok edilmeliydi. İşgalin ilk günlerinde Cezayir’de idare tanzim edilirken gelen talimatlardan biri bu hususun önemini açıkça vurgulamaktaydı: “Cezayir Eyaleti, dilimizi orada milli dil yapmak ve halkın arasında zamanla Arapçanın yerini alması için elimizden geleni yapmadıkça, gerçek anlamda Fransızlara ait olmayacaktır.”19 Böylece, hızlı bir Fransızlaştırma siyaseti uygulamaya konuldu. Bu siyasetinin temel dayanağı da İslam kültürü ve Arap diliyle her şekilde şiddetli bir savaşa girmekti. 1830-1890 yılları arasında Fransız emperyalizmi, türlü zulüm ve yok etme yollarıyla geleneksel medrese sistemiyle savaştı. Fransızlara karşı verilen milli mücadelede temel unsurun bu sistem olduğu, Fransız komutanlarından birinin 1864 yılında yazdığı raporda, buradaki İslamî okulların mümkün olduğu kadar engellenmesi gerektiği, böylece Cezayir vatanseverlerinin ellerinden maddî ve manevî silahlarının alınacağı açıkça ifade edilmiştir.20 Dolayısıyla, işgal ordusu tarafından bu okullara ağır darbeler indirilmiş ve hepsi Fransız okulları haline getirilmiştir.21 1892 yılına gelindiğinde Cezayir’de, ileri düzeydeki modern Fransız okulları- nın yanında, çok az sayıda bir kesimin katıldığı geri kalmış bir milli eğitim sistemi bulunmaktaydı.22 1904 yılında çıkarılan bir kanunla, bir Arap okulu veya Kur’an kursu açmak ya da yönetimini üstlenmek ancak Fransız makamlarından alınacak izne bağlanarak23 eğitime daha sıkı bir denetim getirildi. 1913 yılında Cezayir’in batısında ilk modern Arap okulu kurulduğunda Fransız otoriteleri buna karşı çıktı ve okulu kapattı. Daha sonraları, Fransız sömürge yönetimi 15. Yahyâ Bû‘azîz, s. 49. 16. Nâzlî Mu‘avvad Mu‘avvad Ahmed, s. 63. 17. Yahyâ Bû‘azîz, s. 49. 18. Yahyâ Bû‘azîz, s. 38, 41. 19. Nâzlî Mu‘avvad, s. 63. 20. Nâzlî Mu‘avvad, s. 64-65. 21. Muhammed Behiyyu’d-Dîn Sâlim, s. 24. 22. Nâzlî Mu‘avvad, s. 65. 23. ‘Abdu’l-Kâdir Hallûş, Siyasetu Ferensâ et-ta‘lîmiyye fi’l-Cezâir (1870-1914), Şeriketu’l-Umme, el- Cezâir, 1990, s. 97; Muhammed Behiyyu’d-Dîn Sâlim, s. 24. Fransız Sömürgeciliği Döneminde Kuzey Afrika’da Arap Dili ve Edebiyatı 119 8 Mart 1938 tarihinde Arapça’yı Cezayir’de yabancı dil sayan resmi bir karar aldı.24 1945 yılında Arapça okulları öğretmenlerine de Fransızca bilme şartı getirildi.25 Arapça öğrenimine sadece, yargı, tercüme ve tedriste Fransa’nın ihtiyaç duy- duğu bir kaç görevliyi mezun veren üç resmi okulda müsaade edildi. Bazı kurslarda ise Kur’an-ı Kerim ile bazı din ve dil ilimlerinin öğretimi devam etti. Tabii bu arada birçok sıkıntılara da göğüs gerildi. Çıkarılan zalim bir kanunla, kendilerine verilmediği halde öğretmenlerden öğretim ruhsatı istendi. Sonuç olarak da hapis, para cezası, sürgün gibi uygulamalara maruz kaldılar.26 Fransız sömürgeciliğinin izlediği bu siyaset sonucunda Arapça bilimsel ve kültürel alanlardan başarılı bir şekilde uzaklaştırıldı. Eğitim dili Fransızca oldu ve tamamen Fransa’daki müfredat uygulandı. Diğer bütün alanlarda da Fransızca resmi dil olarak kullanıldı.27 Sömürge yönetiminin ağırlığı, kültür emperyalizmi, psikolojik sebepler ve en önemlisi de memuriyet ve iş bulma kolaylığı gibi etkenlerle, uzun sömürü yılları sıra- sında Fransızca Arapçayı mağlup etti.28 Cezayirlileri Fransız okullarına yönlendiren en önemli sebep ekonomik olanıydı. Resmi ve özel alanlarda iş bulma, ilkokul bile olsa, ancak Fransız okullarından mezun olanlar için söz konusuydu.29 Halkı fakirleştirme siyaseti30 Fransız okullarını temel rızık kapısı haline getirdi. Ancak bu kapı da herkese açık değildi. Sadece Avrupalılara açık olan bu okullarda, kanunun belirlediği bir takım şartlarla Cezayirlilerin okumasına da müsaade ediliyordu. Bu şartlardan biri Fransa’ya hizmet etmiş ailelerden birinin mensubu olmaktı.31 Bu şartlara haiz bir Cezayirli, bu okullardan birine girdikten sonra da ancak Fransız olarak çıkıyordu.32 Öte yandan, bütün Fransızlar Kuzey Afrika’daki bu Fransızlaştırma siyaseti konusunda hemfikir değillerdi. Liberaller “Fransa’nın medeniyet misyonu” çerçe- vesinde bu faaliyetlere olumlu bakarken, sağ akımlar buna karşı çıkıyordu. Karşı çıkmalarının iki sebebi vardı; birincisi, bu faaliyetlerin dev maliyeti, ikincisi, eğitim öğretimin yaygınlaşması sonucunda halkın bilinçlenmesi ve sömürüye karşı tavır alması.33 Bunun doğru olduğu da uzun yıllar sonra görüldü. Fransızca konuşan, 24.Nâzlî Mu‘avvad, s. 65; Enver el-Cundî, s. 167. 25. Enver el-Cundî, s. 167. 26. Ali Buravi, Cezayir Müslüman Alimler Cemiyeti’nin Altmışıncı Yılında Yeniden Kuruluş Çalışmaları, Dünya ve İslam, Sayı, 8, Güz 1991, İstanbul, s. 66; Muhammed Behiyyu’d-Dîn Sâlim, s. 25. 27. Nâzlî Mu‘avvad, s. 58. 28. Nâzlî Mu‘avvad, s. 61. 29. Nâzlî Mu‘avvad, s. 62. 30. Yahyâ Bû‘azîz, s. 48. 31. Nâzlî Mu‘avvad, s. 65. 32. Muhammed Behiyyu’d-Dîn Sâlim, s. 24. 33. Nâzlî Mu‘avvad, s. 62. 120 Metin Parıldı yazan fakat millî düşünen yazar ve düşünürler de ortaya çıktı. İşgalin ilk yıllarından itibaren Arapçaya üzerine saldırıya geçmiş olan Fransız emperyalizminin en can alıcı darbesi onu yazı dili olmaktan çıkarması oldu. Bunun sonucunda bu dille basılan hiçbir yayın kalmadı.34 Böyle bir ortamda Arapça üzerine saldırılar devam etti, fasih Arapçanın çağdışı ölü bir dil olduğu, bilim dili olamayacağı iddiaları yanında, konuşma diline saygı duyulması, konuşma dilinin latin harfleriyle yazılması gibi düşünceler gençler arasında yayıldı. Arapçanın ilmî bir dil olmadığı ve çağdaş terimleri karşılamadığı şeklindeki iddi- aların ne kadar asılsız olduğunu günümüzdeki Arapça ilmî kitaplar ispatlamışlardır. Fransız müsteşrik Clement Huart bu gerçeğe daha önceden dikkat çekmekteydi: “Daha şimdiden Batı’nın yeni kavramlarını karşılayacak bir sürü kelime yapıl- mış ve Arapçaya girmiştir. Arapça işlenmiş grameriyle, çağdaş düşünceleri anlatmak için oldukça kullanışlıdır. Diğer islam milletleri kimya, tıb vs. bilim dallarında yeni terimleri Arapçadan almışlardır.”35 Arapçanın Tunus’ta bertaraf edilmesi için, eğitim meseleleri hakkında bazı Fran- sızca kongreleri düzenlendi. Bu kongrelerden sonra bu ülke bir takım tavsiyelerinin hücumuna uğradı ve fasih Arapçanın öğretimde büyük bir yer işgal etmemesi; ayrıca, bir yarar sağlamadığı gerekçesiyle çocukların Arapça öğretimine okula başladıktan iki veya üç sene sonra başlaması kararlaştırıldı. Gazeteler ve yazarlar bu tavsiyeye karşı büyük kampanyalar başlatınca Fransızlar geri adım atmak zorunda kaldılar. Bu arada silahlı mücadeler de oldu fakat bunlar bir sonuç elde edemediler. Bun- lardan en ciddileri olan Cezayir’de Emir Abdulkadir, Tunus’ta Ömer b. Osman Fas’ta Abdulkerim el-Hattâbî önderliğindeki silahlı mücadele veren bağımsızlık hareketleri başarısız olunca, mücadele entelektüel ortamlarda devam etti.36 II. Dil ve Edebiyat A. Nesir Sömürgecilik döneminde dilin en canlı kullanıldığı alan gazete yazıları olmuştur. Emperyalizme karşı bir silah olarak kullanılan bu fikri içerikli yazılar aynı zamanda nesir üslubunun gelişmesinde de önemli rol oynamıştır. Bu gazetelerde yeni bir üslup geliştirilmiş, nesir önemli ölçüde seciden arındırılmıştı. Bu üslupta özellikle İbn Haldûn’un üslubunun etkili olduğu belirtilmiştir.37 Arap Dünyası’nın batısında gelişen bu edebî uyanış, doğudaki Arap topraklarında 34. Enver el-Cundî, s. 167. 35. Clément Huart, Arap ve islam Edebiyatı, çev: Cemal Sezgin, Ankara, tsz., s. 415 36. Nâzlî Mu‘avvad, s. 70-71. 37. Enver el-Cundî, s. 220. Fransız Sömürgeciliği Döneminde Kuzey Afrika’da Arap Dili ve Edebiyatı 121 ortaya çıkan edebî uyanışın uzantısıydı. Özellikle, Mısır’da 1860 yılında Ahmed Faris eş-Şidyâk’ın İstanbul’da çıkarmaya başladığı, daha sonra Kahire’de devam ettirdiği el-Cevâib gazetesi de son derece etkili olmuştur.38 Dolayısıyla, Kuzey Afrika edebi- yatının öncüleri, Mısır başta olmak üzere doğudaki Araplarla, oralarda yayımlanan gazete ve matbuat yoluyla ilişki içinde olmuşlardır. Bölgede millî gazetecilik Tunus’ta 1860 yılında resmî olarak çıkmaya başlayan er-Râidu’t-Tûnisî ile başlamış ve bölge gazeteciliğine önemli katkılar sağlamıştır. Tunus gazetelerinden er-Ruzname et-Tûnisiyye hakkında Muhammed Abduh, “Bu gazete, medeniyet, ilim ve edebiyatta Arapları güçlendirecek, Tunuslu, konuşan bir ansiklopedidir”39 diyerek takdirini ifade etmiştir. Tunus’ta gazeteler vasıtasıyla ortaya çıkan bu edebi uyanış yeni neslin dikkatini çekmiş, onlarda yeni bir ruhun canlanmasına sebep olmuştur. Bu ruh onları insan tabiatına yakın olan, edebiyata doğru yönlendirmiş, bunun neticesinde de hemen hemen dâhî denilebilecek bir grup yazar ve şair ortaya çıkmıştı.40 Edebiyat alanında Tunus’ta başlayan bu uyanış daha sonra da Fas ve Cezayir’e geçti. Cezayir’de uyanış (Nahda) millî ve ıslahatçı çağrılarla başladı. Fransız emper- yalizminin en ağır darbesini yiyen bu ülke, kendine gelmeye ve topluma özgüvenini kazandırmaya çalıştı. Bunlar daha ziyade okul, gazete, konferans ve hutbeler yoluyla yapılıyordu.41 Aslında Kuzey Afrika, gazeteyle ilk defa Cezayir’de Fransızca çıkan el-Ahbâr (1839), Arapça ve Fransızca çıkan el-Mubeşşir (1847) ile tanışmıştı. Ancak, bu gaze- teler Fransız hükümeti tarafından çıkarılmakta ve Fransa’nın yararına çalışmaktaydı.42 Fransız hükümeti tekelindeki Cezayir gazeteciği, daha sonra el-Maġrib (1900), Kev- kebu Efrikiya (1907), el-Cezâir (1908), el-Muslim (1909), el-İslâm (1910), el-Hakku’l- Vehrânî (1912), el-Fârûk (1912), Zu’l-fikâr (1913) gazetelerinin çıkmasıyla millî bir kimliğe büründü. Bu gazetelerde Abdu’l-Kâdir el-Mucâvî (1848-1914), el-Mevlûd b. el-Mevhûb (1866-1935), Muhammed Ebu Şeneb (1869-1929) gibi, siyasi uyanışın yolunu hazırlayan güçlü kalemler yetişti.43 Muhammed Ebu Şeneb, çalışma alanını edebi, tarihi ve linguistik incelemeler ile eski kitaplar ve el yazmalarının tahkikine hasretmiş büyük bir alim, muhakkik ve araştırmacı olarak tanınmıştır. İlminin tamamını Cezayir Üniversitesi’nde elde etmiş 38. Clément Huart, s. 407; Enver el-Cundî, s. 220. 39. Enver el-Cundî, s. 220. 40. Enver el-Cundî, s. 220. 41. Enver el-Cundî, s. 221, 222. 42. Ebu’l-Kâsım Sa‘dullah, II, 133. 43. Ebu’l-Kâsım Sa‘dullah, II, 134, 135. 122 Metin Parıldı ve burada doktorasını tamamlamıştır.44 Fransızca, İtalyanca, Farsça, Türkçe ve İbra- nice biliyordu.45 İncelemelerinde şarkiyatçıların tarzını izlediği46 için bir edebiyat- çıdan daha ziyade bir araştırmacı olduğu, bu yüzden de üslubunun pek fazla parlak olmadığı ifade edilmektedir.47 Ebu Şeneb’in uslubundaki zayıflık, onun Fransızca kültürünün Arapça kültüründen daha fazla olmasına bağlanmıştır. Konferanslarının hepsini Fransızca vermesine rağmen, Arapça alanında da alim, derya, hafız, otorite, yürüyen sözlük, ansiklopedi gibi kelimelerle tarif edilmiştir. Sözlüklerde bilinen keli- meler ezberinde olduğu gibi, sözlüklere geçmemiş olan kelimeler de ezberindeydi. Sözlüklere yazılmamış fakat eski ve yeni edebiyatçıların dillerinde dolaşan bir çok kelime ve terkiplerle ilgilenmişti. Cezayir’deki Fransız üniversitesinde olumlu büyük hizmetleri olmuştur, üniversite kütüphanesindeki Arapça kitapları kıymetli ve itibarlı hale getirmiştir. Yabancı kelimeden uzak durma ve onun yerine dilde eskimiş olan bir kelimeyi kullanmak, Ebû Şeneb’in hassasiyetlerinden biriydi.48 1922 yılında şair Ebu Dulâme (ö. 161/778) hakkındaki bir çalışmasıyla ve ayrıca Cezayir’de kullanılmakta olan Türkçe ve Farsça kelimeler hakkındaki başka bir çalışmasıyla, Cezayir Sosyal Bilimler Fakültesi’nin edebiyat bölümünden doktor unvanını elde etmiş, daha sonra 1924 yılında hoca olarak bu fakülteye geçmiştir.49 Yirminci yüzyılın başlarında, Kuzey Afrika’daki edebi faaliyetleri konu alan çok sayıda kitap çıkmıştır. Bu kitapların özellikle bu döneminde ortaya çıkması raslantı değildi. Bu kitaplar, buraları işgal altında bulunduran emperyalizmin, bu bölgenin kültür ve edebiyatının olmadığı yolundaki iddialarına cevap verme amacını taşıyorlardı. Bu kitapların en önemlisi Abdullah Kennûn’un 1932 yılında çıkardığı en-Nubûgu’l- Maġribî isimli kitaptı. Fas’ı edebiyat yoluyla savunmak için kaleme alınan bu kitap iki amacı hedeflemişti. Birincisi; her ne kadar emperyalizm olmadığını iddia etse de, ilim, şiir ve fıkıh alanında Faslıların parlak sayfalarını gözler önüne sermekti, ikincisi ise; Arap edebiyatı hakkında doğu Arap ülkelerinde çıkan ve Maġrib hakkında tek bir kelime bile söylemeyen incelemelerin eksiğini kapatmaktı. Brockelman bu kitabı Arap Edebiyatı Tarihi kitabının eklerinden saymıştır.50 en-Nubûgul-Maġribî fi’l-Edebil-Arabî isimli eser çıktığı zaman çeşitli edebiyat çevrelerinde büyük bir yankı yapmış, ciddi bir ilgi görmüştür. Fransız yöneticiler tara- fından ise büyük bir tepkiyle karşılanmış, el konulmuş, satışını yapanların ve elinde bu 44. Nâsıru’d-Dîn Sa‘îdûnî – Bû ‘İmrân, Mu‘cemu meşâhîri’l-meġâribe, Câmi‘atu’l-Cezâir, el-Cezâir, 1995, s. 307; Ebu’l-Kâsım Sa‘dullah, II, 158. 45. Enver el-Cundî, s. 231. 46. Ebu’l-Kâsım Sa‘dullah, II, 158. 47. Enver el-Cundî, s. 231. 48. Enver el-Cundî, s. 231, 232. 49. Enver el-Cundî, s. 233. 50. Enver el-Cundî, s. 222, 223, 225; Ebu’l-Kâsım Sa‘dullah, II, 136. Fransız Sömürgeciliği Döneminde Kuzey Afrika’da Arap Dili ve Edebiyatı 123 kitaptan bulunduranların cezalandırılması hususunda askerî karar çıkarılmıştır.51 Bu kitap yalnızca emperyalizme karşı meydan okuma olarak kalmamış, aynı zamanda Araplar arasındaki bölgesel edebiyat anlayışına karşı da bir cevap olmuştu. Çünkü Ahmed Hasan ez-Zeyyat Tarihul-Edebi’l-Arabî isimli kitabını çıkarmış ve bu kitapta Kuzey-Afrika’yı, buranın edebiyatını ve edebiyatçılarını tamamen gör- mezlikten gelmişti.52 Bir başka yazar tarafından Kuzey Afrikalıları görmemezlikten gelen doğulu Araplara açıkça şöyle sitem edilmekteydi: “Bu güne kadar çeşitli Arap bölgelerinin eski ve yeni edebiyatı hakkında bir çok eserler çıkmıştır, fakat bütün bu eserlerde Kuzey Afrika hakkında hiç bir şey yazılma- mıştır. Görünen o ki, bu görmemezlikten gelme, son yüzyılda emperyalizmin ortaya çıkardığı siyasi dağınıklığın sonuçlarından biridir. Bu dağınıklık ve birbirini tanıma- mazlıktan gelme o dereceye gelmiştir ki, Mısır gazeteleri hemen hemen Habeşistan ile ilgilendiği kadar ilgilenmez hale gelmiştir. Hatta spor haberlerine gösterdiği ilgi kadar bizim haberlerimize ilgi göstermez olmuştur.”53 B. Şiir Kuzey Afrika şiiri de diğer Arap bölgelerindeki gibi geçmiş asırlardan miras olarak devraldığı klasik nazım konuları olan medih, hiciv, mersiye, gazel, lugz gibi konuların dışına çıkmamıştı. Fakat uyanış dönemiyle birlikte, doğu Arap topraklarında canlanan fikri uyanış Kuzey Afrika’da düzyazı üslubunu etkilediği gibi, şiiri de etkisi altına almıştır. Sonuç olarak da, geleneksel uslupların dışına çıkmaktan çekinmeyen yazarlar, melekelerini geliştirmeye ve bu melekelerini milletin yararı doğrultusunda yönlendirmeye çalışmışlardır.54 Arap Dünyasının batısıyla doğusunun buluşmasında şiir önemli bir rol oynamıştır. Kuzey Afrika şiirinin şekillenmesinde Mısır’da ortaya çıkan Divan ve Apollo ekolleri ile Amerika’da göçmen Arapların oluşturduğu Mehcer edebiyatı etkili olmuştur.55 Zamanla, yeni tarz şiirle uğraşan şairler içinden parlak fikirli, duygulu yeni bir kesim yetişmiştir. Böylece biçim, şekil ve mana bakımından eski bağlarından kurtulan yeni bir şiir ortaya çıkmıştır. Bu yeni şiir tabii olarak, genellikle mücadele ve duygu ağırlıklı bir şiirdir. Bu şiir emperyalizme karşı direnmede; bağımsızlık, birlik, ıslah çağrılarında önemli bir 51. el-Arabî Bencelon, Mukaddime fi’n-nakdi’l-edebî bi’l-Maġrib, http://www.awu-dam.org/ mokifadaby/121/mokf121-006.htm (Erişim: 02.01.2010) 52. Enver el-Cundî, s. 235. 53. Enver el-Cundî, s. 223. 54. Enver el-Cundî, s. 220. 55. Enver el-Cundî, s. 260. 124 Metin Parıldı silah olmuştur. Bu amaçlar için yaptığı hizmet gazetelerin yaptığı hizmetle paralel gitmiştir. 19. Yüzyılda Tunus’un en önemli şairlerinin başında Muhammed Kâbâdû (1812-1871) sayılmaktadır. Islah hareketi taraftarlarından olan şair, daha Tunus işgal edilmeden, buna hazırlıklı olmak gerektiği konusunda önceden halkın dikkatini çekmeye çalışmıştır.56 Kâbâdû’dan sonra, sömürgecilik dönemi Tunus şairlerinin en başında sayılan Muhammed eş-Şâzlî Haznedâr (1881-1954) gelerek onun yerini doldurmuştur. Yönetici ailelerden birinden gelen şair, hiç tereddüt etmeden bu avantajından vaz geçmiş ve sömürgecilere karşı halkın yanında yer almıştır. 1920 yılında Abdu’l-Azîz es-Seâlibî’nin kurduğu siyasî harekete katılmış, o tarihteki tek milli hareket olan faaliyetin şiirle sözcüsü olmuş, bu uğurda hapis ve sürgünle yüzyüze kalmıştır.57 Aynı güçlü ses daha sonra Ebu’l-Kâsım eş-Şâbbî (1909-1934) ile yeniden yankı- lanmış ve ortaya çıktığında Tunus şiirini Arap şiirinin zirvesine oturtmuştur.58 1920 yılında ez-Zeytûne Üniversitesi’ne giren eş-Şâbbî, mükemmel bir şekilde Kur’an ve Arapça öğrendi. Okumaya karşı aşırı bir ilgisi olan eş-Şâbbî, klasik Arap kültürü, modern düşünce ve çağdaş edebiyat hakkında geniş bir kültür edindi, Mısır, Lübnan, Suriye ve “Mehcer” edebiyatından etkilendi. Batı edebiyatından Arapçaya tercüme edilen eserlerden de edebi kabiliyetini geliştirme fırsatı elde etti. Özellikle de Fransız romantizminden yararlandı.59 Genç yaşta dünyadan ayrılan eş-Şâbbî, şiir alanındaki dehasını daha onbeş yaşındayken ortaya koymuştu. Şiirlerini Egâni’l-hayât isimli divanında topladı. Ayrıca el-Hayâlu’ş-şi‘rî ‘inde’l-‘Arab isimli önemli bir kitapçık ve hâlâ el yazması halinde bulunan başka eserler de bırakmıştır. Şairin “İrâdetu’l-hayât” isimli kasidesi kendisine Arap dünyasının tamamında gıpta edilecek bir ün kazandırmıştır. Bu ünü sağlayan özellikle kasidenin ilk iki beytidir: رْﺪـﻘﻟا ﺐﻴﺠﺘــﺴﻳ نأ ﺪّ ــﺑ ﻼــﻓ ةﺎــﻴﺤﻟا دارأ ﺎــﻣﻮﻳ ﺐﻌـــﺸﻟا اذإ ﺮْ ـــﺴﻜﻨﻳ نأ ﺪـــﻴﻘﻠﻟ ﺪّ ــــﺑ ﻻو ﲇــــــــﺠﻨﻳ نأ ﻞـــﻴﻠﻟ ﺪّ ــــﺑ ﻻو “Eğer günün birinde halk yaşamaktan yana iradesini ortaya koyarsa, kader buna uymaktan başka bir şey yapamaz. Mutlaka gecenin sabahı vardır, mutlaka 56. Mâcid el-Hakavâtî, ‘Adnân Câbir, Muhtârât mine’ş-şi‘ri’l-‘Arabî fi’l-karni’l-‘işrîn (I) el-Urdun ve Falastîn, el-İmârâtu’l-‘Arabiyyetu’l-Muttehide, el-Bahreyn, Tunus, Muessesetu Câizeti ‘Abdi’l-‘Azîz Sa‘ûd el-Bâbtayn, el-Kuveyt, 2001, s. 491. 57. El-Hakavâtî, Câbir, s. 494. 58. El-Hakavâtî, Câbir, s. 495. 59. Hanna Fahûrî, el-Câmi‘ fî Târîhil-Edebil-‘Arabî (el-Edebul-Hadîs), Beyrut, 1986, II, 556.

Description:
Fransızlar Kuzey Afrika ülkelerini (Cezayir, Tunus, Fas) işgal ettikten sonra, Fas'ın Fransızlar tarafından işgal edilmesine kadar gitmiştir.2. Aslında . öğretimin yaygınlaşması sonucunda halkın bilinçlenmesi ve sömürüye karşı tavır.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.