FELSEFEYE GİRİŞ TEMEL KAVRAMLAR VE KURAMLAR KAZIMIERZ ADJUKIEWICZ Çeviren: Dr. Ahmet Cevizci GÜNDOĞAN YAYINLARI Birinci Baskı: Nisan 1909 İkinci Baskı: 1994 ISBN: 975-520-004-5 ÖNSÖZ Okuyucu bu kısa kitapta bilgi kuramı ve metafizikte geleneksel olarak içerilen en önemli problemlere ilişkin eleştirisel bir inceleme bulacaktır. Okuyucu aynı zamanda bu problemlerin, felsefe tarihinde kendileriyle çok sık olarak karşılaşılan, çözümlerine ve bunun sonucu olarak, bilgi kuramı ve metafizikteki felsefî eğilim ve yönelimlere ilişkin eleştirisel bir inceleme de bulacaktır. Bu kitapta çeşitli eğilimlerin karakteristik tezlerinin çıplak sunuluşlarının yanı sıra, bir başka deyişle felsefi bakış açılarının yanı sıra, çoğu durumda düşüncenin söz konusu bakış açılarına götüren doğrultusunu ve bazı durumlarda da birbirlerine karşıt okulların temsilcileri arasında geçen polemikleri kısaca açıklamaya çalıştık. Yazmaya başladığım zaman bütün bir kitabı yazmayı düşünmemiştim. Bu kitabın gelişimi şöyle olmuştur; yirmi beş yıl önce felsefenin, daha sonra çeşitli yazarlardan seçilmiş metinlerle örneklenen, temel problemlerine ve akımlarına ilişkin kısa bir inceleme içeren bir önsözle giriş yaptığım, Felsefenin Temel Akımları adlı felsefi metinlerden oluşan bir kitap yayınladım. Yakın zamanlarda yukarıda sözü edilen metinlerin yeni baskısını hazırlarken, önsözün yeni baştan yazılması gerektiği sonucuna vardım. Bunun sonucu bu önsözü yeniden yazmaya başladım. Önsözün yeni versiyonu öyle bir hacme ulaştı ki, o artık metinlerle aynı cilt içinde yer alamazdı ve böylelikle, bende önsözü ayrı bir kitap olarak yayımlama fikri doğdu. Okuyucunun şimdi elinde bulunan cildin öyküsü işte bundan ibarettir. Kitabın söz konusu öyküsü aynı zamanda onun karakterini de açıklar. Kitap herşeyden önce, ileri düzeydeki öğrenciler için, yazarın kolay anlaşılabilirliğin gereklerine hiç bakmaksızın, elinden gelen en büyük dakiklikle yazdığı bir ders kitabı değildir. Tam tersine bu kitabı yazarken derin analizlerden kaçındım ve yalnızca anlaşılabilirlikten vazgeçmek pahasına elde edilebilecek türden bir kavramsal açıklığa ulaşma girişiminde hiç bulunmadım. Buna göre, kitapta beklentileri bu açıdan çok yüksek olan okuyucular için yeterince açık ve dakik olmayabilen bazı ifade ve tümceler vardır, ancak bu ortalama okuyucuyu rahatsız etmeyecektir. Bundan bu kitapta yer alan tanım ve formülleri daha kesin, nihaî ve daha dakik hale getirilemeyecek tanımlar olduğu türünden bir yanlış anlamadan kaçınmak için söz ediyorum. Bununla birlikte, bu küçük kitap felsefeye bir ilk giriş olarak ideal bir kitap değildir. O bu amaç göz önünde tutulduğunda oldukça özlü bir biçimde yazılmış olup, burada problemlerin ve çözümlerinin anlamlı bir biçimde sunuluşu için söz konusu olabilecek olanaklı tüm yollar kullanılmış değildir. Felsefe problemleri için en uygun giriş kitabı her zaman, özel problemleri ayrıntılı olarak işleyen monologlardır. Buna rağmen, elimizdeki bu kitap, yakında çıkacak Felsefi Metinler'le birlikte bu türden bir "ilk giriş” olarak hizmet edebilecektir. Bu kitap en iyi durumda bir ara düzey kitabı olacaktır. O felsefi metinleri okumazdan önce belirli bir felsefî bilgiyle tanışıklık kazanmış okuyucular için bir ders kitabı olarak işlev görülebilecektir. Bu, okuyuculara felsefenin akım ve problemlerinin az ya da çok elle tutulabilir olan tanımlarını bulma olanağı verecektir. O belki bazı okuyuculara çeşitli felsefî konularda kendi görüşlerine ulaşma fırsatı da verebilecektir. Bütün eksik ve kusurlarına rağmen kitabın felsefe literatürümüzdeki ciddi sayılabilecek bir boşluğu dolduracağına inanıyorum. Çünkü felsefe literatürümüzde sistematik olarak bütün bir bilgi kuramı ve metafiziği kapsayan kitaplar pek bulunmamaktadır. Bu boşluk yüzyılın başlarında Alman yazarlar tarafından yazılan ve şimdi baskısı olmayan "Felsefeye Girişler" tarafından dolduruluyordu. Bu "girişler", filozofların savlarına ilişkin analizleri açısından geride eksikliği duyulan pek çok şey bıraktılar. Elinizdeki bu çalışma sunuluş düzeyinde yaptığı fedakarlıklara ve hacminin sınırlı oluşuna karşın, öğretilerini ortaya koyarlarken filozoflar tarafından kullanılan terimlerin anlamlarını açıklamaya çalışmaktadır. Bu durum dikkate alındığında, onun okuyucunun yararlı bulacağı bir kitap olduğuna inanıyorum Temmuz 1948 K.A. GİRİŞ; Bilgi Kuramı, Metafizik ve Diğer Felsefi Disiplinler Felsefe nedir? Bu kolaylıkla sorulabilen ancak yanıtlanması oldukça güç olan bir sorudur. "Felsefe" sözcüğünün oldukça uzun bir tarihi vardır ve o farklı dönemlerde farklı şeylere karşılık gelmiştir. "Felsefe" sözcüğüne, gerçekten de onun tek anlamlı olarak kullanılması için yeterli olacak bir anlam, belirli bir zaman diliminde yaşayan insanların üzerinde uyuşacakları tam ve dakik bir anlam verilememiştir. "Felsefe" teriminin kökeninde antik Yunan bulunmaktadır. Etimolojik olarak, onda iki bileşeni birbirinden ayırabiliriz: Fileo=seviyorum, peşinden koşuyorum ve sophia=bilgelik, bilgi. Demek ki, felsefe terimi başlangıçta Yunanlılar için "bilgelik sevgisi" ya da "bilginin peşinden koşma" anlamına geliyordu. Başlangıçtaki bu özgün anlamına göre, her türden bilimsel araştırmacıya filozof adı verilmekteydi. Şu halde, başlangıçta "felsefe" terimi "bilim" terimiyle aynı anlama geliyordu. Zamanla, bilgi birikimindeki büyük artışın bir sonucu olarak, bilginin kapsamı içinde kalan herşeyi bilmek tek bir insanın kapasitesini aşar hale gelince, bilimlerde uzmanlaşma başladı. Çeşitli bilimler kendilerini felsefe adı verilen tümel bilimden yavaş yavaş ayırmaya başladılar. Bu bilimler ayrı adlar aldılar ve felsefenin kapsamı içinde kalan konularla bundan böyle pek karıştırılmadılar. Doğa bilimi, matematik, tarih gibi ayrı disiplinler, özel ihtisas alanları felsefe adlı tümel bilimin ortak özünden ayrıldılar ve daha sonra da felsefeden bağımsız olarak geliştiler. Felsefenin özgün doğası ya da nüvesinden geriye, "felsefe" adını koruyan veya tohumları Avrupa düşüncesinin tarih sahnesindeki ilk görünüşü sırasında, bir başka deyişle uzmanlaşma başlamazdan önce atılmış ya da daha sonra ortaya çıkmakla birlikte, bu başlangıç araştırmalarıyla bir şekilde ilişkili olan araştırmalar kaldı. Yakın zamanlara dek felsefe kendi içinde şu disiplinleri kapsıyordu: Metafizik, bilgi kuramı, mantık, psikoloji, ahlâk ve estetik. Günümüzde uzmanlaşma daha da ileri evrelere ulaştıkça, disiplinler felsefeden yukarıda sözünü ettiğimiz ikinci anlam içinde ayrılır olmuşlardır. Bugün kendisini diğer felsefî disiplinlerden çok biyoloji ya da sosyolojiye yakın bulan çağdaş psikoloji, felsefeden kopmaya çalışmaktadır. Bazı bölümlerinde kendisini diğer felsefî disiplinlerden çok, matematikle yakından ilişkili gören çağdaş mantık da, günümüzde felsefeden kopma çabası içinde olan bir başka disiplindir. Onu belirli bir ahlâk bilimi olarak düşünecek olursak, ahlâkın da aynı durumda olduğunu görürüz. Bundan başka estetiğin de merkezkaç eğilimleri gösterdiğini unutmamak gerekir. Başlangıçtaki özgün felsefe kavrayışına sadık kalan disiplinler ise, yalnızca metafizik, bilgi kuramı ve neyin iyi neyin kötü olduğunu göstermeye çalışan normatif ahlâk olmuştur. Elinizdeki bu kitabın bölümleri işte bu disiplinlerin ilk ikisine, en temel ve en önemli felsefi disiplinlere ayrılmıştır. İlerideki sayfalarda bu disiplinlerin zengin içerikleriyle tanışmış olacağız. I. BİLGİ KURAMI 1 Bilgi Kuramının Klasik Problemleri (İngilizce’de "bilgi" sözcüğüyle eşanlamlı olan Yunanca epistemeden gelen) epistemoloji ya da (İngilizce "biliş" sözcüğüyle eşanlamlı olan Yunanca gnosisten gelen) gnoseoloji olarak da adlandırılan bilgi kuramı adından da anlaşıldığı gibi, bilginin bilimidir. Ancak —bilgi nedir? Bilgiyle hem bilişsel eylemleri hem de bilişsel sonuçları anlatmak istiyoruz. Bilişsel eylemler algı, anımsama, yargılama ve dahası akıl yürütme, düşünme, çıkarsama yapma gibi zihinsel faaliyetlerdir. Bilimsel savlar bilişsel sonuçların bir örneği olma hizmeti görebilirler. Bilimsel savlar zihinsel faaliyetler değildir, bu yüzden onların bilişsel eylemler arasında yer almamaları gerekir. Çekim yasası ya da Phytagoras teoremi şu ya da bu türden zihinsel bir fenomen olmayıp, kendilerinde bu yasaların formüle edildikleri önermelerin anlamlarına karşılık gelirler. Bilginin bilimi olduğunu söylediğimiz bilgi kuramının kendisi bilişsel eylemler ya da bilişsel sonuçlarla uğraşır mı? Bu soruyu bilgi kuramı tarihinde aktüel olarak yer almış olan öğreti ya da anlayışları inceleyerek yanıtlayacak olursak, ona hem bilişsel eylemlerin ve hem de bilişsel sonuçların, bilgi kuramına özgü araştırmanın konusunu oluşturmuş oldukları karşılığını vermemiz gerekir. Bilgi kuramı bilişsel eylemleri, eşdeyişle birtakım zihinsel fenomenleri konu alıyorsa o, kendi dallarından biri içinde psikoloji ne üzerinde çalışıyorsa, tam tamına aynı şeyler üzerinde durmaktadır. Psikoloji gerçekten de zihinsel fenomenlerle ve dolayısıyla, bilişsel eylemlerle uğraşır. Ancak psikoloji ve bilgi kuramı her ne kadar konuları bakımından birbiriyle bir dereceye dek tam bir benzerlik sergilese de, söz konusu bu disiplinlerden her biri her şeye karşın aynı konuyu kendi bakış açısından araştırır. Psikoloji bilişsel süreçlerin aktüel olarak oluşumlarıyla ilgilenir, bu süreçleri betimlemeye, sınıflamaya ve onların oluşumlarını yöneten yasaları bulgulmaya çalışır. Bilgi kuramı ise bundan daha farklı bir şeyle uğraşır. Bilişsel eylemler ve sonuçlar her zaman belirli bazı bakımlardan değer biçilmeye konu olurlar. Onlara doğrulukları ya da yanlışlıkları bakımından değer biçilir; onlara aynı zamanda haklı kılınmaları açısından değer biçeriz. Demek ki bilişsel süreçlerin, psikolojinin işini ve konusunu oluşturan aktüel oluşumları, kendileriyle bilgiye bir değer biçildiği standartlar ve dolayısıyla doğruluk ve yanlışlık, haklı kılınma ya da temelsizlik üzerinde duran bilgi kuramını pek ilgilendirmez. Doğruluk nedir? Bu bilgi kuramının temel problemlerinden ilki olup, doğruluğun özünün ne olduğu sorusuna karşılık gelir. Bilgi kuramının ikinci klasik problemi, bilginin kaynakları problemidir. Bu problemde bilginin, o gerçekliğe ilişkin tümüyle halkı kılınmış bir bilgi olacaksa eğer, neye dayanması gerektiği konusuyla ve böyle bir bilgiyle ulaşmak için zorunlu olan yöntemlerle uğraşırız. Bilgi kuramının üçüncü klasik problemi bilginin sınırları problemidir; bu problem bizden neyin bilginin konusu olabileceği ve özellikle de, bilen özneden bağımsız olan bir gerçekliğin bilinip bilinemeyeceği sorularının yanıtlanmasını ister. Şimdilik bilgi kuramının üç klasik problemine ilişkin bu genel formülasyonlarla yetinmeli ve hemen bu problemlere getirilmiş olan çözümleri incelemeye geçmeliyiz.