ebook img

Falınızda Rönesans Var - Ferhan Şensoy PDF

306 Pages·1998·0.92 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Falınızda Rönesans Var - Ferhan Şensoy

FERHAN ŞENSOY FALINIZDA RÖNESANS VAR ORTAOYUNCULAR YAYINLARI / 11 Birinci Basım / Kasım 1998 İkinci Basım / Aralık 1998 Kapak Foto / Adil Gümüşoğlu Dizgi ve Baskı / Tayf Ofset ISBN / 975-7904-07-04 © Ferhan Şensoy (Her hakkı yazarına aittir. Kitabı tanıtıcı ya da eleştiri yazılan dışında, yayıncı izni olmadan hiç bir biçimde, hiç bir bölümü kullanılamaz.) ORTAOYUNCULAR SANAT GÖSTERİLERİ VE YAYINCILIK A.Ş. İstiklal cad. 140 80060 – Beyoğlu - İSTANBUL Tel/ 212-2511865 Fax/ 212-2444327 FALINIZDA RÖNESANS VAR Materyalizmin babası Denis Diderot 1713 yılında bir bıçakçının oğlu olarak doğdu. Bıçakçı deyince, göz nuru, el emeği döküp bıçak üreten, çeliğe çift su verirken kan ter damlatan bir zanaatkar değil de, Bursa otogarında, gelene geçene, Bursa’dan ne alalım diye düşünene, bıçak, çakı ve benzeri ve benzemezi kıvır ve zıvır satan bir dükkân sahibiydi baba Diderot. Dünyanın, ya da diyelim ki Avrupa’nın dar kafa günleri, herkes umudunu kiliseye bağlamış, din bizi nasıl olsa kurtarır, İsa bize mutlaka bir kıyak yapacak, tanrı bugün yarın bir mucize yaratacak telaşlanmayalım arkadaşlar, gibi duyguların egemen ve tartışılmaz olduğu günler, Fransa’nın Langres kentinde. Adam olmanın karşılığı papaz olmak, çocuğunuz kızsa en iyisi onu rahibe etmek. Bırakalım da orospu mu olsun kız? Çünkü orospuluk da var ortada, gözle görülür biçimde. Kimi çağ tanımaz karılar, onun altından kalkıp, bunun altına yatıyorlar. Baba Diderot, aklı başında bir bıçaksatar olarak, aç parantez insanın üreticisi olmadığı satılacak şeyler, arasından bıçağı seçmesi de az sapık bir durum değil, dikkat edin Bursa otogarında bıçaksatar beyler hiç sıradan, alışılagelmiş, normal tipler değildirler, kapa parantez, iki oğlunu Cizvit hatip kolejine, bir kızını manastıra yatılı vermiş. Kızı Emire Diderot Kalkancı’nın başına gelenleri, ağabeyi “La Religieuse” isimli romanında uzun uzun anlatmıştır. Bu romanının dilimize çevirisi var mıdır, bilmiyorum. Çevrilmemişse Mümine ismiyle çevrilebilir. Televizyonda dizi olarak da değerlendirilebilir. İşin felsefesine girmeyen, fonda minareler bir çekimle TGRT’ye bile pazarlanabilir. Başıma ne geldiyse, alnımın yazısıdır, zaten bunlar alnımıza biz doğmadan yani daha alnımız ortada değilken alnımızın ortasına Arap majüskül harfleriyle yazılmıştır, diye dikiz atan bir pencereden bakıldığında, Diderot’nun Kaderci Jak’ı, sanki eli öpülesi bir evliya. Nerden nasıl bakıyorsan dünyaya, oradan tabii, az biraz yamuk görünür. Görememek de mümkün. Endişeye kapılmayın, bu bir hastalık değil, bir görsel özür. Ya da isterseniz kapılın kendi çapınızda mutedil dalgalı bir mesut ve yılmaz endişeye, çünkü görmemek de bir kusur. Bilmiyorum, Ruşen Sezer Diderot’yu çok okuyup da mı şeyleri sezerek, ilahiyat Fakültesi’nden, Marxisme Airlines ile uçuyor Montreal’e, kanatları Niyazi Berkes, bunlar unutulan yıllar ve fakat Diderot’nun bıçaksatar babası çok şaşırıp kalıyor oğlunun kiliseye bıçak sokuşuna. Korkmayınız bu pıtırak kuran kurslarından, imam”cizvit okullarından, bırakınız bu cinfikir çocuklar dönüp dönüp okusunlar bilmedikleri bir dilin ibadetini. Bu çocuklar içinden Diderot’lar çıkacak. Biz henüz rönesansımızı yaşamadık ki! ŞİŞE İLE KAPAĞI Olasılık dışı, dudak uçuklatıcı salaklıklar da var, nasıl oldurulmuş bir türlü anlayamıyorsunuz. Bir tür mucize gerçekleştirilmiş oluyor yani. Bu yalnız bize özgü. Hiç düşünülmese de olur kıvır zıvırıntıyı, ince eleyip sık overlokluyarak ıcık cıcık düşünüp, usasığmaz uğraşlar üretmekte üstümüze yok. Böyle bir başarıyı başka hiç bir millette gözümleyemezsiniz. Bizi farklı kılan da o zaten. Örneğin, saat ibreleri yönünde çevrildiğinde, onu altı noktadan yalnızca zorlanmadan kopmayacak bir güçte tutan yerlerinden kopup, cırt diye şişenin kolyesi olarak boynunda kalacak halkadan ayrılıp, bir saniyede rakı şişesinden uzaklaşması gereken metalimtrak rakı şişesi kapakları, bir türlü o altı noktadan ayrılamıyorlar. Buna sinirlenerek rakı şişesinin kuğu boynunu kıl testeresiyle kesen var. Az biraz cam kırıklı içiyor rakıyı, dili mili kanıyor, olsun… Karadeniz yöresinde şişeyi dibinden açan arkadaşlar görülmüş. Bir tornavida ve bir çekiç yardımıyla, yani her ikisinin hoyrat sevişmesi sonucu, kapağı delip, o delikten rakıyı imbikle yen var. Rakı şişesini mengeneye alıp pense ile açan mutlaka olmuştur. İlk kez benim aklıma gelmiyor ya! Testereyle altı noktayı eğelemek yoluyla kapağı açanı gözümle gördüm. Bıçakla kapağın “ka” bölümünü “pak” bölümünden ayırmak için çaba sarf ederken yaralanan bir sürü insan var. Gel dikiz ki kapağı açılması gerektiği gibi, saat ibreleri yönünde çevirerek açmayı başaran yok. Bu sanayi üretim hatasını telafi etmek üzere, uyanığın biri o esrarengiz şişe kapaklarını açıcı bir kanırtgan açacak üretiyor. Gazoz açacağı mantığından giderek üretilmiş pipo gibi bir zamazingo. Açılmamakta direnen rakı kapağının üstüne pipo deliğini oturtuyorsunuz, kanırtınca zart diye söküp alıyor kapağı yerinden. Buyurun size hiç gereksiz bir iş kolu. O salak kapak kendi kendine açılsa, böyle açacaklar üreten bir fabrikaya ve o herifin fabrikatör diye kart bastırmasına, yani matbaadaki “İsmim yaldızlı yazılsın, adres italik harflerle olsun” eks”tralarjlaşmalarına hiç gerek olmayacak. Üstelik o açacağın açmayı beceremediği rakı kapağı da var. Belki bir gün başka birisi de o açacağın açamadığı şişe kapaklarını açma aygıtı yapacak. Bu tür renkli Türkçe salaklıklar kendilerine gereksiz yan iş kolları üretiyorlar. Emek ziyanlığı. O kanırtgan açacağın üretimi için kim bilir kaç işçi çalışıyor? Üretim sırasında iş kazası geçiren var. İşi salakça bulup iş hayatına genç yaşta küsen çıraklar var. Büyüyünce pezevenk oluyorlar. O salak şişe kapağı kendi kendine açılsa, bütün bunlar olmayacak. Kimse durup dururken pezevenk olmaz. O salak şişe kapağı cırt diye açılsa, bu yazıya ne gerek var? İŞSİZLİĞİN UZMANLARI Ne diyorlar bu ağustos böcekleri? Nedir bu şamata? Derdini tam anlatamadan cırcır ederken çatlayıp öleni var. Belli ki bu bir feryat! Anlatmak istedikleri bir şey var besbelli. Sırf karıncayı gıcık etmek için çıkarılmaz ki bu ağaç dolusu ses. “Şu tuttuğum balığı oltamdan çıkarır mısınız?” “Siz balığı kendi cici ellerinizle tutmadınız mı?” “Evet, ama balığı oltadan çıkarmayı hiç sevmem.” Kimin neyi sevdiği çok iyi belirlenmiş değil. Neyi yapmayı en sevdiğimizi öğrendiğimizde, yani ölmeden önce öğrenirsek, çünkü öğrenemeden bir koşuşturmanın ortasında böcek gibi ölmek de olası, belki de onu yapmak için çok geçkin bir yaşta oluyoruz. “Dünyaya yeniden gelseydiniz gene böyle salak mı olurdunuz?” Alçak matematik sorusunu da mutlaka treni kaçırınca aklı başına gelen bir Venedik yolcusu keşfetmiştir. Birden topluca susuyorlar ağustos böcekleri. Kalabalık bir orkestranın parçanın bir yerinde çok etkileyici bir biçimde topluca duruşları gibi. Bunu nasıl beceriyorlar lafonten açıdan çok aptal bu böcekler? Devlet Senfoni Orkestralarında bile zart diye nota osuran var, o muhteşem suskunlukta! Hepsi aynı anda öldüler mi yani bu böcekler? Hayır, birdenbire gene topluca giriyorlar müziğe! “Oltama yem takar mısınız?” “Niye kendiniz takmıyorsunuz? Yem ile küs müsünüz?” “Yemi elle tutmayı hiç sevmem!” “Yemi neyle tutmayı seviyorsunuz? Neyi el le tutmayı seviyorsunuz?” “Genelde elleme sevmiyorum.” Ellemeden yapılan pek bir iş yok aslında… Var mı acaba? Örneğin ağustos böceklerinin cırcırı hiç bir el becerisi gerektirmiyor. Islık çalınabilir el işe bulaştırılmadan fakat bu da belirli bir iş sayılmaz. Futbol oynanabilir, elin kullanılması penaltıya yol açacağından, kullanılmaması yeğ tutulur. Ancak rakip oyuncuyla birlikte kafaya çıkıldığında, onun hayalarını sıkabilmek için el gene devreye girmek zorundadır… Ayrıca dokuz metre on beş santim baraj kompozisyonunda da, üreme organlarımızı korumak için iki el birden gündeme gelir. Uyku sırasında ellere pek bir iş düşmüyor, ancak o sırada diğer organlarda belirli bir çalışma içinde değiller. Bütün organlar için genel bir tatil söz konusu. Uyku bir iş sayılamayacağı için, uyuma saatleri iş saatleri dışında bırakılmıştır. “Eyvah, balık tuttum!” “Niçin eyvah? Bir saattir o zavallı hayvanı tutmaya uğraşıyorsunuz…” “Oltadan kim çıkarıcak?” “Biz burada eşekbaşı mıyız? Çıkarırız! Görevimiz!” “Yalnız benim gözümün önünde çıkarmayın, iğrenirim.” “Anlıyorum. Siz aslında ne iş yapıyorsunuz?” “Boştayım, iş arıyorum.” “Bence balık tutmayı deneyin, size yakışıyor. Ben de sizin yardımcınız olurum, yem takıcı, kazara tutulursa balığı çıkarıcı olarak. Yalnız bana da bir yardımcı alsak iyi olur. Bu ağzını parçaladığımın balığını ne yapıyoruz?” “Kediye ver yesin!” “Sonra kediyi denize mi atıyorum?” Ağustos böcekleri yeniden makara çekmeye başladılar. Suyun üstü durgun, yanlış bir güvercin uçuyor tepemizde, giderek büyüyen çemberler çiziyor gökyüzünde. Bir gemiyle yanlışlıkla gelmiş buraya, uçuşundan belli. Derken zart diye sustu ağustos böcekleri, yanlış güvercinin de pat diye düşmesi gerek o anda, eşuyumsal açıdan ve fakat düşmedi, yelyepelek uçuyor. Kedi balığı bitirdi. Onu denize atıp atmamak konusunda kararsızlık geçiriyorum. Kediyle göz göze geldik. “Sakın öyle bir şey yapmaya kalkma, yüzünü gözünü tırmalarım!” diye baktı kedi gözümün içine. “Peki!” diye sevecen bir bakış attım kediye. “Yemi kaptılar!” “Adiler! Biz bu yemleri oltaya takacağımıza, direk kediye versek? Aynı hesap. Ya da kediye şuradan bir lokantadan buğulama balık yaptıralım. Biz de yeriz.” “Siz ne iş yapıyorsunuz?” “Yardımcınızım ya!” “Yani yanımda çalışmaya başlamadan önce nerde ne yapıyordunuz?” “Burada böyle oturup denize bakıyordum.” “Görevli olarak mı?”

Description:
Goodreads(Milliyet Blog) Jack Amca'dan alıntıdır:Bu kitabı alıp okumayı düşünüyorsanız şundan emin olmalısınız, kesinlikle pişman olmayacaksınız. Beğenenlerin sayısını bilemiyorum ama beğenmeyen hiçkimseyi görmedim. Oldukça eski basım bu kitabı piyasaya çıktığı ilk y
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.