ebook img

Ernst Cassirer'de Kültürün Anlamı PDF

22 Pages·2017·0.57 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Ernst Cassirer'de Kültürün Anlamı

JOMELIPS, Cilt 1, Sayı 2, Sayfa: 38-59, Kış 2016 ISSN: 2547-9512 ERNST CASSİRER’DE KÜLTÜRÜN ANLAMI THE MEANING OF CULTURE IN ERNST CASSIRER Ömür KARSLI1 ÖZ Kültür, kendisini meydana getiren öğelerin çeşitliliği ve değişkenliği göz önüne alındığında özünde ne olduğunun ortaya konması oldukça zor bir kavram olarak görünmektedir. Ancak bugün karşılaşılan kültür sorunları, kültürün ne olduğu sorununu yeniden öne çıkarmaktadır. Kültürün ne olduğu üzerine yoğunlaşan kültür felsefesinin 20. yüzyıldaki önemli temsilcilerinden Ernst Cassirer de bu soruna odaklanan eserler kaleme almıştır. Cassirer, kendinden önceki filozoflar gibi kültürün farklı öğelerini de kapsayacak tözcü bir açıklama yerine, işlevsel bir açıklamanın gerekliliğine işaret etmiştir. Cassirer’e göre kültürün neliği öncelikle insanın ne olduğunun anlaşılmasına dayanmaktadır. Bu sebeple Cassirer ilkin insanın ne olduğunu açıklar. Cassirer’e göre insan, hayvandan farklı olarak doğuştan simgesel dizgeye sahiptir. İnsan, doğadan aldığı uyarıcılara simgesel tepkiler verir. Tüm kültür öğelerini de insanın simgesel/sembolik dizgesiyle açıklayan S P Cassirer, kültürü değişimlerine ve çeşitliliğine karşın uyumlu bir bütünlük olarak LI E M değerlendirir. Cassirer’in kültür felsefesine getirdiği görüşler bu makalede analiz edilip O J değerlendirilmiş, kültür felsefesi sorunlarının çözümüne katkısı sorgulanmıştır. Anahtar Kavramlar: Kültür, kültür felsefesi, Cassirer, insan, sembolik insan. ABSTRACT Culture, therefore is the diversity and variability of items that constitute itself, in essence to reveal what seems to be a concept quite difficult. Today, however, culturel issues that may be encountered, again puts in front the issue of culture is what. The most important philosopher of the philosophy of culture in the century of 20. is Ernst Cassirer, wrote books focusing in this issue. Cassirer pointed out the necessity of a functional description, instead of a substantial description which covering different elements of culture, the 1 Arş. Gör., Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü, [email protected] 38 Ernst Cassirer’de Kültürün Anlamı philosophers made before him. For Cassirer, the issue of what culture is primarily based to understand of what is human. Hence Cassirer explains what is human first. According to Cassirer, human has an inherent symbolic system different from the animal. Human gives symbolic responses to stimulants which received from the nature. Cassirer explains all of the items of culture with human’s symbolic system and he evaluates culture as a harmonious unity despite the variability and diversity of culture. Cassirer’s views on the philosophy of culture analyzed and evaluated in this article and his views contribution to the solution of the problems of philosophy of culture has been questioned. Keywords: Culture, philosophy of culture, Cassirer, human, human symbolic. GİRİŞ Kültür kavramı dilimizde uygarlık, medeniyet ve çağdaşlık yerine hatta kimi zaman da bu kavramların ilk adımı olarak kullanılsa da, andığımız kavramların hepsinin ortak noktası gelip insana dayanması, insandan neşet etmeleridir. İnsanın üretimi olan kültür, insanın karşısında karmaşık bir bütün, farklı taşlardan meydana gelmiş bir bina, hareket halinde büyük bir yapı gibi görünmekte, yoluna çıkan herkesi içine almaktadır. Ancak bugün S P insanlığın içine sığındığı kültürün neliği sorusu felsefenin diğer sorularına kıyasla ön plana LI E M çıkmakta ve aciliyetini hissettirmektedir. Bu durumun en önemli sebebi sanıyoruz ki bir O J yandan günümüz dünyasında kültür ürünlerinin hiç olmadığı kadar kuşatması altında kalmış olmamız ve diğer yandan da kültürün sebep olduğu ekolojik sorunlarla yüz yüze gelmemizdir. Kültür ile doğanın çağımızda en üst seviyesine ulaşmış karşıtlığının sonuçlarından biri doğanın yok olması olacaksa, aynı zamanda bu kültürün de yok olacağı anlamına gelmektedir. Kültürün bugün yeniden sorgulanmasının sebebi yalnızca doğaya verdiği tahribat da değildir; küreselleşme ile yerel kültürlerin yok olması ve kültürün tekelleşmesi, kapitalizmin doğurduğu problemler, insanların gitgide artan mutsuzluğu ve isyan hareketleri kültürün içindeki diğer çözüm bekleyen sorunlar olarak varlığını dayatmaktadır. İnsanlığın kendi diktiği kültür binası adeta çökmeye yüz tutmakta, tekniğin zaferleri ve tüketimin verdiği sarhoşluk ise çığlık seslerini bastıramamaktadır. Bu noktada filozofun bakış açısı, kültür sorunlarının çözümlenmesinde başvuracağımız öncelikli kaynaklar arasında yer almaktadır. Filozofun meselelere yaklaşımında derinlere 39 Ernst Cassirer’de Kültürün Anlamı odaklanan bakışları ve titiz tavrı, kültür sorununu temelinden anlamakta aradığımız desteği sunacaktır. Nuttall da filozofun meselelere yaklaşımındaki farkını şu sözlerle anlatmaktadır (Nuttall, 2011, s. 22); “Bu meselelere felsefecilerin katabilecekleri en iyi şey sadece mantıksal ve analitik teknikler repertuarı değil, konunun köklerine inme ilgisidir. Felsefecinin, âdeta, felsefeci bir damarı olmayanların gözden kaçırabilecekleri altta yatan sorunları gün ışığına çıkaran gözü vardır.” 20. yüzyıl, Batı medeniyetinin büyük savaşlar ve toplumsal çalkantılarla sarsıldığı bir yüzyıl olduğu için, filozofların kültür nedir sorusuna değinmeleri kaçınılmaz bir gereklilik halini almıştır. Pozitivistler, varoluşçular, Frankfurt Okulu gibi birçok ekol geçtiğimiz yüzyılda kültür sorununa mesai harcamış, kültürün ne olduğunu anlamlandırmaya çalışmıştır. Herhangi bir ekolün çatısı altına sokulamayacak bağımsız düşünürlerden biri olan Ernst Cassirer (1874-1945) de kültür nedir sorunu üzerine uzun soluklu çalışmış, birçok eseriyle kültür felsefesinin temel sorunlarına cevaplar vermiştir. Öyle ki 20. yüzyıl kültür felsefesi dendiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olan Cassirer, kültür ürünlerinin hepsini kuşatan bir hoşgörüyle soruna yaklaşmış, sorunun temellerini bir an olsun ihmal etmeden kültür ürünlerini çözümlemiştir. Bu makale ile bizim de amacımız Cassirer’in kültür felsefesine yaklaşımına, kültür nedir sorusuna verdiği cevaba yakından bakmak, S P düşüncelerini ortaya sererek, kültür felsefesine katkılarını, bugünden bakıldığında kültür LI E M sorunlarını çözmede ne kadar işlevsel ve başarılı olabileceğini sorgulamaktır. Ancak bunun O J için Cassirer’in düşüncelerine geçmeden önce dilimizde kültürün ne anlama geldiğinin sorgulanması, kültür nedir sorusunun geniş sınırlarını anlamamıza da yardımcı olacaktır. 1. KÜLTÜR NEDİR? Doğru yolda ilerleyen bir tartışmaya başlamak için öncelikle sorunumuzun nesnesini oluşturan kavramların açıklıkla bilinmesi gerekmektedir. Böylelikle hem tartışmanın sağlam adımlar üzerinde yürümesi hem de tartışmanın tarafları arasında standart bir dilin kurulması sağlanmış olacaktır. Bu noktadan hareketle öncelikle kültüre sözlüklerin verdiği genel tanımdan başlayıp daha sonra filozofların özel tanımlarına uzanmanın, kültürün neliğine dair geniş ve kapsayıcı bir palet sunacağını düşünmekteyiz. Farklı tanımları bir araya getirmek kültürün yüzeysel ve derin anlamlarını açığa çıkaracağı gibi tanımlardan yola çıkarak kültüre dair soruların bir çerçevesi de çizilebilecektir. 40 Ernst Cassirer’de Kültürün Anlamı Kültür kavramı dilimizde, Türkiye’nin içinden geçtiği medeniyet çemberlerinin neredeyse her birinden bir karşılık bulabildiği için, kültür yerine kullanılan kavramlarda bir enflasyon ve devamında da bir anlam bulanıklığı olduğu söylenebilir. Kültür dilimizde hars, ekin, uygarlık ve medeniyet kavramları yerine kullanılabilmektedir. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde Fransızcadan geldiği belirtilen kültür kavramı şöyle tanımlanmaktadır (Türk Dil Kurumu, 2005): “1. Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunların yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın ve doğal toplumsal çevresine egemenliğin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekin. 2. Bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütünü. 4. Bireyin kazandığı bilgi.” TDK’nın tanımında kültürün ne olduğuna dair cevap bulunabileceği gibi kültürün bireysel ve toplumsal formları da; Türk kültürü, Arap kültürü vs. dediğimizde kültürün çoğul temsiliyeti, kültürlü insan dediğimizde ise kültürün birey bazında temsiliyeti de açıklığa kavuşturulmuştur. Kültürün Arapça karşılığı olan harsın anlamı ise aynı sözlükte kültürün Latincedeki karşılığına denk düşen biçimde (Kabaağaç ve Alova, 1995) ‘tarla sürme’ olarak belirtilmiştir. Genellikle kültürden daha kapsamlı olduğu düşünülen Arapça medeniyet kelimesi ise TDK sözlüğünde uygarlık kelimesi ile karşılanmış ve uygarlığın tanımı da şöyle belirtilmiştir: “1. Uygar olma durumu, medeniyet, medenilik. 2. Bir S ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili P LI E M niteliklerinin tümü, medeniyet.” Görüleceği gibi bu tanımlamanın, yukarıda yer verdiğimiz O J kültürün 1. ve 2. anlamından bir farkı olmadığı için uygar ve medeni kelimelerinin de anlamlarına bakılması gerekmektedir: “Uygar: 1. Fikir, sanat ve endüstri alanında çok büyük bir gelişme göstermiş olan, medeni, mütemeddin. 2. Kültürlü, eğitimli, görgü kurallarına uyan.” Kültür ve medeniyet arasındaki ince anlam farkına ise medeni kelimesinin anlamında rastlanmaktadır: “Medeni: Kentlileşmiş, kırsallıktan kurtulmuş, uygar.” Bir diğer sözlükteki medeni ve medeniyet tanımları yukarıdaki tanımlara paralel olmakla birlikte farklı belirginlikler taşımaktadır (Özön, 1997); “Medeni, medeniye: 1. Şehirli. 2. Çölde yaşamayıp, vahşî olmayıp şehirli ve bilgili olan. Medeniyyet: 1. Şehirlilik. 2. Hayattan tam faydalanmak iyi ve rahat yaşam (19. yy.).” Yukarıda sıraladığımız tanımlarda göze çarpan kültür ile uygarlık arasındaki fark yalnızca şehirleşme olarak görünmektedir. Bununla birlikte şehirleşme ardında bir devletleşme, 41 Ernst Cassirer’de Kültürün Anlamı dolayısıyla kurumsallaşma ve barbarlığın aksi olarak düşünüldüğünde bir hukuksallaşma, toplumsal bir sözleşme, kurallı bir yaşam anlamlarını da barındırabilmektedir. Ancak kültürün sıklıkla karşımıza çıkan ilk tanımlarından, insanın maddi ve manevi üretimlerinin tümü tanımı, kapsayıcı bir görünüm arz etmektedir ve insanın kurucusu olduğu devleti, hukuku, ahlakı ve şehri de içeriğinde saklamaktadır. Bu açıdan bakıldığında uygarlık kavramı, insanlık durumunun bir yüzüne işaret etmesine rağmen kültürden apayrı bir kavramdır demek zorlaşmaktadır. Nitekim Uygur da bu noktanın altını çizmektedir (Uygur, 2003, s. 18): “Kültürden ne anlaşılırsa anlaşılsın, kültür, köken ve amaç yönünden baş koşul olarak hepsi insan varlığını benimsemekle birlikte, kuruluş, önem, yaygınlık bakımından değişik boyutlar gösteren pekçok çeşitli ögelerden meydana gelir. Böylece kültür ile uygarlık arasında önce bir ayrılık, dolayısıyla da bir karşıtlık yoktur.” Kültürün hep insana vurgu yapmakla beraber, kendisinden türeyen kavramlara bakıldığında -örneğin kültürlü insan, kültür çevresi, kültürel yaşam, kültür dünyası, Türk kültürü kavramlarında- bireyde ve toplulukta değişik kılıklara ve anlamca farklı yüklenmelere sahip olduğu görülmektedir. Kuçuradi kültürün farklı anlamlarını iki başlık altında tasnif eder ve tekil anlamda kültür ile çoğul anlamda kültürden ne anladığını açıklar. Kuçuradi’ye göre tekil anlamda kültür (Kuçuradi, 2009, s. 54-55): “…bu ‘kültür’den kastedilenin, ‘kişilere insan olarak olanaklarını geliştirebilmeyi(:bu olanakların işlenmesini, kültive edilebilmesini) sağlayan etkinliklerin tümü’ – sanat, felsefe S P yapma ve bu yapılanlardan yararlanma – olduğu söylenebilir. Bu, yüzyıllardan beri Batı LI E düşüncesinde yer etmiş, cultura animi (ruhun işlenmesi, ruhun kültürü) fikridir, ya da tekil M anlamda kültür.” O J Görüldüğü gibi tekil anlamda kültür, insan üretimleri olan sanat, felsefe, bilim gibi kültür öğelerinin insanı şekillendirip başkalaştırdığı, insanın kültürün içinde ve kültür sayesinde kendi benini inşa edebildiği anlamlarını da taşımaktadır. Bir topluluğun kültüründen bahsettiğimizde işaret ettiğimiz çoğul anlamda kültür ise, kültürlerin sınıflanmasında da iş gören bir tabir olarak kullanılmaktadır. Çoğul anlamda kültürün ayrımını Kuçuradi şöyle saptamaktadır (Kuçuradi, 2009, s. 56-57): “…belirli bir kültürü – başka bir kültürden… farklı kılan nedir? Aralarındaki farkı yaratan, nedir?... ortak özelliği aramağa kalkıştığımızda – ve bulduğumuzda – bunun, bir grupta o anda yaygın olan insan anlayışı ve değerlilik anlayışı olduğunu görürüz.” Kuçuradi çoğul anlamda kültürün özünü yakalamaya çalışırken ilerleyen satırlarda ‘volksgeist’ kavramı ile çoğul anlamda kültürü karşılaştırır ve nitelemesinin çerçevesini daha açıklıkla çizer (Kuçuradi, 2009, s. 64): “…bir grubun(halkın, ulusun) dininin, siyasal örgütlenmesinin, ahlâklılığının, hukuk sisteminin, gelenek-göreneklerinin, aynı zamanda da biliminin, sanatının ve teknik becerilerinin taşıdığı ortak damgadır.” 42 Ernst Cassirer’de Kültürün Anlamı Kültürün sıraladığımız tanımlarından yola çıkarak, kültür felsefesinin sorun alanını belirleyebilir miyiz? Böylesi bir deneme kültür felsefesine sokulmamızı kolaylaştırmakla birlikte kültürün verili tanımlarının ne kadar doğru olduğu ve ne kadar değişime uğraması gerektiği hakkında da sorgulayıcı bir bakış edinilmesine yardımcı olacaktır. Kültür felsefesinin başat sorununun kültürün neliği olması bizi aldatmamalıdır. Çünkü bu başat sorun içeriğinde daha birçok soru barındırmaktadır ve ancak barındırdığı diğer soruların cevapları ile ilişkiselliği ölçüsünde kendi cevabına kavuşabilecektir. Dolayısıyla karşımızdaki ilk sorunun geniş imkânlarından, içindeki diğer soruları ayıklayarak ve ilkin dikkati bu diğer sorular üzerine yoğunlaştırarak yararlanmalıyız. Kültürün tanımlarına baktığımızda karşımıza çıkan doğayı sürmek, ekmek ve üretmek anlamları kültürün çift kutuplu doğasına dair sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu tanıma göre kültür hem doğaldır(örneğin teknikle üretilen araçlar doğada hazır bulunmasa da malzemesi doğadır), hem de doğadan başkadır. Bu sebeple insanın üretimlerinin toplamı olan kültür, doğanın içinde doğadan bir başkalaşmadır. Uygur da kültüre ilişkin tanımlarından birinde buna değinmektedir (Uygur, 2003, s. 17): “Kültür, doğanın insanlaştırılma biçimi, bu insanlaştırmaya özgü süreç ve verimdir. Kültür, insanın kendini kendi evinde duymasını sağlayacak bir dünya ortaya koymasıdır.” İnsanın kültür S P üretim süreci doğadan bir başkalaşma olarak yorumlanabileceği gibi, insanın doğaya bir LI E M yabancılaşması olarak da okunabilir. İnsanın üretimi sonucu ortaya çıkan kültür öğesinin O J ne kadar doğal olduğu sorusu, doğa ile kültürün birbirine karşıt mı yoksa aynı kaynağın farklı tezahürleri mi olup olmadığı hakkında birçok tartışmaya da kaynaklık etmiştir. TDK’nın kültüre verdiği birinci tanımda geçen “…insanın ve doğal toplumsal çevresine egemenliğin ölçüsünü gösteren araçların bütünü” ifadeleri, kültür doğa karşıtlığının bir tahakküm üzerinden, tekniğin doğaya dayatılması üzerinden okunmasının açık bir örneğidir. Tekniğin gelişimi oranında kültürün var olduğu düşüncesi, arka planında kültürün ilerleme ile ilişkisine de bir olumsallık atfetmektedir. Nitekim uygar kelimesinin tanımında geçen “…endüstri alanında çok büyük bir gelişme göstermiş” ifadeleri, kültürün ilerleme ile ilişkisinin altını çizmektedir. Kültür bizatihi bir ilerleme midir sorusu kültür felsefesinin önemli sorularındandır. Ancak bugün düşünce dünyasında bu ilişkinin doğruluğuna oldukça kuşkuyla yaklaşılmaktadır. Horkheimer ve Adorno’ya göre çağdaş kültür ilerleme ile değil ancak gerileme ile eşleştirilebilir. Freud da kültür ile ilerlemenin 43 Ernst Cassirer’de Kültürün Anlamı eşdeğer tutulmasını, kültüre yaklaşımda bir önyargı olarak görmektedir (Freud, 2013, s. 54). Freud’a göre uygarlık, karşıt güçlerin çatışma alanıdır; tekdüze bir ilerleyiş değildir. Kültürün ilerlemeci açıdan tanımlanması sosyo-politik sorunlar da doğurmaktadır. Medeni tanımında yer alan “çölde yaşamayıp, vahşî olmayıp şehirli ve bilgili olan” ifadeleri, toplumların ileri ve geri toplumlar başlıklarında tasnifine sebep olacak ve sömürgeciliğe meşru bir zemin hazırlayacaktır. Batı dünyasının önde gelen ülkelerinin sömürgeciliklerini meşrulaştırırken, geri kalmış olarak tanımladığı toplumları ilerletme bahanesini kullandığı bugün apaçık anlaşılmış bir gerçektir. Kültürlüyü, medeniyi, ileriyi tanımlayan şehirlilik, devletlilik, kurumsallaşma, hukuki bir yapıya sahip olma, barbarlığın ve vahşiliğin zıttı ise, iki büyük dünya savaşının kendini medeni gören toplumlarda neşvünema bulmasını nasıl açıklayabiliriz? Kültürün ya da medeni olanın ilerleme üzerinden tanımlanması, Batı toplumlarının teknoloji, endüstri, bilim gibi kültür öğelerine sahip olmayan etnik toplulukların kültürünü yok sayarak ayrımcılığın ve sömürgeleştirmenin değirmenine su taşımaktadır. Kültürü nasıl tanımladığımız, insanı nasıl anladığımızın da ipucunu verecektir. Diğer yandan bu ilişkinin tersi de aynı oranda geçerlidir; insanın ne olduğuna dair görüş, kültürü S P yorumlama biçimini de belirleyecektir. Rousseau’nun “Bir toprak parçasının etrafını çitle LI E M çevirip ‘Bu, bana aittir!’ diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, O J uygar toplumun gerçek kurucusu oldu.” (Rousseau, 2006, s. 123) sözleri, uygarlığın mülkiyet ile derin ilişkisini vurgulamaktadır ve insana dair görüşlerinden bağımsız değildir. Diğer açıdan örnek vermek için günümüz antropologlarından M. Sahlins’e (d. 1930) başvurulabilir. Sahlins’e göre bugün uygarlığın hesaplaşmak zorunda kaldığı problemlerin temel sebebi, insanın ne olduğu sorusuna verdiği yanıttan kaynaklanmaktadır. Bu yanıta göre şekillenen uygarlık bir felaketin de eşiğindedir (Sahlins, 2012, s. 133): “Benim çıkardığım naçizane sonuç, Batı medeniyetinin sapkın ve hatalı bir insan doğası anlayışı üzerine kurulu olduğudur. Affedersiniz, özür dilerim, ama hepsi büyük bir hataydı. Bununla birlikte, bu sapkın insan doğası anlayışının varoluşumuzu tehlikeye attığı büyük olasılıkla doğru.” Sahlins’in uyarısı oldukça önemlidir. Çünkü insanı nasıl tanımlarsak, tanım sözlüklere hapsolup kalmayacak, dünya görüşlerini, giderek kültürü aynı doğrultuda şekillendirecek, toplumsal yapıdaki gelişmelerin ve çatışmaların önemli sebeplerinden birini teşkil 44 Ernst Cassirer’de Kültürün Anlamı edecektir. Şunu açıklıkla belirtmeliyiz ki kültürün tanımının taşıdığı etik yükümlülük, bu tanımı yapma işinin yalnızca sözlükbilimcilere, filologlara bırakılamayacağını da göstermektedir. Kültür ancak tarihsel bakış açısının genişliği, etik duyarlılık ve felsefi soğukkanlılıkla ele alındığında doğru tanımına ulaşabilecektir. Bu noktada filozofun sorumluluğu kültür nedir sorusunun ilişkili olduğu soruları cevaplamakla bitmemektedir; kültür kuramını güçlü ve tutarlı bir insan kuramı ile tamamlaması gerekmektedir. Cassirer, çağının insan nedir sorusuna verdiği cevapların yarattığı çokluktan bahsederken, “Düşünceler arasındaki bu karşıtlığın yalnızca ağır bir kuramsal sorun olarak kalmayacağı, yakın bir gelecekte tüm ahlaksal ve kültürel yaşamımız için bir tehlike konusu olacağı kuşkusuzdu.” (Cassirer, 1980, s. 31) der. Bu anlayışın sevkiyle Cassirer kültür sorununu düşünmeye, insanın ne olduğu sorusunu temele alarak başlar. 2. CASSİRER’E GÖRE KÜLTÜR Cassirer hakkında yapılacak bir araştırma ile elde edilebilecek bilgilerde ilk göze çarpacak nitelik sanıyoruz ki Yeni Kantçı olarak anılması olacaktır (Cevizci, 2002, s. 212). Herman Cohen’in kurucusu olduğu Yeni Kantçı (The Cambridge Dictionary of Philosophy, 1999, s. 603-604) eğilimleriyle ünlü Marburg Okulu’nda öğrenim gören Cassirer’in Yeni S P LI Kantçılığa dâhil edilmesi, beslendiği temel kaynaklardan biri olarak Kant ön sıralarda yer ME O aldığından yanlış değildir; ancak yalnızca Yeni Kantçılığa hapsedilmesi yanıltıcıdır (The J Cambridge Dictionary of Philosophy, 1999, s. 120-121). Cassirer’in geniş bilgi birikimi, titiz ve nesnel tavrı, birçok ekolden faydalanmasını, birçok isme referansta bulunmasını sağlamıştır. Cassirer Marburg Okulu’ndan faydalandığı gibi, yeri geldiğinde pozitivizmden, antropolojiden, biyolojiden, sosyoloji ve sanatlardan da faydalanmıştır. Özlem de Cassirer’in bakış açısının değişimini ve çeşitliliğini şöyle anlatır (Özlem, 1986, s. 128): “Cassirer ilk sistematik çalışmalarında Yeni-Kantçı Marburg Okulunu izler. Ancak, daha 1910’da yayınlanan ‘Töz Kavramı ve İşlev Kavramı’ adlı kitabında Cassirer’in Marburg Okulu’nun matematiksel-doğabilimsel bilgi anlayışının sınırlarını aşmayı, felsefe ve bilim tarihine yönelmede bilgi kuramcılığının tek yanlı kaldığını belirtmeyi denediği, bilgi sorununa kültürel etkinlik açısından bakmaya başladığı görülür. Bundan sonra Cassirer’in tüm yapıtlarına artık sistematik ve tarihsel yaklaşımların bireşime girdiği bir tutum egemen olur.” Kültür evreninin genişliğini kavramada tek bir ekol düşüncesine yaslanmaktansa çoğul bakış açısının gücüyle hareket eden Cassirer, farklı disiplinlerin üretimlerini ihmal etmez. Ancak Cassirer’in başarısı, birçok filozofun düşünce izlerinden yürürken dahi ana 45 Ernst Cassirer’de Kültürün Anlamı sorununu unutmamasındadır. Cassirer’in temel amacı kültürün farklı görünümlerinin arkasındaki birliğin ne olduğunu saptamaktır. Bu sorunun cevabı, kültür nedir sorusunun çözümlenmesini ve kültür ürünlerinin anlaşılmasını sağlayacaktır. Kültürün çeşitliliğinin ardında saklı birliği ve kültürün uyumlu bütünlüğünün nedenini anlamak isteyen Cassirer’in ne cevap verdiğine geçmeden önce, kültürü ana nesnesi kılan kültür felsefesinin işlevini ve önemini nasıl tayin ettiğini incelememiz gerekmektedir. Kültür felsefesine nasıl yaklaştığını ele almak, kültüre nasıl yaklaştığını anlamamızı da kolaylaştıracaktır. 2.1. Kültür Felsefesinin İşlevi Her ne kadar Cassirer kültür felsefesinin başlangıcını Descartes’da bulmasa da, kendinden önceki kültür felsefesinin temel yönelimlerini anlamaya çalışırken Descartes’ın ‘res extensa’ ve ‘res cogitans’ ayrımına kadar uzanması oldukça anlamlıdır (Cassirer, 2005, s. 28-29-30). İnsan, bedeniyle res extensa’ya bağlı iken düşüncesi ya da ruhu ile res cogitans’a bağlıdır; adeta iki ayrı dünyanın kesişim noktası üzerinde durmaktadır. Ancak hiç kuşku yok ki kültür ürünleri res cogitans’ın alanına dâhil edilmektedir. Fakat tam da bu noktada önemli bir soru açığa çıkmaktadır; kültür ya da kültür ürünleri, insanın özgür ve özgün üretimleri midir? Yoksa onları da tıpkı doğayı(res extensa) açıklamakta kullandığımız nesnel, rasyonel, matematiksel yöntemlerle açıklayabilir miyiz? Kültür S P LI evreninde de doğada olduğu gibi bir determinizm, mekanizm hâkim midir? E M O J Cevaplaması uzun soluklu çaba isteyen bu sorular bir bakıma kültür felsefesinin de temellerini kurmaktadır. Başlangıçta Descartes’ın etkisiyle sıralanan sorulara rasyonalist bir mekanizmle yaklaşan modern dönem filozoflarının kültürü, doğadan bağımsız, özgür bir alan olarak ele aldığı söylenemez; söz konusu filozoflar kültürü, doğa üzerinden anlarlar2. Kültür ile doğa arasındaki ayrılığın önemini vurgulayan ve değer verilmesi gereken alanın öncelikle kültür olduğunu söyleyen ilk düşünür Vico’dur (1668-1744). Vico’nun kültür felsefesine getirdiği yeni bakış açısını Özlem şöyle anlatmaktadır (Özlem, 1986, s. 143-144-145): “Vico’ya göre, filozoflar ve bilim adamları, kendisine kadar, klasik süje-obje ayrımı temelinde insan ve doğayı karşı karşıya koyan ontolojik tabanlı bir bilgi kuramı doğrultusunda bir doğa felsefesi ve bir doğabilimi geliştirmişlerdi... Doğa kendi başına bir düzen ve işleyişe sahipti ve bu düzen ve işleyiş, insan aklına geçişli, hatta upuygundu… Filozoflar ve bilim adamları, kesinlik ve doğruluğu hep ‘kendindeki nedenleriyle’ doğada boşuna arayıp dururlarken, asıl 2 Bu duruma Cassirer kültürün doğalcı temellendirmesi demektedir (Cassirer 1939’dan çeviren Özlem, 1986, s. 161-192). 46 Ernst Cassirer’de Kültürün Anlamı kesinlik ve doğruluğu bulabilecekleri bir alanı, tarih ve kültür alanını ihmal edegelmişlerdir. İnsanlar için asıl kesinlik ve doğruluğa doğada varılamaz; çünkü doğayı ‘kendindeki nedenleriyle’ bilmiyor, onu ancak bir fenomenler dünyası olarak tanıyabiliyoruz. Oysa tarih ve kültürü ‘kendindeki nedenleriyle’ bilebiliriz; çünkü tarih ve kültürü yapan bizleriz… Vico’yla birlikte Yeni Çağda tarih ve kültürü insandan yola çıkarak anlayıp açıklamak isteyen bir insancı(humanist) kültür felsefesinin temellerinin atıldığı söylenebilir.” Görüldüğü gibi kültür felsefesinin içkin sorunlarından biri olan insanın özgürlüğü meselesinde Vico’nun olumlu cevap vermesi, kültürü ele almanın yeni bir yolunu da açmıştır. Ancak Cassirer, modern çağ düşünürlerinin tarih ve kültürü temellendirirken yine de belirlenimciliğin tuzaklarından kurtulamadığını belirtir. Hegel, Spengler ve de pozitivistler, kültürü özgür insanın üretimi olarak temellendirmek yerine bir çeşit kaderciliğe boyun eğmişlerdir (Cassirer, 1939’dan çeviren Özlem, 1986, s. 172-175). Cassirer’e göre kültürü var eden, doğada var olan mekanizme bağımlı kalakalmış bir canlı değil, irade ve istek sahibi bir varlıktır. Kültürün zenginliğini anlamak için her şeyden önce insanın özgür ve iradesi uyarınca eyleyen bir varlık olduğunu kabul etmek gerekmektedir (Cassirer, 1939’dan çeviren Özlem, 1986, s. 178); “İnsan hiç de bir dış etkenler topluluğu içinde edilgin ve belirlenmiş değildir; hatta tersine o, bu dış etkenler topluluğunu denetimi altına alır; o, bu dış etkenler topluluğuna, en sonunda bizzat düşünen, hisseden, istenç sahibi özne olarak kendisinden köklendirdiği belli bir biçim verir.” Fakat insanın özgürlüğünün kabul edilmesi, kültür felsefesinin işini kolaylaştırmak bir yana daha da zorlaştırmaktadır. Zira özgür insanın ürettiği kültürün çeşitliliği, bir S P belirlenimciliğin gölgesi altında değerlendirilmediğinde ortaya çıkan belirsizlik, kültürün ELI M O ne olduğunu ve ne olacağını açıklamayı da imkânsız kılacaktır. Bu açıdan düşünüldüğünde J kültüre tözsel yaklaşımların ve kültür politikaları çizmenin anlamsızlığı da ortaya çıkacaktır. Cassirer bu noktanın altını dikkatle çizer (Cassirer, 1939’dan çeviren Özlem, 1986, s. 191); çünkü kültür felsefesinin işlevsizliğine de varabilecek bu düşünceyi, tam da kültür felsefesinin verimli bir şekilde var olması için bir güç kaynağı olarak görür (Cassirer, 1939’dan çeviren Özlem, 1986, s. 191-192): “…bu belirsizlik, eleştirel bir kültür felsefesini hiç de engellemez. Böyle bir eleştirel kültür felsefesi, tarihsel belirlenimciliğin sınırlarını, insan kültürünün geleceğini önceden görmenin sınırlarını bilmek ve göstermek zorundadır.” Ancak kültür felsefesinin görevi yalnızca belirlenimci görüşlerin yanlışlığını göstermek değildir. Kültür felsefesi kültürün, farklı öğelerine bakarak ne olduğunu anlamayı amaçlıyorsa, adeta tespih tanelerini bir arada tutan ip gibi, açıklamalarında kalkış noktası olarak kullanacağı ve kültür fenomenlerine yaklaşımında belli bir birliği sağlayacak temeli de bulmak zorundadır. Kültürün öğeleri olan dil, sanat, bilim, din, söylence ve tarihi tek 47

Description:
harmonious unity despite the variability and diversity of culture. İnsanın düşünen hayvan olarak değil de, simgesel hayvan olarak tanımlanması
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.