Theodor W. Adorno Edebiyat Yazıları Adorno'dan kültürel göndermelerini ve Türkçede okunabilirliğini gözeterek seçtiğimiz on edebiyat yazısı var kitapta... Kavramlaştırma Adorno’ya göre, farklı şeylerin ve olguların bir kalıba dökülmesi, tikelin genele indirgenmesidir - kuşkusuz eleştirel metinlerin de yaptığı budur sonuçta. Kitap için yazdığı Sunuş'ta Orhan Koçak Adorno'nun buna karşı başvurduğu özgürleştirici stratejiyi şöyle açıklıyor: "Sanat yapıtınınki gibi özgürleştirici bir ters akıntıdır bu... Genele karşı tikelin haklarını korumak, 'bir şeyin bir an için bile olsa başka bir şey için değil de sırf kendisi için belirebileceği' bir düşünsel ufkun açılmasına çalışmak.... Ne var ki bu ufuk yine de düşünseldir, kavramlarla tasarlanmaktadır. Adorno, bu uzlaşmaz karşıtlığın bütün gerilimini kaydeder; ama onu donmuş, kımıltısız bir karşıtlık olarak bırakmaz: Bu açıdan tıpkı ustaları Hegel ve Marx gibi, karşıtlığı işletir, işlemeye bırakır. Genelliklerin, genelgeçer yargıların içinde rahat edemez denemeci; ama her zaman tikelden genele ilerleme gereğini de hisseder, çünkü o tikel ‘şey'in de o tikellik noktasında bırakıldığında inatçı bir körlükten, hatta bir yalandan başka bir şey olamayacağını sezmektedir." Theodor W. Adorno Edebiyat Yazıları Theodor W. Adorno (1903-69) "Frankfurt Okulu" ya da “Eleştirel Kuram" olarak anılan düşünce hareketinin en önemli üyelerindendir. Babası, Protestanlığa geçmiş Yahudi kökenli bir şarap imalatçısı, annesi Fransız/Korsika kökenli bir opera sanatçısıydı. Katolik bir aileden gelen annesi tarafından nüfus kütüğüne Wiesengrund- Adorno olarak kaydettirilen Adorno, 1943'ten itibaren sadece anne soyadını kullanmıştır. Frankfurt'ta müzik ve felsefe öğrenimi gördü. Siegfried Kracauer, György Lukács, Ernst Bloch ve Walter Benjamin gibi dönemin radikal yazarlarının etkisi altında Marksizme yaklaştı, ancak herhangi bir siyasal partiye katılmadı. Düşüncesinin oluşumunda asıl önemli olan figürler, besteci Arnold Schönberg ile Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü'nün yöneticisi Max Horkheimer'di. Adorno da 1930'ların başında Enstitü1 ye katıldı. Nazilerin Almanya'da iktidarı almalarından sonra Ingiltere'ye ve ardından ABD'ye göç etti. Burada, kendi yönetimindeki bir çalışma grubuyla, sonradan aynı başlıkla yayımlanacak olan Otoriter Kişilik (The Authoritarian Personality, 1950) araştırmasını yönetti. Savaştan sonra Frankfurt'a dönerek Horkheimer'la birlikte Enstitü'yü yeniden kurdu. Diğer önemli yapıtları, Philosophie der neuen Musik (1949; Modern Müziğin Felsefesi), Dialektik der Aufklaerung (Horkheimer ile, 1947; Aydınlanmanın Diyalektiği, Kabalcı), Negative Dialektik (1960; Negatif Diyalektik) ve Ästhetische Theorie'dir (1970; Estetik Kuramı). metis eleştiri Metis Eleştiri 7 Edebiyat Yazıları Theodor W. Adorno © Noten zur Literatur I, II, III, IV, Suhrkamp Verlag Frankfurt a.M., 1958, 1961, 1965, 1974. © Prismen, Suhrkamp Verlag Frankfurt a.M., 1955. © Metis Yayınları, 1999 İlk Basım: Mayıs 2004 Bu kitapta yer alan metinlerden, "Biçim Olarak Deneme" (Der Essay als Form), "Çağdaş Romanda Anlatıcının Konumu" (Standort des Erzählers im zeitgenössischen Roman),"Gerçeküstücülüğe Sonradan Bakış" (Rückblickend auf den Surrealismus), "Balzac'ı Okumak" (Balzac-Lektüre), "Lirik Şiir ve Toplum" (Rede über Lyrik und Gesellschaft), “Bir Thomas Mann Portresine Doğru"(Zu einem Porträt Thomas Manns), "Vekil Olarak Sanatçı" (Der Artist als Statthalter) ve "Sanat Şen Midir?" (Ist die Kunst heiter?) Noten zur Literatur I-IV (1958, 1961, 1965, 1974) içinde, diğer iki metin “Aldous Huxley ve Ütopya" (Aldous Huxley und die Utopie) ile "Kültür Eleştirisi ve Toplum" (Kulturkritik und Gesellschaft) ise Prismen (1955) kitabında yer almaktadır. Dizi Yayın Yönetmeni: Orhan Koçak Dizi Kapak Tasarımı: Emine Bora, Semih Sökmen Kapak Deseni: Selçuk Demirel Dizgi ve Baskı Öncesi Hazırlık: Metis Yayıncılık Ltd. Baskı ve Cilt: Yaylacık Matbaacılık Ltd. Metis Yayınları İpek Sokak No. 9, 34433 Beyoğlu, İstanbul Tel. 212 2454696 Faks: 212 2454519 e-posta: [email protected] www.metiskitap.com ISBN 975-342-435-3 Theodor W. Adorno Edebiyat Yazıları Çevirenler: Sabir Yücesoy - Orhan Koçak metis eleştiri İçindekiler Sunuş - Orhan Koçak Edebiyat Yazıları Biçim Olarak Deneme Çağdaş Romanda Anlatıcının Konumu Balzac'ı Okumak Bir Thomas Mann Portresine Doğru Aldous Huxley ve Ütopya Gerçeküstücülüğe Sonradan Bakış Lirik Şiir ve Toplum Vekil Olarak Sanatçı Sanat Şen midir? Kültür Eleştirisi ve Toplum Sunuş - Orhan Koçak Bu kitapta toplanan yazılar, ikisi dışında, Adorno'nun Noten zur Literatur (Edebiyata Notlar, 1958, 1961, 1965) kitabından alınmıştır. "Huxley ve Ütopya" ile "Kültürel Eleştiri ve Toplum" başlıklı denemelerse yazarın Prismen (Prizmalar, 1955) kitabından geliyor. Hepsi de 50'li yıllarla 60'ların ilk yansının ürünü. Çoğu önce radyo konuşması olarak sunulmuş, sonradan dergilerde ya da doğrudan doğruya "Notlar" kitabında yayımlanmıştır. İlk deneme, "Biçim Olarak Deneme", 1954-58 yıllarında yazılmıştır ve sadece Adorno'nun bir yazı türü üzerine görüşlerini değil, yazarın kendi düşünme ve sunum tarzını da ortaya koyar. Deneme, bir yazarın herhangi bir konuda duygularını, düşüncelerini gelişigüzel biçimde ve engelsizce dile getirmesi değildir Adorno'ya göre. Hele bunları ilk kez kendisi hissediyor ve düşünüyormuşçasına ortaya sürmesi hiç değildir. Bugün de "deneme" adıyla bildiğimiz türün kurucularından Montaigne'de böyle bir özgürlük ya da başına buyrukluk sanısının anlaşılabilir nedenleri vardır: Rönesans yazarı için, psikoloji de dahil olmak üzere her şey yeni başlıyor gibidir; geçmişin heybetli anıtları bile ancak bugünün içinde kıpırdayan bir canlılığın ön belirtileri olabilir. Oysa Adorno, ardında devasa -ve boğucu olabilecek- bir kültürel kalıt bulunan Aydınlanma-sonrası bir yazar olarak, bu türden bir safiyete ya da ilkselciliğe kaptıramaz kendini: Deneme her zaman "kültürel olarak önceden biçimlendirilmiş belli nesneler hakkında spekülasyon"dur onun için. Bir dipnotunda, Lukâcs'ın Ruh ve Biçimler kitabındaki "Denemenin Biçimi ve Doğası Üzerine" denemesinden şu bölümü alıntılar: "Deneme daima zaten biçimlendirilmiş bulunan bir şeyden bahseder ya da en iyi ihtimalle var olmuş bir şeyden; yani boş bir hiçlikten yeni şeyler çekip çıkartmak yerine sadece bir zamanlar yaşamış şeyleri yeniden düzenlemek, deneme için özseldir." Deneme(ci)nin ikili görevini de konusunun bu özgüllüğü ("bir şey", "belli nesneler") ve "zaten biçimlendirilmiş" doğası belirler. Denemenin konusu, tikel bir görüngüdür: Bir yapıt, bir yazar, bir dönem, bir durum. İşlenmiş bir görüngüdür bu; önceki yazarların, önceki kuşakların bakışlarıyla şekillenmiş, bu bakışlardan oluşan bir görüngü. Öte yandan bu tikellik, ancak daha tümel işlemlerin, çünkü kavramların aracılığıyla üretilmiştir: Tümellik yoksa, tikellik de düşünülemez. Deneme, konusunun bu kavramsal olarak dolayımlanmış niteliğinin hakkını vermek için onu taklit etmek, onun gibi davranmak zorundadır: Hem tikel nesnesini öznel biçimde deneyimleyecek hem de bu deneyimi derinleştirmek ve sergilemek için nesnel işlemleri -kavramları- seferber edecektir. Bu gerilim, denemenin var edici zorluğudur: "Sunuş ile konunun özdeş olmadığı bilinci, sunuşu amansız bir çabaya zorlar. Denemeyi sanata benzeten tek şey de budur işte." Kavram, tikelin tümele ya da genele bağımlı kılınmasıdır, bir yığın özgül görüngünün genel bir başlık altında özdeşleştirilmesi. Adorno'ya göre, en genel anlamıyla tahakkümün de yaptığı budur. Deneme, bu açıdan tıpkı sanat yapıtları gibi, özgürleştirici bir ters akıntının hizmetindedir: Genele karşı tikelin ve özdeşlik-dışının haklarını korur, bir şeyin bir an için bile olsa başka bir şey için değil de sırf kendisi için belirebileceği bir düşünsel ufkun açılmasına yönelir. Ama bu ufuk yine de düşünseldir, kavramlarla tasarlanmaktadır ve zaten denemenin aracı da her zaman kavramsal çengelleri bulunan sözcüklerdir. Adorno, bu uzlaşmaz karşıtlığın bütün gerilimini kaydeder; ama onu donmuş, kımıltısız bir karşıtlık olarak bırakmaz: Bu açıdan tıpkı ustaları Hegel ve Marx gibi, karşıtlığı işletir, işlemeye bırakır. Ve bir biçim, bir tür olarak denemenin kendisi de böyle bir diyalektiğin sözel cisimlenişidir: Genelliklerin, genelgeçer yargıların içinde rahat edemez denemeci; ama her zaman tikelden genele ilerleme gereğini de hisseder, çünkü o tikel "şey"in de o tikellik noktasında bırakıldığında inatçı bir körlükten, hatta bir yalandan başka bir şey olamayacağını seziyordun Kitaptaki son yazı, "Kültür Eleştirisi ve Toplum", ilk yazıda öncelikle bir üslup ve biçim sorunu olarak betimlenen bu düşünme/yazma/çalışma tarzının (Adorno buna "negatif diyalektik" adını da verecektir) ahlaki temellerini ortaya koymaktadır. Düşünce ulaştığı hiç bir uğrakta huzur bulamaz: Kendine ve düşündüğü şeye ("nesneye") sadık kalmak istiyorsa eğer, vardığı sentezleri sürekli yadsımak, kendi iç çelişkilerini kurcalamak ve bu çelişkilerin işleyişinden güç almak zorundadır. Bu erken kapanmayı reddeden diyalektiğin işleyişini "aşkın eleştiri" ve "içkin eleştiri" kavramlarıyla formüllendirir Adorno. İçkin eleştiri, kültürel ve düşünsel ürünleri sadece kültür ve düşüncenin kendi kıstaslarıyla değerlendirmektir; aşkın eleştiri ise bu ürünlerin tarihsel/toplumsal belirleyicilerini araştırmak anlamına gelir. İçkin eleştiri, tek başına kaldığında, tarihin kültür üzerinde bıraktığı izleri, "yara izlerini" gözden kaçırır; üstelik içkin