ebook img

Düzen ve Gaye Delili Üzerine Bir Analiz PDF

17 Pages·2010·1 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Düzen ve Gaye Delili Üzerine Bir Analiz

FERIT USLU • 31 Dini Araştırmalar, Ocak-Nisan 2002, C. 4, s. 12, ss. 31-48. Düzen ve Gaye Delili Üzerine Bir Analiz Ferit Uslu· ABSTRACT An Analysis on Teleological Argument for the Existence of God In this paper, I examine the logical structure of teleological argument and D. Hume's critiques about it, then evaluate the arguments power and significance. Hume's cririques can be summed up in two main points. 1. About the premise of the argument: The concept of "theological order" is ba.sed on an anthropomorphic analogy and this is inappropriate. 2. About the conclusion of the argument: TheArgumentdoesn't lead us to the God oftheistic religions. In the paper, different concepts of order are analyzed and according to this analysis Hume's critiques are discussed widely in the light of R Swinburne's new formulation of the argument. At the en d, in the lig ht of those discussions, I investigate power and significance of the argument. Keyword.s: 1. God, 2. Argument, 3. TeZeology 4. Order, 5. Design, 6. David Hume 7. Richard Swinbume, 8. Causal explanation, 9. Teleological e.xplanation. Giriş Bu çalışmanın amacı, düzen ve gaye delilinin (D.G.D.) mantık! yapısını tahlil etmek ve bir delil olarak gücünü değerlendirmektir. Mantık! yapısını tahlilden maksadım, D.G.D.'nin ana kavramlarını ve öncülünü inceleyerek, öncüiden sonuca ulaşılırken kullanılan akıl yürütme biçimlerinin yapısını ortaya çıkararak arılan tahlil etmektir. Bir delil olarak gücünü değerlendir- * Arş. Gör., Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyar Fakültesi Din Felsefesi Anabilim Dalı. 32 • DiNi ARAŞTIRMALAR rnekten maksadun ise, sonucun delilm öncülünden ne derece me~rı1 bir ~ekil­ de çıkarılabileceği ve elde edilen sonucun teizm için ne anlam ifade ettiğini sorgulamaktır. Bunu yaparken delile yöneltilen ele~tirilere değirıecek, bunla rın gücü ve değeri üzerinde duracak ve bu ele~tirileri göz önünde bulundura rak geli~tirilen delilin çağda~ formülle~tirmelerini de ele alacağım. Aslında tek bir D.G.D.'nden değil de, düzen ve gayeye yüklenen anlamla ra göre deği~en, pek çok düzen ve gaye delilinden söz etmek daha doğrudur. Mesela, yıldızlada süslenmi~ gökyüzünün güzelliğinden hareketle gel~tirilen bir delil estetik düzen fikrine dayanmaktadır. Öte yandan, zaman zaman farklı düzen delilleri iç içe de olabilir. Sözgelimi, yıldızlada süslenmi~ gökyüzü tab losu, gökyüzünde göıiilen cisimlerin mükemmel düzenliliği ile birlikte ele alınarak, estetik düzen delili ile kozal düzen delili birbirine destek olacak şekilde tek bir form altında ifade edilebilir.1 Bu sebeple, bir kavram k~ıklığı­ na yol açmamak için, bu incelemede düzen ve gaye delillerinden genel an lamda bir delil türü olarak bahsedildiğinde tekil bir kullanım tercih edilerek "düzen ve gaye delili" (kısaca D.G.D.) denilecek, fakat D.G.D.'nin birbirinden farklı foımülle~tirmeleri söz konusu edildiği yerlerde ise "düzen ve gaye delil leri" (kısaca D. G. delilleri) ~eklinde çoğul ifade kullanılacaktır. Kimi düzen ve gaye delillerinin düzen kavramına, kiminin de gaye kavra mına ağırlık verdiğini görmekteyiz. Falzat bunları farklı deliller değil, bir de lilin deği~ik formülle~tirmeleri olarak ele almak daha doğru gözükmektedir. Her ild formülle~tirmesini de göz önünde bulundurarak, D.G. delillerin deld akıl yürütmenin en genel ~ekliyle ~u basamaklardan oluştuğunu söyle yebiliriz: Önciil: Evrende gayeli bir düzen (bir organizasyon, bir adaptasyon) ken dini gösteımektedir. Sonuç: Öyleyse bu gayeli düzen bilgi ve hikmet sahibi bir düzenleyici tarafından meydana getirilmi~tir. Kant'a göre, D.G.D.'ndeki alu! yürütmenin bu ild basamağı arasında, ön cülden sonuca geçmeye hizmet eden bir basamak daha vardır. Bu ara öncül ~öyledir: Söz konusu gayesel düzen evrendeki ~eylerin bir kısmı tarafından veya evrenin tümü tarafindan sağlanmı~ olamaz.2 Aşağıda D.G.D:'nin bu ild akıl yürütme hasarnağını ayrı ba~lıklar altında ele alarak, temel kavramlarını analiz edip, değerlendireceğiz. A. ÖNCÜL: EVRENDEKi DÜZEN 1. Düzen Kavramı Düzen kavramının çok açık ve üzerinde uzlaşılmı~ tek bir anlamı yoktur. Ayrıca çağlar boyunca süreldiliğini koruyan, evrenle ilgili deği~mez bir dü zen tasavvuru da olmamı~tır. 1 William P. Alston, 'Teleological Argunıent for the Existence of Go d" The Encyclopedia ofP hilo· soplıy, ed. by Paul Edwards, c. VIII, London-New York, 1967, s. 84. 2·. Inunaııuel Kant,An Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardınılı, İstanbul, 1993, s. 302, § A, 625, B 653. i! FERiT USLU • 33 Düzen kavramı, evrende meydana gelen olay ve süreçlerin birbiriyle iliş­ kisini açıklamak için kullanıldığında, bu kavrama birbirinden farklı anlam lar yüklendiği görülür. Eğer evrenin belli parçaları/olayları, zaman ya da mekansal bir yakinlık içerisinde ortaya çıkıyor ve bu, fark edilir sürekli de ğişmezlikler ya da tekrarlar içinde oluyorsa buna kozal düzen, bu düzen bir gayeye hizmet eder tarzda organize olmuşsa buna da gayesel düzen denir.3 a. Gayesel Düzen İçinde zımnen dahi olsa gaye fikrinin olduğu düzen tasavvurlanna gaye sel (teleolojik) düzen denilmektedir. Gayesel düzenle ilgili ayırt edici özellik, onun, belirli bir 'sonucu' meydana getirmek için gerekli olan süreç ve yapı­ lara dayalı bir düzen fikrini esas almasıdır. Gayesel anlamada bir grup ele mentin düzenlendiğini söylemek, onlann belli bir yapı meydana getirmek için bir birbirleriyle özel bir ilgiye ait bir takım "nedenler" doğrultusunda ilişkilendirildiklerini söylemektir. 4 Gayesel düzen kavramını diğer düzen kavramlanndan, özellikle de ko za! düzen kavramından ayırt edebilmek için olgulan açıklamanın iki farklı yolundan söz etmekyerinde olacaktır. Bunlardan birikozafaçıklamadır. Buna bilimsel açıklama da denebilir. Kozalaçıklamada esas olan, olayları/olgula­ rı, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde devam eden tekrarlanmalar şeklinde açık­ lamaktır. Diğerigayesel açıklamadır. Bu da bir olgunun bir kişi tarafından bir amacı ve gayeyi gerçekleştirmek için meydana getirildiğini söylemek sure tiyle yapılan açıklamadır.5 Bu yüzden buna "kişisel açıklama" da denilmek-. tedir. Gayesel açıklama, varlığa çıkanın "ne için" var olduğunun açıklanması şeklinde de taııımlanır.6 · Tabii bilimler kozal açıklamayı esas alırlar ve tabiatta hüküm süren ka nunları keşfetmeye çalışırlar. Tabii bilimlerin nihai olarak hedeflediği şey, tüm evreni açıklayabilecek en genel tabiatkanunlarına ulaşmaktır.7 Evrenle ilgili gayesel açıklama ise, evrendeki düzenin var olmasının "nedenini" or taya koymayı amaçlar. İşte D.G.D.'nin evren hakkında yapmayı amaçladığı bu türden bir açİklamadır. Bu sebeple, D.G.D. açısından evrendeki düzen, son tahlilde, gayesel bir düzen olmaktadır. Evrendeki Düzen Hakkında Farklı Gayesel Açıklamalar "Evrendeki yapı ve süreçlerin gayesel açıklaması nedir?" sorusu karşı~ sında birbirinden farklı cevaplar verilebilmektedir. Bu cevaplara göre D.G. delilleri de değişiklik arz ederler. Bu cevapları temelde iki kategoride topla yabiliriz. 3 Alston, a.g.m., s. 84. 4 Alston, a.g.m., a.y. 5 Richard G. Swinburne, "Tasanm Kanıtı", çev. Cafer Sadık Yaran, Klasik ve Çağdaş Metinler/e Din Felsefesi, der. Cafer Sadık Yaran, Samsun, ı 997, s. 115-116. 6 İlhan Kutlueı;Akıl ve İtikat: Kelam Felsefe nişkileri Üzerine Araştırmalar, İstanbul, ı 996, s. 159. 7 Stephen W Hawking, Zamanın Kısa Tarihi: Büyük Patlamadan Kara Delik/ere, çev. Sabit Say, Murat Uraz, 8. baskı, İstanbul, 1993, s. 27. 34 • DINi ARAŞTIRMALAR i. Evreni Bir Bütün Olarak Ele Alan Gayesel Açıklamalar Bu tür gayesel açıklamalar evreni bir bütün olarak ele alıp, onu İlahi bir gayenin vasıtası olarak görme eğilirnindedirler. Bu bakış açısına göre kuru lan D.G. delilleri de "bir bütün olarak evrenden hareket eden D.G.D." ola rak nitelenir.8 Bu yaklaşımda, insanların bilinçli bir plana ve gayeye göre meydana getirdikleri sanat eserleriyle kurulan analojinin -bu analojinin kri tiği ileride yapılmaktadır- tesiri oldukça fazladır.9 Burada İlahi gaye'nin ne olduğu hakkında genel olarak iki farklı yorum vardır. Kimileri için bu gaye, tek tek olaylarda ya da evrenin bütününde değildir, evrene aşkındır ve evren içinden çıkarılamaz. Mesela, İbn Sina'ya göre, ev renin var edilmesindeki İlahi gaye (el-gayetü'l-İlahiyye) Allah'ın sons.ı.ız cö mertliği ve inayetidir. Bu cömertlikte vermek, almak için olmadığından, hiçbir şekilde Allah'a bir eksiklik ve yaratıklarına muhtaç olma özelliği atfe 10 dilmiş olmaz. Bu görüşle ilgili iki sorun vardır. Burılardan birisi teolojik, diğeri ise fel sefidir. Teolojik itiraz şudur: Tarırı'ya bir gaye atfetmek, O'nun kendinde bu lunmayan bir ihtiyacım karşılaması anlamına geleceği için, O'na bir eksik lik atfetmek olmayacak rnıdır?11 Felsefi sorun ise şudur: Eğer bu gaye hiç bir ihtiyaç ve amaçtan kaynaklanmıyorsa, bu durumda "amacı olmayan gaye" ne arılama gelmektedir? Sonsuz mükemmellikte olan ve hiçbir yönden ya rattıklanna benzemeyen Allah'ın, "cömertlik"le nitelenmesi ne anlama gel mektedir? Bunun antropomorfik olmayan bir anlamı var rnıdır?12 Evrenin bir bütün olarak, İlahi bir gayeyi gerçekleştirmek için yaratıldı­ ğını ileri süren diğer bir görüş, bu gayenin, evrenin içinde ve· onun sahip olduğu iç-düzenin bir hedefi olduğu şeklindedir. İnsan ırkının varlığa çıkma­ sı ve bir sonraki aşama olarak da bu dünyada ahiakl gelişimini tamamlama sı, bu yaklaşımı benimseyerılerce çoğurılukla evrendeki düzenin gayesi ve 13 evrenin yaratılış nedeni olarak görülür. Bu yaklaşım görüldüğü gibi evre nin, ortak bir düzene sahip olarak görülmesine ve uyum sağlayan yapılan ortak olarak destekleyen bütüncill bir sistem olarak düşünülmesille dayan maktadır.14 İbn Rüşd'ün inayet delili böyle bir yaklaşımı esas alan D.G.D. 15 formülleştirmesine iyi bir örnek teşkil etmektedir. Çağıınızda ise inayet deliline benzer bir deliii R R. Tennant, 1930'da kaleme aldığı Philosophical Theology16 (cilt"II, Cambridge-New York, Cambridge U.P.) adlı eserinde ileri sürmüştür. 8 Alston, a.g.rn., s. 86. 9 Alston, a.g.rn., s. 85, 86. ı o İbn Sina, es-Şifô.: İlahiyyô.t, neşr. G. C. Anawati, Said Zayed, y.y., t.y., s. 289-297. ı ı Alaaddin Ali Tı1si, Tehô.fütü'l-Felô.sife (Kitabu'l-Zuhr), çev. Recep Duran, Ankara, 1990, s. ı 72. ı2 Alston, a.g.rn., s. 86. ı3 Alston, a.g.rn., s. 86; John Hick, Arguments for the Existence of God, London,l979, s. 35. 14Alston, a.g.rn., a.y. ıs İbn Rüşd, el-Keşf an Menô.hici'l Edille fi.Akô.idi'l-Mille (Felsefetü İbn Rüşd içinde, 2. baskı, Bey rut, ı399/ı979), s. 60. ·ı6 ER. Tennant,Philosophical Theology vol. II, Cambridge-New York; Cambridge U.P., ı930, ch. 4. FERIT USLU • 35 Fakat bu görüşü benimsemenin önünde de bir takım sorunlar vardır. Willi- . am Alston'un da dediği gibi, insanın ahlaki tekfunülünün tüm kozmik süreci ilgilendirir bir değeri olup olmadığıyla ilgili var olan ciddi kuşkular bir yana, evrende yer alan ve ortaya çıkan her şeyin insani tekfunülle aliikalı olduğuna dair emareler bulmak mümkün görünmemektedir. 17 Eski kozmolojinin insan merkezli Batlamyuscu evren tasavvuru böyle bir anlayış için uygun bir zemin teşkil etmekteydi, fakat günümüzde tüm evrenin insan için yaratıldığını dü şünmek çoğu ffiozof açısından kabul edilebilir bir iddia değildir. 18 Evrenin tümüyle ilgili bir gayesel düzen fikri üzerine kurulu olan bir D.G.D.'in göğüslernesi gereken diğer bir önemli eleştiri, bizim kendi pers pektiflerimizin sınırlan içerisinde evrenin tümünü kuşatan bir bakış açısını güvenilir bir yolla geliştirip geliştiremeyeceğimizdir.19 Bu soruya verilecek cevabın niteliği ve tatmirıkarlığı bu tür delillerin geçerliliğini doğrudan et kileyecektir. ii. Evrendeki Tekil Durumlardan Hareket Eden Gayesel Açıklamalar Evrendeki düzenin gayesi nedir sorusuna verilebilecek cevaplar arasın­ dan ikinci kategoriyi oluşturanlar, birincilerden farklı olarak gayeyi evrenin tümünde aramazlar. Bu yaklaşımda tek tek olgular, yapılar ve süreçler ele alınarak onlardaki gayeliliğin gösterilmesi hedeflenir ve bunlardan hare ketle bir gaye koyucuya ulaşılır. 18. yüzyıl felsefecilerinden William Paley'in (1743-1805) ileri sürdüğü D.G.D., tekil durunılardan yola çıkarak onlarda ki gayeliliği göstermeye çalışanlar arasında en meşhur olanlardandır. Paley, düzenin bir göstergesi olarak insan gözü üzerinde yoğunlaşır ve gözü mey dana getiren pek çok parça ve bölümü n görmeyi meydana getirmek için son derece uyumlu bir şekilde nasıl çalıştığı üzerinde durur. Sonuç olarak o, göz dokularının tümünün bir gayeye (burada gaye görmenin sağlanmasıdır) yönelik olarak çalışmasının ancak tabiat üstü bir düzen koyucu fikriyle açık­ lanabileceğini çıkarsar. 20 Paley'inki gibi tekil nesnelere/durumlara ait gayesel açıklamalarla ilgili önemli bir güçlük, tekil durumların gayesinin göz örneğinde olduğu kadar her zaman açık olmamasıdır. Mesela, belli bir yerde bulunan bir taşın gayesi nin bir su akıntısırun yolunu değiştirmek olduğu söylendiğinde, bundan onun bir planlamanın sonucu olduğu yorumu çıkarılabilir. Halbuki taşın bu şekilde duruşundan doğan gaye, tamamen doğal sebeplerden doğan bir gaye olarak da yorumlanabilir. Böyle bir yorum, hiçbir nesnenin. tüm koşullar altında geçerli olan mutlak ya da tek bir gayesinden söz edilerneyeceği dü şüncesine dayanır. Bu anlayışa göre, her hangi bir taşın bir gayesinden söz edilmesi, bu gayenin taşın kendisinin özü gereği sahip olduğu ya da önce- 17 Alston, a.g.rn., a.y. 18 Hick, a.g.rn., s. 35. 19 David A. Pailin, Groundwork ofPhilosophy ofReligion, London, 1986, s. 170. 20 William Paley, Natural Theology; or Evidences of the Existence and Attributes of Deit;y, 12. edition, chp. 3, s. 18 vd., http://www.hti.umich.edU/cgi/p/pd-rnodeng/pd-modeng-idx?t ype=HTML&rgn=TEI.2&byre=53049319. 36 • DiNi ARAŞTIRMALAR den donatıldığı bir gaye değildir. Aksine bu gaye, taşın bulunduğu ortam içinde belli bir biçimde iş gördüğü anlaşıldıktan sonra belirlenmiştir. Ancak aynı taş, ortamın değişmesine bağlı olarak, başka gayelerle de iş görebilir. Bu durumda, tekil nesne/durUmlardan hareket eden D.G. delillerinin daya nağı olan ortada tek bir gaye bulunduğu varsayımı, ileri sürülebilecek tek makul yorum olmaktan çıkmaktadır. Bu tür gayesel açıklamaların içerdiği diğer bir güçlük ise, açıklamanın tamamıyla insan eseri düzeneklerle evrendeki yapılar arasında kurulanana lojiye dayanmasıdır: Sözgelimi Paley bu analojiyi, gözü mekanik bir saate benzeterek kurmaktadır. Özellikle içerdiği bu analojik anlamdan ötürü, ileri ki sayfalarda ele alacağımız gibi, bu tür gayesel açıklamalar eleştiri almak tadırlar. Ayrıca Darwin'in canlı türlerinin menşei ile ilgili evrim teorisi pek çok kimseye göre, Paley'in, vücudumuzdaki ve diğer canlı organizmalarda ki organların gayesel bir düzenlilik içinde nasıl oluştuğuyla ilgili çoğu sonı­ suna cevap vermektedir.21 Bu eleştirilerin tahlilini yeri geldikçe yapacağız. b. Kozal Düzen Bir başka düzen çeşidi de kozal düzendir. Kozal düzen gayesel düzenden farklı olarak mekanik bir evren tasavvunınu esas alır. Mekanizm, gaye kav ramını metafizik bir kavram olarak değerlendirip bilimsel bulmadığı için, açıidamalarmda gayesel düzen fikrine yer vermez.22 Kozaldüzen anlayışın­ da tüm fiziksel olayların nihai açıklamaları, öncesindeki fiziksel olaylar ve bilinen nedensellik yasalarına göre yapılmaktadır.23 Newton sonrası çağdaş bilimin kozal açıklamayı kendine yegane açıklama yolu olarak seçtiği görülmektedir. Özellikle kartezyen felsefe ve Newton meka nizmiyle gelişen bu yeni düzen anlayışıyla, tabiattaki olaylan birbirine bağla­ yarak, onların dışındaki bir kuvvete doğrudan baş vurmaksızın, evrenin için deki her şeyi fizik yasalanyla açıklanıarım mümkün olduğu kanaari hilltim olmuştur.24 Newton mekaniğinin altın çağını yaşadığı 18. ve 19. yüzyıllarda, evren kozal kanunlar tarafından idare edilen devasa bir makine şeklinde ta savvur edilrnekteydi. Tanrı'nın varlığı kabul edilse de, doğa felsefesinin terne li sekiller bir kozal düzen anlayışına dayanıyordu.25 Bu yüzyıllarda yaşayan bilim adarnlan, tabiattaki İlahl kanunları keşfettiklerine inanıyorlar ve onları, evreni yöneten değişmez nesnel kurallar olarak görüyorlard ı. 26 Bu kurallar bizzat evreniri nesnel kurallan olunca da, onları koyan bir düzen koyucuya ihtiyaç duyulrnaktaydı. Bu dönemdeki D.G. delilleriniri böyle bir bakış açısı­ na ve doğa felsefesine dayandığını söyleyebiliriz. 21 J .. J. C. Smart, "The Existence of God", New Essays in Philosophical Theology, ed. by Antony Flew, Alasdair Macintyre, 7. inıpression, London-Beccles, 1969, s. 43. 22 Kuduer, a.g.e., s. 148. 23 Jennifer Trusted, Fizik ve Metafizik, çev. Se va! Yılmaz, İstanbul, 1995, s. 100. 24 Emile Boutioux, Çağdaş Felsefede İlinı ve Din, çev. Hasan Katipoğlu, İstanbul,1988, s. 18. 25 Trusted,a.g.e., s. 101. -26 Süleyman H. Bolay, Enıile Boutroux'da Zorunsuzlulc Doktrini, İstanbul, 1989, s. 85; Trusted, a.g.e., s. 171. FERiT USLU • 37 18 ve 19. yüzyıllarda "tabiat kanunlan"na duyulan söz konusu büyük güven ve saygı, D.G.D.'nin altın çağım yaşamasına neden olmuşturP Bu dönemin D.G. delillerinde görülen ortak özellik evrenin büyük bir saate veya makineye benzetilmesidir (mesela William Paley'in delili bunun kla sikleşmiş en iyi ömekl~inden biridir). Bu yüzden bu tür formülleştirmele­ r~, günümüzde analojik D.G.D. de denmektedir.28 Analojik D.G. delilinini delillerinin kanıdadığı Tanrı, yaşayan organizmalann yaratıcısı veya güzel ve estetik eserleri meydana getiren sanatkar değil, evrenin Ulu Mimarı ya da devasa makine ve tezgahların mucit ve düzenleyicisidir.29 Büyük ölçüde tab n din anlayışlarından beslenen ve deist bir dünya görüşüne hizmet eden D.G.D.'nin bu şekildeki formülleştirmelerinin pek çoğunda Tanrı'nın kendi ne özgü inayetine, evrene müdahalesine fazlaca yer yoktur. Tanrı sadece, evrenin yaratılmasından ve mevcut düzenini sağlayan kurallarım tayin et 30 mekten sorumlu görülmektedir. 2. Hume'un Düzen Kavramına Yönelttiği Eleştiriler· D. Hume'un D.G.D.'ne yönelttiği eleştiriler pek çok olmasına rağmen,31 bunlardan düzen kavramıyla ilgili olanlan iki grup altında toplamak müm kün gözüküyor: ı. Hume'un doğrudan düzen kavramıyla ilgili eleştirileri ve, 2. Düzen kavramıyla kurulan analojiye yönelik eleştirilerdir. Evrene yükle nen düzen kavramı temelde analojik olduğundan, aslında her iki eleştiri türü, bir eleştiıinin birbirini tamamlayan iki yönü olarak da ele alınabilir. Biz de bu sonuncu yaklaşımı benirnseyerek, iki eleştiriyi birlikte inceleyeceğiz. Birincisi, ortaçağ tabiat filozoflarını gayesel düzen fikrine sarılmaya iten önemli nedenlerden biri, Tann'mn mükemmelliğine ve mutlaklığına gönderme yapmaksızın olayların art arda gelişlerindeki düzenliliğe ve tabi at kanunlarının değişmezliğine güvenmenin onlara anlamsız görünmesi dir.32 Özellikle doğa felsefeleri ve kozmolojileri sebebiyle, onlar açısından gayesel düzen kavramı ile Tanrı'mn varlığı inancı, kendi aralannda hiçbir çelişkiye sebep olmadan tam bir tutarlılık arz ediyordu. Yeniçağın başların- 27 M. H. Carre, "Phisicotheology", The Encyclopedia of Philosophy, ed. by Paul Edwards, c. VI, London-New York, 1967, s. 300. 28 Michael Peterson, William Hasker vd., Reason and Religious Belief An Introduction to the Philosophy of Religion, New York-OXford, 1991, s. 80-81. 29 Carre, a.g.m., s. 300. 30 Trusted,a.g.e., s .172. * Hume'dan sonra D.G.D.'ne yapılan eleştiri!eı; onunkilerin tekran olmaktan fazlaca öteye git memiştir. Bu yüzden, Kant'ınkiler de dahil olmak üzere yapılan diğer eleştirileri aynca zik retnıeyi gerekli görmedik. 31 Hume'un D.G.D.'ne yönelttiği önemli eleştirilerden biri, düzensizlik olarak nitelenebilecek afet ve felaketierin ve insandan kaynaklanan kötülüklerin varlığının gayeli bir düzenin olma dığını gösterdiği şeklindedir. "Kötülük problemi" olarak da nitelenen bu sorun, tek başına bir makale konusu olacak şekilde başlı başına bir incelemeyi gerektirdiği için burada ele alınma­ yacaktır. Kötülük problemiyle ilgili eleştirisi dışında D. Hume'un D.G.D. ile ilgili tüm eleştiri­ lerini iki başlık altında toplamak mümkündür: ı. Alenıle ilgili müşahedelerimizden gayesel bir düzen fikrine ulaşamayız. Eğer ulaşıyorsak bu temelsiz bir analojiye dayanmaktadır, 2. Böyle bir gayesel düzen kavramına ulaşılsa bile bu kavram bizi teizmin Tann'sına iletmez .. 32 Trusted,a.g.e., s. 132. 38 • DiNi ARAŞTIRMALAR da gayesel açıklama düşüncesi terk edilmesine ve Tanrı'ya gönderme yapıl­ maksızın, evren kendi içinde mekanist kanunlarla açıklanmaya başlanma­ sına rağmen, evrendeki düzenin varlığı yine Tanrı'yla temellendiriliyordu. Mesela Descartes, tabiatın sahip. olduğu tekdüzeliği ve düzeni, Tanrı'nın değişmez ve kusursuz oluşuna bağlımaktaydı. Buradan yola çıkarak o, tabi at kanunlarının değişmez ve kat'i olduğu sonucunu çıkarmıştır.33 Halbuki bu açıklama o dönemde yeni gelişen kozal açıklama yöntemi için kabul edilebilir değildi. Çünkü bu, kozal düzen fikrini bir noktadan sonra bırakıp, tekrar eski gayesel düzen fikrine dönmek anlamına gelmektedir. Kozal düzen anlayışı, harici bir açıklayıcıyı zorunlu olarak gerektirme mektedir. Hatta onun gayeli bir düzen olması da gerekmez, o gayesiz, kör, tesadüf eseri vücut bulmuş bir düzen de olabilir. Daha doğrusu kozal açıkla­ ma bu düzenin nasıl ve niçin var olduğunu bize vermiyorsa bu soruyu sor manın bir anlamı da yoktur. İşte bu nokta, Ortaçağda soruları ve yöntemleri benzer olan din ve bilirnin bir birinden kopmasında önenıli rol oynamıştır. Bunun din açısırrdan anlamı, daha sonraKant'm Saf Aklın Eleştirisi'nde orta ya koyduğu gibi, metafiziğin ve teolojinin (kanıta dayalı) bir bilim olarak imkanının ortadan kalkması şeklinde olmuştur. Bu durumda hala, tabiatta gayeli/planlı bir düzenin var olduğu, "kesin kanıtları olan bir gerçeklik" olarak görülmeye devam edilebilir miydi? İşte Hume'un, şüpheci bir edayla sorgulamaya giriştiği budur. Hume'un, Doğal Din Üzerine Söyleşiler'de göstermeye çalıştığı temel hu sus, deneyimierimize dayanarak evrende kozal bir düzeninvar olduğunu id- . dia edebileceğimiz, fakat bu koz al düzen anlayışının bizi bir gayeye ve dolayı­ sıyla bir düzen koyucuya götürmeyeceği hususudur. Çünkü Hume'a göre, bir gayeye ve düzen koyucuya aneale gayesel düzen fikri götürebilir; böyle bir düzen fikri ise hem temelsizdir, hem de hatalı bir analojiye dayanmaktadır. Şöyle ki, Hume'a göre, analojik düzen delillerinde, delil ileri sürülürken insan elinin eseri olan ürünler çoğunlukla model kabul edilmektedir. Bunun sebebi, bu eserlerin çoğunlukla bir düzene sahip olmalandır. Fakat insan ürünü eserler ile tabiattaki eserler arasında önenıli bir fark vardır. İnsan eserleri söz konusu olduğunda biz, eserin parçalarını gayeye uyumlu hale getiren 'neden'i biliyoruz;. Fakat tabiat olaylarında böyle bir müşil.hedemiz olmadığından parçalarla gaye arasında uyum sağlayan kaynak, bizim için aşikar değildir. Bu konuda elimizdeki yegane belirti, böyle bir uyurnun sağ­ lanmasının bildiğimiz tek yolunun akıllı bir düzenleyiciyle olduğudur.34 33 Descartes'in bu konuyla ilgili şu ifadesi hayli dikkat çekicidir: "Umumi olarak gözden geçir~ diğim tabiat mefhumu ile, asıl oİarak Taı;ın'dan veyahut Tann'nın yaraolmış şeylerle kurdu ğu düzen ve durumdan başka bir şey kastermiyorum." (R. Descartes, Metafizik Düşünceler, çev. Mehmet Karasan, 2. baskı, İstanbul, 1962, s. 210-211.) 34 Böyle bir analojiyi çok çarpıcı bir şekilde Cicero'nun şu sözlerinde görmemiz mümkündür: "Bir kimse için, kendisinde bir zihin ve anlayış bulunduğuna fakat evrenin, kendi aklırun zor kavradığı şeyleri devindirip yöneten bir aklının bulunmadığına inanmaktan daha saçma bir kendini beğenmişlik olabilir mi?" (John Locke, İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme, çev. Vehbi · Hacıkadiroğlu, 2. baskı, İstanbul, 1996, s. 355.) FERiT USLU • 39 İşte Hume, böyle bir akıl yürütmeden hareketle kurulan analojiyle, evren deki düzenin kaynağının, düzen koyucusunun zihninde bulunan a priori bir düzen fikri olduğunu ileri sürerek açıklamanın ne ölçüde yerinde bir düşünce olduğunu eleştirir.35 Hume'a göre, tabii bir sürece, sırf gerçek an lamda gayeli olan insan ürünü süreçlere benzediği için gayelilik atfetmek asla. haklı gösterilemez; bu kendi düşüncelerimizi tabiatın işleyişine yansıt­ maktan başka bir şey değildir.36 İkincisi, kozal bir düzen kavramından hareket etmek de, Hume'a göre, D.G.D.'nin hedefine hizmet etmekten uzaktır. Zira var olan her evren, var olabilmek için barındırdığı unsurların tutarlı ve kararlı bir kompleksine sa hip olması gerekir. Buna göre, evrende kozal bir düzenin olduğunun gösteril mesi, bundan Tanrı'nın varlığının çıkarsanmasıru gerekli kılmaz. Çünkü aynı zamanda bu düzenin İlahi faaliyetin dışında hiçbir nedene dayanmadığının da gösterilmesi gerekmektedir. Fakat bu, tam da düzen delilin yapamadığı şeydir. Çünkü Hume, natüralist bir söylemle de evrendeki düzenin açıklama­ sının prensip olarak yapılabileceğini ileri sürer. Onun, "Epikürcü hipotez" dediği bu açıklamaya göre, evren belli sayıda kendi halinde hareket eden atomlardan oluşmaktadır. Eğer bu atomların sonuçta belli bir düzen oluştu­ rabilecekleri olası bir korubinasyon biçimleri varsa, burılar sınırsız bir za man içinde er ya da geç bu kombinasyona ulaşacaklardır. Belki de bizim içinde yaşadığımız evren, uzun süren bir kararsızlık ve düzensizlik sonrası şans eseri düzene kavuşan böyle bir evrendir.37 Nitekim Hume'dan kısa bir süre sonra Darwin, biyolojik sahada kendi kendine işleyen bir evrim süreci- · nin varlığını ortaya atarak, Hume'un Epikürcü hipotezine destek çlabilecek bir örnekleme sağlamıştır.38 Üçüncüsü, Hume'a göre, evreni bir makirıeye benzetmenin de bir temeli yoktur. Çünkü dünyamızın bitkiler, hayvanlar gibi canlılardan oluştuğu düşü­ nülürse, onu organik olarak düşünmek mekanik olarak düşünmekten daha az akla yatkın değildir. Öyleyse "Eğer evren" der Hume, "insan eserlerine ben zemekten daha çok hayvan vücutlarına ve bitkilere benziyorsa, nedeninin de berikinden çok orılarınkine benzemesi daha olasıdır; dolayısıyla kökeni akla ve tasanya değil, üreme ve bitmeye yorulmalıdır. [ ... ] Öyleyse dünyanın nede ninin, üreme ya da bitmeye benzer bir şey olduğunu çıkarsayabiliriz."39 Hume, bu sözlerle, evrende aklın yanında pek çok yörılendirici tabii ilke nin de var olduğuna dikkat çekmektedir. Her ilke kendi tabii ortamında et kindir: üreme, hayvanlar aleminde; bitme, bitkiler.aleminde vs. Bu sebeple ona göre, aklın, diğer ilkeler arasında öne çıkanlarak tüm evrenin yönlen dirİCİ ilkesi olduğunu ileri sürmenin hiçbir gerekçesi olamaz. O şöyle sorar: "Beynin düşünce dediğimiz bu küçük kımıltısının ne özelliği vardır ki, onu 35 David Hume, Din Üstüne, çev. Mete Tunçay, 3. baskı, Ankara 1995, s. 158. 36 Etienne Gilson, Tanrı ve Felsefe, çev. Mehmet S. Aydın, İzmir, 1986, s. 85. 37 Hume, a.g.e., s. 191-197. 38 Hick, a.g.e., s. 10, ll. · 39 Hume, a.g.e., s. 185, 186. . 40 • DiNi ARAŞTIRMALAR böyle bütün evrenin örneği yapmamız gereksin? [ ... ]Pekala varsayabilece ğimiz üzere, eğer düşünce, [evrende] bu daracık köşeye [dünyaya] özgüyse ve burada bile sınırlı bir eylem alanına sahipse, ona ne hakla her şeyin ilk nedeni gözüyle bakabiliriz?"4° Dördüncüsü, Htime açısından, bu akıl yürütmede zayıf olan bir başka husus da, fiziki düzenin bir açıklamaya ihtiyacı olduğunu farz ederken zihn1 düzenin (İlahi gaye ve hikmetin) bir açıklamaya ihtiyacı olmadığını düşün­ mektir. O, Philo'nun ağzından şöyle sorar: "Yok eğer bir yerde duracak ve daha ileri gitmeyeceksek, niçin oraya [Tanrı fikrine] kadar gidelim? Niçin maddi dünyada durmayalım?"41 3. Hume'un Düzen Kavramıyla İlgili Eleştirilerinin Tahlili Bu bölümde Hume'un eleştirilerini tahlil ederken ağırlıklı olarak Ric hard G. Swinburne'un görüşlerini göz önünde bulunduracağız. Zira Swin bume, Hume'un yukarıdaki tüm eleştirilerine rağmen D.G.D.'nin geçerli bir 42 formunun hala kurulabileceği kanaatindedir. Şimdi düzen kavramıyla ilgili Hume'un eleştirilerini sırasıyla ele alıyoruz. Hume'un aktardığımız itirazlarından birinci ve ikincisi insan eliyle mey dana getirilmiş düzenlerle evrendeki düzen arasında D.G.D.'nin kurduğu ana lojiye yöneliktir. R. Swinbume, tüm analojik çıkarımların hatalı olmadığını, günümüzde kimi geçerli analojik modellernelerin bilirnde de yaygın olarak kullanıldığını belirtir. Analojileı; sadece bilimsel teorileri anlamada değil, onla n ispatlamak için de kullanılmaktadır. Swinburne'e göre, tümevarırnsal bir form içerisinde ifade edilen D.G.D.'nin dayandığı analojik çıkarırn, bilimsel çıkarımlarda kullanılan analojik modeliere uygunluk arz etmektedir.43 Öyleyse Tann'nın varlığını kanıtlamak için, D.G.D.'nde analojik bir akıl yürütmenin kullanılmasında biçimsel bir hata yoktur. Fal<at Swinburne'un de belirttiği gibi, analojik delillerde önemli olan ve dikkat edilmesi gereken hu sus, benzetilen şeyler arasındaki benzerliğin ne kadar büyük olduğudur. Çünkü benzerlik ne kadar fazlaysa, delil de o ölçüde güçlü olacaktır.44 Bu durumda, D.G.D.'in de kullanılan analojideki benzerliğin ne kadar fazla olduğu önem kazanmaktadır. Diğer taraftan analojik deliller, gücünü sadece iki taraftaki benzer noktac ların fazlalığından almaz, ayrıca böyle bir delille ortaya konan teori, konu yu, alternatif teorilere göre daha basit, ve tutarlı bir şekilde açıklayabilme­ lidir. Çünkü, mürnl<ün oldukça az sayıda açıklama çeşidinin kabul edilmesi 45 gerektiği temel bir açıklama prensibi olarak kabul edilmektedir. Swin- 40 Hume, a.g.e., s. 157. :1 41 Hume, a.g.e., s. 170. Hume'un D.G.D.'ne yönelttiği eleştirilerle ilgili aynca Türkçe'de şu kay naklara bakılabilir: Mehmet Aydın, Din Felsefesi, 3. Baskı, İstanbul, 1992, s. 71-74; Necip Taylan, Düşünce Tarihinde Tan n Sorunu, İstanbul, 1998, s. 64-66. 42 Swinburne, "Tasarım Kanıtı", s. 83. 43 Richard G. Swinburne, "Teizm ve Bilim", Din ve Bilim: Çağdaş Batı ve İslam Düşüncesinden SeçmeFelsefi Yazılar, der. ve çev. Cafer SadıkYaran, Samsun, 1997, s. 112. 44 Swinburne, "Tasarım Kanıtı", s. 92. 45 Swinburne, a.y.

Description:
"düzen ve gaye delili" (kısaca D.G.D.) denilecek, fakat D.G.D.'nin .. nen düzen kavramı temelde analojik olduğundan, aslında her iki eleştiri türü,.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.