ebook img

Dünyadaki savaşların sebeplerini anlamak ve bu savaşların nereye varacağını öngörebilmek için ... PDF

42 Pages·2016·0.94 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Dünyadaki savaşların sebeplerini anlamak ve bu savaşların nereye varacağını öngörebilmek için ...

Dünyadaki savaşların sebeplerini anlamak ve bu savaşların nereye varacağını öngörebilmek için, bu savaşları başlatanların “neyi amaçladıklarını” ve “neye inandıklarını” bilmek gerekir. O sebeple bu yazıda konunun epey derinine ineceğiz, biraz sert olacak ama vakit ayırıp okursanız ne ala. Komployu gizlemenin en iyi yolu, onu ayağa düşürmek ve insanlara saçma bir şekilde anlatmaktır. Eğer komployu tamamen gizlemeye yeltenirseniz, en ufak bir bilgi sızıntısında büyük darbe alırsınız. Fakat komplonuzu, insanlara “inandırıcı olmayacak” bir şekilde sunarsanız, işte o zaman istediğiniz gibi at koşturabilirsiniz. Adını “Illuminati” koyduğumuz oluşumun stratejisi de budur aslında. İsim vermeyeyim, kimileri bunu kasten yapıyor, yine isim vermeyeyim fakat kimileri de kendi gerizekâlılıklarından buna alet oluyorlar. Örneğin sübliminal mesajlar oldukça ciddi bir konudur ve bu yazıda değil fakat bir sonraki yazıda o konuyu daha bir deşmeyi düşünüyorum. Bilinçaltı mesajları gibi ciddi bir konuyu bile hâlen “safsata” olarak gören insanlar var. Fakat bilgi sahibi olmadan önyargı sahibi olan bu kesim bilmez ki, reklamlarda sübliminal mesajlar kullanmak hukuken yasaktır -yine de bu kural sıklıkla ihlal edilir-. Şimdi sorarım size, safsata olan bir şey için neden hukuki önlem alınsın? İşte eğer siz sübliminal mesajları denyo dinci tayfa gibi “Çocuklara yıllarca susam sokağı seyrettirdiler, şimdi her yerde simit sarayları kuruldu” veya “Coca Cola’yı tersten okuyunca ‘no Muhammed no Allah’ yazıyürmüş” şeklinde insanlara sunarsanız haliyle bu ciddi konu gayriciddi bir hâle gelir ve insanların gözünde inandırıcılığını yitirir. Neyse, dediğim gibi bu bir sonraki yazının konusu olacak. Bu yazıda daha çok siyonizm ve Rothschild üzerinde duracağım, fakat daha sonra konuyu genişleteceğim gadasını aldıklarım. İlk başlarda biraz tarihi olaylar üzerinde duracağım, okurken belki sıkılabilirsiniz fakat sonra konu biraz renklenecek. Gerçi anlatacağım şeyler pek de hoş şeyler değil, bunlar için “renkli” ifadesini kullanmak da garibime gitti fakat maalesef ki insanlara ne anlattığından çok, onu nasıl anlattığın önemlidir bu anasını siktiğimin dünyasında. Vatikan’ın en bilindik 2 gizli yapılanması vardır, “bilindik” ve “gizli” kelimelerinin yanyana kullanılması belki ironik gelebilir size, “gizli olan bir şey hakkında nasıl bu kadar bilgi sahibi olabiliyoruz?” şeklinde düşünebilirsiniz. Fakat bu yapılanmalar hakkında sadece yüzeysel bilgilere sahibiz ve gizliliklerini korumalarını sağlayan yegâne unsur ise yukarıda belirttiğim üzere bilgi dezenformasyonudur. Vatikan’a ait olan bu 2 gizli yapılanmadan biri Malta Şövalyeleri, ikincisi ise Opus Dei’dir. Bu yazıda Vatikan’dan da bahsetmeyeceğim, bunları anlatmamın tek sebebi şudur; benim bu blog’da “Illuminati” diye tabir ettiğim oluşum, Malta Şovalyeleri veya Opus Dei gibi kısıtlı bir gizli örgütten ziyade, siyonist zihniyettir. Yalnızca kişileri değil, aynı zamanda fikirleri sembolize eder Illuminati. Yani bugüne kadar yüzeysel bir şekilde “emperyalizm”, “siyonizm” denilen şeye biz Illuminati demiş olduk. İşte bu tek dünya devleti, tek merkez bankası kurma hayali taşıyan ve insanları köleleştirme amacında olan zihniyetin baş aktörleri Rothschild ailesidir. Siyonizm sadece Rothschild’den ibaret değildir. Eğer Rothschild ailesinin bütün üyeleri bir gün topluca suikaste uğrasa, onların yerini dolduracak başka aktörler çıkacaktır, zira “siyonizm” bir felsefedir ve bu felsefeyi takip eden kişiler tarafından ekonomik yollarla köleleştirilen bir dünya vardır. Burada anlatacaklarımın en büyük delili ne kitaplar, ne gazeteler, ne de herhangi elle tutulur başka bir materyaldir. Burada anlatacaklarımın en büyük delili, yakın tarihte yaşananlar ve bugün yaşanmakta olanlardır. Girizgâhı yaptım, başlıyorum kaynatasız. Rothschild hanedanlığının hikâyesi 1812’de ölen Mayer Amschel Rothschild ile başlar. M. A. Rothschild, öldüğünde dünyadaki sayılı servetlerden birini bırakmıştır ardında, fakat bu serveti asla oğulları arasında bölüştürmemiş ve dağıtmamıştır. Tüm servetin, kendisinden çok sonraki nesillerde bile tek bir çatı altından yönetilmesini ve bu sebeple ailenin ve servetin “en büyük oğul tarafından yönetilmesini” vasiyet etmiştir. Bu en büyük oğul tarafından yönetilme vasiyeti bazı durumlarda ihlal edilmiştir, örneğin M. A. Rothschild ölünce aile liderliğini en büyük oğlu olmayan fakat ticari dehası ile tüm ailenin onayını alan Nathan Rothschild üstlenmiştir. Peki bu para M. A. Rothschild’e nereden geldi, nasıl böyle büyük bir servet bırakabildi? Coğrafi olarak bugünün Almanya’sında yer alan Hesse Cassel’in prensinin şahsi bankeri olan M.A. Rothschild, en büyük vurgunu bu genç prensi dolandırarak yapar. Malumunuz ABD’nin kuruluş tarihi 1776’dır ve bu yıla kadar ABD, İngiltere’ye karşı bir bağımsızlık mücadelesi vermiştir. Hesse Cassel prensinin babası bu savaşta İngiltere’ye asker kiralar ve bunun karşılığında İngiltere’den epey bir miktar para alır. Kavak Yelleri dizisi tadında olan bu dolandırıcılık hikâyesini çok detayına inerek anlatmayacağım, fakat bilmeniz gereken kadarını söyleyeyim: Prens, babasını dolandırarak -tahmini- 3 milyon doları kendi cebine indirir, ardından bu parayı en güvendiği insan olan M.A. Rothschild’e emanet eder, M.A. Rothschild ise prensin o zamanki zor durumundan istifade ederek bu parayı kendi zimmetine geçirir. Yani senin anlayacağın kaynatasız, bugün dünyanın en zengin ailesi olan Rothschild hanedanlığının ilk büyük sermayesi, 2 kez el değiştirilen bir dolandırıcılık öyküsüne uzanır. Bilirsiniz ben böyle biyografik detaylara pek değinmem, akademisyen miyim amına koyim? Bunları anlatmamın esas sebebi şuydu; Rothschild ailesinin o tarihten günümüze kadarki “servet edinme” yöntemi hiç değişmemiş, sadece update edilmiştir. Mantık daima aynıdır ve bu mantık spekülasyon yaratma, kriz oluşturma, savaş başlatma, astronomik faizler ile borçlandırma gibi ahlaksız temeller üzerine kuruludur. Rothschild ailesinin bu “hesaplanamaz” miktardaki serveti, hep buna benzer entrikalar ve savaşlardan beslenmiştir. (In devastation, there is opportunity = Yıkımda fırsat vardır) M. A. Rothschild, edindiği servet ile Avrupa’nın 5 büyük şehrinde şubeler açar ve bu şubelerin başına oğullarını atar. Çok gerekli değil ama söyleyeyim, bu şehirler Napoli, Frankfurt, Viyana, Paris ve Londra’dır. En önemli olan şehri kasıtlı olarak sona bıraktım ki aklınızda daha bir yer edinsin. Zira baba M. A. Rothschild, oğlu Nathan Rothschild’i Londra’ya tayin eder. Nathan, en az babası Mayer kadar deha bir bankerdir. Şimdi lütfen buradan sonrasını dikkâtle okuyun. İngiltere-Prusya ittifakı ile Fransa arasında gerçekleşen Waterloo savaşının sonlarına doğru, İngiliz-Alman ittifakının Fransızları yeneceği neredeyse kesin bir hâl alır. Ki zaten bu savaşın sonucunda Napolyon önderliğindeki Fransızlar bozguna uğramıştır. Nathan o dönem sadece yahudilere tanınan ayrıcalıklar sayesinde bu savaşa gözlemci olarak katılmış ve savaşı İngilizlerin kazanacağını anlar anlamaz Londra’ya doğru yol almıştır. Peki neden? Borsa, Rothschild tarafından kurulmuş bir piyasadır. Küçük oğul Nathan Rothschild, Londra Borsası’na girerek Waterloo Savaşı’nı İngiltere’nin kaybettiği söylentisini yayar. Tabi ki Rothschild ailesinin bir üyesi, yeterince güvenilir bir kaynaktır dönemin piyasası için. Gerçi hâlâ öyle ya neyse ehehe. Bunun üzerine Londra Borsası’nda hisse sahibi olan herkes, olabildiğince ucuz fiyatlarla hisselerini satmış, elinden çıkarmıştır. Peki bu çok ucuzdan satılan hisseleri, doğal olarak satın alan da birilerinin olması gerekir değil mi? Kimdir bu hisseleri ucuzdan satın alan şahıs? Tabi ki Nathan Rothschild. Radyo, telefon, telgraf gibi haberleşme mekanizmalarının henüz olmadığı o günlerde İngilizler, Nathan’ın hisselerin çoğunu toplamasına yetecek bir süre boyunca savaşı kaybettiklerine inanmıştır. Ardından Waterloo Harbi’ni İngiltere’nin kazandığı ortaya çıkar ve iki gün önce “aman zarar etmeyelim” diye adeta çöp fiyatına satılan hisseler aşırı oranda değer kazanır. Bu hisselerin sahibi ise çoktan Nathan Rothschild olmuştur. Sonuç olarak Nathan Rothschild, Avrupa’nın her yerine yayılmış olan ailesinin toplam servetini, sadece İngiltere üzerinden “binlerce” kez katlamıştır. Bu aile sadece bu spekülasyon ile değil, öte yandan sahip oldukları sermaye sayesinde savaşa giren ülkelere kredi vererek de servetine servet katmıştır. Kredi vermek, tefeciliğin kanuna ve kitaba uydurulmuş halinden başka bir şey değildir. Yani bir insana kredi vermek; “ben sana para vereceğim, fakat bunu faiziyle senden geri alırım, aksi takdirde boklu bezlerini yıkayan annene bile el koyma hakkına sahip olurum” demektir. Bunu bir insana değil de İngiltere, ABD veya Türkiye gibi bir ülkeye kredi vermek olarak değerlendirirseniz elde edeceğiniz kârı varın siz düşünün. Günümüzde işleyen “borçlandırma” sistemi de aynen bu şekilde işler. Ödediğiniz borç, ilk başta aldığınızdan borçtan daima fazladır, zira işin içine faizler girer. Bu kredi tanımım yüzünden topa tutulabilirim, fakat bankacılık “kitabına uydurulmuş haksız kazanç yöntemi”nden başka bir şey değildir. Bu sistemin kurucularının ve önderlerinin başında da son 200 yıldır Rothschild vardır. Neredeyse 200 yıldır ödediğimiz her faizde, aldığımız hemen hemen her üründe, Rothschild ailesinin cebine katkı sağlarız. Rockefeller, Morgan, Warburg aileleri, Rothschild’in yan kollarından sadece birkaçını oluşturur. Rockefeller ailesini finanse eden ve piyasaya sürenler, Rothschild ailesinden başkası değildir. Günümüzde ABD merkez bankası (Federal Rezerv), başını Rothschild’lerin çektiği yahudi ve siyonist bankerler tarafından yönetilir. Yani ABD’nin merkez bankası, kişilere ait özel bir kuruluştur. İngiliz Merkez Bankası yani Bank of England da yine Rothschild’ler tarafından uzun süre yönetilmiştir. Alman Merkez Bankası da önemli oranda Rothschild’e aittir zira 1. ve 2. Dünya Savaşı’nda Almanya’ya verdikleri kredilerin Almanya tarafından karşılanamamasının bedeli, Alman Merkez Bankası’na el koymaları olmuştur. Şu göstereceğim rakamlar 2007’ye aittir: Rank Order External debt Rank Country ($) 1 United States 12,250,000,000,000 2 United Kingdom 10,450,000,000,000 3 Germany 4,489,000,000,000 Dünyada en fazla dış borcu olan 3 ülke sırasıyla ABD, İngiltere ve Almanya’dır. Bu ülkeler, dünyadaki ekonomik bağımsızlıktan en uzak ülkelerdir. Tabi ABD ve İngiltere’nin son 12 yıldır Körfez Savaşı’na, Afganistan ve Irak savaşlarına yağdırdıkları paralar da bunda etkilidir. Sonuç olarak sırf bu 3 devletin toplam dış borcu, 27 trilyon dolardan fazladır. 27 trilyon dolar diyorum bak. Sadece bu 3 ülke değil, dünyadaki çoğu merkez bankasının önemli miktardaki hisseleri de yine Rothschild ailesine aittir. Şaşıracağınız bir şey söyleyeyim, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın bile %15’i İngilizlere aittir. Bunun sebebini ise bana değil, İsmet İnönü’ye sormak gerekir. İsmet İnönü hakkında konuşmamı engelleyen bir şey varsa eğer, o da 2. Dünya Savaşı’na girmemizi önlemiş olmasıdır. Fakat Atatürk’ün ekonomik bağımsızlık uğruna verdiği mücadeleler, İsmet İnönü ve ardından gelen Adnan Menderes’in yaptığı gizli anlaşmalar ile adeta “heba” edilmiştir. İnsanları “niyet” açısından değerlendirmenin insana göre bir iş olmadığını düşünüyorum ben, kimsenin kalbini açıp göremeyiz neyi amaçladığını. Fakat İsmet İnönü de, Adnan Menderes de “muhtemelen” iyi niyetli olmalarına karşın, bu ekonomik köleleştirme oyunlarına mağlup gelmişlerdir. Neyse konuyu küçültmeyelim, evrensel gidiyorduk. Şimdi “merkez bankalarına sahipler veya hissedarlar, peki bu neyi ifade ediyor?” şeklinde düşünüyor olabilirsiniz, birçoğunuzun bunu bildiğini düşünsem de şöyle bir hatırlatma ve örnekleme yapayım sevgili kaynatasızlar. Merkez bankaları tarafından basılan paraları, kağıt parçası olmaktan ayıran şey, o basılan paranın değeri kadar altın, elmas, değerli maden, petrol, tahvil vesairenin devlet hazinesine koyulmasıyla gerçekleşir. Bugün ABD merkez bankası olan Federal Rezerv 100 dolar basıyorsa, 100 dolar değerinde tahvil yahudi bankerlerin cebine girmektedir. Her ABD vatandaşı, harcadığı her 1 dolarda, siyonist bankerlere para kazandırmaktadır. Bunun da tek bir adı vardır: Köleleştirme. Bu işin önemini vurgulayan yegâne söz ise Rothschild ailesi lideri Mayer Amschel Rothschild tarafından söylenmiştir: “Bana bir ülkenin para kontrolünü verin, kanunları kimin koyduğu umurumda bile olmaz.” Sistemleri ve ekonomik olarak neyi amaçladıkları ortadadır. Peki akıllara şöyle bir soru gelecektir: Neden? Neden bu kadar büyük bir hırsla tüm dünyaya böyle bir bankacılık ağı kurmuşlardır? Neden böylesine büyük miktarlarda borçlar ile devletleri kendilerine bağımlı hale getirip köleleştirmişlerdir? Bu ailenin “neler yaptıklarının” çok ufak da olsa bazı kısımlarını anlatmaya çalıştım ve bunun şimdilik yeterli olduğunu düşünüyorum. 1929 ekonomik buhranı, 1948 krizi, 1974 petrol krizi ve başta Dünya Savaşları olmak üzere son yüzyıldaki diğer savaş ve krizleri biraz deştiğimizde, bu işten kazançlı çıkanların başında yine Rothschild ailesinin geldiğini göreceksiniz, tüm bunlar belki de diğer yazıların konusu olacaktır. Bu kişilerin “neyi amaçladıklarını” öğrenebilmek için ise dünyanın “bugün geldiği hâli” gözlemlemek ve bu kişilerin “inançlarını, emellerini” öğrenmek gereklidir. Buradan sonra anlatacaklarımı “yahudi düşmanlığı” olarak yorumlamayın lütfen, baştan hükümlü olursanız ben bundan hiçbir şey kaybetmem, çok da sikime. Fakat önyargı ile yaklaşırsanız, sizin ortada duran gerçeği kabul etmeniz zorlaşır, zira içinde “Rothschild icraatleri”nin anlatılmadığı ders ve tarih kitapları size gerçeği değil, gerçeğin “bilmeniz gereken kadarını” anlatmaktadır yıllardır. Ders kitaplarına giremeyen bu tarihi gerçekler ise yine ota boka “komplo teorisi” yaftası yapıştıran kişiler tarafından “alternatif tarih” etiketini alır. Önemli değil, ben sadece üzerime düşeni yapıp anlatmak istiyorum, gerisi size kalmış. Yahudiler tarih boyunca en çok zulme uğramış millet olmuşlardır. Asurlular, Babilliler, Romalılar, İspanyollar ve son olarak da Hitler (bu da çoğul isim gibi durdu lan), yahudileri katletmiştir. Bunları söylememin sebebi “dur Yahudilere giydirmeden önce biraz onlara hak vereyim de tarafsızmışım gibi gözükeyim” düşüncesinden kaynaklı değildir. Bu biraz övüp ardından “ama” ile başlayan tonlarca karalama yazısı yazan çapulcu gazeteci taktiğidir, işim olmaz. Fakat ben gerçekten Yahudilerin de olanı biteni görmelerini, gözlerini açmalarını istiyorum. Olur da üç-beş tanesi denk gelir belki… Zira siyonizm ve yahudilik bambaşka şeyler. Fizikteki etki-tepki yasası toplumlar için de geçerlidir. Bir millete ne kadar baskı uygular, zulüm eder ve köleleştirirseniz, aynı büyüklükte bir tepki ve isyan ile karşılaşırsınız. İsrail’in politikasını destekleyen Yahudiler var ise, bu da yahudilerin tarihteki ezilmişliklerinden ve zulme uğramalarından kaynaklıdır. Hatta şöyle bir örnek daha vereyim, Almanlar en son Hristiyanlaştırılan millettir ve bu sebeple tarih boyunca pek çok katliama uğramışlardır. Alman halkının 1. ve 2. Dünya Savaşları’nda neredeyse tüm dünyaya karşı tek başlarına meydan okuması da aynı durumdan kaynaklıdır. Etki ve tepki. Bu tabi ki bu milletlerin sonradan veya şu an yaptıkları katliamları ve zulümleri haklı çıkarmaz, fakat psikolojik sebebi budur. Tıpkı askerde acemi birliğindeyken kıdemliler tarafından ezilen askerlerin, daha sonra kendileri usta birliğine geçtiklerinde kendilerini diğer acemilerden üstün görmeleri ve kendi gördükleri muamelenin aynısını diğer acemilere yapmaları gibi. İşte Rothschild hanedanlığı da halkların bu psikolojisinden beslenmiştir. 2. Dünya Savaşı öncesi ve esnasında “yahudilere ölüm, Alman ırkı tüm dünyaya hükmetmelidir” naraları atan Hitler’i hipnotize olmuşçasına destekleyen bir Alman halkı olmuştur. Halkının bu desteği olmasa, Hitler bunları yapamazdı. Halkının bu desteği olmasa, Rothschild ailesi Hitler’i savaş boyunca finanse etmezdi. Zira Rothschild, kaybedeceği bir kumara girmez. Evet, yahudileri katleden Hitler’in finansörü, yine bir yahudi olan Rothschild’di. Zira Rothschild sadece bir musevi değil, siyonisttir, siyonist emelleri vardır. Yahudilerin katledilmesinin Rothschild için manen hiçbir önemi yoktur, bugüne kadar olmamıştır da. Rothschild sadece kendi cebine ve emeline hizmet eder. Şimdi bu kişilerin “neye inandıklarını” incelemeye başlayabiliriz. Kendiniz bir dini inanca bağlı olmayabilirsiniz, fakat kendinizin bir dini inanca bağlı olmaması, diğer insanların hatta günümüz elit bankerlerinin sapık bir dini inanca sahip olmadıkları anlamına gelmez. Lütfen kendinizi kısıtlamayın, zira bugün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan savaşların, tıraş Arap devrimlerinin, iç savaşların sebebini “petrol” veya “para” gibi basit objelere indirgeyerek, aklınıza zincir vurmuş olursunuz. Durum o kadar basit değil, keşke öyle olsa. Rothschild’ler, tarih boyunca siyonistlerle yakın ilişkiler ve ahbaplıklar kurmuşlardır. Misal modern siyonizmin kurucusu olan Teodor Herzi’nin Lord Rothschild II ile yakın dostluğu herkesçe bilinir. Şimdi tarihleri 1. Dünya Savaşı’na çekelim, Balfour Deklarasyonu nedir bilir misin sevgili kaynatasız? Ben adamı belgelerle sikerim, buyur: Balfour Deklarasyonu, Lord Rothschild’e gönderilmiş bir mektuptur ve gayet bilinen bir gerçek olup zamanında İngiltere’de çok tepki toplamıştır. Arthur Balfour 1917 yılında İngiltere dışişleri danışmanlığı yapmaktaydı, bir siyonist olan Arthur Balfour, siyonist ahbabı Rothschild’e bir mektup gönderir. Bu mektup, Filistin topraklarında bir yahudi devleti kurulması gerektiğini, bu toprakların yahudilerin doğal yurdu olduğunu belirtir. Bu Filistin’de kurulacak olan yahudi devletinin İngiltere tarafından destekleneceğini bildiren Balfour, bu konunun Rothschild tarafından “Siyonist Federasyon”a iletilmesini rica eder. Yok canım, dünyayı yöneten gizli örgütlermiş, siyonizmmiş, Illuminati’ymiş, Siyonist Federasyon’muş, bunlar hep komplo teorisi. Hıhı, bugün Araplara ve Filistinlilere atılan füzeler tek dünya devletinin kurulma sürecinde senin götünde patladığında göreceksin komplo teorisini. Neyse. Bu deklarasyon yalnızca 1948’de kurulacak olan İsrail Devleti’nin temellerini atmakla kalmamış, 1920’de bize imzalattırılacak olan Sevr Antlaşması’na da zemin hazırlamıştır, buna birazdan değineceğim. Siyonizmin maksadının ne olduğunu anlamak için, inançlarını incelemek gerek demiştim. Şimdi sizlere kaynak da belirterek bazı Talmud ayetleri göstereceğim. Talmud, bizdeki hadis kaynakları gibi bir şeydir. İnsanlar tarafından yazılmış olmasına rağmen Talmud’un Adem ve Musa’ya öğretildiğine inanırlar ve tüm yahudiler tarafından kabul edilir Talmud. Filistin Talmudu ve Babil Talmudu olmak üzere iki Talmud vardır. Esasında piyasadaki bu Talmudların birçoğu sansürlüdür, fakat kendileri tarafından piyasaya sürülen sansürsüz versiyonlarında dahi siyonizmin amacının ne olduğunu görebilirsiniz. Bu adresten Talmud’un birçok bölümüne erişebiliyoruz, ben alıntı yaptığım bölümleri göstereceğim, kıçımdan salladığımı düşünen ilgili bölüme girerek durumu kendi gözleriyle de görebilir. İsterseniz bir Talmud edinerek ilgili bölümleri siz de bulabilirsiniz zaten. The property of a heathen is on the same footing as desert land; whoever first occupies it acquires ownership. – Baba Bathra 54b (kaynak link’i) Meali: Yahudi olmayanın malı ve mülkü, boş arazi gibidir. Onu ilk kim işgal edirse, mülkiyetin sahipliği ona geçer. Ek olarak Yahudi Ansiklopedisi – 270’e de bakabilirsiniz bunun doğruluğunu teyid ettirmek için. Yani Talmud’a göre, Yahudi olmayan birisi mülk edinme hakkına sahip değildir, bir Yahudi bu malı ve mülkü gasp edebilme hakkına sahiptir. “Heathen”, kelime anlamı olarak putperest veya dinsiz demektir, fakat Talmud’a göre Yahudi olmayan herkes zaten “heathen”dır. Bu durumu “o zamanlar Yahudilerden başka Allah’a inanan yoktu, diğer herkes putperestti, orada putperestleri kast ediyor” şeklinde açıklamaya çalışanlar vardır ve bu tamamen saçmalıktır. Putperest bir insanın toprağını gasp edebilme hakkı bile zaten etik değildir, fakat Talmud zaten İsa’dan çok sonra yazılmıştır. Talmud’da İsa ve Meryem’den bahseden ve onları kötüleyen bölümler de vardır, örneğin Talmud’a göre Meryem bir bakire değildir, birçok kişiyle ilişki kurmuştur. Bu kısımların bölümlerini vermeyeceğim, benim maksadım Talmud’un vahşiliğinden dem vurmak değil, felsefelerini anlatmaktır. Yani Talmud’a göre, Hristiyanlar da “heathen”dır ve arazileri gasp edilebilir. Tabi ki Müslümanlar da, tıpkı Filistin örneğinde gördüğümüz üzere. Yukarıdaki resimde 1946’dan 2000’e kadarki Filistin ve İsrail toprakları değişimi gösterilmektedir. Siyonistler, “vadedilmiş topraklar”dan yahudi olmayan herkes gidene kadar katliama devam edeceklerdir. Balfour Deklarasyonu ile emellediklerini, 1948’den itibaren başarıyla uygulamaya koymuştur siyonistler. 1930-1945 arası dönem Musevilerin, 1948 ve sonrası ise Filistinli Müslümanların katliamıyla geçmiştir İsrail Devleti’nin kurulabilmesi için. Şimdi size bir soru soruyorum, azıcık saksıyı çalıştırın. 1917’de Balfour Deklarasyonu ile emelledikleri İsrail Devleti’ni kurmak için neden 1948’e kadar beklemişlerdir?

Description:
önderlerinin başında da son 200 yıldır Rothschild vardır. Neredeyse . Yukarıdaki resimde 1946'dan 2000'e kadarki Filistin ve İsrail toprakları değişimi .. [tags YENİ DÜNYA DÜZENİ DOSYASI, Rothschild Hanedanlığı, Filistin, Yeni.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.