ebook img

Dublinliler - James Joyce PDF

245 Pages·2010·1.03 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Dublinliler - James Joyce

JAMES JOYCE • Dublinliler JAMES JOYCE 1882’de Dublin’de doğdu. Değişik anlatım özelliklerinden esinlenerek oluşturduğu bilinç akışı tekniğiyle 20. yüzyıl edebiyatını büyük ölçüde etkiledi. Hemen hemen bütün yapıtlarında esin kaynağı olarak doğduğu ve büyüdüğü Dublin’i kullandı. 1941’de Zürih’te ölen Joyce’un başlıca yapıtları şunlardır: Dubliners (1914; Dublinliler, iletişim Yayınları, 1987), A Portrait of the Artist as a Young Man (1916; Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, İletişim Yayınları, 1989), Ulysses (1922; Ulysses, Yapı Kredi Yayınları, 1996), Finnegans Wake (1939), Exiles (1918). İletişim Yayınları Dünya Klasikleri ISBN-13: 978-975-470-036-7 © 1987 İletişim Yayıncılık A. Ş. 1-9. BASKI 1987-2011, İstanbul 10. BASKI 2012, İstanbul 11. BASKI 2012, İstanbul DİZİ EDİTÖRÜ Orhan Pamuk EDİTÖR Belce Öztuna KAPAK Suat Aysu KAPAK FOTOĞRAFI Bir Dublin kartpostalı UYGULAMA Haşan Deniz DÜZELTİ Canan Güzel BASKI ve CİLT Sena Ofset SERTİFİKA NO. 12064 Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat No. 4NB 7- 9-11 Topkapı 34010 İstanbul Tel: 212.613 03 İletişim Yayınları sertifika no. 10721 Binbirdirek Meydanı Sokak İletişim Han No. 7 Cağaloğlu 34122 İstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58 e-mail: [email protected] • web: www.iletisim.com.tr JAMES JOYCE Dublinliler Dubliners ÇEVİREN Murat Belge MURAT BELGE’NİN ÖNSÖZÜYLE ÖNSÖZ MURAT BELGE Dublinliler, James Joyce’un bütün hikâyelerinin toplandığı kitaptır. 1914’te yayımlanmıştır ve yayımlanan ilk önemli eseridir. Bu hikâye kitabının, başka birçok hikâye kitabından farkı, değişik esinlemelerle yazılmış hikâyelerin bir araya getirilmesinden oluşmasıdır. Bütün hikâyeler arasında tematik bir ortaklık ve gelişme vardır. Öyle ki, her biri ayrı ayrı okunabildiği halde, kitabın bütünü neredeyse bir roman gibi tasarlanmıştır denebilir. “Dublinli olma” gibi bir tema çerçevesinde bakıldığında bu özellik çarpıcıdır. Hikâyeler birbirleriyle bir bütünlük sağladığı gibi, Joyce’un daha sonraki eseri de her birini (ve hepsini) yeniden ele alır. Kitapta yer alan on beş hikâyenin belirli bir tasarıma göre sıralandığı görülüyor, ilk üç hikâye çocukluk üstüne. Bundan sonra, gençlik ve orta yaşlılık üstüne dörder hikâye geliyor. Son dört hikâye ise toplum hayatıyla ilgili ve kitabın son hikâyesinin adı “Ölüler”. Bir çeşit “hayat içinde ölüm”, “yaşarken ölmüş olmak”, aslında bu hikâyelerin ortak teması. Joyce, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’nde, kendi hayatını bu romanın kahramanı Stephen Dedaluso’da dramatize ederek, sanatı seçmek için İrlanda’yı terk etme kararını anlatmıştı. Dublinliler’de ise, bu kararı vermeyen ve İrlanda’da kalan insanların kaderlerini anlatır gibidir. Birinci hikâye, bir hikâye olarak çok başarılı sayılmayabilir. Ancak burada Joyce çocuğun dünyaya bakışını vermekte ve kitap boyunca (aslında Joyce’un eserleri boyunca) değişik şekillerde tekrarlanacak olan simgeleri yerli yerine koymaktadır. Bunların başında tutsaklık ve felç simgeleri gelir. Joyce’un gözünde taşralı İrlanda’nın insanlarını mahkûm ettiği durum budur. Hikâyede çocuğa bir tür düşünsel babalık eden yaşlı papaz, birtakım entelektüel erdemleri olan, ama başarısız ve uyumsuz kalmış bir insandır. Kutsal çanağı kırmış olması, bu başarısızlığı simgeler. Son durumunda, entelektüel erdemleri fiziksel (ama son kertede manevi) bir pejmürdelik içinde boğulup gitmiştir. Papazın kılığından söz ederken değindiği “yeşilimsilik”, İrlanda’nın ulusal rengi olarak birçok eserinde, bağlama göre değişen anlamlarla, sık sık başvurduğu bir simgedir. Çocuğun evindeki, papazın evindeki küçük, dar odalar, manevi tutsaklığın fiziksel uzantılarıdır. Ve daha ilk hikâyede, çocukla birlikte somut, fiziksel ölüm de karşımıza çıkar. “Bir karşılaşma” çocuksu bir “kaçış”ın hikâyesi olmasıyla, kontrast yoluyla tutsaklığı vurgular. Çocuklardan üçünün kararlaştırıp ikisinin göze alabildiği “okul asma” olayı, kendilerine anlaşılır bir heyecan vermekle birlikte, aslında sıradanlığı aşan bir yaşantı getirmez. Bittiği zaman da, hatta bittiğine biraz sevinerek, aynı olağanlık içinde bulurlar kendilerini. “Sıradan”ın biraz dışına çıkan tek olay, rastladıkları sapık adamdır. Aslında o da sıradandır, ama bu koşullarda karşılarına çıktığı çocuklar için ürkütücüdür. Sevgi ve ardından dayak üstüne söyledikleriyle, İrlandalı görenekselliğinin içinde taşıdığı sapıklığın biraz aşırılaşmış bir temsilcisidir. Sapık adamın daireler çizerek düşünmesi, tutsaklığını gösterir. Çocuklar önce sıkıcı okuldan özgürlüğe kaçarken, bu tiple karşılaşınca korkar ve başka bir anlamda kaçarlar bu sefer, bilinenin güvenliğine. Yolda rastladıkları Norveç gemisi İrlanda dışındaki dünyayı hatırlatır. Denizcinin “yeşil” gözleri burada kurtuluş vaadi gibidir; ama sapık adamın da “şişe yeşili gözleri” vardır ki, burada yeşilin anlamı değişir. “Araby”, bir çocuğun tutsaklık yaşantısının ve bundan duyduğu büyük, ama çaresiz öfkenin, çok başarılı bir hikâyesidir. Buradaki çocuk, birçok benzeri gibi, komşunun kızına vurgundur. O yaşların olağanüstü “kendini verebilme” yeteneğiyle, dilsiz bir tutku halinde yaşar aşkını. Kızın sözünü ettiği dükkânın adı olan “Araby”, Arabistan çağrışımı yoluyla, İrlanda dışını, egzotizmi simgeler. Sevgilisinden duyduğu yere gitmek isteyen çocuk, büyüklerin anlayışsızlığı, aldırışsızlığı yüzünden gecikir ve dükkâna gitmesi anlamını kaybeder. Özellikle bu çocukluk hikâyelerinde -ama aslında bütün hikâyelerde- vurdumduymaz, sığ ve bencil büyükler, İrlandalılığı temsil ederler. Çocuğun hedefine ilerlerken sokakta karşılaştığı, düşman gibi görünen yığınlar gibi. Bunlardan bazılarının söylediği baladlar, Joyce’u boğan İrlanda milliyetçiliğinin simgeleridir. Kutsal tası kıran papazı hatırlatacak şekilde, bu hikâyede çocuk elindeki tasla, bu kalabalık arasından yürür gibidir. Dükkân, Araby, bir anlamda sevgilisinin yerine koyduğu, onunla özdeşlediği için gitmek istediği bir yerdir. Ama oraya “giriş”, bir hayal kırıklığı olur. Soğuk ve boş, kısır bir yere girebilmiştir sonunda. Çocuk duyusallığı ve cinselliği, lamba ışığında, eteğinin altından beyaz kombinezonu görünerek duran komşu kızın imgesiyle, çok kısa ve yoğun bir biçimde verilmiştir. Bu sahne de, Joyce’un “epifan” tekniğinin, yani ani bir ışıkla bir yaşantıyı cisimleştiren olayın ortaya çıkarılıvermesinin en başarılı örneklerindendir. “Gençlik” dönemini ele alan hikâyelerin ilki olan “Eveline”e adını veren kız, tutsaklık temasının en güçlü örneklerinden biridir. Bıktırıcı ve renksiz bir hayat yaşayan Eveline de bir kaçışı tasarlar. Bu, okuldan kaçmak gibi değil, daha ciddi bir karar olmak durumundadır: kendisini seven bir denizciyle evlenip Arjantin’e yerleşmek. Eveline son anda bunu başaramaz, bildiği dünyaya çakılmış gibi kalır. Eveline’in bu manevi tutsaklığı Joyce’un sevdiği simgelerle örülmüştür. Duvara asılı papaz fotoğrafı, tutsaklığın dinî yanını gösterir. Bir gerçekleşmemiş romansı ima edilen hayatı Eveline’inki gibi usandırıcı bir monotonluk içinde geçen annesi, gene de bu düzeni sürdürmesini kızına vasiyet etmiştir. O da, muhafazakâr İrlanda kadınlığının, analığının simgesidir. İçkici ve geçimsiz, bencil baba, İrlanda gardiyanlarının erkek kesiminden tanıdık bir örnektir. “Yarıştan Sonra”da, Dublin’de “ecnebiler” ve onlara hayran Dublinlilerden bir kesit görüyoruz. Sonradan görme kasabın oğlu, yurt dışına gitmiş, İngiltere’de okumuş, ama eriştiği bu “nimet”leri kökeni ve kültürü nedeniyle sindirmiş değil. İki Fransız ve bir Macar arkadaşıyla katıldığı yarıştan sonra, onlarla birlikte görünmenin coşkusu içindeyken, bir İngiliz ve bir Amerikalının da katıldığı içkili ve kumarlı bir gece eğlencesi geçirir. Bütün bu gecede, gerçekten hoş denebilecek bir şey olmaz, ama Jimmy Avrupalı dostlarıyla kusursuz bir eğlence yaşadığından emindir. Sonunda kumar oynarlar ve Jimmy kaybeder. Belki de, yeni Fransız dostuyla ortak iş kurmayı umduğu parayı harcamıştır. Gece ve kumar, Macar’ın simgesel duyurusuyla sona erer: “Sabah oldu.” Bu arada Jimmy, bütün uluslararası havasına rağmen, genç İngiliz’le milliyetçi bir tartışmaya girmekten geri kalmaz. “Yeşil” simgesi, üzerinde yürüdükleri “Stephen’s Green”le (“Green,” “çayır” ve “yeşil”) karşımıza çıkar. Dublin ise bir “başkentin” maskesini giymiş gibidir (nasıl Jimmy bir Avrupalılık “maskesi” giymeye çalışıyorsa...). Ötekilerin Jimmy ile biraz dalga geçtikleri de ima edilir. “İki Çapkın”da karşılaştığımız iki “genç” böyle kozmopolit değil, tam anlamıyla yerli malıdır. Başarılı çapkın Corley, kendine duyduğu hayranlık dışında içinde herhangi bir duyguya yer kalmamış biridir. Hizmetçi kızları tavlaması, hatta paralarını bile alması, bu gururuna haklılık kazandırmaktadır. Arkadaşı Lenehan ise onun bu başarı ölçüsüne de erişememiştir. Çevresinde asalak olarak tanınır. Ama küçük dalkavukluklarla yolunu bulur. Corley’in tavladığı hizmetçiye bir bakmakla yetinmesi, hayatının kısırlığının ve Lenehan’ın simgesel düzeyde bir “röntgenci”den ibaret olmasının kanıtı gibidir. Bu hikâyenin bir noktasında Lenehan’ın ucuz bir lokantada yediği (ve beğendiği) bezelye de, rengi dolayısıyla, bir İrlanda simgesi olarak kabul edilebilir. Çünkü Joyce bu bezelye simgesini Portre’de (orada kahraman bezelyeleri havaya savurduğunu düşünür) ve başka eserlerinde de kullanmıştır. “Gençlik” bölümünün son hikâyesi “Pansiyon”da ana-kızın komplosuna kurban gidip iğfâl ettiği kızla evlenmek zorunda kalan Mr Doran da tam bir tutsaktır. Doran, gençliğinde kural dışı özellikleri olan biriyken, orta yaşına yaklaştığında göreneklere boyun eğmiştir. Aynı mantık içinde “iğfâl skandalı” düşüncesine de direnemez. Ayrıca, iğfâl ettiği Polly

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.