ebook img

Diriliş - Lev Nikolayeviç Tolstoy PDF

855 Pages·2009·2.24 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Diriliş - Lev Nikolayeviç Tolstoy

HASAN ÂLİ YÜCEL KLASİKLER DİZİSİ LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY DİRİLİŞ rusça aslından çeviren AYŞE HACIHASANOĞLU Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları © türkiye iş bankası kültür yayınları, 2009 editör ALİ ALKAN İNAL görsel yönetmen BİROL BAYRAM düzelti MÜGE KARALOM grafik tasarım ve uygulama TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metin, gerek görsel malzeme yayınevinden izin alınmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz. TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI istiklal caddesi, no: 144/4 beyoğlu 34430 istanbul Tel. (0212) 252 39 91 Fax. (0212) 252 39 95 www.iskultur.com.tr Genel Yayın: 1738 Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin benimsenmesiyle başlar. Sanat şubeleri içinde edebiyat, bu ifadenin zihin unsurları en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir milletin, diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu kendi idrakinde tekrar etmesi; zekâ ve anlama kudretini o eserler nispetinde artırması, canlandırması ve yeniden yaratmasıdır. İşte tercüme faaliyetini, biz, bu bakımdan ehemmiyetli ve medeniyet dâvamız için müessir bellemekteyiz. Zekâsının her cephesini bu türlü eserlerin her türlüsüne tevcih edebilmiş milletlerde düşüncenin en silinmez vasıtası olan yazı ve onun mimarisi demek olan edebiyat, bütün kütlenin ruhuna kadar işliyen ve sinen bir tesire sahiptir. Bu tesirdeki fert ve cemiyet ittisali, zamanda ve mekânda bütün hudutları delip aşacak bir sağlamlık ve yaygınlığı gösterir. Hangi milletin kütüpanesi bu yönden zenginse o millet, medeniyet âleminde daha yüksek bir idrak seviyesinde demektir. Bu itibarla tercüme hareketini sistemli ve dikkatli bir surette idare etmek, Türk irfanının en önemli bir cephesini kuvvetlendirmek, onun genişlemesine, ilerlemesine hizmet etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemiyen Türk münevverlerine şükranla duyguluyum. Onların himmetleri ile beş sene içinde, hiç değilse, devlet eli ile yüz ciltlik, hususi teşebbüslerin gayreti ve gene devletin yardımı ile, onun dört beş misli fazla olmak üzere zengin bir tercüme kütüpanemiz olacaktır. Bilhassa Türk dilinin, bu emeklerden elde edeceği büyük faydayı düşünüp de şimdiden tercüme faaliyetine yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okuru için mümkün olamıyacaktır. 23 Haziran 1941 Maarif Vekili Hasan Âli Yücel BÖLÜM I Matta. Bap XVIII, Âyet 21. O zaman Petrus gelip İsa’ya dedi: Ya Rab! Kardeşim bana karşı kaç defa günah işlerse, ben onu bağışlayayım? Yedi kereye kadar mı? Âyet 22. İsa ona dedi: Sana yedi kereye kadar değil, fakat yetmiş kere yediye kadar, diyorum. Matta. BapVII, Âyet 3. Ve niçin kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği seçmezsin? Yuhanna. Bap VIII, Âyet 7. ... kadının üzerine sizden günahsız olan önce taş atsın. Luka. Bap VI, Âyet 40. Şakirt (öğrenci) mualliminden (öğretmen) üstün değildir; fakat kemale eren her şakirt muallimi gibi olur.[1] I Küçük bir yerde birkaç yüz bini bir araya gelmiş insanlar, üzerinde toplandıkları toprağı ne kadar bozmaya çalışmış, hiçbir şey yetişmesin diye taşlarla doldurmuş, taşların arasından uç veren otları yolmuş, ortalığı kömür ve petrol dumanına boğmuş, ağaçların orasını burasını kesmiş, tüm hayvanları ve kuşları kaçırmış olsalar da bahar, kentte bile yine bahardı. Güneş ısıtıyordu. Kökünden sökülmemiş otlar, yalnızca bulvarlardaki çimenliklerde değil, kaldırım taşlarının arasında da canlanarak büyüyor ve yeşeriyordu, akağaçlar, kavaklar, kuşkirazları yapışkan ve kokulu yapraklarını çıkarıyordu, ıhlamurların tomurcukları patlamak üzereydi; alacakargalar, serçeler ve güvercinler, bahar sevinciyle yuvalarını kurmuşlardı. Karasinekler güneşin ısıttığı duvarların önünde vızıldıyorlardı. Bitkiler de, kuşlar da, böcekler de, çocuklar da neşeliydi. Fakat insanlar, büyük, yetişkin insanlar, kendilerini ve birbirlerini aldatmaktan vazgeçmiyorlardı. İnsanlar, bu ilkbahar sabahını, tüm canlıların iyiliği için yaratılmış olan dünyanın bu güzelliğini, barış, dirlik düzenlik ve sevgi çağrıları yapan bu güzelliği değil, birbirlerine üstün gelmek için kendi uydurdukları şeyleri kutsal ve önemli sayıyorlardı. İl hapishanesinin kalem odasında da aynı şekilde, baharın bütün hayvanlara ve insanlara verdiği duygusallık ve sevinç değil, hapishanede tutuklu bulunan ikisi kadın, biri erkek üç sanığın, bugün, yani 28 Nisan günü, sabah saat dokuzdan önce götürülmeleriyle ilgili bir gün önce alınmış olan numaralı, mühürlü, başlıklı bir kâğıt kutsal ve önemli sayılıyordu. Bu kadınlardan biri, çok önemli bir suçlu olarak tek başına götürülecekti. Başgardiyan, 28 Nisan günü, sabahın sekizinde hapishanenin kadınlar bölümünün leş gibi kokan, karanlık koridoruna işte bu emir uyarınca girmişti. Başgardiyanın ardından koridora, yorgun suratlı, kıvırcık, kır saçlı bir kadın girdi. Kadının sırtında, beli mavi kenarlı bir kemerle büzülmüş, kol uçları şeritli bir gömlek vardı. Kadınlar bölümünün gardiyanı olan bu kadın, nöbetçi gardiyanla birlikte koridora açılan koğuş kapılarından birine yaklaşırken başgardiyana: “Maslova için mi geldiniz?” diye sordu. Nöbetçi gardiyan, demiri gümbürdeterek kilidi açtıktan sonra koridordakinden de pis kokan bir havanın hızla dışarı taştığı koğuş kapısını açıp: “Maslova, duruşmaya!” diye bağırdı ve kapıyı kapatarak bekledi. Hapishane avlusunda bile rüzgârın tarlalardan kente getirdiği taptaze, cana can katan bir hava vardı. Fakat koridordaki hava, dışkı, katran ve çürük kokularına doymuş, buraya yeni gelen her insanı anında bezginliğe ve kedere sürükleyen ezici bir hastalık havasıydı. Dışardan gelmiş olan kadın gardiyan da, bu fena havaya alışkın olduğu halde, aynı şeyi hissetmişti. Koridora girer girmez üzerine bir yorgunluk çökmüş, uyuma isteği bastırmıştı. Koğuştan kadın sesleri ve çıplak ayakların oraya buraya koşuşmaları duyuluyordu. “Sana söylüyorum Maslova, kımılda biraz,” diye bağırdı başgardiyan koğuş kapısına doğru.

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.