ebook img

dini tutumların oluşmasına etki eden sosyo- kültürel faktörler PDF

20 Pages·2012·0.56 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview dini tutumların oluşmasına etki eden sosyo- kültürel faktörler

Toplum Bilimleri Dergisi (*) Şahin DOĞAN DİNİ TUTUMLARIN OLUŞMASINA ETKİ EDEN SOSYO- KÜLTÜREL FAKTÖRLER (**) abstract Socio-Cultural factors Which Affect Religious Attitudes. In this article the socio-cultural factors that affect the formation of religious attitudes are discussed. The milieu, in which attitudes emerge, at the largest extent, can be explained with the concept of “culture”. The individual acquires cultural values and norms through a process called socialization. Socialization is a long term process, continuing even from birth to death. In this socialization process, the personality and attitudes of the individual are shaped. The fundamental factors affecting the formation of attitudes can be listed as family, school, the social environment in which the individual is grown up, socio-economic status, political environment. Key words Attitude, religious attitude, culture, socialization, milieu. © Toplum Bilimleri • Temmuz - Aralık 2010 • 4 (8) : 107-126 108 Toplum Bilimleri • Temmuz 2010 • 4 (8) Bu makale aşağıda dipnotta belirtilen tezin bütününü kapsayan bir yayın değilGdiirr. iTşezimizin verileri daha önce sempozyum bildirisi olarak sunulmuş ve bildiriler kitabı içinde yayınlanmıştı (Doğan, 2008:125–138). Tez üzerinden ya- yın daha önce yapıldığı için burada aynı bilgileri tekrar etmek istemiyoruz, an- cak tez hakkında kısa bilgi vermek istiyoruz. Ayrıca bu makale teorik bir çalışma olduğu için analiz sonuçlarına yer verilmeyecektir. Genel olarak toplumu oluşturan bütün bireylerde; özel olarak da toplumun belli bir kesimini oluşturan öğretmen kümesi içinde dini tutumların farklılıklar göstermesi olağan bir durumdur ve bu yaşanan bir gerçekliktir. Biz de bu araş- tırmamızda öğretmenlerin dini tutumlarındaki farklılaşmaya etki eden faktör- lerin tespitini amaçladık. Bu farklılaşmaya neden olduğu düşünülen faktörler; cinsiyet, yaş, yetiştiği aile, yaşadığı çevre, ekonomik durum, eğitim farklılığı, siyasi görüş, dindarlık düzeyi… gibi belli değişkenlerle test edilmiştir. İlköğretim okullarında görev yapan öğretmenlerin dini tutumlarının araş- tırılması birkaç açıdan önem arz etmektedir. Öncelikle ilköğretim okulları sayı olarak en fazla mevcudu olan eğitim kurumlarıdır. İkinci olarak, ilköğretim okul- ları oldukça yeni bir projedir. Üçüncü olarak, Türkiye’de ilköğretim okullarında görev yapan öğretmenler üzerine henüz bütün branşları kapsayan dini tutuma yönelik bir araştırma yapılmamıştır. Bu açıdan yaptığımız çalışma bir ilki oluş- turmaktadır. Dördüncü nokta ise, ilköğretim okullarında dördüncü ve beşinci sınıflardaki Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersi birinci kademe öğretmenleri ta- rafından verilirken, altıncı, yedinci ve sekizinci sınıflarda, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmeni, branş öğretmeninin olmadığı veya yeterli sayıda olmadığı okullarda ise diğer branş öğretmenleri ile birinci kademe(ilkokul) öğretmenleri tarafından verilmiş olmasıdır. Bu nedenle birinci ve ikinci kademedeki bütün öğretmenlerin dini tutumlarının araştırılması araştırmamız açısından önemli- dir. Yaptığımız çalışma alan araştırması şeklinde olmuştur. Ankara metropolün- de altı merkez ilçede tesadüfî örneklem (random sampling) yöntemiyle seçilen 74 ilköğretim okulunda anket uygulaması yapılmıştır. Anket uygulaması yapıl- dıktan sonra eksik doldurulan ve kullanılamaz durumda olan anketler analize tabi tutulmamıştır. Geriye kalan anketlerin sayısı 1254’tür (Doğan, 2007:3–6). Burada konuya geçmeden önce konu ile ilgili kavramların açıklanmasına çalışılacaktır. Bu kavramlardan tutumları etkileyen önemli bir değişken olan kültür kavramını aşağıda inceleyeceğiz. Kültür kavramı farklı şekillerde tanımlanmakla beraber ana temalar aşağı- daki 1ör. nKeüklletrüdre Ogölgrüulseuce vğie g Kibüi altşüağrı Kyuakvarraı hmeıpsinde dile getirilmiştir Dini Tutumların Oluşmasına Etki Eden Sosyo-Kültürel Faktörler 109 Kültür konusunda, çok sayıda değerle yüklü bulunan kültür teriminin farklı yazarlara göre farklı anlamlar taşıdığını ve 250’den fazla tanımı bulunduğunu belirten Moles “Bizzat kendisi tarafından yapılmış [inşa edilmiş]bir çevrede yaşamak, insanoğlunun temel bir özelliğidir. Bu yapay ortamın insanların zih- ninde bıraktığı izlere “kültür” diyoruz ” (Moles, 1983:7) biçiminde bir tanım getirmektedir. Her birey dünyaya geldiğinde kendisini belli bir kültürel havzada bulur. Bu kültürel ortamda bireyin kimliği, inanç, davranış ve tutumları da oluşur. Taylor’a göre kültür, bilgiyi, imanı, sanatı, ahlâkı, örf ve âdetleri, bireyin üyesi olduğu toplumun adetlerini örflerini… kapsayan oldukça girift bir bütün- dür (Turhan, 1987:37 ). Kültür, ideolojik, davranışsal ve maddi olmak üzere üç farklı özellik gös- teren unsurları bir araya getiren bir gerçeklik, karmaşık bir bütündür (Başer, 1999:134). “Kültür, ferdin toplumda öğrenme süreciyle kazanmış olduğu davranış bi- çimlerinin tümüdür” (Türkdoğan, 1977:237). Farklı şekillerde tanımlanan kültür kavramının insanın düşünce, davranış ve tutumlarına etki eden çok önemli bir faktör olduğu görülmektedir. Bir taraf- tan kültür insanın var ettiği her şey olarak düşünürken diğer yandan da kültü- rün insanı inşâ eden yönünün varlığı da dikkat çekmektedir. Bu anlamda yapı- lan çeşitli sosyo-psikolojik çalışmalarda kültürün insanı şekillendirdiğini ortaya koyan ampirik çalışmalar da mevcuttur. Bu makalede kültürün bu ikinci özelliği, yani insan ve toplum yapısını şekillendiren yapısı üzerinde durulacaktır. İnanç ve tutumların oluşmasında kültürel çevrenin büyük önemi bulun- makt2a.d Kır.ü Blutü nre idleen Dlei nsoi sTyoulrouglmar,l aerğ iAtimracsilıenr dvea kdia İhlaiş bkiriçleorkları fertteki inanç ve tutumların oluşmasını açıklamak için çevrenin kültürel yönüne ayrı önem verirler. Örnek olarak belli inanç ve tutumların varlığı ile bireyin eğitimi, dini, toplumsal-iktisadi durumu, anne-babanın, arkadaşlarının ve öğretmenlerinin inanç ve tutumları arasındaki ilişki konusunda psikolog ve sosyologlar tarafın- dan araştırmalar yapılmıştır (Krech ve Krutchfield, 1980:205). Bireyin sahip olduğu inanç sistemleri, kültür ve sosyalleşme yolu ile makul, legal ve tutarlı hale getirilir. Dini sosyalleşme sadece belirli inanç sistemlerini öğrenmek değil, bütün dinler tarafından paylaşılan insanüstü ve ilahi olanla tanışmaktır (Beit-Hallahmi ve Argyle, 1997: 97). Carlson, dini inancın diğer sosyal alanlara etkisinin olup olmadığı konusun- da üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı araştırmasında; dini inancın birçok sosyal konu hakkındaki inanç ve kanaatlerde belirleyici bir faktör olduğu sonu- 110 Toplum Bilimleri • Temmuz 2010 • 4 (8) cuna ulaşmıştır. Alınan sonuçlara göre Tanrı, savaş ve doğum kontrolü hakkında en liberal tutumlar Yahudi öğrencilerde görülmüştür. Protestanlar ortada bir yer almışlar ve Katolikler ise en muhafazakâr tutum belirtmişlerdir. Yine Har- ris, Remmers ve Ellison da bir mezhebe yakınlığı olan yani muhafazakâr dini tutuma sahip olan öğrencilerin muhafazakâr tutumları ile dinle ilgisi olmayan öğrencilerin muhafazakâr tutumları arasında bir kıyaslama yapmışlardır. Araş- tırma sonunda muhafazakâr dini tutuma sahip olanların muhafazakârlığa bakışı ile din ile alâkası olmayanların muhafazakâr tutuma karşı tutumlarında önemli bir fark olduğu görülmüştür (Krech ve Krutchfield, 1980: 205). Dini tutumların ortaya çıkmasında çok farklı değişkenlerin rol oynadığı bilinmekle beraber bire- yin yaşadığı kültür ve sosyalleşme çevrelerinin etkisinin diğer değişkenlere göre daha başat bir etki olduğu düşünülmektedir. Aşağıda bu konuya değinilecektir. İnsanın sosyalleşmesi oldukça karmaşık bir süreçtir. Birey, kendisini çev- reley3e.n D fiiznikii Tşaurttulamrınla, rhıenr Ggüenl ikşatriğşıila Sştıoğsıy saaly Çıseızv orleayların, insanların, içinde bulunduğu sosyo- ekonomik ve kültürel şartların, gelenek, adet, töre ve ka- nunların, bunlardan başka da sayılamayacak kadar çok sayıda faktörün etkisi altındadır. Ayrıca kalıtım yoluyla gelen birçok özellik de bireyin kişiliğinin oluş- masında diğerlerinden ayıran özellik olarak ortaya çıkar. Birey, kültürel değerleri ve normları toplumsallaşma (socialization) denilen bir süreç yoluyla kazanır. Birçok kültürde çocuk için toplumsallaşma kaynağı, toplumun temel davranış biçimlerini öğreten ailedir. Aileden sonra okul bireyin sosyalleşmesinde ikinci etkendir. Çocuk okulda temel becerilerini kazanır. Aile ve okul aracılığı ile çocuk toplumsal temel davranış biçimlerini pratik olarak ya- şayarak öğrenir. Bu dönemde farkında olarak veya olmayarak toplumun temel değer yargılarını, inançlarını, adetlerini kısaca toplumsal davranış normlarını öğrenmiş olur. Örnek olarak, tek veya çok tanrılı bir dine inanma, rekabete veya iş birliğine yönelik tutumlar, gelenek ya da başarıya yönelik eğilimler gibi (Mor- gan, 1988:390) Temel tutum ve davranışları bu dönemde kazanır. “ Sosyalleşme, insan yavrusunun toplumun bir üyesi haline gelmesidir, yani ailesinin, akraba ve komşuluk düzeyinin, şehir ve köyünün ve nihayet ulu- sunun bir parçası olduğunu öğrenmesidir” (Kağıtçıbaşı, 1985:245). Toplumsallaşma olgusu olmaksızın, toplumların tutarlı bir şekilde varlıkla- rını devam ettirebilmeleri beklenemez. Toplumsallaşma sürecinde zaman za- man kuşaklar arasında anlayış farkları ortaya çıkmakla beraber, yine de büyük oranda önceki kuşağın davranış tarzları yeni nesillere aktarılmış olur. Toplum- sallaşma sürecinin etkisi ile eski kuşak ile yeni kuşak arasında benzer davranış özellikleri oluşur. Kısaca bütün kuşak farklılıklarına rağmen insan en fazla anne- babasına benzer davranış özellikleri gösterir. Antropolog Ralph Linton (1945) Dini Tutumların Oluşmasına Etki Eden Sosyo-Kültürel Faktörler 111 “Birey, toplumun yaşam tarihinde sadece bir olaydır” derken toplumsallaşmayı kastetmektedir (Morgan, 1988: 390). Araştırmacılar sosyalleşme olgusunu çeşitli açılardan ele almışlar ve görüş belirtmişlerdir. Sosyalleşme konularını kısaca iki grupta toplayabiliriz. Birincisi, kişilik ve benlik gelişmesi, ikincisi ise bilişsel gelişmedir. Birinci gruba, cinsiyetle ilgili rollerin öğrenilmesi, bağımlılık, bağımsızlık, saldırganlık, başarı güdüsü gibi alanlardaki sosyalleşme süreci girer. İkinci gruba ise, öğrenme, zeka gelişimi, düşünme ve algı gelişimi… gibi konular girer (Kağıtçıbaşı, 1985: 246). İnsanın oldukça sınırlı olan dünyasında tekrar tekrar aynı objelerle karşı- laşması; tekrar, tekrar aynı idraklerin, tanımaların, hislerin, davranış temayül- lerinin faaliyete geçmesi gibi duygu , idrak ve davranışların bileşiminden siste- matik bir bütün oluşur. Çünkü insan tertip etme ve muhafaza etme kabiliyetine sahiptir. İşte bu hususi inançlar, hisler ve reaksiyon eğilimlerinden meydana gelmiş “demet” birey uygun bir obje ile karşılaştığında daima hazır şekilde elin- de mevcuttur. Farklı bir ifade ile şimdi birey o objeye karşı bir tutuma (attitüde) sahiptir ( Krech, Crutchfield ve Ballachey, 1983: 227). Birey zamanla daha çok tutumlar edinmeye başlar ve bunun sonucunda objeler karşısındaki yaratıcı tavrı onlara yeni bir gözle bakmak, anında onları analize tabi tutmak, yeniden yorumlamak eğilimi de azalır. Böylece tutumlar zamanla sabitleşir, kalıplaşır ve bireyin tutumları tahmin edilebilir hale gelir. Bireylerin objeler karşısındaki istikrarlı hale gelen davranışları ve temayülleri sayesinde sosyal hayat oluşur. Çünkü ortak ve sürekli inançlar, değerler ve dav- ranış eğilimleri bulunmazsa yani birçok insandan oluşan bir grubun hemfikir oldukları ortak, sürekli inançlar, değerler, aynı hareket temayülleri yoksa bizim bildiğimiz ve anladığımız manada bir sosyal hayat olamaz ( Krech, Crutchfield ve Ballachey, 1983: 227). Toplumsallaşma sürecinde yer alan öğrenme belli günlerin öğrenilmesi gibi her zaman doğrudan olmayabilir. Toplumsallaşma öğretim ve taklit yoluyla gerçekleşir. Bu süreçte çocuk birçok davranışı görerek öğrenir. Birçok alışkanlık ve davranışlar doğal halinde oluşur. Araba kullanan babasını gören erkek çocuk oyuncak arabası ile oynar ve babasını taklit etmeye çalışır, evde annelerinin kendisine yemek yedirdiğini gören çocuk oyuncak bebeğine yemek yedirmeye çalışır. Antropolog Edward Spair (1927), jestlerin yorumunu şu şekilde yapar: “Jestlere aşırı bir uyanıklıkla hatta denilebilir ki, hiçbir yerde yazılı olmayan, hiç- bir kimse tarafından bilinmeyen ve herkes tarafından anlaşılmış olan ayrıntılı gizli bir koda uygun olarak tepkide bulunuruz” (aktaran, Morgan, 1988: 390). İnsanlar yaratılışları gereği toplum olarak yaşamak zorundadırlar. İbn-i Haldun bu durumu “ İçtimaî hayat insanlar için bir zarurettir” (İbn-i Haldun 1986:82 ) şeklinde ifade eder. İnsan bütün ihtiyaçlarını kendisi üretme şansına sahip değildir ve mutlaka diğer insanların yardımına ihtiyacı vardır. Geleneksel 112 Toplum Bilimleri • Temmuz 2010 • 4 (8) toplumlarda branşlaşma günümüzdeki kadar fazla değildi fakat yine de yaşaya- bilmek için diğer insanların yardımına ihtiyaç duydukları için küçük veya büyük topluluklar halinde yaşamışlardır. Günümüzde insanlar diğer insanların yardı- mına çok daha fazla ihtiyaç duymaktalar. İnsanlar sürekli olarak maddi bir ortamda işbirliği halindedirler. Onlar iş- birliği yaparlarken kendi statü ya da mesleklerinin teknik kurallarına, toplumsal etiket ve töresel saygı kurallarına ayrıca davranışlarına şekil veren dinsel, kanu- ni ve ahlaki törelere uyarlar. Toplumsal olarak sürekli yeni kültür formları oluş- turulmakta ve toplum tarafından içselleştirilerek benimsenmektedir. Yalnız her hangi bir yeni buluşun ortaya atılması, bir kuralın oluşturulması ya da dinsel bir vahyin, yeni ahlaki bir kuralın, kültürel bir form alabilmesi toplumsal etkinlikler haline gelebilmesine bağlıdır. Aksi halde bu tip yeniliklerin kültürel olarak bir anlamı olmayacaktır (Malinowski, 1990: 45). İlke olarak pratiğe dökülmeyen bir buluş, bir fikir, ahlaki bir kural insanların kafasında hapsolunup kaldığında hiçbir pratik değeri yoktur. İnsanlara zarar veren davranışlar da aynı şekilde pratiğe dökülmedik- çe olumsuz bir sonucu yoktur. Malinowski bu konuda şu örneği verir “İsaac Newton’un buluşları, Shakspeare’in oyunları, Muhammed’in ya da St. Francis’in ya da Hıristiyanlığın kurucusunun düşünceleri hakkında da değişik yönden ben- zer açıklamalar yapılabilir… insan davranışının bilimi örgütlenme ile başlar” (Malinowski, 1990: 47). 4Di.n iD tuintui mTluarr uemn glaenrıişn m Şaenkaidllae nyumkaersıdina dbee liSrtiolseyna kliüzltaüsry oornta m ında s os- y alleşm eA yjoalnuylalar şıenkıinlle Entirk. iBlüetrüin olarak kültür adı verilen yapıyı şu şekilde belli ana başlıklar altında toplamak mümkündür. Aile ile din ilişkisi oldukça eskilere dayanmaktadır ve her dönemde önemi- ni ko4ru. d1u. ğAui lgeörülür. Aile yapısında belli değişiklikler olmakla beraber yine de bireyin dini inanç ve tutumlarının oluşmasında aile en etkili faktördür. Doğumdan ergenlik dönemine kadar çocukların tutumları neredeyse ta- mamen anne-babaları tarafından şekillendirilir. İlkokul çocukları çeşitli konula- ra ilişkin tutumlarını anlatırken anne veya babalarının söylediklerinden örnek- ler verirler. Kişiliğin biçimlenmesinde en önemli çevresel faktör ailedir. Çocuklar aile içerisinde anne babanın davranışlarını doğal bir şekilde öğrenir ve taklit etme- ye başlarlar. Anne-babanın aile içerisinde sergiledikleri davranışlar çocukların olumlu veya olumsuz tutum geliştirmelerinde etkili olmaktadır (Morgan, 1988: 322). Dini Tutumların Oluşmasına Etki Eden Sosyo-Kültürel Faktörler 113 Aile ile dinin yakınlığını birçok araştırmacı dile getirmiştir. Ailenin yapısı dini tutumları etkilemektedir. Aile ve dini tutumlar arasındaki ilişki konusunda Vergote “Hiçbir iki müessese arasında böylesine bir duygu, yapı ve bağ ahen- gi gerçekleşmez” (Vergote, 1978: 316) demektedir. Bu nedenle sosyologlar kurumlar analizi düzeyinde din psikolojisi ile aile psikolojisi arasında yakın bir ilişki görürler. Bu yakınlık bireyin dini tutumlarının oluşmasında ailenin önemi- ni göstermektedir. Aile içinde verilen din eğitiminin çocuklar üzerindeki derin etkisi ailenin aynı zamanda dini davranış ve değerlerin örnek modeli olmasın- dan kaynaklanmaktadır. Çocuklar farkında olarak veya olmayarak yakınlarının kullandıkları kavramları, hareket tarzlarını kendilerine model olarak alırlar ve bunlar ailede sembol ifade ve davranış haline gelir. Aile içinde birey doğal bir şekilde kendisine sunulan hayat tarzını içselleştirir ve bu davranışlar zamanla tutum ve hatta karakter halini alır. Ailede edinilen dini yaşantı yine aile birey- leri aracılığı ile kuşaktan kuşağa aktarılarak devam eder. (Vergote, 1978: 316). Sosyolog Bossard ve Boll’e göre dini davranışların ailede birlikte yapılmış olma- sı ile değerlendiğini, aynı zamanda dini bayramların kutlanmasının aileye özel bir bağlılık kazandırdığını belirtirler. Aile içinde oluşan bu bağ ileride yetişkinlik dönemlerinde oldukça kalıcı ve değişmez özellik şeklinde kendini gösterir ve edinilen bu dini davranış tarzı bireyin dini duygularına da yön verir (Vergote, 1978: 316). Yapılan birçok araştırma çocuktaki dini tavırların süreklilik arz etmesinde ailenin etkisinin oldukça belirleyici olduğunu belirtmişlerdir (Sondages, 1959, Allport, 1963, Houtte, 1963, (aktaran, Vergote, 1978:317). Vergote, çocukların herhangi bir dine inanması veya inanmaması konu- sunda kendi kişisel tercihini doğru olarak yapabilmesi için ergenlik çağına kadar bütün dini bilgi ve pratiklerden sosyal şartlardan uzak tutulması gerekmez mi? Şeklindeki soruyu tartışır ve bu tip görüş sahibi olanların yalın akılcılığın ağına düştüklerini ifade eder. Ona göre bu görüş sahipleri bireyin kendini gerçekleş- tirme düzeyinde sosyal şartlardan arınmış dini bir hayat tarzını arzularlar fakat bireyin dini kimliğinin oluşması için sadece diğer kültürel ortam ve imkânların sağlanması yeterli değildir. Serbest dini taraftarlık, dini değerlerden kazanılmış bir tecrübeye dayanmalıdır (Vergote, 1978: 317). Anne-baba dindarlığı ile çocukların dindarlığını konu alan çeşitli araştır- malarda büyük oranda anne-baba dindarlığı ile çocukların dindarlığı arasında benzerlik olduğu görülmüştür. Francis ve Carter (1980), Greeley (1976), Huns- berg ve Brown (1984), Gibson (1990), (aktaran, Beit-Hallahmi ve Argyle, 1997: 99–100). Jennings ve Neimi (1968) tarafında yürütülen bir araştırmaya göre: 1699 lise son sınıf öğrencisi ve öğrenci velileri ile mülâkat yapılmıştır. Mülakat sıra- sında hem öğrencilere hem de anne-babalarına politik ve dini tutumlar hakkın- da sorular sorulmuştur. Elde edilen sonuçlara göre, en yüksek benzerlik dinsel 114 Toplum Bilimleri • Temmuz 2010 • 4 (8) eğilimler arasındadır. Politik olarak da büyük oranda anne-babalarının tuttuğu partiyi tuttukları görülmüştür. Bir nesil geriye gidilerek, anne-babalarının tu- tumları karşılaştırılmış ve benzer sonuçlar elde edilmiştir (Morgan, 1988: 375). Iisaer’in yaptığı araştırma sonuçlarına göre dini biçimlenme faktörleri önem sırasına göre şu şekilde sıralanmaktadır: âile terbiyesi, şahsi düşünce ve okul iken; politik tutumlar için ise: düşünce (reflexion), münakaşalar, okunan literatür, yakınların ve arkadaşların etkileri şeklinde olduğu görülmektedir (Ver- gote, 1978: 316). Çocuk gerek dini bilgilerden gerekse diğer bilgilerden habersiz olarak dün- yaya gelir. İlk bilgilerini ailede öğrenir. Iisaer, Danimarkalı öğrenciler üzerine yaptığı bir araştırmada çocuklarda dini tavırların erken dönemlerde teşekkül ettiğini gözlemlemiştir. Dini duyguların uyanışı 7-14, yaşları arasında yer alır; buna karşılık politik tavırlar 15-18 yaşlar arasında ortaya çıkmaya başlar (Ver- gote, 1978: 315). “Çok dindar yetişkinlerin daha çok dindar olan anne-babalar tarafından yetiştirildiğini gösteren çok önemli bulgular vardır” (Allport, 2000: 50) . Freyer, doğal bir grup olan ailenin dini ibadetlerin yerine getirildiği mekân olarak her zaman önemli olduğunu belirtir (Freyer, 1964: 42). Medeniyetin ilkel dönemlerinde bile aile gibi doğal bir grubun üyeleri yi- yecek ve barınak kurma, silah yapımı, savunma… gibi çeşitli faaliyetler için bir araya gelirler ve iş birliği yaparlardı. Doğal grubun ahengini artıran ek bağlardan biri özellikle dikkatimizi çek- mektedir ki bu da din bağıdır. Bu doğal grubun dini tutumu iki faktör tarafından belirlenmiştir: 1. Kutsalın tecrübesi, 2. Geleneğin etkisi. (Wach, 1990: 66–67). Birinci faktör olan kutsalın tecrübesi, çevre, iklim veya diğer şartlara indir- genmesi mümkün olmayan temel bir veridir. Bununla beraber dini tecrübe ol- dukça farklı şekiller olarak tezahür edebilmektedir. Bunun neden böyle olduğu konusu henüz cevaplanmamış bir soru olarak kalmaya devam etmektedir ve muhtemelen de devam edecektir. İkinci faktör birinciye oranla daha az kararlıdır. Çünkü dini gelenek ilkel kül- tür düzeyinde de olsa zamanla değişebilmektedir. Gerek psikolojik olarak birey düzeyinde ve gerekse aile üyeleri tarafından yaşanılan dini tecrübe düzeyinde olsun her ikisi beraber dini tutumu belirlerler. İçerdiği muhteva bakımından din, ne psikolojik ne de biyolojik olmamakla beraber belki de en güçlü bağdır. Dini törenler ve dini kavramlar doğal grubun ahengine en büyük ve belki de sürekli bir güç katmıştır (Wach, 1990: 67). Tutumların oluşmasına etki eden diğer önemli bir faktör de eğitimdir. Bu konu4d.a 2 M. oOrkgaunl, tutumların oluşmasında rol oynayan faktörlerden en etkili ola- Dini Tutumların Oluşmasına Etki Eden Sosyo-Kültürel Faktörler 115 nın eğitim olduğunu ve eğitimin etkisinin anne-babaların politik ve dini inançla- rının etkisi kadar kuvvetli olduğunu belirtmektedir (Morgan, 1988:376). Davis’in Amerikan toplumu üzerinde yaptığı araştırmalarda anne-baba ve çocuk arasındaki çatışmanın önemli bir nedeni çocuğun erken dönemde top- luma katılması olarak görülmüştür. Çocuklar hızlı kültürel değişimin etkisi ile anne-babalarından farklı olarak grup kültürünü öğrenmekte ve arkadaş grup- larının etkisine girmekteler. Bu nedenle dar anlamda eğitim, topluma katılma sürecine (sosyalizasyon) benzer. Geniş anlamda ise eğitim herhangi bir grubun kültürünü öğrenme tipini verir (Türkdoğan, 1977:37). Endüstri toplumlarında bireyin sosyalleşmesinde eğitim kurumları önemli rol oynamaktadır. Eğitim-öğretimin amacı, kişinin ve toplumun zihniyeti, dav- ranışı ve yaşayışında amaçlı olarak istenilen değişmeyi meydana getirme süreci olarak tanımlanır. Özellikle sanayi toplumlarında eğitime ayrı bir önem veril- miştir. Bu ülkelerdeki dini hayat üzerine yapılan araştırmalar; eğitim-öğretim ile dini hayat arasında yakın bir ilişkinin var olduğunu göstermiştir (Günay, 1987: 30–31). Dini tutumların oluşmasında, alınan din eğitiminin önemli etkisi bulunmak- tadır. Ülkemizde yapılan araştırmalarda İmam-Hatip Lisesi ve İlahiyat Fakülte- sinde okuyan veya mezun olanların dini tutumları ve dindarlık düzeyleri, diğer lise ve fakültelerden mezun olanlardan daha yüksek çıkmaktadır. Bu da alınan din eğitiminin dini tutumlara olan etkisini göstermektedir (Onay, 2004:127), (Kaya, 1998:117–118). E. Pin (1956) Fransa’da Lyon şehrinde, G.Kelly (1946), A.B.D.’de, Gallup (1954) A.B.D.’de yapılan araştırmalarda eğitim düzeyi ile dindarlık arasında pa- ralellik görülürken, J.Mitre (1961) Varşova’da gençlerin dinî tutumları hakkında yapılan bir araştırmada gençlerin dini tutumları ile eğitim düzeyi arasında ters bir ilişkinin olduğunu ortaya çıkarmakta, öğrenim düzeyi yükseldikçe dine olan ilgi azalmaktadır. Polonya ile ilgili sonuçlar Fransa ve A.B.D. deki sonuçlarla kı- yaslandığında din ile eğitim-öğretim arasındaki karmaşıklıktan kaynaklanmak- tadır. Din öğretiminin verildiği yerlerde dine bağlılık düzeyi ile eğitim seviyesi arasında doğru orantılı bir sonuç çıkmaktadır (Günay, 1987: 30–31). Katolik mezhebine mensup İngiliz gençleri arasında 15-24 yaş grupları (er- kek ve kız karışık) 1958 yılında yapılan anketin sonuçlarına göre, eğitim düzeyi yükseldikçe kiliseye devam etme oranı da doğru orantılı şekilde yükselmektedir (Günay, 1987: 31). Yukarıdaki alan araştırmalarının sonuçlarına bakıldığında dine karşı olumlu veya olumsuz tutum ve davranışların oluşmasında eğitim programlarının içeri- ğinin oldukça önemli olduğu görülmektedir. 116 Toplum Bilimleri • Temmuz 2010 • 4 (8) Akranların etkisi aile etkisinden sonra ikinci aşamayı oluşturur. Çocuk ilk düny4ay. a3 .g Aelrdkiğainddaeşn Ç oekvurl eçsağiına hatta erginlik çağına kadar ana-baba ile en fazla beraber olur; fakat daha sonraki dönemde çocuğun akranları, yani arka- daş çevresi daha etkili olmaya başlar. Sears, (1969) çocuklar büyüdükçe anne-babaların tutumlar üzerindeki et- kisi azalmaya başlar ve özellikle erginlik döneminin başlamasıyla diğer sosyal faktörler etkili olmaya başlar. Bireylerin tutumlarının büyük bir kısmı 12 ile 30 yaş arasındaki dönemde son şekillerini alır. Daha sonraki dönemlerde edinilen tutumlar çok az değişir. Tutumların bir şekilde kristalleştiği dönem olan 12-30 yaş dönemi birey için en kritik dönemdir. Bu dönem boyunca, tutumların oluş- masında üç ana etken rol oynar. Bunlar da: Akranlar, kitle haberleşme araçları ve diğer kaynaklardan edinilen bilgi ve eğitim gibi faktörlerden oluşmaktadır (Morgan, 1988: 375). Gençlik ki kişisel kimliklerin oluştuğu dönemdir, bu dönemde bireyler çok hızlı bir sosyal değişim geçirdiklerinden akran gruplarından oldukça etkilenir- ler ve kendi kültürlerini geliştirirler. Akranların dini sosyalleşmeye etkisi -henüz yeterince araştırılmış değildir- iki kanaldan olmaktadır. Bunlardan biri, arkadaş grubunun etkisinin anne-babanınkini tamamlar mahiyette ve olumlu yönde ol- duğunu ileri sürer, diğeri ise akran etkisinin anti-sosyal ve anne-babanın etki- sini azaltacak şekilde olumsuz olabileceğini ileri sürmektedir (Beit-Hallahmi ve Argyle, 1997:98). Bir bireyin ilişki kurduğu akranları genellikle kendisiyle aynı yaşta ve aynı eğitim düzeyinde olan kimselerdir. Akranların tutumlar üzerindeki etkisi, ge- nellikle çocukların ana-babadan çok arkadaş ve tanıdıklar ile beraber olmaya başladığı dönemde kendini göstermeye başlar. Akranların tutumlar üzerinde etkili bir faktör olmasının nedeni, insanların hoşlandıkları ve kolay ilişki kurduk- ları kişileri “otorite” olarak görme eğiliminde olmalarından kaynaklanmaktadır. (Morgan, 1988: 375). Birey ne kadar “özgür” ve kişiliği ne kadar “kuvvetli” olursa olsun, men- sup olduğu grupların ortak normları, inançları ve adetleri onu bağlamakta, ona şekil vermekte ve onu yoğurmaktadır. Bireyin kişiliğine ait tesirlerle gruptan gelen tesirleri ayırabildiğimiz oranda bazen grup üyeliğinin insan faaliyetlerinin sınırladığını görmekteyiz. Fakat aynı zamanda bireyin kendi kişiliğini en iyi şe- kilde grup üyeliği içinde ifade edebileceği görülmektedir ( Krech, Crutchfield ve Ballachey, 1983: 344). 4M.o 4d.e Krni şkiennitnle şSmoesy saalnlaeyşitleiğşmi Ye eilrel eoşluimşan Y beirri snodsyeakl io Slaoys oyladlu Çğuenvar egö re, k entleşme(nMin ebtirr odepğoişl,k eBnü oylüarka kK aelınntm, aKseı;n dti,n k ilöey k,e Mntalehşamlele a)rasındaki var ol-

Description:
de altı merkez ilçede tesadüfî örneklem (random sampling) yöntemiyle seçilen. 74 ilköğretim Örnek olarak belli inanç ve tutumların varlığı ile bireyin eğitimi, dini, gan, 1988:390) Temel tutum ve davranışları bu dönemde kazanır. düşünme ve algı gelişimi… gibi konular
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.