ebook img

Cecelia Ahern - Anıların Için Tesekkürler PDF

377 Pages·2012·6.07 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Cecelia Ahern - Anıların Için Tesekkürler

r e l r ü k k e s e T n i ç I n ı r a l ı n A - n r e h A a i l e c e C üş dizi ANILARIN İÇİN TEŞEKKÜRLER CECELIA AHERN uıı /yazarından ROMAN Tarama Ginny r e l r ü k k e s e T n i ç I n ı r a l ı n A - n r e h A a i l e c e C Hiç karşılaşmadığın birini nasıl tanıyor olabilirsin? Joyce Convvay, hatırlaması imkânsız olan pek çok şeyi hatırlıyor. Asla gitmediği Paris'in sokaklarını biliyor ya da hiç öğrenmediği bir dilde konuşuyor. Her gece sarı saçlı küçük bir kızı rüyasında görüyor. Ve Joyce’un hayatı esrarengiz bir adamla tanışınca tamamen değişiyor. Justin Hitchcock boşanmış, yalnız ve huzursuz bir adam. Sanat üzerine bir ders vermek üzere Dublin'e geliyor ve onu kan vermeye ikna eden çekici bir doktorla tanışıyor. Bu, uzun zamandır yüreğinden gelerek verdiği ilk şey. Joyce korkunç bir kazanın ardından, yaşamı ve evliliği paramparça olmuş bir şekilde hastaneden çıktığında, yeniden yaşlı babasının yanına taşınıyor. Bu arada çok garip bir déjà vu hissi onu bunaltıyor ve bunun neden olduğunu bir türlü anlayamıyor... "Cecelia Ahern'in romanlarında, masalsı dokunuşun çok ötesinde bir şeyler var. " Glamour "Olağanüstü... yürek burkan ve aynı zamanda £ neşelendiren bir roman. " EW ess ISBN 978-605-5596-13-2 23.90 TL Tarama Ginny r e l r ü k k e s e T n i ç I n ı r a l ı n A - n r e h A a i l e c e C ÇfLisLş Gözlerini kapat ve karanlığa bak. Küçük bir kızken uyuyamadığımda, babam böyle yap­ mamı söylerdi. Şimdi olsa bunu yapmamı istemezdi ama ben yine de yapmayı kafama koymuştum. Kapalı gözka- paklarımm çok ötelerine uzanan sınırsız karanlığa gözle­ rimi dikmiş, bakıyorum. Hâlâ yerde yatıyor olsam da, ola­ sı en yüksek noktaya tünemiş, bacaklarım aşağıdaki so­ ğuk boşlukta sallanırken, karanlık gökyüzündeki bir yıl­ dıza uzandığımı hissediyorum. Işığı kavramış parmakla­ rıma son bir kez bakıp kendimi bırakıyorum. Aşağı düşü­ yorum önce, sonra havada süzülüyorum, sonra yeniden düşmeye başlıyorum, hayatımın zeminine çarpmayı bek­ liyorum. Uyumamak için çabalayan o küçük kızın o zamanlar bi­ le bildiği gibi, biliyorum ki, o kapalı gözlerden oluşan yarı şeffaf perdenin arkasında renkler var. Renkler bana sataşı­ yor, gözlerimi açayım, uykum kaçsın diye bana meydan okuyor. Karanlığımı kızıl ve kehribar, sarı ve beyaz ışık par­ lamaları nokta nokta aydınlatıyor. Gözlerimi açmayı redde­ diyorum. Direniyorum ve kapalı gözlerimizin arkasında bir yaşam olduğuna ilişkin bir işaret olan, bizi uyanık tutan, dikkat dağıtıcı ışık damarlarının kaybolması için gözkapak- larımı sımsıkı yumuyorum. Ancak içimde hiç yaşam gücü kalmamış. Merdivenlerin dibinde yattığım yerde içimde hiç güç hissetmiyorum. Ringde ayakta kalan yalnız bir savaşçı, havayı zaferle yum­ ruklayan kırmızı bir eldiven gibi, kalbim şimdi daha hızlı çarpıyor, pes etmeyi reddediyor. 9 Tarama Ginny r e l r ü k k e s e T n i ç I n ı r a l ı n A - n r e h A a i l e c e C Olan biteni umursayan tek parçam, şimdiye kadar olan biteni umursamış olan tek parçam, kanı, şifa vermek, bede­ nimde dolaştırmak, kaybettiğimin yerine yenisini koyabil­ mek için pompalıyor duruyor. Oysa kanım, kalbimin gön­ derdiği hızla bedenimi terk ediyor; düştüğüm yerde çev­ remde kapkara bir okyanus oluşturuyor. Hızla, aceleyle akıyor, akıyor, akıyor. Hep acele ediyo­ ruz. Burada asla yeterli zamanımız yok, oraya ulaşmak için çabalayıp duruyoruz. Buradan beş dakika önce çıkmış ol­ malıydım, şimdi orada olmalıydım. Telefon yeniden çalma­ ya başlıyor, ne kadar ironik, diye düşünüyorum. Acele et­ meseydim, şimdi cevaplayabilirdim. Şimdi, o zaman değil. O basamakları inerken istediğim kadar ağırdan alabilir­ dim. Oysa hep acele ediyoruz. Kalbim dışında, hepimiz, her şey acele ediyor. Kalbim de artık yavaşlıyor. Çok da umu­ rumda değil. Elimi karnıma koyuyorum. Çocuğum gittiyse, ki öyle olduğunu sanıyorum, ben de gittiği yerde ona katı­ lırım. Orada... Nerede? Nerede olursa orada. Çocuk; duy­ gusuz bir sözcük. Kızım ya da oğlum o kadar küçüktü ki, kız mı erkek mi olacağı hâlâ belli değildi. Ama orada, ona annelik edeceğim. Orada, burada değil. Ona şöyle diyeceğim: Özür dilerim bir tanem, yaşama şansını, kendi şansımı -birlikte bir yaşam kurma şansını- mahvettiğim için özür dilerim. Şimdiyse gözlerini kapat­ mış, annen gibi karanlığa bakıyorsun; yolumuzu birlikte bulacağız. Odada bir ses var, birinin içeri girdiğini hissediyorum. "Aman Tanrım, Joyce aman Tanrım. Beni duyabiliyor musun tatlım? Aman Tanrım. Aman Tanrım. Ah, lütfen gü­ zel Tanrım, Joyce'um ölmesin, Joyce'umu alma. Dayan tat­ lım, ben buradayım. Baban geldi." Dayanmak istemiyorum, ona bunu söylemek istiyorum. Ağzımdan bir inilti, hayvan ağlamasına benzer, bir ses çık­ 10 Tarama Ginny r e l r ü k k e s e T n i ç I n ı r a l ı n A - n r e h A a i l e c e C tığını duyuyorum, bu beni sarsıyor, korkutuyor. Bir planım var, ona bir planım olduğunu söylemek istiyorum. Gitmek istiyorum, bebeğimle ancak o zaman birlikte olabilirim. Ancak o zaman, şimdi değil. Babam düşüşümü durdurdu, ancak daha zemine değ­ medim. Onun yerine, karar verene kadar havada öylece ası­ lı kalıyorum, dengede durmama yardımcı oluyor. Düşmeye devam etmek istiyorum ama babam ambulans çağırdıktan sonra, yere yanıma yatıp sanki bütün kuvvetiyle hayata tu­ tunan kendisiymiş gibi elime sımsıkı sarılıyor. Sanki tek sa­ hip olduğu şey benmişim gibi. Saçımı alnımdan çekip hıç- kıra hıçkıra ağlamaya başlıyor. Daha önce ağladığını hiç duymamıştım. Annem öldüğünde bile. Yaşlı bedeninin sa­ hip olduğunu sanmadığım bir güçle elime yapışıyor; onun sahip olduğu tek şeyin ben olduğumu ve artık onun da be­ nim, eskiden olduğu gibi, sahip olduğum tek şey olduğunu anımsıyorum. Kanım bedenimden akmaya devam ediyor. Hızla, aceleyle akıyor, akıyor, akıyor. Hep acele ediyoruz. Belki ben yine acele ediyorumdur. Belki gitme zamanım gelmemiştir. Kayışa dönmüş yaşlı ellerin elimi sıktığını hissediyo­ rum; o kadar şiddetli sıkıyor, elimi tutuşu o kadar tanıdık ki, beni gözlerimi açmaya zorluyor. Gözlerime ışık doluyor ve yüzüne bakıyorum, yüzünde bir daha asla görmek iste­ mediğim bir ifade var. O da kendi bebeğine yapışmış, bırak­ mıyor. Ben benimkini kaybettiğimi biliyorum; onun da ken­ di bebeğini kaybetmesine izin veremem. Karar verdiğim için, içimi şimdiden bir yas duygusu kaplıyor. Yere çarptım artık, hayatımın zeminine. Kalbimse atmaya devam ediyor. Kırılmış olsa da, çalışmaya devam ediyor... Tarama Ginny r e l r ü k k e s e T n i ç I n ı r a l ı n A - n r e h A a i l e c e C Bir Ay Önce. ^ ¿ v "Kan nakli," diye açıklıyor Doktor Fields, Trinity Üni- versitesi'nin Güzel Sanatlar binasındaki amfinin kürsüsün­ den, "kan ya da kan bazlı ürünlerin bir kişiden, diğer bir ki­ şinin dolaşım sistemine nakledilmesidir. Kan nakilleri, trav­ ma, operasyon, şok gibi nedenlerle ağır kan kayıpları ya da alyuvar üretim mekanizmasının iflas etmesi gibi tıbbi so­ runların tedavisinde kullanılır. Rakamlara bakarsak, İrlanda'da her hafta üç bin ünite kan bağışına gereksinim vardır. İrlanda nüfusunun yalnız­ ca yüzde üçü kan verebilecek özelliktedir, yaklaşık dört milyonluk bir nüfusun kan ihtiyacını bu kişiler karşılamak­ tadır. Her dört kişiden biri, yaşamı boyunca bir kez kan nakline ihtiyaç duyacaktır. Şimdi amfide şöyle bir çevreni­ ze bakın." Beş yüz baş sağa, sola, öne, arkaya dönüyor. Rahatsız kı­ kırdamalar sessizliği bozuyor. Doktor Fields bu kesintiden sonra dikkatleri toplamak için sesini yükseltiyor. "Bu odada en az yüz elli kişinin, ya­ şamlarının bir döneminde kan nakline ihtiyacı olacak." Bu onları susturuyor. Bir el kalkıyor. "Evet?" "Bir hastaya ne kadar kan gerekir?" "Bir parça ip ne kadar uzundur, salak şey!" diye arkalar­ dan bir ses yükseliyor ve soruyu soran gencin kafasına top yapılmış bir kâğıt parçası uçuyor. "Çok güzel bir soru." Öğrencileri projektörün ışığı nede­ niyle göremeyen doktor kaşlarım çatarak karanlığa bakıyor. "Soruyu kim sordu?" 13 Tarama Ginny r e l r ü k k e s e T n i ç I n ı r a l ı n A - n r e h A a i l e c e C Amfinin diğer ucundan biri, "Bay Dover," diye sesleniyor. "Eminim Bay Dover soruyu kendi yanıtlayabilir. Adınız nedir?" "Ben," diyor delikanlı süngüsü düşmüş bir şekilde. Amfiden kahkahalar yükseliyor, Doktor Fields'sa içini çekiyor. "Ben, sorun için teşekkür ederim ve diğer arkadaşlar, aptalca soru diye bir şey yoktur. Yaşam İçin Kan Haftası'nm amacı bu. İstediğiniz soruyu sorabilirsiniz, büyük olasılıkla bugün, yarın ya da haftanın diğer günlerinde kampusta ya da gelecekte düzenli aralıklarla kan vermeden önce kan nakli hakkında edinebileceğiniz kadar çok bilgi edinmeniz için böyle bir hafta düzenledik." Ana amfinin kapısı açılıyor ve karanlık salona ışık dolu­ yor. Yüzündeki konsantrasyon ifadesi, projektörün beyaz ışığıyla aydınlanmış olan Justin Hitchcock içeri giriyor. Ko­ lunun altındaki klasörlerin her biri yavaş yavaş kayıyor. Onları yerlerine itmek için dizini kaldırıyor. Diğer elinde tı­ ka basa doldurulmuş bir evrak çantası ve tehlikeli bir bi­ çimde dengelenmiş plastik bardakta kahve var. Havadaki ayağını, bir t'ai chi hareketi yapar gibi yavaşça indiriyor ve her şeyi kontrol altına alınca yüzüne rahatlamış bir gülüm­ seme yayılıyor. Biri kıkırdıyor ve dengeleme işi yeniden bo­ zuluyor. Dayan Justin. Gözlerini bardağından ayır ve durumu değer­ lendir. Kürsüde bir kadın ve beş yüz çocuk. Hepsi gözlerini sana dikmiş. Bir şeyler söyle. Zekice bir şeyler bul, söyle. İçinde bir tür yaşam formu bulunduğunu hissettiği ka­ ranlığa doğru, "Aklım karıştı," diyor. Salondan kıkırdama­ lar yükseliyor, Justin salon numarasını kontrol etmek için gerilerken tüm gözlerin kendisinde olduğunu hissediyor. Sakın kahveyi dökme. Sakın lanet olası kahveyi dökme. Kapıyı açıyor, ışık yeniden odaya sızınca, ışığın yolu üs­ tündeki öğrenciler ellerini gözlerine siper ediyorlar. Kıkır kıkır, kaybolmuş bir adam, ne komik. 14 Tarama Ginny r e l r ü k k e s e T n i ç I n ı r a l ı n A - n r e h A a i l e c e C Eli kolu dolu olduğu için, kapıyı bacağıyla açık tutmayı başarıyor. Önce kapının dış yüzündeki numaraya, sonra da elindeki kâğıda bakıyor; eyvah, hemen şimdi yakalayamaz­ sa, kâğıt elinden kayıp yere düşecek. Kâğıdı tutmak için atı­ lıyor. Yanlış el. Kahve dolu bardak yere düşüyor. Onun he­ men ardından da kâğıt. Lanet olsun! Yine başladılar işte, kıkır kıkır. Kaybolmuş, kah­ vesini dökmüş ve ders programını düşürmüş bir adam, ne komik. "Size yardım etmemi ister misiniz?" Konuşmacı kürsü­ den iniyor. Justin vücudunu dersliğe geri çekince, salona yeniden karanlık hâkim oluyor. "Burada diyor ki... yani diyordu ki," diyor başıyla yer­ deki sırılsıklam kâğıdı göstererek, "şimdi burada dersim varmış." "Yabancı öğrencilerin kaydı sınav salonunda yapılıyor." Justin kaşlarını çatıyor. "Hayır, ben..." "Kusura bakmayın." Kadın yaklaşıyor. "Amerikan aksa- myla konuşuyorsunuz gibi geldi de bana." Bardağı yerden alıyor ve tam üzerinde "İçecekle Girilmez" yazan tabelanın altındaki çöp kutusuna atıyor. "Ah... ah... bu konuda özür dilerim." "Yetişkin öğrencilerin sınıfı yan tarafta," diye ekliyor ka­ dın fısıldayarak. "İnanın bana, bu sınıfa katılmak akıl kârı değil." Justin boğazını temizliyor, dikleşiyor ve klasörleri kolu­ nun altına sıkıca yerleştiriyor. "Aslına bakarsanız, ben Sa­ nat ve Mimari Tarihi dersinin okutmanıyım." "Siz okutman mısınız?" "Konuk okutman. İnanılmaz gibi görünüyor ama öyle." Saçını üfleyerek terlemiş alnından uzaklaştırıyor. Saçını kes­ tir, unutma. Yine başladılar işte, kıkır kıkır. Kaybolmuş, kahvesi­ ni dökmüş, ders programını düşürmüş, az sonra dosyalarını da yere saçacak, saçını kestirme zamanı gelmiş bir okutman, ne ko­ mik. Gerçekten de bundan daha komik bir şey olamaz. 15 Tarama Ginny r e l r ü k k e s e T n i ç I n ı r a l ı n A - n r e h A a i l e c e C "Profesör Hitchcock?" "Evet, benim." Kolunun altındaki klasörlerin kaydığını hissediyor. "Ah, çok özür dilerim," diye fısıldıyor kadın. "Bilmiyor­ dum..." Justin'in düşmekte olan klasörünü yakalıyor. "Ben IBTS'den1 Doktor Sarah Fields. Fakülte bana, dersinizden önce yarım saat kadar öğrencilerle konuşabileceğimi söyle­ mişti; sizin izninizle, elbette." "Ah, kimse bana haber vermedi ama no problemo." No problemo mu? Justin kendisine şaşarak başını sallıyor ve ka­ pıya doğru yürüyor. Bekle beni Starbucks, geliyorum. "Profesör Hitchcock?" Justin kapıda duralıyor. "Evet." "Bize katılmak ister misiniz?" Kesinlikle hayır. Üzerimde adım yazılı bir cappuccino ve tar- çınlı top kek beni bekliyor. Hayır. Sadece hayır de. "Eee... H... evet." Hevet mi? "Yani evet." Kıkır, kıkır, kıkır. Okutman yakalanmıştı. Açılımını bilmediği harflerden oluşan bir kuruluşta çalışan ve doktor olduğunu iddia eden, beyaz önlüklü çekici genç bir kadın tarafından belli ki yap­ mak istemediği bir şeyi yapmaya zorlanmıştı. "Harika. Hoş geldiniz o zaman." Kadm klasörleri yeniden Justin'in kolunun altına sıkıştı­ rıp öğrencilere yaptığı konuşmaya devam etmek üzere plat­ forma dönüyor. "Pekâlâ millet, dikkatinizi buraya verin lütfen. Yeniden ne kadar kan verilmesi gerektiğine dair sorumuza dönelim. Bir trafik kazasında yaralanan bir kişiye otuz üniteye kadar kan verilmesi gerekebilir. Mide kanaması olan bir hasta üç ila otuz ünite arasında kana ihtiyaç duyabilir. Kalp damarı baypas işleminde hastaya bir ila beş ünite kan verilmesi ge­ rekebilir. Kan miktarı değişebilir ama herhalde insanları her 1 I15TS: İrlanda Kan Bankası anlamına gelen Irish Blood Transfusion Services sözcüklerinin baş harfleri, (ç.n.) 16 Tarama Ginny r e l r ü k k e s e T n i ç I n ı r a l ı n A - n r e h A a i l e c e C zaman kan bağışı yapmaya neden teşvik ettiğimizi şimdi an­ lamışsınızdır." Justin ön sıradaki koltuklardan birine oturuyor ve katıl­ dığı konuşmayı dehşetle dinlemeye başlıyor. "Başka soru var mı?" Konuyu değiştirebilir misiniz? "Kan verince karşılığında para ödeniyor mu?" Daha çok gülüşme. "Bu ülkede ödenmiyor, ne yazık ki." "Kan verilen kişi, kanı bağışlamış olan kişinin kim oldu­ ğunu biliyor mu?" "Bağışlar alıcıya genellikle isimsiz olarak ulaşır, ancak istenirse bir kan bankasındaki kan bağışlarının izi bağış, test etme, bileşenlere ayırma, depolama ve alıcıya nakil döngüsünün tamamında, tek tek, bağışı yapana kadar sü­ rülebilir." "Herkes kan verebilir mi?" "Güzel bir soru. Sizin için, kan bağışı yapamayacakların bir listesini hazırladım. Lütfen bunu dikkatle inceleyin ve isterseniz not alın." Doktor Fields projektörün altına listesi­ ni yerleştiriyor ve beyaz önlüğü, acilen kan nakline ihtiyacı olan bir insana ait çarpıcı bir fotoğrafın yansımasıyla aydın­ lanıyor. Bir adım geri çekilince, görüntü duvardaki ekranı kaplıyor. Öğrencilerden bir inilti ve "iğrenç" sözcüğü yükseliyor, eğimli amfide bir Meksika dalgası gibi dolaşıyor. Justin Meksika dalgasına iki kez katkıda bulunuyor. Başı dönme­ ye başlıyor ve gözlerini fotoğraftan kaçırıyor. "Hay allah, yanlış sayfa," diyor Doktor Fields hiç sıkıl­ madan ve sayfayı ağır hareketlerle, göstereceğini söylediği listeyle değiştiriyor. Justin listeye umutla bakarak, kendisini kan bağışına uy­ gun kişiler listesinden çıkartacak "iğneden korkma ya da kan tutması" nedenlerini arıyor. Ne yazık ki yok; aslında 17 Tarama Ginny

Description:
Tom muydu, Jerry mi?" Düşünmek için gözlerini sımsıkı yumuyor, işe kesin Vikingler gibi kükremesini istiyorum. Evet kükreme nizi duyalım!" Tüm otobüs kükrerken babamla ben yerimizde korkuy la sıçrıyoruz, babamın koluma sıkı sıkı sarıldığını hissedi yorum. Cecelia Ahern
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.