ebook img

Büyük Umutlar (Antik Kitap) - Charles Dickens PDF

550 Pages·2008·1.97 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Büyük Umutlar (Antik Kitap) - Charles Dickens

BÜYÜK UMUTLAR Charles Dıckens LACİVERT YAYINCILIK SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. Antik Dünya Klasikleri: 64 Batı Klasikleri Dizisi: 49 ISBN 978-9994-184-52-6 E-ISBN 978-605-5656-34-8 İrtibat için: Alayköşkü Cad. No: 11 Cağaloğlu / İstanbul Yazışma: P.K. 50 Sirkeci / İstanbul Telefon: (0212) 511 24 24 Faks: (0212) 512 40 00 antikkitap.com Kültür Bakanlığı Yayıncılık Sertifika No: 12364 YAYIN HAKLARI © Eserin her hakkı anlaşmalı olarak Timaş Basım Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi’ne aittir. CHARLES DICKENS Charles Dickens, 7 Şubat 1812’de Landport’ta doğar. John ve Elizabeth Dickens oğullarına Charles John Huffham Dickens adını verirler. Babası uçan kuşa borcu olan bir tüccardır, bu yüzden Dickens ailesi sıkça adres değiştirir. 9 yaşına kadar evde eğitim gören Charles, daha sonra bir Baptist rahibin okuluna başlar. 1821’de ailenin Londra’ya taşınması Charles’ın çocukluk yıllarının en acı dönemi olur. Babası borçları yüzünden hapse girer. Tabii onunla birlikte ne yapacağını bilemeyen ailenin diğer fertleri de hapse taşınır. Küçük Charles bir fabrikada etiket yapıştırıcısı olarak işe girer. Nihayet tüm aile hapisten çıkınca, Charles da normal bir okula gitme hayalini gerçekleştirir. On dört yaşında bir avukatın yanında çalışmaya başlaması hukuk eğitiminin de ilk adımı olur. Catherine Hogart’la evlendikten sonra yazarlıkta yıldızı parlayan Charles’ın ilk başarısı “Pickwick Senetleri”dir. Bir magazin dergisinde editörlük yaptığı sırada “Oliver Twist” doğar. Bunu başka çalışmalar da izler. Tiyatroya olan tutkusu onu oyunlar yazmaya yöneltir. Bunlardan üçü sahnelenmiştir. 1842’de Amerika’ya giden Charles’ın ünü, “David Copperfield”a sonra doruğa ulaşır. 1858’de eşiyle yolları ayrılan Charles Dickens 1870’de hayata veda eder. Bu sırada “Edwin Drood’un Esrarı” adlı kitabı üzerinde çalışmaktadır ve bu çalışması ne yazık ki yarım kalır. Mezarı İngiltere’nin birçok ünlü yazarının da defnedildiği Westminster Abbey’dedir. İÇİNDEKİLER I. Cilt Birinci Bölüm İkinci Bölüm Üçüncü Bölüm Dördüncü Bölüm Beşinci Bölüm Altıncı Bölüm Yedinci Bölüm Sekizinci Bölüm Dokuzuncu Bölüm Onuncu Bölüm On Birinci Bölüm On İkinci Bölüm On Üçüncü Bölüm On Dördüncü Bölüm On Beşinci Bölüm On Altıncı Bölüm On Yedinci Bölüm On Sekizinci Bölüm On Dokuzuncu Bölüm II. Cilt Yirminci Bölüm Yirmi Birinci Bölüm Yirmi İkinci Bölüm Yirmi Üçüncü Bölüm Yirmi Dördüncü Bölüm Yirmi Beşinci Bölüm Yirmi Altıncı Bölüm Yirmi Yedinci Bölüm Yirmi Sekizinci Bölüm Yirmi Dokuzuncu Bölüm Otuzuncu Bölüm Otuz Birinci Bölüm Otuz İkinci Bölüm Otuz Üçüncü Bölüm Otuz Dördüncü Bölüm Otuz Beşinci Bölüm Otuz Altıncı Bölüm Otuz Yedinci Bölüm Otuz Sekizinci Bölüm Otuz Dokuzuncu Bölüm III. Cilt Kırkıncı Bölüm Kırk Birinci Bölüm Kırk İkinci Bölüm Kırk Üçüncü Bölüm Kırk Dördüncü Bölüm Kırk Beşinci Bölüm Kırk Altıncı Bölüm Kırk Yedinci Bölüm Kırk Sekizinci Bölüm Kırk Dokuzuncu Bölüm Ellinci Bölüm Elli Birinci Bölüm Elli İkinci Bölüm Elli Üçüncü Bölüm Elli Dördüncü Bölüm Elli Beşinci Bölüm Elli Altıncı Bölüm Elli Yedinci Bölüm Elli Sekizinci Bölüm Elli Dokuzuncu Bölüm I. Cilt Birinci Bölüm Soyadımız Pirrip ve vaftiz ismim de Philip olduğundan bu ikisini çocuk aklımla Pip isminden daha kısa ve açık bir şekilde birleştiremezdim herhalde. Ben de kendime Pip dedim ve Pip diye çağırılmaya başladım. Soyadımızın Pirrip olduğunu babamın mezar taşından ve ablamdan -kendisi demircinin karısıydı- biliyorum. Annemi ve babamı hiç görmediğimden ve o zamanlar fotoğraf da olmadığından görünüşlerinin nasıl olduğunu mezar taşlarından çıkarmaya çalışırdım. Babamın mezar taşının üzerindeki yazılar bana garip bir şekilde onun eski kafalı, şişman, esmer, siyah kıvırcık saçlı bir adam olduğu fikrini verdi. “Yukarıdakinin karısı Georgiana” yazısının karakterinden ve köşelerden annemin çilli ve hastalıklı olduğu kanısına vardım o zamanki aklımla. İkisinin mezarlarının yanı başında sıra sıra dizili olan yarım metre uzunluğundaki beş tane dörtgen taşa gelince... Bunlar, hayat mücadelesinden çok çabuk vazgeçmiş beş erkek kardeşimin aziz hatıralarıydı. Ne zaman onları düşünsem sırt üstü yatmış, elleri ceplerinde dünyaya geldiklerini, gidene kadar da hiç istiflerini bozmadan aynı duruşu koruduklarını hayal ederdim. Bizimkisi nehrin kıyısında, denizden yirmi mil içeride bir bataklık köyüydü. Neyin ne olduğuna dair ilk canlı ve geniş kapsamlı izlenimimi soğuk ve nemli bir günde edindim. Akşam olmak üzereydi. O gün kesinlikle anladım ki ısırgan otlarıyla dolu bu çıplak yer bir kilise mezarlığıydı ve bu köyün merhumu Philip Pirrip ve yukarıdakinin karısı Georgiana ölmüş ve gömülmüşlerdi. Ve adı geçenlerin bebekleri Alexander, Bartholomew, Abraham, Tobias ve Roger da ölmüş ve gömülmüşlerdi. Ve kilisenin ötesinde, üzerinde dağınık halde sürülerin otladığı, duvarlar, kanallar, tümsekler ve kapılarla kesişen çorak yer bataklıktı. Ve ötesindeki cılız kurşuni çizgi nehirdi ve rüzgârın kendisinden kaçtığı, uzaktaki vahşi in denizdi. Ve hepsinden birden korkup ağlamaya başlayan titrek çocuk da Pip’di. “Kes sesini!” dedi korkunç bir ses ve bir adamın kilise sundurmasının olduğu taraftaki mezarların arasından çıktığını gördüm. “Ses çıkarma seni küçük şeytan, yoksa boğazını keserim!” Ayağında kocaman bir zincir olan, kaba görünümlü, gri kıyafetler içinde, korkunç bir adamdı. Şapkasız, ayakkabıları delik deşik, başında eski bir bez sarılı olan bir adam... Denizde sırılsıklam ıslanmış, çamura batmış, taşlar yüzünden topallayan, çakmaktaşlarının ayaklarını kestiği, ayaklarına ısırganların, dikenlerin battığı, topallayan, titreyen, kızgın bakan, hırıltılar çıkaran ve beni çenemden yakalarken dişleri gıcırdayan bir adam.... “Ahh! Boğazımı kesmeyin efendim!” diye yalvardım korku içinde. “Yalvarırım yapmayın efendim!” “Adını söyle!” dedi adam. “Çabuk!” “Pip, efendim!” “Bir kere daha!” dedi adam. “Yüksek sesle!” “Pip. Pip, efendim!” “Nerede yaşıyorsun sen? Evini göster.” Kızılağaçların ve tepesi budanmış ağaçların arasında, kiliseye bir ya da iki mil uzaklıktaki düzlükte kurulmuş köyümüzü işaret ettim. Adam bana bir an baktıktan sonra baş aşağı çevirip ceplerimi boşalttı. Bir parça ekmekten başka hiçbir şey yoktu cebimde. O kadar güçlüydü ve bunu o kadar aniden yaptı ki, kilise tepe taklak oldu ve çan kulesini ayaklarımın altında gördüm. Kilise normale döndüğünde, adam ekmeği büyük bir iştahla yiyor, ben de yüksek bir mezar taşının üstünde oturuyordum. “Seni köpoğlu!” dedi adam dudaklarını yalayarak. “Amma tombul yanakların var senin!” O zamanlar yaşıtlarımdan çelimsiz ve güçsüz olmama rağmen sanırım yanaklarım tombuldu. Başını tehditkâr bir biçimde iki yana sallayarak, “İnsanın yiyesi geliyor be!” dedi. Öyle yapmaması umudumu dile getirdim ciddiyet içinde ve beni üzerine koyduğu mezar taşına daha sıkı tutundum; biraz üzerinde durabilmek, biraz da ağlamamak için. “Bak bakayım buraya!” dedi adam. “Annen nerede senin?” “Orada efendim!” dedim. İrkildi, koşmaya başladı; sonra durup arkasına baktı. “Orada efendim!” diye çekinerek açıkladım. “Yukarıdakinin karısı Georgiana. O benim annem.” “Haa!..” dedi gelirken. “Annenin yanındaki de baban mı?” “Evet efendim!” dedim. “O da bu köyün merhumu.” “Haa...” diye homurdandı düşünceli düşünceli. “Kiminle yaşıyorsun sen? Yaşamana izin verileceğini düşünürsek tabii! Ki henüz kararımı vermedim!” “Ablamla efendim! Bayan Joe Gargery. Kendisi demirci Joe Gargery’nin karısıdır.” “Demirci ha?” dedi ve ayaklarına baktı.

Description:
Fakir bir çocuk olan Pip küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiş, ablasıyla birlikte yaşamaktadır. Bir gün mezarlıkta kaçak bir mahkûmla karşılaşır ve ablasının mutfağından aşırdığı yiyeceklerle bu adama yardım eder. Kaçak mahkûm, Pip'in yardımlarını asla unutmayacak
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.