ebook img

Bülbül Ötüşünün Anonim Biyografiye Göre Anlamlandırılması Üzerine Prof. Dr. Abdulkadir EMEKSİZ PDF

13 Pages·2017·0.25 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Bülbül Ötüşünün Anonim Biyografiye Göre Anlamlandırılması Üzerine Prof. Dr. Abdulkadir EMEKSİZ

BÜLBÜL ÖTÜŞÜNÜN ANONİM BİYOGRAFİYE GÖRE ANLAMLANDIRILMASI ÜZERİNE On the Meaning of the Singing of the Nightingale According to the Anonymous Biography Prof. Dr. Abdulkadir EMEKSİZ* ÖZ İnsanoğlu, yaşadığı zamana, içinde bulunduğu kültür ortamına, bilgi ve algı seviyesine göre farklılıklar göstermekle birlikte tabiatla ve kendisi dışındaki varlıklarla sürekli ilişki içinde olmuştur. İnsanın yakından veya uzaktan tanıdığı, korktuğu veya birlikte yaşadığı canlılar ve bunlarla ilişkili edebî verimler ve yaklaşımlar da farklılık göstermektedir. Tabiata yüklediği anlamlar insanın inanç dünyası kadar edebî verimleri için de belirleyici olabilmektedir. Bu çalışma, bülbüle Türk edebiyatın- da nasıl yer verildiğini, İstanbul’un, özellikle de XIX. ve XX. yüzyıl sözlü edebiyat çevrelerinin edebî tip oluşturma hüviyetini haiz iki etkili temsilcisinin Türk edebiyatında en çok yer verilen kuşlardan olan bülbülün ötüşüne mâniler vasıtasıyla yükledikleri anlamları ve anlam farklılıklarının temellerini ortaya koymayı amaç edinmiştir. Bu anlamda asıl işleri yangın söndürmek olan, ama cinaslı mâni ic- ralarıyla tanınmış tulumbacılar ile asıl işleri mahalle bekçiliği olup mâni fasılları tertip eden, söyleyen bekçi babaların bir bakıma anonim biyografi diyebileceğimiz hayat hikâyelerini İstanbul mânilerinden örnek metinleri esas alarak sosyo-kültürel zemine bağlı kalıp değerlendirmeye çalışacağız. Edebî gele- nekle sanatçının bağı, sanatçının yaşama çevresi ve yaşama biçiminin eserlere yansıması da bu çerçe- vede ele alınacaktır. Edebiyatın toplumu yansıtan “ayna” oluşu tekrarlanan ve genel kabul gören bir yaklaşımdır. Toplum tek tip midir? Toplum içinde kültür katmanları yok mudur? Her kültür katmanı toplumla uyum içinde ve aynı görünümde bir yansıma ile mi karşımıza çıkar? Bu soruların cevabını edebiyatın, aslında hiç de homojen olmayan toplumla bağını, edebiyat sosyolojisinin bilgilerinden de yararlanarak incelemenin ve metin ile kültürel etkileşim alanını birlikte ele almanın faydalı olabile- ceği düşüncesi hareket noktamız olmuştur. Hayatı algılamaları, yaşama biçimleri, kültürel ve edebî icra ortamları farklı olan tulumbacılar ile bekçi babaların, anonim biyografilerine bağlı olarak anlam alanları kurdukları anlaşılmaktadır. Anahtar kelimeler Bülbül, Mâni, Anonim Biyografi, Tulumbacılar, Bekçi Babalar ABSTRACT Human being has always been in relationship with nature and the beings other than himself differentiating according to the time he lives, the cultural environment he belongs to and the degree of his knowledge and perception. The organisms that human knows closely of distantly, afraids of or lives with and the literary products and approaches and related with them also show difference. The meanings he attributes to the nature can be determining for the literary outputs so far as his world of belief. This study purposes to state how the nightingale was handled, the basis of the meanings and the meaning differences that the two effective representatives of Istanbul, who had the personality of creating literary characters especially of the XIX. and XX. century oral literary environments, attribute to the singing of the nightingale which is one of the most mentioned birds in Turkish literature. In this sense, we will try to evaluate the life stories, which can be called as anonymous biography, of the Ottoman fire brigades, whose main job was fire fighting but known with their performances of punned mânis, and watchman fathers, whose main job was guarding the neighborhood but organized mâni meetings and told mânis, standing to the sociocultural basis and basing on the sample texts from the mânis of Istanbul. The reflection of the artist’s bond with the literary tradition, the life environment and life style of him/her will be handled within this framework. Literature’a being a “mirror” reflecting society is a repeated and generally accepted view. Is society one type? Aren’t there cultural layers in the society? Does every cultural layer meet us as a reflection that is the same and in tune with the society? Our starting point is the idea that answering these questions by analyzing the relation of literature with the society, which is not at all homogeneous, by also making use of the information from sociology of literature and handling the text and the field of cultural interaction together can be useful. It has been seen that the fire brigades and the watchman fathers, whose sense of life, life style and literary and cultural performance environments are different, form meaning zones according to their anony- mous biographies. Key Words Nightingale, Punned Mâni, Mâni meeting, The Ottoman Fire Brigades, the watchman Fathers. * İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, İstanbul/Türkiye, [email protected] http://www.millifolklor.com 19 Millî Folklor, 2018, Yıl 30, Sayı 117 Giriş Edebî verimleri ele alırken imkân Aylar doğar âhımdan varsa eser ile o eseri ortaya koyan ki- Gün doğar nigâhımdan şinin ve kültürel etkileşim alanıyla Ay titrer bulut ağlar birlikte kişiliğinin de değerlendirilme- İkimizin âhından (Bayrı 1972:76) si gerekir. Çünkü aynı veya yakın de- mânisinde de görüldüğü gibi insan, virde yaşamış olmak, aynı şehir veya tabiatı kendisiyle eş tutup ona kişilik semtte, hatta aynı mahallede bulun- yüklemiş, hislerini ve düşüncelerini muş olmak benzer söyleyişler ortaya tabiat unsurları aracılığıyla yansıtma koymayı zorunlu kılmaz. Yaş, mes- yoluna başvurmuştur. Tabiatı algıla- lek, sosyal ve edebî ortam farklılıkları ma biçimleri de dâhil olmak üzere in- başta olmak üzere yaşayış ve dünyayı sanın hayata bakışının şekillenmesin- algılamadaki başkalıklar aynı olayı, de ve edebiyata yansımasında içinde durumu, olguyu –ele aldığımız konu yaşanan kültür ortamının çok güçlü açısından söylersek bülbülün ötüşünü etkisi vardır. – bambaşka görmeye veya göstermeye Geleneksel olarak, edebiyat üzeri- neden olabilmektedir. ne çalışan sosyologların temel görüşü Edebiyat sosyolojisi, hem bir ürün edebiyatın topluma dair bilgi olarak olarak edebi eser, hem de sosyal ger- kullanımı olmuştur. Nispeten daha az çekliğin bir unsuru olarak edebiyat derecede geleneksel çalışma ise ede- üzerine yoğunlaşır. Ürün olarak edebi- biyatın toplumsal eylem yaratma ve yat eseri’nin toplumu yansıtması, top- şekillendirme etkisi üzerine odaklan- lumu ifade etmesi, toplumca algılan- mıştır. İlk yaklaşım, edebiyatın top- ması ve bu doğrultuda belli tavırları lumsal davranışlara ve değerlere dair doğurması ilk elden incelenen sorun- bir bilgi olarak “okunabileceği” fikri, lardır. Sosyal gerçekliğin bir unsuru genellikle yansıtma kuramı olarak ad- olarak edebiyat yaklaşımı ise, edebiya- landırılır. Edebi metinler, kendilerini tın oluştuğu toplum/ortam ile mutlak üreten toplumun “ekonomisini, aile anlamda kurmak durumunda kaldığı ilişkilerini, iklimini ve manzaralarını, iletişimi, etki ortamını irdelemektedir davranışlarını, değerlerini, ırklarını, (Alver 2015:346). “Maniler ses, musi- toplumsal sınıflarını, siyasi olaylarını, ki, anlam ve tasvir zenginliklerini ta- savaşlarını ve dinini” yansıttığı gibi şıyan şiirlerdir (Kaya 1999: 82). ” Bu çeşitli şekillerde açıklanmıştır (Du- anlamda edebiyat eserinin şekillenme- han 2015:200). Yansıtma kuramının si, kim tarafından ortaya konulduğu temel işlevi, edebiyatın niteliğini ve kadar toplumun hangi kesimine, nasıl büyüklüğünü içerik, üslup ve biçim ve hangi ortamlarda hitap ettiğine ve bağlamında olduğu kadar, bireyselden eser sahibi ile toplumun karşılıklı et- ziyade toplumsal ve tarihsel bağlamda kileşimine de bağlıdır. “açıklamak”tı. Aslında o, kişisel ilham Metinler ortaya çıktıkları zaman- yerine toplumsal ve kültürel determi- la da sınırlı değillerdir. Edebiyat (ede- nizmi vurgulamış ve sanatlarla ilgili bi metinler) çeşitli toplumsal pratik- sayısız çalışmanın kapsamlı bir yöneli- lerle birlikte örülen şebekedir ve yazar mi olmuştur. (Albrecht 1954:425-426) yapıtını, kendinden önce var olan şe- 20 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2018, Yıl 30, Sayı 117 bekenin içinde kurgulamaktadır. Bu yapıtı olsun fizik, bio-psişik, sosyal durumu her sanatçının, kendi çağının etmenlerle (facteur) örülmüş somut kültürel oluşmuşluğu ve tinsel/düşün- birer bütün, daha kısası “kozmo-bio- sel savaşlarıyla içten bir ilişki içerisin- psiko-sosyal” birer varlıktırlar. Onun de sanat ürettiği gerçeğine bağlamak için sanatla ilgili bir konu hakkında da mümkündür (Alver 2015:346-347). eksiksiz, tam bir bilgi edinmek istedik Mazmunlar başta olmak üzere ifade mi, bunun fizik, bio-psişik, toplumsal kalıpları edebiyat sahasının gelenek yönlerini daima göz önünde tutmak bağlamında yer bulur. Gelenek bağı gerekir, yoksa bu konuda yapılacak toplumla uyumu, sanatkâr özgünlüğü açıklamalar daima kusurlu, eksik ka- ise kişisel yaklaşımı öne çıkarır. Ede- lır (Kösemihal 1967:5). biyat eserinin biçimi veya türündeki Somut bütünlüğün kavranabil- ayniyet içerikte görülmeyebilir. Ede- mesi için hem sanatçı kişiliğinin hem biyatın toplumu yansıtan “ayna” olu- de sanat eserinin anlaşılması gerek- şu kabul edilse de bu aynanın hangi lidir. Genellikle anonim olarak de- açıdan ve nasıl bakıldığına göre farklı ğerlendirilen mânilere İstanbul öze- görünümler ortaya çıkarabildiğini de linde baktığımızda durum biraz daha dikkate almak gerekir. farklılık göstermekte ve edebî kişiliği Ancak sadece bireysel bir tecrü- anlamaya bir derece imkân vermek- beyi yansıtan çalışmalar, genellikle tedir. Çünkü mâni söylediğini bildiği- en iyi şekilde biyografi metoduyla ça- miz veya hangi mânilerin kendisine lışılan bir karışımı ifade eder, çünkü ait olduğundan haberdar olduğumuz tutarlı bir yapıdan yoksundurlar. Ger- sanatçılar vardır, bu sanatçıların eser- çek yaratıcı, kendi grubunun bilinci- leri mânidir ve bu mâniler anonim ni yansıtmaktan ziyade, gruptakile- değildir. Mânicilerin biyografilerine rin düşündüklerini ve hissettiklerini ve sosyal ortamlarına ilişkin bilgiler, kendilerinden habersiz ortaya çıkarır eserlerin tahlili için de fırsatlar suna- (Goldmann 1980:67). Bir kültüre aidi- bilmektedir. yet, bir topluma mensubiyet veya bir Düz mânilerin -çoğunluğu kadın- edebî ekolün içinde bulunmak birbiri- lar olmak üzere- erkekler tarafından ni tekrar eden eserler ortaya çıkacağı- da söylenebildiğini, belli bir yaş ve nı düşündürmemelidir. Birey farklılık- meslek grubuyla, belli bir mekânla larını, söyleyiş özgünlüklerini de her özdeş olmaksızın icra edilebildiğini zaman dikkate almak sanatçı ile bağlı belirtebiliriz. Çalışmamıza esas olmak bulunduğu grubu ve edebiyat eserini üzere yer verdiğimiz Cinaslı mâni tahlil edebilmek için gözden uzak tu- ve mâni faslı icracılarının ise hemen tulmaması gereken hususlardır. Ede- hepsinin erkeklerden ibaret olup bel- biyat eserlerinde özgünlük biçimden li meslek grubu ve yaşama biçimiyle ziyade öze bağlıdır. Geleneğin izleri profesyonel veya yarı profesyonel ola- formlar üzerinden, farklı bakışlar ise rak dinleyicileri tarafından zamanı biyografileri de değerlendirilerek bi- bilinip beklenen mekânlarda varlık reyler üzerinden takip edilebilir. gösterdiklerini ifade etmek mümkün- “Sanatçının kişiliği olsun, sanat dür. Türk edebiyatında bülbülün yeri- http://www.millifolklor.com 21 Millî Folklor, 2018, Yıl 30, Sayı 117 ni ana hatlarıyla verdikten sonra Türk ler. Yerde zıplayarak hareket ederler, edebiyatına özgü bir biçim ve tür olan kısa mesafeleri koşabilirler (Ceylan mânilerin icracılarının biyografilerine 2015:61). ve onlar hakkında yazılanlara daha Bülbül, Türk lehçelerinde şu şe- yakından bakmak yerinde olacaktır kilde anılır: Türkiye Türkçesi / bül- düşüncesindeyiz. bül; Azerbaycan Türkçesi / bülbül; Türk edebiyatında bülbülün Başkurt Türkçesi / handuğas, bılbıl; yeri Kazak Türkçesi / bulbul, sanduğaş; Kuşların ötüşü eşle bağ kurmak Kırgız Türkçesi / bulbul; Özbek Türk- ve bu bağın devamını sağlamak, yak- çesi / bulbul; Tatar Türkçesi / sandu- laşan tehlikeli durumu haber ver- ğaç, bılbıl; Türkmen Türkçesi / bilbil; mek, yabancı konukları uyarmak gibi Uygur Türkçesi / bulbul (Ercilasun vd. amaçlara bağlı olabilmektedir (Mor 1991:88, 89) 2016:76). Kuşların ötüşündeki bu ger- Divânü Lûgat-it-Türk’te bülbül çek amaç ve fonksiyonların edebiyat Senden kaçar sundılaç eserlerinde çoğunlukla değişmiş ola- Mende tınar kargılaç rak karşımıza çıktığını görmekteyiz. Tatlığ öter sanduvaç Söz gelimi bülbül, yine ötüşü dolayı- Erkek tişi uçruşur1 sıyla edebiyatın konusu olur, ama ötü- dörtlüğünde “sanduvaç” şeklinde ve şünün nedeni değiştirilmiş olarak. tatlı ötüşü dolayısıyla anılır. Halk arasında da kuş uzmanları arasında da bülbül olarak ortak isim- Kutadgu Bilig’de bülbül lendiren tür “Luscinia” cinsine ait tür- Çiçeklikte sandvaç ötür ming ünün dür. “Luscinia megarhynchos” Bülbül Okır surı ibri tünün hem künün olarak isimlendirilir ve nisan ayı orta- biçiminde, yine ötüşü dolayısıyla larından eylül ayına kadar Türkiye’de vardır2. kalan türdür, herkes tarafından ötü- Bülbül, müstakil olarak şünün nağmelerinden övgüyle bahse- “Bülbülnâme”, “Bülbüliyye”, “Gül ü dilen tür de budur. Bülbüle ötüşü ve Bülbül” gibi adlarla anılan eserlere görüntüsü çok benzeyen ama sadece de konu olmuştur. Türk edebiyatı da göç sırasında Türkiye’den geçen diğer dâhil olmak üzere klasik Doğu edebi- bir tür de “Luscinia luscinia” yani “Be- yatlarında bülbül âşığın, gül de sev- nekli Bülbül”dür (K.K. 1). gilinin sembolüdür. Yenileşme devri Türkçede sanduvaç, Arapçada Türk edebiyatında yazılan bülbül te- andelîb (ç. Anâdil), Farsça’da bülbülün malı manzumeler içinde, Recaizâde (ç. Bülbülân, belâbil), yanı sıra hezâr Ekrem’in “bülbül” redifli gazeli dikkat (ç. hezârân), hezâr-âvâz, hezâr-dâstân çekicidir. Mehmed Âkif’in Bursa’nın da denilen bülbül, küçük vücutlu, sü- Yunanlılar tarafından işgali üzerine ratli, zengin nağmeleriyle güzel ötüş- yazdığı “Bülbül” şiiri, dinî ve sosyal lü, fakat görülmesi zor bir kuştur. hassasiyeti dile getirmiştir (Kurnaz Yaprak döken ormanlar, çalılıklar ve 1992:486). dere boylarında yaşarlar. Böcekgil- Bülbül, Türk folklorunda benim- ler, meyve ve yemişlerle de beslenir- senerek çokça yer bulmuş bir kuştur. 22 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2018, Yıl 30, Sayı 117 Türk halkı tarafından, kişi adı veya belasıdır gibi kalıp sözlerin hemen ta- takma ad olarak kullanılmanın yanın- mamında da olduğu gibi bülbül, ötüşü da yerleşim birimleri için de bülbüle dolayısıyla ve aşk ile ilişkilendirilerek bağlı adlandırmalar yapılmıştır. Tür- yer alır3: kiye Türkçesi ağızlarında memleket Geç gönül öte dursun adı olarak Arap bülbülü tamlaması Sen var iken sevdiyim / başkalar öte dursun kullanılmıştır (Bozkaplan 1992:60). Gönül bülbül misali/aşkınla öte dursun Bülbül gibi dem çekmek başta (Koz 2014:55) olmak üzere pek çok benzetmede ve Bülbül ile gül arasındaki aşkın deyimde bülbül yer almış, Bülbülle erkek tarafı bülbüldür. Edebiyatta ge- gezen güle gider, ördekle gezen göle nellikle tâlip olan ve aşkını ifade eden örneğinde olduğu gibi bülbülün özel- taraf olarak da bülbül görülür: liklerini anlatan atasözleri Türk söz Bu bûm-ı cisme bu vîrâneyi verip giderim varlığının zenginliklerinden olmuş- Gönülde gül-i ruhuma nağme-i hezâr ederim4 tur. Bülbül adına türküler yakılmış, Erzurumlu İbrahim Hakkı halk oyunları oynanmıştır. Rüyada Mâniler söz konusu olunca istis- bülbülün görülmesi aşk ve mutluluğa nalar ve birey farklılıkları kendini yorulmuştur. Konuşamayan veya geç gösterir. Aşağıdaki örnekte naz eden konuşan çocukların tedavisi amacıyla gül değildir, kendini naza çeken bül- bülbül kafesindeki sudan şifa umul- büldür: muştur. Bülbül, Türk hanımlarının Adam aman “güle naz, gülen az” yakıştırmalarıyla “bülbül yuvası” ve Bülbül kanatların kırılsın “bülbül gözü” şeklinde nakış adlarında Neden ettin “güle naz” yer bulmuştur (Akalın 1983:27, 28, 30, Felek senin elinden 31, 44, 45,57, 62, 67, 69). Bülbülyuvası Ağlayan çok “gülen az” veya bülbülkonağı da Türk mutfağın- (Ahmed Râsim 1990:176) da tatlı adları arasındadır. Değişme motifleri içerisinde kuşa Usta şairlerin saz çalmadaki üs- dönmenin, kuş şekline girmenin en tünlüklerini anlatmanın en kestirme yaygın olarak kullanılan motiflerden yolu Sazına bülbül indirmiş / Sazına biri olduğu görülmektedir. Efsane bülbül konar demek olmuştur, ede- anlatılarında kuşlar içinde bülbüle biyatımızda sevilen gül olurken âşık dönmenin örnekleri Türk dünyası ede- kendini bülbülde bulmuştur. Garip biyatında sıklıkla görülebilmektedir. bülbül de olmuştur, aşkından aklını Azerbaycan ve Kazakistan efsanele- da yitirmiştir o. İnsanla ilgili olan şen rinde âşık bülbüle, sevgili de güle dön- şakrak hâller, tatlı sesler, güzel konuş- mektedir (Ergun 1997:404-405, 622). malar da bülbüle bağlanıp bülbül gibi İnsanın bülbüle dönüşmesinin şakıyor ya da bülbül gibi söyler; şaşırıp dışında bülbülün ötüşünün güzelliği- kalmak ve bir şey söyleyememek gibi ne nispet edilerek güzel sesli, güzel aksi durumlarda ise dut yemiş bülbüle söyleyişli kimseler (çoğunlukla şair- döndü tâbirleri kullanılmıştır. Bülbü- ler) için bülbül sıfatının kullanıldığı le “Gül” demişler, feryad ile ağlamaya görülmektedir. Söz gelimi Bülbül-i başlamış veya Bülbülün çektiği dili Şirâz: “Şirazlı şair Hâfız” demektir http://www.millifolklor.com 23 Millî Folklor, 2018, Yıl 30, Sayı 117 (Onay 2004:148). İstanbul’un cinaslı tulumbacılarını kendi mahallerine mânilerini söyleyenlerin başında ge- çekmek için ortalığı ateşe verirlerdi len tulumbacılardan da bülbül sıfatını (Emeksiz 2007) alanlar olmuştur. İstanbul kuşçuları … tanıtılırken Üsküdar tulumbacıla- “Demiri delenler var küçücük zımba ile rından görerek kuşçuluğa başlayan- Aşk ateşi söner mi birkaç tulumba ile” lardan bahsedilmesi, tulumbacıların (Bayrı 1955a:1083) kuşlarla ilgilerinin bülbül lakabı veya deyip yine de yalın taban koşar sıfatı almalarıyla sınırlı olmadığını da ayak yeterdi tulumbacılar. Bu örnek göstermektedir (Somçağ 1997:87). metinden de anlaşıldığı gibi tulumba- Tulumbacı mâniciler ve bül- cılar mahallenin, semtin, şehrin göz- bül ötüşüne yükledikleri anlamlar desi delikanlılardan oluşurdu. Mahal- İstanbul’un cinaslı mânilerinin en lenin tulumba takımında yer almak da önde gelen icracıları mahalle tulumba herkesin harcı değildi. takımlarından yetişmiş tulumbacılar- Tulumbacıların yangın söndürme dır. Mahallede şekillenen sözlü edebi- yarışları edebî zeminde mâni atışma- yatın diğer güçlü temsilcileri de mâni larındaki yarışla devam ederdi. Ma- fasıllarını tertip ve icra eden mahalle halle tulumbacılarının en başta gelen bekçileri, bekçi babalardır. Aynı şeh- mekânları Hattox’un deyişiyle “şa- rin aynı türde ve aynı mahallede eser rapsız meyhaneler” diye anılan kah- vermiş olan temsilcilerinin eserlerinin vehaneler (Hattox 1996:64), kahve- içerik ve anlam bakımından farklılık- hanelerin de XIX. yüzyıldan itibaren ları vardır, bunun nedenlerini daha iyi çalgılı kahvehane diye bilinenleri ve anlayabilmek için biyografilerine, ha- tulumbacı kahvehaneleriydi. Kahve- yat tarzlarına, sosyal etkileşim alanla- hanelerin dışında saray da konak da, rına daha yakından bakmalı. zindan ve gazino da, han odası da ha- Tulumbacıların işi Cumhuriyet mam da bu icralara kapısı açık, kapalı kurulup teşkilatlarını itfaiyeye dev- mekânlardı erkekler için. Tulumbacı- redinceye kadar yangın söndürmekti, ların kapalı mekânlarının dışarıya da ama tek işleri yangın söndürmek de- kapalı olanı ise koğuşlarıydı, tulum- ğildi, yangın âdeta işin bahanesiydi. bacı koğuşları (Emeksiz 2007:81-83). Yangın söndürme yarışının harareti, Tulumbacılar -İstanbullu olmayanlar- rekabeti, gösterişi, çalımı akıl almaya- normal günlerde öteberi satmak, yük cak derecedeydi. Yangın söndürmeye götürmek, sırık hamallığı yapmak ve giderken birbirlerine geçilmemek için küfe taşımak gibi işlerle de geçinirler- tulumba takımlarının verdiği müca- di. Yangın olduğunda her işi bırakır, dele yangına karşı olaydı, herhalde tulumba takımlarını kaldırır, yangın ahşap ve kâgir binaların kurtulma yerine koşarlardı. Akşamları kendi- umudu değil, yangınlar daha kolay lerine mahsus tulumbacı kahvelerine sönerdi. Tulumbacıların yangınları giderlerdi (Abdülaziz Bey 1995:312- sadece binalarda olmazdı. Genç ve ya- 313). kışıklı tulumbacı delikanlılara yangın Tulumbacıların bir kısmı koğuş- olan genç ve güzel kızlar da mahalle larda yatıp kalkar, ocakçılık eder, müş- 24 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2018, Yıl 30, Sayı 117 terilerine kahve, çay, nargile verirler- mamıştı veya lakaplarından adına yer di. Bu koğuşlar zaman zaman birer kalmamıştı. Bilal vardı bir de, onun la- çalgılı kahve hâlini de alırdı. Oralara kabı Bülbül idi. İstanbul’da güzel sesli semaî, mâni, koşma söyleyenler, saz, hafızların, müezzinlerin, hanendelerin tanbura, zurna, gırenata, çiftenâra ve mâni, semaî, destan, koşma ve divan çalanlar gelirdi. Şöhretlileri Çeşme- okumada seslerinin güzelliğinden ötü- meydanı, Hendek, Kuledibi, Tophane, rü tulumbacılık âlemindekilerin laka- Firuzağa, Yeşiltulumba, Salkımsöğüt, bı Bülbül olmuştur. Bilal de bu sebeple Fener; Üsküdar yakasında Çifteçınar Bülbül; vücut yapısının düzgünlüğü ve ve Bülbülderesi idi (Emeksiz 2007:83). dilberliği dolayısıyla da Kahvecigüzeli Tulumbacı mânicilerin biyog- lakaplarını almıştı. On sekiz, on dokuz rafilerine örnekler yaşlarında iken Alman ressam Hubert Aşağıda hayat hikâyelerinden ke- tarafından iki yağlı boya portresi ya- sitler verdiğimiz dört mâniciden Acem pılmıştı. Bu resimler yıllar sonra V. İsmail, örnek olarak kullandığımız Sultan Mehmed Reşad’ın (1844-1918) Bülbül demi cinaslı mânisini söyle- mabeyncilerinden, amatör ressam Ah- yen tulumbacı mânicidir. Bilâl isimli med Reşid Bey tarafından satın alın- mânicinin lakabı Bülbül’dür, Kel Ali mıştı. Bülbül Bilal’in hayatının büyük Bey, kendisinden insan şeklinde bir kısmı Galata’da geçmişti. bülbül diye söz edilen ve Zil İzzet de Bülbül Bilal 1922 yılından sonra bülbül misâli dilinden dem vurulan İstanbul’a gelerek Galata’ya yerleş- mânicilerdir. miştir. Konya’da biriktirdiği para ile Acem İsmail bir han kahveciliği satın alarak kahve- Çalgılı kahvelerin meydan şair- cilik yapmaya başlamış, ömrünün so- lerinden biri Acem İsmail idi, belli bir nuna kadar bu işle meşgul olmuştur. işi olmamıştı. İran Azerbaycanı’nda Tavuk ve balıketi dâhil olmak üzere yaşayan Türklerden zannedilmesine hiç et yemezmiş, günde kendi eliyle rağmen halis İranlı olduğunu belirten sardığı 60 kadar sigara içermiş. Hiç Bayrı’ya göre, tulumbacı talimlerine evlenmemiş olan Bilâl, 1946 yılında katılıp, eğlence yerlerinde vakit geçir- 86 yaşında ve zinde iken Üsküdar’da mesi ve hiçbir iş yapmıyor olması, ba- iskelede ayağı kayarak düşmüş ve be- basının tek oğlu oluşundandı. Birinci yin kanamasından ölmüştür. Reşad sınıf tulumbacılar arasında sayılmış- Ekrem Koçu, Yangın Var [İstanbul tı hep. Çalgılı kahvelerde ileri gelen Tulumbacıları] adını verdiği kitabı- meydan şairleriyle karşılaşmış ve bir- nın yazılmasında Üsküdarlı Vâsıf çoklarını mat etmişti. Okuma yazma- Hoca’dan sonra, İstanbul tulumbacıla- sı olan Acem İsmail musiki de bilirdi. rı hakkında zengin hâtıraları olan Bül- Devrinin kabadayıları arasında Acem bül Bilâl’in teşviklerinin etkili olduğu- İsmail’in de adı geçerdi (Emeksiz nu bildirmektedir (Emeksiz 2007:62). 2007:59). Kel Ali Bey Bülbül Bilâl (1860- 1946) Sultan Abdülmecid devrinin Lakapları olurdu mânicilerin, (1839- 1861) ileri gelenleri, henüz mahlasları değil. Haddehaneli İnce on dört yaşında iken dinledikleri Ali Arap vardı mesela, adından eser kal- http://www.millifolklor.com 25 Millî Folklor, 2018, Yıl 30, Sayı 117 Bey’den pâdişâha bahsetmişler, sul- ların dilinde. Cinaslı mâni söyleyen- tan irâde etmiş, Ali Bey böylelikle lerin hayatlarında olduğu gibi edebî Enderun’a girmiştir. Sultan Abdül- metinlerinde de dem, meze, sâkî, mest mecid, haftada veya on beş günde bir olmak ve dünyevî aşk bariz biçimde sarayda ziyafet verdirip saz dinlermiş. görünmektedir. Dellâlzâde, bu fasılların birinde mâni Bülbül sedân beğendim var yuvanda demi çek zemini yaptırmış ve Ali Bey’e mâni Benim mezem şeftali öpmeden bâdemi çek okutmuş, mânileri çok beğenen pa- (Bayrı 1955a:1084) dişah, Ali Bey’i hareme götürmüş ve *** “size insan şeklinde bir bülbül getir- Deminden dim” deyip onu kadınlara da tanıtmış- Devranından deminden tır. Ali Bey’e kırmızı kese içinde yirmi Âşıkını mest eyle doldur sâki deminden altın ihsan edilmiş, saraylıların istek- Bu şeydâ bülbüllerin kimler anlar deminden leri üzerine okuduğu beş mâni karşılı- (Bayrı 1955b:1103) ğında altınların sayısı yüze ulaşmıştır *** (Emeksiz 2007:65-66). Güle dem Zil İzzet Bak şu garip bülbüle, çeker dâim güle dem Mânilerini irticalen okuyan Zil Konca için akıtır gözlerinden güle dem İzzet, yine Vâsıf Hoca’ya göre eğer (Alangu 1943:124) içki ile kendini kahretmemiş olsa *** İstanbul’un en kibar mahfillerinde baş Bülbül demi tacı edilecek bir hanende olabilirmiş. Gençliğinin ve güzelliğinin kıymeti- Görünce gonca veşi çekmez mi bülbül demi ni bilmediğinden, ayyaşlığa düşmesi Kimse bilmez kabahat gülde mi bülbülde mi nedeniyle adı kötüye çıkmış ve Zey- (Bayrı 1950:183) tinburnu fabrikasından kovularak so- Acem İsmail kaklara düşmüştür. Silahdarağa taş ocaklarında Topağaç diye anılan yer- Dem çekmek hem kuşların ötü- de, henüz 25 yaşında iken, bir rivayete şünü ifade eder hem de işret etmek, göre rakıyı fazla kaçırdığından çat- içki içmek anlamına gelir. Ayaklı layarak; bir başka rivayete bakılırsa mânilerde kimi zaman çok zengin ya- sevdiği bir güzel uğruna zehir içerek kın anlamının ya da uzak anlamının intihar etmiş ve ölmüştür. Aşağıdaki kastedildiği çağrışımları olan söyleyiş- dörtlük, ölümü üzerine yazılan şiirden ler görülür. alınmıştır: Cinaslı mânilerde gördüğümüz Güzellikte İzzet şâhı hûbandı dem çekmek, yani içki içmek ile bülbül Ama insan kendi kadrin bilmeli nasıl bir arada düşünülebilir diye akla Gece içer, gündüz içer rezillik gelebilir, şaşmamak gerek. Asıl şaşıla- Uçdu gitti bülbül misâli dili cak olan bülbülün kendi içkisini yapı- (Koçu 1981:287-288) yor olmasıdır. Reşad Ekrem Koçu’nun Bülbülle ilgili cinaslı mâni ör- annesi Fatma Hanım’ın gözlemlerin- nekleri ve değerlendirmeler den: Şeydâ idi bülbüller, öterlerdi, şa- “Bir bülbül sabahleyin erkenden kır, çiler, dem çekerlerdi tulumbacı- meselâ bir vişne ağacına gelir, yirmi- 26 http://www.millifolklor.com Millî Folklor, 2018, Yıl 30, Sayı 117 otuz kadar olgun vişneyi gagası ile de- şakıyan bülbülleri ile meşhurdu (Koçu şerek gider; akşama kadar meyvanın 1961:3164). Sayfiye yerlerini ve bül- kuş gagası ile deşilmiş yerinde taham- büllerin ne zaman nerede olacaklarını mür eden usâre bir tabiî vişne likörü, bilen İstanbulluların bülbül yakalama şarabı olur; kuş akşamın “sâmı gari- metotlarının ötesinde âdeta bülbül ban” denilen son saatinde ağaca döner, toplama yollarını da bildiklerini sözlü bir iki vişneden kendisi tarafından kültür vasıtasıyla öğrenmekteyiz. hazırlanmış içkinin ilk yudumlarını Bekçi babalar ve bülbül ötüşü- içince şöyle bir silkinip birkaç külhânî ne yükledikleri anlamlar ıslığı öttürür; kadehleri beşi, altıyı bul- Rivayete göre bülbül, Hz. du mu, nağmeleri uzar, ortalık iyice Süleyman’ın kafese koyup beslediği, karardığı için küçük esmer kuş görü- her zaman sevilip el üstünde tutul- lemez, fakat sesi ağaçtadır, belki de ması için dua ettiği kuştur (Daşdemir bâdeye devam etmektedir; gamlı mı- 2017:313-314). İnanışa göre Nemrut dır, neş’eli midir, dilini bilmediğimiz tarafından ateşe atılan Hz. İbrahim’in için anlayamayız, artık şafak vaktine önünde saf bağlayan kuşlardan birisi, kadar gelsin gazeller, şarkılar, feryad- onunla birlikte kendini ateşe bırakır lar…” (Koçu 1961:3164) ve Tanrı’nın elçisine eşlik eder. Ken- Kendi içkisini hazırladığı bilgisi, disine hoş gelen bu hareketi nedeniyle dem çekmek kullanımını, bülbül ötü- Tanrı onu ödüllendirmek ister ve Ceb- şüne yüklenen anlamı bir metafor ve rail vasıtasıyla ne istediğini sorar. O edebî sanatı kişileştirme oluştan uzak- da Tanrı’nın bin isminden yalnızca yü- laştırır mı ayrıca üzerinde düşünülebi- zünü bildiğini söyleyerek kalan dokuz lir. yüzünün de öğretilmesini arzu eder. Ayyaş bülbüller içkiyi fazla kaçı- İşte Hak Teâlâ’nın bütün isimlerini rır veya vişne yerine döngel (yabani öğrettiği o kuş, kıyamete dek gönülleri muşmula) ile içki hazırlamaya kalkar- dağlayan sesiyle Tanrı’nın isimlerini larsa ayıldıklarında kendilerini kafes- haykıran bülbüldür (Ceylan 2015:62). te bulurlarmış. Bülbül dinlemek için XVI. yüzyıl şâiri Bâki’ye göre de Alemdağ yollarını tutan Kâmil Bey’in bülbülün ötüşü bir zikirdir: kuru temizlemeci dükkânında, Üskü- Uyandır çeşm-i cânı hâb-ı râhatdan dar Sultantepe’de bir sohbette Fatma seher-hîz ol Hanım’ın gözlemlerinden bahsettiği- Çemen bülbülleriyle subh-dem zikr eyle mizde Kâmil Bey anlatmıştı: Mevlâyı5 “Bülbüller içkiyi eğer vişne ye- Bâki rine döngel ile yaparlarsa, içimi çok Mâni fasıllarının icracıları olan sert olduğundan kendilerini ağacın di- İstanbul’un mahalle bekçilerinin bes- binde bulurlar. Meraklıları da döngel lendiği edebî gelenek, bu örneklerini ağaçlarının altından bülbül toplarlar verdiğimiz yaklaşıma bağlıdır ve bül- (K.K. 2).” Bundan böyle bülbüllerin bül ötüşünü Allah’ı zikretme olarak de- repertuarına acı bir nağme eklenir ğerlendirecek kültürel zemine dayan- artık: “İlle de vatanım”. Eski İstanbul maktadır. Bekçi baba olarak nitelenen sayfiyelerinin çoğu, çağlayan hâlinde kişilerin adlarına, hayat hikâyelerine http://www.millifolklor.com 27 Millî Folklor, 2018, Yıl 30, Sayı 117 dair pek bilgi bulunmamaktadır. Sa- arasında bekçinin arkasına takılırdı. hip olduğumuz bilgiler bekçilerin isim O neşe, dille anlatılamayacak kadar isim biyografik bilgilerini değil, bekçi ulu bir anlam taşır, …İslam ülkeleri babaların tipolojik özelliklerini aktar- için bu büyük bir mutluluk, bir huzur- maktadır6. du.” (Ozansoy 1968:8-9) Mahalle veya çarşı bekçileri, eski Bekçi babalar Ramazan ayının İstanbul’da şehrin dirlik ve düzenin- haricindeki zamanlarda da mahalleli- den sorumlu güvenlik görevlileri ara- ye hizmet ederlerdi. Belediye tarafın- sındadır. Evliyâ Çelebi mahalle bekçi- dan yasaklanıncaya kadar yangının lerinin sayısının 12.000 olduğunu, her duyurulması ve ellerindeki sopanın gece bekçilerin sabaha kadar İstanbul vuruş sayısı ile saatin kaç olduğunun içinde nöbet tuttuklarını anlatmıştır. bildirilmesi de yüklendikleri işler ara- Bekçi’nin “Bekçi Baba” oluşu, orta yaşı sında idi: “Şehir Emâneti; yaramaz, çoktan gerilerde bıraktığını gösterir. gürültücü çocuk avutur gibi, bekçile- Bu özellikleriyle bekçiler İstanbul’un rin eline bir düdük verdi, susturdu. Ne mahalle halkını, tutum ve davranışla- o cânım “Yangın var”lar, ne de sopa rıyla sonsuz güven vererek kendileri- vuruşları kaldı. Köftehorların bâzısı ne bağlamışlardır (Koz 1998:9-11). da sopa ile saat vurarak, hattâ çeyrek Yılın her döneminde mahallenin geçeyi bile bildirirdi… Halbuku İstan- güvenliğini sağlayan bekçi babala- bul çocukluğu bekçinin bağırmasına rın davuluna Ramazan ayı geldiğin- da, sopasına da alışkındır. Ninnileri- de mâni fasılları eşlik etmeye başlar. mizde bile Eski İstanbul Ramazan gecelerinde Dağda gezer bekçi baba ninni bekçi babaların yolu gözlenir: Arkasında yeşil aba ninni “Ne hoştu o gelenek! Eski İstan- tarzında hâl ve sanatları söyle- bul, Ramazan, bu davulun sesi ile nir.” (Ahmed Râsim 1990:355, 360) karşılanırdı. Şeyhülislam kapısında İstanbul kadısının önünde, yüksek bir Yaşını başını almış, mazbut deni- yerden yahut bir minareden ilk defa lebilecek bir yaşayışa sahip olan bekçi hilâli gören bir gözcü bu gözlemini iki babaların eserleri bütün halinde in- şahit önünde ispat eder, ondan sonra celendiğinde –bazı mizahî söyleyişler Ramazan ilan olunurdu. Bugün rasat- bir yana bırakılırsa- bu eserlerin ço- hane bunu tespite yeter. Fakat davul?.. ğunlukla din ve devlet kurumlarıyla Ne şevk, ne cümbüştü, bir zamanlar, o uyumlu, hatta bu kurumların propa- ilk Ramazan akşamı! Mahallede bekçi gandasını yapar bir tutumla oluştu- babanın tokmağı davulunu gümbür- rulmuş metinlerdir diyebiliriz. Bütü- detmeğe başlayınca “rüyet-i hilâl” deyi- nüyle –bekçi babaların icra veya tertip mi ile ay görünmüş demekti. Bu dinsel ettikleri- mâni fasıllarından oluşan müjde bütün İstanbul’a dalga dalga Ramazan-nâme kitabında Kuşlar yayılırdı. Bekçi babanın davula indir- (Faslı) içinde adı ilk anılan kuş bül- diği her tokmakla evlerin kapıları açı- büldür (Çelebioğlu 1995:191). Kitapta lır, her yaşta çocuklar, pencerelerden bülbül için müstakil bir de fasıl bulun- annelerin “Çok uzağa gitme” tenbihleri maktadır. On iki dörtlükten oluşan 28 http://www.millifolklor.com

Description:
Bu anlamda asıl işleri yangın söndürmek olan, ama cinaslı mâni ic- ralarıyla tanınmış Bülbül, Mâni, Anonim Biyografi, Tulumbacılar, Bekçi Babalar.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.