ebook img

Böyle Buyurdu Zerdüşt (İlgi) - Friedrich Nietzsche PDF

409 Pages·2013·1.22 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Böyle Buyurdu Zerdüşt (İlgi) - Friedrich Nietzsche

Friedrich Nietzsche Çeviri: Korkut Ata İlgi kültür sanat Cep Yayın No: 10 Böyle Buyurdu Zerdüşt Friedrich Nietzsche Genel Yayın Yönetmeni / Ahmet İzci Çeviri / Korkut Ata Editör / Taner Dileklen İç Tasarım / Adem Şenel Kapak Fotoğrafı / Dr. Serhat Demiroğlu Kapak / Yunus Karaaslan T. C. Kültür Bakanlığı Sertifika No:14111 © İlgi Kültür Sanat Yayıncılık 2010 İlgi Kültür Sanat Yayıncılık Çatalçeşme Sokak. No: 27/10 Cağaloğlu / İSTANBUL Tel: 0212 526 39 75 Belgegeçer: 0212 526 39 76 www.ilgiyayinevi.com [email protected] BİRİNCİ BÖLÜM *** ZERDÜŞT’ÜN BAŞLANGIÇ SÖYLEVİ 1 Zerdüşt otuz yaşındayken yurdunu ve yurdunun gölünü bırakarak dağa çekildi. Orada on yıl boyunca bıkmadan, usanmadan ruhunu dinledi. Ama sonunda gönlünde bir değişiklik duydu. Bir gün tan kızıllığında kalktı, güneşin karşısına geçti ve ona şöyle seslendi: “Ey büyük yıldız, aydınlatacak bir şeyin olmasa yazgın ne olurdu? On yıl var ki buraya, mağarama çıkıyorsun. Eğer ben, kartalım ve yılanım olmasaydık ışığından ve yolundan bezerdin. Fakat biz her sabah seni bekledik. Işığının fazlasını aldık ve bunun için seni kutsadık. Bak; ben, fazla bal toplamış arı gibi uzanacak ellere muhtacım. İnsanlar arasında akıllılar deliliklerine, fakirler de zenginliklerine bir defa daha sevininceye kadar armağanlarımı paylaştırmak istiyorum. Bunun için aşağılara inmeliyim. Nasıl ki sen cömert yıldız, akşamları denizin arkasına iniyor ve arka dünyaya ışık götürüyorsan ben de senin gibi, inmek istediğim insanların aralarına inmeliyim. Ey, en büyük mutluluğu bile kıskanmadan görebilen tok göz, beni kutsa. Taşmak isteyen kadehi kutsa ki içinden su, altın gibi aksın ve mutluluğun parıltılarını her tarafa taşısın. Bak, bu kadeh yine boşalmak, Zerdüşt yine insan olmak istiyor.” Zerdüşt’ün inişi böyle başladı. 2 Zerdüşt, yalnız olarak dağdan aşağıya indi ve kimse ile karşılaşmadı. Fakat ormanın içine girince karşısına yaşlı bir adam çıktı. Bu adam ormanda kök toplamak için kutsal kulübesinden çıkmıştı. İhtiyar, Zerdüşt’e şöyle seslendi: “Bu yolcu bana yabancı gelmiyor, bir kaç yıl önce buradan geçmişti. Adı Zerdüşt’tü, fakat o değişmiş. O zaman külünü dağa götürüyordun, bu gün ateşini vadilere mi taşımak istiyorsun? Kundakçılık cezasından korkmuyor musun? Evet, Zerdüşt’ü tanıdım. Onun gözü saftır ve ağzında hiçbir kin gizlenmez. Dans eder gibi yürümesi ondan değil mi? Zerdüşt değişmiş, Zerdüşt çocuk olmuş. O uyanıktır; şimdi uyuyanlar arasında ne yapacak? Yalnızlıkta iken bir deniz içindeymiş gibi yaşıyordun ve deniz seni taşıyordu. Şimdi ne yazık ki karaya çıkmak istiyorsun. Ne yazık ki gövdeni yine kendin sürüklemek istiyorsun.” Zerdüşt cevap verdi: “İnsanları seviyorum.” İhtiyar dedi ki; “Benim ormana ve yalnızlığa çekilişim neden, insanları pek çok sevdiğimden değil mi? Şimdi tanrıyı seviyorum. İnsanları sevmiyorum. İnsan, bence oldukça eksik bir şeydir. İnsan sevmek beni yok edebilirdi.” Zerdüşt dedi ki; “Ne diye sevgiden bahsediyorum, ben insanlara bir armağan götürüyorum.” İhtiyar; “Onlara bir şey verme. Onlardan al, daha iyi. Onlardan bir şey al ve onlarla beraber taşı, daha iyi. Bu onların hoşuna gider, yeter ki senin hoşuna gitsin. Eğer ki onlara bir şey vermek istersen sadakadan başka bir şey verme. Ve bunun için de onları dilendir.” dedi. Zerdüşt; “Hayır” dedi. “ben sadaka vermem. Sadaka verecek kadar fakir değilim.” İhtiyar, Zerdüşt’e güldü ve şöyle dedi: “Öyle ise hazinelerini kabul ettirmeye bak. Onlar yalnızlığa çekilenlere karşı güvensizdir ve bizim, armağan vermek için geldiğimize inanmazlar. Bizim, sokaklardaki adımlarımız onlara çok sessiz gelir. Gece, güneşin doğmasından çok önce, yataktayken, bir adamın ayak sesini işitseler kendi kendilerine ‘bu hırsız nereye gidiyor?’; diye sorarlar. İnsanlara gitme, ormanda kal. Hayvanlar arasına gitsen daha iyi. Neden benim gibi olmak istemiyorsun? Ayılar arasında ayı, kuşlar arasında kuş.” "İhtiyar, ormanda ne yaparsın?” diye sordu Zerdüşt. İhtiyar şöyle dedi: “Ben şarkılar besteleyip söylerim ve şarkılar bestelerken güler, ağlar ve söylenirim. Böylece tanrıyı överim. Şarkı söyleyerek, ağlayarak, gülerek tanrıyı, kendi tanrımı överim. Şimdi söyle bakalım bize getirdiğin armağan ne?” Zerdüşt, bu sözü işitince ihtiyarı selamladı ve şöyle konuştu: “Size verecek neyim olabilir? Bırakın, çabuk gideyim de sizden bir şey almayayım.” İhtiyarla Zerdüşt iki çocuk gibi, gülüşerek ayrıldılar. Zerdüşt, yalnız kalınca kendi kendine söylendi: “Nasıl oluyor da ormandaki bu kutsal ihtiyar, tanrının ölmüş olduğunu daha işitmemiş bulunuyor?” 3 Zerdüşt, ormanın eteklerinde bulunan en yakın kasabaya vardığında halkı, bir ip cambazını seyretmek için geldikleri pazar yerinde toplanmış buldu. Zerdüşt halka şöyle seslendi: “Ben size ‘İnsanüstü’nü öğretiyorum. İnsan, aşılması gereken bir şeydir. Onu yenmek için ne yaptınız? Şimdiye kadar bütün varlıklar kendilerinden üstün bir varlık yarattılar. Siz bu büyük yaratışın gerisinde mi kalacaksınız? İnsanı aşacağınız yerde hayvanlığa dönmeyi mi tercih edeceksiniz? İnsana göre maymun nedir? Gülünecek veya acı bir utanç verecek bir şey. İşte insan da ‘İnsanüstü’ne göre böyle olmalıdır. Gülünecek veya acı bir utanç verecek bir şey. Siz, solucandan insanlığa kadar yol aldınız ve içinizde birçok şey hâlâ solucandır. Bir zamanlar maymundunuz ve şimdi bile insan, her maymundan fazla maymundur. İçinizde en yetkininiz bile, yalnız bir ot ve hayal karışımıdır. Ben sizin hayalet veya ot mu olmanızı isteyeyim? Bakın size ‘İnsanüstü’nü öğretiyorum. ‘İnsanüstü’ dünyanın, yaşamın amacıdır. İradeniz demelidir ki: “‘İnsanüstü dünyanın, yaşamın amacı olmalı.” “Size yalvarıyorum kardeşlerim, dünyaya, yaşama sadık kalın ve size öbür dünya ümitlerinden bahsedenlere kanmayın. Bunlar bilerek veya bilmeyerek zehir saçanlardır. Bunlar, yaşamı aşağı görenlerdir, ölüm halinde olanlardır ve kendileri zehirlenmişlerdir. Yaşam, bunlardan usanmıştır. Bırakın gitsinler. Bir zamanlar tanrıya isyan, en büyük günahtı. Fakat tanrı öldü ve onunla birlikte bu günahlar da öldü. Şimdi en korkunç şey, yaşama karşı günah işlemek ve ‘bilinmesi mümkün olmayanı’ yaşamın amacından üstün tutmaktır. Bir zamanlar ruh, bedeni aşağılardı ve o zaman bu küçümseme büyük bir beceriydi. Ruh; bedeni cılız, çirkin ve aç görmek isterdi ve böylece bedenden ve yaşamdan sıyrılmak isterdi. Ah, bu ruhun kendisi cılızdı, çirkindi ve açtı; işkence de bu ruhun şehvetiydi. Fakat kardeşlerim, siz söyleyin; bedeniniz ruhunuz hakkında ne diyor? Ruhunuz, fakirlikten, kirlilikten ve acınacak bir rahat düşkünlüğünden meydana gelmiş değil midir? Gerçekten, insan kirli bir nehirdir, kirli bir nehri kirlenmeden içine alabilmek için bir insanın deniz olması gerekir. Bakın, size ‘İnsanüstü’nü öğretiyorum. O, işte bu denizdir ki içinde büyük küçümsemeniz batabilir. Görüp geçirebileceğiniz şeylerin en büyüğü nedir? Bu büyük küçümsemenin zamanıdır. Mutluluğunuzun, aklınızın ve erdemlerinizin de size iğrenç geleceği zamandır. “Benim şansım nedir ki? O; fakirlik, kirlilik, acınacak bir rahat düşkünlüğü. Fakat yazgım varlığına sahip çıkmalıydı” diyeceğiniz zamandır. “Benim aklım nedir ki? O; bilgiye karşı bir aslanın yiyeceğine duyduğu şiddetli isteği duyuyor mu? O; fakirlik, kirlilik acınacak bir rahat düşkünlüğüdür.” diyeceğiniz zamandır. “Benim erdemim nedir ki? O, henüz beni çıldırtamadı. İyilik ve kötülüklerimden ne kadar bıktım. Bunların hepsi yoksunluk, kirlilik ve acınacak bir rahat düşkünlüğüdür.” diyeceğiniz zaman. “Benim adaletim ne ki? Alev ve kömür olduğumu görmüyorum. Oysaki adil olan, alev ve kömür olur.” diyeceğiniz zaman. “Benim acımam nedir ki? Acıma, insanları sevenin çakıldığı bir çarmıh değil midir? Oysaki benim acımam henüz bir çarmıha gerilmedi.” diyeceğiniz zaman. Böyle konuşuyor, böyle bağırıyor muydunuz? Ah sizin böyle bağırdığınızı bir işitebilsem! Günahınız değil, kanaatkârlığınız göklere haykırıyor. Günahınızın içinde bulunan cimriliğiniz göklere haykırıyor.

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.