BÖLÜM l Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de dünyaya getirdi. Alman olan Avusturya, büyük Alman vatanına tekrar dönmelidir. Hem bu birle(cid:1)me, iktisadi sebeplerin sonucu olmamalıdır. Bu birle(cid:1)me, iktisadi bakımdan zararlı olsa bile, mutlaka olmalıdır. Aynı kan, aynı imparatorlu(cid:2)a aittir. Alman kavmi, kendi evlatlarını tek bir devlet halinde bir araya toplamadıkça, sömürge siyaseti çalı(cid:1)malarında bulunmayı hak etmeyecektir. Alman sınırları bütün Almanları ihtiva etti(cid:2)i zaman bu nüfusu besleyemeyecek kadar güçsüz oldu(cid:2)unu tahakkuk ederse; bu kavmin hissedece(cid:2)i gerek ve zorunlulukta yabancı topraklar elde etmek için hak sahibi olacaktır, i(cid:1)te o vakit, sapan yerini kılıca bıra- kacak ve temiz gözya(cid:1)ları gelecekteki dünyanın ürünlerini hazırlayacaktır. Dünyaya gözlerimi açtı(cid:2)ım (cid:1)ehrin durumu, yukarıda açıkladı(cid:2)ım büyük ve (cid:1)erefli bir görevin sembolü gibi görünüyordu. Bu (cid:1)ehrin büyük bir hatırası vardı. Bu hatıra her Alman milliyetçisini kendisine çekecek büyüklükte idi. i(cid:1)te bu ıssız, bu kö(cid:1)ede kalmı(cid:1) memleket yüzyıl önce milletimizin tarihinde ölmez olaylar görmü(cid:1) ve hatırlandı(cid:2)ında her milliyetçi Almanı üzecek bir faciaya sahne olmu(cid:1)u. Almanya'nın yıkılmasına ramak kaldı(cid:2)ı devrede Nürenberg’de kitapçı dükkanı sahibi olan, milliyetçi (nasyonalist) ve Fransız dü(cid:1)manı Johannes Palm Almanya u(cid:2)runda canını vermekten çe-kinmedi. Feci olaydaki ortaklarını açıklamamakta gösterdi(cid:2)i cesaret her Almanın ders alaca(cid:2)ı bir fedakarlık örne(cid:2)i idi. Leo Schlageter de fedakar kitapçının izinden yürümü(cid:1)tü. O da Johannes Palm gibi, kendi hükümetinin bir temsilcisi tarafından Fransa hükümetine gammazlanmı(cid:1)tı. Agusbourg'un polis müdürü olan Leo Schlageter, bütün Alman milliyetçilerini üzen, fakat feci oldu(cid:2)u kadar (cid:1)erefli olan bir sonla kar(cid:1)ıla(cid:1)mı(cid:1)tı, i(cid:1)te Leo Schlageter'ın bu tutumu Severing Hükümetinin yeni Alman memurlarına örnek olmu(cid:1)tu. Annem ve babam 1890 yılına do(cid:2)ru kan itibariyle Bavyeralı, fakat siyaset bakımından Avusturyalı küçük Inn (cid:1)ehrinde ikamet ediyorlardı. Babam görevine ba(cid:2)lı bir memurdu. Annem ev kadını idi. Ev i(cid:1)leri ile me(cid:1)gul olurdu. Annem ve babam çocuklarının üstüne (cid:1)efkatle titrerlerdi. Hayatımın bu bölümleri bende çok az iz bırakmı(cid:1)tır. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra babam Braunau am Inn'den biraz daha uzakta Passan'da yeni bir göreve ba(cid:1)ladı. Passan asıl Almanya'da idi ve babam yine memurdu. O günlerde Avusturyalı memurların memuriyet hayatlarında birçok tayin, nakil ve takaslar söz konusu olurdu, i(cid:1)te bir gümrük memuru olan babam da bir müddet sonra Linz'e döndü. Babam Linz'de me- muriyetteki görevine bir süre daha devam ettikten sonra emekli oldu. Emeklilik sevgili babam için hiçbir zaman bir dinlenme devresi olmayacaktı. Babam bir çiftçi ailesinin o(cid:2)lu idi. Genç ya(cid:1)ta evini terk etmek zorunda kalmı(cid:1)tı. 13 ya(cid:1)ında iken çıkınını hazırlayıp köyünü terk etti. Köylülerin ısrarlı uyarılarına ra(cid:2)men bir sanat sahibi olmak üzere Viyana'ya gitti. 1850 yılında cebinde sadece üç ecus ile böyle bir karar vermek, cesaret isteyen bir i(cid:1)ti. 4 yıl Viyana'daki çalı(cid:1)ması sonunda babam esnaflıkta biraz ilerlemi(cid:1)ti. Ancak bu geli(cid:1)me babama yeterli gelmiyordu. O günlerin yoksullu(cid:2)u babamı daha iyi bir mevkie sahip olmak için mesle(cid:2)ini bırakmaya zorluyordu. Köyde ya(cid:1)arken papazın ya(cid:1)ayı(cid:1)ı onun gözünde insanların ya(cid:1)ayı(cid:1)larının en son sınırı olarak görünüyordu. Oysa (cid:1)imdi büyük (cid:1)ehir onun fikirlerini de(cid:2)i(cid:1)tirmi(cid:1), yeni bir görü(cid:1)ün sahibi yapmı(cid:1)tı. Artık babam memuriyeti her (cid:1)eyin üstünde tutuyordu. 17 ya(cid:1)ında henüz bir delikanlı iken her türlü yoksulluk ile kar(cid:1)ı kar(cid:1)ıya olmasına ra(cid:2)men, kararlı bir (cid:1)ekilde hedefine ula(cid:1)mak için bütün fedakarlıklara katlanıyordu. Sonunda hedefine ula(cid:1)tı ve 21 ya(cid:1)ında iken memur oldu. Böylece baba oca(cid:2)ına "adam" olduktan sonra dönmek üzere etti(cid:2)i yemini yerine getirmi(cid:1) oluyordu. Köyde kimse onu hatırlamıyordu ve o da köyü yabancı buluyordu. (cid:3)imdi 56 ya(cid:1)ında idi. emekli olmu(cid:1)tu, ama bo(cid:1) durmak istemiyordu. Avusturya'nın Lambach kasabasında arazi satın aldı. Topra(cid:2)ı i(cid:1)letmeye ba(cid:1)ladı. Uzun memuriyet görevinden sonra hayatının son halkasında tekrar aile kayna(cid:2)ına dönüyordu. Zevklerim, beni babamın hayatına benzer bir hayata itmiyordu. Konu(cid:1)ma yetene(cid:2)im, çocukluk arkada(cid:1)larıma verdi(cid:2)im, ikna edici ve daha do(cid:2)rusu kandırıcı söylevlerle olu(cid:1)maya ba(cid:1)ladı. Kendi kendimi zor idare edebilen küçük bir lider olmu(cid:1)tum. Bu arada iyi bir ö(cid:2)renci oldu(cid:2)umu da söyleyebilirim. Çalı(cid:1)mak bana kolay geliyordu. Bo(cid:1) zamanlarımda "Lambach Chanoine"lerin yanında (cid:1)an dersleri takip ediyordum. Dini yortuların ihti(cid:1)am dolu gösterileri beni mest etmeye yetiyordu, i(cid:1)te bu durum tıpkı babam gibi dü(cid:1)ünmeme sebep oluyordu. Köyünün papazının ya(cid:1)ayı(cid:1)ı babamı nasıl büyülemi(cid:1) ise, muhterem peder Abbe de benim gözümde büyüyor ve bana hedef olarak gözüküyordu. Konu(cid:1)ma yetene(cid:2)im babam tarafından takdir edilmiyordu. Ailem benim davranı(cid:1)larımdan dolayı endi(cid:1)eleniyordu. Konu(cid:1)ma hevesim yava(cid:1) yava(cid:1) kaybolurken, ki(cid:1)ili(cid:2)ime daha uygun becerilerim ortaya çıktı. Babamın kütüphanesinde elime geçen askeri konularla dolu çe(cid:1)itli kitapları ve 1870 - 1871 Alman Fransız sava(cid:1)larına ait yazıları büyük bir dikkatle okuyordum. Kısa zamanda kahramanlık, ahlaki dü(cid:1)üncelerimde birinci sıraya geçti. Sava(cid:1)a ve askerli(cid:2)e ait (cid:1)eylerin tamamını her türlü kaynaktan toplamaya ba(cid:1)ladım. Bu, aynı zamanda bir gerçe(cid:2)in ortaya çıkı(cid:1)ıydı ve bazı sorular aklımı karı(cid:1)tırmaya ba(cid:1)ladı. Öyleya, bu sava(cid:1)ları yapan Almanlarla di(cid:2)erleri arasında fark var mıydı? Babam dahil bütün Avusturyalılar neden bu sava(cid:1)a katılmadılar? Bizler (yani Avusturyalılar) di(cid:2)er Almanlarla aynı de(cid:2)il miydik? Bu sorular beynimin içinde dönüp duruyordu. Sonunda bütün Almanların Bismarck Hükümeti'ne dahil olmak saadetine sahip bulunmadıkları hükmüne vardım. Nihayet e(cid:2)itim zamanı gelip çattı. Babam benim davranı(cid:1)larımdan lise e(cid:2)itimi için bir becerim olmadı(cid:2)ı sonucuna varıyordu ve benim için Realschule'yi daha uygun buluyordu. Babamın bu karara varmasına biraz da resim alanındaki yetene(cid:2)im sebep oluyordu. Babam Avusturya liselerinde resim dersinin geçi(cid:1)tirildi(cid:2)ini söylüyordu. Kendi hayatının zorluklarla dolu çalı(cid:1)ma dönemi, onu, gözünde uygulamada hiçbir faydası olmayan "humanites"den uzakla(cid:1)tırıyordu. (cid:4)(cid:1)in esasına bakılırsa babam, beni de kendi gibi memur yapmak istiyordu. Yoklukla geçen gençlik devresinden sonra elde etti(cid:2)i küçük mevki babamda bu kararın do(cid:2)masına sebep oluyordu. Hatta benim daha da yüksek bir memuriyete girmemi istiyordu. Amacı benim hayatımı kolayla(cid:1)tırmaktı. Bir vakitler kendi hayatının en büyük halkalarını olu(cid:1)turan (cid:1)eyin, benim tarafımdan kabul edilmemesine bir türlü akıl erdiremiyordu, i(cid:1)te bu yüzden babamın kararı basit, emin ve çok do(cid:2)aldı. Hayat kavgasının kazandırdı(cid:2)ı çelik gibi bir karaktere sahip olan babam, benim, daha do(cid:2)rusu tecrübesiz bir delikanlının gelece(cid:2)i hakkında karar vermesine izin vermiyordu. Fakat sonunda i(cid:1) bamba(cid:1)ka oldu. Babam beni memur yapmak istiyordu. On bir ya(cid:1)ımda idim. Derhal babama kar(cid:1)ı çıktım. Memur olmak istemiyordum. Ö(cid:2)üt ve sert hareketler beni yenemedi. Babam kendi hayatına ait bir sürü hikayeler anlatarak bende de memur olma iste(cid:2)i uyandırmak için bir hayli çaba harcadı. O ne kadar çaba gösterdi ise ben de o kadar direndim. Aslında anlattı(cid:2)ı öyküler bende hep olumsuz etki yaptı. Günün birinde karanlık bir odada masa ba(cid:1)ında oturaca(cid:2)ımı, daha do(cid:2)rusu hapis olaca(cid:2)ımı ve vaktimi istedi(cid:2)im gibi harcayamayaca(cid:2)ımı, günlerimi birtakım ka(cid:2)ıtların arasında geçirece(cid:2)imi dü(cid:1)ündükçe memuriyete kar(cid:1)ı duydu(cid:2)um tiksinti gittikçe kabarıyordu. Realschule'ye devam etti(cid:2)im sürece vaktimi geçirmek hususundaki daha önceki alı(cid:1)kanlıklarımda bir de(cid:2)i(cid:1)iklik olmadı. Okulun öyle uzun çalı(cid:1)mayı gerektirmeyen dersleri, benim zamanlarımı açık havada de(cid:2)erlendirmemi sa(cid:2)lıyordu, î(cid:1)te bugün siyasi dü(cid:1)manlarım, benim gençli(cid:2)imde neler yaptı(cid:2)ımı ortaya koymak için, çocukluk devreme varıncaya kadar hayatımın bütün devrelerini büyük bir dikkatle ara(cid:1)tırdıkları zaman, bana mutlu günlerimi tekrar ya(cid:1)ama fırsatı vermi(cid:1) oluyorlar. Bu yüzden kendilerine te(cid:1)ekkür ederim. Realschule'ye devam etti(cid:2)im günlerde ya(cid:1)ayı(cid:1)ımda bir de(cid:2)i(cid:1)iklik olmadı. Babamın beni memur yapma çabaları ve benim direnmem devam ediyordu. Bu duruma tahammül ediyordum. Kendi dü(cid:1)üncelerimi gizleyebiliyor, böylece babamla devamlı bir çatı(cid:1)ma içine dü(cid:1)müyordum. Hiçbir zaman memur olmama kararım kesindi. Bu karar beni mutlu ya(cid:1)atmaya yetiyordu. Fakat sonunda babamın dü(cid:1)ünceleri, benim idealim ile kar(cid:1)ıla(cid:1)ınca i(cid:1)ler çatalla(cid:1)tı o sıralarda on iki ya(cid:1)ımda idim. Bir gün ressam olmam gerekti(cid:2)ine karar verdim. Bu nasıl oldu, (cid:1)imdi tam hatırlayamıyorum. Desinatörlük yetene(cid:2)im su götürmezdi. Hatta babamın beni Realschule'ye kayıt ettirmesinin sebeplerinden biri de bu yetene(cid:2)imi görmü(cid:1) ve sezmi(cid:1) olmasıydı. Ancak babam, benim ressam olacak kadar bu yetene(cid:2)imi geli(cid:1)tirece(cid:2)imi aklına getirmiyordu. Onun tek dü(cid:1)üncesi beni memur yapmaktı. Bundan uzak durdu(cid:2)umu gördü(cid:2)ü ve tam olarak anladı(cid:2)ı zaman ilk defa bana ne olmak istedi(cid:2)imi sordu. Ben kararımı çok önce vermi(cid:1)tim. Derhal (cid:1)u cevabı verdim: "Ressam" Babamın adeta dili tutulmu(cid:1)tu. Önce benden (cid:1)üphe etti. Sonra yanlı(cid:1) i(cid:1)itti(cid:2)ini sandı. Fakat dü(cid:1)üncelerimi ve idealimi tam ö(cid:2)renince, (cid:1)iddetle kar(cid:1)ı koydu. Benim yetene(cid:2)imle ilgili dü(cid:1)üncelerime hiç önem vermedi. "Ressam mı olmak? Hayır... hayır... asla!.." diyordu. Fakat kendisi ne kadar inatçı ise, onun o(cid:2)lu da, yani ben de, o kadar inatçı idim. inatçılık babadan o(cid:2)la geçmi(cid:1)ti. Baba "asla" deyip duruyordu, ben de "her (cid:1)eye ra(cid:2)men" diye direniyordum. Çatı(cid:1)ma böylece kaldı. Bu kar(cid:1)ıtlı(cid:2)ın sonuçları pek ho(cid:1) de(cid:2)ildi. Babamın hayatı acılarla doluydu. Ben kendisini çok seviyordum. Oysa babam ressam olmak iste(cid:2)ini benden tamamen çekip koparmaya çalı(cid:1)ıyordu. Sonunda ben biraz daha ileri giderek, artık ö(cid:2)renim yapmayaca(cid:2)ımı söyledim Otoritesini kuran babam, benim bu çıkı(cid:1)larıma kulak asmadı, yeniden ben oldum. Böyle olunca ben de dikkatli bir sessizli(cid:2)e büründüm. Realschule'den istifade edemedi(cid:2)imi görünce babamın ister istemez arzuladı(cid:2)ım hedefe do(cid:2)ru beni rahat bırakaca(cid:2)ını hayal ediyordum. Bunda ba(cid:1)arılı olacak mıydım? Bilmiyordum. Bilinen bir (cid:1)ey varsa, o da benim okulda ba(cid:1)arısız bir ö(cid:2)renci oldu(cid:2)umdu. Okuldaki ba(cid:1)arısızlı(cid:2)ım gözle görülür gibiydi. Ho(cid:1)uma giden derslere çalı(cid:1)ıyordum. Zevkle çalı(cid:1)tı(cid:2)ım derslerden tam not, di(cid:2)erlerinden ise "orta" ve "zayıf " notlar alıyordum. En çok tarih ve co(cid:2)rafya derslerinde ba(cid:1)arı gösteriyordum. (cid:4)(cid:1)te bu sıralarda "milliyetçi" oldum ve tarihin gerçek anlamını anlamayı, idrak etmeyi ve bu konuya nüfuz edebilmeyi ö(cid:2)rendim. Eski Avusturya'nın sınırlan içinde çe(cid:1)itli milletler ya(cid:1)ıyordu. O günlerde Reich'a mensup olanların, böyle bir devlette herhangi bir kimsenin, günlük hayatının ne (cid:1)ekil alabilece(cid:2)ini tanımlaması çok zordu. Kahraman orduların büyük zafer yürüyü(cid:1)lerini andıran Alman Fransız Sava(cid:1)ı'ndan sonra, Almanların sınırlarının ötesinde kalan Alman topraklarına, duyulan ilgi her geçen gün biraz daha azalıyordu. Ço(cid:2)u kimse bu dı(cid:1)arıda kalan Alman topraklarının de(cid:2)erini bilmeye yana(cid:1)mıyor veya bu i(cid:1) de aciz kalıyordu. Özellikle Alman olan Avusturyalılar çökü(cid:1) halinde bulunan bir hanedan ile, sa(cid:2)lam bir ırkı birbirine karı(cid:1)tırıyorlardı. Gerçekten de elli iki milyonluk bir devlete kendi üstünlüklerini ve meziyetlerini kabul ettirebilmeleri için Avus- turyalı Almanların en iyi ırk olmaları gerekirdi. Halbuki Almanya'da, Avusturya'nın bir Alman devleti oldu(cid:2)u sanılıyordu. Bu tanım büyük bir hataydı. Öyle ki çok kötü sonuçlar verebilirdi. Fakat bu hatalı tanım, do(cid:2)udaki on milyon Alman için gurur verici bir görü(cid:1)tü. Reich'a dahil olan Almanlardan pek ço(cid:2)u, Avusturya'da Alman dilinin ve Alman okullarının zaferi için daha do(cid:2)rusu Avusturya'da Alman kalabilmek için devamlı (cid:1)ekilde çalı(cid:1)manın gerekti(cid:2)ini bilmiyordu. Bugün bu üzücü gerçek, Reich'ın tarihinde yabancı egemenli(cid:2)i altında mü(cid:1)terek vatan dü(cid:1)ünen, dikkatlerini bu dü(cid:1)ünceye toplayan ve hiç olmazsa ana diline kutsal hakkı elde etme(cid:2)e çalı(cid:1)an birkaç milyon ırkda(cid:1)ımız tarafından görülmektedir. Fakat bununla beraber, ırkı için mücadele etmenin ne demek oldu(cid:2)u daha büyük bir çevrede idrak edilmektedir. Hiç (cid:1)üphe yok ki, bazı kimseler Reich'ın do(cid:2)u sınırındaki Almanlı(cid:2)ın büyüklü(cid:2)ünü takdire yana(cid:1)ıyorlardı. Avusturya asırlar boyunca bu Almanlı(cid:2)ı do(cid:2)uya kar(cid:1)ı korudu ve daha sonra da ufak çapta sava(cid:1)larla Alman dilinin sınırlarının daralmasına engel oldu. Bu direni(cid:1) sırasında ise, Reıch sömürgelerle ilgileniyor, fakat kapısının e(cid:1)i(cid:2)indeki kendi kanını ve kendi elini önemsemiyordu. Her zaman, her yerde ve her kavgada görüldü(cid:2)ü gibi eski Avusturya'nın diller rekabetinde de üç çe(cid:1)it insan göze çarpıyordu: "Mücadele edenler, suya sabuna dokunmayanlar ve hainler." Bu duruma ilkokullardan itibaren rastlanıyordu. Halbuki gelecek nesillerin, yeti(cid:1)ip meydana çıktıkları bu yerlerde "dil kavgası"nın bütün (cid:1)iddeti ile hüküm sürdü(cid:2)üne dikkat edilmesi gerekirdi, i(cid:1)te burada "çocu(cid:2)u fethetmek" söz konusudur. Kavganın ilk daveti çocu(cid:2)a hitap etmek olmalıdır. Alman erkek çocu(cid:2)u, bir Alman oldu(cid:2)unu unutma. Alman kız çocu(cid:2)u bir gün gelecek bir Alman annesi olacaksın, daima bunu dü(cid:1)ün. Gençli(cid:2)in ruhunu anlamasını bilen kimse, onların böyle bir daveti büyük bir sessizlik ve ne(cid:1)e ile dinleyebilece(cid:2)ini de takdir edebilir. Gençlik daha sonra mücadeleyi çe(cid:1)itli zorluklara ra(cid:2)men, kendisine göre ve kendisine özgü silahları ile idare edecektir. Yabancıların (cid:1)arkılarını söylemekten kaçınacaktır. Gençlik, Alman (cid:1)an ve (cid:1)erefinden uzakla(cid:1)tırılmaya ne kadar u(cid:2)ra(cid:1)ılırsa o bu adi mücadeleye o kadar kar(cid:1)ı koyacaktır. Kendi harçlıklarından arttırarak, sava(cid:1) hazinesi biriktirecektir. Yabancı ö(cid:2)retmenlere kar(cid:1)ı asi olacak ve daima uyanık bulunacaktır. Kendi ırkının yasaklanmı(cid:1) sembollerini takacak ve bu hareketinden dolayı ceza görmekten ve hatta dayak yemekten ayrı bir sevinç duyacaktır. Yani gençler, büyüklerin do(cid:2)ru birer örne(cid:2)i olacaklardır. Hatta bu küçük örneklerin ilhamlarının, büyüklerden ço(cid:2)u zaman daha üstün oldu(cid:2)u görülecektir. i(cid:1)te ben de çok genç oldu(cid:2)um bir sırada Avusturya'nın milliyetler arasındaki mücadelesine katılmak fırsatım elde ettim. Güney bölgesi ve Ligue okulu için yardım toplandı. "Bluet'lerle ve siyah-kirrmzı-sarı renklerle ruhlarımız co(cid:1)mu(cid:1) bir halde "heil" diye ba(cid:2)ırıyorduk. ihtar ve cezalara ra(cid:2)men imparator mar(cid:1)ı yerine "DE-UTSCHLAND ÜBER ALLES"i söylüyorduk, i(cid:1)te milli demlen bir devletin tebaalarının ırklarına ait dillerinden ba(cid:1)ka bir (cid:1)ey bilmedikleri bir sırada biz gençler böyle terbiye görüyorduk. Ben hiçbir vakit suya sabuna dokunmayan "gev(cid:1)ek insanlar "in arasında bu-lunmadım. Hatta kısa bir süre sonra müteassıp bir "Milli Alman" oldum Gerçi benim bu durumum, bugün bu adı ta(cid:1)ıyan partinin ifade etti(cid:2)i anlamdan çok daha ba(cid:1)ka bir (cid:1)eydi. Bu geli(cid:1)me bende çubuk oldu. On be(cid:1) ya(cid:1)ında iken, hanedan vatanperverli(cid:2)i ile milliyetçili(cid:2)ini birbirlerinden ayırmaya ve ırk milliyetçili(cid:2)i lehinde açık fikir besleme(cid:2)e ba(cid:1)lamı(cid:1)tım. Habsburg monar(cid:1)isinin iç durumunu incelemek zahmetine katlanmamı(cid:1) olanlar, böyle bir tercihi de(cid:2)erlendirmekte zorluklarla kar(cid:1)ıla(cid:1)ırlar. Bu devletin kaderi bir e(cid:2)ilim beslemek, ancak okulda gösterilen tarih derslerinden do(cid:2)ardı. Gerçekte Avusturya'nın kendine özgü bir tarihi yoktu. Bu devletin kaderi Alman olan her (cid:1)eyin varlı(cid:2)ına ve geli(cid:1)mesine öyle ba(cid:2)lıdır ki, tarihte Alman veya Avusturya tarihi diye bir ayrım yapılması asla akla getirilemez, i(cid:1)te Almanya'nın tarihi… Almanya iki devlete bölündü(cid:2)ü zaman parçalanmı(cid:1)tı. Eski imparatorlu(cid:2)un görkeminden Viyana'da korunabilmi(cid:1) olanları, ileri bir toplulu(cid:2)un garantisi olmaktan çok, prestij yönünden bir etki yapıyordu. Habsburglann yıkıldıkları gün, Alman olan Avusturyalıların kalplerinden ana topraklara katılmak lehinde içgüdüye dayanan bir ses yükseldi, i(cid:1)te herkesin kalbinde uyuklayan sonsuz hissi ifade e-den bu istek, ancak tarih dersinin verdi(cid:2)i terbiye ile beslenen ve hiçbir zaman kurumayan, hatta unutuldu(cid:2)u günlerde bile, o anın rahatım bir kenara itip, geçmi(cid:1)in sesinin yava(cid:1)ça yeni bir gelece(cid:2)i fısıldamasını sa(cid:2)layan kaynak ile anlatılabilir. Bugün dahi ilkokulla- rın üst sınıflarında dünya tarihinin okutulu(cid:1)u çok hatalıdır. Ö(cid:2)retmenlerin pek ço(cid:2)u tarih dersinin amacının sadece tarihleri ve olayları ö(cid:2)retmekten ibaret oldu(cid:2)unu sanıyorlar. Bir sava(cid:1)ın ba(cid:1)langıç veya bir mare(cid:1)alin do(cid:2)um, bir hükümdarın tahta geçi(cid:1) tarihlerini bilmek hiç önemli de(cid:2)ildir. Tarih okumak, tarihsel olayları do(cid:2)uran ve gerektiren sebepleri ö(cid:2)renmek ve ara(cid:1)tırmaktır. Okumadaki esas ustalık (cid:1)uradadır: Esaslı olanı saklamak, ayrıntıları ise unutmak. Ben, ders göstermede ve imtihanlarda bu hususu son derece önemli bulan bir tarih ö(cid:2)retmenine rastlamı(cid:1) olmanın etkisi altında kaldım. Bu ö(cid:2)retmen Linz Realschule'sindeki doktor Leopold Poetsch idi ve bu meziyetleri (cid:1)ahsında toplamı(cid:1)tı. Sert görünü(cid:1)lü, fakat içi iyilikle dolu saygıde(cid:2)er bir ihtiyardı. Göz kama(cid:1)tırıcı görünü(cid:1)ü bizi etkiliyor ve pe(cid:1)inden sürüklüyordu. Ders verirken bize içinde bulundu(cid:2)umuz zamanı unutturan ve bütün sınıfı sihirli bir (cid:1)ekilde geçmi(cid:1)in derinliklerine götürüp, orada yüzyıllarca sislerin altında kalmı(cid:1) birtakım tarihsel olaylara canlı bir gerçeklik kazandıran, bu saçları kırla(cid:1)maya ba(cid:1)lamı(cid:1) adamı, bugün bile büyük bir heyecan ile gözlerimin önüne getiririm. Biz ö(cid:2)renciler, zihinlerimiz açılmı(cid:1), sinirlerimiz gerilmi(cid:1), gözlerimizden ya(cid:1)lar gelecek kadar heyecanlı bir biçimde bu adamın dersini dinlerdik. Bu ö(cid:2)retmen sadece geçmi(cid:1)i, hal ile aydınlatmakla, gözler önü ne sermekle kalmazdı. O geçmi(cid:1)ten, bugün için dersler çıkarmada usta idi. Bizi heyecan içinde bırakan günün davalarım gayet iyi anla tirdi. Bizim milli ba(cid:2)nazlı(cid:2)ımızdan e(cid:2)itim yolları buluyordu. Ço(cid:2)u zaman, sınıfta düzeni sa(cid:2)lamak için milli hislerimize hitap eder ba(cid:1)ka çarelere ba(cid:1)vurmazdı. Böyle bir ö(cid:2)retmen, tarihi en çok sevdi(cid:2)im bir ders yaptı. Ayrıca beni, genç bir devrimci yaptı(cid:2)ı da bir gerçektir. Fakat hemen (cid:1)unu belirteyim: Kim Alman tarihini böyle bir ö(cid:2)retmenden okur ve ö(cid:2)renir de, milletin kaderi üzerinde yıkıcı oldu(cid:2)u görülen bir hanedanın dü(cid:1)manı olmaz? Geçmi(cid:1) devrin ve bugünün, adi ve (cid:1)ahsi menfaatler u(cid:2)runda Almanya'nın menfaatlerine daima hıyanet eder diye ortaya koydu(cid:2)u bir hanedanın kim sadık toplumu olabilir? Biz genç oldu(cid:2)umuz halde Avusturya'nın, biz Almanlar için hiçbir sevgisi olmadı(cid:2)ını ve olmayaca(cid:2)ını biliyorduk. Günlük olaylar Habsburgların davranı(cid:1)ları hakkında tarihten çıkan dersleri do(cid:2)ruluyordu. Yabancı zehirler, kuzeyde ve güneyde milletimizin bozulmasına yol açıyor, Viyana bile her geçen gün bir Alman (cid:1)ehri olmaktan uzakla(cid:1)ıyordu. Avusturya hanedanı her hareketi ile Çeklerin i(cid:1)lerine yarıyordu. Avusturyalı Almanların dü(cid:1)manı Grandük Franz Ferdinand'ı ölümsüz hak ve aman vermez ceza ilahının yumru(cid:2)u yere vurmu(cid:1)tur. Tanrı namludan çıkmasına izin verdi(cid:2)i kur(cid:1)unlarla onu delik de(cid:1)ik etmi(cid:1)tir. Ferdinand, Avusturya'nın Slavla(cid:1)tırılması faaliyetini himaye ediyordu. Alman milletinin yükü pek a(cid:2)ırdı. Ondan istenen para ve kan fedakarlı(cid:2)ının haddi hesabı yoktu. Gerçi kör olanlar bile bunun faydasızlı(cid:2)ım anlıyorlardı. Bizi en çok üzen nokta, Habsburgların bize kar(cid:1)ı manen korunmakta olması idi. Almanya köhnemi(cid:1) monar(cid:1)i idaresinde Cermen ırkının yava(cid:1) yava(cid:1) da olsa kökünün kazınmasını adeta uygun buluyordu. Hanedan, dı(cid:1)a kar(cid:1)ı Avusturya’nın bir Alman Devleti oldu(cid:2)u intibanı uyandırırken, öte yandan Ona kar(cid:1)ı isyan ve kin hislerini besliyordu. Bütün bunların farkına Sadece Reich'ı idare edenler varmıyorlardı. Renk körlü(cid:2)üne yakalanmı(cid:1) gibi , bir cenazenin yanı ba(cid:1)ında yürüyorlar ve koku(cid:1)ma alametleri arasında bir defa öldükten sonra dirilmeyi bulduklarını sanıyorlardı. Genç Reich ile çürük Avusturya Devleti arasındaki bu Üzücü anla(cid:1)ma dünya sava(cid:1)ının ve yok olmanın tohumlarını etrafa saçıyordu. Bu kitapta, bu meseleye pek geni(cid:1) bir (cid:1)ekilde temas edece(cid:2)im. (cid:3)imdi hemen (cid:1)unu belirteyim ki, gençli(cid:2)imden itibaren bazı esaslı fikirlere sahip olmu(cid:1)tum. Daha sonra bu fikirlerim gittikçe geli(cid:1)ti. Alman ırkının kurtulu(cid:1)u Avusturya'nın yok olmasına ba(cid:2)lı idi. Esasen milli hisle bir hanedana ba(cid:2)lılık arasında bir ilgi göremiyordum. Evet özellikle Habsburg hanedanı Alman milletinin mahvına sebep olacaktı. (cid:4)(cid:1)te bundan dolayı (cid:1)u duyguyu ta(cid:1)ıyordum: Vatanım olan Alman Avusturyası'na ate(cid:1)li bir sevgi, Avusturya Devleti'ne kar(cid:1)ı ise sonsuz bir kin... Zaman ilerledikçe okula borçlu oldu(cid:2)um bu dü(cid:1)ünceler ve genel tarih sayesinde, günümüzde tarihin tesirini, yanı siyaseti anlamam kolayla(cid:1)tı. Tarihi ö(cid:2)renmek için benim çaba sarf etmeme gerek yoktu, o bana kendisini ö(cid:2)retecekti. Politikada zamanından önce devrimci oldu(cid:2)um gibi, sanat alanında da yenilik pe(cid:1)inde ko(cid:1)maktan kendimi alamadım. Yukarı Avusturya'nın ba(cid:1)kentinde, (cid:1)öyle böyle bir tiyatro vardı. Pek fena de(cid:2)il denebilecek bu tiyatroda sık sık temsiller veriliyordu. Henüz on iki ya(cid:1)ımda iken ilk defa bu tiyatroda Guillaume Tell'i seyrettim. Birkaç ay sonra da hayatımın ilk operasını gördüm: Lohengrin. Birdenbire büyülenmi(cid:1) gibi oldum. Bayreuth üstadına kar(cid:1)ı kabaran gençlik heyecanıma ve galeyanıma diyecek yoktu. O günden beri, her zaman eserleri beni mest etti. Küçük bir yerde bu temsillerin bana ilerde çok daha güzellerini dinlemek alı(cid:1)kanlı(cid:2)ını vermeleri gerçekten benim için büyük (cid:1)anstı. Fakat bütün bunlar, babamın benim için tasarladı(cid:2)ı memuriyet hayatına kar(cid:1)ı bende daha çok nefret uyanmasına yol açtı. Bir memur kılıfına girmekle hiçbir vakit mutlu olmayaca(cid:2)ıma kuvvetle inanmaya ba(cid:1)ladım. Realschule'de ortaya çıkan desinatörlük kabiliyetim, bana kararımda direnmeme yardımcı oldu. Babamın ricaları bir yana, tehditleri de kararımı de(cid:2)i(cid:1)tirmeye yetmedi. Evet, ressam olmak istiyordum. Ne olursa olsun, asla memur olmayacaktım. Bu arada günler geçtikce mimariye kar(cid:1)ı daha çok ilgi duymaya ba(cid:1)lıyordum, O zamanlar, mimariyi resim sanatının tabii bir tamamlayıcısı sayıyordum. Böylece sanat faaliyetimin sınırlarının geni(cid:1)lemesine seviniyordum. Fakat sonunda i(cid:1)in bamba(cid:1)ka bir (cid:1)ekil alaca(cid:2)ı hiçbir zaman aklımın ucuna gelmiyordu. Benim için meslek problemi, tahmin etti(cid:2)imden çok daha kıs, ı bir süre içinde çözülecekti. Çünkü,babam daha ben on üç ya(cid:1)ını dayken ansızın vefat etti. Bir felç darbesi, babamı en güçlü döne-minde iken yere vurdu. O dünyadaki hayatını acı çekmeden son.ı erdirdi. Fakat bizi büyük bir üzüntünün içine attı. Babamın en bu yük iste(cid:2)i, o(cid:2)lunu, kendisinin ilk günlerinde çekti(cid:2)i yokluklardan kurtarmak için bana meslek sahibi olmamda yardım etmekti. Bu iste(cid:2)ini gerçekle(cid:1)tiremedi. Fakat bilinçsiz bir biçimde benim içime, ikimizin de aklımızdan geçirmedi(cid:2)imiz bir gelece(cid:2)in tohumlarını ekmi(cid:1)ti. îlk önceleri hiçbir (cid:1)ey de(cid:2)i(cid:1)medi. Annem ö(cid:2)renimime, babamın istedi(cid:2)i (cid:1)ekilde devam etmeye, yani beni memur yapmaya kendini borçlu saydı. Ben ise memur olmamaya her zamankinden daha çok azmetmi(cid:1)tim. (cid:4)lkokulun yüksek sınıflarının ders programları, idealimden uzakla(cid:1)tıkları oranda, okumaya kar(cid:1)ı olan ilgim de azalıyordu. Birkaç hafta süren hastalı(cid:2)ım, benim gelecekteki meselelerimi çözümledi ve bütün aile anla(cid:1)mazlıklarına son verdi, Ci(cid:2)erlerim feci (cid:1)ekilde hasta idi. Doktor anneme beni, gelecekte bir kalem odasına kapamamaya ve özellikle en az bir yıl Realsc-hule'deki ö(cid:2)renimime ara vermeyi ö(cid:2)ütledi. Gizli isteklerimin ve daha da kararlı mücadelelerimin hedefi böylece bir hamlede sa(cid:2)lanmı(cid:1) oluyordu. Hastalandı(cid:2)ım için annem Realschule'yi bırakarak akademiye giymeme rıza gösterdi. Bunlar mutlu günlerdi. Bana adeta rüya gibi geliyordu. Gerçekten de ileride rüya olacaktı. Fakat iki yıl sonra, flitin ölümü bu güzel tasarılarımı darmada(cid:2)ın ediyordu. Annem , süre ve çok acı veren bir hastalı(cid:2)ın esiri olmu(cid:1)tu. Daha ba(cid:1)tan lif kurtulu(cid:1) ümidi kalmamı(cid:1)tı. Bu darbe beni çok etkiledi. Babama saygı ile ba(cid:2)lanmı(cid:1)tım, annemi ise sevmi(cid:1)tim. Hayatın gerçekleri çubuk karar vermeye zorladı. Ailemin esasen zayıf olan geçinme kaynakları, annemin hastalı(cid:2)ı dolayısıyla hemen hemen kurumu(cid:1)tu , ilana ba(cid:2)lanan yetim aylı(cid:2)ı geçinmeme yetmiyordu. Ne (cid:1)ekilde olursa olsun, ekme(cid:2)imi kendim kazanmak zorunda idim. Bir çanta dolusu elbise ve çama(cid:1)ırla Viyana'nın yolunu tuttum, içimde sarsılmaz bir irade vardı. Babam elli yıl önce kaderini zorlamayı balkı ı dr babam gibi yapacaktım. Ama ben "adam" olacaktım memur de(cid:2)il. Canım annem öldü(cid:2)ü vakit gözümün önünde gelece(cid:2)im hakkında bazı gerçekler belirmi(cid:1)ti. Annemin ölümünden önceki hastalı(cid:2)ı sırasında ”Güzel Sanatlar Akademisi'n” kayıt olmak için Viyana’ya gitmi(cid:1)tim. Kollu(cid:2)umun altında bir sürü "desen'lerle yola çıkarken giri(cid:1) imkanını ba(cid:1)arı ile verece(cid:2)ime yüzde yüz inanıyordum. Çünkü Realschule’nin en iyi desinatörü idim. O günlerde kabiliyetlerim fevkalade geli(cid:1)ti. Öyle ki kendimden pek emin oldu(cid:2)um için çok ümitler besliyordum. Kendimi desene verdim ve mimari desenlere kar(cid:1)ı istidadım oldu(cid:2)unu zannediyordum. Bu yüzden mimariye kar(cid:1)ı ilgim de artıyordu. On altı ya(cid:1)larında iken Viyana'da Hofmuseum'da resim galerisine gittim. Fakat resimleri de(cid:2)il binayı seyrediyordum. Her gün sabahtan ak(cid:1)ama kadar merakımı çeken (cid:1)eylerin etrafında dola(cid:1)ıyordum. Artık beni binalar ilgilendiriyordu. Saatlerce opera binasının önünde duruyor, saatlerce parlamento binasını dalgın dalgın seyrediyordum. Ringstrasse bana bin-bir gece masalları gibi geliyordu, i(cid:1)te bu kentte ikinci defa bulunuyordum ve sabırsızlıkla, fakat ma(cid:2)rur bir (cid:1)ekilde imtihanın sonucunu bekliyordum. Fakat akademi sınavında ba(cid:1)arılı olamadım. Haber beni yıldırım çarpar gibi çarptı. Reddedilmeme bir türlü inanamıyordum. Rektörle görü(cid:1)meye karar verdim. Akademinin resim (cid:1)ubesine kabul edilmeyi(cid:1)im (cid:1)öyle açıklandı: Sınavda verdi(cid:2)im desenler, resim sahasında kabiliyetsizli(cid:2)imi ortaya koyuyordu. Fakat akademinin mimarlık bölümüne girmem mümkündü. Çünkü sevdi(cid:2)im desenler mimari alanda, bazı imkanlar arz ediyordu. Bitik bir halde idim. ilk defa kendimden (cid:1)üphe ediyordum. Belki buna sebep kabiliyetim hakkında söylenen sözlerdi. (cid:3)imdi, bu sözler bende bir nevi dengesizlik oldu(cid:2)u dü(cid:1)üncesini uyandırıyordu. Bir türlü bu halin sebebini çözemiyor ve bundan da rahatsız oluyordum. Bir iki gün içinde kendimi mimar olarak gördüm. Gerçekte bu da birtakım zorluklarla doluydu. Çünkü Realschule'ye meydan okumak yüzünden önemsemedi(cid:2)im (cid:1)eyler, (cid:1)imdi benden intikam alıyorlardı. Akademinin mimari bölümünden önce in(cid:1)aat teknik derslerini okumak gerekiyordu. Bu dersleri görebilmek için de yüksek bir ilkokul ö(cid:2)renimi yapmı(cid:1) olmak gerekli idi. Oysa bütün bunların bir parçası bile bende yoktu. Demek ki hayallerimin gerçekle(cid:1)mesi imkansızdı. Annemin ölümünden sonra üçüncü defa Viyana'ya gelmi(cid:1)tim. Bu sıra sükûnete kavu(cid:1)tum. Azimli ve kararlıydım. Kırılan gururum geri gel misti. Artık uzun yıllar Viyana'da kalacaktım. Varaca(cid:2)ım hedefi kesin olarak tayin etmi(cid:1)tim: Artık "mimar" olacaktım. Kar(cid:1)ıla(cid:1)tı(cid:2)ını zorluklar, alt edilecek cinsten engellerdi. Bu engellerin önünde ba(cid:1) e(cid:2)ilmezdi. Gözlerimin önünde daima fakir köyümüzde, ayakkabı tamircili(cid:2)i yoksullu(cid:2)undan memurlu(cid:2)a yükselmi(cid:1) sevgili babamın hayali duruyordu. Bu hayal bana güç veriyor ve önüme çıkan her türlü engeli paramparça etmek kuvvetini sa(cid:2)lıyordu. Mücadelemin temelinde korkunç bir azim yattı(cid:2)ı için ba(cid:1)arı çok daha kolay olacaktı. i(cid:1)te o günlerde, bana alınyazımın bir zulmeti gibi görünen duruma bugün (cid:1)ükrediyor ve Tanrının bana bir yardımı olarak kabul ediyorum. Yokluk ve ihtiyaçlar ilahı beni avucunun içine aldı ve bazı kere beni parçalamaya yeltendi, i(cid:1)te iradem böyle günlerin çetin mücadelesi ile geli(cid:1)ti ve sonunda ben galip çıktım. Bu günler irademi sertle(cid:1)tirdi ve bana sert olma kabiliyetini kazandırdı. Bu bakımdan bu devreye minnettar kaldım. Gençli(cid:2)imin bugünlerine, daha çok beni kolay ya(cid:1)amanın hiçli(cid:2)inden çekip aldı(cid:2)ı, güzel bir rüyaya çok fazla yüz verilmi(cid:1) bir sırada uyandırdı(cid:2)ı, endi(cid:1)e üzüntüyü bana "yeni ana" diye verdi(cid:2)i, yokluk dünyasının içine attı(cid:2)ı ve böylece ilerde kendileri ile mücadele edece(cid:2)im kimseleri tanıttı(cid:2)ı için saygı duyuyorum. (cid:4)(cid:1)te bu günlerde Alman milletinin devamı için en büyük tehlike olan ve haklarında henüz herhangi bir fikir beslemedi(cid:2)im iki (cid:1)eyi gördüm: MARKS(cid:4)ZM ve YAHUD(cid:4)L(cid:4)K. i(cid:1)te bu andan itibaren Viyana ba(cid:1)kaları için ne(cid:1)e kayna(cid:2)ı olurken benim içinse hayatımın en hüzünlü anlarına, kaygı ve üzüntü be(cid:1) yılına sahne oldu. Bugün bile Viyana'nın adı bana sıkıntı geçen be(cid:1) yılın acılarından ba(cid:1)ka bir (cid:1)eyi hatırlatmaz. Viyana'daki bu be(cid:1) yıl içinde boyacılık, amelelik yaptım. Az kazanç devamlı açlı(cid:2)ımı bir türlü doyurmuyordu. Açlık, benimle her payla(cid:1)an bir dost gibi idi. Bunda aldı(cid:2)ım her kitabın payı büyüktü. Operada gördü(cid:2)üm bir temsil, ertesi günü yoklu(cid:2)un bana etmesine sebep oluyordu. Bu insafsız dostumla devamlı mücadele ediyordum. Gerçi bugünlerde her zamankinden daha çok (cid:1)eyler ö(cid:2)rendim. Mimari alandaki harcamalarım ve aç kalmama sebep olan operaya gidi(cid:1)lerimin dı(cid:1)ında sayıları gün geçtikçe artan kitaplardan ba(cid:1)ka bir e(cid:2)lencem yoktu. Çok, pek çok okuyordum, i(cid:1)im bittikten sonra arta kalan zamanımı sürekli olarak okumaya ve incelemeye ayırıyordum. Birkaç yıl sonra kendim için meydana getirdi(cid:2)im bilgiler bugün bile hâlâ i(cid:1)ime yaramaktadır. Hemen (cid:1)unuda belirteyim ki, hareketlerimin sarsılmaz temelini meydana getiren dü(cid:1)üncelerim bende daha o günlerde bir (cid:1)ekil almı(cid:1)tır. Daha sonra bu dü(cid:1)üncelerime pek az (cid:1)eyler ekledim ve hiçbirini de(cid:2)i(cid:1)tirmedim . Bugün kesin biçimde (cid:1)una inandım ki, bir insanda yaratıcı dü- (cid:1)üncelerin en büyük bölümü genellikle gençlik ça(cid:2)larında kendim gösterebiliyor. Ben, ya(cid:1)lı kimselerin derin ve uzun bir hayatın tecrübelerinden do(cid:2)an bir basiretle geli(cid:1)en akıl ve hikmetlerini, çe(cid:1)itli fikirler yayan, fakat çok olu(cid:1)ları dolayısıyla bunları uygulamaya imkanları olmayan gençli(cid:2)in yaratıcı dehasından farklı bulurum. Gençlik bazı malzemeler toplar ve gelecek için planlar yapar. Olgunluk devresi, yani yılların getirdi(cid:2)i o sözde akıl ve hikmet, gençli(cid:2)in dehasını öldürmedi(cid:2)i oranda, genç nesiller bu malzeme ve planlardan faydalanırlar. Bu ana kadar evde geçen hayatım, bütün gençlerin hayatlarına benziyordu. Yarın ne olacak dü(cid:1)üncesi beride yoktu. Bu sıralar bir sosyal mesele ile de kar(cid:1)ı kar(cid:1)ıya de(cid:2)ildim. Gençli(cid:2)im küçük burjuvalar arasında geçmi(cid:1)ti. Bu sınıfın kol i(cid:1)çilerine kar(cid:1)ı üstünlü(cid:2)ü yok denecek kadar azdı. Fakat aralarındaki dü(cid:1)manlık son bulmuyordu. Dü(cid:1)manlı(cid:2)ın sebebi de, her (cid:1)eyden yoksun ve münasebetlerindeki kabalık göze batacak kadar çok olan bu i(cid:1)çi sınıfını pek az da olsa a(cid:1)mı(cid:1) bulunanların, tekrar o seviyeye inme korkusu veyahut da hâlâ bu sınıfa dahilmi(cid:1) gibi sanılmaktan çekinmeleri idi. Bu sosyal seviyeyi bir defa geçmi(cid:1) olan alçak gönüllü durumdaki kimseler için bile, kısa bir süre de olsa tekrar o yen-inmek çekilmez bir zorunluluk olur. Ço(cid:2)u zaman yüksek bir sosyal seviyedeki kimseler, kendi vatanda(cid:1)ları arasında basit seviyelerde kalmı(cid:1) olanları, sonradan görmü(cid:1) olanlara kıyasla daha az kötülerler. Burada sonradan görmü(cid:1), olarak vasıflandırdı(cid:2)ım sınıf, kendi imkanlarını kullanarak durumu nü düzelten kimselerin toplulu(cid:2)udur. (cid:4)(cid:1)te bu toplulu(cid:2)a dahil bu kimse hayatın her türlü acılarına muhatap oldu(cid:2)u için, geride bira]. tı(cid:2)ı basit sınıf mensuplarına kar(cid:1)ı her türlü acıma hissim unutmıi1.. tur. Kader bana bu hususta yardımcı oldu. Çünkü, babamın önceleri tatmı(cid:1) oldu(cid:2)u sefalet ve her türlü maddi imkansızlıklara tek dönmek zorunda kalınca, küçük burjuva olarak aldı(cid:2)ım terbiyeni dar görü(cid:1)lerinden ve de(cid:2)erlendirmelerinden sıyrıldım. Böylece m sanları tanımayı ve gerçek tarafları ile görmeyi ö(cid:2)rendim. Viyana yirminci asrın ba(cid:1)larında sosyal haksızlıklarla dolu kent olmu(cid:1)tu. Servet ve yokluk burada yan yana ya(cid:1)ıyordu, Kentin merkezinde ve kenar mahallelerinde, elli iki milyon nüfuslu ve çe(cid:1)itli milletlerden kurulu bir imparatorlu(cid:2)un nabzının attı(cid:2)ı görülüyordu. Göz kama(cid:1)tıran bir saray hayatı, imparatorlu(cid:2)un öteki bölümlerinin servet ve zekasını bir mıknatıs gibi kendine çekiyordu. Bu cazibeye Habsburglar Monar(cid:1)isi'nin sistemli bir görünü(cid:1) içindeki merkeziyetini de eklemek gerekir. Bu merkeziyet, birbirlerine hiç benzemeyen bir sürü milleti sa(cid:2)lam bir (cid:1)ekilde bir arada tutmak için gerekli görülüyordu. Fakat yüksek otoritelerin, imparatorun Oturdu(cid:2)u (cid:1)ehirde toplanmalarına sebep oluyordu. Viyana, sadece Tuna Monar(cid:1)isi'nin siyasi, fikri ve sanat merkezi degildi. Aynı zamanda ülkenin iktisadi kalbinin attı(cid:2)ı yer olarak da tebarüz ediyordu. Burada yüksek dereceli memurlar, yüksek rütbeli subaylar, ilim ve fikir adamları ile sanatkarlar vardı. Fakat bütün bu kalabalı(cid:2)a kar(cid:1)ılık bir de i(cid:1)çi ordusu vardı. Aristokrasinin kama(cid:1)tıran varlı(cid:2)ı yanında, yoklu(cid:2)un son noktası bir dev gibi Ring caddesinin büyük binalarının önünde yüzlerce, i(cid:1)siz bir a(cid:1)a(cid:2)ı bir yukarı gezinip duruyordu. Bu i(cid:1)sizler, Avusturya’nın zafer dolu günlerini hatırlatan bu büyük caddenin kanallarının içinde, çamuru kendilerine yatak yaparak ya(cid:1)ıyorlardı. Toplumsal dengesizlik Almanya'nın hiçbir kentinde, Viyana'dakinden daha iyi incelenemez. Fakat bu inceleme i(cid:1)i hiçbir zaman sınıflara tepeden bakarak yapılamaz. Bu korkunç yoksullu(cid:2)un ortasına dü(cid:1)memi(cid:1) bir kimse, Viyana'daki iktisadi durumun kötülü(cid:2)ünü anlayamaz. E(cid:2)er bu i(cid:1)e layıkıyla sarılmayıp da i(cid:1)i ucundan tutarsanız, ancak basit bir geveze ve istismarcı olmaktan ileri gidemezsiniz. "Halka do(cid:2)ru gitmek" merakına kapılan birtakım (cid:1)ık kimselerin, fele(cid:2)in yüksek lütfuna kavu(cid:1)mu(cid:1) olanların ve sonradan görmelerin bu yoksulluk için fikir beyan etmeleri, konu(cid:1)maları, ça(cid:2)rı göstermeleri derdin halledilmesi yönünde u(cid:2)ursuzluktan ba(cid:1)ka Bu gibilerin dü(cid:1)ünceleri içgüdüden yoksundur, fakat yinede her i(cid:1)i birden kavramak dü(cid:1)üncesine giderler. Sonunda savundukları tezlerin hiçbir i(cid:1)e yaramadı(cid:2)ını görünce de (cid:1)a(cid:1)ırıp kalırlar kendilerinin anla(cid:1)ılmamı(cid:1) olmalarını, utanmadan halkın nankörlü(cid:2)ü olarak vasıflandırırlar. Bu (cid:1)ekil dü(cid:1)ünen kafalar için bir gerçek olmamakla beraber (cid:1)öyle denebilir: HI l,ı,iliydin bütün bu konularla hiçbir ilgisi yoktur. Özellikle bunlardan dolayı minnettar kalmak gerekmez. Çünkü lütuf ve iane da(cid:2)ıtılmayacaktır. Haklar geri verilecektir. Ben toplumsal meseleleri bu biçimde inceleme durumunda kalmadım. Koyulmu(cid:1)ların ve yenilmi(cid:1)lerin ordusuna kaydolunca, sefalet beni kendisini incelemeye ça(cid:2)ırmaktan çok, beni kendisinin uyru(cid:2)u yaptı. E(cid:2)er kobay, ameliyata kar(cid:1)ı durmu(cid:1) ise suç kobayın de(cid:2)ildir. Bugün o günlerime ait hatıralarımı toplamaya çalı(cid:1)tı(cid:2)ımda, bunu tam ba(cid:1)aramıyorum. Aklımda sadece belli ba(cid:1)lı olanları, bana pek yakından temas edenleri kalmı(cid:1). Bunları, burada kendilerinden istifade etti(cid:2)im derslerle beraber görece(cid:2)iz. i(cid:1) bulmak benim için hiçbir zaman güç olmadı. Çünkü ekmek paramı kazanmak için usta bir i(cid:1)çi gibi de(cid:2)il, yardımcı i(cid:1)çi veya rençper gibi çalı(cid:1)ıyordum. Böyle yeni bir dünyada, kendilerine yeni bir hayat düzeni kurmak ve yeni bir vatan fethetmek gibi insafsız bir istekle Avrupa'nın tozunu ayakları ile silkeleyenlerin aralarına girmi(cid:1)tim, insanı tembelli(cid:2)e sevk edecek görev ve mevki dü(cid:1)üncelerinden, çevre ve geleneklerden yoksun bulundukları için önlerine çıkan her yere uzanıyorlar, her i(cid:1)e dört elle sarılıyorlardı. Namusluca çalı(cid:1)manın hiçbir kimseyi lekelemeyece(cid:2)ini biliyorlardı. (cid:4)(cid:1)te benim için yepyeni olan bu dünyaya, kendime bir yol açabilmek için bütün varlı(cid:2)ımla atılmak kararını aldım. Aradan çok geçmeden (cid:1)u nü gördüm ki, herhangi bir yerde i(cid:1) bulmak, bulunan i(cid:1)te devamlı çalı(cid:1)abilmekten daha kolaydı. Günlük ekmekten emin olamama bana yeni hayatın karanlık yönlerinden biri olarak gözüktü. Usta bir i(cid:1)çinin, herhangi bir rençper gibi i(cid:1)ten sık sık kovul madi(cid:2)ini da tespit ettim. Gerçi usta i(cid:1)çi de, çalı(cid:1)tı(cid:2)ı yere tam güvenemiyordu; i(cid:1)sizlik dolayısıyla aç kalmak ihtimaline daha az u(cid:2)ruyorsa da, grev veya lokavt tehlikeleri ile kar(cid:1)ıla(cid:1)ıyordu, i(cid:1)çinin günlük ücretinden emin olmaması sosyal ve iktisadi hayatın en. korkunç yaralarından biridir. Genç köylü çocukları daha kolay para kazanılıyor zannı ile sel re göç ederler. Belki de (cid:1)ehirde para kazanmak daha kolaydır, l'.n gençler büyük (cid:1)ehirlerin zenginliklerine kapılırlar, ilk i(cid:1)indeki k.ı zancı garanti oldu(cid:2)u için, (cid:1)ehirde, yeni bir mevki elde edebilere, , ümidi do(cid:2)du(cid:2)u vakit köyünü terk eder. Ayrıca genç toprak i(cid:1)çi h ziraat i(cid:1)çisi azlı(cid:2)ı dolayısıyla köyde uzun bir i(cid:1)sizli(cid:2)in sürmesini' imkansız oldu(cid:2)unu da bilirler. (cid:3)ehre göç edenler, toprak i(cid:1)çisi olarak kalanlara kıyasla daha akıllı ve daha kabiliyetli olan kimselerdir, i(cid:1)te ço(cid:2)u kez elinde birkaç para ile (cid:1)ehre gelen genç köylü, e(cid:2)er hemen i(cid:1) bulamazsa ümitsizli(cid:2)e kapılmaz. Onu yıkan (cid:1)ey, bir i(cid:1)e girdikten sonra i(cid:1)siz kalmasıdır. Çünkü yeni bir i(cid:1) bulmak, özellikle kı(cid:1) aylarında çok zordur, ilk günler, üyesi oldu(cid:2)u sendikadan bir miktar i(cid:1)sizlik ücreti alır ve biraz da elinde bulunan para ile geçinir. Takat i(cid:1)sizlik fonundan aldı(cid:2)ı yardım da kesilip, elde avuçta bir (cid:1)ey kalmayınca büyük bir sefaletle burun buruna gelir. Kendisine ait ufak tefek (cid:1)eyleri satar veya rehine verip para alır. Bu bereketsiz parada bitince, sa(cid:2)da solda sürünmeye ba(cid:1)lar. Kılık kıyafet itibariyle de a(cid:1)a(cid:2)ılık bir mevkie dü(cid:1)er. Kı(cid:1) kıyamet günü parasız kalı(cid:1)ı, onun belini bir kat daha büker. Fakat bir süre sonra bir i(cid:1) bulursa da, akıbet yine aynı olur. Bu hali birkaç sefer devam eder. Sonunda alın yazısına rıza göstermeye alı(cid:1)ır. Aynı (cid:1)eyin devamlı tekrarı genç i(cid:1)çide bir alı(cid:1)kanlık meydana getirmi(cid:1) olur. Böylece önceleri çalı(cid:1)kan olan genç, her i(cid:1)te ve her (cid:1)eyde kendini salıverir. Bu duruma dü(cid:1)ünce de, sadece korkunç kârlar pe(cid:1)inde ko(cid:1)an ahlaksız adamların oyunca(cid:2)ı haline gelir, i(cid:1)te böyle bir genç i(cid:1)çi ekonomik ihtiyaçları u(cid:2)runda mücadele etmenin, devleti veya medeniyeti ortadan kaldırmakla aynı i(cid:1) oldu(cid:2)u kanaatine varır. Ben bu karara varmadan önce, binlerce i(cid:1)çiyi inceledim. Sonunda genç adamları korkunç bir i(cid:1)tahla kendine çeken ve daha sonra onları ö(cid:2)üten ve kendine göre (cid:1)ekil veren, nüfusları bir iki milyonu iline nefret duymaya ba(cid:1)ladım. Bu i(cid:1)çiler böyle bir manzara içinde kaldıkları sürece milliyetlerini kaybediyorlardı. Bende di(cid:2)er i(cid:1)sizler gibi kaldırımlarda süründüm. Kaderimin her türlü darbelerine maruz kaldım, i(cid:1) ile i(cid:1)sizli(cid:2)in birbirini sık kovalaması geçinmek için (cid:1)art olan masrafları ve harcamaları intizamsız bir hale sokuyordu. Açlık, kazanmanın kolay oldu(cid:2)u günlerde daha lüks bir hayat ya(cid:1)amaya zemin hazırlıyordu. Vücut iyi günlerde bollu(cid:2)a ve fena zamanlarda da açlı(cid:2)a alı(cid:1)ıyordu. Yokluk, para kazanmanın daha kolay olaca(cid:2)ı günlerde i(cid:1)çiyi daha düzenli, bir ya(cid:1)ayı(cid:1) planlamaktan alıkoyuyor, i(cid:1)kence etti(cid:2)i zavallıların gözlerinin önüne kolay ve keyifli ya(cid:1)amanın hayallerini getiriyordu. Bu hayale o kadar çekicilik veriyordu ki, sonunda hayali bir istek do(cid:2)uyordu. Ücret biraz imkan sa(cid:2)larsa, her (cid:1)ey unutuluyor ve ne pahasına olursa olsun, bu hayal gerçekle(cid:1)tiriliyordu. Yeni i(cid:1) bulmu(cid:1) bir kimse her türlü iyi dü(cid:1)üncelerden uzakla(cid:1)ıyor, gününü gün etmeye ba(cid:1)lıyordu, ilerdeki günler için mütevazı bir ya(cid:1)ayı(cid:1) planlayacak yerde, bu imkanı temelinden dinamitliyordu. Geliri ilk günlerde yedi günün be(cid:1)ine yetiyordu. Sonraları ise bu üç güne iniyordu. Aradan bir süre geçtikten sonra da bir günlük ihtiyacı kar(cid:1)ılıyordu. En sonunda ise bir gecelik e(cid:2)lencede bitiyordu. Evde ise ço(cid:2)u zaman kadın ve çocuklar oluyordu. E(cid:2)er koca iyi kalpli bir kimse ise, yani e(cid:1)ini ve çocuklarını kendi tarzına göre seviyorsa, bunlar da bu ya(cid:1)ayı(cid:1)a alı(cid:1)ıyorlardı. Bir haftalık gelir, evde hep birlikte israf ediliyordu. Paranın yetti(cid:2)i kadar yiyip içiyorlardı. Bu durum, iki üç gün sürüyordu. Sonra yine hep birlikte açlı(cid:2)ın acısını çekiyorlardı. Bu sırada kadın sa(cid:2)a sola ba(cid:1)vurup, bir parça (cid:1)eyi veresiye alıyordu. Haftanın son günleri bu (cid:1)ekilde idare edili- yordu. Ö(cid:2)le vakitleri herkes hafif bir yeme(cid:2)in etrafında toplanıyordu. Artık hafta ba(cid:1)ı iple çekiliyor, hep ondan bahsedilerek, bo(cid:1) mide ile yeni tasanlar yapılıyordu. Çocuklar küçük ya(cid:1)tan itibaren sefaletle yakın bir ahbaplık kurarlar. E(cid:2)er erkek hafta ba(cid:1)ları kendi kafasına göre hareket ederse i(cid:1)le ı de(cid:2)i(cid:1)ir. Karısı, çocukları için onunla kavgaya ba(cid:1)lar. Evde kavga ek sik olmaz. Erkek karısından uzakla(cid:1)tı(cid:2)ı nispette alkole yakla(cid:1)ır. Ar tık koca, her hafta sonu sarho(cid:1)tur. Kadın, kendi ve çocukları için bir yemek parası temin edebilmek için, fabrikadan meyhaneye giden yolda kocasının arkasına dü(cid:1)er. Pazar veya pazartesi geceleri erke(cid:2)i sarho(cid:1), fakat cepleri bo(cid:1) bir durumda eve gönderdi(cid:2)inde, çocukların gözleri önünde acınacak sahneler cereyan eder. (cid:4)nsanın kemiklerini sızlatan bu sahnelere yüzlerce defa tanık oldum, îlk önceleri içimde isyankar bir duygu vardı. Fakat sonunda bu acı olayların derin sebeplerinin feci yönlerini te(cid:1)his ettim. Fena bir çevrenin bahtsız kurbanlarına acıdım. Ev derdi ise daha feciydi. Viyana i(cid:1)çilerinin oturdukları evle ı deki sefalet sözle ve yazıyla anlatılacak gibi de(cid:2)ildi, O sefalet dolu inleri içlerinde pisli(cid:2)in aktı(cid:2)ı sı(cid:2)ınakları dü(cid:1)ündükçe bugün bile titremekten kendimi alıkoyamıyorum. Bu sefalet ile yoklu(cid:2)un ve çocukların kötü kaderlerinin önü alınmazsa, er geç korkunç ve bu kadar gerekli olan "mukabele"nin davet edilece(cid:2)ini hiç akıllarına getirmeden olayların akı(cid:1)ına (cid:1)uursuz bir (cid:1)ekilde ilgisiz kalan bu be(cid:1)eriyetin hali ne olacaktı? i(cid:1)te beni böyle bir hayat üniversitesine yazdırmı(cid:1) olan Allah'ın lütfuna bugün ne kadar minnettar kalsam azdır. Bu gördüklerime ve ho(cid:1)a gitmeyen (cid:1)eylere ilgisiz kalamazdım. Süratle ve esaslı bir (cid:1)ekilde ö(cid:2)renim yaptım. O günlerde etrafımdaki insanların akıbetlerinden ümidimi kesmemek için, onların bu hale dü(cid:1)melerinin sebeplerini tetkike lüzum vardı. Ancak bundan dolayı, acı ve ıstırap veren sahneleri tetkike ve seyre tahammül edebiliyordum. Göz ya(cid:1)artıcı sahnelere fena kanunların, fena tecrübeleri sebep oldu(cid:2)u görülüyordu. (cid:4)ste bu günlerde, ben de ya(cid:1)amak için bin bir zorlukla pençele(cid:1)iyordum. Bundan dolayı, bu a(cid:1)a(cid:2)ılık hal kar(cid:1)ısında sonu üzüntü bir hissiyata kapılmaktan kendimi koruyordum. Ancak meseleyi bu (cid:1)ekilde görüp, kapamak olmazdı. Bana göre bu feci halin düzeltilmesi için iki (cid:1)ık vardı. Biri, toplumsal sorumluluk duygusundan ilham alınarak geli(cid:1)memiz için çok daha iyi ve sa(cid:2)lam temeller atmak , di(cid:2)eri de, artık ıslahı ve e(cid:2)itilmesi imkansız hale gelmi(cid:1) olan çocukları sert ve biraz da kaba bir kararla ortadan kaldırmaktır.
Description: