John CLELAND Fanny Hill Bir Kadının Zevk Anıları Yeşil Elma Yayıncılık [email protected] [email protected] Seri No: 9 Fanny Hill Bir Kadının Zevk Anıları (Fanny Hill, or Memoirs of a Woman of Pleasure) Kapak Tasarımı: Eylem Erdem Dizgi - Mizanpaj: Genim Renas - Yezda Erdem Redaktör: Hasan Erdem Çeviri: Melek GOLDEN Sertifika No: 12277 Birinci baskı: 2012 ISBN: 978-605-4226-10-8 Baskı: Barış Matbaa Mücellit Davutpaşa Cd. Güven San. Sitesi. C Blok No: 291 Topkapı / istanbul 0212 674 85 28 © Yeşil Elma Yayıncılık 2012 © Bu kitabın Türkçe yayın hakları ‘arya yayıncılık’a aittir. izinsiz çoğaltılamaz, kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Zafer Mh. Dutluk Çıkmazı No:1/5 Bahçelievler / istanbul 0212 222 38 01 / 0532 223 71 31 John CLELAND Fanny Hill Bir Kadının Zevk Anıları Erotik Roman Yeşil Elma Yayıncılık Sunu Bir kadının zevk anıları, yani daha iyi bilinen ismiyle Fanny Hill, İngiliz edebiyatının en çok tar tışılan metinlerindendir. On sekizinci yüzyılın or tasında şehvet edebiyatı popüler olmaya başlayınca dek John Cleland ahlaksız yakıştırmasından kurtu lamamıştır ve seksüel zevk ayini olarak kabul edi len Fanny Hill en iyi satan romanlar kategorisine girmiştir. Hikâye Fannynin masum olarak bildiği Londra’ya gelişi ile başlar ve burada fahişeliğin tuza ğına düşüşü ile o dönemin genelevlerindeki macera lıyla devam eder. Mektuplar bir tür itiraf niteliğinde olduğu kadar belirgin seksüel psikoloji detaylarıyla da doludur. Romanda çirkin, kaba ve adi bir anla tıma rastlamak mümkün değildir çünkü büyük bir tutkunun hikâyesi konu alınmaktadır. Cleland’ın romandaki genel tarzı ve kaba söz cüklerin yerine yumuşak bir anlatım tercih etmiş olması çalışmaya saygın bir hava kazandırmıştır. Paradoksal açıdan Fannynin anılarındaki en temel ayrım, kadın kahramanların kötü sonlarına ve ya şadıklarına karşı duyduğu pişmanlıkları konu alan İngiliz fahişe biyografilerine benzemeyişidir. Fanny, her romantik kadın kahramanın ulaşmak istediği bedensel ve psikolojik doyuma ulaşmıştır. Cleland’ın yazı didaktiği, seksüel aktiviteler için eğitici bir kat kı niteliğindedir. John Cleland, (1710-89) 1729 ile 1740 tarih leri arasında Bombay’da çalışmıştır. 1730 senesin de ise Fanny Hill’i yazmaya başladığı düşünülür. Londra’ya 1741 ‘de döner ve döndükten sonra yaptığı borçlardan ötürü 1748’de tutuklanır. Fanny Hill’in 1748yılında yayınlanır. Kilisenin ve diğer kesimle rin tepkilerine rağmen Cleland aleyhinde bir dava açılmaz fakat Kraliyet danışma meclisi tarafından uyarı alarak yüz paund para cezasına çarptırılır. Cleland’ın diğer çalışmaları sırasıyla Züppenin Anıları (1751), Aşkın Sürprizleri (1764), Şerefli Kadın (1768) ve çeşitli dramlar, şiirler, dilbilim incelemeleri, gazetecilik denemeleri ile politik bildi rilerdir fakat tüm bu çalışmalar Fanny Hill’in göl gesinde kalmıştır. Dönemin tanınmış isimlerinden olan Boswell, Garrick, Pope ve Smollet’in öncülük ettiği edebiyat akımına borç problemleri, aykırı ve aksi karakteri nedeniyle katılmamıştır. Birinci Mektup Sevgili Madam; Tutkularınızı kaçınılmaz birer emir saydığımın kanıtı olarak bu mektubu kaleme alıyorum. Bu mektuplar her ne kadar tatsız kaçsa da, araların dan sıyrılıp en sonunda sevginin, sağlığın ve ser vetin gücünün sunabileceği her hediyenin tadını çıkarmaya eriştiğim yaşamımın o rezil sahnelerini toparlayıp göz önüne serecektir. Henüz gençliğin baharında, bunu nasıl başardığımı ve içine itil diğim başıboş zevkler girdabının ortasında bile insanların kişilikleri ve davranışları üzerine nasıl düşünüp, gözlemlerde bulunduğumu ifade ede‐ cektir. Uzun, gereksiz önsözlerden ölesiye nefret etti ğimden sizi de böyle bir girişi okuma zahmetine yöneltmeyecek ve yaşamının, aynen yaşadığım serbestlikte görmeye sizi hazırlamaktan öteye git meyeceğim. Burada anlatacaklarım tüm sertliği ve çıplaklı ğıyla gerçektir. Bizimki gibi özgür ilişkiler için asla geçerli olmayan erdemi çiğneme kaygısı duyma dan tüm içtenliğimle, yaşadıklarımı gizlemeden, gerçekte başıma nasıl geldiyse ve nasıl yaşadıysam sizinle de o şekilde paylaşacağım. Sizin de bu öz gürlüğü ahlaksızca bulup burun kıvırmayacağınızı umuyorum. O en seçkin ve mükemmel zevklere sahip şehvet düşkünü erkekler yatak odalarını çıp laklıkla donatmaktan hiçbir zaman vazgeçmezler fakat önyargılara bağlı kaldıkları için onların asla salonlarında sergilenmesine izin vermezler. Bu kadar ön ipucunun yettiğini düşündüğüm den doğrudan öyküme geçmek istiyorum. Kızlık adım Frances Hill’dir. Liverpool yakınlarındaki Lancashire’da, son derece yoksul ve son derece dü rüst bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Babam bacaklarından sakatlanıp toprak işçili ğinin yorucu işlerini daha fazla sürdüremeyecek duruma gelince, ağ yapımıyla uğraşmaya başladı ve bu ancak geçinecek kadar para kazanmamıza yetiyordu. Mahallede kızlar için küçük bir okul işleten annemin katkıları da bu geliri pek fazla arttıramıyordu. Bir sürü çocukları olmuştu ama son derece sağlıklı bir bünyeye sahip olan benim dışımda hiçbiri yaşını bile dolduramamıştı. Eğitimim on dört yaşıma dek vasatın üzerinde değildi sadece okumayı daha doğrusu hecelemeyi, kargacık, burgacık bir şekilde yazı yazmayı ve sı radan, basit matematik işlemleri yapmayı biliyor dum. Erdemli olmamın tek nedeni ise hayattan uzak yaşıyor oluşumdu ve karşı cinse karşı bizi ürkütüp adeta dehşete düşürdükleri için yaşımın o duyarlı yıllarına rağmen erkekler benim için sa dece utanç anlamına geliyordu. Ama zaman geç tikçe ve o masum küçükhanım erkekleri kendisini yiyecek birer yırtıcı hayvan gibi görmekten vaz geçtikçe, bu korku da, tüm o masumlukta silinip, kaybolmaya başladı. Zavallı annem tüm zamanını öğrencileri ve ufak tefek ev işleri arasında öyle bir bölüştürmüştü ki benim eğitimime çok az zaman ayırabiliyordu ve kendini hayatın tüm zevklerinden soyutlayan saflığı yüzünden beni de o güzelliklerin cilvele‐ rinden korumayı aklının ucundan geçirmiyordu. On beşime basmak üzereyken annemi ve babamı ani bir çiçek hastalığı sebebiyle birer gün arayla kaybettim. Bu benim için dünyanın en büyük felaketi anlamına geliyordu. Önce babam ölmüş tü ve bu annemin ölümünü daha da hızlandırdı. Artık mutsuz, kimsesiz bir öksüzdüm Aslen şe hirli olan babamın Lancashire’a gelip yerleşmesi tamamen bir rastlantıydı ve bana bakabilecek bir akrabam yoktu. Ailemi kaybetmeme neden olan hastalık bana da bulaşmıştı ama gençliğimin de yardımıyla hastalığı hafif şekilde atlatmayı başar dım. O zamanlar bunun değerini pek bilemediy-sem de hastalıktan geriye hiçbir iz kalmaması bü yük şanstı. Size, onların yokluğunun bana verdiği keder ve hüznün tasvirini yapmayacağım çünkü acımı tarife kelimeler yetersiz kalıyor. Aradan bi raz zaman geçince ve genç yaşın verdiği umutlar da eklenince, yeri doldurulmaz kaybın üzerimde ki derin etkisi silinmeye başladı. Bunun yanı sıra beni hayata bağlayan en önemli şey Londra’ya gi dip iş bulmak ve her şeye yeniden başlamak üze rine kurduğum hayaller oldu. Planım için gerekli tüm yardım ve öğütleri, arkadaşlarını ziyaret için köye gelmiş, birkaç gün kalıp geri dönecek olan Esther Davis adında genç kadından alabileceğimi öğrenmiştim. Köyde bu tasarıya herhangi bir biçimde karşı çıkmak için başıma gelebilecekler hakkında ye terince kaygılanacak hiç kimse yaşamadığından ve ailemin ölümünden sonra benimle ilgilenen kadın da bu plana uymaya beni yüreklendirdiği için şansımı denemeye karar verdim. Oysa tarihe bakıldığında taşradan büyük dünyaya giden her erkek ve kadın hayatı kavramak yerine hep hüsra na uğrayan taraf olmuştur. Esther Davis’in beni kendisiyle birlikte böyle bir serüvene atılmam için hiçbir şekilde destek lemediğini ve kışkırtmadığını söyleyemeyeceğim. Londra’da neler görebileceğimi anlatarak çocukça merakımı iyice kamçılıyordu. Anıtmezarlar, as lanlar, Kraliyet ailesi, tiyatro ve operalardan söz ediyor, kısacası onun yaşam çerçevesine giren tüm eğlencelerle benim küçücük başımı döndüren tüm o güzelliklerden söz ediyordu. Kilise giysileri bile kaba keten kumaştan göm lek ve yünlü eteklerin üzerine çıkamayan biz yok sul kızların, Esther’in cicili bicili saten elbiselerini, dantel şeritlerle süslü şapkalarını, cafcaflı kurdele lerini, gümüş simli ayakkabılarını kıskançlık ve saf bir hayranlıkla izleyişimizi şimdi düşünüce bile kendimi gülmekten alamıyorum. Tüm bun ların sadece Londra’da olabileceğini sanıyorduk. Ve onlara bakmak, gidip onlardan payıma düşeni almaya çalışmaktaki kararlılığımı fazlasıyla artırı yordu. Esther için şehre dönerken yanına köylü kızı refakatçi alma düşüncesi ve onu, yolculuğum sıra sında benden sorumlu olmaya iten nedenler hiç bir önem taşımıyordu. Her zamanki konuşma ve tavırlarıyla bana, taşradan şehre gelen birçok genç kızın hem kendilerini, hem de ailelerini nasıl yok‐ sulluktan kurtardıklarını anlattı. Bazıları erdem lerini koruyup efendilerini kendilerini öyle bağla mışlardı ki evlenip, son derece saltanatlı ve mutlu bir yaşam sürmeyi başarmışlardı. Hatta belki bir kaçı Düşes bile olmuştu. Şans herkesindi, bir baş kasına gülerken benim payıma neden acılar dü şüyordu? Hedefime yönelik reklâmlar günbegün yinelendikçe, umut vaat eden bu yolculuğa bir an önce başlamayı ve doğduğum yer de olsa, ardın dan üzüleceğim hiçbir yakınımın yaşamadığı bu köyü terk etmeyi iple çeker oldum. Lancashire bana artık