ebook img

Bir aşk hikayesi melek (Elif) PDF

118 Pages·2011·1.171 MB·Turkish
by  AlgülHasan
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Bir aşk hikayesi melek (Elif)

BİR AŞK HİKAYESİ: MELEK(ELİF) Hasan Algül 9 Bir Aşk Hikayesi: Melek(elif) CİNİUS YAYINLARI ÇAĞDAŞ TÜRK YAZARLARI | ROMAN Babıali Caddesi, No. 14 Cağaloğlu - İstanbul Tel: (0212) 5283314 — (0212) 5277982 http://www.ciniusyayinlari.com [email protected] Hasan Algül BİR AŞK HİKAYESİ: Hasan Algül MELEK(ELİF) Yayına hazırlayan: Zeynep Gülbay Kapak tasarımı: Diren Yardımlı Dizgi: Neslihan Yılmaz BİRİNCİ BASKI: Ekim, 2011 ISBN 978-605-127-337-2 Baskı ve cilt: Kitap Matbaacılık Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. Davutpaşa Cad. No. 123 Kat 1 Topkapı, Zeytinburnu İstanbul Tel: (212) 482 99 10 Sertifika No: 16053 © HASAN ALGÜL, 2011 © CİNİUS YAYINLARI, 2011 Tüm hakları saklıdır. Bu yayının hiçbir bölümü yazarın yazılı ön izni olmaksızın, herhangi bir şekilde yeniden üretilemez, basılı ya da dijital yollarla çoğaltılamaz. Kısa alıntılarda mutlaka kaynak belirtilmelidir. Printed in Türkiye BİR AŞK HİKAYESİ: MELEK (ELİF) Takvim yaprakları 10 Nisan 1998’i gösteriyordu. İncirli caddesi o gün de, her zaman yaşadığı yoğun cumartesi günlerinden birini yaşıyordu. Cadde araçlarla doluydu, trafik yavaş yavaş ilerliyordu. Nisan güneşi insanların yüreğini ısıtıyordu. Kaldırımlar kalabalık insan yığınlarıyla dolu; insanlar güzel, güneşli bir bahar gününün tadını çıkarıyordu. Eren Can’ın en çok dikkatini çekenler el ele, göz göze gezen çiftlerdi. Onlara haset ve gıptayla bakıyordu. Ruhunun ebedi eşi olan Melek de şimdi onun yanında olsaydı da, beraber yürüselerdi; yürürken onlar da el ele tutuşup, birbirlerinin gözlerine bakıp, sevgi sözcükleri söyleselerdi… Eski ahşap köşkün yanından geçerken, ‘…belki Melek de, eski zamanların birinde burada yaşamıştır,’ diye düşündü ve bu düşünce çok hoşuna gitti. Belki o da, kendisinin şu anda yürüdüğü, ayağını bastığı kaldırımlara basmıştı. O Melek ki, rüyalarında gördüğü ve bir gün kesinlikle kavuşacağına inandığı ruh eşiydi. O gün, hava güzel olduğu için Bakırköy’e gidip; hem gezmeye hem de okumak için birkaç kitap almaya karar vermişti. Böylece iyice monotonlaşan hayatında çok küçük de olsa bir değişiklik yapacaktı. Önce sahilde bir süre yürüdü. Ama sahilde tek başına; beraber yürüyen çiftleri görüp, onlara gıptayla bakarak yürümek zülüflerini gözlerinin önüne döküyordu. O da beyaz, narin ellerinin pek hoşuna gitmediği için ve belki de Melek’e rastlamak umuduyla, zarif parmaklarıyla bu zülüfleri tekrar geriye doğru itiyor ve saçını Özgürlük Meydanı’na gitmiş ve oradan da İncirli caddesine geçerek düzeltiyordu. kalabalık yığınlarının arasına dalmıştı. Caddenin sonuna geldi- ‘Evet…’ dedi, kendi kendine. ‘O gerçek bir melek.’ ğinde geri döndü ve nedenini bilmediği halde Belediye Otobüs Rüyalarında gördüğü ve âşık olduğu kız. Onu gördüğü ilk rüya- Terminali’ne doğru yürüdü… sından beri hep bu anı beklemişti. Sekiz yıl önceydi... Hem böylece bir değişiklik daha yapmış olacak ve hep minibüs O zamanlar Melek daha on dört yaşında olmalıydı. Yeşil gözleri ile eve giderken, bu defa belediye otobüsüne binecekti… ormanlar kadar derindi ve saçlarının kızıl rengi güneşin batışını Son günlerde yaptığı her şey aynıydı. Programlanmış bir robot andırıyordu adeta. Eren Can ise on yedi yaşında idi. Melek’e ilk defa gibiydi; hafta içi her gün işe gidiyor, hafta sonları ise, evde oturup o zaman âşık olmuştu ve her insan ruhunun ebedi bir eşi olduğuna ya televizyon izleyerek vakit öldürüyor ya da işinde daha fazla ilk defa o zaman inanmıştı. İşte Eren Can’ın ruhunun ebedi eşi de başarılı olabilmek için, eğer varsa, yeni çıkan kanunları ve yasaları bu melekti. inceliyordu. Hayat, onun için sadece bu kadar aktiviteden ibaretti. O günden sonra, geceleri; uykularında ne görse, ne düşünse hep Ne bir sosyal hayatı vardı ne de bir aşk hayatı. Melek’le ilgili oluyordu. Aşkı, mutluluğu rüyalarında yaşıyordu ve Son birkaç yıldır ciddi anlamda bir kız arkadaşı olmamıştı. O uyanınca gerçek hayata dönmenin verdiği mutsuzluk ve acı başlı- her zaman bir arayış içindeydi ve ne aradığını da çok iyi biliyordu... yordu. Onunla gerçek hayatta da bir gün karşılaşabileceği umudu Ruhunun ebedi eşini, Melek’i arıyordu! bu mutsuzluk ve acıya karşı tek dayanağıydı. Birkaç sene öncesine kadar birçok kız arkadaşı olmuştu. Her Sekiz yıldır geceleri rüyalarında sık sık Melek’i görüyor ve her seferinde hüsrana uğramış, karşısındaki insanın aradığı melek gece yatarken rüyasında onu tekrar görebilmek, onunla tekrar ko- olmadığını fark etmişti. Ve bu durum onun mutsuzluğunu ve nuşabilmek istiyordu. Yıllar geçtikçe sadece rüyalarında gördüğü umutsuzluğunu daha da arttırmış ve en sonunda şansını zorlama- ve konuştuğu Melek de onunla beraber, rüyalarında büyümüştü. maya, her şeyi oluruna, yani kaderine bırakmaya karar vermişti. Gerçi son birkaç yıldır rüyalarında eskisi kadar sık görmüyordu Ruhunun ebedi eşini arıyordu. O ruh kim bilir şu anda dünyanın Melek’i. En son beş ya da altı ay önce görmüştü rüyasında. Onu neresinde, hangi kızın bedenine can veriyordu. Ama ne olursa gerçekten bulacağına olan inancıysa zamanla azalmıştı. Şimdi ise olsun, ikisi bir yerde buluşacaklardı. Bu ikisinin de kaderiydi, Melek oradaydı işte! Sadece otuz metre ilerisindeki duraktaydı ve çünkü onlar ruh eşleriydi. otobüs bekliyor olmalıydı. Heyecandan kalp atışları hızlanmış, 6 | Bu düşüncelerle otobüs terminaline geldi. Bineceği otobüsü bul- bütün vücudunu bir sıcaklık sarmıştı… Melek’i ilk defa gördüğü | 7 mak için peronları tek tek dolaşmaya başladı. 98 numaralı perona rüyasını hatırladı. geldiğinde, ansızın onu otobüs beklerken gördü. Gözlerine inana- Bir masaldaydı sanki… Bir eski zaman düğününde. Düğünün mıyordu! Oysa onu bir gün bulacağından o kadar emindi ki… Ve yapıldığı yer kocaman bir ovayı andırıyordu. Gökyüzünde mehtap şimdi onu bulmuştu, işte orada duruyordu! Evet, bu o idi: Melek! vardı, mehtabın altında da gülen, oynayan ve ne kadar mutlu ol- Hava hafif rüzgârlıydı. Yüzüne çarpan rüzgâr; güzel, yeşil göz- dukları yüzlerinden kolayca okunan bir dolu insan. Çok güzel bir lerini kısmasına neden oluyor, ara sıra da saçlarını dağıtıyor ve gelin vardı, çok yakışıklı da bir damat. İkisi de çok mutluydular. ‘Birbirlerine çok yakışmışlar’ diye düşündü Eren Can. Çevresinde yeşil gözleri ormanlar kadar derindi ve insan bu derinliğin içinde tanıdığı hiç kimseyi göremedi. Oysa çok dikkatli bakmıştı etrafına. kendini kaybediyordu adeta. Tekrar gelin ve damadı izlemeye başladı umutsuzluk içinde. “Bence bu düğünün en güzel ikinci kızı sensin…” dedi Eren Can, Ve aniden Melek’i gördü! Gelinin hemen yanında duruyordu. Melek’in gözlerinin içine bakarak. Bir peri kadar güzeldi. Hem zaten, giydiği beyaz elbiseyle de bir “Birincisi kim?” diye sordu Melek yüzündeki hayal kırıklığı periyi andırıyordu… O kadar heyecanlandı ki, sanki kalbi yerinden ifadesiyle. fırlayacakmış gibi hızla atıyordu. Bir an için sanki cennet bahçe- “Ablan.” sindelerdi ve orada yalnız ikisi vardı… Belki, Âdem ve Havva da Şaşırmıştı Melek, biraz kızmış, biraz da kıskanmıştı ablasını. cennet bahçesinde bu şekilde karşılaşmışlardı… ‘Bu peri, gelinin kız “Neden ablam?” diye sordu merakla. kardeşi olmalı, hem onun kadar güzel, hem de ona benziyor,’ diye “Çünkü bence, gelinler her zaman düğünün en güzel kızlarıdır düşündü Eren Can. Melek de onu fark etmişti. ‘Kim bu yabancı, da o yüzden...” nereden geldi?’ diye düşünüyor olmalıydı. Bu yabancıyı ondan başka fark eden olmamıştı. Sabah olmuş, Eren Can uyanmıştı. Hala gördüğü rüyanın etki- Melek yavaş yavaş ona doğru yaklaştı ve bir adım önünde, tam sindeydi. Bunun bir rüya olmadığına ve gerçekten yaşadığına yemin karşısında durdu. “Merhaba,” dedi ve ardından, ‘Sen kimsin?’ diye edebilirdi. Bütün gün gördüğü rüyayı ve Melek’i düşündü. Bir an sordu. önce uyumak ve rüyasında Melek’i tekrar görmek istiyordu. Akşam “Ben bir yabancıyım, çok uzaklardan geldim buraya, ama nasıl olduğunda çok yorgun bir şekilde eve döndü. Okul ve dershaneyi geldiğimi ben de bilmiyorum,” dedi ve, “Benim adım Eren Can, birlikte yürütmek Eren Can’ı çok yoruyordu. O yine de hayatın- peki senin adın ne?” diye sordu. dan memnundu. Çünkü üniversiteyi kazanmak için çok çalışması “Benim adım da Melek. Ve o güzel gelin de benim ablam, damat gerektiğinin farkındaydı. O gece şiir yazmak için dayanılmaz bir ise artık eniştem olacak,” diye cevap verdi Melek mutlulukla. istek duyuyordu içinde, bu, hayatında yazdığı ilk şiir olacaktı. Eline “Gerçekten de bir melek kadar güzel, bu güzelliğe verecek baş- kâğıdı ve kalemi alıp yazmaya başladı... ka bir isim bulamazlardı zaten…” diye düşünürken, dans müziği Eren Can birden tüm düşüncelerinden sıyrıldı, neden sonra fark çaldığını ve gelinle damadın dans ettiğini fark etti. Melek’le dans etti; Melek’in beklediği otobüs gelmiş ve Melek otobüse binmek etmek için büyük bir istek duyuyordu. için bulunduğu yerden otobüse doğru yürümeye başlamıştı. Biraz ‘Fakat Melek de ister mi benimle dans etmeyi?’ dedi kendi ken- sonra kuyruk bitmiş, sıra Melek’e gelmişti. 8 | dine. Sonra bütün cesaretini toplayıp, Melek’e dans teklif etmeye ‘Hayır!’ dedi Eren Can, ‘Seni bu kadar çabuk kaybedemem.’ | 9 karar verdi. Gözlerini onun yeşil gözlerine dikerek: Elini cebine attı. Cebinde eski bir otobüs bileti vardı. Hızla otobü- “Benimle dans etmek ister misin Melek?” dedi. se doğru koştu, otobüse bindi, biletini attı ve kalabalığın arasında “Evet, tabii ki isterim!” Melek’i aramaya başladı… İşte! Melek oradaydı; otobüsün orta Birlikte dans etmeye başladılar... Artık yeryüzünde değillerdi, kapısının karşısındaki tekli koltukta oturuyordu. Kalabalığı yararak sanki gökyüzünde, yıldızların arasında dans ediyorlardı. Eren ona yaklaştı ve oturduğu koltuğun hemen yanında durdu. Şimdi Can Melek’in gözlerine bakmaktan alamıyordu kendini. Melek’in ona o kadar yakındı ki, kendini tutmasa ona sarılacak ve yıllardır içinde biriktirdiği sevgi sözcüklerini onun o güzel kulaklarına yaklaşmıştı. Melek yavaşça yerinden kalktı, otobüsün durması için fısıldayacaktı. basılan düğmeye bastı ve inmek için hazırlandı. Otobüs durdu. Otobüs hareket ettiğinde akşam güneşi cama vuruyor ve Melek otobüsten indi – tabii Eren Can da hemen arkasından– Melek’in yüzü bütün güzelliğiyle otobüs camından içeri yansıyordu. hızlı adımlarla yürümeye başladı. Bütün cesaretini topladı ve Eren Can kendinden geçmiş bir halde, Melek’in otobüs camın- Melek’le gerçek hayatta da tanışmaya karar verdi. Zaten biliyordu dan yansıyan güzelliğini izliyordu. Başka birisi Eren Can’a baksa; ki, eğer bunu yapmazsa kendisini hayatı boyunca asla affetmez ve herhalde onun bu kadar hayran bir şekilde İstanbul sokaklarına mutluluğu asla yakalayamazdı. Çünkü Melek’in gerçek hayatta baktığını sanırdı. yaşadığını bildiğinden asla hiçbir kıza gerçekten âşık olamaz ve Eren Can’ın aklına Melek için yazdığı ilk şiir geldi. Şimdi bu şiiri hayatı boyunca kafasında bir soru işaretiyle yaşardı. ‘Acaba?’ Evet yazdığı için daha fazla mutluydu. bu soru hayatı boyunca onun peşini bırakmazdı.. ‘Acaba tanışsaydık ne olurdu?’, ‘Acaba o da beni sever miydi?’ ‘Acaba âşık olduğu ya Bir masal gecesi; da şu anda birlikte olduğu birisi var mıydı?’ Gerçi evli, nişanlı ya Gördüm seni peri kızı. da sözlü olmadığını düşünüyordu. Çünkü ellerine bakmış, neyse O anda aydınlattın gecelerimi, ki parmaklarında herhangi bir yüzük görmemişti. ‘Acaba gördüğü Göklerin en parlak yıldızı... rüyalarını ona anlatsa, kendisine inanır mıydı?’ ya da ‘Acaba Melek de onun gördüğü rüyalardan görmüş olabilir miydi?’ Erken açan güllerin en güzeli, Usulca yanına yaklaştı ve, “Merhaba,” dedi. Şaşırmıştı Melek; Güzel gözlü, kumral saçlı peri; duyduğu bu yabancı ‘Merhaba’ karşısında. Yavaşça geriye dönüp, Âşık oldum sana, bu yabancı sesin sahibine baktı. Şimdi Eren Can ile göz göze gel- Bir masal gecesi… mişlerdi. Bu bakış o kadar derin, o kadar yeşil ve doğaldı ki, Eren Can bir Hiç ayrılmamalıydı yolumuz, an için ruhunun bu bakışlar içinde eriyeceğini sandı. Böyle bir bakış Böyle söylemeliydik sözümüz, için insan ruhundan ve hayatından vazgeçip, kendisini tamamen bu Sonsuzluğa gitmeliydik ikimiz, bakışların sahibine teslim edebilirdi. Zaten onun şu anda yaşadığı Bir masal gecesi… hayat da; susuz, vahasız ve serapsız bir çöl gibiydi. Bu bakışlar onun için; sonsuza kadar mutlu bir şekilde yaşayabileceği, doğal, derin, 10 | ‘Melek hangi burçtan olabilir?’ diye düşündü. Sonra, ‘Kesinlikle yeşillikler içindeki bir cennet parçası gibiydi. | 11 Boğa burcu olmalı’ diye kendi kendine yanıtladı. Bu kadar güzel “Affedersiniz! Siz Melek misiniz?” bir kız ancak boğa burcu olabilirdi ona göre. Bu sorunun hangi anlamda sorulduğunu anlamamıştı Elif. Bir ‘Eğer Boğa burcuysa doğum günü çok yakın olmalı, bugün isim olarak mı yoksa bir varlık olarak mı? Hem kimdi bu yabancı? Nisan’ın 10’u ve Melek’in doğum günü önümüzdeki bir ay içinde Bir tanıdığına mı benzetmişti Elif’i, yoksa asılıyor muydu ona? olabilir...’ “Hayır, benim adım Elif. Ama arkadaşlarım bana genellikle Melek Eren Can bunları düşünürken, otobüs Melek’in ineceği durağa derler, iyilik meleği…” Bu sözleri söylerken Elif’in yüzünde, içinde biraz da alay olan bir gezdik ve sinemaya gittik. Sinemadan çıktıktan sonra da ben eve gülümseme belirmişti. döndüm.” ‘Melek acaba benimle dalga mı geçiyor?’ diye düşündü Eren Can. Elif doğruca mutfak camına gitti ve Eren Can’ın hala apartmanın “Peki, ben de size Melek diyebilir miyim? Çünkü Melek ismi size kapısının önünde olup olmadığına baktı. Eren Can gitmişti. çok yakışıyor. Tek eksiğiniz onlarda bulunan kanatlarınız…” Sıcak Eren Can geriye dönmüş, Elif’in oturduğu apartmanın birkaç bir gülümseme ve yumuşak bir ses tonuyla konuşuyordu Eren Can. sokak ilerisinde, Elif’in arkasından, onu takip ederek yürüdüğü so- Elif, hiç tanımadığı birine bu kadar çabuk ısındığına şaşırmıştı. Kötü kaklardan geçerek otobüs durağına gidiyordu. Heyecandan içi içine birine benzemiyordu. Oldukça da yakışıklı sayılırdı, insana güven sığmıyordu. Rüyalarındaki Melek’le gerçek hayatta da tanışabilmişti veren bir yüz ifadesi vardı. Boyu Elif’ten biraz uzundu ve güzel, bal en sonunda. Onun rüyalarında âşık olduğu Melek; Elif’ti. Onunla rengi gözleri vardı. konuştuktan sonra bundan kesinlikle emindi artık. Yalnız bir so- “Siz kimsiniz, Don Juan mı? Ben size nasıl hitap edeceğim?” runu vardı, hem de onun için çok büyük bir sorun. Melek, Eren “Benim adım Eren Can. Ama siz bana istediğiniz şekilde hitap Can kendisinden telefon numarasını istediğinde, ‘Benimle tekrar edebilirsiniz. Yine de benim için en güzeli Eren Can demeniz olur.” görüşmeyi gerçekten istiyorsan, bunun bir yolunu arayıp sen bul…’ “Tamam, Eren Can! Tanıştığımıza çok sevindim. Şimdi eve gitmek demişti ona. Ve sanki kanayan yarasına sürülen bir parça merhem istiyorum. Tabii izin verirsen!” gibi söylemişti bu sözleri. Oysa onun aklına hiçbir şey gelmiyordu, Eren Can daha yeni farkına varmıştı Elif’in oturduğu apartmanın beyni durmuştu sanki. Bir an için geri dönüp evlerinin kapısını önünde durduklarının. çalmayı ve ‘Seni seviyorum, yıllardır hep seni aradım. Çünkü sen, “Son bir isteğim var. Bir daha seninle nasıl görüşebiliriz? Bana ruhumun bu dünyadaki tek eşisin,’ demeyi bile düşündü ama ya- telefon numaranı verir misin?” pamadı. Çünkü bu şekilde davranmanın her şeyi mahvedecek bir “Benimle tekrar görüşmeyi gerçekten istiyorsan eğer, bunun bir delilik olduğunu biliyordu… yolunu arayıp sen bul,” dedi Elif, bütün genç kızların içinde bulunan Eren Can otobüs durağına varmıştı. Yakındaki bir büfeden bilet beğenilme merakı ve isteğiyle. aldı ve otobüsü beklemeye başladı… İlk gelen otobüse binecek ve Ardından anahtarla apartmanın dış kapısını açtı, içeri girip otobüsün gittiği en son durağa kadar gidecekti. Eve gitmek iste- kapıyı kapattı. miyordu, çünkü yalnız kalmaya ve düşünmeye ihtiyacı vardı. Tek Elif merdivenleri koşarak, bir çırpıda çıktı ve ikinci kattaki daire- düşünebildiği şey ise Melek’le tekrar görüşebilmek için nasıl bir lerinin kapısının önünde durdu. Kalbi güm güm atıyordu. Kalbinin yol bulabileceğiydi. 12 | bu kadar hızlı atmasının nedeninin biraz önce yaşadığı heyecan Birkaç dakika sonra bir otobüs geldi. Eren Can hiç düşünme- | 13 mı yoksa merdivenleri hızla çıkması mı olduğunu anlayamamıştı. den otobüse bindi. O sadece yalnız kalmak ve rahatça düşünmek Kapı ziline bastı. Kapıyı annesi Gül Hanım açtı. istiyordu. Sadece Melek’i düşünmek… “Hoş geldin kızım.” Boş bir koltuk buldu ve cam kenarına oturup dışarıyı izlemeye “Hoş bulduk anne, nasılsın?” başladı. Otobüs hareket etti, Küçükçekmece’yi yavaş yavaş geride “İyiyim kızım. Sen nasılsın? Günün nasıl geçti?” bıraktı. Eren Can, Melek’i düşünüyordu. Onu otobüs durağında “İyi geçti anneciğim. Önce Sevdalarda oturduk, sonra biraz ilk gördüğü anı, bindikleri otobüsün camında Melek’in güneş ışığından yansıyan güzelliğini, ona usulca yaklaşıp merhaba de- elini onun omzuna koyup yüzünü kendine doğru çevirdi. Gözlerine diğinde Melek’in geriye dönüp bakışını… Ne kadar yeşil ve derin inanamadı. Bu çoban 16 yaşlarında bir kızdı. Eren Can şapka taktığı gözleri vardı. ‘Bir insanın o güzel gözlerin derinliğinde kaybolma- ve sırtı dönük olduğu için çobanın kız olduğunu anlayamamıştı. ması imkânsız…’ dedi kendi kendine. Onu gördükten sonra artık Gözleri ova kadar yeşildi, dudaklarıysa yeni kızarmış iri kirazları kesinlikle emindi; şimdiye kadar hiç kimseyi sevmemiş, hiç âşık andırıyordu. Eren Can’ın bu hareketine çok sinirlendiği gözlerinin olmamıştı. Hiçbir kıza baktığında bu kadar heyecanlanmamış, parlamasından ve ateş gibi bakışlarından belli oluyordu. kalbi onun için bu kadar hızlı çarpmamıştı. “Çek ulan elini geri zekâlı! Sen ne yaptığını sanıyorsun?” Elif’in o yeşil gözleri, bedeniyle bir arada vücudunu oluşturarak, “Şeyy… Ben… Özür dilerim. Senin kız olduğunu fark etmedim. o vücuda can veren güzel ruhunun, içindeki Melek’in aynadaki bir Seslendim sana, cevap vermeyince de sağır olduğunu sandım. Sen yansımasıydı sanki. de neden cevap vermedin bana?” ‘Senin için, güzel gözlerin için ölüyorum. Benim ruhumun ebedi “Geri zekâlılara cevap vermem de ondan. Görmedin mi benim eşi işte bu gözlerin içinde saklı!’ diye haykırmak, o gözlerin derin- koyunlarımı burada otlattığımı da geldin buraya?” liklerinde kaybolmak için dayanılmaz bir istek duyuyordu. Onu “Kocaman ova, ikimize de yeter. Hem senin sürün çok az. Ben yıllardan beri sevdiğini, aşk okyanuslarının derinliğinde hep onu her zaman sürümü buraya getiririm zaten…” aradığını, nihayet hayallerinin gerçekleştiğini ve sonunda ruhunun “Git o zaman sürünle ilgilen, beni de rahat bırak!” ebedi eşini bulduğunu, bu ruhun kendisinde olduğunu söylemek Eren Can kendi sürüsünün yanına gitti. Yerden aynı boylarda istiyordu. Eren Can dışarıyı seyretmeye koyuldu. Melek’i gördüğü beş tane taş topladı. Çimenliğe oturdu ve kendi kendine beş taş başka bir rüyayı hatırladı. oynamaya başladı. Sonra sıkılıp oyunu bıraktı. Elindeki değnekle, Bir köyde yaşıyordu… Bir nehrin kenarına kurulmuştu bu köy. yerdeki karıncalarla ve böceklerle uğraşmaya koyuldu. Ama her Suyun akarken çıkarttığı o güzel ses köyün her yerinden duyula- şey nafileydi işte. Bir türlü çoban kızdan gözlerini alamıyor ve o biliyordu. Eren Can bu kez bir çobandı. Güneşli bir bahar günü, güzelim yeşil gözlerini aklından çıkaramıyordu. ‘Salak kafam!’ dedi otlattığı koyun sürüsünü ovaya çıkartıyordu. Ova yemyeşil, koca- kendi kendine. ‘Adını bile öğrenemedim,’ diye hayıflanarak yerinden man bir düzlüktü. Yeni açan sarı mayıs çiçekleri ovanın ortasında kalktı, tekrar çoban kızın yanına gitti. kocaman bir nokta oluşturmuşlardı sanki. Yaklaştıkça, başka bir “Adın ne senin?” koyun sürüsünün ovada otladığını gördü. Bu sürü onun otlattığı “Sana ne?” sürüden daha küçüktü. Sadece yirmi koyun sayabilmişti. Bu sürü “Sana ne mi? Daha önce hiç böyle bir isim duymamıştım. Kim 14 | onun köyünden değildi, çünkü çobanı tanıyamamıştı. Diğer çoban koydu sana bu ismi?” | 15 Eren Can’ı ve sürüsünü görmüş ama hiç aldırış etmemişti. Koyun- “Adım Gülizar, tamam mı?” ların karışacağından hiç korkmuyor olmalıydı. Eren Can koyunları “Gülizar demek… Gül bahçesi yani… Bu isim sana çok yakışmış. ovaya sürdü ve onlar otlarken diğer çobanla konuşmak için yanına Güller kadar güzelsin!” doğru gitti. “Heyy! Baksana…” diye bağırdı. Fakat diğer çoban dö- Gülizar’ın yanakları kızarmıştı. Ama hiç aldırmamış gibi yap- nüp bakmadı bile. Çoban belki de sağır ve dilsizdi, onu duyamadığı maya çalıştı. için de Eren Can’a cevap vermemişti. Arkasından çobana yaklaştı, “Sen git koyunlarınla ilgilensene benimle konuşacağına…” Çoban kız yerinden kalktı, koyunlarını toplayıp köyüne doğru Kendime bir sevda arıyordum. uzaklaştı… Eren Can akşam eve döndüğünde olanları annesine an- Birden karşımda seni buldum. lattı ve o kızın kim olduğunu sordu. Annesi tanımadığını ama onun Bütün dostlara seni sordum, için bir soruşturacağını söyledi. Eren Can âşık olmuştu Gülizar’a! Bak! Ben sana âşık oldum. Artık her gün o saatlerde sürüsünü otlatmaya oraya gidiyor, her gittiğinde Gülizar da orada oluyordu. İnadı bırakmış ve Eren Benim canım kadar sevdiğim, Can’la konuşmaya başlamıştı. Kararını vermişti artık, Gülizar’la Uğruna gençliğimi verdiğim. evlenecekti… Bir akşam anne ve babasıyla konuştu, ailesine haber Korktuğum başıma geldi. yollayıp bir hafta sonra Gülizar’ı istemeye karar verdiler. Seni benden alan eceldi! Ertesi üç gün boyunca Gülizar ovaya gelmedi. Eren Can’ın içine bir korku düşmüştü. Yoksa başına kötü bir şey mi gelmişti? Eren Elimde silahım orda durdum, Can o akşam korku içinde gidiyordu evine. Eve geldiğinde annesini Hasreti tam şakağından vurdum! ağlarken buldu. Ne olduğunu sormaya korkuyordu... Oysa ben, âşık olmaktan değil, Annesi Eren Can’a baktı ve ağlayarak, “Oğlum! Gülizar dün Seni kaybetmekten korkmuştum. akşam ölmüş… İki gündür hastaymış zaten. Dün akşam iyice fenalaşmış ve… Ölmüş… Cenazesini bu sabah kaldırmışlar,” dedi. Aslında o deftere yalnızca Melek için şiir yazardı. Ama o da Eren Can yıkılmıştı… biliyordu ki, rüyasında gördüğü Gülizar, Melek’ten başkası değildi. Cüzdanından Gülizar’ın resmini çıkarttı ve ağlayarak, daki- Yalnızca, bazen olduğu gibi bu sefer de adı değişmişti. Hem gerçek kalarca resme baktı. ‘Artık ben de yaşayamam! Bu dünyada nasıl hayatta da yaşıyorsa Melek –ki, mutlaka yaşıyordu ona göre– gerçek dururum?’ diye düşündü ve o anda kararını verdi... adının ne olduğunu kim bilebilirdi ki? Belki de Türk bile değildi… Sabah erkenden kalktı, babasının avlanmak için kullandığı tüfeği Eren Can uyandığında, otobüs Aksaray’a ulaşmıştı. Saatine baktı, aldı. Doğruca diğer köyde bulunan Gülizar’ın mezarının başına altı buçuk olmuştu. Yaklaşık bir saattir yoldaydı. gitti. Dakikalarca mezara sarılarak ağladı. Sonra doğruldu, namlusu Otobüsten indi, Bakırköy’e giden başka bir belediye otobüsüne gökyüzüne bakacak şekilde tüfeği yere dayadı, şakağını namlunun bindi. Boş koltuklardan birine oturdu ve yeniden Melek’i düşünmeye ağzına koydu ve tetiğe bastı… başladı. Onu tekrar görebilmek için bir yol bulamamıştı henüz. Nasıl Eren Can o sabah ateşler içinde uyanmıştı. Bütün gün gördüğü bir yol bulacaktı? Aklına hiçbir şey gelmiyordu… 16 | o kötü rüyanın etkisinden kurtulamadı. Eve geldiğinde rüyasında Durumu tekrar gözden geçirdi. Melek’in gerçek ismi Elif’ti, | 17 gördüğü Gülizar için şiir defterine bir şiir yazdı. Küçükçekmece’de oturuyordu, evi istasyonun birkaç sokak ilerisin- deydi. Bugün cumartesi günü olduğuna göre, eğer çalışıyorsa bile Elimde resmin, orada durdum. hafta sonları izin kullanıyor olmalıydı. O halde yarın da evde olacaktı. Hasreti tam şakağından vurdum! Yarın onu tekrar görebilirdi. Şu anda Nisan ayındaydılar ve dışarıda Oysa ben, âşık olmaktan değil, ılık bir nisan yağmuru yağıyordu. Meteorolojiye göre İstanbul’da Seni kaybetmekten korkmuştum. yarın daha şiddetli bir yağmur bekleniyordu. ‘Evet!’ dedi heyecanla, ‘Buldum!’ Melek’le yarın nasıl görüşebileceğimi buldum.’ “Nereden gelir, nereye gidersin?” diye sordu. Saatine baktı, sekize çeyrek vardı. Tahminine göre saat dokuz “Çok uzaklardan geliyor ve meleğimi arıyorum.” buçuk olmadan evde olurdu. Bakırköy’de inecek, ardından minibüse “Ben buralarda hiç melek görmedim. Kim bilir belki sen aradığın binip Bahçelievler’deki evine gidecekti. Eren Can dışarıda görünen meleği burada bulursun yolcu,” dedi gülerek ve hızla arkadaşlarının karanlığa daldı yeniden… Bir saat sonra otobüs Bakırköy’e ulaş- arkasından gitti. Eren Can yürümeye devam etti, biraz ileride bir mıştı. Otobüsten inip eve gitmek için minibüse bindi. kasaba gördü. Eve vardığında çok yorgundu. Hayatındaki en yorucu ve en güzel Kasabaya ulaştığında sokakların çok kalabalık olduğunu fark günlerden birini yaşamıştı. Rüyalarında âşık olduğu Melek’i bul- etti. Sanki büyük bir kutlamaya hazırlanıyorlardı. Bütün sokaklar muştu işte… Bundan daha güzel ne olabilirdi ki? Kapıyı annesi açtı. süsleniyor, güzel güzel yemek kokuları geliyordu. ‘Çay kenarında gördüğüm ceylanı bu yüzden avlıyorlardı demek…’ diye düşündü “Hoş geldin oğlum. Bu saate kadar nerelerdeydin? Aç mısın? kendi kendine. On iki yaşlarında, sarı saçlı bir oğlan çocuğuna Yemek yer misin?” sordu: Eren Can açlıktan ölüyordu. Şimdiye kadar açlığı hiç aklına “Bu hazırlık ne için? Bir kutlamamı var?” gelmemişti. Çünkü Melek’ten başka hiçbir şey düşünememişti. “Sen yabancısın galiba. Kasabamızın ağasının oğlu evleniyor “Açlıktan ölüyorum anne. Öğlenden beri hiçbir şey yemedim. bugün. Yukarı kasabadan çok güzel bir gelin aldık... Düğüne herkes Karnım zil çalıyor desem yalan olmaz hani…” davetli.” “Ah benim akıllı oğlum. Bu saate kadar ne yaptın da böyle aç “Düğün ne zaman başlayacak?” kaldın? Sen git lavaboda ellerini yıka, ben de sana yemen için bir “Akşamüstü başlayacak, gece yarısına kadar da devam edecek.” şeyler hazırlayayım.” Eren Can saate baktı. Akşamüstüne fazla bir zaman kalmamıştı, Eren Can ellerini lavaboda güzelce yıkadı. Havluyla iyice kuru- kasabanın fırınına gitti, bir ekmek aldı. Hazırlık yapan kasabalılar- ladıktan sonra mutfağa gitti, çarçabuk yemeğini yedi. Bir an önce dan da biraz yemek alıp karnını doyurdu. Ufka doğru bakarken bir yatmak ve uyumak istiyordu. Hem çok yorgundu, hem de rüyasında kalabalığın kasabaya doğru yaklaşmakta olduğunu gördü. Yukarı Melek’i göreceğini biliyordu. Yatar yatmaz derin bir uykuya daldı. kasabalılar gelini getiriyorlardı. Kalabalık yavaş yavaş yaklaşıyordu. Rüyasında omzuna astığı sazıyla, bir çayın kenarında yürüyordu. Kasabanın girişine kadar geldiklerinde gelini görmek için kalaba- Çaydan karşıya geçmek için bir köprü aradı ama bulamadı. Biraz lığın içine karıştı. Bir an gelinle göz göze geldiler. ilerideki çalılıkların arkasında bir ses duydu. Merakla çalılıkla- Gözlerine inanamıyordu, çünkü atın üzerindeki gelin Melek’ten 18 | ra doğru yaklaştı, bir an için yaralı bir ceylanla göz göze geldi. başkası değildi. Aradığı meleği bulmuştu ama onunla bu şekilde | 19 Ceylan’ın çok korktuğu gözlerinden okunuyordu. Hızla uzaklaştı karşılaşacağı hiç aklına gelmemişti. Ağlamak istiyor fakat ağlayamı- ceylan. Eren Can ne olduğunu anlayamamıştı. Ceylan’ın o halde yordu. Yüreğine bir hançer saplanmıştı sanki. Nefes bile alamıyordu. çok fazla gidemeyeceğini düşündü. Az sonra ellerinde silahlarıyla Eren Can birden uyandı. Hala nefes almakta zorlanıyordu. Yata- ata binmiş üç adam yaklaştı. Bir tanesi Eren Can’ın hemen yanında ğından kalktı, saate baktı. Saat gecenin beşiydi. Melek için yazdığı durdu, diğerleri ceylanın kaçtığı yöne doğru devam ettiler. Atın şiir defterini eline aldı. Onu rüyasında gördüğü her geceden sonra üzerindeki adam; bu deftere bir şiir yazmıştı. Defteri açtı, bir süre sayfaları karıştır-

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.