Bilge Adamın Korkusu Kralkatili Güncesi 2. Gün Patrick Rothfuss İngilizce aslından çeviren: Cihan Karamancı İthaki Yayınları Kralkatili Güncesi 2. Gün Bilge Adamın Korkusu Patrick Rothfuss Özgün Adı: The Kingkiller Chronicle: Day Two The Wise Man’s Fear İthaki Yayınları - 752 Dizi Editörü: Bora Öngürer Yayına Hazırlayan: Ozancan Demirışık Kapak İllüstrasyonu ve Tasarımı: İthaki Sayfa Düzeni ve Baskıya Hazırlık: Şükrü Karakoç 2. Baskı, Ağustos 2012, İstanbul E-kitap: 1. Sürüm, Kasım 2014 Ağustos 2012 tarihli 2. baskısı esas alınarak hazırlanmıştır. © Patrick Rothfuss, 2011 © Türkçe Çeviri: Cihan Karamancı, 2011 © İthaki, 2011 Yayıncının yazılı izni olmaksızın alıntı yapılamaz. İthaki™ Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin yan kuruluşudur. Bahariye Cad. Dr. İhsan Ünlüer Sok. Ersoy Apt. A Blok No: 16/15 Kadıköy/İstanbul Tel: (0 216) 330 93 08 - 348 36 97 / Faks: (0 216) 449 98 34 [email protected] - www.ithaki.com.tr - www.ilknokta.com Patrick Rothfuss, 1973’te Wisconsin’de doğdu. Çocukluk yıllarında, yaşadığı yerdeki hava koşullarının sertliği ve kablolu televizyonsuzluk yüzünden kendini kitaplara verdi. Washington Üniversitesi’ndeki yüksek lisans programının ardından, 1999 yılında mezun olduğu Wisconcin Üniversitesi - Stevens Point’e dönerek İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde ders vermeye başlayan yazar halen bu mesleğe devam etmektedir. Rothfuss, Kralkatili Güncesi serisinin ilk kitabı Rüzgârın Adı’nı yedi yılda tamamladı. Dünyada fırtınalar koparan bu ilk romanı tam otuz iki dile çevrildi ve 2007’de Quill Ödülü ile Publishers Weekly - Yılın En İyi Fantastik Kurgu Kitabı Ödülü’ne layık görüldü. Serinin ikinci romanı Bilge Adamın Korkusu da yayımlandığı ilk hafta Amerika’da çok satanlar listesine bir numaradan girdi. Sözcükleri, gülmeyi seven, dans etmekten hoşlanmayan ve hâlâ kablolu televizyonu olmayan Rothfuss boş zamanlarında sivil itaatsizlik ve simya ile uğraşmaktadır. Teşekkür Blogu okuyan ve yazması daha fazla vakit alsa bile bana harika bir kitapta neler istediklerini söyleyen sabırlı hayranlarıma. Paha biçilmez yardımları ve paranoyak ketumluğuma gösterdikleri müsamaha için zeki ön okurlarıma. Pek çok açıdan kurtları kapımdan uzak tuttuğu için harikulade menajerime. Bana içimi gururla dolduran bir kitap yazacak zaman ve yer sağladığı için bilge editörüme. Beni destekledikleri ve ara sıra evden çıkmanın iyi bir şey olduğunu hatırlattıkları için aileme. Bitmez tükenmez revizyonların stresi beni kudurtup canavara dönüştürdüğünde bile yanımdan ayrılmadığı için kız arkadaşıma. Yazmak için sürekli ondan uzak kalmama rağmen babasını sevdiği için, birlikte harika zaman geçirdiğimiz için, ördeklerden bahsettiğimiz için bir tanecik bebeğime. Giriş Üç Kısımlı Sessizlik Şafak yaklaşıyordu. Yoltaşı Hanı sessizlik içindeydi ve bu üç kısımlı bir sessizlikti. En belirgin kısım etrafta bir şeylerin eksikliğinden kaynaklanan engin, yankılı bir sükûnetti. Eğer bir fırtına çıksaydı yağmur damlaları hanın arkasındaki selase sarmaşığına pıtır pıtır düşerdi. Gök gürültüsü homurdanıp gürler ve güz yapraklarının savrulması gibi sessizliği yoldan aşağı süpürür giderdi. Eğer odalarında yavaş yavaş uyanmaya başlamış yolcular olsaydı bunlar gerinip söylenerek sessizliği bölük pörçük, unutulmaya yüz tutmuş rüyalar misali dağıtırlardı. Eğer müzik olsaydı... ama hayır, müzik falan yoktu elbette. Aslında bu şeylerin hiçbiri yoktu ve o yüzden sessizlik yerini koruyordu. Yoltaşı’nın içinde saçları koyu renk bir adam arka kapıdan usulca içeri girip kapıyı ardından kapadı. Zifiri karanlıkta ilerleyerek mutfağı sessizce aştı, ortak salonu katetti ve bodrum merdiveninden aşağı indi. Ağırlığı altında gıcırdayıp iç geçirebilecek gevşek kalaslardan uzun tecrübelerin bahşettiği bir rahatlıkla sakındı. Yavaşça attığı her adım yerde belli belirsiz bir tıp sesi çıkartıyordu. Bunu yaparak kendi küçük, kaçamak sessizliğini daha büyük ve yankılı olana eklemekteydi. Bu ikisi bir tür karışım, bir tezat yaratıyordu. Üçüncü sessizliği fark etmek kolay değildi. Yeterince dinlerseniz onu pencere camının soğuğunda ve hancının odasının sıvalı duvarlarında hissetmeye başlayabilirdiniz. Bu sessizlik sert ve dar bir yatağın ayakucundaki koyu renkli bir sandığın içindeydi. Ve orada hareketsiz yatarak yaklaşan şafağın ilk solgun ışıklarını seyreden adamın ellerindeydi. Adamın ateş kadar kızıl saçları vardı. Gözleri koyu renkli ve dalgındı. Uyumaya dair ümitlerini uzun zaman önce yitiren birinin o boyun eğmiş havasıyla yatmaktaydı. Yoltaşı onundu, tıpkı üçüncü sessizliğin de onun olduğu gibi. Bu da münasipti, zira bu sessizlik en büyüğüydü ve diğer ikisini içinde tutuyordu. Güz sonu kadar derin ve genişti. Üzerinden nehirlerin aktığı kocaman bir kaya kadar ağırdı. Ölmeyi bekleyen bir adamın sabırlı, sapı kesilen bir çiçeğinkine benzer sesiydi.
Description: