ebook img

Beyin Cerrahisi 35.Yıl Albumu PDF

89 Pages·2012·5.23 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Beyin Cerrahisi 35.Yıl Albumu

ONDOKUZMAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ ANABİLİM DALI O Ü T F NDOKUZMAYIS NİVERSİTESİ, IP AKÜLTESİ B S C EYİN VE İNİR ERRAHİSİ O Y A TUZBEŞİNCİ IL LBÜMÜ Hazırlayan: Prof. Dr. Cengiz ÇOKLUK SAMSUN-2012 ONDOKUZMAYIS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ ANABİLİM DALI O Ü T F NDOKUZMAYIS NİVERSİTESİ, IP AKÜLTESİ B S C EYİN VE İNİR ERRAHİSİ O Y A TUZBEŞİNCİ IL LBÜMÜ Hazırlayan: Prof. Dr. Cengiz ÇOKLUK Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı SAMSUN 2012 2 ÖNSÖZ Ondokuzmayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı, resmi olarak 19 Mayıs 1978 yılında açılmıştır. Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı otuz beşinci yılına ulaşmanın büyük gurur, sevinç ve mutluluğunu yaşıyor. Bu coşkuyla, geçmişinden aldığı güç ve bilgelikle geleceğe umutla bakıyor. Beyin ve Sinir Cerrahisi eğitiminde bir ulu çınar olmak için gerekli olan her türlü gayreti ilmek-ilmek, örgü-örgü işleyerek büyüyor. 1980, 1990 ve 2000’li yıllar Beyin Cerrahisinde yeni ve modern gelişmelerin olduğu yıllar olarak tarihe geçmiştir. İsviçre’deki Zürih Üniversitesinde çalışan M. Gazi Yaşargil mikrocerrahinin gelişmesine büyük katkılarda bulunmuş ve Dünyanın pek çok Üniversitesinden gelen, son derece motive olmuş yeni yeteneklere eğitim vermiştir (Resim 1). Ameliyat mikroskobunun kullanım alanına sokulması ve mikrocerrahi tekniklerinin uygulama alanlarının gelişmesi bu yıllara denk gelmektedir. Zürih’e giden kişiler burada M. Gazi Yaşargil’in yaptığı ameliyatları izlemenin yanında mikrocerrahi laboratuarında çalışma imkanı buluyor ve burada ameliyat mikroskobu altında mikrosütür uygulamasının eğitimini alıyorlardı. Bu dönem H. Cushing’den sonra Beyin Cerrahisinde yeni bir dönemin açılışıydı. Bu dönemde burada bulunanlar bilerek veya bilmeyerek yeni bir dönemin açılışının şahitliğini yapıyorlardı. Resim 1. Mikrocerrahi uygulamalarının önemli bir aşama kat etmesinde katkıları bulunan Yaşargil. Bunun yanında 1990’lı yıllarda spinal cerrahide büyük gelişmeler yaşanıyordu. Spinal implantaların kullanım alanına girmesi, spinal anatomiye daha çok hakim olunması ve pediküler vidaların başta travma olguları olmak üzere kullanıma girmesi bu yıllarda yaşanıyordu. Daha önceden Harrington kancaları koyduğumuz hastalara transpediküler vida yerleştirilebileceğini öğrendik. Önceleri oldukça zor olarak gördüğümüz bu tekniği uyguladıkça ve kurslarda eğitim aldıkça kolay uygulanabilir ve hasta açısından oldukça konforlu olduğunu gördük. 90’lı yıllarda kompresyon kırığı dediğimizde ilk aklımıza gelen 3 dekompresyon yapılması, yani laminektomi uygulamasıydı. Ancak transpediküler vida uygulamasından sonra stabilizasyon ve fiksasyonun olayın bir parçası olması gerektiğini öğrendik. Bu şekilde hastalar iyileşme süreçlerini yatakta değil yürüyerek ayakta geçiriyorlardı. Mikrocerrahi teknikleriyle birlikte mikrodrill teknolojisinin gelişmesi kafa kaidesi cerrahisinin bu alanda ilerlemesine neden olmuştur. Orbitozigomatik kraniyotomi uygulaması, sfenoid kemiğin mikrodril yöntemiyle drillenmesi, temporal kemik anatomisi ve mastoidektomi, translabirintin girişimler gibi uygulamaları bu yıllarda uygular olduk. Bu başdöndürücü gelişmeler yaşanırken Anabilim Dalımız bu gelişmelerin dışında kalmamış gerek yurdışına gidiş gelişlerle ve gerekse de yurt içerisindeki kongre, sempozyum ve kursları yakından takip ederek tüm bu gelişmeleri kendi kliniğinde başarıyla uygulamıştır. Bu yeni teknikleri uygularken yaşanan büyük heyecan ve mutluluk tarif edilemez. Bu dönemde üç alet el perforatörü, devilbiss rongeur ve gigli teli kafayı açmak için önemliydi (Resim 2, 3, 4). Bir de kemiklerin kenarlarına delik açmak için kullandığımız alet. Hepsi güce dayanan cihazlardı. Önce Aeskülap’ın perforatörü geldi. Her vakaya açmazdık. Anevrizma ve tümör gibi vakalarda kullanırdık. Şimdi yüksek devirli cihazların geldiği noktayı sanırım tarif etmeye gerek yok. Bunları gördükçe insan acaba gelecekte ne gibi cihazlar gelecek demekten kendisini alamıyor. Resim 2. Kraniotomi oluşturmak amacıyla kullanılan devilbiss rongeur. Resim 3. Kraniotomi oluşturmak amacıyla kullanılan gigli tel ve tutucuları. 4 Resim 4. Burhole açmak amacıyla kullanılan perforatör ve uçları. Anabilim Dalında bu gelişmelerin yakından takip edilmesinde 1990’lı yılların başında satın alınan Zeiss marka son teknoloji ürünü kontravers ameliyat mikroskobunun ve birinci jenarasyon Valeylab Kavitron CUSA’nın katkısını göz ardı etmemek gerekmektedir. Ameliyat mikroskobunda uygulanan mikrocerrahi teknikleri sadece uygulayan cerrah görmekle kalmamış ameliyat odasında ameliyatı seyreden diğer katılımcılarda seyrederek hem mikrocerrahi anatomi hem de cerrahi tekniklerin kendi dünyalarında yerleştirilmesi ve geliştirilmesinde ön ayak olmuştur. Bu dönemde özellikle yaygın olarak okunan M. Gazi Yaşargil’in yazdığı Mikrocerrahi kitabı, I, II, IIIA ve IIIB ciltleriyle ameliyatlardan önce ve ameliyatlardan sonra başvuru kitabı olarak kullanılmıştır. Bu konuda bir diğer kaynak ise Robert H. Wilkins ve Setti S. Rengachary’nin editörlüğünü yaptığı Neurosurgery kitabıdır (Resim 5). Bu iki kaynak asistan eğitimi boyunca başvuru kaynağı olarak gelmiştir. Resim 5. Yaşargil Microneurosurgery ve Wilkins Neurosurgery kitabı. 1990’lı yıllarda Anabilim Dalımız için oldukça önemli iki gelişme olmuştur. Bu gelişmelerin ikisi de direkt Beyin Cerrahisinde olan gelişmeler olmayıp dolaylı yönden Beyin Cerrahisini ilgilendirmekle birlikte Beyin Cerrahisi için son derece önemli olan büyük 5 atılım aracı olmuştur. Bunlar Manyetik Rezonans Görüntüleme tetkiki ve Dijital Substraction Anjiografidir. Bu iki tetkik yönteminden önce Kliniğimizde myelografi ve karotid anjiografi tetkikini uyguluyorduk. Bu iki tetkik yöntemi de asistanlar için oldukça zor ve zahmetli bir işlemdi. Akşam 3, 4’e kadar servisin işlerini toparlar veya ameliyata girer ve 4’ten sonra radyolojide 90 derece dik durabilen röntgen masasında myelografileri çekerdik. Myelografi tetkikleri ertesi gün sabah viztinde incelenirdi. Myelografi sonrası bilgisayarlı tomografi ve kontrast maddenin konusa doğru rahat gidişinin gösterilmesi oldukça önemliydi. Paraparezi nedeniyle gelen hastaya myelografi çekmekten çekinirdik. Myelografi sonrası hastaların mevcut parezilerinde kötüleşme oluşabiliyordu. Hastaları oldukça sıkı takip etmek gerekiyordu. Tabii ki bu arada myelografinin lezyonun tam yerini göstermesi gerekiyordu. Bir diğer emek gerektiren ve zahmetli tetkik yöntemlerinden birisi de karotid anjiografi tetkikiydi. Karotid artere özel iğnelerle girilmesi ve kontrast maddenin verilerek ön-arka, yan ve town grafilerin elde edilmesinden ibaretti. Bazen hastalara sedasyon verilmesine rağmen hastalar bu işlemi tolere edemezler ve ajite olurlardı. Tüm bunlar yaşanırken radyoloji bölümü arka arkaya kaset üzerine çekim yapabilen bir makineyi kendi bölümlerine kurdu. Bu makine hem skopi yapabiliyor hemde kontrast enjekte edilirken tek çekim değilde seri çoklu çekim yapabiliyordu. Seldinger yöntemiyle karotid artere girebiliyor ve peş peşe birkaç çekim yaparak kontrast maddenin internal karotid ve dallarına dağılımını bizim karotid anjiografiden daha başarılı olarak gösterebiliyordu. Bizler karotid anjiografiyi oldukça yaygın uygulayabiliyor olmamıza rağmen bu yöntem radyologlar tarafından yapılıyordu. Bizler çağrılmıyorduk ve olayın içerisinde değildik. Yorumlarıyla birlikte filmler elimize geliyordu. Kaliteleri ve anevrizmayı gösterme yetenekleri bizim çektiğimiz karotid anjiografi tetkiklerinden daha iyiydi. Bu gelişme buruk ta olsa bizleri sevindirmişti. Buruk sevinç diyoruz çünkü tetkik yöntemi bizlerin elinden yavaş yavaş uzaklaşıyordu. Yine de olayın içerisinde yeralmak için çaba sarfediyorduk. İşlem yapılırken uygulama odasında bulunuyorduk. Bundan daha sonra Dijital Substraction Anjiografi cihazı ve Manyetik rezonans görüntüleme cihazı kuruldu. Artık myelografi ve karotid anjiografi tetkiki yavaş yavaş tarihe karışıyordu. Bu cihazların elde ettiği görüntülere bakarak insanoğlunun katettiği mesafeyi hayranlıkla izliyor bu baş döndürücü mesafenin artık görüntüleme teknolojisinin son evresi olarak görüyorduk. Aslında bu düşünce bile başlı başına bir yanılgıydı ve her geçen gün yeni gelişmeler kaydediliyordu. 1990’lı yıllarda iletişim kısıtlıydı. Beyin cerrahisi gibi acili bol olan bir dalda eğitim görüyorduk ve seyrek olmamakla birlikte Öğretim Görevlisi veya baş asistan desteğine ihtiyaç duyuluyordu. Ancak cep telofonu henüz kullanım alanına girmemişti. Evde nöbet tutanlar mutlak ya telefonun başında bekler veya gidecekleri yerin sabit telefon numarasını bırakırlardı. Tabii ki o numarada olacakları süreyi de bildirmek durumunda kalırlardı. Daha sonra çağrı cihazları bulundu ve bazı mesajları gönderme imkanına kavuştuk. Çağrı merkezini santralden bağlatıyor ve sözlü olarak hastaneyi arayınız gibi 6 mesajlar bırakabiliyorduk. Bir sonraki yılda ise artık direkt telefon numaralarını tuşlayarak çağrı bırakabilir duruma geldik. Bu bizim için büyük ilerleme olarak hafızalarımıza yerleşmişti. 90’lı yılların sonlarına doğru cep telefonlarıyla tanıştık ve hastaneden bize ulaşmak veya bizim bir başkasına ulaşmamız sorun olmaktan çıktı. Bu süreç içerisinde hemşire sayısında eksiklikler vardı. Az sayıda hemşire nöbete kalıyor hastalara yemek yedirilmesi, yatak bakımı, dekübit bakımı, serum takılması ve hatta rutinlerinin alınmasında aksaklıklar yaşanmaması için asistanlık yıllarımızda bu işlerde de yardım ediyorduk. 2000’li yıllar hastanelerde otomasyon sistemlerinin yerleştiği ve her yapılan işin kaydedildiği yıllardı. Yapılan her işlem otomasyon sistemlerine kaydediliyor ve hastalara fatura ediliyordu. Artık hastaların sağlık güvencelerinin olup olmadığı önem kazanıyor, hastaneye yatan hastalar ameliyatları öncesi bu işlerle yoğun bir şekilde uğraşmak zorunda kalıyorlardı. 19 Mayıs 1978 tarihinde Eğitim, araştırma ve hizmet dönemine başlayan Beyin ve Sinir Cerrahisi kliniği sadece asistanlara uzmanlık eğitimi veren bir klinik olarak kalmayıp, ameliyathane teknisyenleri ve hemşireleri, servis hemşireleri ve hastabakıcılar için tam bir eğitim kurumuna dönüşmüştü. Hatta servis ve poliklinik sekreterleri için bir eğitim kurumu olmuştu. Bilgi ve beceriler gelişirken bilgi genişliği ve derinliği de oluşuyordu. O yılların en güzel özelliklerinden birisi de fedakarlık ve özveri kavramlarıydı. Burada mesai ve yapılacak işin önemi yoktu. Her bir kişi hastaların iyileşmesine odaklanmış, mesai ve iş kavramı olmadan özveri ve fedakarlıkla çalışıyordu. Saatin ve yapılan işin önemi yoktu. O gün özveriyle çalışmış olmanın verdiği manevi mutluluk yetiyordu. Bu herkese kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlıyor ve mutlu ediyordu. Yıllar su gibi akıp gitti. 35. Yıl geldiğinde Anabilim dalının iki kurucusu yaş nedeniyle emekli olmak durumunda kaldı. 35. Yılın bu şekilde gelişi geride kalanların sorumluluğunu bir kat daha artırıyordu. 35 yıl önce yakılan meşale her gün biraz daha güçlenerek yanmaya devam ediyor. Her bir bireyin bu kliniğe ayrı, özel ve değerli bir katkısı var. Böyle bir kliniğin 35. Yıl albümünün ön sözünü yazmak benim için ayrı bir onur ve kıvanç kaynağıdır. Bu kliniğe emeği geçen herkese özellikle kurucular ve eski başkanlar Prof. Dr. Fahrettin Çelik ve Prof. Dr. Cemil Rakunt’a teşekkür ve minnetarlığımı sunuyorum. Prof. Dr. Cengiz Çokluk Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı 7 BÖLÜM I Albüm Çıkarma Fikri: Bu şekilde bir albüm çıkarma fikri tamamen Prof. Dr. Fahrettin Çelik’e ait bir düşünceydi. Bu sadece bir düşünce olmakla kalmayıp aynı zamanda icraata da dönüşmüştü. Kişiler tek tek aranmış, özgeçmiş ve fotoğraflar istenilmiş. Bunlar toplanmış ve dijital ortama aktarılmıştı. 2011 yılı ortalarında odamda oturuyordum. Prof. Dr. Fahrettin Çelik odama geldi ve kendisinin bu şekilde bir albüm çıkarma fikri olduğunu ve aistanlık yılları içerisinde çekilen fotoğraflarla birlikte kısa özgeçmişimizi vermemiz gerektiğini söylemişti. Ayrıca da ulaşabildiğimiz kişilere bunu iletmemizi bildirmişti. Önce nasıl bir şey olacağı insanın zihninde canlanamıyor. Daha sonra süreç içerisinde bu fikir olgunlaşıyor. Bizler fotoğraf ve özgeçmişlerimizi verdik ancak süreç uzadı Fahrettin beyin emeklilik tarihine yetişmedi. Ufak bir modifikasyonla 35. Yıl albümü olarak hazırladık. Albümün hazırlanmasında pek çok kişi dolaylı veya dolaysız yönden katkı sağladı. Tarihçe: Ondokuzmayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Beyin ve Sinir Cerrahisinin kuruluşu ve tarihçesinden söz etmeden önce üç önemli tarihten söz etmek gerekmektedir. Bu tarihlerden birincisi 06.08.1970 tarihidir. Bu tarihte Samsun Ondokuzmayıs Üniversitesi Kurma Derneği kurulmuş ve faaliyete başlamıştır. Bu dernek amaç olarak bir Karadeniz kenti olan Samsun’a Üniversite kurulmasına öncülük etmek ve bunun için gerekli olan siyasi alt yapıyı oluşturmak olarak belirlemiştir. Derneğin yönetim kurulu üyelerinden Üstün Kösefoğlu, Nazım Tıkıroğlu, Uzman Melikoğlu, Avni Kaynar, Dr. Sait Erbil ve Hasan Nejat Öğüt ilgilerle temas kurarak Üniversitenin kuruluşunun çalışmalarını başlatmışlardır (Resim 6). Resim 6. Ondokuzmayıs Üniversitesi Kurma Derneği Yönetim Kurulu Üyeleri. Soldan sağa Üstün Küsefoğlu, Nazım Tıkıroğlu, Uzman Melikoğlu, Avni Kaynar, Dr. Sait Erbil ve Hasan Nejat Öğüt (OMU 35. Yıl albümünden alınmıştır). 8 Derneğin tam adı “Ondokuzmayıs Üniversitesini Kurma ve Yaşatme Derneği” idi. Bu dernek Samsun kentinde bir üniversite kurulması için oluşturulan en organize sistematik girişimdi. Türkiye’nin o dönemdeki genel şartları düşünüldüğünde hemen sonuç vermesi tabii ki beklenemezdi. Bu derneğin kurulmasından yaklaşık altı yıl sonra 1 Nisan 1975 tarihinde resmen Ondokuzmayıs Üniversitesi kurulmuştur. Yerel bir gazete Üniversitenin kuruluşunda emeği bulunan üç kadını dernek çalışmalarından dolayı kutlamıştır (Resim 7). 1 Nisan 1975 kabul tarihli ve 1873 numaralı kanun ile Türkiye’de dört üniversite kurulmuştur. Bu Üniversiteler Elazığ’da Fırat Üniversitesi, Samsun’da Ondokuzmayıs Üniversitesi, Bursa’da Bursa Üniversitesi ve Konya’da Selçuk Üniversitesidir. Bu Üniversitelerin kuruluşu 11 Nisan 1975 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmıştır (Resim 8). Resim 7. Dernek çalışmalarını öven lokal gazetede üniversitenin kuruluşunun duyurulması. Gazetede adı geçen kadınlar soldan sağa doğru Üstün Küsefoğlu, Sezen Saraç ve Güngör Şükran görülürken altta ilk kurucu rektör Prof. Dr. Tahsin Tuncalı yeralmaktadır. (OMU 35. Yıl albümünden alınmıştır). 9 Resim 8. Üniversitenin resmi olarak kurulduğunu duyuran resmi gazete. 10

Description:
Üniversitesinden gelen, son derece motive olmuş yeni yeteneklere eğitim vermiştir. (Resim 1). Ameliyat .. Dr. Necip Mercan. Deneysel Modellerde
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.