ebook img

Bazı Ayetlerin Çevirisi ve Yorumlanması Üzerine-2 PDF

46 Pages·2017·0.39 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Bazı Ayetlerin Çevirisi ve Yorumlanması Üzerine-2

Baz(cid:214) Ayetlerin Çevirisi ve Yorumlanmas(cid:214) Üzerine-2(cid:13) On the Translation and Interpretation of Some Koranic Verses (cid:249)brahim SARMI(cid:250)(cid:13)(cid:13) 25- (cid:249)srâ/44: “Onu tesbih etmeyen ve hamdetmeyen hiçbir (cid:251)ey yoktur, ama siz onlar(cid:214)n tesbihini kavramazs(cid:214)n(cid:214)z” (17 (cid:249)srâ/44) ayetinin bütün varl(cid:214)klar(cid:214)n Allah’(cid:214) tesbih etti(cid:248)i ama insanlar(cid:214)n onlar(cid:214)n bu tesbihini kavramad(cid:214)(cid:248)(cid:214) (cid:251)eklinde anla(cid:251)(cid:214)ld(cid:214)(cid:248)(cid:214) gö- rülmektedir. Oysa ayetin 40. ayetten beri devam eden ba(cid:248)lam(cid:214), bütün insanlar de(cid:248)il, Resulullah zaman(cid:214)nda ve ba(cid:251)ka zamanlarda Allah’a ortak ko(cid:251)an mü(cid:251)rikler ba(cid:248)lam(cid:214)d(cid:214)r. Çünkü bu ayet olsun, varl(cid:214)klar(cid:214)n Allah’(cid:214) tesbih etti(cid:248)ini söyleyen ba(cid:251)ka ayetler olsun bu tesbihin sözcüklerle de(cid:248)il, varl(cid:214)klar(cid:214)n(cid:214)n Allah’(cid:214)n ortak- l(cid:214)ktan ve eksikliklerden münezzeh oldu(cid:248)unu gösterdi(cid:248)ini, mükemmel varl(cid:214)k- lar(cid:214)yla buna (cid:251)ahitlik ettiklerini söylemektedir. Yani varl(cid:214)klar(cid:214)n varl(cid:214)(cid:248)(cid:214) hal diliy- le yüce Allah’(cid:214) (cid:251)irkten ve her türlü eksiklikten tenzih etti(cid:248)i gibi, onun sonsuz yüce ve mükemmel oldu(cid:248)unu da göstermektedir. Bunu müminler kavrad(cid:214)(cid:248)(cid:214) halde Allah’a ortak ko(cid:251)anlar yüce Allah’(cid:214)n bu mükemmelli(cid:248)ini ve ortakl(cid:214)ktan münezzeh olu(cid:251)unu kavramamaktad(cid:214)r. Ayetteki sitem, bütün insanlara de(cid:248)il, bu gerçe(cid:248)i kavramay(cid:214)p ona ortak ko(cid:251)maya kalk(cid:214)(cid:251)an mü(cid:251)rikleredir. (cid:13) Bu makalenin birinci bölümü Eskiyeni 26. Say(cid:214) Bahar 2013’te yay(cid:214)nlanm(cid:214)(cid:251)t(cid:214)r. (cid:13)(cid:13) Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi (cid:249)lahiyat Fakültesi, emekli ö(cid:248)retim üyesi; ibrahimsarmis@yahoo. com. tr Eskiyeni 28/Bahar 2014, 177-222 178 • Eskiyeni 28/Bahar 2014 Ayetin, bütün varl(cid:214)klar(cid:214)n Allah’(cid:214) tesbih etti(cid:248)ini belirtti(cid:248)ini ve Kur’an’(cid:214)n yüz- y(cid:214)llar öncesinden bunu bildirdi(cid:248)ini aç(cid:214)klamak için mesela TDV Mealinde (cid:251)öyle bir aç(cid:214)klama yap(cid:214)l(cid:214)r: “Tabiat ilimlerindeki inki(cid:251)af bu ayetin aç(cid:214)klanmas(cid:214)na yard(cid:214)mc(cid:214) olmu(cid:251)tur. Ni- tekim önceleri cans(cid:214)z ve hareketsiz oldu(cid:248)u san(cid:214)lan varl(cid:214)klar da dahil olmak üzere bütün e(cid:251)ya atomlardan meydana gelmi(cid:251)tir. (cid:249)(cid:251)te atom çekirdeklerinin etraf(cid:214)ndaki elektronlar, sürekli ve düzenli bir (cid:251)ekilde çekirde(cid:248)in etraf(cid:214)nda dönmektedirler ki belki de onlar(cid:214)n bu dönü(cid:251)leri ve böylece ilahî kanuna, en ufak bir sapma göstermeden boyun e(cid:248)meleri Kur’an taraf(cid:214)ndan Allah’(cid:214) tesbih olarak ifade edilmi(cid:251)tir”(TDV Meali). Elmal(cid:214)l(cid:214) ise (cid:251)u aç(cid:214)klamay(cid:214) yapmaktad(cid:214)r: “Çoklar(cid:214), bu tesbihin hal diliyle dela- letten veya hal ve sözden daha genel oldu(cid:248)unu söylemi(cid:251)lerdir. Fakat baz(cid:214) tef- sirciler, hakiki manas(cid:214) üzere, sözle tesbih etmek oldu(cid:248)unda (cid:214)srar etmi(cid:251)lerdir. Ço(cid:248)unlu(cid:248)un görü(cid:251)ü, halk(cid:214)n ak(cid:214)llar(cid:214)na ve anlay(cid:214)(cid:251)lar(cid:214)na en çok dokunur görün- se de, Alûsî tefsirinde uzunca anlat(cid:214)ld(cid:214)(cid:248)(cid:214) üzere Resulullah(cid:214)n elinde ta(cid:251)lar(cid:214)n tesbihinin duyulmas(cid:214) gibi rivayet edilen birçok hadis ve eser (bkz. Alûsî, Ru- hu’l-Maani, XV, 84) baz(cid:214) tefsircilerin görü(cid:251)ünü desteklemektedir. Muhyiddin Arabî ve di(cid:248)er birçok sufiler de bu görü(cid:251)tedirler” (Elmal(cid:214)l(cid:214), 5/305, (cid:249)srâ/44. ayetin tefsiri). Oysa bu ve benzer aç(cid:214)klamalarla ayetin ilgisi yoktur. Belirtti(cid:248)imiz gibi ayet, Allah’(cid:214)n eksikliklerden münezzeh oldu(cid:248)unu bütün varl(cid:214)klar gösterdi(cid:248)i halde bunu anlamay(cid:214)p Allah’a ortak ko(cid:251)an mü(cid:251)rikleri kötülemktedir. 26- (cid:249)srâ/78: (cid:249)stisnas(cid:214)z piyasadaki bütün meallerde ve bakabildi(cid:248)im tefsirler- de (cid:249)srâ/78. ayet, “güne(cid:251)in bat(cid:214)ya yönelmesinden gece iyice karar(cid:214)ncaya kadar namaz(cid:214) ve sabah namaz(cid:214)n(cid:214) k(cid:214)l. (cid:250)üphesiz sabah namaz(cid:214) melekler taraf(cid:214)ndan tan(cid:214)k olunan (görülen, kalbe dinginlik ve ferahl(cid:214)k veren) bir namaz- d(cid:214)r”(cid:251)eklinde çevrilmektedir. Buna göre ayetteki “li duluki’(cid:251)-(cid:251)emsi ilâ (cid:248)asaki’l- leyli ve kur’âne’l-fecri” ifadeleri “güne(cid:251)in kaymas(cid:214)ndan gecenin iyice kararmas(cid:214)- na ve sabah namaz(cid:214)na kadar” k(cid:214)l demi(cid:251) olmaktad(cid:214)r. Bu ayetin ö(cid:248)le namaz(cid:214)n- dan ba(cid:251)layarak sabah namaz(cid:214)na kadar 24 saat içinde k(cid:214)l(cid:214)nmas(cid:214) gereken be(cid:251) vakit namaz(cid:214) belirtti(cid:248)ini baz(cid:214)lar(cid:214) söylemekle beraber, kurulan cümleden ki(cid:251)i- nin güne(cid:251)in zeval vaktinden gecenin koyu karanl(cid:214)(cid:248)(cid:214)na ve sabaha kadar aral(cid:214)k- s(cid:214)z namaz k(cid:214)lmas(cid:214) gerekti(cid:248)i gibi bir anlam ç(cid:214)kmaktad(cid:214)r. Oysa bu ifade ö(cid:248)lenin ba(cid:251)(cid:214)ndan gecenin tam kararmas(cid:214)na kadar devaml(cid:214) namaz k(cid:214)l anlam(cid:214)nda de(cid:248)il, söylenen bu vakitlerde namaz k(cid:214)lmay(cid:214) belirten bir ifadedir. Bunu en faziletli amellerin gösterildi(cid:248)i rivayetlerden birinde nama- z(cid:214)n vaktinde k(cid:214)l(cid:214)nmas(cid:214) anlam(cid:214)ndaki “es-salatu li vaktiha” ifadesinde görüyoruz. Buradaki “li” edat(cid:214), “lâ yucellîhâ li vaktihâ illâ hû”(vaktinde onu ortaya ç(cid:214)ka- (cid:249)brahim Sarm(cid:214)(cid:251)/Baz(cid:214) Ayetlerin Çevirisi ve Yorumlanmas(cid:214) Üzerine-2 • 179 ran/meydana getiren ancak odur) (7 Araf/187) ayetindeki gibi “fî” anlam(cid:214)n- da olup zarf belirtir. Sözlüklerde ve tefsirlerde hasibe’nin “husbân”(mesela 55 Rahman/5), karube’nin “kurbân” (mesela 5 Maide/27), seleta/selleta’n(cid:214)n “sultân” (mesela 7 Araf/71), (cid:251)ekera’n(cid:214)n (cid:251)ükran, (cid:248)afara’n(cid:214)n (cid:248)ufran mastarlar(cid:214) gibi, “fa’lân” kipinde mastar olan “kur’an” kelimesinin kökeni ile ilgili farkl(cid:214) yorumlar yap(cid:214)lmakta- d(cid:214)r. Baz(cid:214)lar(cid:214)na göre bu kelimenin üç harfli fiil kökü “ka-ra-e”, baz(cid:214)lar(cid:214)na göre “ka-ra-ve”, baz(cid:214)lar(cid:214)na göre ise “ka-ra-ye” dir. Her üç kabule göre de masdar olan “kur’ân” kelimesinin sözlük anlam(cid:214), toplamak, bir araya getirmek, yo- (cid:248)unla(cid:251)t(cid:214)rmak, içinde tutmak’t(cid:214)r (bkz. (cid:249)bni Faris, Mu’cemu Mekâyîsi’l-Lu(cid:248)a, ka-ra-ye kökü). “Bo(cid:251)anm(cid:214)(cid:251) olan kad(cid:214)nlar üç kuru’ beklerler” (2 Bakara/228) ayetindeki “kuru’” kelimesini z(cid:214)t anlaml(cid:214) gibi sayarak hem temizlik hem hay(cid:214)z görme (cid:251)eklinde yorumlayanlar(cid:214)n aksine, z(cid:214)t anlaml(cid:214) olmay(cid:214)p hay(cid:214)z kan(cid:214) rahimde toplan(cid:214)p bi- rikti(cid:248)i için ferc/vajina’da “temizlik” anlam(cid:214)ndad(cid:214)r. Buradaki temizlik, rahmin ceninden bo(cid:251) olmas(cid:214) anlam(cid:214)nda de(cid:248)il, kan(cid:214)n akmay(cid:214)p rahimde toplanmas(cid:214) ve fercin temiz olmas(cid:214) anlam(cid:214)ndad(cid:214)r. Çünkü 1400 sene önce bu süre içinde ra- himde kan veya çocuktan hangisinin bulundu(cid:248)u ancak kan(cid:214)n ak(cid:214)p akmama- s(cid:214)yla bilinebilirdi. Onun için bo(cid:251)aman(cid:214)n kad(cid:214)n(cid:214)n temiz oldu(cid:248)u/kan(cid:214)n akma- d(cid:214)(cid:248)(cid:214) bu dönemde yap(cid:214)lmas(cid:214) öngörülmektedir. Kuru’ kelimesinin hem temizlik hem kirlilik anlam(cid:214)nda çeli(cid:251)kili kabul edilmesi ve bir karma(cid:251)an(cid:214)n olmas(cid:214), yu- kar(cid:214)da belirtti(cid:248)imiz gibi dilde z(cid:214)t anlaml(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214)n pe(cid:251)inen kabul edilmesinden kaynaklanmaktad(cid:214)r. Gerçekte anlam karma(cid:251)as(cid:214)na yol açaca(cid:248)(cid:214) için köken olarak dilde e(cid:251) anlaml(cid:214)l(cid:214)k ve z(cid:214)t anlaml(cid:214)l(cid:214)k olamaz. Çünkü örne(cid:248)in, “gel” denildi(cid:248)inde hem gelmek hem gitmek yahut “di(cid:251)i” denildi(cid:248)inde hem erkek hem di(cid:251)i anla(cid:251)(cid:214)l(cid:214)rsa iki in- san(cid:214)n anla(cid:251)mas(cid:214) mümkün olmaz. Zaten dillerdeki e(cid:251) anlaml(cid:214)l(cid:214)k ve z(cid:214)t anlaml(cid:214)- l(cid:214)k ba(cid:251)lang(cid:214)çta de(cid:248)il, mevcut kelimelerin kök anlamlar(cid:214)na isim ve filler olarak ya yeni anlamlar yüklemek yahut kar(cid:251)(cid:214)t iki anlam(cid:214) da ifade etmek için ayn(cid:214) kelimeyi kullanmak (cid:251)eklinde zamanla kelimelere yüklenen anlamlar sebebiyle ancak olu(cid:251)makta, yahut ayn(cid:214) kelimeyi kabilelerin z(cid:214)t anlamda kullanmas(cid:214)yla olu(cid:251)abilmektedir. Bunun da örne(cid:248)imizde oldu(cid:248)u gibi anla(cid:251)mada kar(cid:214)(cid:251)(cid:214)kl(cid:214)klara sebep oldu(cid:248)u aç(cid:214)kt(cid:214)r. Kur’an, Âyet, Salat, Dua, Kuru’, Cihad, Nefs, Cin, vd. bir çok kavram(cid:214)n do(cid:248)ru anlam(cid:214)n(cid:214) tespitte zorlanmam(cid:214)z(cid:214)n, hatta uleman(cid:214)n birbir- lerini suçlamas(cid:214)n(cid:214)n sebebi budur. Laik ve seküler Bat(cid:214)l(cid:214) dü(cid:251)ünce ve hayat tar- z(cid:214)n(cid:214)n toplumu kas(cid:214)p kavurmas(cid:214) sonucu birçok kavram(cid:214) do(cid:248)ru anlamakta zor- land(cid:214)(cid:248)(cid:214)m(cid:214)z gibi, örne(cid:248)in 4 Nisa/34. ayetteki “darabe” fiilini baz(cid:214)lar(cid:214)n(cid:214)n “dövmek”, baz(cid:214)lar(cid:214)n(cid:214)n “ay(cid:214)rmak”, baz(cid:214)lar(cid:214)n(cid:214)n “ sevmek”, baz(cid:214)lar(cid:214)n(cid:214)n “çiftle(cid:251)- tirmek” olarak anlamas(cid:214)n(cid:214)n sebebi de budur. 180 • Eskiyeni 28/Bahar 2014 Konumuz olan (cid:249)srâ/78. ayete gelince, sözlük anlam(cid:214) toplamak, bir araya ge- tirmek, içinde tutmak vd. olan “Kur’an” ismi de, terimsel anlam ile vahyin topland(cid:214)(cid:248)(cid:214) ve bir araya getirildi(cid:248)i yer anlam(cid:214)ndad(cid:214)r. “Kur’âne’l-fecri” tamlama- s(cid:214)ndaki “kur’ân” kelimesi de bu ortak kökten olup fecrin, yani sabah (cid:251)afa(cid:248)(cid:214)- n(cid:214)n iyice yo(cid:248)unla(cid:251)(cid:214)p toplanmas(cid:214) anlam(cid:214)ndad(cid:214)r. Âyet, meal ve tefsirlerde söy- lendi(cid:248)i gibi okunan Kur’an ayetlerine meleklerin yahut cemaatin tan(cid:214)k olma- s(cid:214)yla ilgisi olmay(cid:214)p (cid:251)afa(cid:248)(cid:214)n iyice yo(cid:248)unla(cid:251)t(cid:214)(cid:248)(cid:214) zaman sabah namaz(cid:214)n(cid:214)n k(cid:214)l(cid:214)na- ca(cid:248)(cid:214)n(cid:214) söylemektedir. Zaten bütün namazlar ayn(cid:214) de(cid:248)erde ve önemde olma- s(cid:214)na kar(cid:251)(cid:214)n yaln(cid:214)z sabah-yats(cid:214)-ikindi namaz(cid:214)na veya yaln(cid:214)z bunlardan birine meleklerin tan(cid:214)k oldu(cid:248)unu söyleyen anlat(cid:214)mlar(cid:214) anlamak da zordur. Bununla beraber her iki vakitte meleklerin namaza (cid:251)ahit olmas(cid:214) ayetin anlam(cid:214)n(cid:214) de(cid:248)i(cid:251)- tirmez. Ayetteki “kur’an” kelimesi, “akimi’s-salâte” cümlesindeki “akim= k(cid:214)l) fiilinin zaman zarf(cid:214) olup “(cid:251)afak yo(cid:248)unla(cid:251)t(cid:214)(cid:248)(cid:214)nda, ayd(cid:214)nl(cid:214)k topland(cid:214)(cid:248)(cid:214)nda namaz(cid:214) k(cid:214)l, anla- m(cid:214)ndad(cid:214)r. Buna göre piyasadaki bütün meallerde kültürün yönlendirmesiyle yanl(cid:214)(cid:251) çevrilen ayetin do(cid:248)ru çevirisi (cid:251)öyle olmal(cid:214)d(cid:214)r: “Güne(cid:251) kayd(cid:214)(cid:248)(cid:214)nda, gece koyu karard(cid:214)(cid:248)(cid:214)nda ve (cid:251)afak iyice yo(cid:248)unla(cid:251)t(cid:214)(cid:248)(cid:214)nda namaz(cid:214) k(cid:214)l. (cid:250)üphesiz (cid:251)afa(cid:248)(cid:214)n yo(cid:248)unla(cid:251)mas(cid:214) görülür”. Çünkü imsaktan itibaren (cid:251)afa(cid:248)(cid:214)n tan ye- rinde iyice yo(cid:248)unla(cid:251)t(cid:214)(cid:248)(cid:214) ve a(cid:248)ard(cid:214)(cid:248)(cid:214), bakanlar taraf(cid:214)ndan görülebilir. Bu do(cid:248)ru anlamland(cid:214)rmay(cid:214) ve çeviriyi Abdulaziz Bay(cid:214)nd(cid:214)r’a borçlu oldu(cid:248)umuzu da be- lirtmeliyiz. 27- (cid:249)srâ/85: “Sana ruhun ne oldu(cid:248)unu soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrinden- dir. Size ancak az bir bilgi verilmi(cid:251)tir” (17 (cid:249)srâ/85) ayetinde geçen “ruh”, meal- lerde ki(cid:251)iye can veren (cid:251)ey olarak çevrildi(cid:248)i gibi, tefsirlerde de bu (cid:251)ekilde aç(cid:214)k- lanmaktad(cid:214)r. Yukar(cid:214)da da belirtti(cid:248)imiz gibi, ayeti bu (cid:251)ekilde çevirmenin ve aç(cid:214)klaman(cid:214)n sebebi, Kur’an(cid:214)n, asl(cid:214) astar(cid:214) olmayan ve kitaplarda anlat(cid:214)lan kimi rivayetlere ve kültürel ba(cid:251)ka bilgilere uydurularak anla(cid:251)(cid:214)lmas(cid:214)n(cid:214)n çarp(cid:214)kl(cid:214)(cid:248)(cid:214)d(cid:214)r. Rivayetlerden birine göre ruh’u Medine’de yahudiler Hz. Peygambere sor- mu(cid:251)lar. Di(cid:248)er bir rivayete göre bu soru, Mekke’de Kitap Ehli’nden baz(cid:214)lar(cid:214) yahut kimi müslümanlar taraf(cid:214)ndan sorulmu(cid:251)tur. Ba(cid:251)ka rivayete göre, Kurey(cid:251)li kafirler Hz. Peygamberi zor durumda b(cid:214)rakmak için Medine yahudilerine dan(cid:214)(cid:251)arak Ruh, Ashab(cid:214) Kehf ve Zülkarneyn konular(cid:214)nda soru sormu(cid:251)lar, Hz. Peygamber de cevap vermek için ‘in(cid:251)aallah’ (Allah’(cid:214)n izniyle) demeden bir günlük süre istemi(cid:251), ama cevap/vahiy günlerce gecikmi(cid:251) ve Peygamber cevap veremeyece(cid:248)inden korkmu(cid:251), nihayet günler sonra vahiy gelmi(cid:251) ve “Ruh Nedir?” sorusuna (cid:249)srâ suresinde bu ayetle cevap verirken, Ashab(cid:214) Kehf ve Zülkarneyn konusundaki sorulara da Kehf suresinde cevap vermi(cid:251)tir. (cid:249)brahim Sarm(cid:214)(cid:251)/Baz(cid:214) Ayetlerin Çevirisi ve Yorumlanmas(cid:214) Üzerine-2 • 181 Oysa bu anlat(cid:214)mlar do(cid:248)ru de(cid:248)ildir. Çünkü (cid:249)srâ ve Kehf sureleri ayr(cid:214) zaman- larda indi(cid:248)i gibi ayette geçen ‘ruh’ kelimesi de iddia edildi(cid:248)i gibi ki(cid:251)iye can verdi(cid:248)i iddia edilen ruh de(cid:248)il, vahyin, yani Kur’an veya onu getiren Cebrail’in kendisidir. Mü(cid:251)rikler Hz. Muhammed’in vahiy dedi(cid:248)i (cid:251)eyin ne oldu(cid:248)unu so- ruyorlard(cid:214). Allah da vahyi Allah’(cid:214)n gönderdi(cid:248)ini ve bu konuda bilgilerinin çok k(cid:214)t ol- du(cid:248)unu söylemektedir. Ayetin devam(cid:214) olan “(cid:249)stersek elbette sana vahyetti(cid:248)imiz (cid:251)eyi yok ederiz” (17 (cid:249)srâ/86) ayetinde ve devam(cid:214)nda vahiyden sözedilmesi de bunu göstermektedir. Çünkü sözkonusu ayet ile sonras(cid:214) olan ayetler konu bütünlü(cid:248)ü olu(cid:251)turmaktad(cid:214)r. Kur’an’da yaln(cid:214)z tekil olarak geçen Ruh, genel olarak Vahiy (17 (cid:249)srâ/85; 58 Mücadele/22 ve özel olarak Kur’an (bkz.16 Nahl/2; 40 Mümin/15; 42 (cid:250)û- ra/52), bir de Cebrail (16 Nahl/102; 19 Meryem/17; 21 Enbiya/91; 26 (cid:250)ua- ra/193; 66 Tahrim/12; 70 Mearic/4; 78 Nebe’/38; 97 Kadr/4) anlamlar(cid:214)nda kullan(cid:214)l(cid:214)r. “Ruhu’l-Kudüs” ifadesi de Cebrail veya Vahiy anlam(cid:214)nda kullan(cid:214)l- maktad(cid:214)r. (2 Bakara/87, 253; 5 Maide/110; 16 Nahl/102). Rûhî, Rûhihî, Rûhinâ/Rûhanâ tamlamalar(cid:214)nda geçen “Ruh” kelimesi de ya yüce Allah’(cid:214)n kendisi veya Cebrail mele(cid:248)i anlam(cid:214)ndad(cid:214)r.1 Kur’an’da ‘hayat kayna(cid:248)(cid:214)’ veya ‘insana can veren (cid:251)ey’ anlam(cid:214)nda ruh kelimesinin kullan(cid:214)m(cid:214) yoktur. Baz(cid:214)lar(cid:214)na göre “Bana vahyolundu, Allah’(cid:214)n indirdi(cid:248)i gibi ben de indirece(cid:248)im” diyenden daha zalim kim olabilir? Bu zalimleri can çeki- (cid:251)irlerken melekler ellerini uzatm(cid:214)(cid:251), “Nefislerinizi (enfüsekum) ç(cid:214)kar(cid:214)n verin, bu- gün Allah’a kar(cid:251)(cid:214) haks(cid:214)z yere söylediklerinizden, onun ayetlerine kar(cid:251)(cid:214) büyük- lük taslaman(cid:214)zdan ötürü alçalt(cid:214)c(cid:214) azapla cezaland(cid:214)r(cid:214)lacaks(cid:214)n(cid:214)z” derken bir görsen!” (6 Enam/93) ayetindeki “enfüsekum” kelimesi ruh anlam(cid:214)nda kulla- n(cid:214)lm(cid:214)(cid:251)t(cid:214)r. Oysa ayette nefs’in ço(cid:248)ulu olan enfüs kelimesi ruh anlam(cid:214)nda de(cid:248)il, ki(cid:251)inin kendisi, can(cid:214) anlam(cid:214)ndad(cid:214)r. “Nefislerinizi/canlar(cid:214)n(cid:214)z(cid:214) verin” ifadesinden maksat da, bedenlerin ölmesi ve ruhlar(cid:214)n ya(cid:251)amaya devam etmesi de(cid:248)il, biyo- lojik bir canl(cid:214) olan insan(cid:214)n ölmesidir. Bu ifade, Türkçede kullan(cid:214)lan “can(cid:214) ç(cid:214)k- t(cid:214)”, yani öldü anlam(cid:214)ndad(cid:214)r. Onun için “Nefislerinizi ç(cid:214)kar(cid:214)n verin” ifadesi, me- caz olarak “ölün”, yahut muhatab(cid:214)n kafirler oldu(cid:248)u gözönünde bulundurulur- sa, argo deyi(cid:251)le “geberin” demektir. “Onlar(cid:214)n mallar(cid:214) ve çocuklar(cid:214) seni imrendirmesin. Allah bunlarla dünya hayat(cid:214)nda ken- dilerine azap etmeyi ve kafir olarak canlar(cid:214)n(cid:214)n ç(cid:214)kmas(cid:214)n(cid:214) (tezhaka enfüsühüm) /ölmelerini istiyor” (9 tevbe/55, 85) ayetlerinde de yüce Allah tehruce ervahuhum/ruhlar(cid:214)n(cid:214)n ç(cid:214)kmas(cid:214)’n(cid:214) de(cid:248)il, tezhaka enfüsühüm ifadesini kullan(cid:214)r. Kur’an’da nefs, birey, ki(cid:251)i, ki(cid:251)inin kendisi, anlam(cid:214)nda kullan(cid:214)l(cid:214)r. “Herkes/her ne- fis ölümü tadacakt(cid:214)r” (29 Ankebut/27), “Herkes/her nefis kazand(cid:214)(cid:248)(cid:214) kar(cid:251)(cid:214)l(cid:214)- (cid:248)(cid:214)nda bir rehindir” (74 Müddessir/37) vd. ayetlerindeki gibi. ‘Nefs’ kelimesi 182 • Eskiyeni 28/Bahar 2014 insan(cid:214)n kendisini belirtmek için kullan(cid:214)ld(cid:214)(cid:248)(cid:214) gibi, Allah’(cid:214)n ve ba(cid:251)ka bir varl(cid:214)(cid:248)(cid:214)n kendisini belirtmek için de kullan(cid:214)l(cid:214)r. Kur’an(cid:214)n hiçbir yerinde gelmek, gitmek, girmek, ç(cid:214)kmak, ac(cid:214) çekmek, sevinç duymak, ac(cid:214)kmak, doymak, uyumak, uyanmak, vd. gibi ruh’un fonksiyonla- r(cid:214)ndan söz edilmez. Anne rahminde çocuk olu(cid:251)urken veya hayat(cid:214)n(cid:214)n sonun- da ölürken ruhun girdi(cid:248)i veya ç(cid:214)kt(cid:214)(cid:248)(cid:214) yahut ya(cid:251)ad(cid:214)(cid:248)(cid:214) veya öldü(cid:248)ünden de söz edilmez. Söylendi(cid:248)i gibi hayat için olmazsa olmaz olan bir (cid:251)eyin hiçbir i(cid:251)levi- nin veya fonksiyonunun gündeme gelmemesi dü(cid:251)ündürücü de(cid:248)il midir? “Kur’an’da nefs 16, nüfûs 2 ve enfüs 153 yerde gelir. Hepsinde de an(cid:214)lan (cid:251)eyin maddi ve manevi unsurlar(cid:214)yla birlikte ‘kendisi, zat(cid:214), özü’ manas(cid:214)na gelir.”2 Gerçek bu (cid:251)ekilde iken, de(cid:248)i(cid:251)ik kültürden beslenen rivayetlere dayanarak ayetteki ruh’un ki(cid:251)iye can veren ruh oldu(cid:248)u söylenmekte ve ayet bu (cid:251)ekilde çevrilmektedir. (cid:249)nsanlar(cid:214)n ruh hakk(cid:214)ndaki bilgilerinin az olmas(cid:214) da bu (cid:251)ekilde çevirinin do(cid:248)ruymu(cid:251) gibi kabul görmesine yard(cid:214)mc(cid:214) olmaktad(cid:214)r. Oysa insana can veren ruh hakk(cid:214)nda insanlar(cid:214)n zan ve tahminin ötesinde, az veya çok gerçek hiçbir bilgileri yoktur. Nitekim t(cid:214)pta ruhun varl(cid:214)(cid:248)(cid:214) bile kabul edilmez. Psikoloji de iddia edilen ruhun mahiyetini bilmek bir yana, do(cid:248)ru bir tan(cid:214)m(cid:214)- n(cid:214) bile yapmaktan acizdir. Di(cid:248)er taraftan ruhun mahiyeti ve akibeti, kadim veya hadîs/yarat(cid:214)lm(cid:214)(cid:251) olup olmad(cid:214)(cid:248)(cid:214), ruh ve bedenden hangisinin önce yarat(cid:214)ld(cid:214)(cid:248)(cid:214) yahut ikisinin birlikte yarat(cid:214)ld(cid:214)(cid:248)(cid:214), ruhlar(cid:214)n mekân(cid:214), ölümlü veya ölümsüzlü(cid:248)ü, gibi konularda vahye dayal(cid:214) hiçbir bilgi olma- d(cid:214)(cid:248)(cid:214) için ruh konusunda söylenenlerin tümü zan ve ak(cid:214)l yürütmekten yahut Yunan felsefesi gibi felsefelerin söylediklerinden öteye geçmemektedir. Do- lay(cid:214)s(cid:214)yla ruh-beden ili(cid:251)kisi ve kabir azab(cid:214) gibi konularda söylenenlerin (cid:249)s- lam’la hiçbir ilgisi bulunmamaktad(cid:214)r. Nitekim Kur’anda ölüm olay(cid:214)n(cid:214) anlat- mak için “ruhu ç(cid:214)kt(cid:214), ç(cid:214)kar(cid:214)ld(cid:214), ruhu al(cid:214)nd(cid:214), ruhu öldürüldü vd” ifadeleri yerine, “ne- fisleri ç(cid:214)kar, nefislerinizi ç(cid:214)kar(cid:214)n, Allah nefisleri öldürür, vb” ifadeler kullan(cid:214)l(cid:214)r. Ayn(cid:214) (cid:251)ekilde Kur’an’da “ruhunu tezkiye etmek” ifadeleri de(cid:248)il, “nefsini”, yani kendisi- ni tezkiye etmek, ifedeleri kullan(cid:214)l(cid:214)r. Onun için kültürümüzde ruhla ilgili an- lat(cid:214)lanlar(cid:214)n tümü vahyin kendisinden de(cid:248)il, ba(cid:251)ta eski Yunan felsefesi olmak üzere ba(cid:251)ka felsefe ve kültürlerden dev(cid:251)irme anlat(cid:214)mlard(cid:214)r. Nitekim insan(cid:214) ruh ve beden olarak gösteren dualist anlay(cid:214)(cid:251) da (cid:249)slam’(cid:214)n/vahyin söylemi de- (cid:248)il, eski yunan felsefesenin söylemidir. Ruh’un Nefs veya Nefs’in Ruh anla- m(cid:214)nda oldu(cid:248)unu söyleyen tezlerin de gerçekle bir ilgisi bulunmamaktad(cid:214)r. 28- Meryem/71- “Sizden oraya gelmeyecek yoktur. Bu, Rabbinin kesin bir hükmü- dür”(19 Meryem/71) ayeti bütün kafirlerin cehenneme varaca(cid:248)(cid:214)n(cid:214) ve bunun Allah’(cid:214)n kesin karar(cid:214) oldu(cid:248)unu belirtti(cid:248)i halde, bütün insanlar(cid:214)n cehenenme var(cid:214)p üzerinde kurulu oldu(cid:248)u iddia edilen s(cid:214)rat köprüsünden geçece(cid:248)i ve (cid:249)brahim Sarm(cid:214)(cid:251)/Baz(cid:214) Ayetlerin Çevirisi ve Yorumlanmas(cid:214) Üzerine-2 • 183 müminler de(cid:248)i(cid:251)ik (cid:251)ekillerde üzerinden geçip cennete giderken, kafirlerin oradan cehenneme dü(cid:251)ecekleri, anlam(cid:214)nda çevrilmekte ve aç(cid:214)klanmaktad(cid:214)r. Örne(cid:248)in, Diyanet/Heyet mealinde ayetle ilgili (cid:251)u aç(cid:214)klama yap(cid:214)lmaktad(cid:214)r: “Bir rivayete göre, iyi veya kötü her insan cehenneme u(cid:248)rayacak, ancak Allah iyileri yakmayacak, oradan kurtaracakt(cid:214)r. Cabir’in nakletti(cid:248)i bir hadise göre, cennetteki müminler önce cehenneme u(cid:248)rayacaklar, fakat cehennemde onla- r(cid:214)n u(cid:248)rad(cid:214)(cid:248)(cid:214) yerlerin ate(cid:251)i sönecektir. Bir di(cid:248)er rivayete göre cennetlik mü- minlerin cehenneme u(cid:248)ramalar(cid:214), S(cid:214)rat’tan geçmelerinden ibarettir.” Oysa ayetin ba(cid:248)lam(cid:214), “Rabbine and olsun ki biz onlar(cid:214) mutlaka uyduklar(cid:214) (cid:251)eytanlar- la beraber ha(cid:251)redece(cid:248)iz. Sonra cehennemin yan(cid:214)nda diz çöktürerek haz(cid:214)r bulunduraca(cid:248)(cid:214)z. Sonra her toplumdan Rahman’a en çok kimin ba(cid:251) kald(cid:214)rd(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) ortaya ç(cid:214)karaca(cid:248)(cid:214)z. Ce- henneme girmeye en lay(cid:214)k olanlar(cid:214) biz biliriz. Sizden cehenneme varmayacak yoktur. Bu, Rabbinin yapmay(cid:214) üzerine ald(cid:214)(cid:248)(cid:214) kesinle(cid:251)mi(cid:251) bir karard(cid:214)r. Sonra biz Allah’a kar(cid:251)(cid:214) gel- mekten sak(cid:214)nm(cid:214)(cid:251) olanlar(cid:214) kurtar(cid:214)r, zalimleri de orada diz üstü çökmü(cid:251) olarak b(cid:214)rak(cid:214)- r(cid:214)z. Ayetlerimiz kendilerine apaç(cid:214)k okundu(cid:248)u zaman inkar edenler inananlara: “Bu iki tak(cid:214)m(cid:214)n hangisinin makam(cid:214) daha iyi ve yeri daha güzeldir?” derler. Onlardan önce nice nesilleri yok ettik ki, onlar varl(cid:214)kça ve gösteri(cid:251)çe bunlardan daha üstündüler”(18 Mer- yem/68-74) ayetlerinde belirtilen dirili(cid:251)i inkar eden ve Allah’(cid:214)n ayetlerine kar(cid:251)(cid:214) ç(cid:214)kan kafirlerin ba(cid:248)lam(cid:214)d(cid:214)r. Ayet de bu ayetler aras(cid:214)nda olup onlardan sözetmektedir.72. ayette Allah’a kar(cid:251)(cid:214) gelmekten sak(cid:214)nm(cid:214)(cid:251) olanlar(cid:214)n kurtar(cid:214)lmas(cid:214) da ate(cid:251)in içinden ç(cid:214)karmak veya üzerinden geçerken ate(cid:251)e dü(cid:251)mekten korumak de(cid:248)il, iman ve salih amelleriyle hesab(cid:214)n ard(cid:214)ndan ate(cid:251)e u(cid:248)ramadan kurtarmakt(cid:214)r. Çünkü Al- lah’a kar(cid:251)(cid:214) gelmekten sak(cid:214)nm(cid:214)(cid:251) olanlar/müminler, ahiret hayat(cid:214) sürecini olu(cid:251)- turan dirili(cid:251), mah(cid:251)erde toplanma, amel defterlerinin verilmesi, amellerin tar- t(cid:214)lmas(cid:214), hesab(cid:214)n görülmesi ve cennete yahut cehenneme gidi(cid:251) a(cid:251)amalar(cid:214)n(cid:214)n hiçbirisinde korku ve hüzün ya(cid:251)amayacaklar ve do(cid:248)rudan cennete gidecek- lerdir. Dolay(cid:214)s(cid:214)yla müminlerin cehenneme girmeleri ve oradan ç(cid:214)kar(cid:214)lmalar(cid:214) yahut s(cid:214)rattan geçerken içine dü(cid:251)mekten korunmalar(cid:214) sözkonusu de(cid:248)ildir. Sadece kafirler bu a(cid:251)amalar(cid:214)n hepsinde korku ve hüzün ya(cid:251)ayacaklar, ate(cid:251)e girecek- ler ve temelli orada kalacaklard(cid:214)r. Nitekim t(cid:214)pk(cid:214) Meryem/71. ayetteki gibi, 21 Enbiya/98. ayette de “Ey kafirler, sizler ve Allah’(cid:214)n d(cid:214)(cid:251)(cid:214)nda tapt(cid:214)klar(cid:214)n(cid:214)z cehennem odunusunuz, oraya mutlaka geleceksi- niz” denilerek geli(cid:251) anlam(cid:214)ndaki “vurûd” kelimesi kullan(cid:214)lmaktad(cid:214)r.71. ayetin aralar(cid:214)nda bulundu(cid:248)u ayetlerin ba(cid:248)lam(cid:214) tamamen cehennemlik kafirler oldu- (cid:248)u halde, müminlerin kurtulu(cid:251)unu belirten ayet s(cid:214)rf bunlar aras(cid:214)nda geçti(cid:248)i için çevirmenler ve tefsirciler taraf(cid:214)ndan müminler de cehennemin üzerinden geçirilmekte ve cehennemden kurtar(cid:214)lmaktad(cid:214)r. Oysa bu çeviri ve aç(cid:214)klama- lar yanl(cid:214)(cid:251)t(cid:214)r. 184 • Eskiyeni 28/Bahar 2014 M. Öztürk, “(Ey kafirler)! (cid:249)stisnas(cid:214)z hepiniz Cehennemi boylayacaks(cid:214)n(cid:214)z. Bu, rabbi- nin kesinle(cid:251)mi(cid:251) hükmüdür” (cid:251)eklinde do(cid:248)ru çevirmekte ve cehenneme gelecekle- rin yaln(cid:214)zca kafirler oldu(cid:248)unu (cid:251)öyle belirtmektedir: “Bu ayetteki “minkum” kelimesi genellikle bütün insanlara te(cid:251)mil edilmekte ve bu yorum tüm insanlar(cid:214)n cehenneme u(cid:248)rayaca(cid:248)(cid:214) (cid:251)eklinde bir inanca temel olu(cid:251)turmaktad(cid:214)r. Müminlerin Cehenneme u(cid:248)ramas(cid:214) ise halk aras(cid:214)nda “s(cid:214)rat köprüsü” diye bilinen kavramla izah edilmektedir. Akaid ve Kelam kitapla- r(cid:214)ndaki tan(cid:214)mlara göre sözkonusu köprü cehennemin üzerinde bulunmakta- d(cid:214)r. Müminler bu köprüden rahatl(cid:214)kla geçecek, kafirler ise a(cid:251)a(cid:248)(cid:214)ya dü(cid:251)ecektir. Böylece bütün insanlar cehenneme (cid:251)u veya bu (cid:251)ekilde u(cid:248)ram(cid:214)(cid:251) olacakt(cid:214)r. An- cak bu ayetin özellikle sibak(cid:214) dikkate al(cid:214)nd(cid:214)(cid:248)(cid:214)nda “minkum” lafz(cid:214)n(cid:214)n bütün in- sanlara de(cid:248)il, kafirlere yönelik oldu(cid:248)u rahatl(cid:214)kla anla(cid:251)(cid:214)l(cid:214)r. Nitekim (cid:249)bni Abbas ve (cid:249)krime gibi müfessirler de bu görü(cid:251)tedir (bkz. Taberi, Camiu’l-Beyan, 8/366)”(Kur’an(cid:214) Kerim Meali, Meryem/71. ayetle ilgili dipnot). M. Öztürk bunu söylerken ondan sonraki 72. ayette geçen ve ‘sonra’ anla- m(cid:214)na gelen ‘summe’ kelimesinin birtak(cid:214)m zevat(cid:214)n k(cid:214)raatlerine göre ‘orada’ anlam(cid:214)na gelen “semme’ olarak okundu(cid:248)unu söyleyerek ayeti ona göre çe- virmektedir. Oysa yukar(cid:214)da belirtti(cid:248)imiz gibi baz(cid:214) k(cid:214)raatlerle kelimeleri de(cid:248)i(cid:251)- tirmek son tahlilde kitab(cid:214) tahrif etmek oldu(cid:248)undan kabul edilmesi mümkün de(cid:248)ildir. Bunun yerine, hesaptan sonra kafirlerin cehenneme gönderilmesini, ard(cid:214)ndan da müminlerin azapla yüzle(cid:251)meden cennete gönderilmesini anla- mak gayet mümkündür. Arap dilinde vurûd, hayvanlar(cid:214)n su içmek için suyun ba(cid:251)(cid:214)na gelmeleri anla- m(cid:214)ndad(cid:214)r. Z(cid:214)dd(cid:214), suyun ba(cid:251)(cid:214)ndan ayr(cid:214)l(cid:214)p gitmek anlam(cid:214)ndaki mu(cid:248)âdra’d(cid:214)r Ayette kullan(cid:214)lan “vâriduha” kelimesi, hayvanlar(cid:214)n suyun ba(cid:251)(cid:214)na geldi(cid:248)i gibi kafirlerin de cehenneme geleceklerini ve bunun Allah’(cid:214)n verdi(cid:248)i kesin bir ka- rar oldu(cid:248)unu benzetme yöntemiyle anlatmaktad(cid:214)r. Nitekim ayetin sonunda “Zalimleri içinde çökmü(cid:251) olarak b(cid:214)rak(cid:214)r(cid:214)z” denilerek müminlerin cehennemin içinde olmayacaklar(cid:214) ve kafirlerle beraber ortak bir durumda bulunmayacak- lar(cid:214) söylenir. (cid:249)lginçtir, ayet, “müminleri kurtar(cid:214)r(cid:214)z” dedi(cid:248)i halde, ayeti yorum- layanlar müminlerin de cehenneme gelece(cid:248)ini, hatta cehenneme girdikten sonra oradan kurtar(cid:214)laca(cid:248)(cid:214)n(cid:214) söylerler. Oysa Allah “Sizi alev saçan bir ate(cid:251)ten sak(cid:214)nd(cid:214)rd(cid:214)m, ona ancak bedbaht olanlar girer. Allah’tan korkan ise ondan uzak tutula- cakt(cid:214)r” (92 Leyl/15-16) buyurmaktad(cid:214)r. Müminlerin cehennemin ba(cid:251)(cid:214)na gelmeleri veya üzerinden geçmeleri bir yana, onun u(cid:248)ultusunu bile duymayacaklar(cid:214)n(cid:214) “Kendilerine en güzel mükafat verdi(cid:248)imiz ki(cid:251)ilere gelince, i(cid:251)te bunlar cehennemden uzak tutulurlar. Bunlar onun u(cid:248)ultusunu duy- mazlar, gönüllerinin diledi(cid:248)i nimetler içinde ebedî kal(cid:214)rlar”(21 Enbiya/101-102) ayetlerinde Kur’an aç(cid:214)kça belirtir. (cid:249)brahim Sarm(cid:214)(cid:251)/Baz(cid:214) Ayetlerin Çevirisi ve Yorumlanmas(cid:214) Üzerine-2 • 185 29- Taha/15: “K(cid:214)yamet kesinlikle kopacak. Vaktini gizliyorum ki herkes pe- (cid:251)inde ko(cid:251)tu(cid:248)unun kar(cid:251)(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) görsün” (Elmal(cid:214)l(cid:214), R. (cid:249)hsan Eliaç(cid:214)k, (cid:250)aban Piri(cid:251), Mustafa Y(cid:214)ld(cid:214)z, Mahmut Öztürk), “Evet, belirlenmi(cid:251) vakit yoldad(cid:214)r. Olur ki onu gizlerim. Her ki(cid:251)i çabas(cid:214)na göre kar(cid:251)(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) görsün diye”(M. Hamidullah), “K(cid:214)yamet günü mutlaka gelecektir. Herkes pe(cid:251)inde ko(cid:251)tu(cid:248)u (cid:251)eyin kar(cid:251)(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) bulsun diye neredeyse onu (kendimden) gizleyece(cid:248)im” (TDV Heyet), “Çün- kü zaman(cid:214)n(cid:214) gizli tutmu(cid:251) olsam da, herkese (hayattayken) pe(cid:251)inden ko(cid:251)tu(cid:248)u (cid:251)eylere göre hak etti(cid:248)i kar(cid:251)(cid:214)l(cid:214)k verilebilsin diye, son saat mutlaka gelecektir” (M. Esed), “K(cid:214)yamet vakti gelmektedir. Herkes kendi i(cid:251)ledi(cid:248)inin kar(cid:251)(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214) ile cezaland(cid:214)r(cid:214)ls(cid:214)n diye neredeyse onu gizleyece(cid:248)im” (T. Koçyi(cid:248)it), “(Duru(cid:251)ma Saati) mutlaka gelecektir. Herkesin, pe(cid:251)inde ko(cid:251)tu(cid:248)u i(cid:251)lerle cezalanmas(cid:214) için, neredeyse onu gizleyece(cid:248)im” (S. Ate(cid:251)), (cid:251)eklinde çevrilen ayetin do(cid:248)u çevirisi, “Çabas(cid:214)n(cid:214)n kar(cid:251)(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) herkesin görmesi için elbette k(cid:214)yamet saati gelecektir, bu o kadar kesindir ki söylememe bile gerek yoktur” (cid:251)eklinde olsa gerektir. M. (cid:249)slamo(cid:248)lu, “Her ne kadar zaman(cid:214)n(cid:214) (herkesten) gizli tutmu(cid:251)sam da, her- kese çabas(cid:214)n(cid:214)n kar(cid:251)(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214) verilsin diye son saat kesinlikle gelecektir” (cid:251)eklinde çevirirken, (yine bkz. A. (cid:250)ener-C. Sofuo(cid:248)lu-M. Y. Yüce Kur’an), Mustafa Öztürk, “Onun vaktini gizli tutmay(cid:214) diledim, zira herkes dünyada yap(cid:214)p etti(cid:248)inin kar- (cid:251)(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) o gün görsün istedim” (cid:251)eklinde çevirir ve ilgili dipnotunda herkesin yapt(cid:214)- (cid:248)(cid:214)n(cid:214)n kar(cid:251)(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) görmesi için k(cid:214)yametin kopmas(cid:214)n(cid:214)n kesin oldu(cid:248)unu, zaman(cid:214)- n(cid:214)n ise kesin olarak gizli tutuldu(cid:248)unu söyleyerek ayeti buna göre çevirmek gerekti(cid:248)ini belirtmektedir. Elmal(cid:214)l(cid:214), S. Ate(cid:251), R. (cid:249)hsan Eliaç(cid:214)k, T. Koçyi(cid:248)it, (cid:250)aban Piri(cid:251), M. Sait (cid:250)im(cid:251)ek ve onlar gibi çevirenlerin “Vaktini gizliyorum ki herkes pe(cid:251)inde ko(cid:251)tu(cid:248)unun kar(cid:251)(cid:214)- l(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) görsün” ifadelerinde bir kapal(cid:214)l(cid:214)k veya çarp(cid:214)kl(cid:214)k bulunmaktad(cid:214)r. Sanki herkesin pe(cid:251)inde ko(cid:251)tu(cid:248)unun kar(cid:251)(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) görmesi için k(cid:214)yamet saatinin gizli tutulmas(cid:214) gerekiyormu(cid:251) gibi bir anlam ortaya ç(cid:214)kmaktad(cid:214)r. Oysa herkesin pe- (cid:251)inde ko(cid:251)tu(cid:248)unun kar(cid:251)(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) görmesi için k(cid:214)yamet saatinin belirli/aç(cid:214)k olmas(cid:214) daha etkili olabilir. Gizli olmas(cid:214)n(cid:214)n bu gerekçeye ba(cid:248)lanmas(cid:214) makul görün- memektedir. Bunun yerine, k(cid:214)yamet saatinin gizlilili(cid:248)i kesin olmakla beraber her an gelebilece(cid:248)i, onun için herkesin yapacaklar(cid:214)n(cid:214) ona göre yapmas(cid:214) ve te- tikte beklemesi gerekti(cid:248)i söylenseydi daha makul ve anla(cid:251)(cid:214)l(cid:214)r olurdu. TDV’n(cid:214)n mealinin “... Herkes pe(cid:251)ine ko(cid:251)tu(cid:248)u (cid:251)eyin kar(cid:251)(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) bulsun diye neredeyse onu (kendimden) gizleyece(cid:248)im” ifadesindeki mant(cid:214)k ise anla(cid:251)(cid:214)l(cid:214)r gibi de(cid:248)ildir. Üs- telik bu anlam(cid:214)n (cid:249)bni Mesud’a ait oldu(cid:248)u da söylenir (Bkz. M. (cid:249)slamo(cid:248)lu, ayetle ilgili 4. not). Di(cid:248)erlerinin söyledi(cid:248)ini k(cid:214)smen payla(cid:251)makla beraber, Al- lah’(cid:214)n k(cid:214)yamet saatini neredeyse kendisinden bile gizlemesinin ne anlam(cid:214) ola- bilir ki?! Kendisinin bile bilmedi(cid:248)i bir olaydan söz etmesi zaten aklen sözkonusu olamaz. Çünkü kendisi böyle bir (cid:251)eyi/olay(cid:214) bilmez olur. Ne yaz(cid:214)k 186 • Eskiyeni 28/Bahar 2014 ki ne demek istedi(cid:248)i anla(cid:251)(cid:214)lmayan ve mant(cid:214)k tutarl(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214) bulunmayan ifadelerin basmakal(cid:214)p kullan(cid:214)lmas(cid:214) meallerin ço(cid:248)unda gördü(cid:248)ümüz bir olumsuzluktur. 30- Taha/96: Bu ayet, “Samiri: “Onlar(cid:214)n görmedikleri bir (cid:251)ey gördüm ve o sana gelen elçinin bast(cid:214)(cid:248)(cid:214) yerden bir avuç avuçlad(cid:214)m. Bunu ziynet e(cid:251)yas(cid:214)n(cid:214)n eritildi(cid:248)i potaya att(cid:214)m. Nefsim böyle yapt(cid:214)rd(cid:214)” dedi” (20 Taha/96) (H. Atay). “O da: Ben onlar(cid:214)n görmediklerini gördüm. Zira, o elçinin izinden bir avuç (toprak) al(cid:214)p onu (erimi(cid:251) mücevherat(cid:214)n içine) att(cid:214)m. Bunu böyle nefsim bana ho(cid:251) gösterdi” (Diyanet/Heyet, Elmal(cid:214)l(cid:214)), “Samiri: Ben onlar(cid:214)n görmediklerini gördüm. Musa’n(cid:214)n ö(cid:248)retisinden bir k(cid:214)sm(cid:214)n(cid:214) att(cid:214)m. Bence böylesi daha do(cid:248)ru” dedi” (R. (cid:249)hsan Eliaç(cid:214)k, A. (cid:250)ener-C. Sofuo(cid:248)lu-M. Y(cid:214)ld(cid:214)r(cid:214)m), “Ben, dedi, On- lar(cid:214)n görmediklerini gördüm, bu yüzden o elçinin bast(cid:214)(cid:248)(cid:214) yerden bir avuç al(cid:214)p att(cid:214)m...” (M. Sait (cid:250)im(cid:251)ek) (cid:251)eklinde çevrilmekte ve bu elçinin Cebrail oldu(cid:248)u anlat(cid:214)lmaktad(cid:214)r. Nitekim M. Sait (cid:250)im(cid:251)ek, Samiri’nin gördüm demesi uydurma oldu(cid:248)undan bu izin Musa’n(cid:214)n veya Cebrail’in ayak izi olmas(cid:214) önemli de(cid:248)ildir, derken, Mahmut K(cid:214)sa, mealinde “Melek Cebrail’in sana geldi(cid:248)ini gördüm” (cid:251)eklinde aç(cid:214)kça belirtir. Hamidullah da dipnotta Samiri’nin gördü(cid:248)ü (cid:251)eyin Cebrail oldu(cid:248)unu söyler. Yine “O dedi ki: “Ben (bu) i(cid:251)e onlar(cid:214)n bakmad(cid:214)klar(cid:214) bir gözle bakt(cid:214)m. Bu nedenle de Elçi’nin (inanç sisteminden) etkili bir parça- y(cid:214) çekip ald(cid:214)m ve kald(cid:214)r(cid:214)p att(cid:214)m. Zira güdülerim beni böyle yapmaya sevketti” (M. (cid:249)slamo(cid:248)lu), “Ben onlar(cid:214)n/(cid:249)srailo(cid:248)ullar(cid:214)n(cid:214)n göremedi(cid:248)i baz(cid:214) (cid:251)eyleri gör- düm. Gerçi ben elçinin (senin) din anlay(cid:214)(cid:251)(cid:214)ndan bir (cid:251)eyler ö(cid:248)rendim ve fakat onlar(cid:214) reddettim, (cid:249)çimden böyle yapmak geldi” (Mustafa Öztürk) (cid:251)eklinde çevrilen ayetin do(cid:248)ru çevirisi herhalde (cid:251)öyle olmal(cid:214)d(cid:214)r: “Onlar(cid:214)n görmedi(cid:248)ini ben gördüm ve elçinin/senin yapt(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214)n bir benzerini yapt(cid:214)m, can(cid:214)m böyle istedi, dedi”. Anla(cid:251)(cid:214)ld(cid:214)(cid:248)(cid:214) kadar(cid:214)yla Samiri’nin gördü(cid:248)ü (cid:251)ey, asa mucizesi ba(cid:251)ta olmak üzere Firavun’a ve kavmine Hz. Musa’n(cid:214)n gösterdi(cid:248)i ve halk(cid:214)n birer gerçek olarak gördü(cid:248)ü mucizeleri bir nevi sihir/gözba(cid:248)c(cid:214)l(cid:214)(cid:248)(cid:214) olarak görmesi, halk(cid:214)n bunu kavramad(cid:214)(cid:248)(cid:214) halde kendisinin kavrad(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) ve Musa’n(cid:214)n yolundan giderek onun gibi ola(cid:248)anüstü bir i(cid:251) yaparak gerçek tanr(cid:214)n(cid:214)n Musa’n(cid:214)n söyledi(cid:248)i Allah de(cid:248)il, buza(cid:248)(cid:214) oldu(cid:248)unu halka göstermek istemesi ve buza(cid:248)(cid:214)y(cid:214) bunun için yap- t(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) anlatmas(cid:214)d(cid:214)r. K(cid:214)saca, Musa’n(cid:214)n bu yolu kulland(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) sand(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) ve onu taklit ederek can(cid:214)n(cid:214)n istedi(cid:248)i bir (cid:251)eyi yapt(cid:214)(cid:248)(cid:214)n(cid:214) söylemektedir. Ama meal yazarlar(cid:214) ve tefsirciler, putperest Samiri’nin Cebrail’i nas(cid:214)l görebi- lece(cid:248)ini dü(cid:251)ünmeden i(cid:251)in içine Cebrail’i ve onun aya(cid:248)(cid:214)n(cid:214)n bast(cid:214)(cid:248)(cid:214) yeri, oradan al(cid:214)nan bir avuç topra(cid:248)(cid:214), ziynet e(cid:251)yas(cid:214)n(cid:214), potay(cid:214), eritmeyi, inanç sistemini, hatta Cebrail’in at(cid:214)n(cid:214) vb. mitolojiler katarak ayeti kuyumcunun ve helkeltra(cid:251)(cid:214)n atöl- yesine çevirmektedir. Oysa belirtti(cid:248)imiz gibi ayette, Samiri’nin gözba(cid:248)c(cid:214) bir

Description:
gördüğü mucizeleri bir nevi sihir/gözbağcılığı olarak görmesi, halkın bunu kavramadığı halde yapmak, ne Kur'an'la, ne de akıl ve insafla bağdaşır.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.