Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS) Haziran 2014 Haziran 2014 Yıl 7, Sayı XVIII, ss. 185-221. Year 7, Issue XVIII, pp. 185-221. DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh499 BALASAGIN-BURANA AÇIK HAVA MÜZESİ VE ARAP HARFLERİYLE YAZILMIŞ MEZAR TAŞLARI Bilal YILDIZ Özet Balasagın şehri, (Türkçe kaynaklarda Balasagun olarak belirtilen şehrin adı, Kırgızca´da Balasagın şeklinde ifade edilmektedir. Şehir, günümüzde Kırgızistan sınırları içinde olması nedeniyle çalışmada Balasagın şekli tercih edilmiştir.) uzun bir süre Karahanlılara başkentlik yaptıktan sonra, Moğol tahribatına maruz kalmamasına rağmen, henüz sebebi bilinmeyen nedenlerden dolayı terk edilmiş ve içinde barındırdığı kültür hatıralarının büyük bir çoğunluğu zaman içersinde tamamen yok olmuş ve çok az bir kısmı da günümüze orijinal özelliklerini kaybederek ulaşmıştır. Şehirdeki Karahanlılar´dan kalma mimarî eserler, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Rus bilim adamları ve arkeologların ilgisini çekmeye başlamış ve bu konudaki ilk ilmî eserler ile kazılar yine Rus uzmanlar tarafından gerçekleştirilmiştir. 1917 Sosyalist Ekim Devrimi´nden sonra, Balasagın şehrinin sembolü olan Burana minaresini yıkılmaktan kurtarmak için zemininin restorasyon işleri 1927 yılında başlamış, nihai çalışmalar ise, 1970-1974 yılları arasında yapılmıştır. Restorasyon çalışmaları bittikten sonra Burana arazisi, Açık Hava Müzesi haline getirilerek Kırgızistan topraklarındaki İslam öncesi ve sonrası eski eserler burada toplanmıştır. Bu çalışmalar kapsamında, Çarlık Rusya´sı ve daha önceki dönemlerden kalma Arap harfleri ile yazılmış bazı mezar taşları da, açık alanda sergilenmiştir. Biz bu çalışmada, Balasagın şehrinin Türk tarihi açısından önemini, şehrin sembolü olan Burana minaresinin XX. yüzyıl başlarından günümüze kadar geçirdiği onarım sürecini, müze arazisinde sergilenen arkeolojik anıtları ve özellikle Arap harfleriyle yazılmış olup da incelenmesine izin verilen mezar taşlarını tanıtmayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: Karahanlı, Balasagın, Burana, Minare, Mezar taşı. Yrd. Doç. Dr., SDÜ İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi Bölümü. Bilal Yıldız Balasagin-Burana Open Air Museum and Tombstones Scripted With Arab Alphabet Abstract Balasagın city (name of the city, which is mentioned in Turkish sources as Balasagun, is told as Balasagın in Kirghiz. As the city is in Kyrgyzstan today, Balasagın is used in the study.) was capital city of Karahanlilar State for long time. Although it was not exposed to Mongol invasions, because of unknown reasons, it was deserted and cultural heritage in the city was mostly destroyed in the course of time, and very little of them reached our age losing their originality. Architectural works of Karahanlilar attracted Russian scientists and archaeologists’ interest in the second half of 19th century and the first scientific works and excavations were carried out by Russian experts. After 1917 Soviet October Revolution, to prevent Burana Minaret, which is the symbol of Balasagın, from collapsing, restoration of its base started in 1927 and completed between 1970-1974. After restoration was completed, Burana field was converted into open air museum, where pre and post-Islam works were gathered. With these works, tombstones, which were scripted with Arab alphabet and date from Tsarist Russia and before it, were exhibited in the open air museum. In this study, we aim at introducing Balasagın City’s importance in view of Turkish history, Burana Minaret’s restoration process since the beginning of 20th century, archeological monuments displayed in the museum and especially Arab scripted tombstones which are allowed to be examined. Key Words: Karahanli, Balasagin, Burana, Minaret, Tombstone. Giriş Günümüzde Kuzey Kırgızistan´da yerleşik yeni şehirlerden biri olan Tokmok şehrinin güneybatısında harabeleri bulunan Burana tarihî şehrinin1 tevarüs ettiği Balasagın şehri, eski Türk tarihi açısından en önemli şehirlerden biridir. Şehrin geçmişi M.Ö. IV. yüzyıla dayanmaktadır.2 Emevî Devleti´nin 750 yılında yıkılmasından sonra 766 yılında zayıf bir durumda bulunan Batı Göktürk Kağanlığı, Karlukların istilasına uğramıştır. Ancak, Karluklar bu başarılarından sonra Batı Göktürk Kağanlığı toprakları üzerinde kuvvetli bir devlet kuramamıştır. Yabgu unvanını taşıyan hükümdarları Talas şehrinde oturmuş ve Karlukların bir kısmına hâkim olabilmiştir. Yani Karluklar siyasî bakımdan birlik sahibi olamamıştır. Onların ve batı komşuları Oğuzların İslâm 1 Tınçtıkbek Çorotekin, “Kırgızistan Cumhuriyeti”, Türkler (Ed. Hasan Celâl Güzel vd.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, c. XIX, s. 465. 2 Emel Esin, “Orduğ (Başlangıçtan Selçuklular Kadar Türk Hakan Şehri)”, Türkler (Ed. Hasan Celâl Güzel vd.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, c. III, s. 135. [186] Balasagın-Burana Açık Hava Müzesi Arap Harfleriyle Yazılmış Mezar Taşları ülkelerine karşı yaptıkları tek şey, yağma akınları olmuştur.3 766 yılında Türgiş hâkimiyetine de son veren Karluklar, Türgiş´lerden boşalan İrtiş ırmağının güneyinde Balasagın, Tokmok (Suyab) ve Talas yöresine yerleşerek Arslan İl- tirgüg zamanında Batı Göktürk hakanlığı topraklarında hâkimiyet kurmuşlardır. Başkent olarak Balasagın´ı seçen Karluklar,4 Ötüken´in üstünlüğünü kabul etmişler ve siyasî bir isim olarak da “Türkmen” adını kullanmışlardır. O dönemde Karluk yabguları, hâkimiyetin “kutlu Ötüken ülkesi” ile sıkı alakası inancını korumuşlar ve soylarını Göktürk hâkan ailesi, Aşina sülalesine bağlamışlardır. Bu inançlarının bir göstergesi olarak, 840 yılında Uygur hakanlığını ortadan kaldıran Kırgızların hâkimiyetini dikkate almadan, Karluk yabgusu Bilge Kül Kadır Kagan, Türk hâkanlarının“meşrû halefi” sıfatı ile kendisini “Bozkırların kanûnî/töresel hükümdarı” ilan ederek Kara Han unvanını almış ve merkez olarak da Balasagın (Kara-ordu=Kuz-ordu=Kuz- uluş)´u seçmiştir.5 Karahanlıların ilmî açıdan çok net olmayan başlangıç döneminde belirlenebilen ilk kağan Bilge Kül Kadır Han´dır. Onun iki oğlundan Arslan Han Bazır “büyük kağan” sıfatı ile Balasagın´da, Kadır Han Oğulcak ise “orta kağan” olarak Taraz´da devleti idare etmiştir.6 Oğulcak´ın vefatından sonra yerine yeğeni Arslan Han Bazır´ın oğlu Satuk Buğra geçmiş ve bu şekilde Satuk Buğra Han “ortak hükümdar” statüsünü almıştır. Satuk Buğra Han´ın iktidarı Karahanlılar (840-12127) için bir dönüm noktası olmuştur. Muhtemelen bu hükümdar, Karahanlılara sığınan Ebû Nâsır (Hâce Ebu´n-Nasr Sâmânî) adlı bir Sâmânî prensinden veya bir İslâm sûfisinden Müslümanlık hakkında bilgi almış ve etkilenerek Müslüman olmuştur. Müslüman olduktan sonra da Abdulkerim ismini almıştır.8 942 yılında Karahanlı hanedanı idaresindeki gayrimüslim Türkler, Balasagın´ı ele geçirmişlerdir. Bir müddet sonra Karahanlı hükümdarı Satuk 3 Faruk Sümer, “Oğuzlar”, Türkler (Ed. Hasan Celâl Güzel vd.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, c. II, s. 309-310. 4 Ahmet Taşağıl, “İslam Öncesi Devrede Orta Asya´da Yaşayan Türk Boyları”, Türkler (Ed. Hasan Celâl Güzel vd.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, c. II, s. 338. 5 Şevket Koçsoy, “Türk Tarihi Kronolojisi”, Türkler (Ed. Hasan Celâl Güzel vd.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, c. I, s. 99. 6 Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, TTK Basımevi, Ankara, 1993, s. 19. 7 Nesimi Yazıcı, İlk Türk-İslâm Devletleri Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 7. Baskı, Ankara, 2008, s. 130. 8 Osman Çetin, Türk-İslâm Devletleri Tarihi, Düşünce Kitabevi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2010, s. 13. [187] Bilal Yıldız Buğra Han, Müslüman gönüllülerin desteği ile Balasagın´ı tekrar geri almıştır.9 Ancak Satuk Buğra Han, 959 yılında Doğu Karahanlı Hükümdarı Büyük Hakan Arslan Han´la yapmış olduğu Balasagın Savaşı´nda ölmüştür.10 Türk imparatorluk geleneğinde görüldüğü üzere, Karluk-Karahanlı Hanlığı ikili bir yönetim kurmuştur. Merkezi, yani en yükseği temsil eden doğu kağanı, “Arslan Kağan” (arslan=lion=Çiğil´in unvanı) unvanını almış ve ülkenin batısındaki yardımcısı da “Buğra Kağan” (buğra “erkek deve”=Yağma´nın totemi) olarak çağrılmıştır. X. yüzyılda Arslan ve Buğra Hanların ülkesi Tianshan´ın batı ve ortası ile Doğu Türkistan´ın kuzeybatı bölgesini kapsamakta olup, operasyonlarının baş üssü de Çu vadisindeki Balasagın olmuştur.11 Balasagın şehri, Semerkant, Uzgend (Özkent) ve Kaşgar ile birlikte Karahanlılara başkentlik yapmıştır.12 Karahanlı hanedanı içindeki iktidar mücadelelerinde Balasagın, batı hanlığı ve doğu hanlığı arasında sık sık el değiştirmiştir.13 Yaklaşık 1041/1042´den itibaren Karahanlı Nasr İlig Han´ın iki oğlu Muhammed ve İbrahim arasında Karahanlı Devleti, Hocend sınır kabul edilerek Doğu-Batı şeklinde ikiye ayrılmıştır. Talas, İsficâb, Şaş [Taşkent], Doğu Fergana, Semireci, Kaşgar, Yarkend ve Hoten, Doğu Hanlığı sınırları içinde kalmıştır. Bu bölünmeden sonra Büyük Kağan olan Doğu Hanlığı´nın başkenti Balasagın olmuştur.14 Buğra Kara Han (Ortak Hakan) ise, Kaşgar veya Taraz [Talas]´da ikamet etmiştir.15 Isık Göl´ün batısında kurulan Balasagın şehrinin dörtgen bir planı vardır. Ancak bu dörtgenin bir kenarına duvar yapılmamış, buradan geçen bir akarsuyun oluşturduğu doğal koruma sınırından faydalanılmaya çalışılmıştır.16 Şehir plan olarak, eski Soğd´un meskûn yerleri üzerinde meydana gelmiş şehirleri temsil etmiştir. Bu şehirler mimari ahenklerine göre, Maveraünnehir 9 Reşat Genç, “Karahanlılar Tarihi, “ Türkler (Ed. Hasan Celâl Güzel vd.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, c. IV, s. 448. 10 Oktay Aslanapa, “İlk Müslüman Türk Devletlerinde Kültür ve Sanat”, “ Türkler (Ed. Hasan Celâl Güzel vd.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, c. VI, s. 17. 11 Juten Oda, “Hangisi Karahanlıların Kökeni; Uygurlar mı, Yoksa Karluklar mı?” Türkler (Ed. Hasan Celâl Güzel vd.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, c. II, s. 257. 12 Yılmaz Can, “Anadolu Öncesi Türk Kenti”, Türkler (Ed. Hasan Celâl Güzel vd.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, c. III, s. 153. 13 Genç, a.g.m., s. 450-451. 14 Merçil, a.g.e., s. 24; Çetin, a.g.e., s. 17. 15 Çetin, a.g.e., s. 19. 16 Can, a.g.m., s. 151. [188] Balasagın-Burana Açık Hava Müzesi Arap Harfleriyle Yazılmış Mezar Taşları [Aşağı Türkistan] şehirlerine uymakta ve kaleden, şehristandan ve az çok gelişmiş rabattan oluşmaktadır. Fakat bu şehirler aynı zamanda yerleşik hayata henüz geçmemiş göçebelerin geçici olarak oturduğu şehir ve Türk hanlarının bulundukları konak, karargâhları olmuştur. Bunlar şehrin eski merkezi olan şehristan topraklarında değil, şehir civarlarında, dik açılı plana sahip, müstakil duvarlarla çevrili, kudretli, müstahkem kapılara ve savaş kulelerine sahip yeni sahalarda oturmuşlardır. XII. yüzyılda Balasagın´ın hayat merkezi de eski şehristanda değil, onun doğusunda yer alan savunma tabyasıyla çevrelenmiş doğu kısmında olmuştur.17 1. Balasagın Adının Menşei Balasagın adının menşei ile ilgili olarak Kırgız şecere uzmanı E. [Esenkul] Törökanuulu, Burana Muzeyi Cana Balasagın adlı eserinde aşağıdaki hususları belirtmiştir: Tarihçilerin belirttiğine göre, 3 bin yıl önce günümüzdeki Türkistan´dan Altay, Sincan´a kadar Uygur, Uğuz (Öğüz)18 devleti olduğu söylenmektedir. Bu devletin başında Uğuz (Öğüz) Han olduğu halde halk Kut19 (Buddı) dinine inanmıştır. Kut´u; altından, kurşundan, Samara nehrinin (şimdiki Zerefşan) 17 Gülnisa Aynakulieva, “Fergana´da Yerleşim Yerleri”, Türkler (Ed. Hasan Celâl Güzel vd.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, c. V, s. 385. 18 Uğuz (Öğüz) kelimesi Türkiye Türkçesi´nde Oğuz olarak bilinmektedir. Alıntı yaptığımız Kırgızca kaynakta Uğuz (Öğüz) şeklinde geçmesi nedeniyle, çalışmanın devamında kaynaktaki şekline sadık kalınmıştır. 19 Kut; Türkçenin en eski kelimelerinden birisi olup, tarih boyunca birçok anlam kazanmıştır. Kut, her şeye girebilen ve ilâhî nitelik kazandıran sihir gibi bir şeydir. Şamanizm´de ruh veya can anlamında kullanılmıştır. Eski Türk ve Moğollar´da Kut´un semadan bir nur olduğuna inanılmaktaydı. Kut´un bilgisiz, iyi ahlâkını kaybeden kimselerden uzaklaştığı kabul edilmiştir. Ayrıca Orhun yazıtlarında Kut, tanrı anlamında da kullanılmıştır. Kut´un en yaygın ve belirgin anlamı, devlet veya siyasi hâkimiyettir. Orhun yazıtlarında “Tanrı yarlıgadığı için kut´ım” şeklinde geçen ifade Hakan anlamına gelmektedir. Eski Türk hukuku ile ilgili en önemli kaynaklardan birini oluşturan Yusuf Has Hacib´in ünlü eserinin ismi “Kutadgu Bilig”in de buradan geldiği bilinmektedir. Adı geçen eserin içersinde de Kut kelimesi, devlet ve siyasi hâkimiyet anlamında sık sık kullanılmıştır. Osman Kaşıkçı, “Eski Türklerde Devlet Başkanlığı- Hakanlık”, Türkler, (Ed. Hasan Celâl Güzel vd.), Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2006, c. II, s. 889. Ayrıca sözlüklerde: 1. Uğur, baht, bahtiyarlık, talih, devlet; 2. Mutluluk, saadet; 3. İlâhî feyiz, ilâhî tecelli, ilâhî lütuf; 4. Gökten ya da ilâhî bir kaynaktan yayılmış sıvı, hayat suyu, rahmet, bereket; 5. Devlet idaresi kudret ve salahiyeti ve bu kudreti haiz olan şahsın kutsal sayılan şevketi, üstün güç, haşmetpenah, hazret; 6. Görkem, saygınlık, azamet, yücelik, ululuk; 7. Ahiret mutluluğu, kutsama, takdis, rahmet; 8. Koruyucu melek, evrensel güç; 9. Unsur (ağaç, toprak, su, ateş, maden); 10. Kutlu, mübarek; 11. Tanrısal güç; 12. Yazgı gibi, anlamlara gelmektedir. [189] Bilal Yıldız başındaki mavi taştan yaptırarak ona tapmışlardır. Nehrin başına şehir yaparak onu Samarkan [Semerkant] diye isimlendirmişler ve bu yeri ziyaret etmişlerdir. Bu şehir, Uğuz halkının merkezi olmuştur. Mavi taştan yapılan Kutu´ya (Budda´ya), Uğuz (Öğüz) Han uğurlu olsun diye Kutu ismini vermiştir. Bu nedenle “İsmi söylenince Kutu sevinir, Kutu sevinirse insan sevinir” şeklinde söylenti kalmıştır. Uğuz Han döneminde Türk milletinin; Kırgız, Kıpçak, Kazak, 19 kabile Konurat, 12 kabile Tayçık, 7 kabile Celden, Türkmen, Mangıt, Katagan vb. kabileleri vardır. Uğuz Han´ın devlet olarak sahip olduğu toprakların sınırları Hazar Denizi, İdil (Volga), Opol20 Nehirleri, Ural Dağları´nın yaylalarından, Doğu´da Irtış, Yenisey nehirleri, Koton, Urumçi, Manas şehirleri, Hindistan, Altay ve İran`ı kapsamaktadır. O dönemde Uğuz ile İran arasında savaş olmuş, M.Ö. 250 yılında İran´ın Firudin isimli komutanı Uğuz topraklarını ele geçirerek, Salim isimli oğlunu yönetici yapmış ve o da Semerkant´a yerleşmiştir. İşgal nedeniyle Semerkant´tan ayrılan Uğuz kabilelerinin ziyaret edecek yerleri kalmayınca, Kırgız Milleti´nin Oroz adlı hanı, Taşkent´ten yukarı (o zaman Taşkent şehri yoktur, bu göç yaklaşık 340´lı [M. Ö. 240 olmalı] yıllara denk gelmektedir) 30 km uzaklıkta Sır Derya Nehri´nin kenarına karargâh kurarak, mavi taştan ev yapıp bunu Kutu diye yeniden değiştirmiştir. O zaman Uğuz kabileleri ittifak içindedir. Kırgız´ı Oroz, Kazak´ı Tarak, Kıpçak´ı Barman, 19 kabile Konurat´ı Sarıbiy, 12 kabile Tayçık´ı Turta adlı kahraman, 7 kabile Celden´i Celden adlı kahraman, Türkmen´i Aytak, Mangıt´ı Colon, Katagan´ı Ercan adlı hanlar idare etmektedirler. O dönemde Oroz Han´ın eşi bir erkek çocuk doğurmuş ve ona Otor ismini vermiştir. Aynı dönemde Kıpçak hanı Barman´ın da bir erkek çocuğu dünyaya gelmiş ve ona Toktor ismini vermiştir. Oroz Han, o dönemin yöneticileri içersinde en akıllısı olup, bütün Uğuzlarca tanınan ermiş bir kişidir. Bu kişi Semerkant´ı İranlılar´dan almayı hedeflemiştir. Uğuzların içindeki güçlü Kıpçak hanlığının yönetimini ele alıp, Barman´ın oğlu ile kendi oğlunu arkadaş yapmıştır. Bundan sonra da oğlu Otor´a 19 kabile Konurat´ın hanı Sarı Bey´in kızı Raziya´yı eş olarak almıştır. Uğuzlar barış ve birlik içinde Otor´u, 20 Opol: Günümüzde Çin sınırları içinde kalan Çin´deki Kırgızların yaşadığı bölge, Ak Too [Ak Dağlar] bölgesi. Opol-Mustag Ata şeklinde de geçmektedir. Elmira Huribayeva (Doç. Dr.), Kırgızistan Celal-Abad İktisat ve Girişimcilik Üniversitesi Kırgız Dili Öğretim Üyesi (SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Mevlana Değişim Programı Misafir Öğretim Üyesi). 07.04.2014 tarihinde yapılan görüşme. [190] Balasagın-Burana Açık Hava Müzesi Arap Harfleriyle Yazılmış Mezar Taşları Cazak´ın21 yöneticisi olarak seçmişler ve genç olmasına rağmen ona Noyan22 unvanını vermişlerdir. Dolayısıyla Sarı Bey ile Otor´un yönetimi altında Uğuz hanlıkları birleşerek, yüz yıldan fazla Semerkant´ı elinde tutan İranlıları yenmişler ve Semerkant´ı geri almışlardır. Semerkant´ı ele geçirdikten sonra bütün Uğuz halkı toplantı yapıp, Otor´u Kağan (hanların hanı olarak) seçmişlerdir. Daha sonra Otor Han, Otor isimli şehri kurup, on Uğuz halkının tümünü yönetmiştir. Otor Han, Raziya eşinden Urkör ve Barakan isimli iki oğlu ile Sanlak isimli bir kızı olmuştur. Barakan, İran, Afganistan, Çin, Mançur ve Moğol toprakları dâhil olmak üzere yönetmiştir. Ondan sonra yönetim oğlu, Âlam ile evli olan Alinçi´ye geçmiştir. Bu da güçlü bir devir geçirmiştir. Bundan sonra çok merhametli Boruke han olup, halka barış ve savaşsız bir hayat yaşatmıştır. Boruke Han´dan sonra meşhur Attila, han olmuştur. O da çok toprakları ele geçirmiş, Tuna´dan geçerek Balkanlara ve Orta Avrupa´ya kadar sefer düzenlemiştir. O tarafta kışın soğuğuna dayanamayıp hasta olan ve vatanını özleyerek eriyen halkın bindikleri atlar da açlıktan ölmüş ve büyük bir yokluğa kapılmışlardır. Atilla Han kendisi de hastalanmış ve ihtiyatlı, ilerisini gören danışmanı falcı Karatölök´ün elini tutarak: “[Bu askerî sefer] Benim adım çıksın [duyulsun] diye yapılan işti, arzu ettiğime ulaştım. Tek kutsal arzum, ordum halka sağ salim ulaşsın yeter. Halkıma söyle, kahramanları bin, beyi tek olsa halk olur; kahramanı bir, beyleri bin ise halk olamaz. Buna tutunsunlar.” diye vedalaşarak vefat etmiştir. Attila Han´dan sonra onun oğlu Karaç han olup, yetersizliğinden büyük Uğuz Devleti dağılmış ve kendi halkı Karaç´a karşı çıkarak onu öldürmüştür. Bundan sonra Otor Han´ın torunları bir birlerine düşmanlık etmiştir. Kazak, Kırgız ve Mangıtlar sürgün edildikleri bir dönemde Ceti-Suu-Talas, Çüy, İle, Isık-Köl, Kara-Tal, Kök-Suu ve Lepsi´ye gelip yerleşmişlerdir. Barakan´ın torunlarından Kalıy Bey´in Sagın ve Araş diye iki oğlu dünyaya gelmiştir. Sagın küçük yaşta çok güçlü olup, on iki yaşında halkla konuşmuş ve Balasagın olarak isimlendirilmiştir. Balasagın, büyük atası 21 Caz(s)ak: Bir serdarın maiyetindeki savaşçı müfrezesi. K. K. Yudahin (Çev. Abdullah Taymas), Kırgız Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1988, c. I, s. 184; Ordu, asker, askerî birlik. Kenan Koç, Ayabek Beyniyazov, Vehbi Başkapan, Kazak Türkçesi Türkiye Türkçesi Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara, 2003, s. 166. 22 Noyan: Moğollar´da ve İlhanlı devlet teşkilatında, küçük yaştaki sağlıklı ve gürbüz çocuklardan seçilerek savaşlarda ve hükümdar nezdinde eğitilip yetiştirilen ve yaptıkları hizmet ölçüsünde saygınlık kazanan komutanlara verilen unvan; emir. Yaşar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2007, c. IV, s. 3564. [191] Bilal Yıldız Barakan´ın eskiden sahip olduğu toprakları gezmek istemiş ancak buna babası Kalıy Bey ve annesi Aysuluu, genç çocuğa bir şey olur düşüncesiyle izin vermemiştir. Balasagın´ı durdurmak için, Kazak Abak Bey´in kızı Bağlan ile evlendirmişler ve bu evlilikten Taşı adlı oğlu olmuştur. Ondan sonra Balasagın on yedi yıl halk içinde gezerek kötülük ile iyiliği, aç ile toku, zayıf ile şişmanı, gelişmiş şehir ile harabe olmuş şehri, gelişmiş halk ile çökmüş halkı görüp geri dönmüştür. Döndüğünde babası ile istişare ederek; “şehir kurup halkı oluşturmazsak olmaz, okuma-yazmayı öğrenip, ilim öğretmezsek olmaz, düşmana karşı asker oluşturup halkı korumazsak olmaz, eski atalarımızın karargâhı Otor´u (Otrar) ele geçirmezsek olmaz” diyerek, şimdiki Burana´nın olduğu Tokmok´un yukarısındaki Kalmak hanları, Boroldoy ve Boom´la savaşarak o toprakları ele geçirmiş ve oraya yeni bir şehir kurmuştur. İşte yeni kurulan bu şehre, kurucusundan dolayı “Balasagın” ismi verilmiştir. Balasagın şehrinin güney-batı tarafına Sagın´ın kardeşi Araş, “kutu” yaparak Isık-Ata Araşan şehrini kurmuştur, burası halkın ziyaret edeceği yer olmuştur. Balasagın´ın yönetimi altında Otor şehri düşmanlardan boşalarak giden talih geri, önceki Otor Han´ın dönemindeki Uğuzlara gelmiştir. Balasagın, Otor´da büyük bir toplantı yaparak halk huzur içinde olsun diye Uğuz boylarının olduğu yerleri; Ürgenç Hanlığı, Sarayçük Hanlığı ve Otor Hanlığı şeklinde üç hanlığa ayırmıştır: Otor´a Balasagın, Ürgenç´e Tayçakhan ve Sarayçük´e de Adelet adlı hanlar yönetici olarak seçilmiştir. Bu toplantıda Taşıg´a Beyarslan diye askeri birlik komutanı unvanı verilmiştir. Balasagın´ı idare eden Otor Hanlığı yönetimine Yedi Suu Kırgızları, Kazaklar, Mangıtlar, Naymanlar ve diğerleri girmiştir. Balasagın, kendi döneminde Türk halkını (bütün Uğuzları) yükseltmek ve geliştirmek amacıyla büyük bir emek vermiştir. Karakol, Narın, Çatkal, Alay, Özgön, Çandalaş, Aksı ve diğer yerlere şehirler kurup, halkını yerleştirmiş, kültürü yükseltmiş, Otor Hanlığı´na Uygur yazısıyla okul açmıştır. Otor Hanlığı´na Balasagın´dan sonra oğlu Taşı, han olmuştur. Taşı doğduğu günden itibaren seçilmiş oğul olup, on yaşında kırk yiğidi idare etmiş, iri vücutlu ve büyük atası Otor Han gibi taş yaran bir yiğit olmuştur. Kalmak hanlarını yıkmada tek başına çıkarak büyük rol oynamıştır. Taşı 17 yaşına gelip, yiğit olduğunda büyük babası Kalıy Bey, babası Balasagın onu Karaça Bey´in en küçük kızı, Maktum ile evlendirmişler ve bu evlilikten Belek isimli erkek oğul doğmuştur. Büyüyüp yiğit olduktan sonra atalarının geleneklerini devam ettiren Belek, hanlık hâkimiyetini yürütmüştür. Tam o dönemde (678 yıllarında) İslâm [192] Balasagın-Burana Açık Hava Müzesi Arap Harfleriyle Yazılmış Mezar Taşları dini yayılmaya başlamış ve Araplar ilerleyerek Türkistan´a saldırmıştır. Araplar, Hazar denizinden Aral, Buhara, Semerkant´a kadar ele geçirmiştir. Bunun üzerine Belek Han, 20 Oğuz boyundan asker toplayarak Semerkant´ı almaya hazırlanmış ancak Araplara yardım edenler çok olduğu için yapılan savaşta vefat etmiştir. Araplar, Ürgenç Hanlığını yendikten sonra Amuderya [Seyhun]´nın yukarı tarafında Harezm şehrini kurmuşlar ve bölgeyi Harezm Hanlığı diye adlandırmışlardır. Doğu tarafına ise, İsar, Gölep´ten başlayıp Buhara, Semerkant, Fergana`yı katıp Maveraünnehir [Aşağı Türkistan] Hanlığı denilmiştir. Bu hanlığın merkezi Buhara olmuştur. Otor şehrini almak için Müslim`in oğlu Kuteybe gelmiş ve Kuteybe, Otor´u yakmış Balasagın şehrini ise yıkmıştır. Kuteybe, Türkistan´ı 704 – 715 yıllarında tamamen ele geçirmiştir. X. yüzyılda Balasagınlı Türkler İslâm dinini kabul etmiş ve şehir, XI. yüzyıldan XIV. yüzyıla kadar Çüy kenarındaki Müslüman Türklerin en önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Şehir bu dönemde esas itibariyle Kaşkar´daki Buğra Han´ın yönetiminde kalmıştır.23 Balasagın şehrinin Türkistan´daki diğer şehirlerden farkı, Cengiz Han askerlerinin saldırılarından zarar görmemesidir. Moğollar bu şehre, diğerlerinin tersine Gobalık (iyi şehir) diye yeni bir isim vermişlerdir.24 2. Balasagın Açık Hava Müzesi ve Arkeolojik Anıtlar Müze, Sarı Özön Çüy bölgesindeki Tokmok şehrinin 12 km güney tarafında eski Burana şehir kalıntılarının bulunduğu mekânda kurulmuştur.25 Müzenin içinde bulunan Burana minaresi, Kırgızistan´ın en ünlü arkeoloji anıtları içerisinde yer almaktadır. Burana minaresinin olduğu yere, Balasagın şehrinin kalıntıları denilmektedir.26 Çiğil boyundan olan Karahanlılar, X–XII. yüzyıllarda Orta Asya [Türkistan] ve Kazakistan bölgesinde hâkimiyet kurmuşlardır. Tyan–Şan´da yaşayarak, X. yüzyılın ikinci yarısında çok az zaman içerisinde İli Nehri´nin doğu sahilinden, Amu Nehri´nin batı tarafına kadar büyük bir toprak parçasını 23 E. [Esenkul] Törökanuulu, Burana Muzeyi Cana Balasagın, Tokmokskaya Tipografiya, Tokmok, 1993, s. 10-13. 24 Esenkul Törökanov, RespublikalıkArheologiya-Arhitekturalık Burana Muzey-Kompleksi& Respublikanskiy Arheologo-Arhitekturniy Muzey-Kompleks Başnya Burana, 2. Baskı, Frunze [Bişkek], 1989, s. 3-4. 25 Törökanov, Burana Muzey-Kompleksi, s. 3. 26 Törökanuulu, Burana Muzeyi, s. 3. [193] Bilal Yıldız ele geçirmişlerdir. Bu devletin karargâh şehirlerinden biri de, Balasagın şehri olmuştur. Şehir, Karahanlılar tarafından X. yüzyılın ortasına doğru kurulmuştur.27 Şehirde hayat XIII-XIV. yüzyıllara kadar devam etmiş, ancak bu dönemde eskisi gibi önemi kalmamıştır. Şehirdeki hayatın yavaş yavaş çökmesiyle halk şehri terk etmeye başlamıştır. Binalar harabelere dönüşmüş ve şehirde hayat XV. yüzyılda tamamen durmuştur. Böylece bir zamanlar Karahanlıların karargâh şehri olan Balasagın adı unutulup gitmiştir. Bunun nedeni hâlâ belli değildir. Ancak istihkâm yapılarının kalıntıları (EK 17) ile muhteşem minaresi, eski Karahanlıların merkezinin sessiz kanıtı gibi durmaktadır.28 Burana minaresinin bulunduğu şehrin büyüklüğü hakkında yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda, arkeolog P. N. Kojomyako şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Minarenin bulunduğu şehrin kalıntıları geniş bir alana sahiptir. Şehir ilk başta iki bölümden oluşmaktadır. Birinci merkezî bölüm kale olup, dört köşeli planda kurulmuş, sahası 36 hektar alana sahiptir. Bunun korunma duvarı 570 x 600 m uzunluğunda olup, kalın blok şeklinde tuğlalardan örülmüştür. İkinci bölümü ise, kalenin dışında 25–30 km²´lik alana sahip şehirdir. Bu alana şehirde yaşayan esnafların, sanatkârların ve çiftçilerin evleri yapılmıştır. Bu alanın etrafı 20 km´ye varan uzunlukta iki sıra kale duvarı ile çevrilmiştir. Şehir içerisinden su akmış ve bu su, yakındaki dağdaki kaynaklardan su boruları ile (EK 3) getirilip, şehrin her tarafına verilerek su ihtiyacı karşılanmıştır. Ayrıca şehir üzerinden meşhur Büyük İpek Yolu kervanları geçmiştir.”29 Müze arazisini çeviren eski kale duvarının planı dörtgen şeklinde, dünya yönlerine göre [doğu-batı, güney-kuzey şeklinde] istikamet verilmiştir. Şu anki koruma altına alınan kale harabesinin yüksekliği 3-4 m olup (EK 17), ilk yapıldığındaki yüksekliğinin 8–10 m kadar olduğu tahmin edilmektedir. Duvarları çamurdan yapılmış, alt tarafının kalınlığının 7,5 m kadar olup, yukarı doğru çıkıldıkça duvarın kalınlığı incelmiştir. Duvarın dış tarafına kaleyi desteklemek için 30–40 m aralıklarla birçok bekçi kulesi kurulmuştur. Dörtgen kalenin içinde X–XIV. yüzyıllarda yapılan binalar, pişirilmiş tuğladan ve normal tuğlalardan inşa edilmiştir. Onların bazı kalıntılarını 27 Törökanov, Burana Muzey-Kompleksi, s. 3. 28 Törökanov, Burana Muzey-Kompleksi, s. 4. 29 Törökanuulu, Burana Muzeyi, s. 5-6. [194]
Description: