ebook img

Babili düşlemek - Richard Brautigan PDF

198 Pages·2003·1.3 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Babili düşlemek - Richard Brautigan

Richard Brautigan Babili Düşlemek Dreamig of Babylon türkçesi: çetin şan, banu ırmak Richard Brautigan (1935,Washington,Takoma - I984,Bolinas, Marin County) Beat kuşağı ile 60’ların karşı-kültürü arasında köprü kuran yazarlardan biri olan Brautigan, 19 yaşında Frisco’ya yerleşmiş ve Beat ekibinin şiir toplantılarına takılmaya başlamıştı. Beat olayının belli başlı adamlarıyla tanıştığı bu dönemde sadece şiir yazıyordu. Kendi parasıyla yayınlattığı kitaplarını sokaklarda satıyor, bazen de güzel kızlara armağan ediyordu. 1961 yılında karısı ve çocuğuyla birlikte ikinci elden satın aldığı bir Plymouth’ın arkasına taktığı karavanla, Idaho nehirlerinin kıyılarında kurduğu kamplarda yazmaya başladı. Doğaya duyduğu derin saygı ve doğanın bağrında münzevi hayatı seçişi onu Amerikan pastoral geleneğine bağlayacaktı 60larda yazdığı ve dönenim ruh halini yansıtan romanlarıyla karşı-kültürün en popüler yazarlarından biri oldu. Beat'lerin Kuzebatılılar diye adlandırılan kolu içerisinde değerlendirilen Brautigan’ın romanlarını diğerlerinden ayıran aşın duyarlı olan ve kolay kırılan kahramanlarının dünyaya hakim olan kaos karşısında yalnızlığa çekilmeleridir. 70'lerin sonlarında büyük ölçüde okur kaybına uğradı ve ruhsal bir bunalımla birlikte alkol dozunu artırmaya başladı. O dönemde sadece Japonya'da popülerliğini koruyordu ve sözü geçen yılların büyük bölümünü Tokyo’da ve Montana'daki çiftliğinde geçirecekti. 1984 vılmda küçük bir balıkçı köyü olan.. Bolinas’a yerleşti. Eve kapandı. Uyuyamıyor ve sınırsızca içiyordu. Duyarlılığı bu hayatı kaldıramayacak kadar keskinleşmişti. Dostlarıyla “ava çıkıyorum" diye vedalaştıktan 3 hafta sonra cesedi bir özel dedektif tarafından Bolinas’taki evinde bulundu. Başına kurşun sıkarak intihar etmişti. iyi haberler, kötü haberler 2 Ocak 1942 günü, hem iyi, hem de kötü haberler getirdi. Önce, iyi haberler: yetersiz olduğumu ve II. Dünya Savaşı’na asker olarak katılamayacağımı öğrenmiştim. Kendimi asla vatan hainiymişim gibi hissetmedim, çünkü beş yıl önce İspanya’da kendi II. Dünya Savaşı’mda mücadele ettim. Bunun kanıtı olarak kıçımdaki bir çift kurşun deliğini gösterebilirim. Kıçımdan niye vurulduğumu asla anlayamayacağım. Zaten bu, berbat bir savaş hikâyesiydi. Kıçınızdan vurulduğunuzu anlattığınızda, insanlar size bir kahraman olarak bakmaz. Sizi ciddiye almazlar ama bu, hiçbir şekilde benim problemim değildi. Amerika’nın geri kalanı için başlayan savaş, benim için bitmişti. Şimdi de kötü haberler: Silahımda hiç kurşunum yoktu. Silahıma ihtiyaç duyduğum bir davayı daha yeni almıştım ama kurşunlarım tükenmişti. Daha sonra gün içinde ilk defa buluşacağım müşterim silahımla gelmemi istemişti; aklındaki şeyin boş bir silah olmadığını çok iyi biliyordum. Ne yapacaktım? Bir sentim bile yoktu ve San Francisco’daki kredim sıfırı tüketmişti. Kirası ayda sadece sekiz papel olduğu halde eylül ayında ofisimden ayrılmak zorunda kalmıştım ve artık işlerimi kirasını iki aydır ödeyemeden yaşadığım, Nob Hill’deki ucuz apartmanın giriş koridorundaki jetonlu telefondan hallediyordum. Ayda otuz papellik kirayı bile karşılayamıyordum. Ev sahibem, benim için Japonlardan daha büyük bir tehtid oluşturuyordu. Herkes Japonların San Francisco’ya gelip tepelerden aşağı gidip gelen kablolu vagonları kullanmaya başlamalarını bekliyordu ama ben, inanın kıçımdaki ev sahibemden kurtulabilmek için Japonların bölgesine bile geçebilirdim. Apartman merdivenlerinin tepesinde durup bana; “Kiram ne cehennemde, seni beleşçi herif!” diye bağırırdı. Her zaman, çimento biriketleri için düzenlenen güzellik yarışmasında birincilik ödülünü kazanabilecek olan bedenini kaplayan dağınık bir bornoz giyerdi. “Bütün ülke savaşta ve sen kahrolası kiranı bile ödeyemiyorsun!” Yanında Pearl Harbor’un ninni gibi kalacağı bir sesi vardı. “Yarın,” diye yalan söylerdim ona. “Yarın, g.tüne girsin!” diye yeniden bağırırdı. Yaklaşık olarak altmış yaşlarındaydı, beş kez evlenmiş ve beş kez de dul kalmıştı: şanslı orospu çocukları. Apartmana nasıl sahip olduğuna gelince. Kocalarından biri bırakmıştı. Merced’in dışında yağmurlu bir gecede, arabası rayların üzerinden geçerken stop ettiğinde Tanrı ona bir iyilik yapmıştı. Seyyar bir fırça satıcısıydı. Tren, arabasına çarptıktan sonra, insanlar onun ve fırçalarının arasında hiçbir fark bulamamıştı. İnsanların, tabutunun içine onun parçaları olduğuna inanarak fırçalarının bir bölümünü de koyduklarını ve onlarla birlikte gömüldüğünü düşünüyorum. Uzun süre önceki kiramı ödediğim o günlerde kadın bana oldukça dostça davranır ve dairesine kahve ve donut ikram etmek için davet ederdi. Ölü kocaları üzerine konuşmayı seviyordu, özellikle su tesisatçısı olanı hakkında. Onun sıcak su radyatörlerini ne kadar iyi tamir ettiğini anlatmaktan hoşlanıyordu. Onun hakkında konuşurken diğer dört kocası daima arka planda kalırdı. Sanki evlilikleri bulanık bir akvaryumda gerçekleşmiş gibiydi. Hatta tren çarpan kocası bile üzerinde konuşmaya çok fazla layık değildi, ama sıcak su radyatörlerini tamir eden kocası hakkında konuşmaya doyamıyordu. Sanırım kadının sıcak su radyatörünü de çok güzel tamir ediyordu. Kadının sunduğu kahve her zaman çok hafif, donutlar da hafif bayat olurdu çünkü onları birkaç blok ilerdeki California Sokağı’nda bir fırından, bir önceki günün ucuzlamış malları arasından alırdı. Bazen onunla oturur kahve içerdim, çünkü yapacak başka hiçbir şeyim olmazdı. İşler yeni aldığım bu dava dışında olabileceği kadar yavaştı ve fakat bir araba kazasına karışıp mahkeme dışında kapatılan hesaptan elde ettiğim bir miktar param vardı. Böylece, birkaç ay önce ofisimi bırakmış olmama rağmen kiramı hâlâ ödeyebiliyordum. 1941 Nisan’ında sekreterimin işten ayrılmasına izin vermiştim. Bunu yapmaktan nefret ettim. Benimle çalıştığı beş ay boyunca onu kovmaya çalışmıştım. Dost canlısıydı ama onunla güç bela iyi bir ilişki kurmuştum. Ofiste birkaç kez öpüşmüştük ama hepsi buydu. Onu postalamak zorunda kaldıktan sonra bana ayrılacağını söyledi. Bir akşam onu aradım; bana telefondan bazı keskin sözler fırlatmıştı: “. . . ve iyi öpüşemeyen biri olman dışında, sen berbat bir dedektifsin. Başka bir iş denemelisin. Otellerde oda hizmetçiliği senin için oldukça uygun olabilir.” KLİK İyi, peki... Domuz gibi bir kıçı vardı zaten. Onu işe almamın tek nedeni Çin Mahallesi’nin bu tarafındaki en düşük ücretle çalışmasıydı. Temmuz ayında ise arabamı sattım. Neyse, işte şimdi de silahımın kurşunları yoktu, alacak param da yoktu, kredim yoktu ve rehin bırakılabilecek hiçbir şeyim yoktu. Açlık aniden Joe Louis* gibi mideme çalışmaya başladığı sırada San Francisco’da, Leavenworth Sokağı’ndaki ucuz apartman dairemde oturmuş bu olaylar üzerine düşünüyordum. Mideme üç sıkı sağ yumruk ve buzdolabına doğru yöneldim. Bu büyük bir hataydı. İçine baktım ve içindeki balta girmemiş orman bitkileri kaçmayı deneyince hızla kapattım. İnsanların benim durumumda nasıl yaşabileceklerini bilmiyordum. Apartman dairem o kadar kirliydi ki geçenlerde yetmiş beş vatlık ampüllerimi yirmi beş vatlık ampüllerle değiştirmiştim, böylece onları görmüyordum. Bu lüks bir şeydi, ama yapmak zorundaydım. Allahtan dairemde hiç pencere yoktu, yoksa gerçekten başım belaya girebilirdi. Apartmanım öylesine loştu ki bir apartmanın gölgesi gibi görünüyordu. Hep böyle mi yaşamıştım, merak ediyordum? Demek istediğim, bir annem olmalıydı, bana çok para kazanmamı, kendime dikkat etmemi ve çoraplarımı değiştirmemi söyleyen biri olmalıydı. Ben de söylediklerini yapardım ama sanırım çocukken bir tür alıklığım vardı, anlayamazdım. Bunun bir nedeni olmalı. Orada, buzdolabının yanında dikiliyor, bundan sonra aklıma sıkı bir fikir geldiğinde ne yapmam gerektiğini

Description:
Gerçekten'de bagajda ölü bir fahişenin cesedi vardı. Malumunuz ya da değil; Richard Brautigan, Beat Kuşağı ve sonrasında gelen Hippi sürecinin bayrak yazarlarından biri, biri derken başlıcası. Dönemin -yani buhran sonrası dönemin- kurtuluş vaat etmese de insanların sarılmaktan v
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.