Azra Erhat(ONK) Altıncı Basım: Ağustos 1996 ISBN975-14-0391-X Remzi Kitabevi A.Ş. Selvili Mescit S. 3 34440 Cağaloglu-lstanbul Tlf: 522 7248 - 522 0583, Fax: 522 9055 ONSOZ MYTHOS VE MYTH0L0G1A İlkin Söz vardı, der Kitap. Bunu Platon duysa, söz mü, hangi söz, diye sorar. Çünkü eski Yunan dilinde söz kavramını vermek için bir değil, üç sözcük vardır: Biri "mythos", öbürü "epos", üçüncüsü "logos". Mythos söylenen veya duyulan sözdür, masal, öykü, efsane anlamına gelir. Ama mythos'a pek güven olmaz, çünkü insanlar gördüklerini, duyduklarını anlatırken birçok yalanlarla süslerler. Bu yüzdendir ki Herodot gibi bir tarihçi mythos'a tarih değeri olmayan güvenil mez söylenti der, Platon gibi bir filozof da mythos'u gerçeklerle ilişkisiz, uydur ma, boş ve gülünç bir masal diye tanımlar. Epos daha değişik bir anlam taşır: Belli bir düzen ve ölçüye göre söylenen, okunan sözdür, epos insana tanrı ar mağanıdır, güzelim süslü sözleri bir araya getirerek büyüler dinleyicilerini bir ozan. Ozanın sözünü tanımlayan epos böylece şiir, destan, ezgi anlamına gel miş ve o gün bugün epik ve epope diye Batılı dillerin hepsinde yerini almıştır. Mythos'la epos arasında ilkinden bir yakınlık vardır, mythos söylenen sözün, anlatılan öykünün içeriği ise, epos da onun doğal olarak aldığı ölçülü, süslü ve dengeli biçimidir. Epos ne kadar güzelse, mythos o kadar etkili olur, epos'la mythos'un bu başarılı evlenmesidir ki, ilkçağdan kalma efsanelerin ürün vere ve re günümüze dek yaşamasını ve mythos kavramının çağlar ve uluslararası bir ni telik kazanarak ölmezliğe kavuşmasını sağlamıştır. Ama bir de logos vardı. Onun sözcüğünü başta Herakleitos olmak üzere lon- ya düşünürleri eski deyimiyle "physiologoi", yani doğa bilginleri yapmıştır. On lara göre logos gerçeğin insan sözüyle dile gelmesidir. Logos bir yasal düzeni yansıtır, insanın bedeninde ve ruhunda bir logos bulunduğu gibi, evrenin ve do ğanın da logos'u vardır. Logos insanda düşünce, doğada kanundur, her yerde ve her şeyde vardır, ortaklaşa ve tanrısaldır. Logos'u bulmak, sırlarını göz önüne sermek, insan sözüyle dile getirmek düşünürün asıl ödevidir. Logos kavramıyla açılan bu çığır dosdoğru bilime varmış, öyle ki logos-logia bugün herhangi bir araştırma dalında bilgini ve bilimi dile getirmek için kullanılan birer ek olmuştur. Mythos'la epos uyumlu bir bütün içinde birleştikleri halde, onlarla logos ara sında ilkinden ve gün geçtikçe kesinleşen bir karşıtlık baş göstermiştir. Birbirine zıt iki akım almış yürümüştür. Ege kıyılarında filiz veren destanlar, övgüler, ezgi lerin yanında, gene tonya'da doğup gelişen bilim kolları: Fizik Tiatematik, yer ve gök bilimi, tarih ve coğrafya. Bilginler mythos'un uydurduğu epos'un dile ge tirdiği tanrı masallarını hor görür, yerdikçe yerer, evreni ve insanı anlatmakta bu türün yalancı ve zararlı yollara saptığını ileri sürer dururlar. Ne var ki evren tanımını dile getirmek için bu bilginlerin çoğu da epos biçimine, yani destana özgü heksametron ölçüsüne başvurmaktan alamazlar kendilerini. Yalnız Herak leitos düzyazıyla dile getirir düşüncesini. Platon'un tutumu daha da ibret vericidir. Homeros'u tanrılar üstüne yalanlar uydurdu, topluma zararlı efsaneler düzdü-diye suçlamakla başımızı şişiren bu fi lozof "Devlet", ya da "Gorgias" gibi en önemli dialoglannın sonunda gerçeğin gerçeğini, tanrılar katındaki hakikati gözümüzün önüne sermek, fiziküstü kanıt larla tanımlamak istedi mi, bir mythos uydurur. Ne yapsın ki mythos'tan ayrı düşünemez, düşüncesi mythos kalıbına kendiliğinden girer. Mythos Yunan dü şüncesiyle özdeştir denebilir hem yalnız Yunan mı, insan düşüncesi ve onun ürettiği dille özdeş olsa gerek ki, Homeros'tan bugüne dünya sanatçıları mythos'u kendilerine tükenmez bir esin kaynağı olarak almışlardır. Ama "mythologia" sözcüğünde mythos'la logos'un, karşıt bu iki kavramın birleştiğini görmüyor muyuz? Mythologia efsaneler bilimi anlamına gelmez mi? Hem gelir, hem de gelmez. Erken ilkçağda "mythologein" diye bir fiil vardır, masal anlatmak demektir, sözlü gelenekle dilden dile aktarılan efsanelerin ozan- larca sürdürülmesini de belirtir. Mythologia kavramı da aynı anlama gelir. Hem masal ve efsanelerin toplandığı kitap için, hem de ilkçağın sonlarında "mytho- graphos", yani mythos yazarı denilen derleyicilerin yaptığı iş için kullanılır. Ama mythologia bugün taşıdığı geniş ve kapsayıcı anlama gelmemiştir ilkçağın hiçbir döneminde. Mythos, çok tanrılı bir dinin tanrıları üstüne anlatılan efsane, mythologia da bu efsanelerin bir araya geldiği kitap olduğuna göre, mythologia ilkçağın din kitabı olmak gerek, oysa değildir ve hiçbir zaman olmamıştır. Çün kü bu efsaneler İnanç - tek tanrılı dinlerde söz konusu edilen inanç - düzeyine yükselmemiştir. Sözlü ya da yazılı yazın ve sanat kollarının hepsinde durmadan konu edinilip işlenen ve işlendikçe değişen mythos'lar ne kadar ozan, yazar, sa natçı varsa, o kadar biçim almış, bu nedenle hiçbir zaman belli bir dinin tek kita bı halinde toplanamamıştır. Böyle bir çeşitlilik, böylesine öğreti ve yöntem yok luğu, bu tür başıboşluk, özgürlük ve özerklik başka hiçbir din ve efsanelerinde görülmemiştir. İlkçağ mythos'u layiktir, din adamının değil, sanatçının uğraşıdır, onun anlamı, yön ve biçimi din alanında verilmez, sanat alanında verilir. Asıl ya ratıcısı da sözdür ve söz ustasıdır. Mythos, epos, giderek logos bile birleşmişler dir onun doğup gelişmesine. Gerçekle ilişkisi olup olmadığına gelince, mythos'un gerçeğini sözün dışında aramak boşunadır. Asıl gerçek insan sözü nün içinde, özünde, şiirindedir. Bunu anladığı içindir ki, ilkçağ insanı sözle birbi rinden renkli, büyüleyici ve inandırıcı yapıtlar yaratabilmiş ve sözün bir kitap içinde donmasını önleyerek, çağdan çağa, insan kanı gibi sıcak sıcak akmasını, böylece canlılığını sonsuzluğa dek aktarmasını sağlamıştır. MYTHOS YARATICILARI Herodot der ki, tanrı soylarını sayıp döken, tanrılara adlarını veren, niteliklerini tanımlayan ve efsanelerini anlatan, Homeros'la Hesiodos'tur. Yani çok tanrılı ilkçağ dininin yaratıcıları, peygamberleridir onlar demeye getirir. Ne var ki bu yaratıcılığın neye yarayacağını bilmez, bilemez Herodot. Yunan mythos'unun yazına vurulması, evet, Homeros ve Hesiodos'la başlar, ama orada kalmaz, Ho meros'la Hesiodos'un yarattıkları tanrı soylarına ve efsanelerine - ki bu konuda ilk iki yaratıcının bile söyledikleri birbirini tutmaz - ekler, katkılar yapılır, yazın türleri çoğaldıkça mythoslar da yeni anlatımlar ve yorumlarla zenginleşir. Des tan çağını îonya'da da, Yunanistan'da da "melos" denilen lirik şiir türleri izler, çalgı eşliğiyle Irk klflnln, ya da bir koronun söylediği bu ezgilerde de mythos önemli bir yer hıl<ır, "hymnos" denilen övgülerde başlıca konudur. Hele traged ya ile mythos yeniden doğar, tragedya yazarlarının elinde bir daha yitiremeye- cegi bir öz ve anlamla yüklenir: İnsanlık dramının aynası, simgesi oluverir. Ko nusunu gerçek olaylardan alan bir iki tragedya dışında - ki bunlar da büyük tep kiyle karşılanmış ve tutunamamıştır - tragedyanın tek kaynağı mythos'tur. Des tandan tragedyaya tür ve görüş ayrılığının gerektirdiği büyük bir farklılık vardır. Destanda başrolü oynayan tanrılar arka plana itilir, yeni tanrılar, yeni kahra manlar ön plana alınıp tragedya yazarının seyircilerine yaşatmak istediği dra mın gereklerine göre aydınlanır. Dram insan dramıdır ama İpleri gene de tanrı ların elindedir, onları destanda olduğu gibi bir dağın tepesinden savaşı yönetir ya da bir insanın ölüm kalımını tartıya vurur görmeyiz, amaç ve eylemleri saklı kalır, anlaşılmadığı oranda da korkuçtur; tragedya tanrıları, bilerek ya da bilme yerek işlediği bir suç için insanı yıkıma götüren amansız yazgıyı, lanete uğramış bütün bir soyun zincirleme suç ve cezasını simgeler. Tragedyanın bu açıdan aydınlattığı mythos böylece alabildiğine zenginleşir, ama iş bununla da bitmez: Bin bir kent devletine ayrılmış olan Yunanistan'ın her bölgesi yerli mythos'unu yaratmak ve yaşatmak hevesindedir. Koruyucu olarak seçtiği bir tanrı üstüne kendi bölgesiyle İlgili efsaneler uydurmakta ya da olan efsaneleri kendi din ve devlet politikasına göre yorumlayıp değiştirmekte dir. Efsane çemberleri böylece genişledikçe genişler: Troya savaşı çemberine Atina, Thebai, Korinthos çemberleri katılır, Odysseus'un serüvenleri destanına Argonaut'lar destanı eklenir, Dor ırklı boylar lon mythos'unun kişileriyle boy öl çüşecek bir destan kahramanı yaratıp bütün efsanelerini Herakles diye bir yarı tanrının çevresinde toplarlar. Mythos böylece İçinden çıkılmaz girift ve karmaşık bir toplam oluverir. Bu çokluğu aydınlığa kavuşturmak için gerçekten bir mythos bilimine gerek vardır: O sırada, yani Yunan'ın klasik denilen parlak çağı sona erip de yaratıcılığı azaldığı, sanat gücünün tükenmeye yüz tuttuğu Helle- nistik denilen dönemde efsaneleri toplama ve derleme işine girişilir. İskenderiye ve Bergama kitaplıklarının kurulup çalışmaya açıldığı elyazmalarının alabildiğine çoğaltılıp eleştirildiği dönemdir. Bu dönemde türeyen mythos yazarları bir yan dan başta Homeros olmak üzere büyük yazın yapıtlarını şerhler, notlar ve açık lamalarla kopya etmeye, bir yandan da efsaneler toplayıp kitaplar yazmaya ko yulurlar. Bunların efsane derlemeleri bizim için önemli bir kaynaktır. Roma im paratorluğu döneminde de efsane düzme süreci canlıdır. Roma, Yunan mythos'undan esinlenerek kendi din ve mitolojisini kurmak hevesine kapılır. Yunan tanrılarını kendi yerli tanrılarıyla bir tutarak adlarını değiştirir, efsanele rin kimini benimser, kimini atar, kimini yerli efsaneleriyle karşıtım. Ta ilkçağın sonuna kadar bu böyle gider. Yunan-Roma mitolojisi dediğimiz bütün bu kay naklardan ve daha sayamadığımız başkalarından alınmış, toplanmış, özetlenmiş efsane, masal ve öykülerin toplamıdır. AKDENİZ MİTOLOJİSİ Şimdi sorarım size: Mitoloji diye bir kitap yazmaya girişince bu bin bir kaynak arasından hangisini seçip de anlatsın çağdaş bir yazar? Kaldı ki mitoloji deyince başta Yunan-Roma mitolojisi diye bir kavram akla gelir. Bu anlayış da hatalıdır. Aslında bir Akdeniz çevresi efsaneler topluluğu vardır, onu Yunanistan ve Ro ma'ya mal etmemiz, bu efsanelerin Yunanistan ve Roma uyruklu yazarların ka lemiyle Yunanca ve Latince olarak yazılmış olmasından ileri gelir. Oysa bu efsa nelerin çıkış yeri ne Yunanistandır, ne de İtalya, Anadolu'dur, Girit'tir, Mezopo tamya'dır, Fenike, Mısır'dır, ya da bütün bu yerlerdeki sözlü geleneklerin karışı mından ortaya çıkmış bir bütündür. Yunanlı ya da Romalı kaynak yazarlar an lattıkları efsanenin asıl kaynağını araştırmazlar, onu bilseler bile kimi zaman si yasal amaçlar güderek saklarlar, bile bile değiştirirler. Hem ozanlar ve yazarlar özgür müdürler? Kimin için yazdıkları, kime hizmet ettikleri belli olur. En büyük iki destan yazarı buna örnektir: Homeros lonya'lıdır, gönlü Troya'dan yanadır, ama efendileri Troya savaşını kazanmış, Anadolu'nun kilit noktası olan Darda- nos kalesini yıkmış Akhalardır, onları kahraman göstermek zorundadır, oysa asıl insan-kahraman Hektor'dur Ilyada'da. Vergilius ise Augustus çağının kültür politikasına hizmet etmekle görevlidir, Roma'ya bir kahramanlık geçmişi yarat mak amacıyla yazar Aeneis destanını ve Homeros'un tam tersine asıl gücü kuv veti Troyalılarda göstermeye çalışır. Bu açı ve erek farkları mythos anlatımında da farklılıklara yol açar. İkinci bir güçlük mythos anlayışında gün geçtikçe artan değişik görüşlerdir. Son yıllara dek "Yunan mucizesi" diye bir balon uçup dururdu. Batı dünyası in san değerlerinin dile geldiği ve büyük sanat yapıtlarıyla ölümsüzlük kazandığı tek kaynağın Yunan-Roma uygarlığı ve kültürü olduğuna inanırdı. Bu dar görüş lü açıdan bakılınca Yunan mucizesini yaratan asıl kaynak ve etkenlerin ne oldu ğu araştırılmaz, görmezlikten gelinir, bu inancı sarsacak bir bulut ortaya çıktı mı, bile bile ve bilimselliğe aykırı bir tek yönlülükle tartışmaya, giderek kavgaya girişilirdi. Troya'nın Çanakkale yöresinde olmadığını, Schliemann-Dörpfeld- Blegen üçlüsünün gün ışığına çıkardıkları koca uygarlık merkezinin Homeros'un llyada'sıyla bir ilişkisi bulunmadığını ileri sürmekte direnen sözüm ona bilginler bugün bile ortalıkta dolaşır ve kör görüşlerini kitaplara aktarmak yolunu bulur lar. Arkeolojinin son buluşları tarihle ilgili bilim kollarını göz kamaştırıcı bir ışıkla aydınlatmaktadır ama Anadolu arkeolojisi daha yenidir, Hititlere ancak son on, on beş yıl içinde yazılmış kitaplarda yer verilir, yüzyılımızın başlangıcında yayım lanmış bir mitoljide bakarsınız ki Ana Tanrıça Kybele'ye ancak yarım sütunluk bir yer ayrılmıştır. Apollon ya da Artemis'i Türkiye'nin Ege bölgesinde toprak tan çıkarılan anıtların ışığında yorumlamak, değerlendirmek daha hiçbir derli toplu mitoloji kitabına erek ve görev olmamıştır. Kısacası ilkçağın yazılı kaynak larıyla günümüzün buluşlarını bir araya getirerek çok yönlü bir görüşle toplama ya daha pek az bilgin girişmektedir. Bu yolda Halikarnas Balıkçısı çığır açıcı, yol göstericidir, yani Yunan'ı, Türk'ü olmayan, uluslararası tek bilimsel gerçeği ara maya koyulan gerçek bir bilgindir. Onun açtığı yoldan gitmekle birlikte eski ya zın kaynaklarına da hakkını vermek "Mitoloji Sözlüğü" adıyla okuyucuya sundu ğumuz bu kitabın tek amacıdır. Hemen söyleyelim ki bu kitap bir denemedir, eksiklerini, yetersizliklerini bile bile yayımlamaya giriştiğimiz bir deneme. Yukarda sözünü ettiğimiz sorunları bir dereceye kadar çözümleyebilmek için bu "Mitoloji Sözlügü"nü hem bir sözlük, hem de bir antoloji olarak düzenlemek yolunu seçtik. Efsanelik kişilerden kim söz ediyorsa Homeros mu, Hesiodos mu, tragedya yazarları mı, onların anlatımını elden geldiği kadar kendi metinle rinden vermeyi denedik. Burada Türkiye'de Türkçe olarak bulunan kaynakların H çokluğu bizi sevindirdi Tercüme Bürosunun açtığı çığır ve Milli Egitim Bakanlığı nın yayımladığı İlk klasikleri çevirilerinden bu yana çok çalışılmış ve; Yunan- Latin yazınının ana yapıtları bugün okunur bir dille kazandırılmış bulunmakta dır. Daha öteye gidilmiş, mitolojik öyküler ve kişiler Batı yazınına olduğu gibi bi zim de şiirimize konu olmuştur. Bizden önce Türkçe mitolojiler de yayımlanmış tır. Elimize geçenleri çalışmamıza ortak ettik. Bu çapta bir mitoloji sözlüğü bir tek kişinin yapacağı iş değildi. Batı kaynaklı bir tek mitoloji kitabını çevirmek- tense, kendi olanaklarımızla, kendi yazılı kaynaklarımızdan faydalanarak özgün bir deneme yapmayı yeg gördük. Hangi kaynaklardan nasıl faydalandığımızı, bu kitabı nasıl hazırlayıp hangi yöntemlere göre dizdiğimizi kitabın sonuna eklediği miz Sonsöz'de belirtmekteyiz. Okuyucu bu bölümde, sözlüğü nasıl kullanacağını da bulabilecektir. Sözün kısası ben burada tek başıma değil, yapıtları ve çalışmaları elime ge çen birçok yazarlarla birlikte ortaya çıkmak istedim. Bu kaynakları bulmada ve değerlendirmede ister istemez kişisel eğilimlerime göre bir seçme yaptım. Oku yucu bunu bana bağışlasın ve eleştirilerini, yergilerini, önerilerini benden esirge mesin. Çabamın tek ödülü bu olabilir. Borcum büyüktür: En başta hocam Prof. Dr. Georg Rohde'yi anmak isterim. Mythos ve mythologia'nm ne olduğunu, böyle bir çalışmanın bilimsel yollardan nasıl sürdürüleceğini de göstermiştir. Bu kitaptaki "Kybele" maddesini onun 1937'deki Türk Tarih Kongresinde verdiği tebliğe borçluyum. Ama asıl esin kaynağım sevgili ustam ve dostum Halikarnas Balıkçısı'dır. Yurdumuzun eşsiz değerlerine saygıyı ve sevgiyi o aşıladı bana. Çok borçlu olduğum bir kişi de, birlikte çevirdiğimiz llyada ve Odysseia'yı güzelim şiir diliyle Türkçeye kazandı ran arkadaşım A. Kadir'dir. Bu kitap Homeros'la doludur, nasıl olmasın ki Batı uygarlığının ilk ve en büyük ozanı yurttaşımız Homeros burcu burucu Anadolu kokar. Azra Erhat İstanbul, 1972 gonaut'lar seferine katılmış. Kyklop'ları öl A dürdü diye bir yıl Olympos'tan sürülen Apol- lon'u sığırtmaç olarak kullanmış (Apotlon, Kyklop'lar). Pelias'ın kızı Alkestis'e gönül ve Abas. (1) İlyada'da adı geçen Abant'lar bo ren Admetos onu elde etmek için arabasına yuna adını veren kahraman. Poseidon ile su bir aslan; bir de yaban domuzu koşmak zo perisi Arethusa'nun oğlu. runda kalınca Apollon tanrı ona yardım et (2) Aigyptos oğullan amcaları Danaos'un miş ve Admetos Alkestis'i almış, ne var ki dü kızlarıyla zorla evlenince, gerdeğe girdikleri ğün günü Artemis'e kurban kesmeyi unuttu ğu için, tanrıça gerdeğini yılanlarla doldur gece kanları tarafından öldürülürler. Yalnız muş. Apollon Admetos'u bu beladan kurtar Hypermestra kocası Lynkeus'u esirger, ikisi mış, bununla da kalmayıp Admetos'un kade nin birleşmesinden Abas adlı bir erkek çocuk rini de değiştirmeyi başarmış: Kader Adme doğar (Tab. 10). Abas Argos'ta kral olur, ev tos'un ölümü için saptadığı gün Pherai kralı lenerek Akrisios'la Proitos'u meydana getirir. yerine ölecek başka birini bulursa ertelemeye Akrisios'tan Danae, Danae'den Perseus do razı olmuş. Ama o gün gelince Admetos yeri ğar. ni alacak kimseyi bulamamış: Ne anası, ne Acca Larentia. (1) Roma'nın kuruluş efsa- babası, ne uşağı, kimse ölmek istememiş, yal nesi'nde sözü geçen çoban Faustulus'un karı nız genç karısı Alkestis kendisini feda etmiş. sı. Kocasının dağda bulduğu Romulus ve Re- Alkestis Hades'e indikten sonra Herakles ta mus bebeklerini benimser ve kendi on iki ço rafından kurtarılır (Herakles). Deli Dumrul ef cuğuyla birlikte büyütür (Romulus). sanesine de konu olan bu motifi Euripides "Alkestis" adlı tragedyasında işlemiştir (Al (2) Roma'nın kuruluş dönemlerinde güzelli kestis). ğiyle ün salmış bir kız. Bir bayram günü Her cules tapınağında tanrı ile tapınak bekçisi bahse girişirler, zar oyununda kim kazana-' Adonis. Köken ve kaynakları güney Akde caksa "ötekine bir ziyafet çekecek ve bu güzel niz çevresine uzanan tipik bir Anadolu efsa kızla yatmasını sağlayacaktır. Oyunu Hercu nesi. Kybele-Attis mythos'unun bir başka an les kazanır ve Acca ile sevişir. Kız sonraları latımını veren Adonis efsanesi bir toprak-be- zengin bir Etrüsk'le evlenir ve yaşlı kocası reket öyküsüdür. Birçok şiir ve masal yazarla ölünce bütün varlığını Roma halkına bağışlar. rının özene bezene işledikleri bu öykü şöyle özetlenebilir: Admete. Bir Samos (Sisam) efsanesine gö Suriye kralı Theias, ya da Kıbrıs kralı Kiny- re, Perseus soyundan olan Admete Argos'ta ras'ın Myrrha ya da Smyma adında bir kızı tanrıça Hera tapınağının rahibesiymiş. Elli varmış, tanrıça Aphrodite'in lanetine uğra sekiz yıl bu tapınağa hizmet ettikten sonra, yan bu kız babasına tutulmuş, onunla seviş babası Eurystheus ölünce Argos'tan kaçmak mek istemiş. Dadısının kurduğu bir düzenle zorunda kalmış. Tanrıçanın heykelini yanına babasının yatağına girmiş ve on iki gece alarak Sisam adasına sığınmış. Bir süre sonra onunla sevişmiş, son gecesi de gebe kalmış. Argos'luların parayla tuttukları korsanlar He O gece babası, yanında yatan kadının kendi ra heykelini kaçırmaya kalkışmışlar, ama ge kızı olduğunu anlamış ve bu korkunç günahı miye bindirilen heykel yelkenlerin açılmasına temizlemek için, kılıcıyla kızının üstüne yürü engel olmuş, tanrıça böylelikle Samos'ta kal yüp onu öldürmek istemiş. Ama tanrılar mak istediğini belli etmiş. Samos Hera'sı diye Myrrha'ya acımışlar ve onu babasının elinden anılan ünlü bir heykel İlkçağ arkaik sanatının kurtarmak için bir mersin ağacına çevirmiş en önemli yapıtlanndan sayılır. Sisamlılar ler. On ay kadar sonra ağacın kabuğu çatla Hera ve Admete adına yılda bir bayram ya mış, gövdesinden dünya güzeli bir bebek çık parlardı. mış. Çocuğun güzelliğine vurulan Aphrodite onu büyütsün diye yeraltı tanrıçası Persepho- Admetos. Pherai (bugün Elestino) şehrinin ne'ye vermiş. Ama Persephone de çocuğa kralı. Delikanlı olarak Kalydon avına ve Ar- I I tutulmuş, onu Aphrodite'ye bir daha geri ver Argos'a sığınırlar. Adrastos kızlarından birini meye yaraşmamış. Tanrıçalar arasında ko Polyneikes'e, öbürü Deipyle'yi de Tydeus'a pan kavgaya yargıçlık eden Zeus, Adonis'in verir ve Polyneikes'le birlikte Thebai'ye karşı yılın dört ayını Persephone'nin, dört ayını da Yediler seferine önayak olur. Falcı ve bilici Aphrodite'nin yanında geçireceğine, geri ka olan Amphiaraos bu savaşta bütün önderle lan zamanda da istediği yerde yaşayabileceği rin öleceğini, bir Adrastos'un sağ kalacağını ne karar vermiş. Adonis sekiz ay Aphrodi öngörmüştü. Gerçekten de öyle olur, büyük te'nin yanında kalmayı seçince, tanrıçanın yenilgiden sonra, Adrastos ölümsüz atına bi güzel delikanlıya olan aşkını kıskanan öbür nerek Argos'a kaçar. Sonra, ölen önderlerin tanrılar (Ares ya da Artemis) Adonis'in üstü oğullarıyla Thebai'ye karşı Epikon'lar seferi ne bir yaban domuzu salmışlar, kasığından ne katılır ve bu kez zaferi kazanır, ama savaş yaralanan Adonis'de kanaya kanaya can ver ta yitirdiği ogulunun yasına dayanamayıp miş. Toprağı sulayan kanından Manisa lalesi ölür. denilen bahar çiçekleri bitmiş, öte yandan sevgilisinin yardımına koşan Aphrodite'nin Aedon. (Yun. Bülbül). (1) İlkçağ yazarlarını ayağına diken batmış, sıyrığından akan bir çok etkileyen bu efsaneye ilkin Homeros'ta damla kan tanrıçanın çiçeği olan beyaz gülü rastlanır. Odysseia'da (XIX, 518) anlatıldığı kırmızıya boyamış. na göre, Aedon Pandareos'un kızı ve Thebai- li Zethos'un karışıdır. Zethos'un kardeşi Kışın yeraltında saklanan, baharla birlikte Amphion Niobe ile evlenip çok çocuğu oldu yeryüzüne dönen ve aşk cümbüşü içinde fış- ğu halde, Aedon'la Zethos'un yalnız bir ço kırıp gelişen bitkisel varlığı simgeleyen Ado- cukları olur: Itylos. Aedon eltisini kıskanır ve nis'e Suriye'de özellikle kadınlar tapınırlardi: bir gece en büyük oğlunu uykusunda öldür Yılda bir bahar bayramları yaparlar, saksıla meye kalkışır, ne var ki yanılır, karanlıkta Ni- ra, sepetlere tohum dikerler, onları sıcak su obe'nin oğlunu değil de kendi çocuğunu öl larla sularlardı, böylece hızla büyüyen bu bit dürür. Tanrılar Aedon'a acıyıp onu bir bülbü kiler kısa zamanda solup ölürlerdi. Adonis le dönüştürürler. bahçeleri denilen bu çiçeklerin karşısında ka dınlar yas tutar ve "O ton Odonin" (Vah (2) Miletos efsanesi şöyledir: Aedon Milet'li Adonis!) çığlıklarıyle dövünürlerdi. Pandareos'un kızı ve Polytekhnos adlı sanat Adonis efsanesi Sümer ve Hitit kaynakla çının karışıdır. Kocasıyla birlikte Kolophon' rından gelmedir. Adonis İbranîce "efendi" da mutlu günler yaşarlar, İtys adında bir oğul anlamına gelen Tammuz (Türkçe Temmuz) ları olur. Ama mutlulukları başlarına vurur, adının yunancalaştırılmış karşılığıdır. Tam- gurura kapılırlar-. Zeus ile Hera'dan daha muz-Adonis efsanesiyle Hitit bereket tanrısı mutlu bir çift olmakla övündükleri için, Hera Telepinu efsanesi arasında ilişki ve benzerlik ceza olarak kavga tanrıçası Eris'i sokar arala göze çarpmaktadır (Kinyas). rına. Karı koca birbirleriyle yarışmaya girişir ler, Polytekhnos araba yapmakta, Aedon ku Adrastos. Talos'un oğlu, Argos kralı (Tab. maş dokumakta. Kim daha çabuk bitirecek- 23). Efsanesi Thebai'ye karşı Yediler seferiy se, öbürüne bir hizmetçi bulup getirecektir. le ilgilidir. Bir aile kavgası yüzünden yurdunu Yarışmayı Aedon kazanır, kocası da gider bırakıp, dedesi Sikyon kralı Polybos'un yanı Efes'ten onun kız kardeşi Khelidon'u (Yun. na sığınmak zorunda kalır. Bir süre sonra da Kırlangıç) alır, yolda onu kirletir, saçlarını ke onun vârisi olarak tahta çıkar, ama babasını sip köle kılığına sokar ve kız kardeşine kim öldüren Amphiarâos'la görünüşte banşarak, olduğunu bildirirse, onu öldüreceğini söyleye kız kardeşi Eriphyle'yi ona verir ve Argos rek Aedon'a verir. Aedon kız kardeşinin bir krallığına döner (Amphiaraos, Eriphylej. gün çeşme başında dert yandığını duyunca, Bu arada Oidipus oğullarından Eteokles, onu tanır. İki kız kardeş öç almaya karar ve kardeşi Polyneikes'i Thebai'den sürünce, bir rirler, İtys'i öldürüp pişirirler ve babasına ye- yandan Polyneikes, öte yandan da adam öl dirirler. Polytekhnos işin farkına varınca çılgı dürdüğü için Kalydon'dan sürülen Tydeus, na döner, iki kız kardeşi öldürmek ister. Zeus araya girer ve birini bülbül, öbürünü kırlangıç hazine odasını, bir taşını yerinden oynatıp haline sokar. kolayca çıkarabilecekleri biçimde yapmışlar Geceleri buraya girer, hazineden bir şeyler (3) Atina efsanesi: Tragedya yazarlarının ve araklarlarmış. Varlığının gün geçtikçe eksildi özellikle Sophokles'in yitik "Tereus" traged ğini gören kral Girit'ten ünlü mimar Daida- yasında anlatıldığı gibi, Prokne ile Philomela los'u çağırmış. Bir tuzak kurmuşlar ve iki hır Atina kralı Pandion'un kızlarıdır. Prokne Trakya kralı Tereus'la evlenir ve İtys adlı bir sızı tam yakalayacakken, Trophonios Aga- oğulları olur. Ama Tereus Philomela ile de medes'in kafasını keserek kaçmış. sevişir ve olup biteni kız kardeşine anlatma Başka bir anlatıma göre, Agamedes ile sın diye dilini koparır. İki kız kardeş İtys'i ke Trophonios Delphoi tapınağını bitirince, tan sip babasına yedirmekle öç alırlar. Tanrılar rıdan ücretlerini istemişler, Apollon da altı Prokne'yi bülbül, Philomela'yı kırlangıç (baş gün yiyip içip eğlenmelerini, yedinci günü ka bir anlatıma göre adı güzel sesli anlamına emeklerinin karşılığını alacaklarını bildirmiş. gelen Philomela bülbül olur), Tereus'u da Öyle olmuş, yedinci gece uykuya dalınca iki hüthüt kuşuna dönüştürürler. Aristophanes mimar bir daha uyanmamışlar. Tann onlara "Kuşlar" komedyasında bu dramı Hüthüt'ün en büyük ödül diye tatlı bir ölüm bağışlamış. ağzından şöyle anlatır: Agamemnon. Agamemnon Yunan myt- yan garip bülbülüm, uyan, hos'unda tektir, eşsiz bir tiptir, yalnız İlya- Çöz tanrısal dilini, da'da değil, efsaneler boyunca onun simgele Dök yüreğindeki acılan, diği kavramı onun kadar etkin ve belirgin ni Anlat o kutsal ağıtlarınla teliklerle canlandıran başka bir kişi yoktur. Oğlumuz ffys'in başına gelenleri. Agamemnon kraldır, krallar kralıdır, her biri Kızıl boynundan su gibi aksın bir bölgenin yönetimini elinde tutan birçok Oğlumuzun adını inleyen sesin, derebeylerinin başında, onları ordularıyla bir Sık fundalıklardan göklere yükselsin, likte yöneten başkomutandır. Buyruğuna tek Apollon, altın saçlı tanrı Duyup bu acı yankıları, sınır, bölgesel kralların toplantısında çizilir, Alsın fildişi çalgısını, bu kurultayda da başlıca kural danışmadır. Karşılık versin sana, Yunan mythos'u tanrılar tanrısı Zeus'un üs Tanrı koroları kursun yukarda, tünde, ondan üstün bir güç bulunduğunu gös Ve ölümsüz dudaklarından çıkan ezgiler terdiği gibi, krallar kralı Agamemnon'un kişi Karışsın sesine mutlu yüceliklerde. liğinde de krallığın hem erdemlerim, hem de Aello. Harpya'lardan biri. Adı Kasırga anla eksik ve zayıf yönlerini önümüze serer. Bu mına gelir (Harpyalar). bakımdan destana olduu kadar, tragedyaya da esin konusu olmuştur Agamemnon. Aerope. Girit kralı Katreus'un kızı (Tab. İlyada'nın üçüncü bölümünde Helene surla 15). Girit'ten sürülüp Argos'a gelir ve ilkin rın üstüne dizilmiş, savaş alanına bakan Tro- Pleisthenes ile evlenir, sonra Atreus'un karısı yalı ihtiyarlara en başta eski eniştesi Aga- olur. Aerope, Agamemnon ve Menelaos'un memnon'u "hem iyi bir kral, hem güçlü bir anaları olarak gösterilir. Atreus'la Thyestes savaşçı" olarak tanıtır. Agamemnon'un kral arasındaki kardeş kavgasında ölür (Atreus). lık yetkisi Zeus'tan gelmiştir. Homeros onun Agamedes. Agamedes üvey oğlu Trophoni- asasının, kral değneğinin tarihçesini çizerken os'la birlikte Yunanistan'ın en ünlü mimarla- (İl. 11, 100 vd.), soyunu Pelops'a kadar götü rındanmış. Delphoi ve Thebai şehirlerinde rür, başka bir efsane koluna göre Agamem- yaptıkları anıtlar parmakla gösterilirmiş: non'un ilk atası Tantalos'tu. (Tab. 14 ve 15). Delphoi'de Apollon, Arkadya'da Poseidon İlyada'da Pelops oğullarının kan davasından tapınakları ve Thebai'de Alkmene'nin yatak söz edilmez, krallık normal yoldan Pelops'tan odası ellerinden çıkmış. Boiotia kralı da onla Atreus'a, Atreus'tan Thyestes'e ve ondan ra hazinesini saklamak için sağlam bir yapı ıs Agamemnon'a aktarılır; Atreus ile Thyestes marlamış. Para hırsına kapılan iki mimar da arasındaki kardeş düşmanlığı ve onun sonu I ! cunda İşlenen korkunç suçlar daha çok tra ması (Thersitesj. Bu eleştiri yalnız kralı degil, gedyaya konu olmuştur (Atreus). Ama destan feodal Akha düzeninin tümünü kapsamakta Agamemnon'u bir krala özgü bütün nitelikle dır (İl. II, 225 vd.). riyle canlandırır. Bu kral portresi üstünde Gene mi bir fisteğin var, Atreus oğlu? durmaya değer. Barakaların tunçla, kadınla dolu. tlyada'nın konusu, Agamemnori ile Akhille- Bir şehri alır almaz biz Akha 'lar ııs arasındaki kavga Agamemnon yüzünden onları sana verdiydik ilk peşin. kopar. Ve bu kavgada krallar kralının tutu Bir de altın mı istiyor canın şimdi? mu, karakteri ve kişiliği bütün açıklığıyla orta Tutup getirelim Troya'Mardan birini, gelsin babası kurtulmalık versin sana, ya serilir. Agamemnon kraldır ve her kral gi altınla versin sana, öyle mi? di kendi çıkarını, istek ve buyruklarını emrin Taze bir kadın mı istiyorsun yoksa, düşüp deki insanlannkinden üstün görmekte ve bu kalkmaya, İnanışa göre davranmaktadır. Tutsağı Khry- bütün gözlerden uzakta, kapatmaya sels'i geri vermek istememesi, vermek zorun kendine? da kalınca Akhilleus'unkini almakta hiçbir sa Başbuğsun, yakışık almaz Akha oğullarını kınca görmemesi kavganın asıl nedenidir. Bu yıkıma sürüklemen. olayda karşısına çıkan kim olursa olsun pay Size diyorum Akha oğulları, hey, Akha oğulları denmez size artık, lar, tersler, hiçe sayar (İl. I, 102 vd.). Akha kadınları demeli, ... Kalktı hırsla sizi aşağılık herifler sizi, gücü yaygın Agamemnon, yiğit Atreus oğlu, Hadi yurda dönelim gemilerimizle, kapkara bir öfkeyle doluydu yüreği, tek başına bırakalım Troya'da onu, yanıyordu iki gözü yalım yalım... otursun onur payının üstüne. Yardım etmeyelim de görsün sonunu, Apollon'un Akha'lara gönderdiği salgının Saygısızlık etti Akhllleus'a, en üstün nedenini bilen Kalkhas bu öfke karşısında çe yiğidimize, kinir gerçeği söylemeye (İl. I, 78 vd.). aldı onur payını, yoksun bıraktı onu. Kızdıracağım biliyorum Akha'lartn saydığı Akhilleus'un içinde büyük bir kin yok adamı, gene de; o adamın bütün Argos'lulara her yerde sözü hem gevşek davranmasaydı sana, Atreus geçer. oğlu, Kral azgın olur kızınca ayak takımından bu senin son küfrün olurdu ona. birine, bir zaman öfkesini yenerse de, unutamaz Bu sorunu Akha ordusunun nasıl çözümle kinini, diği de ilginçtir. Athena'nın verdiği esinle dışarı vurana dek taşır yüreğinde onu. Odysseus sıraları dolaşıp şöyle yatıştırır her kesi (İl. II, 193 vd.): Ama Agamemnon ne Kalkhas'ı dinler, ne de onun sözlerine uyulmasını salık veren Ak- ...bilemezsin Atreus oğlunun niyeti ne? hilleus'u, bildiğini yapar. Bu davranışı tepki Akha oğullarını yokluyor şimdi o, uyandırır. Tepkinin, yalnız kavgaya tutuştuğu ama ezecek yakında başlarını... Öfkelenip de Akha'lara yıkım getirmesin Akhilleus'tan gelmemesi, ordunun alt tabaka sakın, sını simgeleyen bir askerin de kralı en ağır Zeus'un beslediği kralların amansızdır sözlerle kınaması dikkati çeker. Halkın yöne öfkesi... ticisini eleştirmesi dünya yazınında ilk kez gö daha güçlüdür onlar senden. rülmektedir burada. Bu eleştiri Akhilleus'un Sense savaştan anlamaz korkağın birisin. ağzından şöyle dile gelir. Ne kurultayda geçer sözün, ne savaşta geçer. "Ey doymak bilmek adam... Seni gidi edep Hem biz burada hepimiz kral değiliz ki. siz, çıkarma düşkün yürek... Seni şarap fıçısı, Her taraftan bir ses çıkarsa iyi olmaz, seni it gözlü, seni geyik yürekli... Halkını ke bir tek baş olmalı, bir tek kral. miren bir kralsın sen". (İl. I, 122, vd.). Kurnaz Kronis oğlu şu değnekle bütün Ama yiğidin sözlerinden daha da şaşırtıcıdır yetkileri Thersites'in, halktan bir adamın kralı kına size krallık etsin diye verdi Agamemnon'al 14
Description: