ANADOLUNUN RUHU TASAVVUF, FELSEFE, SİYASET KONUŞMALARI PROF. DR. Mahmud Erol Kılıç YAYINA HAZIRLAYAN Ercan Alkan EDİTÖR Rıfat Özçöllü KAPAK TASARIMI Ravza Kızıltuğ 1. BASKI Ocak 2011, İstanbul ISBN 978-975-9161-54-5 E-ISBN 978-975-9161-62-0 SUFİ KİTAP Telefon: (0212) 511 24 24 Faks: (0212) 512 40 00 P.K. 50 Sirkeci / İstanbul sufi.com.tr [email protected] Kültür Bakanlığı Yayıncılık Sertifika No: 12364 YAYIN HAKLARI © Eserin her hakkı anlaşmalı olarak Timaş Basım Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi’ne aittir. İzinsiz yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Prof. Dr. MAHMUD EROL KILIÇ İstanbul’da doğdu. İÜSBF’den mezun oldu. Marmara Üniversitesi Tasavvuf Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. İçindekiler SUNUŞ ÖNSÖZ Ezoterik Gelenekte Her Zaman Esas Olan İnsandır Ezoterik Bakış Açışı Hakîkî Ortaklıklar Üzerine Dayalıdır Ezoterizm Hâlâ Canlı Bir İdeolojidir Tasavvuf Özü Bulma Çabasıdır Tasavvuf İslâm Dininin Arkeolojisidir Tasavvuf İslâm’ın Merkezinde Yer Alır Tasavvufta Esas Gâye, Hakîkate Ermektir Tasavvufta Hiçbir Zaman Akla Karşı Olunmadı Tasavvuf Özcülerin Yoludur Tasavvuf Evrensel Bir Modeldir Anadolu’yu, Büyük Bilgelerin Nefesi Mayalamıştır Tarîkatlar Bir Spor Ya da Hobi Kulübü Değildir Müslümanların Mevlânâ ile Barışmaları Gerekiyor Mevlânâ Düşüncesi Bir Zevk-i Selîmin Ürünüdür Mevlânâ’yı Anlamadaki En Büyük Engel Kendimiziz Mevlânâ Öze Nazar Etmeye Çağırıyor Ressam ile Resim Arasındaki İrtibat Koptu Gelenek Aslî Olandır, Dejenere Olmayandır Modern Müslüman’ın Epistemolojisinde Kalp Yer Almamakta İslâm Tasavvufu Prangalı, Dergâhı Kapalı SUNUŞ Evvel’e Yolculuk’un mütemmim bir cüzü olarak düşünülen Anadolu’nun Ruhu, Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’la farklı zamanlarda, farklı kişiler tarafından çeşitli süreli yayınlar ve internet sayfaları için yapılmış olan söyleşilerin bir araya getirilip gözden geçirilmesi ile vücut buldu. Ana hatlarıyla ezoterizm, tasavvuf ve irfânî geleneğin yapısı, tarîkatların günümüz dünyası ve Türkiyesi’ndeki serüveni, modernite- gelenek düalizmi, söyleşilerin yoğunlaştığı başlıca konular. Söyleşilerin bütününün yaslandığı ana çerçeveyi kabaca şu iki yaklaşıma hasredebiliriz: Ekberî-Sûfî yaklaşımla dini ve mâneviyatı yorumlamak, Guénonien perspektifle gelenek ve moderniteyi okumak. Anadolu’nun Ruhu’nun başlıca konularından birisi olan Ezoterizm antik dönemden itibaren felsefenin ve filozofların temel uğraş alanıdır. Ezoterik düşünce, “İçteki ana prensipleri bilmek sûretiyle dışta tezâhür eden oluşların sırlarını çözmek” ilkesinden hareketle her şeyi anlamlandırır. Söz konusu ilke burada bizi iki kavram çiftiyle buluşturur: Felsefe söz konusu olduğunda philosophia perennis, din söz konusu olduğunda ise religio perennis. Kılıç’ın benimsediği Guénonien perspektif, işte bu noktada bize kendisini gösterir. Şu hâlde buna göre philosophia (hikmet sevgisi), köken itibarıyla Antik Yunan’dan daha ötelere gitmektedir ve philosophia’nın öğretildiği merkezler ise inisiyasyona tâbi yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır; aslında bu durum, gelenekselci düşünürlere göre Rönesans’la birlikte manipüle edilmiş bir hakîkattir. Ezoterik bakış açısına göre Mahmud Erol Kılıç, tasavvufu, İslam dininin arkeolojisi olarak tanımlar. Ekberî yaklaşımla ezoterik bakış açısının örtüştüğü nokta işte burasıdır. Ekberî yaklaşıma göre din katmanlı/mertebeli bir yapıya sahiptir: – – – Şerîat Tarîkat Hakîkat Mârifet. Burada kişiye, ilk düzeyde, satıhta, formel olanda takılıp kalmamak salık veriliyor. Dolayısıyla şerîat ve tarîkattan hakîkat ve mârifete, sûretten mânâya, zâhirden bâtına doğru bir yolculuğa çıkmanın gerekliliği öneriliyor. Bu bağlamda yolculuk denilen şey kutsalla irtibatlı, kuşatıcı üst bir metafizik tema hâline dönüşüyor. Hiç şüphesiz bu mânâda tasavvuf geleneği, düşünce tarihinde eşine az rastlanacak tematik bir zenginliğe sahiptir: Seyr-sâir, sülûk-sâlik, tarîk, tarîkat, makâm, menzil, sefer, vatan, vuslat, hicret, devir, urûc, nüzûl vb. yolculuğun anlam haritasının çizildiği temel kavramlar olarak karşımıza çıkıyorlar. Kılıç’a göre aslında doğmuş olmak, büyüyor olmak nihâyetinde ise ölüyor olmak yâni hayat sürüyor ve hayatı sonlandırıyor olmak, tüm canlıların kaçınılmaz olarak bir yolculuğun içinde yer aldıklarının bir göstergesidir; kısacası, ona göre, herkes bir bakıma biyolojik anlamda da seyr ü sülûk etmektedir. Geleneğimizde mânevî yolculuğun/seyr ü sülûkun yapıldığı mekânlar olarak tarîkatları görüyoruz. Cumhuriyet Türkiyesi’nde yasaklı olan bu mekânlar dolayısıyla birtakım sorunlarla karşılaşılmaktadır: İlki, bireylerin mâneviyat eksikliklerini gidermede alternatif olarak Uzak Doğu kökenli oluşumlara yönelmeleri, sahte-inisiyatik grupların çoğalması ve bunların serbestçe faaliyette bulunmaları; diğer taraftan İslamî tarîkat yapılarının önce cemâate sonrasında ise iktisâdî yapılanmalara evrilmesi. Bütün bu fizikî problemlere rağmen Mahmud Erol Kılıç’a göre tarîkatların hâlen mâneviyat yanı güçlüdür. Geleneğin ihmal edilmemesi gereken boyutu da bu mâneviyat yönüdür. Mâneviyat ocakları olan tarîkat yapılarının Anadolu bilgeliğinin oluşumundaki katkıları azımsanmayacak orandadır. Mâneviyata teşne olan Anadolu insanı, bilge kimselere daima kucak açmıştır; irfânın nazlı bir gelin gibi olduğu bilincinden hareketle büyük âriflerin irfânına iltifat etmiştir. Özellikle Mevlânâ ve İbn Arabî Anadolu insanının gönlünü besleyen iki büyük âriftir. UNESCO’nun 2007 yılını Mevlânâ yılı ilân etmesinden dolayı bu çalışmada müstakil olarak Mevlânâ ve öğretisinin esaslarına ilişkin yapılmış söyleşiler çoğunluktadır. Ancak Mevlânâ’dan söz ederken bile Mahmud Erol Kılıç, Ekberî yaklaşımdan uzaklaşmaz. Kılıç’ın bu söyleşiler bütününde vermiş olduğu mesaj ise çok net: Günümüz Müslümanlarının Mevlânâ ile barışmaları gerekiyor. Kitabı yayına hazırlarken söyleşilerde bağlamı gözetmek adına birtakım tasarruflara da gidildi. Bununla beraber metnin bütününde yine de tekrar gibi gözükebilecek yerler var ise, bu durum söz konusu metnin bağlamından kaynaklanan bir gereklilikten ötürüdür. Hakîkat kendi kendisini gösterdiği gibi yanlışı da gösterir. Ercan ALKAN Bağlarbaşı, Eylül 2010 ÖNSÖZ Konuşmak, hele sizin dilinizden anlayan bir kişiyle olursa söyleyecek sözü olan için büyük bir keyiftir. Bir de sorular, sorulan kişiyi heyecanlandırıyor ise kapı kapıyı açar, konudan konuya bir cevelan başlar. Konuşturulan havasını bulmuşsa fikir doğumları başlar… Fakat sonunda bir yerlerde durmak gerektiği ve gazetenin, derginin bu konuşma için ayırdığı fizikî yer hatırlatılır. Bazen sırf o sütunlara sığsın diye saatler süren konuşma kesilir, tıraşlanır içinden parçalar atılır. Zira ruh bir cesede sığdırılmaya çalışılır… Kim bilir belki de öyle olmak zorundadır… Zira bu “savt u elfaz” âlemi için bir “hadd u kenar” olmalıdır. Burada, kendisiyle konuşulan kişi, dinlerin, her zaman insan eliyle gerçekleştirilen modellemeler yardımıyla anlamlandırıldığına inanır. “Yüce Allah’ın kastettiği din” ile “kulun anladığı din” arasında farklılıklar vardır. Bu sebepten tasavvuf, ona göre İslam dini için insan eliyle geliştirilen en kapsayıcı anlam modelidir. Tasavvufa tabir caizse İslam din felsefesi olarak bakar ve merkeze aldığı bu noktadan hareketle din, felsefe ve siyaset üzerine yorumlar yapar. Konuşmanın temas ettiği sahalar her ne kadar geniş ve dağınık ise de hepsini birbiriyle irtibatlandıran bir ip olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Burada toplanan konuşmalar farklı zamanlarda ve yerlerde yayınlandıkları için yer yer tekrarlar olması kaçınılmazdı. Çok değerli kardeşim Ercan Alkan bu konuşma metinlerini büyük titizlikle bir araya getirdi, tekrarları çıkardı, tashihlerini yaptı ve ortaya bu metin çıktı. Zaten perakende yazıları kitap haline getirme fikri de ona ait olduğu için o olmasaydı belki bu eser meydana gelmeyecekti. Bu sebepten kendisine ziyadesiyle müteşekkirim. Ayrıca Emine Eroğlu ve Rifat Özçöllü dostlarımın şahsında da Sufi Kitap’a bu eseri neşretme lütfunda bulundukları için minnettarım… “Şüphesiz, doğrusunu Allah bilir.” Mahmud Erol KILIÇ Ocak 2011 1 Ezoterik Gelenekte Her Zaman Esas Olan İnsandır Bize ezoterizmin ne olduğunu kısaca anlatır mısınız? “Ezoterik” kelimesi Grekçede “iç” veya “derûnî olan” anlamlarına gelen “esôteros”dan gelmektedir. Bizim kültürümüzde yüzyılın başından itibâren kullanılmaya başlanılan ve daha çok Fransızcadan Türkçeye tercümeler yoluyla ithal edilmiş bir kelime. “Egzoterik” bu kelimenin zıt anlamlısıdır. Yeni bâzı yazılarda bu kavramların “içreklik- dışraklık” kelimeleriyle karşılanmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Asırlardan beri kullanılmakta olan klasik Türkçedeki karşılıkları ise “bâtın” ve “zâhir” şeklindedir. Bu kelimelerin düşünsel köklerini dinler târihinde ve felsefe târihinde, Pythagoras’da, Platon’da, Yeni Platoncularda bulmak mümkündür. Ezoterik düşünce ta antik dönemden beri felsefe ve dinler târihiyle atbaşı gitmektedir. Esası şuna dayanır: Yeryüzünde görülen, oluşa gelen her şey, her eylem ve her nesne aslında bir hakîkatin, bir gerçekliğin dışavurumudur. Hakîkat sâbittir, değişmez ve evrenseldir; bu yüzden içtedir. Eşyânın hakîkati sâbittir. Hakîkatler içten dışa doğru tezâhür ederler ki aslında nesnelerin oluşu böyle gerçekleşir. Oluş görüntüdedir. Bir dışavurum söz konusudur. Dışta görülen her şey görüntüdür. O zaman “var” değillerdir. Görünen şeylerin asıl kaynakları içte yatmaktadır ki asıllar onlardır, var olan onlardır. Dolayısıyla “İçi bilirsek; içteki ana prensipleri bilirsek dışta tezâhür eden oluşların da sırlarını çözeriz” temeline dayanmaktadır bu öğreti.
Description: