ALPER TUNGA DESTANI olarak adı geçen Alp Er Tunga Îran-Turan savaşlarının çok ünlü Turan kahramanıdır. Yaradılış Destanından sonra bilinen ilk büyük ve Babasının öğüdünü tutmuş ve o zaman güçlü bir millî Türk Destanı Alp Er Tunga Destanıdır. ülke olan İran'a savaş açmıştır. Selvi gibi uzun Fakat bu destanın, hattâ özeti hakkında dahî boylu, kollan ve göğsü aslana eş güçte ve fil kesin bilgiler edinilmiş değildir; çok eski çağlarda kadar güçlü bir yiğitti, İranlıları yendi. İran ve Türk Boylan arasında böyle bir destanın hükümdarını esir aldı. söylenmiş olduğu, bilinmeyen sebeplerden, belki de bu destanlardan sonra çekirdeklenmeye İran ülkesinde bir çok padişahlıklar bulunuyordu. başlayan ve daha etkili bir şekilde Türk Boylarını Bunlardan biri de Kabil Padişahlığı idi ve başında coşturan destanlar, özellikle Oğuz Kağan da Zal adlı biri vardı. Kabil Padişahı Zal, Alp Er Destanının etkisiyle unutulmağa başlamış Tunga'nın elinde esir olan İran Hükümdarını olabileceği varsayımını kabul etmek zorundayız, kurtarmak için Turan ülkesine yürüdü. Alp Er Tunga'yı yendi ama hükümdarını kurtaramadı. Alp Er Tunga Destanı hakkındaki bilgilerin en Zaman geçti. İran ülkesine hükümdar olan Zev önemli kaynağı Divan-ı Lugat-it Türk'tür. de öldü. Bunu fırsat bilen Alp Er Tunga iran'a bir Milâttan sonra on birinci yüzyılda Kâşgarlı daha savaş açtı . O zamana kadar Zal da Mahmut tarafından yazılan bu eserde, Destanın, yaşlanmışta. Kendi yerine, Alp Er Tunga'ya karşı büyük bir ihtimâlle son kısımlarına ait bir ağıt oğlu Rüstem'i yolladı. 'Halen Anadolu'da Zaloğlu (sagu) yazılı olarak verilmektedir. Rüstem adıyla meşhur olan halk kitaplarında Zaloğlu Rüstem ile Arap Üzengi cengi diye Bu Türk Beğlerinde atı belgülük hikâyeleri anlatılan bu ünlü İran kahramanı ile Tunga Alp Er idi katı belgülük Alp Er Tunga arasında sayısız savaşlar oldu. Bedük bilgi birle öküş erdemi Savaşların çoğunu Rüstem kazandı bir kısmını Biliglig ukuşlug budun ködremi Alp Er Tunga kazandı. (Şehnâme İran destanı Tacikler ayur ânı Afrasyab olduğu için bunu olağan saymak gerekir.) Bu Afrasyap tutdı iller talab Bu savaşlar sürüp giderken, İran'ın, hükümdarı Bugünkü Türkçemizle: "Alp Er Tunga, Türk bulunan Keykâvus, oğlu Siyavuş'u ve Zaloğlu Beyleri içinde adı ve kutsallığı bilinen ve tanınan Rüstem'i gücendirmişti. Gücenmenin sonucu bir yiğit idi; geniş bilgisinin yanında olarak şehzade Siyavüş kaçıp Alp Er Tunga'ya sayılamayacak kadar çok erdemi vardı: bilgiliydi, sığındı. Orada uzun zaman kaldı, hattâ Türk anlayışlıydı, meziyetleri çoktu. İranlılar ona, yiğitlerinden birinin kızıyla evlendi, Keyhüsrev Afrasyab adını vermişlerdi. Afrasyab dünyaya adında da bir oğlu oldu. hükmetti" anlamına gelen bu ağıttan, Alp Er Tunga'nın, İranlılar arasında da çok iyi bilindiği anlaşılmaktadır. Nitekim, İran Destanı olan Keyhüsrev büyüyünce, iranlılar onu kaçırıp Şehnâme'nin yazan Firdevsî de, destanının hükümdar yaptılar. Keyhüsrev Zaloğlu Rüstem'i büyük bir kısmında Afrasyab'ın hoş tutup, gönlünü aldı ve Alp Er Tunga'nın kahramanlıklarından söz etmek zorunda üzerine gönderdi. Yine bir çok savaşlar oldu. kalmıştır. Başka bir milletin kahramanından, Çoğunda Alp Er Tunga yenildi. Ve en sonunda kendi destanlarında söz edilebilmesi için o Alp Er Tunga iyice yoruldu, ordusu dağıldı, askeri kahramanların gerçekten çok büyük değer kalmadı. Tek başına dağlara çekildi. Orada, bir taşımaları gerekmektedir. Alp Er Tunga'da bu mağarada tek başına yaşadı. Fakat günün değerler fazlasıyla vardır. Şehnâme'ye göre, birinde izini keşfedip yerini buldular. Alp Er önce Turan ülkesinin şehzadesi sonra da hakanı Tunga suya atlayıp kurtulmak istedi; fakat daha önce davranan Iran askerleri yetişip saldırdılar. Yiğitçe doğuştu ama ihtiyardı, yorgundu, tek Alp Er Tunga öldi mü? başınaydı. Öldürdüler. Isız ajun kaldı mu? Ödlek öçin aldı mu? Emdi yürek yırtılur. Daha önce de belirttiğimiz gibi, çok şuurlu bir Ödlek yarağ közetti Iran milliyetçisi olan Firdevsî'nin Zal Oğlu Oğrun tuzağ uzattı Rüstem'i ve diğer İran asker ve hükümdarlarını Begler begin azıttı üstün görmesi, savaşların çoğunda Alp Er Kaçsa kah kurtulur? Tunga'yı yenik durumlara düşürmesi olağan Begler atın urgurup karşılanmalıdır. Alp Er Tunga'mn çok büyük bir Kadgu anı turgurup yiğit, üstün değerlere sahip bir Hakan olduğunu Mengzi yüzi sargarup . anlamak için bir Iran Destanında ne kadar Korkum angar türtülür. değerli bir yer kapladığı düşünülmelidir. Firdevsî, Uluşıp eren börleyü kendi milletinin kahramanlarını Yırtıp yaka urlayu değerlendirebilmek için ancak bir Türk Hakanını Sıkrıp üni yırlayu ölçü olarak aldıysa bu bile, Alp Er Tunga'mn Sığtap közi örtülür. nasıl bir destan yiğidi olduğunu gösterir. Gerçi Könglüm için ötedi . Iran ve Turan savaşlarının önde gelen bir yiğidi Yitmiş yaşıg kartadı olarak Alp Er Tunga gerçek kişiliğe de sahiptir; Kiçmiş ödig irtedi Firdevsî'nin Alp Er Tunga'yı seçişinde bu gerçek Tün kün kiçip irtelür payı da muhakkak vardır ama aslında Alp Er Tunga, destanlara has kişiliği ile Firdevsî'yi etkisi Alp Er Tunga öldü mü? altına almıştır. Kötü dünya kaldı mı? Felek öcünü aldı mı? Prof. Zeki Velidî Togan'a göre M.Ö. dördüncü Şimdi yürek yırtılır. yüzyıla kadar yaşamış olan ve M.Ö. yedinci Feleğin silahı hazır yüzyılda OrtaTiyanşan çevresinin en güçlü Gizli tuzak kurdurur devleti olarak gelişmiş bulunan, Hunlardan Beyler beyini vurdurur önceki büyük Türk Devleti Şu veya Saka adını Kaçsa nasıl kurtulur? taşımaktadır. Bu Türk imparatorluğu, birçok Beyler atlarını yorup kavimler üzerinde egemenlik kurmuş olup Güney Kaygıdan çaresiz durup Rusya'yı da içine almak üzere Doğu Avrupaya Beti benzi sararıp kadar yayılmıştır. Bir kısım tarihçiler Doğu Sarı safrana döndüler. Avrupa bölümündeki sakalara İskit, Orta Asya ve Erler kurt gibi hıçkırdı Azerbaycan çevresindekilere Saka adını Yaka bağır yırtıp durdu vermektedir. M.Ö. yedinci yüzyılda en güçlü ve Acı ağıtlar çığırdı en parlak devrini yaşamış olan bu Türk Yaş akar gözler kurur. İmparatorluğunun Hakanı ise alp Er Tunga'dır. Gönlüm içinden yandı. Geçmiş zamanı andı. Divan-ı Lugat-it Türk'te, Alp Er Tunga için Geçen günler nerdedir? söylenen ağıtlardan (Sagu) bazı parçalar kaydedilmiştir. Bu parçalar, o günkü ve bugünkü Türkçe söyleyişle aşağıya alınmıştır: BOZKURT DESTANI Bu baskında düşmanlar bütün Göktürkler'i yok ettikleri gibi on altı kardeşten sadece birisi kurtulabildi. Kurtulan delikanlı annesi kurt Bilinen en önemli iki Göktürk Destanından olan idi. birisidir. Bir bakıma, M.S. altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıl ortalarına kadar egemen olmuş bu Türk Devletinin Göktürklerin soy Bu delikanlının da, birisi yaz diğeri de kış kütüğü ve var olma hikâyesidir. Ayrıca, Türk ilâhının kızı olan iki karısı vardı. Baskından ırkının yeni bir dal hâlinde dirilişi de sonra her ikisinden ikişer oğlu oldu. Zamanla diyebileceğimiz Bozkurt Destanı, Bilge kalabalıklaşıp çoğalan halk, çocuklardan en Kağan'ın Orhun Âbidelerindeki ünlü büyüğünü kendilerine Hakan seçtiler; o vasiyetinin ilk cümlesi olan: "Ben Tanrıya zamanki adı Göktürk dilinde değildi. Hakan benzer, Tanrıdan olmuş Türk Bilge Kağan, seçilir seçilmez Göktürkçe olmayan bu adını Tanrı irade ettiği için, kağanlık tahtına bıraktı ve Türk adını aldı. oturdum" cümlesi ile birlikte düşünülecek olursa soyun ve ırkın nasıl bir şekilde ilahileştirilmek istenildiğini de Ondan sonra Türk on kadınla evlendi, bir çok anlatmaktadırlar. Destan Çin kaynaklarında çocukları oldu. içlerinden Asena adını taşıyan kayıtlıdır. Değişik söyleyişler durumunda ise biri hakanlık tahtına geçince boyun adı da de, çizgileri aynı fakat isimler üzerinde, Aşine oldu. anlatıştan doğma veya Çinlilerce yazılırken isimlerin Çince söylenmesinden meydana İkinci söyleyiş: gelme değişikler yüzünden ayrı görünen belli üç söylenti şeklinde yazılmıştır. Hunların bir boyu olan ve adına Aşine denilen Birinci söyleyiş: Türk boyu Hazar Denizinin batı taraflarında yerleşmişti. Türklerin ilk atası olarak Hun Ülkesinin kuzeyinde So adı verilen bir biliniyordu. Rahat ve huzur içinde ülke vardı. Burada, Hunlarla aynı soydan olan otururlarken bir gün ansızın düşmanların Göktürkler otururdu. Bir gün Göktürkler So baskınına uğradılar. Baskının sonunda kimse Ülkesinden ayrıldılar. Bu sırada başlarında sağ kalmadı. Kağan Pu adlı bir yiğit vardı. Kağan Pu'nun on altı kardeşi bulunuyordu. On altı kardeşten Her nasılsa küçücük bir çocuk bu baskından birinin annesi bir kurttu. sağ kalmış bir köşeye sığınmıştı. Düşmanlar onu da gördüler. Fakat, cılız ve küçük bir çocuk olduğu için kimse ondan korkmadı ve Annesi Göktürklerce en kutsal yaratıklardan ona aldırmadı. Hattâ içlerinden acıyanlar bile biri olarak bilinen ve böyle kabul edilen bir çıktı. Ama düşman yine de her ihtimali kurt olduğu için delikanlı, rüzgârlara ve düşünüp, çocuğu öldürmektense kolunu yağmura söz geçirir, bu iki kuvveti buyruğu bacağını kesip orada öylece bırakmayı uygun altında tutardı. gördü; düşündükleri gibi yaptılar. Bununla beraber, So Ülkesindeki yurtlarından Kolunu bacağını kesip, yan ölü hâle getirdikleri ayrılan Göktürkler düşmanlarının baskınına çocuğu alıp bataklıkta bir sazlığa attılar; uğradılar. bırakıp gittiler. O sırada, nereden çıktığı bilinmeyen bir dişi Aradan çok yıllar geçti. Aşine boyuna Asençe Bozkurt göründü, geldi, çocuğu emzirdi. adlı bir başka yiğit hakan oldu. Bunun Yaralarını yalayıp iyi etti. O günden sonra da, zamanında ise Aşine boyu, bulundukları avlanıp getirdiği yiyeceklerle çocuğu besleyip yerden çıkıp daha güzel yurtlara yerleştiler. büyüttü, gücünü kuvvetini arttırdı. Üçüncü söyleyiş: Zamanla Bozkurd'un beslediği çocuk gürbüzleşti. Bir not halindedir. Çin devlet adamlarından Cjan-Ken'in, Milattan önce 119 yılında, Çine Günlerden sonra bir gün, baskın yapıp Asine göre batı ülkelerinde yaptığı gezi sonunda soyunu yok eden düşman başbuğu, kolunu gördüklerini ve duydukların yazıp o zamanki bacağını keserek sazlığa attıkları çocuğun Çin împaratoruna sunduğu notlan arasında yaşadığını öğrendi. Adamlar gönderip durumu kayıtlıdır. Notu, Abdülkadir înan'ın, Türk Dili öğrenmek, sağ kaldı ise öldürtmek istedi. Araştırmalan Yıllığı (1954) ndaki Türk Destanlanna Genel bir bakış adlı yazısından olduğu gibi alıyoruz: Düşman başbuğunun gönderdiği asker geldiğinde, kolu bacağı kesik gencin yanında bir dişi Bozkurt gördü. Dişi Bozkurt tehlikeyi "Hun Ülkesinde bulunduğum zaman duydum sezmişti, dişleriyle gerici yakaladığı gibi ki Usun Hanı, Gunmo unvanını taşıyor. denizin öte yanına geçirdi; orada da durmayıp Gunmo'nun babası, Hunlann batısındaki bir Altay Dağlarına doğru ürdü. Orada, her tarafı ülkeye sahipti. Gunmo'nun babası bir savaşta yüksek dağlarla çevrili bir yaylada bir Hunlar tarafından öldürüldü. Yeni doğmuş mağaraya yerleştirdi, onunla evlendi; on oğlan olan Gun-mo'yu kırlara attılar. Kuşlar çocuğu doğurdu! sineklerden koruyor; bir dişi kurt sütüyle besliyordu. Hun Hakanı buna şaştı. Bu çocuğu saydı. Onu kendi terbiyesine aldı, büyüttü. Mağaranın bulunduğu yayla yeşillikti; serin Babasının ülkesini ona geri verdi." gür suları, meyve ağaçlan, av hayvanları vardı. Oğlanlar orada büyüdüler, orada evlendiler. Her birinden bir boy türedi. Bunlardan birinin adı da Asine boyu idi. Asine, kardeşlerinin içinde en akıllı, en gözü pek, en yiğit olanı idi. Bu yüzden Türk Hakanı o oldu. Soyunu unutmadı. çadırının önüne her zaman, tepesinde bir kurt başı bulunan bir tuğ dikti. Ergenekon Destanı düşman. Gereği odur ki, dağların içinde insan yolu düşmez bir yer izleyip oturalım," dediler. Ergenekon Destanı, "Büyük Türk Destanından Dağa doğru sürülerini alıp göç ettiler. bir parçadır. Türk kavimlerinden Göktürkler'i mevzu alır. Göktürkler'in menşeini açıklamak Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere ister. Ergenekon Destanı'nın özeti şöyledir: vardılar. Bu tek yol da öylesine bir yoldu ki, bir deve veya bir at güçlükle yürürdü. Ayağını Türk illerinde Göktürkler'e itaat etmeyen bir yanlış bassa yuvarlanıp parça parça olurdu. yer yoktu. Bunu kıskanan yabancı kavimler Göktürkler'in vardıkları yerde akarsular, birleşerek Göktürkler'in üzerine yürüdüler. kaynaklar, türlü bitkiler, meyveler, ağaçlar ve Maksatları öç almaktı. Göktürkler, çadırlarını, avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı'ya sürülerini bir yere topladılar. Çevresine hendek şükrettiler. Hayvanlarının kışın etini yediler; kazıp beklediler. Düşman gelince, vuruşma da yazın sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye başladı. On gün vuruştular. Göktürkler üstün "Ergenekon" adını koydular. geldi. İki Göktürk prensinin Ergenekon'da çocukları Bu yenilgiden sonra yabancı kavimlerin hanları çoğaldı. Kayı Han'ın çok çocuğu oldu. Dokuz- ve beyleri av yerinde toplanıp konuştular. Oğuz Han'ın daha az oldu. Çok yıllar bu iki Hanın çocukları Ergenekon'da kaldılar. Pek "Göktürkler'e hile yapmazsak akıbet işimiz çoğaldılar. yaman olur," dediler. Dört yüzyıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar Tan ağarınca, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını çoğaldı ki, Ergenekon'a sığışamaz oldular. Buna bırakıp kaçtılar. bir çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki, "Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında Göktürkler, "Bunların vuruşma güçleri bitti, geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış. Bizim kaçıyorlar," deyip arkalarından yetiştiler. yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasından yol izleyip bulalım. Göçüp Düşman, Göktürkler'i görünce, birden döndü. Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında her Vuruşma sonunda düşman, Göktürkler'i gafil kim bize dost olursa, onunla görüşelim. avlayıp yendi. Göktürkler'i öldüre öldüre Düşmanla vuruşalım". çadırlarına geldi. Çadırlarını ve mallarını öylesine yağmaladı ki, bir ev kurtulmadı. Kurultay bu kararı alınca, Göktürkler, Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdi. Küçükleri kul Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar, edindi. Her düşman birini alıp gitti. bulamadılar. Göktürkler'in başında İl Han vardı. Çocukları O zaman bir demirci dedi ki, "Bu dağda bir çoktu. Fakat bu uğursuz vuruşmada bir tanesi demir madeni var. Yalın kat madene benzer. hariç, hepsi öldü. Kayı adlı bu oğlunu o yıl Şunun demirini eritsek, belki dağ bize geçit evlendirmişti. İl Han'ın Dokuz-Oğuz adlı bir de verirdi". Göktürkler, varıp demircinin gösterdiği yeğeni vardı. Kayı ile Dokuz-Oğuz düşmana dağ parçasını gördüler. Demircinin tedbirini de tutsak olmuşlardı. Fakat on gün sonra bir gece beğendiler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir ikisi de kadınları ile beraber atlara atlayıp kat kömür dizdiler. Dağın üstünü altını, yanını, kaçtılar. Göktürk yurduna geldiler. Burada yönünü böylece odun ve kömürle doldurduktan düşmandan kaçıp gelen çok deve, at, öküz ve sonra, yetmiş deriden büyük körükler yapıp koyun buldular. "Dört taraftaki illerin hepsi bize yetmiş yere koydular. Odun-kömürü ateşleyip körüklemeye başladılar, Tanrı'nın gücü ve inayeti ile ateş, kızdıktan sonra demir dağ eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak kadar yol oldu. O kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününün, kutsal saatini bekleyip bu yoldan Ergenekon'dan çıkmaya başladılar. Bu kutsal gün, ondan sonra Göktürkler'de bayram oldu. Her yıl o gün gelince büyük tören yapılır; bir parça demir alınıp ateşte kızdırılır. Bu demiri Önce Göktürk Ham kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Ondan sonra Türk beyleri de böyle yapıp bu günü kutlarlar. Ergenekon'dan çıkınca, Göktürkler'in ulu hakanı Kayı Han soyundan Börteçine, bütün illere elçiler gönderdi; Göktürkler'in Ergenekon'dan çıktıklarını bildirdi. Tâ ki, eskisi gibi bütün iller Göktürkler'in buyruğu altına girer. GÖÇ DESTANI kabardı. Oradan çok güzel türküler gelmeğe başladı. Gece oldu mu, ağacın otuz adım Bu destan da bir Uygur destanıdır ve daha ötesinden bütün çevre ışıklar içinde kalıyordu! önce belirtildiği üzere, Türeyiş Destanının bir uzantısı gibidir. Bugün, Orhun nehri kıyısında Bir gün ağacın gövdesi ansızın yarıldı, içinden bir şehir kalıntısı ile bir saray yıkıntısı vardır ki beş küçük çadır, beş küçük odacık çok eskiden bu şehre Ordu -Balık denildiği görünümünde ortaya çıktı. Her odacığın içinde sanılmaktadır. Büyük Uygur Destam'nın son bîr çocuk bulunmaktaydı. Çocukların ağızlarının bölümü diye kabul edebileceğimiz Göç Destanı, üstünde asılı birer emzik vardı, onlar bu işte bu şehrin saray yıkıntısının önünde bugün emziklerden süt emiyorlardı. Işıktan doğmuş görülebilecek şekilde duran yazıtlarda yazılı olan bu kutsal çocuklara halk ve halkın ileri olduğunu Hüseyin Namık Orkun ileri gelenleri çok büyük saygı gösterdiler. sürmektedir. Yine Hüseyin Namık Orkun'un belirttiğine göre bu yazıtlar, Moğol Hânı Çocukların en küçüğünün adı Sungur Tekin'di, Öğüdey zamanında Çin'den getirilen uzmanlara ondan sonrakinin adı Kutur Tiğin, üçüncüsünün okutturulup tercüme ettirilmiştir. ki Türek Tekin, dördüncüsünün Us Tekin, beşincisinin adı Buğu Tekin'di. Beş çocuğun Göç Destanının Çin ve Iran kaynaklarındaki beşinin de Tanrı tarafından gönderildiğine kayıtlarına göre iki ayrı söyleyiş hâlinde olduğu inanan insanlar, içlerinden birini hakan yapmak bilinmekte ise de aslında birbirinin istediler. Buğu Han en büyükleri idi; ötekilerden tamamlayıcısı gibidir. Iran kaynaklarındaki daha güzel, daha zeki, daha yiğit görünüyordu. söyleyiş, daha çok tarih bilgilerine yakındır. Aynı Buğu Tekin'in hepsinden üstün olduğunu zamanda Iran söyleyişi, Türklerin Maniheizm'i anlayan halk onu hakan olarak seçtiler. Büyük kabulünü anlatan bir menkıbe bir törenle Buğu Hanı tahta oturttular. görünümündedir. Aşağıda özetlenmiş olan söyleyiş Cüveynî'nin Tarib-i Cihanküşa adlı Böylece yıllar yılı kovalamış, bir gün gelmiş eserinde yazılıdır, bu söyleyişe göre, destanda Uygurlara bir başkası hakan olmuş. sözü geçen iki ağacın, Maniheizm'in kurucusu Mani'nin "iki Esas" adlı eserindeki iki ağacı Bu hakanın da Gah Tekin adında bir oğlu temsil ve taklit ettiğini Prof. Fuad Köprülü ileri varmış. sürmektedir. Hakan oğlu, Gah Tekin'e, Çin prenseslerinden Çin Kaynaklarına Göre Göç Destanı: birini, Kiu-Lien'i almağı uygun görmüş. Uygur Ülkesinde, Tuğla ve Selenge ırmaklarının Evlendikten sonra Prenses Kiu-Lien, sarayını birleştiği yerde Kumlançu denilen bir tepe Hatun Dağında kurdu. Hatun Dağının çevre vardır. Adına Hulin Dağı derlerdi. yanı dağlıktı; bu dağlardan birinin adı Tanrı Dağıydı, Tanrı Dağının güneyinde Kutlu Dağ Hulin Dağlarında da, birbirine çok yakın iki ağaç derler bir başka dağ vardı, kocaman bir kaya büyümüştü. Biri kayın ağacıydı. Bir gece, kayın parçası. ağacının üzerine gökyüzünden bir mavi ışık düştü, iki ırmak arasında yaşayan insanlar bu Bir gün Çin Elçisi, falcılarıyla birlikte Kiu-Lien'in ışığı gördü ve ürpererek izledi. Kutsal bir ışıktı. sarayına geldiler. Kendi aralarında konuşup Kayın ağacının üzerinde aylar ayı kaldı. Kutsal dediler ki: ışık, kayın ağacının üstünde kaldığı süre içinde - Hatun Dağının varı yoğu, bütün bahtiyarlığı kayın ağacının gövdesi büyüdükçe büyüdü, Kutlu Dağ denilen bu kaya parçasına bağlıdır. Türkleri yıkmak istiyorsak bu kayayı onların elinden almalıyız. Uygurlar bunu bir ilahî emir diye bildiler. Toparlandılar, yollara düzüldüler; yurtlarını Bu konuşmadan sonra varılan karar üzerine yuvalarını bırakıp bilinmedik ülkelere doğru göç Çinliler, Kui-Lien'e karşılık olarak o kayanın etmeğe başladılar. Sonunda bir yere gelip kendilerine verilmesini istediler. Yeni Hakan, durdular, orada sesler de kesildi. Uygurlar, isteğin nereye varacağını düşünmeden ve seslerin kesilip duyulmaz olduğu bu yerde umursamadan Çinlilerin arzusunu kabul etti, kondular, beş mahalle kurup yerleştiler; bunun yurdunun bir parçası olan bu kayayı onlara için bu yerin adını da Beş-balık koydular. verdi. Halbuki Kutlu Dağ bir kutsal kayaydı; Burada yaşayıp çoğaldılar. bütün Uygur Ülkesinin mutluluğu bu kayaya bağlıydı. Bu tılsımlı taş Türk Yurdunun İran kaynaklarına göre Göç Destanı: bölünmez bütünlüğünü temsil ediyordu; düşmana verilirse bu bütünlük parçalanacak Destanın Buğu Tekin'in Uygurlara hakan Türklerin bütün saadeti yok olacaktı. oluncaya kadar geçen bölümü aynıdır. Buğu Tekin hakan olduktan sonra, İran söyleyişine Hakan kayayı vermesine verdi ama kaya öyle göre, ülkeyi adalet üzere ve yıllarca yönetir. Bu kolay kolay sökülüp ürülecek türden değildi. süre içinde kendisine üç karga yardım etmekte, Bunu anlayan Çinliler, kayanın çevresine odun kargalar dünyanın bütün dillerini bilmektedir. kömür yığıp ateşlediler. Kaya iyice kızınca Nerede bir olay olursa hemen Buğu Han'a üzerine sirke döküp paramparça ettiler. Her bir haber vermektedirler. parçayı aldılar, ülkelerine taşıdılar. Bir gün Buğu Han bir düş görür. Düşünde Olan o zaman oldu işte. Türkelinin bütün kurdu kendisine bir peri kızı gözükmüştür. Bu düşü kuşu, bütün hayvanları dile geldi, kendi Buğu Han hemen her gece, yedi yıl, altı ay ve dillerince kayanın düşmana verilişine ağladılar. yirmi iki gün üst üste görür, Ve her gece Peri Yedi gün sonra günahı bağışlanmaz olan bu kızı, Buğu Han'ın düşünde onunla konuşur, düşüncesiz hakan öldü. Ne var ki Onun danışır; son gece, ayrılacağı vakit Buğu Han'a, ölümüyle ülke felâketten kurtulamadı. Bir Çin dünyanın efendisi olacağı haberini verir. prensesi uğruna çekinmeden bağışlanmış olan yurdun bir kayası, Türkelinin felâketine sebep Han uyanınca ordusunu toplar, her ordunun oldu. Halk rahat huzur yüzü görmedi. Irmaklar başına bir kardeşini tayin eder, Moğallar'ın birbiri ardınca kurudu. Göllerin suyu buhar olup Kırgızlar'ın, Tangutlar'ın ve Çinlilerin üzerine uçtu. Topraklar yarıldı, ürün yeşermez oldu. seferlere yollar. Günlerden sonra Türk tahtına Buğu Han'ın Dört kardeşin dördü de seferden zaferle döner torunlarından biri hakan olarak oturdu. O ve Orhun vadisini zengin ganimetlerle doldurur, zaman canlı cansız, evcil yaban, çoluk çocuk bu arada Ordu-Balıg şehri de kurulmuş olur. bütün yurtta soluk alan almayan ne varsa hepsi birden: Bir müddet sonra Buğu Han bir düş daha görür. Düşünde, beyazlara bürünmüş,.başında - Göç!. Göç!, diye çığrışmağa başladı. Derinden, beyaz şerit, elinde iniltili, hüzün dolu, eli böğründe kalmış bir çığrışmaydı bu. Yada Taşı olan bir erkek gözükmüş, Buğu Han'a demiştir ki: Yürekler dayanmazdı. - Eğer bu taşı saklarsan dünyanın dört bucağında milletleri buyruğunun altına alabilirsin. O gece Buğu Han'ın başveziri de tıpkı böyle bir düş görmüştür. Bunun üzerine Buğu Han ordusunu yeniden toplamış, bu sefer yatıya .doğru sefere çıkmıştır. Türkistan'a geldiği vakit geniş bozkırları, çayırlan ve gürül gürü! akan çayları görünce burada oturmağa karar vererek Balasagun şehrini kurmuştur. Buğu Han'ın orduları dört bir yana yayılmış, bütün milletleri buyruğu altına almıştır. Fakat o zaman Uygurların dindar olmadıkları söylenirdi. Rahipleri vardı ama Kam deniliyordu. Bu Kamlar, tıpkı Moğollardaki gibi, cinlere söz geçirdiklerini ileri sürerler. Onlara her istediklerini yaptırmağa güçlerinin yettiğini söylerlerdi. Moğollar bu Kamlara çok Önem verirlerdi. Ne zaman bir işe başlayacak olurlar ise bu Kamlara sorarlardı ve ona göre davranırlardı. Hastalarına bile Kamlar bakardı. Uygurlar, Buğu Han zamanında Çin hükümdârına elçiler gönderdi, kendilerine Nom Kitaplarını anlayan adamlar göndermesi ipin rica etti. Cinlerin din kitapları Nom'dur. Bugün yaşayan bir adamın bin yıl önce de yaşadığına inanırlar. Cinden Nom yöntemlerini anlayan adamlar gelince Kamlarla oturup konuştular, din kitaplarını gösterdiler; tartışmayı Kamlar kaybetti. Bu tartışmadan sonra Uygurlar Çin'den gelen yeni dini kabul ettiler. (Bu din Maniheizm'dir.) MANAS DESTANI Bu muhteşem Türk Destanının tamamı Destanın bölümlerine göre özeti: 400.000 mısradır. Bir Kırgız destanıdır. 1) Yeditör adını taşıyan yerde Boyun Han Müslüman Kırgızlarla Putperest Kalmuklar oturmaktadır. Boyun Hanın oğlu Kara Han ve arasında mücâdeleleri anlatır. Bununla beraber onun oğlu Çakıp Han (Yakûp Han) adıyla anılır. Manas Destanının dokuzuncu yüzyılda, Çakıp Han, Alma Ata ırmağının gözesinde, Kırgızların Yenisey Kıyılarında devlet kurmağa Sungur Yuvası denilen yerde yerleşmiştir; Çakıp başladıkları sırada oluşmuş olduğunu ileri Han'ın hiç çocuğu yoktur. Bir gün Tanrıdan bir süren ilim adamları da vardır. oğlan çocuk ister, onun yiğitler yiğidi olmasını diler. Tanrının izni ile bir oğlu olur. Oğlu olduğu Manas'ın, tarihte gerçekten var olduğunu için de Tanrıya güzel bir kısrak kurban eder. gösterir izler görülememiş ise de, Kırgız- Dört Peygamber gelip çocuğa ad kor, adına Kalmuk mücadelelerinde göz doldurmuş bir Manas, der. Kırgız yiğidinin, belki de bir Kırgız Beğinin adı ve yiğitliği ile bu destana konu olduğunu Manas dile gelir, babasına: "Ben İslâm yolunu düşünebiliriz. açacağım, inanmayanların malını yağmalayacağım" deyince Çakıp Han, çok eski Manas Destanı, Kırgızların bir bakıma arkadaşı olan Bakaya haber gönderir çağırır. ansiklopedisi gibidir. Manas Destanında Baka gelince Manas'ın söylediklerini Ona Kırgızların bütün gelenek ve göreneklerini, nakleder, bu söz üzerine Baka: "Pek güzel söz" törelerini, inanışlarını, görüşlerini, başka der: "Hemen atlanalım, Çin'e akın edelim, Pekin milletlerle olan ilişkilerini, masallarını ve ahlak yolunu bozalım!" anlayışlarını bulmak mümkündür. Dediği gibi yaptılar. Manas Destanının bütününü söyleyenlere Çakıp Han'ın oğlu genç Manas ise on yaşına Manasçı, bir kısmını söyleyenlere Ircı denilir. gelince ok attı, on dört yaşına basınca Hân Manasçılar, destanı anlatırken kendi Evini basıp yıktı, Hân oldu. Kâşgar'dan bütün zamanlarının etkisi altında kaldıkları olaylar ile Çinlileri sürüp Turfana tıktı, Turfandaki Çinlileri kendi duygu ve düşüncelerini de ustaca sürdü, Aksu'ya attı. katmışlardır. 2) Kalmuk Han'ın oğlu Almambet'in Müslüman Manas Destanına ilk defa, Kazak-Kırgız oluşu, Er Kökçe'ye sığınışı, Er Kökçe'den de yöneticisi olan Rus aslından Franel tesadüf ayrılıp Manasa gelişini anlatır: etmiştir. Daha sonra Çokan Velihanof 1856 yılında destanı dinlemiş fakat destanın en uzun Yerin yer suyun su olduğu çağda... altı atanın parçasını Radloff yazıya geçirerek 1885te oğlu gavur, üç atanın oğlu Müslüman idi. O yayınlamıştır. zaman Kara Han'ın oğlu Amambet doğdu, hemen büyüdü ve Müslüman oldu. Babasını Destanın en önemli bölümlerini Manas, Müslüman olmadığı için öldürdü, kaçıp geldi Manas'ın oğlu Semetay, Manas'ın torunu müslüman beylerinden Er Kökçe'ye sığındı. Er Seytek, Colay ve Töştük'ün hikâyeleri teşkil Kökçe'nin kırk yiğidi vardı. Bu kırk yiğit, etmektedir. Colay ve Er Tostuk hikayeleri ile Beylerinin bu Kalmuklu'ya, Almambet'e çok ilgili bölümlerin Colay adında bir Manaş'çıdan iltifatlar edip onu yanından ayırmadığını derlendiği sanılmaktadır. görünce kıskandılar, kıskanınca da Almambet hakkında dedikodular çıkarıp yaydılar. Bu
Description: