Dr. Hikmet Kıvılcımlı Allah Peygamber Kitap Yaynlar Allah Peygamber Kitap Dr. Hikmet Kıvılcımlı Dijital Yayınlar Yaynlar İndir - Oku - Okut - Çoğalt - Dağıt Bu kitap ilk defa: 1999 yılında Bumerang Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Bu kitap KöXüz sitesinin dijital yayınıdır. Kar amacı olmadan, okumak ve okutmak için, indirmek, dijital olarak basmak ve dağıtmak serbesttir. Alıntılarda kaynak gösterilmesi dilenir. Yayınları Yaynlar İÇİNDEKİLER Yayınevinin Notu 3 Giriş 11 Birinci Bölüm Allah-İbrahim-Muhammed-Bilim 23 1- Birikim Bilimi Ve Tarihin Büyük Mirası; İbrahim İle Muhammed 25 2- Pratik Ve Teorik İhtiyaçların Başkalaştırıp Sağla m la şt ırd ığ ı Tanrı Fikri 31 3- "Esmaü'l Hüsna" Allah'ın Güzel İsimleri Ve Tarihin Kanuncul Gidişi 35 4- Hz. Muhammed'in Bilge (Arif) l iğ i 58 5- Determinizm Ve "Esmaü'l Hüsna" 64 6- İkiz Düşman Kardeşler: İsrailoğulları Ve Hicaz Arabları: Muhammed'in Birikimi 69 7- İnsan Beyni Ve Hz. Muhammed Rejimi 74 İkinci Bölüm Kutsallaştırma Prosesinin Çıkış Kökleri 81 1- Allah-Fiyat Ve Tarihsel Devrimler 83 2- Tanrısallaşma Gidişinde Totemizm'in Rolü 91 3- Medenileşme Ve Tanrısallaşma Gidişinde Komün'ün Rolü 96 4- Tanrısallaşma Gidişinde Medeniyetin Rolü 106 5- Tanrısallık Gidişinde Dağ'ın Rolü 110 Üçüncü Bölüm Tarih Öncesi (Morgan) Bilimi-İbrahim Toplumu- Yazısızlık Ve Kutsallıkların Gelenekleşmesi 113 1- Tektanrıcılığın Yazısızlıgı Ve Kutsallaştırmanın Tevrat-Kur'an Ve Geleneklere Yansıması 115 2- Morgan'ın Tarihöncesi (Komün) Bilimi Ve Hz. İbrahim Göçebeleri 119 3- İbrahim'in Determinizmi: "Mucizeleri" 130 4- İbrahim Dini'nde "Kuşkular" 133 Dördüncü Bölüm Tarihsel Devrim Özlemi Temelinde Allah-İbrahim ve Kutsallaştırma 145 1- Tarihsel Devrim Özlemi Temelinde Tektanrıcılığın (İbrahim Dini'nin) Teorileşmesi: Kutsallaşma 147 Beşinci Bölüm Hz. İbrahim Yaratıcılığı'nın Semit Kökleri Ve Evrensellik Eşiği 159 1- İki Büyük Sansür-Yaratıcı Beyin Ve İbrahim Yaratıcılığının Ata (Semit) Temelleri 161 2- İbrahim: Yeni Çağın Alameti Ve Düşüncedeki Yeni Soyutlama Sıçraması...170 Altıncı Bölüm İslamiyet'in İbrahim'den Gelişi İbrahim'in (Tek Allah'ın) Semit'ten Gelişi Ve Evrimcil Değeri 175 1- İslamiyet'in İbrahim'den Gelişi 177 2- Tevrat Tarihlemeleriyle Tektanrıcılığın İbrahim'e İntikali 179 3- "Allah" Keşfinin Evrimcil Değeri 187 4- Tanrısallığın Trajedisi Ve İbrahim 192 Yedinci Bölüm Kutsallaştırmanın Son Halkası: Kuran Ve Hz. Muhammed 203 1- "Bismillahirrahmânirrahim" (Rahman Ve Rahîm Allah'ın Adıyla) 205 2- Yeni Kutsallaştırma Halkası Ve İlk Sûreler 208 3- "A'lâ Sûresi" 217 4- "Kalem", "Mesed", "Maun", "Kafirun", "Fil", "Kureyş", "Tin", "Beled", Sûreleri Ve Tarihsel Devrim 219 5- "Alâk"- "Duhâ" Ve "İnşirah" Sûreleri (Mekke'deki İlk Sûreler) 222 6- "Fatiha Sûresi" "Kitabın Anası" 224 7- "Şuarâ Sûresi". 226 8- "Furkan Sûresi" 228 9- "Kasas Sûresi". 230 10- "Rum Sûresi" 232 11- "Lokman Sûresi" 232 12- "Hicr Sûresi" 235 13- "Yusuf Sûresi" 238 14- "Neml Sûresi" 248 15- "Yûnus Sûresi" 252 16- "Hûd Sûresi" 258 17- "Araf Sûresi" 264 18- "En-Am Sûresi" 269 19- "Tevbe Sûresi" 272 20- Müminun Sûresi" 277 21- "Ankebut Sûresi" 280 22- "Mâide Sûresi" 282 23- "Enfâl Sûresi" (Savaş Gamimetleri: İslâm Sosyalizmi Üzerine) 285 24- "Ahzap Sûresi" 289 25-"NurSûresi " 290 26- "Muhammed Sûresi" 295 27- "Ra'd Sûresi" 296 28- "Bakara Sûresi" 300 29- "Al-i İmran Sûresi" 307 30- "Nisa Sûresi" 311 "Fe-in tevelev Fe-kul hasbiyallâhü Lâ ilahe illâ hü, aleyhi te- vekkeltü ve Huve Rabbül-arşil aziyim." (Tevbe Sûresi, 129. Ayet) "Eğer yüz çevirirlerse, onlara de ki: "Bana Allah yeter. Ondan baş- ka tapılacak ilah yoktur. Ancak ona güvenip bağlandım. Ve o büyük arşın sahibi Rabbimdir. "(Tevbe Sûresi, 29. Ayet) Peygamberler, ne zaman toplumcul evrimin ağdalı-karmaşık akı- şından başları dara düşse; kendi çağlarında tarihsel determinizmin en yüksek ifadesi olan (binlerce yıllık kutsallık geleneklerinin kabuğu içinde de bulunsa, bilim ve bilgi yüklü olan) "Allah" yorumculuğuna sığınırlardı. Tıpkı modern sosyal devrimcilerin sıkıştıkça "Bize tarihsel determinizm yeter!" deyip, demir çarık demir asa bilim-devrim görev- lerinde daha fazla yoğunlaştıkları gibi. Çünkü antik Peygamberler de kendi ölçülerinde tarihsel devrim görevleriyle müjdelenmiş idiler. Ve tarihsel devrimler, en temelde üretici güçler determinizmiyle işleyen komüncül kollektif aksiyonlu insanın, kutsallaşmış (medeniyete geçiş: sınıflı topluma parçalanış) haliydi. Kutsallaştırma prosesi de insanlık tarihinin açılıp kapanan ama bir- birlerini aşamayan üretici güçleri cycle'larına: Kendilerini yeniden üre- tiş devirdaimlerine uyar: Kutsallaştırma gidişinin son halkasında, son Peygamber, son (veda) hutbesinde şöyle seslenir: "Ey insanlar! Bugünleriniz nasıl kut- sal bir gün ise, bu aylarınız nasıl kutsal bir ay ise, bu şehrimiz Mekke nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle kutsaldır, her türlü tecavüzden korunmuştur." Kutsallaştırmanın ilk halkası olan Totemizmde de böyledir: Komün, Totemi'ni kutsallaştırıp, O'nu kendi ruhu üzerinde egemenleştirirken, aynı zamanda kan teşkilatlarını, üretici güçleriyle birlikte her şeyini; insanını da kutsallaştırıyordu. Toplum biçimleri geliştikçe kutsallaştır- ma üretici güçlere yansıdı ama hep aynı temellere uymadan edemedi. Binlerce, onbinlerce yıl sonra bile, aynı temeller; açılarak, genişleye- rek, tanınmaz boyutlara gelecek ölçülerde de olsa son Peygamberin tutumunda böyle dilleniyordu... GİRİŞ Konumuz "Din". Üzerinde en çok spekülasyon: Düşünce vurguncu- luğu yapılan alan! Oysa tam tersi olması gerekir. Öyleyse bilimin en çok kılıç kuşanması gereken alanlardan birisi de din konusu olmalıdır. Bu yüzden bu alanda "İdeoloji" ve "politika" sökemez, sökememelidir. O yavanlıklar ancak bilim ateşiyle durdurulup dönüştürülebilir. Meselemiz hiç de ikincil üçüncül kategoriden bir iş sayılamaz. Çün- kü din konusu, sadece toplumun çatısında tıkırdayan bir kültür mese- lesi değil, insan beyninde, düşünce mekanizmalarında işleyen adeta sistemleşmiş canlı bir düşünce biçimidir ve insan beyninde kolayca sökülüp atılamayacak derinliklere yapışmış köklere sahiptir. Söküldü sanıldığı yerde, başka bir nesnenin veya konunun Fetişe edili- şine: Tapımına dönüşmüştür. İnsan şuuru kendisini bilemedikçe ne maddi nesnelerin, ne de manevi konuların fetişizmini (tapıncını) aşamaz. İnsan toplumunun gidişine göre, daha maddi, daha manevi tapı- nışlar öne çıkmaktan geri durmazlar. Ama bu öne çıkışlar daima insan zihninin işleyiş yasalarına etle tırnak gibi bağlı gelişirler. Çünkü insan üretici gücü toplumsal kanunlarla işlerken, herşey insanın beyin ay- nasında yansımakla kalmaz; o yansımalar yeniden topluma dönerken, etki tepkilerde, insan zihni ve toplum, kuşaklar boyunca sürüp giden gelenek göreneklerini oluştururlar. Ve onlar kolay aşılıp-kazınamaz. İnsan toplumu ve düşünüş sistemi, hasbelkader tesadüfi olarak tanrısallaştırmalara kapılmadığı gibi; "Matah" [meta] fetişizmine veya nesnelerin tapıncına, illüzyonlarına da öyle gelişigüzel düşmez veya düşürülemez. Başta toplumsal gidiş kanunları etkin bulunur. Her ki- şide ayrı ayrı yansıyan düşünce işleyişi de kendi başlarına ayrı birer dünyadır. Ve ayrı bir uzmanlık alanı oluşturur. Fakat toplumsal yasala- rın işleyişlerinden hayat buldukları için son zerrelerine kadar toplum- saldırlar. Ve kanunumuz içine girerler. "Tutkular" insanı yeniden ve yeniden öldürüp diriltebilirler. Bu sa- dece toplumsal değil, aynı zamanda zihinseldir de. Modern çağda "Metalar"ın veya daha geniş anlamda nesnelerin manevi tapınçları aşılmış gibi dururlar. Tarihsel devrimlere kıyasla sosyal devrimler, eski uykudagezer şuursuzluktan veya altşuura atı- lışlarından ve yıkımlarından kurtulmuş sayılırlar. Bilinç ve teşkilatlan- ma geliştiği ölçüde metaların fetişizmi de aşılır elbet. Ama kutsallaş- tırmanın öyküsü bitmiş görünmüyor. İnsanlığın sosyalizmi yakaladığı günümüzdeki aşamasında bile; "Sovyet" insanlarının ölümleri bahasına "duvar"ları aşmaya çalışması, sadece kapitalizmin yarattığı tüketim illizyonlarıyla (kabaca) açıklan- dığında bile, insan şuurunun hâlâ meta ve nesnelerin tapıncını aşa- madığı ortaya çıkar. Maddiyatın maneviyatı ezişi ve tüketişi sürmektedir. Demek mo- dern proletarya da modern büyük-küçükburjuvalar gibi nesnelerin ta- pıncının potansiyel tehdidi ve tehlikesi altında bulunur. Konu bu kadar ciddi ve ebedi gibi görünmektedir. Stalin ve Mao'ların saraylara taşın- makta gecikmeyişleri tesadüf sayılabilir mi? İrice "Marksist-Leninist- ler" böyle yaparsa, ufakları kimbilir neler yapmazlar? "Tapınçlar" konusu, doğrudan kutsallaştırma prosesine ve insan zihninin işleyiş yasalarına bağlıdır. Burada ikincisine girmeyeceğiz. O apayrı ele alınacak başlı başına bir alandır. Fakat dolayısıyla eğilmiş olacağız. Çünkü her ikisi de bir arada bulunur; toplum ve kişi gibi.... İnsan toplumu da, canlı türlerinin gelişim kanunları benzeri kendi kanunlarına uyar. Ancak o kanunların kökleri çok derinlerde kaldığı ve büyük sansürlerle toplum biçimleri katmanları altında gömülüp kal- dığı için insan toplumunun gidiş kanunlarının olabileceği bile önem- senmedi ve asla kavranmadı. Tarihte hiçbir gidiş kanunu bulunmadığı iddialarına dek sapıldı. Oysa üzerinde hiç durulmak istenmeyen, insan toplumunun doğa- dan gelme, ilk doğal ham pırlantası: çekirdeği olan Komüncül Toplum, tarihin bütün kilitlerini açabilecek BİRİCİK anahtardır. Çünkü en ilk temel çekirdek olması itibarıyla, toplum biçimlerinin bütün gelişim kanunlarını kendi içinde saklar. 1- İnsan Toplumunun Komün Temelinde Parçalanış ve Der- leniş (Kendisini Yeniden Üretme) Yasası Toplum biçimleri sürekli olarak komün çekirdeği temelinde par- çalanışa ve toplanışa uğrayarak kendisini yeniden üretir. Parçalayı- cı ve derleyici rol oynamış görünen tarihsel ve sosyal devrimler de; onlardan çıkagelmiş sınıflı toplum medeniyetleri ve rejimleri de aynı temellerden kalkarak hep komün temellerini yeniden üretmek uğruna açılıp kapanırlar. Bu yüzden o devrimlerin ve rejimlerin liderleri de birbirlerine para- lelleşirler. Bir tek (aynı) akışın sonucu olurlar. Toplumun parçalanışları, sosyal sınıflar, tabakalar, zümreler, kişi- ler yönünde artarak sürerken, toplumun insanlık ölçüsünde kollektif derlenişi de artarak sürer. İkinci büyük savaştan sonra, görünür-gö- rünmez parolaların hep "Bir tek Dünya" parolalarında ifade buluşu tesadüf değildir; demek parçalanışın ölçüleri evrencil boyutlara ulaş- tıkça, derlenişin ölçüleri de bir tek insanlık kolektivizmini vurgulamak zorunda kalır. Toplumun parçalanış ve derleniş yasasının sebebi nedir? Bu yasayı da güden daha temelli yasalar var mıdır? Evet, bunun en genel sebebi, toplumun ilk çekirdeğinde yer alan yasaları aşamamak zaruretlerinden kaynak alır. Bunlar üretici güçlerdir. 2- İnsan Toplumunun Üretici Güçler Yasası Komün çekirdeği, her yanından sımsıkıca birbirine bağlı, birbirinsiz olamayan üretici güçlerle örülü biçimde doğal bir gelişimle oluşmuştur. Üretici Güçler İnsan ve Tarih (gelenek-görenek) üretici güçleri manevidirler. Ama maddi olan Teknik ve Coğrafya üretici güçleriyle DENK işlerler. Denk, Matematiksel işlemekle birlikte içlerinde en aktif ve can- lı olanı insandır. Çünkü bilinç gelişimiyle hepsinden ayrılır. Fakat bu denk işleyişi değiştirmez, sadece üretici güçler yasasının bilinçle gü- dülüşünü insanın eline vermeyi sonuna dek ister. Bu da denk gidişle- rinin icabından başka bir şey değildir. Üretici güçlerden herhangi birisi abartıldı mı denklemsi (cebirsel) gidiş bozulur ve irili ufaklı krizlerle bu bozukluk kendisini ifade etmeye başlar; devrimlerle düzeltmeye kadar ulaşır... Parçalanma ve derlenme yasası tarihsel ve sosyal devrimler ya- salarıyla yürür. Ancak bu yasaların da temelinde asıl üretici güçler yasası yer alır". Bu yüzden insan toplumu dağılıp yozlaşmayı ilanihaye: Sonuna dek sürdüremez. Üretici güçler, kendilerini veya biçimini verdikleri veya özünü oluşturdukları toplumu yeniden üretmek üzere yeni ve daha kaliteli bir aşama için derlenip tohumlanırlar. Üretici güçler, evrenseli fethetmek ve insan bilinciyle güdülmek üzere "Bir tek Dünya" yayılışını ve derlenişini isterler. 3- Üretici Güçlerin DENK'liği veya Birbirlerini Aşamayış Yasası Üretici güçler, birbirleriyle diyalektik çelişki ve yarış içerisindedir- ler. Ama birbirlerini baltalayarak aşamazlar, hiçe sayamazlar. Kimi zaman birbirlerinin altına-üstüne-arkasına-önüne düşmeleri yüzeysel ve yanıltıcıdır". Henüz insan bilinciyle kendi kanunlarına uygun biçimde güdüle- meyişlerinden; kendiliğinden akışları, henüz insan bilincinde onların kanunları bakımından, kesin hatlarıyla oluşamadığı için, bunu oluştur- mak üzere yarışırca çekişerek akarlar. a) İnsan üretici gücü, toplum ve kişi diyalektiğiyle dinamizm bu- larak, tekniği ve coğrafyayı işleyip geliştirirler. Teknik ve coğrafya da insanı, toplum ve kişi diyalektiği içinde belirleyip determine eder. Ama ne toplum kişiyi, ne de kişi toplumu sonuna dek hiçe sayıp aşamazlar. Onlar da kendi içlerinde denk, cebirsel akarlar. Kişi: İndıvidualizm [bireycilik], kapitalizmle birlikte urlaştırılıp dahhâme [büyüme]leştirilmeye çalışılmıştır. Bunun kökü 7000 yıl ön- celere, tefeci bezirganlığın filizlenişlerine dek uzanır-. Ki şi toplumu hiçe saydıkça, toplum tarihsel ve sosyal devrimlerle kendi gücünü yeniden ve yeniden oluşturmayı başarmıştır". Komün çağındaysa kişi yok gibidir. İnsan üretici gücü tümden top- lumdan ibaretmiş gibi görünür. Bu yanıltıcıdır-. Kişiler toplumun en küçük yansımaları olsalar da kendi başlarına ayrı birer dünyacıklardır. Ve toplum kişilerle dinamizmi bulur. Toplum kişiyi aşarsa sorusu bile saçmadır. Toplum kendi dina- mizmini kendi eliyle öldürmüş olur. Veya bunu zaten insan üreyimi ve üretimi bakımından sonuna dek yapamaz. Kişi de toplumunu aşamaz. Kişinin toplumu aşması yeni bir toplum biçimini önermesiyle olur ki konumuz o değil; kişinin toplumu veya toplumun kişiyi hiçe sayması- dır. Kişilerin toplumlarını hiçe sayışları antik tarihte yoğunlaştıkça, o medeniyetler ve kentler yok oldular. Bu emperyalist dünya için de söz konusudur. Emperyalizmin anavatanlarında hâlâ hazıryiyicilikle yaşa- ması dünya çapullarına bağlıdır. Fakat bu ilanihaye süremez. Özetle kişi toplumu, toplum kişiyi baltalayıp hiçe saydıkça, insan üretici gücü inmelenir ve teknik-coğrafya üretici güçlerini realize ede- mez; üreyim ve üretimi de felç etmeye başlar... b) Teknik üretici gücü insan ve coğrafya üretici güçlerini sonuna dek baltalayıp hiçe indiremez. Çünkü kendisini realize eden insandır-. Kay- nağı ise doğa coğrafya üretici gücü alarak doğadır. O halde tekniğin ve kişi mülkiyetinin urlaştırılması evrenselleşmelerinin sonuna kadardır; toplumsallaştırılıp sömürülecek doğa ve toplum parçası kalmayınca binilen dalın kesildiği çıplacık herkesçe görülmüş olacaktır ki zıddına atlayış o denli evrenselce yaman gelir. Önceden ayılmak gerekir. Ve bütün bu örgüler, sözgelimi alınyazısı, ilk insan çekirdeğinin onbinlerce yıllık gidişiyle oluşmuş komüncül yapısına dayanır-. İnsan toplumunun kendisini (parçalanıp-derlenerek) yeniden üretişi, bu yüzden o ilk çekirdek temellerinden ayrılamaz. O'nu anlayamayışı- mız, henüz ağacın endamına, dal yaprak ve meyvelerine takılı kalıp tohumunu önemsemeyen bencil çocukluğumuzdandır. Ay ılmamız da o derecede yaman gelecektir... 4- İnsan Toplumu'nun Tarihsel ve Sosyal Devrimler Yasaları İnsanlık tarihinin ilerleyişi devrimlerle olur. 6500 yıllık Antik Tarih saat düzenliliğinde şaşmayan tarihsel devrimlerle ilerlemiştir. 500 yıl- dır süren modern tarih daha bilinçli sosyal devrimlerle ilerliyor. Tarihsel devrimler, doğrudan komün ve komün gelenekleri gücüy- le gerçekleşmiştir. Sosyal devrimler, komüncül temellerin bir açılımı ve yeniden üretilmiş biçimi olan modern devrimci sosyal sınıflarla ve halklarla gerçekleşmiştir. Ve bu yüzden daima ilk doğuşları kollekti- vizmin potasında hayat bulmuştur. Eksiklikleri de daima kollektiviz- min geliştirilmesiyle giderilmek zorunda kalmıştır. Tarihsel ve Sosyal Devrimler yasasının temelinde yine aynı üretici güçler yasası bulunur. Üretici güçler kendilerini kuşatan mülkiyet bi- çimlerini dar veya zincire vurulmuş bulduklarında, yenilerini yumurt- layıp geliştirirler ve vakti gelince yavrularlar. Ama daima hatırda tutulmalıdır ki bütün bu gelişimler, o ilk insan- lık tohumu çekirdeği temelinde; o temellerin yeniden üretilmesi biçi- minde olur. Ve orada insan, üretici güçler içerisinde en aktif olanıdır çünkü üretici güçlerin yukarıda andığımız bütün çelişki ve gelişimleri- ne bilinç ve alt bilinciyle sentezcil tepki verir. İşte konumuzu bu yasalar çerçevesinde işlemeye çalışacağız. Konumuz: "Tarih Tezi"miz ışığında kutsallaştırma prosesinin son halkası olan: "Allah", "Peygamber", "Kitap"tır. Morgan'ın araştırmalarından çıkan tarih öncesi biliminden, 1877'den beri, Komün üzerine yapılan ve o derecede de karıştırıcı olan uzman araştırmaları gibi; kutsallaştırma üzerine de onlarca yıldır süren uzman etüdleri oldu. Frazer, Kramer, Ceram, Campbbell, Toyn- bee bunların en göze batanları. Bu alanda da birikim bilimi dağlar kadar birikti durdu. Ama tasnif edici gidiş kanunlarını arayan bir çalışma ortalarda görünmüyor. Oysa toplumsal gidiş tümlüğüyle gözönünde tutulmadan kutsal- laştırma prosesi aydınlanamaz. Kutsallaştırma gidişi de tümden bilin- ce çıkarılamadan onun son halkası olan tektanrıcılığı örten perdeler aralanamaz. Konfüzyonizm: Kafa karışıklığı, yabana atılır cinsten değildir. Teo- ride devrimi öngörür. Sosyal devrimler kültürel devrimlere tramplen olur; doğrudur. Ama sosyal devrimler de aslında kültürel, eğitsel, hukuksal ve benzeri dev- rimlerin stratejilerini içinde barındıran engin teorik (kültürel) devrimler gerçekleşmeden sağlamca doğamaz ve ayakları üzerinde yürüyemezler. "Allah" doğru dürüst çağrışımız şunun şurası Hz. Muhammed'den beridir. Oysa ilk Allahlar, insanlığın neredeyse doğuşundan beridir. Ve değişegelirler.
Description: