ebook img

Alexandra Oliva SON PDF

411 Pages·2016·7.93 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Alexandra Oliva SON

A E / >RA U\/A u x a a ç o nına girecekler. Hayali zorluklar yaratıp, olmadık ödül vaît edecekler. Sırf güvenini kazanmak için. jGüvenme. nına tanımadığın insanlar katacak; en derin, en mahr nla yüzleştirecekler. Seni oyuna getirip vazgeçirmek < ! Vazgeçme; « f* '' ' , . Eh son rüyalarına göz dikecek, smıriarmı zorlayacak, ışığım çalacaklar. Ama sen, sonu ne olursa olsun, içindeki sese inan, . Karanlığa teslim olma. Patlak veren bir felaketle rayımdan çıkan bîr reafityshovv yarışma» ve bekleyen tehlikelerden habersiz, kaybetmemeye kararlı yarışmacılar, belirsiz bir hayatta kalma oyunu ve bu oyunun parçan olmayı reddedip g İçgüdülerine tutunan bir kadın. Okurların ve eleştirmenlerin övgüyle kar Son, kısan ruhunun srmrlarına dair, ele avuca sığmayan, kışkırtıcı bir • Yayın hakları 20'den fazla ülkeye satıldı. • Sıra dışı kurgusuyla tüm dünyada ses getirdi, • Yayınlandığı ülkelerde yılın kitabı olarak öne çıkarıldı. fvvvvvv.ıiMrüyityl/An tl arttı ifrtfifflatlefi sipariş <woKüicoffi Alexandra Oliva SON 1. Baskı: Ekim 2016 ISBN: 978-605-186-071-8 Yayınevi Sertifika No: 12330 Copyright©Alexandra Oliva Bu kitabın Türkçe yayın haklan Aslı Karasuil Ajans aracılığıyla Marn Yayın Dağ. San. Tic. Ltd. Şti.’ne aittir. Yayınevinden izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edile­ mez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. Baskı MY Matbaacılık San. Tic ve Ltd. Şd. Maltepe Mah. Yılanlı Ayazma Sok. No: 8F Zeytinburnu/İstanbul Sertifika No: 34191 Tel: 0212 674 85 28 MARTI MARTI YAYINCILIK özgün Adi The Last One Martı Yayın Dağıtım San. Tic. Ltd. Şti. Yayın Yönetmeni Şahin Güç Maltepe Mh. Davutpaşa Cd. Çeviren Cumhur Mısırlıoğlu Yılanlı Ayazma Sk. No: 8 Editör Gamze Büyükkaya Zeytinburnu/İstanbul Tel: 0 212 483 27 37 - 483 43 13 Düzelti Merve Akıncı Almaz Faks: 0 212 483 27 38 Sayfa Tasarım Elif Yavuz www.martiyayinlari.com Kapak Tasarım Alla özabat [email protected] K . A T c ,s ı i ğ e * -fe .5 İı'/w ı o l - v , f t . ' ALE A A?£IA LM A x a o Çeviren: Cumhur Mısırlıoğlu Yapım ekibinden ilk ölen kurgucu olacak. Kendini henüz has­ ta hissetmiyor ve şimdi sahada da değil. Zaten oraya yalnızca bir kez, çekimler başlamadan önce gitmişti. Hem ormana bir göz atmak hem de görüntülerini kurgulayacağı insanlarla tanışıp el sıkışmak için: semptomsuz aktanm. Döneli bir haftadan fazla oldu, şimdi kurgu stüdyosunda tek başına oturuyor, gayet de iyi hissediyor ken­ dini. Üzerindeki tişörtte, KAHVE GİRER DEHA ÇIKAR yazıyor. Klavyede bir tuşa basıyor, küçük çalışma yerini neredeyse tamamıyla dolduran otuz iki inçlik ekranda görüntüler beliriyor. Açılış fragmanı. Önce yapraklar kaplıyor ekranı; meşeyle ak- çaağaç, ardından tam da başvuru formunda belirttiği gibi “kah­ verengi” tenli bir kadının görüntüleri geliyor. Kadının, teni gibi gözleri de koyu ve turuncu renkli spor atletine sığmayan kocaman göğüsleri var. Her biri tek tek, özenle yerleştirilmiş gibi duran bukleli siyah saçları kafasında bir kütle halinde duruyor. Ondan sonra panoramik bir dağ manzarası çıkıyor; ülkenin kuzeydoğusunun gurur kaynağı, yaz ortasında bile yemyeşil, ışıl ışıl dağlar. Ardından bir tavşan beliriyor ekranda, her an fırlayıp gitmeye hazır. O bir tarlanın içinde seke seke kaybolduktan sonra kazınmış kafası güneşin altında mika gibi parlayan beyaz, genç bir adam çıkıyor. Bir de yakın çekim görüyoruz onu; keskin, mavi gözleriyle sertçe bakıyor. Sonra üstünde ekose gömlek olan, Ko­ reli, ufak tefek bir kadın çıkıyor. Bir dizinin üstüne çökmüş, elinde bir bıçak, yere bakıyor. Onun arkasında, panter karası yüzünde bir haftalık kirli sakalıyla uzun boylu, kel kafalı bir adam beliri­ yor. Kamera zum yapıyor. Kadın bir tavşanın derisini yüzmekte. Ardından kara tenli adamın görüntüsü çıkıyor yine ama bu kez kirli sakal yok. Objektife kilidenmiş koyu renk gözleri sakin ve kendinden emin. Bakışları kapanmaya geldim diyor. Sonra bir nehir. Ardından, bütün cephesi nokta nokta li­ kenlerle kaplanmış, boz bir kayalık, daha sonra beyaz bir adam daha ama bunun saçlan kızıl. Kayalığa yapışmış halde duruyor ama kare öyle ayarlanmış ki, onu asık kaldığı yere bağlayan ipin görüntüsü solduğu için incecik bir çizgi gibi kaybolmuş kayalıkta. Bir sonraki resim açık tenli, sarışın bir kadına ait. Kahverengi çerçeveli, kare şeklindeki gözlüklerinin ardında ışıl ışıl bir çift yeşil göz. Kurgucu resmi dondurup bekliyor. Bu kadının gülümseyişin­ de ve kameradan uzaklara attığı bakışında hoşuna giden bir şey var. Diğerlerinden daha sahici birine benziyor. Belki de daha iyi rol kes­ tiğinden ama olsun, kurgucunun hoşuna gidiyor, rol kesmeyi o da biliyor sonuçta. Yapım ekibinden çekimler gelmeye başlayalı on gün oldu ve kurgucu bu kadını favorisi belledi bile. Hayvansever sanşın, hevesli öğrenci. Durup kadının o doğal tebessümünü incelemeye koyuluyor biraz daha. Elinde, kesip yapışturabileceği o kadar çok açı var ki... Seçmek ona kalsaydı tabii. Stüdyonun kapısı açılıyor. İçeri uzun boylu, beyaz bir adam giriyor. Saha dışı yapımcısı. Gelip başında dikilirken kurgucu kas­ katı kesiliyor. “Zoo*’yu bu kez nereye koydun bakayım?” diye soruyor ya­ pımcı._________ Sam adhyanşmaayaban hayat barınağı ve rehabilitasyon merkebinde çalıştığından yapım ekibi İngilizcede * hayvanat bahçesi anlamına gelen \oo” kelimesini, kendisine lakap olarak takmıştır, (e. n.) “Avcı’nın arkasına,” diyor kurgucu. “Kovboy’un önüne.” Yapımcı başım düşünceli düşünceli salladıktan sonra bir adım geri çekilip ekrana bakıyor. Mavi, gıcır gıcır bir gömlek, be­ nekli san bir kravat vekot pantolon giymiş. Kurgucu da en az yapımcı kadar beyaz tenli ama güneşe çıkınca kararan cinsten. Kurgucunun soyağacı biraz karmaşık. Ezelden beri, etnik kökeni sorulduğunda hangi kutucuğu işaretleyeceğini bilememiş, her se­ ferinde mecburen beyazı seçmiş. “Havacı ne âlemde? Bayrağı ekledin mi?” diye soruyor ya­ pımcı. Kurgucu sandalyesinde dönüp ona bir bakış atıyor. Ar­ kadan vuran bilgisayarın ışığı siyah saçlarının etrafında pürüzlü bir hale şeklini alıyor. “O konuda ciddi miydin gerçekten?” diye soruyor nihayet. “Kesinlikle,” diye karşılık veriyor yapımcı. “En sona kimi koydun bu arada?” “Yine Marangoz Bebek var, ama...” Yine o olmasın.” Kurgucu tam, iyi de ne yamandır bunun için uğraşıyorum, diyecek oluyor, son anda vazgeçip susuyor. Dünden beri açılış fragmanı­ nın üzerinde çalışmış, üstüne üsdük daha hafta finaline başlama­ mış bile. Onu uzun bir günün beklediği belli oldu. Uzun bir gece hatta. Sinirle geri dönüyor ekranına. “Ben de Bankacı ya da Siyahi Doktor’la bitiririm diye düşünüyordum,” diyor. “Bankacı’yı yap,” diyor yapımcı. “Sen güven bana.” Bir anlık duraksamanın ardından, “Dünkü çekimleri gördün mü bu ara­ da?” diye soruyor. Haftada üç bölüm, sıfir stok. Canlı yayınlasalar daha iyi. Bu böyle gitmez diye geçiriyor kurgucu içinden. “İlk yarım saatine falan bakabildim.” Yapımcı kahkahayı padatıyor. Monitörün ışığında dişleri sarı san görünüyor. “Maden bulduk, maden,” diyor. “Garson Kız, Zoo, dur bakayım, bir de kim vardı.. Bir süre durup düşünüyor, hatırlayınca parmaklarını şıklatıyor. “Hah, Kovboy. Görev’i zaten zamanında bitiremediler, bir de üstüne...” -havada parmaklarıyla tırnak işareti yaparak— “‘cesedi’ görünce kafayı yedi Garson Kız. Nefes nefese kaldı, ağlamaya başladı. Sonra Zoo da çileden çıktı.” Kurgucu oturduğu yerde huzursuzca kıpırdanıyor. £Ya- nşmayı mı bıraktı yoksa?” diye soruyor. Düş kınklığından yüzü yanıyor şimdi. Oysaki Zoo’nun zaferini kurgulamayı dört gözle bekliyordu. Zafer olması da şart değildi; finalde mağrur bir yenilgi de yeterdi. Avcı’yı tek başına alt etmesi mümkün görünmüyordu zaten. Havacı’nın önceki gün burkulan bileği işlerini zora sok­ muştu. Avcı ise alabildiğine güçlü, becerikli ve istikrarlı gidiyor­ du. Kazanması kaçınılmaz görünüyordu ama bir kurgucu olarak onun görevi de Avcı’nın zaferini garanti değilmiş gibi göstermekti ve bunun için Zoo’yu kullanmayı planlıyordu. İkisini birlikte kur­ gulamayı, zıtlıklardan sanat yaratmayı seviyordu. “Hayır, bırakmadı,” diyor yapımcı, kurgucunun omzuna şaplağı indirirken. “Ama çok fenaydı çok.” Kurgucu bir an Zoo’nun ekrandaki nahif görüntüsüne, o yeşil gözlerdeki sevecenliğe bakakalıyor. İşlerin bu noktaya gel­ mesi hiç hoşuna gitmiyor. Bunu ona konduramıyor. “Kadın, Garson Kız’a bağırdı,” diye devam ediyor yapımcı anlatmaya, “işte, kaybetmemizin sebebi sensin de, bir de üstüne ağlıydım da falan. Muhteşemdi yani. Hemen arkasından özür diledi kızdan ama olsun. Sen de görürsün zaten.” En iyiler bile bozabilir kendini diye düşünüyor kurgucu. Programın amacı da bu zaten: Yarışmacıları bozmak. Ringe çı­ kan on iki yarışmacıya bunun bir hayatta kalma oyunu olduğunu, bir yarış olduğunu söylemişlerdi. Bunlar da doğru tabü ama yine de... Yarışmanın onlara bildirilen ismi bile aldatmacaydı. Sözleş­ menin bir yerinde, küçük harflerle yazıyordu da. Yarışmanın adı Orman değil Karanlıkta olacaktı. “Her neyse, fragmanın güncellenmiş halinin öğlene kadar bitmesi gerekiyor,” diyor yapımcı. “Biliyorum,” diyor kurgucu. “Tamam o zaman. Ben de hatırlatmak için söylemiştim za­ ten.” Yapımcı parmaklarıyla tabanca yapıp kurgucuya bir el ateş ediyor, sonra da çıkmak üzere arkasını dönüyor ama sonra vazge­ çip bir daha ekrana bakıyor. Görüntü enerji tasarrufu modunda hafifçe kararmış ama Zoo’nun yüzü hâlâ seçilebiliyor. “Şuna bak, nasıl da gülümsüyor,” diyor yapımcı. “Zavallı şey, onu neyin bek­ lediğinden haberi yoktu.” Biraz acıma biraz da neşe karışımı kısa bir kahkaha atıyor, ardından da çıkıp gidiyor. Kurgucuysa bilgisayarına dönüyor, Zoo’nun gülümseyen yüzünü aydınlatmak için fareyi hareket ettiriyor, sonra yeniden işe girişiyor. Açılış fragmanını bitirdiğinde kemiklerine kadar iş­ leyen bir yorgunluk çökecek üzerine. İlk öksürük, hafta finalim tamamladığında, yani yarın sabah gelecek. Sonra da, akşama kal­ madan erken bir veri numunesine, padamadan önceki bir işarete dönüşecek. Uzmanlar ne olup bittiğine kafa yoracaklar tabii ama anlayacak kadar zamanlan olmayacak. Bu her neyse, vurmadan önce bekleyen bir şey. Evvela arka koltukta saklanan, sonra ani­ den direksiyonun başına geçip arabayı dosdoğru uçuruma süren bir şey. Bu arada uzmanların çoğuna da bulaşmış durumda. Yapımcı da ölecek elbette; beş gün sonra... 400 metrekarelik evinde bir başına, zayıf düşmüş ve terk edilmiş bir halde ölecek. Ömrünün son anlannda, dili, burnundan damlayan kana gidecek istemsizce, ağzı o kadar kurumuş olacak işte. O zamana kadar açı­ lış haftasının ilk üç bölümü de yayınlanmış olacak; hatta sonun­ cusunu her şeyden habersiz, flaş habermiş gibi araya girecekler. Fakat çekimler şu anda bile devam ediyor. Yapım ekibi bölgeyi boşaltmaya çalışıyor ama yarışmacılar Sololarda ve bütün ekip de onların peşinde. Acil durum planları vardı ama böyle bir şey için değildi hiçbiri. Çocukların desen çizmek için kullandığı spi­ ral cetveller gibi: Desenini çizmeye bir güzel başlarsm ama elin ■ bir kayar, ortaya uçuk kaçık şekiller çıkar. Şimdi bir beceriksizlik ve panik havası hâkim. Başlangıçtaki iyi niyet gitmiş, yerine can derdi gelmiş. Kimse tam olarak ne olup bittiğini bilmiyor. Kimse nerede hata yapıldığını bilmiyor. Ama yapımcı, ölmeden önce en azından şu kadarını biliyor olacak: Ters giden bir şeyler var

Description:
Dükkânın ayakta durmayı başaran soğutma dolapları, kalan birkaç kutu biranın . Nihayet, beni birkaç saat idare edecek kadar yığınla bir huş ağacının kuru .. Paketin ağzını kıvınp kapatıyor, montumun cebine tıkıştırıyorum. Bayat üstüne ince likra montunu geçirmiş, sa
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.