ebook img

Akıl ve Tutku - Jane Austen PDF

427 Pages·2008·1.49 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Akıl ve Tutku - Jane Austen

ÖNSÖZ Akıl ve Tutku (Sense and Sensibility) 1811 yılında yayınlandı. Jane Austen'ın yayınlanan ilk romanıdır ve tıpkı iki yıl sonra yayınlanacak olan ikinci romanı Gurur ve Önyargı gibi, adından da anlaşılacağı üzere, bir karşıtlıklar romanıdır. Her birinde iki kahramanın farklı karakterleri romana adı verir. Gurur ve Önyargımda Elizabeth önyargılı, Darcy ise gururludur; iki karakterin bu özellikleri yaşayacakları hayata ve ortak hayata etki eder; dramatik sonuçlar, üzüntüler yaratır; bize "keşke biraz anlayışlı olsalar da birbirlerini kaybetmeseler," dedirtir; nihayet, taraflar yeterince acı çekip akıllandıkları, inatlarından sıyrılmayı becerdikleri zaman, anlayış yoluyla uzlaşma sağlanır. Sevenler kavuşur; rahat bir nefes alırız. Aynı yapı Akıl ve Tutku'da da iş başındadır. Burada kahramanlarımız iki kızkardeş. Biri ondokuz, diğeri onyedi yaşında. Mevzu, yine, aşk: Farklı karaktere sahip iki kızın aşk deneyimini nasıl farklı yaşadıkları, neler çektikleri, daha da önemlisi neler çektirdikleri ve nasıl sonuçlandırdıkları. Bu deneyim boyunca düğüm her iki kızın karakterlerinde yatıyor. Tabii, romanın düğümü de. Büyük kız Elinor akıllı, sağduyulu bir kız. İçgüdüleri hata yapmamak, sorun çıkarmamak, imkanlarını ve haddini bilmek, açık vermemek, gururunu, itibarını korumak, usul adap gözetmek üzerine kurulu. Küçük kız Marianne ise ablasının tam tersi. Biraz haylaz. Kural tanımaz, kulağı duygularında, psikoloji jargonuyla söylersek 'impülsif' ve 'reaksiyoner'; zaptedilmesi zor bir kız, yani. Elbette, bugünkü anlamıyla herhangi bir ahlaki zaafiyet kastedilmiyor. Ama bugün de etrafımızda duyduğumuz tarifle, 'tutkularıyla yaşayan' biri. Başkalarının ne dediği, onu ne kadar ayıpladığı umurunda değil. İkiyüzlülükten nefret ediyor ve duygularını cesaretle, coşkuyla yaşıyor. Ve dürüst. Bizi hem korkutup kızdıran, hem de hayran bırakan bir yanı var. Elinor formların kızıdır, Marianne ise serbestliğin. Elinor düzen ve güven demektir, Marianne macera ve tedirginlik. İkisi de yetişkinlik hayatlarına ilk adımlarını romanın ilk sayfalarında atacaklaA aşkla tanışacak ve kendilerini hayata karşı ölçmeye başlayacaklardır. Romanın hareketi Marianne'in enerjisinden, ağırlığı ise Elinor'un düşüncelerinden gelir. Elinor, hissederiz, hep yerleşik (ya da iyice yerleştirilmek istenen) ahlaka uygun sözler ederek yazarın sözcülüğünü yapmaktadır. Romanın bir aşamasında bunu farkettiğimiz zaman Elinor'un tavsiyelerine, uyarılarına kulak vermemenin hayırlı bir iş olmayacağını da anlarız. Kızkardeşinin ve annesinin bunu anlaması biraz zaman alacaktır. Jane Austen ahlakçı bir yazardır; doğruyu göstermeyi sever. Daha az yetenekli bir yazarda bir felakete dönüşebilecek bu ahlakçı tutum, bu düzeltme içgüdüsü Jane Austen'da hikaye kalitesini ve sevimliliğini hiçbir şekilde zedelemez. Çünkü onun ahlakçılığı, tüm eleştiri tarihi klişelerine rağmen ısrarla dikkat çekmek isterim ki, politik olduğundan çok estetik temellidir. Davranışlarımız, sözlerimiz muhtemel sonuçları bakımından değerlendirilmeden önce ilk andaki duygusal etkilerine göre değerlendirilir. Dolayısıyla, aslında eleştirilen, sık sık, hareketin 'şık' olmadığıdır 'yakışmadığı'dır. Marianne'in davranış ve sözlerinin Elinor'da rahatsızlık yarattığı bir çok durum aslında ablası olarak onun gururunu yaraladığı, kendisini de, ne kadar içinden geliyor, dürüstçe sergileniyor olursa olsun, 'seviyesiz' gösterdiği için eleştiri konusu olur Bence Elinor kadar Jane Austen da hayatı şekiller üzerinden gören biriydi. İronisindeki çabukluğun açıklaması da bu olmalı. Yine de Akıl ve Tutku 'nun önemi, etkisi ve güzelliği romana adını veren çatışmadan çok, o süreç içinde sürpriz bir şekilde ortaya çıkan ikincil sonuçlardan gelir. Bunlardan biri bakış açısı zenginliğidir. Olayları Elinor açısından takip ettiğimiz için onunla birlikte kavradığımız bir olayı bir süre sonra başkasından dinleyip de aslında eksik kavramış olduğumuzu görmek bizde harikulade bir etki yaratır. Bu okurda sadece büyük yazarların yaratabildiği ve okurla oynayan, okura kendini saf hissettiren çok özel bir etkidir, yanılsama içinde yanılsama yaratma oyunudur. Aynı şekilde, zaman zaman romandaki diğer karakterler de sıraları gelip kendi adlarına konuştukları zaman, o ana dek ne sanmış olursak olalım, şaşırarak onlara hak vermeye başlarız. Akıl ve Tutku, içindeki herkesin biraz haklı olduğu ender romanlardan biridir. Okurun sık sık mahçup olmak zorunda kaldığı çok ender romanlardan biridir. Nihayet, Akıl ve Tutku diğer tüm başarılarından önce, aile olmakla ilgili bir romandır. Manik bir aşk yaşayan bir kızkardeşe abla olmak, öyle bir kıza anne olmak ve hep aynı sadakatle, ona inancını kaybetmeden, ondan şüphe etmeden anne olmak görmezden gelinemeyecek bir örnektir. Romanın asıl dersi bence burada yatar. Çoğumuz çocuk sahibiyiz ya da olacağız. Kızımız ölçüsüz, kontrolsüz bir aşka kapılıp gittiği zaman biz de ona Marianne'in annesinin ona güvendiği kadar güvenebilecek miyiz, onun ne yaptığını bildiğine, yanlış bir şey yapmayacağına inanabilecek miyiz? Hele ablası bile inanmıyorken! Aile olmanın gururu üzerine, 'biz' olmanın özel talepleri üzerine daha güzel anların anlatıldığı bir roman okumadığımı söylemek isterim. Edward'ın annesiyle ablası Elinor'u herkesin içinde küçük düşürmeye çalıştıkları zaman Marianne'in onları azarlayıp, sonra Elinor'un yanma gitmesi ve boynuna sarılarak ona "Bunların seni üzmelerine izin verme!" demesi unutulur bir sahne değil. -Ama ilginçtir, bizi hayran bırakan, bir oda dolusu insanı yerine çivileyen bu hareket Elinor'un hiç hoşuna gitmez -bu hareket ona zayıflık gibi gelir. İnsan, işte! Jane Austen'ın bize bütün zenginliği içinde verdiği şey. Hamdi Koç BİRİNCİ KİTAP Dashwood ailesi Sussex'e uzun zaman önce yerleşmişti. Büyük mülk sahibiydiler; evleri arazinin ortasındaki Norland Park'taydı ve nesiller boyu burada gayet edepli bir şekilde yaşamış, civardaki insanların saygısmı kazanmışlardı. Mülkün son sahibi çok ileri yaşa kadar gelmiş, hayatının büyük bölümünde kızkardeşini can yoldaşı ve evinin kahyası olarak yanında bulundurmuş bekar bir adamdı. Ama bundan on yıl önce kızkardeşinin ölümü evinde büyük bir değişim yaratmıştı; kızkardeşinin boşluğunu doldurmak için Norland mülkünün yasal varisi olan ve kendisinin de mülkü miras bırakmayı düşündüğü yeğeni Mr Henry Dashwood'un ailesini evine davet ve kabul etmişti. Yeğeniyle karısının ve çocuklarının eşliğinde yaşlı Bey'in son günleri rahat geçti. Hepsine olan bağlılığı arttı. Mr ve Mrs Henry Dashwood'un onun isteklerine gösterdikleri ve pek öyle çıkarcılıktan değil, ama iyi kalplilikten gelen aralıksız ihtimam ona yaşının tadabileceği her konforu sağladı; çocukların neşesi de hayatına ayrı bir keyif kattı. Mr Henry Dashvvood'un önceki evliliğinden bir oğlu, şimdiki karısından da üç kızı vardı. Aklı başında, saygın bir delikanlı olan oğlu, annesinin reşit olduğunda yarısı ona kalan büyük servetinden makul bir gelire sahipti. Kısa süre sonra gerçekleşen kendi evliliği de aynı şekilde servetine servet kattı. Dolayısıyla Norland mülkünün sahipliği onun açısından kızkardeşleri için olduğu kadar önemli değildi; çünkü babalarının o mülkü miras almasından onlara düşebilecek payın dışında kızların pek bir çeyizi olamayacaktı. Annelerinin hiçbir şeyi yoktu; babalarının ise elinde topu topu yedi bin poundu vardı, ilk karısının serveti de çocuğuna ipotekli olduğu, ona sadece hayat boyu faiz geliri kaldığı için. Yaşlı bey öldü; vasiyeti okundu ve hemen her vasiyet gibi sevinç kadar hayal kırıklığı da yarattı. Mülkünü yeğeninden başka birine bırakacak kadar adaletsiz ya da nankör davranmış değildi; -fakat mülkü yeğenine öyle şartlarla bırakmıştı ki değerinin yansı yok olup gidiyordu. Mr Dashvvood mirası kendisi ya da oğlu için olduğundan çok karısı ve kızları için istemişti: -fakat miras oğluna ve oğlunun dört yaşındaki oğluna ipotek edilmişti, üstelik ona araziyi kiraya vererek ya da değerli ormanlarını satarak en yakını olan, gelire en muhtaç olan kişilere bakma imkanı bile bırakmadan. Herşey, babası ve annesiyle yaptığı seyrek Norland ziyaretleri sırasında iki üç yaşındaki çocuklarda olağandışı olan cezbedici özellikleriyle, yarım yamalak konuşması, bildiğini okuma arzusu, kurnaz hileleri ve gürültüsü patırtısıyla, amcasının sevgisini hem de yıllardır yeğeninden ve kızlarından gördüğü tüm yakınlığın değerini hafifletecek ölçüde kazanmış bu çocuğun mülkiyetine verilmişti. Bununla beraber, vicdansız olmak da istememiş ve üç kıza duyduğu sevginin işareti olarak onlara kişi başı bin pound bırakmıştı. Mr Dashwood'un hayal kırıklığı ilk başta şiddetli oldu; ama mizacı neşeli ve iyimserdi; daha uzun yıllar yaşamayı haliyle umabilirdi ve idareli yaşarsa, zaten geniş olan ve neredeyse hemen işletilmeye müsait bir mülkün ürün gelirinden hatırı sayılır bir meblağı kenara koyabilirdi. Ama gelişi epey geciken servet onun topu topu bir yıllık geliri oldu. Amcasından sonra fazla yaşamadı; son miraslar da dahil, dul eşine ve kızlarına sadece on bin pound kalıyordu. Hayati tehlikesi öğrenilince hemen oğlu çağrıldı; Mr Dashwood hastalığın izin verdiği bütün gücü ve ısrarıyla oğluna üvey annesinin ve kızkardeşlerinin bakımını vasiyet etti. Mr John Dashwood'da ailenin diğer üyelerindeki güçlü duygular yoktu; ama öyle bir zamanda öyle bir vasiyet konuşmasından etkilendi ve onları rahat ettirmek için elinden geleni yapmaya söz verdi. Bu teminat babasının içine su serpti; sonra Mr John Dashwood sağduyu çerçevesinde onlar için elinden ne gelebileceğini düşünecek zaman buldu. Kalpsiz bir delikanlı değildi, eğer biraz duygusuz, hatta bencil olmak kalpsizlik değilse: ama genel olarak itibar edilen biriydi, çünkü gündelik işlerini görürken usul, adap gözeterek hareket ederdi. Daha sevimli bir kadınla evlenmiş olsaydı daha da muteber bir hale gelebilirdi: -evlendiği zaman çok gençti ve karısına çok düşkündü. Ama Mrs John Dashwood kocasının güçlü bir karikatürüydü; -daha dar kafalı ve bencil. Babasına söz verdiği zaman kendi içinde muhakeme edip kızkardeşlerinin servetlerini kişi başına bin pound hediye ederek artırmayı düşündü. Sonra gerçekten bu kadarının elinden geleceğine karar verdi. Halihazırdaki gelirine ek olarak yılda dört bin poundu, artı annesinin servetinin kalan yarısını düşünmek kalbini ısıttı ve ona cömertlik yapacak gücü olduğunu hissettirdi. "Evet, onlara üç bin pound verecekti: bonkörce ve gösterişli olacaktı! Bu onları iyice rahat ettirmeye yeterdi. Üç bin pound! böyle kayda değer bir meblağı fazla rahatsız olmadan ayırabilirdi." -Bütün gün bunu düşündü, sonra art arda birçok gün, ve pişman olmadı. Babasının cenazesi kalkar kalkmaz Mrs John Dashwood niyetini üvey annesine bildirmeden çocuğu ve yardımcılarıyla çıkageldi. Kimse onun gelme hakkına karşı çıkamazdı; babasının öldüğü andan itibaren ev kocasınındı; ama davranışının nezaketsizliği büyüktü ve sadece sıradan duygulara sahip olsa bile Mrs Dashwood'un durumundaki her kadın için hayli can sıkıcı olurdu ama onun içinde öyle güçlü bir şeref duygusu, öyle tutkulu bir soyluluk vardı ki, bu tür herhangi bir hakaret kimden geliyor ve kime yönelik olursa olsun onun için ağır bir tiksinti kaynağıydı. Mrs John Dashwood kocasının ailesinden kimsenin hazzettiği biri değildi; ama şimdiye kadar durum gerektirdiğinde başka insanların refahı için ne kadar az ilgiyle hareket edebileceğini onlara gösterme fırsatı da olmamıştı. Mrs Dashvvood bu bayağı davranışı öyle keskin bir biçimde hissetti ve gelinine bunun için öyle içerledi ki, önce büyük kizirim telkinleri onu gitmenin uygun olup olmadığı üzerinde düşünmeye, sonra da üç çocuğuna duyduğu derin sevgi onu kalmaya ve ağabeyleriyle ihtilafa düşmekten kaçınmaya ikna etmese, gelini gelince evi temelli terkedecekti. Tavsiyeleri gayet etkili olan büyük kızı Elinor güçlü bir anlayış ve sakin bir muhakeme yeteneğine sahipti; daha on dokuz yaşında olsa da bu özellikleri onu annesinin akıl hocası yapıyor ve ona Mrs Dashvvood'un genellikle sağduyusuzluğa varan aceleciliğini, hepsine faydalı olacak şekilde, sık sık dengeleme şansı veriyordu. Harikulade bir kalbi vardı; - davranışları sevecendi; duyguları güçlüydü, ama duygularını nasıl idare edeceğini de biliyordu: henüz annesinin öğrenmediği ve kızkardeşlerinden birinin asla öğrenmemeye kararlı olduğu bir bilgiydi bu. Marianne'in yetenekleri birçok bakımdan Elinor'dan aşağı kalır değildi. Akıllı ve zekiydi, ama her konuda aceleciydi; üzüntüsü de, neşesi de ölçü tanımazdı. Cömert, sevimli, ilgi çekiciydi: tek eksiği sağduyuydu. Annesiyle arasında çarpıcı bir benzerlik vardı. Elinor kızkardeşinin tutku aşırılıklarını endişeyle izliyordu; ama Mrs Dashvvood bunlara değer veriyor, destek oluyordu. Başlarına gelen felaketin şiddeti konusunda şimdi birbirlerine cesaret veriyorlardı. İlk başta onları güçsüz kılan ızdırap gönüllü olarak yenileniyor, aranıyor, tekrar tekrar yaratılıyordu. Kendilerini büsbütün kederlerine verdiler; her düşünüşte sefalet duygusunu olabildiğince artırmaya çalıştılar ve gelecekte teselli olabileceğini düşünmeye inatla karşı koydular. Elinor da derin bir keder içindeydi; ama yine de mücadele edebiliyor, kendini ortaya çıkarabiliyordu. Ağabeyiyle konuşabiliyor, geldiği zaman yengesini karşılayıp ona usulünce ilgi gösterebiliyor annesini de aynı şekilde ortaya çıkması ve aynı şekilde dirayetli olması için ikna etmeye çalışabiliyordu. Diğer kızkardeş Margaret iyi huylu, iyi niyetli bir kızdı; ama Marianne'in coşkusunu onun aklına sahip olmadan şimdiden epeyce benimsediği için, on üç yaşında, hayatının daha ileri bir döneminde ablalarına yetişeceği konusunda umut vermiyordu. Mrs John Dashwood kendini Norland'ın hanımı ilan etti; kayınvalidesi ve eltileri misafir durumuna düştüler. Yine de onlara misafir olarak gayet kibar davrandı; kocası da kendisi, karısı ve oğulları dışında herhangi birine karşı olabileceği kadar nazikti. Norland'ı evleri gibi görmeleri için ısrar bile etti; Mrs Dashwood'un aklına civarda bir ev bulabilinceye kadar orada kalmaktan daha makul bir plan gelmediği için teklifi kabul edildi. Herşeyin eski mutluluğu hatırlattığı bir yerde kalmak tam ona göre bir şeydi. Neşe dönemlerinde kimse ondan daha neşeli olamaz, zaten mutluluğun kendisi olan iyimser mutluluk beklentisine ondan fazla sahip olamazdı. Ama

Description:
Gurur ve Önyargı'nın iki yılda 4 binden fazla satan yazarından ve çevirmeninden. Kırk iki yıllık gözden uzak ve sade yaşantısına karşın yazdıklarıyla İngiliz edebiyat tarihinin bir kült romancısı olmayı başardı. Eserlerinde güçlü kadın karakterleri başkahramanlar olarak
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.