ebook img

4000 gram ve üzeri doğumlar ile 2500-3999 gram arası doğumların maternal PDF

64 Pages·2008·0.41 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview 4000 gram ve üzeri doğumlar ile 2500-3999 gram arası doğumların maternal

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM KLİNİĞİ KLİNİK ŞEFİ: OP. DR. GÜLTEKİN KÖSE KLİNİĞİMİZDE 2000-2008 YILLARI ARASINDA OLAN; 4000 GRAM VE ÜZERİ DOĞUMLAR İLE 2500-3999 GRAM ARASI DOĞUMLARIN MATERNAL, PERİNATAL KOMPLİKASYONLAR VE DOĞUM ŞEKLİ AÇISINDAN ANALİZİ UZMANLIK TEZİ DR.LÜTFİYE ÜNLÜ CİVAK İSTANBUL 2008 TEŞEKKÜR İhtisas sürem boyunca derin bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım, her zaman saygıyla anacağım değerli hocam Op. Dr. Gültekin Köse’ye teşekkürü bir borç bilirim. Klinik çalışmalarım sırasında ilgi ve desteğini esirgemeyen sayın Doç. Dr. Ertuğrul Can Tüfekçi’ye; tezimin hazırlanmasında ve her aşamasında yardımlarını esirgemeyen eğitimim boyunca birlikte çalışma fırsatını yakalamaktan mutluluk duyduğum sevgili abim Op. Dr. Nurettin Aka’ya; cerrahimin gelişmesinde bana yol gösteren, sabırla ilgilenen her zaman minnet duyacağım Op. Dr. Serdar Karayel ve Op. Dr. Sema Etiz Sayharman’a; Rotasyonlarım sırasında eğitimime olan katkılarından dolayı değerli klinik şefleri; Uzm. Dr. Neşe Aydın, Doç. Dr. Feridun Şengör, Op. Dr. Yılmaz User ve Doç. Dr. Önder Peker’ e; Birlikte çalıştığım tüm asistan arkadaşlarım ve sağlık personeline; Beni yetiştirirken hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan , bugünlere gelmemi sağlayan çok değerli aileme; Her an sevgi ve desteği ile yanımda olan sevgili eşim Dr. Tuğrul Civak ‘a ve asistanlığımın en zor ama en keyifli anlarını geçirmemin yegane nedeni , yaşama dair umut kaynağım , biricik oğlum Yiğit Emir Civak’ a sonsuz sevgi ve teşekkürlerimi sunarım. Dr. Lütfiye Ünlü Civak İstanbul 2008 İÇİNDEKİLER GİRİŞ VE AMAÇ………………………………… 1 GENEL BİLGİLER………………………………. 2-21 GEREÇ VE YÖNTEM…………………………... 22-23 BULGULAR……………………………………… 24-37 TARTIŞMA……………………………………….. 38-43 ÖZET VE SONUÇ……………………………… 44-46 KAYNAKLAR………………………………………47-54 GİRİŞ VE AMAÇ Yenidoğan doğum ağırlığı, perinatal morbidite ve mortalite, ayrıca maternal morbiditeyi etkileyen önemli faktörlerden biridir. Makrozomi gestasyonel yaşa göre fetal ağırlığın 90. persentilin üzerinde olması veya termde 4500 gr üzerinde olması olarak tanımlanabilir (1,2). Birçok araştırmacı makrozomik fetus varlığında intrapartum ve postpartum dönemde fetüs ve anne için önemli riskler bildirmiştir. Doğum sırasında özellikle omuz distosisi ve buna eşlik eden hasarlar (klavikula kırığı, brakial pleksus zedelenmesi, klumpke paralizisi vs.), fetal ölüm, düşük apgar skoru, zor enstrumanlı doğum oranı, annede doğum sırasında gelişen ürogenital travma oranı ve postpartum kanama olasılığı artmıştır (3,4). Makrozomik fetuslarda özellikle brakial pleksus yaralanması obsterikte major dava nedeni olup baş-pelvis uygunsuzluğu (CPD), zor enstrumanlı doğum, omuz distosisi ve takip eden brakial pleksus yaralanması riski nedeni ile sezaryen (C/S) önerilebilir (1). Ancak makrozomiyi önceden belirlemek için kullanılan ultrasonografik değerlendirmenin fetal ağırlığı tahminde %10-15 hata payı olabileceği için vakaların tümüne C/S yapmak şu an için mantıklı değildir (5). Bununla birlikte makrozomik bebeklerin yönetimi konusunda henüz bir fikirbirliği yoktur. Biz çalışmamızda; yenidoğan ağırlığı 4000 gr ve üzeri olan olgular ile yenidoğan ağırlığı 2500-3999 gr arası olgularda perinatal ve maternal komplikasyonları ve doğum şekli arasındaki ilişkinin incelenmesini amaçladık. 1 GENEL BİLGİLER I- TANIM VE SIKLIK Klinik olarak makrozomi çeşitli şekillerde tanımlanır. Fetal ağırlığın 4000-5000 gr üzerinde olması genel olarak kabul görmüş bir tanım olmakla beraber bugün çoğunlukla gebelik yaşına göre büyük bebekten bahsetmek daha doğru sayılmaktadır (1,2). Gebelik yaşına göre iri bebek "Large for Gestational Age = LGA" tanımı gebelik yaşına göre beklenen fetal ağırlığın 90.persantilin üstünde oImasıdır (1). LGA tanımı doğum haftasına göre yapılırken, makrozomi tanımı gebelik haftasına ve diğer demografik özelliklere bakılmaksızın gerçek doğum ağırlığını kriter olarak almaktadır. Makrozomi fetusun gereğinden fazla kilo alması olarak kabul edilmekle birlikte araştırıcılar bu fazlalığı belirleyecek sınır için değişik değerler vermektedir. Genel olarak 4000 gram ve üstünde doğan tüm yenidoğanlar makrozomik olarak kabul edilir. American College of Obstetricians and Gynecologists (ACOG) 2000 yılında kesme değeri olarak 4500 gr’ı belirlemiştir (1). Spellacy makrozomik doğumu kendi içinde ikiye ayırarak 4500-4999 gram arasını hafif makrozomi, 5000 gram ve üstünü ise ağır makrozomi olarak sınıflandırmıştır (4). Bir çalışmada Ponderal indeksi (Ponderal indeks = Ağırlık (gr) x 100/boy (cm) 2.85'in üzerinde olan fetuslar makrozomik olarak değerlendirilmiştir (6). Literatürde günümüze değin bildirilen en iri yenidoğan 1916'da 11340 gramlık ( 25 pound ) ölü kız bebektir (7). Son 50 yılda makrozomi sıklığının arttığı gösterilmiştir (8). Mark ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada genel hastane populasyonunda makrozomi görülme sıklığının ortalama % 10 olduğu bildirilmiştir (9). ABD' de 170.000 doğumu içeren bir istatistiksel çalışmada makrozomi sıklığı % 8.1, 4500 gram ve üstündeki doğum sıklığı ise % 1.2 olarak saptanmıştır (10). Langer 75.363 doğumda diyabeti olmayan hasta grubunda makrozomi sıklığını % 8 olarak saptarken, diyabetli olgularda 2 sıklığın % 26'ya yükseldiğini belirlemiştir (11). Genel olarak diyabetik gebeliklerde makrozomi sıklığı % 8-45 arasında değişmektedir (12,13). Gün aşımı gebelik; diyabet ve obezite sonrası makrozomi için önemli 3. nedendir. Gün aşımı olgularında makrozomi sıklığı term doğumlara göre 3-7 kat artmaktadır (4). Spellacy ve arkadaşları makrozomik fetuslarda gün aşımı oranını %10,8 , J. Berard ise %17 olarak bildirmişlerdir (3,4). II- FETAL BÜYÜME Fetal gelişim ve buna bağlı patolojiler çok eski yıllardan beri araştırma konusu olmuş ve modern anlamda perinatal tıp kavramlarının gelişmesi sayesinde bu konu büyük ölçüde aydınlatılabilmiştir. Gerçek mekanizma tam olarak bilinmemekle birlikte genetik faktörler, fetal beslenme ve çevre faktörleri gibi multifaktöriyel bir etkileşimin fetal gelişmeyi tayin ettiği söylenebilir. Fetusun gelişim süreci içinde hormon bağımlı ve hormon bağımsız iki mekanizma vardır (8). Hormon bağımlı gelişmede en önemli hormon insülindir. Growth hormon ve tiroksinin postnatal hayattaki önemlerinin aksine intrauterin hayatta fetal ağırlıkla ilişkisi gösterilememiştir (8,14). Hormon bağımsız mekanizmada plasenta ağırlığı ve plasental membran yüzeyi (11 m2), yeterli uterin ve umblikal kan akımı ve oksijen, glikoz, aminoasit gibi substratların oranı çok önemli rol oynar (8,11,15). Erken gebelikte fetal büyüme başlıca genetik faktörlerin etkisi altındadır. Normal bir fetusun total vücut ağırlığının % 50-60 genetik ve maternal çevresel faktörlere bağlıdır (8). Normal gebelikte fetus ve plasenta farklı hızlarla büyür. Plasenta, madde alışverişine elverişli maksimum yüzey alanına 37. gebelik haftasında ulaşır. Bu haftada plasenta ağırlığı yaklaşık 5OO gramdır. Bu dönemden doğuma kadar mikroinfarktların oluşması nedeniyle yüzeyi biraz azalır. Hayvan çalışmalarında fetal büyümede yaklaşık % 70'lik değişimin plasenta ağırlığına bağlı olduğu gösterilmiştir (8). Fetal büyüme gebelik boyunca devam eder, yaklaşık 36-37. haftadan başlayarak, haftalık ağırlık 3 artışı yavaşlamaya başlar. Bu dönemde fetus yağ depolar. Yağın kalori içeriği yüksek olduğundan (9 kalori/gr), normal gebelikte, son haftalarda fetusun mutlak kilo artışındaki duraklamaya rağmen, kalori depolanması hızla miada kadar devam eder. Glikoz maternal kandan plasentaya kolaylaştırılmış diffüzyon ile geçer ve normal koşullarda fetal glikoz düzeyi maternal seviyenin yaklaşık % 80'i kadardır (8). Maternal kan glikoz düzeyinde yükselme olması, kolaylaştırılmış diffüzyondan dolayı maternal fetal gradyentin fazlalaşmasına yol açar. Tüm aminoasitler fetusa aktif transport ile geçtikleri için fetal kan aminoasit düzeyi, maternal seviyeye göre yüksektir. Aktif transport sinsityotrofoblastlardaki cAMP' nin kontrolü altındadır. Oksijen ise Fick prensibine dayanarak uteroplasental kan akımı oranına göre serbest olarak maternal kandan fetal kana geçer (8). Fetus glikozu 0 ile yakarak ATP 2 şeklinde enerji üretir. Bu enerji aminoasitleri proteine dönüştürmek için kullanılır ve böylece intrauterin büyüme gerçekleşir. Büyüme hızı sadece temel maddelere bağlı olmayıp, aynı zamanda insülin, somatomedin gibi fetal büyüme faktörlerinden de etkilenir. Fetal büyüme 3 ayrı hücre büyüme safhasına ayrılmıştır. Başlangıç fazı olan hiperplazi ilk 16 hafta boyuncadır ve hücre sayısında hızlı bir artışla karakterizedir. İkinci faz ki 32. haftaya kadar uzar hem hücresel hiperplaziyi hem de hipertrofiyi içerir. Fetal büyüme 32. haftadan sonra hücresel hipertrofi ile olur ve bu faz boyunca maksimum fetal yağ ve glikojen depolanması meydana gelir. Bu 3 hücre büyüme fazları boyunca görülen fetal büyüme oranları 15. haftada 5 gr/gün, 24. haftada 15-20 gr/gün, 34. haftada 30-35 gr/gündür (16). Bundan dolayı gebeliğin ilk yarısında fetal büyüme için gerekli maddeler göreceli olarak az miktarda iken, gebeliğin ikinci yarısında bu miktar birdenbire çok artar. En fazla ağırlık artışı 33-36. gebelik haftasında (230 gram/hafta) saptanırken, bu haftadan sonra süratle azalır ve 41-42 haftada ağırlık artışı daha da azalır. 4 III- FETAL BÜYÜMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER 1-Plasenta büyüklüğü: Plasentanın büyüklüğü fetal ağırlıkla orantılı bulunmamıştır. Makrozomik fetusların plasentalarının diğer fetus- lara göre büyük olduğu bilinen bir gerçektir. Bu ilişkinin nedeni tam olarak açıklanamamakla birlikte sonuç olarak fetusa fazla maternal substrat geçişine yol açar. Büyük plasentada kan akımı artmış, villöz yüzey alanı genişlemiş olduğundan anneden fetusa substrat akımında hızlanma olur. Plasentada büyüklüğüyle orantılı insülin reseptörü vardır (15,17). Buna karşılık maternal plazma insülin seviyesinin bu reseptörler aracılığıyla plasental gelişime veya substrat geçişine etkisi gerek in vivo, gerekse in vitro çalışmalarda gösterilememiştir (17,18). Plasentanın insülin like growth faktörler (IGF 1 ve IGF 2) açısından da zengin olduğu gösterilmiştir (19). 2-Maternal boy, ağırlık, beslenme: Doğum ağırlığı ile gebelik sırasında maternal kilo alımı arasında pozitif bir korelasyon vardır. Çalışmalar maternal body mass indexinin (BMI>29) fazla olmasının tek başına makrozomi için bir risk faktörü olabileceğini göstermektedir (20). Eğer son trimestrda günlük kalori alımı yeterli değilse, fetal doğum ağırlığı, boy ve kafa çevresi daha küçük olmaktadır. 3-Maternal alkol, ilaç kullanımı: Kronik alkol bağımlısı annelerin çocukları ile (fetal alkol sendromu), gebeliğinde sigara, sitotoksik, immunsüpresif, kortizon ve warfarin grubu ilaç alan ve eroin bağımlısı olan annelerin çocuklarında büyüme geriliği saptanmıştır (21). 4- Maternal sigara kullanımı: Sigara içen annelerin term çocukları, içmeyenlere göre yaklaşık 200-400 gram daha düşük doğum ağırlığına sahiptirler (22). 5- Maternal stres ve anksiyete: Çalışmalar, psikososyal stressin erken doğum ve düşük doğum kilolu bebek doğurmada risk faktörü olduğunu göstermiştir (23). 5 6 – Genetik sebepler : Beckwith – Wiedemann , Perlman , Simit sendromu gibi bazı kalıtımsal sendromlar fetal makrozomiden sorumlu olabilir (24). 7 - Maternal diyabet: Fetal büyümeyi etkileyen başlıca hormonlar insülin ve insülin like growth faktörlerdir. Büyüme hormonu ve tiroksin intrauterin dönemde postnatal yaşamdaki gibi önemli bir rol oynamazlar. IGF'lerin plasental büyümede muhtemelen otokrin/parakrin rolleri olup, human koryonik somatomammotropin ve human growth hormon like peptidler tarafından etkilenir. İnsülin normal gebeliklerde fetal pankreastan 9. gebelik haftasında salgılanmaya başlar ve ölçülebilen değerlere 16-19. haftalarda ulaşır. İnsülin reseptörlerinin 11.-12. haftalarda maksimum seviyeye ulaşmalarına rağmen insüline affinite kazanmaları ancak ileri gebelik haftalarında oluşur (8,25). İntrauterin hayatta karbonhidrat metabolizması büyük oranda insüline bağımlı değildir. İki grup üzerinde yapılan bir hayvan çalışmasında kontrol grubuna sadece glukoz infüzyonu yapılırken deney grubuna glukozla birlikte endojen fetal insülin salgısını inhibe etmek için somatostatin de verilmiş ve sonuçta glukoz utilizasyonunun her iki grupta farklı olmadığı izlenmiştir (25). Bu durumda fetal insülinin rolü büyük ölçüde fetal gelişmenin regülasyonu şeklindedir. Pankreatik agenezi veya yenidoğan geçici diyabeti saptanan çocuklarda genellikle bir intrauterin gelişme geriliğinin de olaya eşlik etmesi bu varsayımı desteklemektedir (8,25,26). Diyabetik kadınların çocuklarında yapılan otopsilerde maternal hiperglisemi ile doğru orantılı olarak pankreasın beta hücrelerinde hiperplazi ve pankreatik odaklarda volüm artışı izlenmiştir. Öte yandan bu çocuklarda özellikle karaciğer, kalp, akciğer, timus ve adrenal glandlar da diyabetik olmayan gebelerin çocuklarına göre daha hipertrofik ve hiperplazik bulunmuştur (17). İnsülin lipojenez, glikojenez ve protein sentezini arttırarak anabolik etki gösterir. İnsülinin aynı zamanda IGF’leri stimüle ettiği öne sürülmüştür. Fetal insülin yanıtı maternal kompartmandan gelen glikoz düzeyine bağlıdır, insülin reseptörleri 19-25. gebelik haftalarında maksimum olmasına rağmen, insüline affinite kazanmaları ancak ileri gebelik haftalarında oluşur (8). 6 Ayrıca bazı fetal dokularda fetal hiperinsülinemi durumunda insülin reseptör sayısında azalma saptanmıştır (8). Diyabetik anne çocuklarında fetal büyümenin arttığı gözlenmiştir. Bu büyümenin özellikle 3. trimestrda olduğu dikkati çekmektedir. Bunlarda birçok dokuda hücresel hiperplazi ve hipertrofi saptanmıştır. Hiperglisemik annelerde fetus aşırı glikoza maruz kalmaktadır. Glikoz plasentayı geçerek, fetal pankreasın beta hücrelerinden insülin sentezine yol açmaktadır. Diyabetik anne fetuslarında bu hücrelerde hiperplazi saptanmıştır. Ayrıca diyabetiklerde plasenta yüzeyi de artmıştır. Fetal hiperinsulinemi fetal glikojen, protein ve yağ sentezini arttırarak fetal büyümeyi hızlandırır. Pedersen teorisi olarak bilinen ve bu ilişkiye dayanan olayda; fetustaki hiperglisemi endojen fetal hiperinsulinizme yol açacak ve genel olarak büyümeyi indükleyici bu hormonun etkisiyle yağ dokusundaki artış fetal makrozomiyi oluşturacaktır (25,27). Ancak Pedersen teorisi genel olarak kabul edilmekle beraber bazı vakalarda durumu izah etmekten uzaktır. Özellikle bazı diyabetli vakalarda iyi bir glisemik kontrol uygulanmasına rağmen fetal makrozominin görülmesini açıklayamamaktadır (25). Dolayısıyla diğer maternal substratların da etkisi olduğunu ileri süren Freinkel'in teorisi üzerinde durulmaktadır (28). Öte yandan genişletilmiş Pedersen teorisi olarak isimlendirilmiş bir başka varsayıma göre, bu tip fetuslarda ortaya çıkan makrozominin relatif bir fetal hipoksiye yol açarak dokunun glukoz kullanımında değişikliğe neden olduğu ve bunun da fetal yağ hücrelerinde gliserofosfat sentezini arttırarak fetal adipoziteyi daha da arttırdığı ileri sürülmüştür (29). Diyabetik makrozomik fetuslarda vücut yağ kütlesinin belirgin olarak arttığı, total su hacminin ise azaldığı dikkati çekmektedir. Diyabetik anne çocuklarında vücut yağ kütlesinin arttığı deri kıvrımı kalınlığı (skin-fold thickness) ölçümleri ile saptanabilmektedir. Normal yenidoğanlarda vücut yağ oranı % 12 iken, diyabetik yenidoğanlarda % 28'e kadar çıkmaktadır (29). İlk zamanlarda düşünülenin aksine plasentadan salgılanan prolaktin, human plasental laktojen ve human koryonik gonadotropinin fetal büyümeye önemli katkısı bulunmamaktadır. 7

Description:
sıklığı % 8.1, 4500 gram ve üstündeki doğum sıklığı ise % 1.2 olarak saptanmıştır (10). Langer 75.363 doğumda diyabeti olmayan hasta grubunda makrozomi sıklığını % 8 olarak saptarken, diyabetli olgularda McRoberts'maneuver fort he alleviation of shoulder dystocia: How successfu
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.