KİTAP DEĞERLENDİRMESİ Ayfle S›d›ka OKTAY Fahri Unan İdeal Cemiyet, İdeal Devlet, İdeal Hükümdar: Kınalı-zâde Ali’nin Medîne-i Fâzıla’sı Lotus Yayınevi, Ankara 2004, 408 s. Hacettepe Üniversitesi Ede- rak amelî hikmetle ilgili eserlerde biyat Fakültesi Tarih Bölü- insanın kişisel, ailevî ve cemiyet mü’nde öğretim üyesi olan Fahri hayatında nasıl mutlu olacağı, ana Unan’ın İdeal Cemiyet, İdeal hedef olan ebedî mutluluğa nasıl Devlet, İdeal Hükümdar: Kınalı- erişeceği anlatılır. Kınalızâde de zâde Ali’nin Medîne-i Fâzıla’sı görüşlerini amelî hikmete uygun isimli kitabı, adından da anlaşıla- olarak Alâî’de kişisel ahlâk, aile bileceği gibi, XVI. yüzyıl Osman- ve devlet yönetimi olmak üzere lı düşünürlerinden Kınalızâde Ali üç bölümde ortaya koyar. Efendi’nin Ahlâk-ı Alâî isimli İbn Miskeveyh’in Tehzîbü’l-Ah- eserine, daha doğrusu bunun ba- lâkisimli eserine aile ve devlet yö- zı bölümlerine dayanarak onun netimi bölümlerini ekleyip geniş- ideal cemiyet, ideal devlet ve ide- leterek Ahlâk-ı Nâsırîisimli eseri- al hükümdar konusundaki düşün- ni yazan Nasîrüddîn-i Tûsî, amelî celerine yoğunlaşmaktadır. hikmet konusunda kitap yazma Kınalızâde Ali Efendi’nin eseri geleneğini başlatan isim olarak amelî hikmet yani pratik felsefe kabul edilebilir. Bu silsileyi Celâ- üzerine yazılmıştır. O dönemde leddîn Devvânî Ahlâk-ı Celâlî ve hikmet olarak anılan felsefe, naza- Hüseyin Vâiz Ahlâk-ı Muhsinîile rî (teorik) ve amelî (pratik) olarak devam ettirir. Kınalızâde, Alâî’- ikiye ayrılıyor ve pratik felsefe ki- nin giriş kısmında belirttiği gibi şisel ahlâk, aile yönetimi ve devlet eserini bunları, özellikle Tûsî ve 281 yönetimi olarak üç bölümde ince- Devvânî’nin eserlerini örnek ala- leniyordu. Fârâbî’den beri, insan rak ve silsilenin dördüncü kitabı DÎVÂN İlmî Araştırmalar sy. 18 (2005/1), s. 281-294 ancak bir cemiyet içerisinde yaşa- olmasını ümit ederek yazmıştır. yarak tek amaç olan gerçek mut- Unan’ın kitabı Kınalızâde’nin bir luluğa ulaşabilir diye düşünül- kısmı aile, diğerleri devlet yöneti- müştür. Bu anlayışın sonucu ola- mi bölümünde yer alan siyasetle Ayfle S›d›ka OKTAY ilgili görüşlerini açıklamak üzere eden bir önsöz yer almaktadır. kaleme alınmıştır. Daha sonra “Kınalızâde Ali: Ha- Kınalızâde’nin pratik felsefe yatı ve Eserleri” bir bölüm bu- üzerine yazılmış olan eserini lunmaktadır. Kınalızâde’nin ha- Unan, tarihçi gözüyle değerlen- yat hikâyesini oğlu Hasan Çelebi dirmiş, konuları ve kavramları ta- hariç tek kaynağa, yani Atâî’nin rihî süreci içerisinde açıklamaya Hadâyık’ına dayanarak vermek- çalışmıştır. Kınalızâde’nin görüş- tedir. Bu bölümde kısaca Kınalı- lerini tarihî kaynaklar ve vesika- zâde’nin hayatı başlığı altında larla teyit etmeye gayret göster- doğum yeri ve tarihi, ailesi, eğiti- miş, onun vasıtasıyla Osmanlı si- mi, hocaları, meslek hayatı, ölü- yaset düşüncesi ve tarihi üzerine mü konusundaki bilgiler ve değerlendirmeler yapmıştır. Kı- Atâî’nin onun hakkındaki bazı nalızâde’nin eseri tarihî bilgiler övücü sözleri yer almaktadır. Da- ve anekdotlarla dolu, tarih bilimi ha sonra yine Atâî’de geçen eser- açısından da değerli bir eser ol- leri liste halinde verilmektedir. makla birlikte esas olarak müelli- Diğer kaynaklarda geçen eserleri fin kitabının başında maksadını ise göz ardı edilmiş ve ona ait ba- açıkladığı gibi (Ahlâk-ı Alâî,c. I, zı eserler, kendisine “nispet edi- s. 8) ahlâk felsefesi üzerine yazıl- len eserler” olarak zikredilmiştir. mıştır. Dolayısıyla bir felsefe kita- Bu konuda farklı kaynakların ta- bını tarihçi gözüyle değerlendir- ranmamasının ve etraflı bir araş- menin getirdiği sorunlar ile felse- tırma yapılmamasının getirdiği fe kültüründen uzak olmanın ve eksiklikler kendisini kitabın ba- konunun ve kavramların muhte- şında hissettirmektedir. Muhte- vasına aşina olmamanın getirdiği melen Kınalızâde’nin Târih-i Kı- eksiklikler, daha sonra ayrıntılı nalızâde isimli bir eserinden ha- bir şekilde işaret edeceği gibi, berdar olunmadığı için1onun ta- eserin muhtevasında kendisini rih konusundaki geniş malumatı hissettirmektedir. eserin tarihçi yazarı Unan’ı şaşırt- Unan’ın kitabı, hocası Ahmet mış görünmektedir (s. xxxiii). Yaşar Ocak’ın bir sunuş yazısı ile Ahlâk-ı Alâî’nin anlatıldığı di- başlamaktadır. Ardından, yazarın ğer alt başlıkta eserin nerede, uç beyliğinden dünya devleti ha- hangi tarihte yazıldığı ve kime 282 line gelen Osmanlı İmparatorlu- nispet edildiği ile ilgili kaynaklar- ğu’nun bunu başarmasını sağla- da geçen bilgiler tekrarlanmakta- DÎVÂN yan siyaset düşüncesinin arka pla- dır. Bilgiler tarihî açıdan kontrol 2005/1 nını ortaya koyma niyetinden söz edilmediği için Semiz Ali Paşa 1 Bkz. H. Aksoy, “Kınalızâde Ali Çelebi ve Mülemma’ Na’tı”, Marmara Üni- versitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, V/5 (İstanbul 1993) s. 129. ‹deal Cemiyet, ‹deal Devlet, ‹deal Hükümdar: K›nal›-zâde Ali’nin Medîne-i Fâz›la’s› dönemin Suriye Beylerbeyi ola- okumuştur. Bu, eserin Şam’da rak tanıtılmaktadır. Oysa Semiz yazıldığına işaret eden kesin delil- Ali Paşa o dönemde Suriye Bey- lerden birisidir. Unan bu bağlam- lerbeyi değil, vezir-i azamdır. Da- da ayrıca, Alâî’nin üstünlüğün- ha önce ise Mısır valiliği yapmış, den bahseden oğlu Hasan Çelebi ama hiçbir zaman Suriye Beyler- ile Mehmet Ali Aynî’nin görüşle- beyliği yapmamıştır.2 Ayrıca Os- rine yer vermekte ve ahlâk ilmi ile manlı İmparatorluğu tarihinde siyaset arasındaki bağlantı kurup Suriye Beylerbeyliği gibi bir bey- ahlâk kitabında siyasetin niçin yer liğin, unvan veya makamın var aldığını açıklamaya çalışarak ese- olup olmadığı veya bu yanlış bil- rin siyaset tarihi açısından önemi- ginin nereden kaynaklandığı ile ne işaret etmektedir. ilgili araştırma, bir tarihçi olan Bu bölümde göze çarpan bir yazara bırakılmalıdır. kısım da Alâî’nin kaynakları hak- Eserin bitiş tarihinin miladi kında verilen bilgilerdir. Yazar takvime çevrilmesinde de hata Alâî’nin kaynakları olarak Sokrat, vardır. Kınalızâde eserin bitiş tari- Platon, Aristoteles, Nasîrüddîn-i hi olarak kitabının sonunda 25 Tûsî, Celaleddin Devvânî ve Hü- Safer 973 yılı Cuma gününü ver- seyin Vâ’iz’in kitaplarını gösterir. mektedir. Bu miladî 21 Eylül Ancak Sokrat, Platon ve Aristote- 1565 yılı Cuma gününe tekabül les’in eserlerine Kınalızâde doğ- etmektedir. Ancak yazar bunu 22 rudan başvurmamış, Tûsî ve Eylül 1565 Pazartesi gününe Devvânî aracılığıyla haberdar ol- denk getirmektedir. muştur. Nitekim yazar da daha Alâî’nin yazıldığı yer hakkında, sonra bunu itiraf etmektedir (s. oğlunun açıklamaları ve Şam’da xxx). Hüseyin Vâ’iz’in Ahlâk-ı kaldığı tarihler esas alınmış, bir Muhsinîadlı eserini ise ısrarla Kı- Osmanlı tarihçisi olan Müverrih nalızâde’nin kaynakları arasında Ali’nin sözleri atlanmıştır. Oysa zikretmektedir (s. xxvi, xxix- bu sözler iyi bir tarihî vesika ola- xxxi). Oysa Kınalızâde, Hüseyin bilirdi. Müverrih Ali’nin ifadesine Vâ’iz’in kitabını dilinin kolay an- göre; kendisi Şam’da bulunduğu laşılmasına ve halk arasında çok ve Enîsü’l-Kulûb isimli eserini tanınıyor olmasına rağmen yete- yazdığı sırada Kınalızâde ile arka- rince ilmî ve felsefî içerikli bulma- daşlık kurmuştur. Haftada bir ke- makta, ilim ve hikmetin gereği 283 re Kınalızâde’nin evine giderek üzerine yazılmadığı gerekçesiyle DÎVÂN Alâî’nin bazı bölümlerini ona fazla beğenmemektedir (Ahlâk-ı 2005/1 2 Bkz. Tayyip Gökbilgin, “Semiz Ali Paşa”, İslâm Ansiklopedisi, c. I, s. 321; İ.H. Danişmend, Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul 1971, c. II, s. 322, 335; İ.H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara 1964, c. II, s. 551-552. Ayfle S›d›ka OKTAY Alâî, c. I, s. 8). Bu nedenle ese- leri yansıtmamaktadır. Bu, yaza- rin yazımı sırasında onu kaynak rın hem Alâî’nin bütününü değil olarak kullanmamış ve kitabın bir kısmını incelemesinden, hem hiçbir yerinde Hüseyin Vâ’iz’e ve de Tûsî ve Devvânî’nin eserlerini eserine -baştaki açıklamalar ve so- doğrudan incelemeyip ikinci el nundaki Abdülhalik Gucdüvâ- denilebilecek başka kaynaklar va- nî’nin vasiyetini almak dışında- sıtasıyla değerlendirmelerde bu- atıfta bulunmamıştır. Ayrıca ya- lunmasından kaynaklanmaktadır. zar, Kınalızâde’nin esas kaynak Fahri Unan’ın kitabı “Osmanlı olarak Celâleddîn Devvânî’nin Devleti’nin Klasik Dönem Devlet Ahlâk-ı Celâlî’sini kullandığını ve Cemiyet Anlayışı” isimli uzun belirtmekte ve Devvânî’nin ismi- bir giriş bölümüyle devam et- nin Tûsî’den daha fazla zikredil- mektedir (81 s.). Yazar bu bölü- mesini buna gerekçe göstermek- mün ilk alt başlığı olan “Umumi tedir (s. xxxi). Yazar Alâî’yi baş- Çerçeve” kısmında Osmanlı Dev- tan sona tarayıp bu isimleri tek leti’nin klasik devri olarak göste- tek saymamış olmalıdır. Çünkü rilen dönemin devlet ve cemiyet sayıldığı takdirde Alâî’de 47 defa anlayışını ana hatlarıyla tanıtmak- Tûsî’nin, 19 defa da Devvânî’nin tadır. Burada en önemli konu, anıldığı görülür. Kınalızâde, Tûsî Osmanlı’nın klasik devri olarak ve Devvânî’nin eserlerinin ayrın- hangi dönemin gösterileceğidir. tılı biçimde karşılaştırılmasında Yazar, Osmanlı’nın geçirdiği tari- da görüleceği gibi, müellifin te- hî süreci kısaca özetledikten son- mel kaynağı önce Tûsî, sonra ra Osmanlı’nın ideal veya kemal Devvânî’dir. O, Tûsî ve Ahlâk-ı noktasını Yavuz Sultan Selim ve Nâsırî isimli eserinden büyük Kanunî Sultan Süleyman devirle- oranda etkilenmiştir. Devvânî’ye ri, yani XVI. yüzyıl olarak ver- ise Tûsî’de kapalı gördüğü yerle- mektedir. Tarihî süreç içerisinde ri açıklamak veya konuya dinî bir ahlâk ve siyaset kitaplarının işle- muhteva kazandırmak gereğini vinden bahseden Unan, ahlâk ki- duyduğu zamanlar başvurmuş gi- taplarının mı Osmanlı’yı etkiledi- bidir. Bu sebeple Kınalızâde’nin ği yoksa Osmanlı’daki uygulama- esas kaynağının Tûsî olduğu, lardan bu tür eser yazan müellif- Devvânî’yi ikinci kaynak olarak lerin mi etkilendiği konusunda 284 kullandığı, Devvânî aracılığı ile tereddüt içindedir (bkz. s. 6-14). Tûsî’ye başvurmadığı rahatlıkla Yazar burada yaptığı değerlendir- DÎVÂN söylenebilir.3 Dolayısıyla yazarın meler sonucunda Osmanlı siyaset 2005/1 bu konudaki açıklamaları gerçek- düşüncesinin tarihi arka planının 3 Ayşe Sıdıka Oktay, “Kınalızâde Ali Efendi’nin Hayatı ve Ahlâk-ıAlâîİsim- li Eseri”, Dîvân İlmî Araştırmalar, sy. 12 (İstanbul 2002/1), s. 185-233. ‹deal Cemiyet, ‹deal Devlet, ‹deal Hükümdar: K›nal›-zâde Ali’nin Medîne-i Fâz›la’s› 1) eski Orta Asya Türk Moğol aşamalar bu bölümde eski ve yeni geleneklerinde; 2) içlerinde çeşitli kaynaklar ışığında değer- Türklerin de olduğu Osmanlı ön- lendirilmektedir. cesi Müslüman devletlerin tecrü- Giriş bölümünün üçüncü alt belerinde; 3) eski Hint ve İran başlığı “Siyaset ve Cemiyet” adı- müşterek zemininde ve 4) eski nı taşımaktadır. Burada 1) devle- Yunan düşüncesinde ve Bizans tin ve hükümdarın gerekliliği, 2) pratiğinde olmak üzere dört fark- idare (temel hedef-nizâm-ı âlem lı alanda aranması gerektiğini dü- ve emanetlerin ehline verilmesi), şünmektedir. Ancak daha sonra 3) hukuk (adalet, şeriat ve örf-ka- eski Hint-İran siyasî gelenekleri- nûn-ı kadîm); 4) cemiyet (yöne- nin Osmanlı öncesi İslâmî gele- tenler ve yönetilenler) alt başlık- nek içerisinde eritilmiş veya lar halinde incelenmektedir. Bu özümsenmiş olduğundan hare- bölümde Kınalızâde’ye bazı atıf- ketle bu maddeyi İslâm siyaset lar yapılmaktaysa da esas olarak anlayışı ve gelenekleriyle beraber Tursun Bey’in Târih-i Ebü’l- düşünmenin daha yerinde olaca- Feth’i, Koçi Bey’in Risale’si, Ni- ğına karar vermektedir. Böylece zâmülmülk’ün Siyasetnamesi gibi Osmanlı siyaset anlayışının tarihi bazı eski kaynaklarla günümüz arka planını 1) eski Türk-Moğol araştırmacılarının eserleri kulla- siyaset geleneği; 2) klasik dönem nılmıştır. Yazar buradaki açıkla- İslâm geleneği ve 3) Bizans siya- malardan faydalanarak Osmanlı set geleneği olmak üzere üç ana siyaset düşüncesinin yapısını or- başlık altında ele almaktadır. taya koymaya ve bunlarla Kınalı- Giriş bölümünün ikinci alt baş- zâde’nin düşünceleri arasında pa- lığı “Klasik Dönem Osmanlı ralellik bulunduğunu, dolayısıyla Devlet ve Cemiyet Anlayışının onun Osmanlı pratiğinden fayda- Tarihi Arka Planı” adını taşımak- lanarak bu eserini yazdığını gös- ta ve yukarıdaki verilen maddeler termeye çalışmaktadır. burada ayrı ayrı incelenmektedir. Kitabın birinci bölümü Kınalı- “Osmanlı Siyasî Geleneği ve zâde’nin “Devlet ve Toplum An- Din” isimli dördüncü maddede layışının Hareket Noktası” adını ise Ehl-i sünnet ve’l-cemaat for- taşımaktadır. Bu bölüm iki ana mülünün Osmanlı’nın ideal siste- başlık altında ele alınmıştır. mi için örnek oluşturduğu vur- “Fertten Temeddüne, Temed- 285 gulanmaktadır. “Din ve devletin dünden Hükümdara” isimli bi- DÎVÂN ikiz kardeş oldukları”, “ulü’l-em- rinci ana başlıkta Kınalızâde’nin 2005/1 re itaat” ve “hükümdarın Al- bireyden cemiyete, cemiyetten lah’ın yeryüzünde gölgesi olma- hükümdara uzanan düşünceleri sı-zıllu’llâh fi’l-arz” konularının incelenmektedir. Bunun için ya- tarihî süreç içerisinde geçirdiği zar, Alâî’nin aile yönetimi ile il- Ayfle S›d›ka OKTAY gili altıncı babının “Tedbîr-i mü- zâde ve seleflerinde bu sosyalleş- dün ve zâbt-ı memâlik ve kavâ‘id- me çizgisi aileden topluma doğru i şâhî ve nevâmîs-i ilâhî beyânın- olmakla beraber, doğrudan dev- dadır” başlığındaki kavramları si- lete doğru değildir. yasetle ilgili çeşitli kaynaklara da- Birinci bölümün başında te- yanarak ve tarihî süreç içerisinde meddün kavramı incelenmekte ve kelime analizi yaparak açıklamaya bunun için yazar önce medîne çalışmaktadır. Ancak yazarın “Kı- (şehir) kavramıyla ne anlaşıldığı nalızâde’ye göre fertten temed- üzerinde durmaktadır. Yazara gö- düne” yaklaşımına katılmak kolay re tedbîr-i müdün ifadesinden değildir. Ahlâk-ı Alâî’nin bütü- öncelikle bir memleketin idare- nüne dikkat edilirse görülür ki, siyle ilgili alınması gereken ted- burada önce insanın kendi varlığı birler anlaşılırken, bu kavram bu- ve kendi ahlâkî durumu incelen- günkü siyaset sanatı/mesleği miş, sonra ailenin bir bireyi ola- (politika) mefhumlarını da karşı- rak aile içindeki birtakım sorum- lamaktadır (s. 88). Daha sonra te- luluklarına, ailenin diğer üyeleriy- meddünkavramının ne olduğuna le olan ilişkilerine ve aile içerisin- işaret etmek için yardımlaşmanın de uyulması gereken ahlâkî kural- mahiyeti ve yardım çeşitlerini lara yer verilmiştir. Bunlardan bir açıklayan yazar, yardımlaşma ihti- kısmı genellikle aile ortamında yacının ortaya çıkmasından dola- öğrenilen, fakat toplum içinde de yı birarada toplanmak gerektiği- uyulması gereken görgü kuralla- ni, bunun da temeddün demek rıdır. Dolayısıyla önce insanın fer- olduğunu belirtmektedir (s. 99). dî yanı, sonra da küçük bir toplu- Temmeddün siyaseti gerektir- luk olan aile içindeki durumu ve mektedir, siyaseti gerçekleştirmek sosyalleşmesi incelenmektedir. içinse nâmûs-ı şâri (ilâhî kanun), Daha sonraki bölümlerde ise in- hâkim-i mâni (devlet başkanı) ve san daha geniş topluluklar arasına dînâr-ı nâfi‘e (para) ihtiyaç vardır. katılmaya, toplumun bir parçası İnsanlar arasındaki iktisadî ilişki- olmaya hazırlanmaktadır. İnsan leri düzenleyen bir araç olan para böylelikle aileden topluma doğru ile insanların birbirleri arasındaki gittikçe genişleyen bir sosyalleş- maddî-manevî tüm ilişkileri dü- me çizgisi izlemektedir. Bu sos- zenleyen kanun, bu kanunları uy- yalleşmenin bir sonucu da yaşadı- gulayıp iktisadî ve sosyal hayatı 286 ğı topluluğun ve bunu yöneten idare edecek devlet başkanı açık- DÎVÂN devletin bir üyesi olmasıdır. Bu ça devlet düzenini akla getirmek- 2005/1 sıralama, fertten aileye, aileden tedir. Çünkü devlet adamı, kanun topluma doğru gittikçe genişle- ve iktisadî kaynaklar bir devletin yen bir ahlâk anlayışı için mantık- varlığının işaretleridir. Bu sebeple lı görünmektedir. Ancak Kınalı- temeddün kavramını devlet keli- ‹deal Cemiyet, ‹deal Devlet, ‹deal Hükümdar: K›nal›-zâde Ali’nin Medîne-i Fâz›la’s› mesiyle karşılamak rahatlıkla lenmiştir. Yine burada yazar Fârâ- mümkündür. Ancak yazar bunu bî’nin ideal devlet yöneticisi ile tam karşılayacak bir kelime bula- Kınalızâde’nin ideal hükümdarını madığından olsa gerek, temed- karşılaştırmaktadır. dünkelimesini çevirmeden aynen Dinâr-ı nâfî alt başlığında para, kullanmayı tercih etmiştir. meşru kazancın önemi, toplumda Yazar namûs-ı şâri alt başlığında adaletin tam olarak tesis edilebil- bunun Kınalızâde’ye göre şerîat-i mesi için paranın gerekliliği, para ilâhî olduğunu belirterek bu ilâhî ile hükümdarlık arasındaki ilişki- kanunları kimin tespit edip, kimin ler gibi konulara yer verilmekte nasıl uygulayacağı ile ilgili tartış- ve bu bölüm genel bir değerlen- maları Gazzâlî ve İbn Teymiyye dirmeyle sona ermektedir. gibi bazı Müslüman düşünürlerin Birinci bölümün ikinci ana alt görüşlerine yer vererek incele- başlığı “Muhabbet: Medîne veya mektetir. Ancak kendisinin de iti- Devletin Psikolojik Zemini” adı- raf ettiği gibi Kınalızâde eserinde nı taşımaktadır. Burada insanın bu tartışmalara girmemiştir (s. gerçek kemal-olgunluk ve mutlu- 106). Yazar bunu Kınalızâde’nin luk derecesine ulaşabilmesi için siyaset konusunda yeni teoriler cemiyette yaşaması gereğinden üretmeyip eski ulemânın bilgile- hareketle, cemiyetteki düzen ve riyle yetinmesine, onları taklit et- siyasetin tam olarak sağlanabil- mesine bağlamaktadır. Ancak mesi için muhabbet-sevginin ge- yüzyıllardır benimsenmiş ve genel rekliliği, adaletle olan ilişkisi ve kabul görmüş, üstelik Osmanlı’da adalete olan üstünlükleri üzerin- olduğu gibi olumlu sonuçlar ver- de durulmaktadır. Buna göre sev- miş bir sistemi eleştirmek, onu ginin olduğu yerde adalete ihti- atıp yerine yeni bir düzen kurmak yaç olmaz. Ancak sevginin de pek hiç de kolay değildir. Ayrıca biz- çok çeşidi vardır. Kınalızâde’nin zat yazarın daha sonra işaret etti- görüşleri doğrultusunda yazar ği gibi o dönemde buna ihtiyaç bunları açıklamaktadır. da yoktur (s. 280-290). Kitabın ikinci bölümü “Siyâ- Hâkim-i mâni alt başlıklı bö- set–i Müdün: İdeal Devlet ve Ce- lümde bunun hükümdar olduğu- miyet Düzeni” adını taşımakta- na işaret edilerek, bu şahsın sta- dır. Bu bölümün ilk ana başlığı tüsü ve nitelikleri araştırılmıştır. “Fâzıl İnsanlar Diyârı: Medîne-i 287 Hükümdarın hâkimiyetinin kay- Fâzıla”dır ve medîne, siyaset-i DÎVÂN nağı, kanun koyma yetkisinin müdün, tedbîr, temeddün kav- 2005/1 olup olmadığı, ulemânın rolü, ramları incelenmektedir. Burada- hükümdarların Allah’ın gölgesi ki açıklamalarından anlaşıldığı ka- olması meselesi, zühd hayatının darıyla, birinci bölümde tarihî sü- yeri gibi konular bu bölümde iş- reci içeren uzun kavram analizle- Ayfle S›d›ka OKTAY ri yapmasına rağmen, yazarın zih- İkinci bölümün son ana başlığı ninde bazı kavramlar hâlâ otur- “Cemiyet: Erdemli Şehrin İnsan- mamıştır. Mesela medîne kelime- ları” adını taşımaktadır. Burada sini şehir olarak karşılamaktadır. erdemli şehirde yaşayan insanla- Oysa medîne kelimesini -burada rın nitelikleri ve ortak özellikleri devlet veya siyasî birlik yerine ce- üzerinde durulmakta, Kınalızâ- miyetin ve halkların durumundan de’nin erdemli şehirde yaşayan bahsettiği için- ülke olarak karşı- insanların anlayış ve inanç seviye- lamak veya kendisinin de işaret leri ile mesleklerine göre yaptığı ettiği gibi Osmanlı’nın o dönem- tasnifler sıralanmaktadır. Kınalı- de ulaştığı sınırlar göz önünde zâde’nin bu tasnifi, yazar tarafın- bulundurularak yaşadığı devrin dan doğru okunmuş ancak yanlış şartlarına uygun şekilde Kınalızâ- yorumlamıştır. O halkın ekserîsi- de’nin zihnindeki medîneyi dev- ni “taklitçiler” adını verdiği ikin- let olarak çevirmek daha tutarlı ci gruba sokarken (s. 161-162), görünmektedir. “Medîne Türle- Kınalızâde bunu Tûsî ve Devvânî ri” başlıklı diğer bölüm, erdemsiz gibi “teslim ehli” denilen üçüncü şehir ve erdemli şehir olmak üze- grup içerisinde değerlendirmiştir re iki alt başlıkta incelenmektedir. (Ahlâk-ı Alâî, c. II, s. 106-110). Kınalızâde’ye göre erdemli ülke; Ayrıca yazar, mesleklere göre ya- insanların hayırlı işleri kazanmak, pılan tasnifi ve her insanın kendi kötü ve rezil işlerden uzaklaşmak zanaatında çalışmasının adaletin esasına dayanarak toplandıkları gereği olması konusundaki gö- ülkedir. Bu ülkedeki insanların rüşleri, Osmanlı’nın tebaayı bu- kalpleri ve nefisleri Allah inancıy- lundukları yerde tutma anlayışı- la doludur. İnanç esasları ve nın tarihî arka planı olarak değer- amellerde bir din ve bir mezhebe lendirmektedir. Oysa bu konu in- bağlıdırlar. Yazar müellifin er- sanın birden fazla zanaat edinme- demli ülke hakkındaki bu yaklaşı- mesi, kendi işinde uzmanlaşması mından dolayı şehirlerin inanç ile ilgilidir; başka bir yere göçle il- durumlarına göre tasnif edildiği, gili değildir. İslâm ve onun Ehl-i Sünnet yo- Kınalızâde’nin erdemli ülke ile rumunun erdemli şehir için ölçü ilgili her iki tasnifi incelediğinde alındığı tespitinde bulunmakta- yazarın gözünden kaçan oldukça dır. Şüphesiz Kınalızâde için er- ilginç ve dikkat çekici sonuçlarla 288 demli şehir Osmanlı İmparator- karşılaşılmaktadır. O, gerek in- DÎVÂN luğu’dur. O, zamanındaki padi- sanları kabiliyetlerine göre olan 2005/1 şah Kanunî Sultan Süleyman ve sınıflandırmasında gerekse mes- diğer devlet adamlarını gayretle- leklerine göre olan sınıflandırma- riyle bütün ülkeleri erdemli hale da âlimleri filozoflarla beraber en getirdikleri için övmektedir. üst tabakaya yerleştirmiştir. Böy- ‹deal Cemiyet, ‹deal Devlet, ‹deal Hükümdar: K›nal›-zâde Ali’nin Medîne-i Fâz›la’s› lelikle âlimler belki de ilk defa Kı- ülke yönetiminde ilmiye sınıfının nalızâde tarafından filozoflarla ne kadar etkin olduğunu göster- beraber en üst sınıfa lâyık görül- mektedir.4 Ayrıca ilmiye sınıfı müş olmaktadır. “Ulemâ” keli- üyeleri devletin diğer görevlile- mesi her ne kadar “âlimler, bil- rinden rütbe bakımından pek çok ginler” anlamına geliyorsa da Os- defa üstün tutulmuşlardır.5Bu da manlı İmparatorluğu’nda adalet bir anlamda Fârâbî’den Tûsî ve işleriyle ilgilenen ve medreselerde Devvânî aracılığıyla Kınalızâde’ye ders veren ilmiye sınıfına mensup gelinceye kadar erdemli ülkenin kişiler özel olarak bu ad ile anıl- aldığı mesafeyi göstermektedir. maktadır. Bu yaklaşım Osman- O, Fârâbî’de son derece ütopik lı’da, özellikle müellifin yaşadığı bir tarzda incelenen erdemli ülke dönemlerde Osmanlı ulemâsının ile ilgili prensipleri âdeta yumuşa- sınıf atladığını göstermektedir. tarak hayata ve yaşadığı döneme Çünkü Tûsî ve Devvânî devleti uyarlamıştır. Fârâbî’den Tûsî ve yönetebilecek kadrolar arasına bu Devvânî aracılığıyla kendisine niteliklere sahip âlimleri almamış- ulaşan görüşleri salt teorik görüş- lardır. Bunlar ikinci tabakada yer ler olarak aktarmak yerine, pra- almaktadırlar ve ancak gerekli tikte hayatın gerçeklerinden yola yetkinliğe ulaştıklarında bu gö- çıkarak dönemindeki uygulama- revlere gelebilmektedir. Devleti lar doğrultusunda yorumlamıştır. yönetecek kadroların daha seçkin Yazarın daha önce ifade ettiği gi- ve kemal derecesine daha yakın bi peygamber veya filozof nitelik- kişiler olması istenmektedir. Kı- lerine sahip devlet başkanının ol- nalızâde’nin tavsiyeleri de bu madığı dönemlerde padişaha yöndedir. Ancak onun seçkin sı- devlet yönetiminde yardım ede- nıf arasına bu niteliklere sahip cek, onun eksikliklerini tamamla- âlimleri de kattığı, daha doğrusu yacak bilge nitelikte insanlara ih- buna lâyık gördüğü anlaşılmakta- tiyaç vardır ve Kınalızâde buna dır. Nitekim Osmanlı İmparator- ulemâyı lâyık görmüştür. luğu’ndaki uygulama da bu yön- Kitapta geçen Kınalızâde’nin dedir. Devletin işlerinin idare cemiyete faydası olmayan insanlar edildiği dîvân teşkilatındaki beş yani türediler (nevâbit) sınıflan- daimî üyeden üçü -Rumeli ve dırmasının birinci maddesi merâ- Anadolu kazaskeri, nişancı ve îler(aynalar) değil, mürâiler(iki- 289 defterdar- ilmiye sınıfından seçi- yüzlüler) olmalıdır. Çünkü yaza- DÎVÂN lirdi. Bu da dîvânda, dolayısıyla rın da belirttiği gibi “bu insanlar 2005/1 4 Cahit Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976, s. 53-54. 5 Baltacı, Osmanlı Medreseleri, s. 54-55. Ayfle S›d›ka OKTAY fazilet erbabının ve hayır ehlinin için yazar ikinci alt başlığı “Siya- fiillerini aksettirirler. Ancak asıl set, Türleri ve Hedefleri” adıyla maksatları Allah’ın rızası ve mut- bu konuya ayırmıştır. Tam siyaset lak saadet değil, görünüşe itibar olarak kabul edilen siyâset-i fâzıla eden halkı kendilerine inandır- ile siyâset-i gayri fâzılayı yürüten- mak suretiyle mal ve mevki ka- lerin nasıl davrandıkları kısaca zanmaktır” (s. 167). Yazarın da açıklanmaktadır. Bu kişi Kınalızâ- vurguladığı gibi Alâî’yi yazdığı de’ye göre Allah’ın halifesi ve Al- dönemde Şam kadısı olan Kınalı- lah’ın gölgesi unvanını almaya zâde, bürokrasideki tecrübelerin- hak kazanmıştır. Daha sonra den faydalanarak türediler sınıfını “İdeal Hükümdârın Hasletleri” seleflerinden daha geniş tutmuş alt başlığında Kınalızâde’ye göre ve bunlara ölüm cezası gibi daha filozofların fâzıl bir padişahta ağır cezalar önermiştir. gördükleri yedi haslet sıralanır ve Çalışmanın üçüncü bölümü bunların her birisi ayrı başlıklar al- “Devlet İdaresi ve Sultan ve Va- tında açıklanır. Burada yazar Kı- sıfları” adını taşımaktadır. Bu bö- nalızâde’nin hükümdarlara nasi- lümün ilk ana başlığı “Âdil Sul- hat olsun diyerek verdiği bazı tandan Fâzıl Siyâsete”dir ve bunu anekdotlar Latin harflerine çevril- “Hükümdar” adıyla bir alt başlık miş, orijinal ifadeleriyle dipnotlar- takip etmektedir. Burada faziletli da verilmiştir. Bu Kınalızâde’nin şehrin yöneticisinin nitelikleri hoş üslubunu ve olaylara yaklaşı- üzerinde durulmakta ve öncelikle mını gösteren güzel bir uygulama Fârâbî’ye göre ideal devlet ada- olarak dikkat çekmektedir. mının özellikleri sıralanmaktadır. Kınalızâde nesebi (soy) ideal Daha sonra Mâverdî, Gazzâlî ve devlet adamı için şart koşmamak- Kınalızâde’nin ideal devlet adamı la beraber bunu, halkı idare etme- tipleri arasında karşılaştırma ya- de faydalı görmekte ve Osmanlı pılmaktadır. Buna göre Kınalızâ- hanedanlarının nesep yönünden de adaleti imamda bulunması ge- şerefli olduğuna işaret etmekte- reken öncelikli haslet olarak dü- dir. Yazar da çeşitli kaynaklara da- şünmektedir. Ayrıca giriş kısmın- yanarak Osmanlı sultanlarının ha- da tartışılan halifelik, Allah’ın ha- nedanlık geçmişlerini Oğuz lifesi, Allah’ın gölgesi gibi tabir- Han’a kadar götürme çabalarını lere geri dönülerek bir kez daha nesep bakımından sultanlığa lâyık 290 Kınalızâde’ye göre ideal devletin olma düşüncesinin önemine bağ- DÎVÂN başkanı olan Osmanlı sultanının layarak Memlüklüler’in nesep yö- 2005/1 nitelikleri arasında bu konular in- nünden eksik olmalarından kay- celenmektedir. naklanan yönetim sorunlarına çe- Hükümdarın taşıması gereken şitli kaynaklara atıflar yaparak de- nitelikler siyasetle içice anlatıldığı ğinmektedir. Üçüncü bölüm Kı-
Description: